DA AM Yğeşe YAY A N ÇT BNU 27-3-1937 ULUS F N ! Yabancı basında okuduklarımız Jı Ölümden Korkmıyanlar B" malzemenin yahud da bir ma- kinenin sağlamlığını denemek için birçok ilmi usuller vardır. Fakat, yeni bir otomobil tipinin ne dereceye kadar mukavemetli olduğunu denemek âçin, amerikan otomobil fabriktörleri, esas itibariyle en ziyade pratik usulle- re başvurmaktadırlar. İklim vaziyetlerinin fevkalâdeliği dolayı.iyle yahud önceden görülüp kes- tirilemiyen âmil lerin tesiri altında ârızalı arazide gi- dildiği veya bir ka. za olduğu takdirde, bir otomobilin ne- lere karşı koyabile- <ceği ancak pratik tecrübelerle anla- şılmaktadır: — Bu tecrübeler ise, bü- yük bir sozuk kan- hılığa bağlıdır. A. merikadaki bütün otomobil — fabrika- ların.n, canlarını dişlerine takmış göz - leri hiç bir şeyden yılmayan, fakat bu - na mukabil hatırı sayılır bir maaş alan tecrübe şoförleri vardır. Sigorta kum- panyaları bu gibi tecrübe şoförlerini si- gorta etmiyorlar. Bu şoförlerin en ta- nınmış olanlarından biri Kraysler oto- mobil fabrikasın:n tecrübe şoförü Jimi Laynç'dır. Bu adamın zihinlere durgun- Tuk veren tecrübeleri oldukça çeşidli ve uzun bir seri halindedir. Meselâ, o, ale- lâde bir toprak yol üzerinde 100 kilo - metre süratle giderken, otomobile tak- la attırmak maksadiyle direksiyonu bir denbire yana kırıyor. Bu vaziyette, oto- mobil, evvelâ tepe takla devriliyor. ondan sonra tekrar tekerlekleri üstüne düşüyor. Bu hünerle güdülen gaye, sa- dece cesaret göstermek değildir. Otomobillerin ters yüzü devrilme- leri sık sık olan kazalardandir. Ancak, böyle bir kazayı yapmak maksadiyle ha- reket eden bir şoför, otomobilinde ya bir silindir veya bir piston ve yahud hiç olmazsa, yaylarından bir yaprak kırmağa gayret etmektedir. Jimi'nin yapmakta olduğu tecrübe - lerden biri de, biribirine muvazi ve yan yana birçok demiryolu saylarını son süratle katedip geçmekdir. Tabii, böy- le bir tecrübede lâstikler patlıyor; fa- kat bu tecrübedeki asıl maksad, yay- ların, tekerleklerin ve dingilin muka. vemet derecesini ölçmektir. ncak, şunu da kaydetmek lâzım- dır ki, bu şoför, bir sergüzeşte atılır gibi, böyle bir tecrübeye körü kö- rüne atılmıyor. Kendi kemiklerini de - ğil de, otomobili kırmak için, evvelâ en muvafık şekilde hareket etmenin birçok tecrübelerini yapıyor. Böyle bir tec - Tübenin ilk tedbirlerinden biri, şoförün yerine sımsıkı bağlanmasıdır. Ondan sonra, herhangi bir çarpışmaya karşı koymak için başına bir migfer geçiril- mektedir. Otomobilin içi pamuklu yas- tıklarla kaplıdır; camlar ve fırlayıp çık- mak ihtimali olan kısımlar çıkarılmak- tadır. Bu suretle hiç olmazsa nazari cısrak tehlike imkânları azaltılmış vlu. yor. Laki (bahtiyar) Ilakabiyle anılan Corc Teter Plimut fabrikalarının oto - mobillerini karma karışık bir sirk nu « marasını andıran acaib bir manialı ko- şuda denemektedir. Bu şoför evvelâ, kayak sporcul, nn bildikleri gibi, otomobili bi arkasına dizilmiş olan trampleuler e- Amerikan otomobillerinin sağlamlığı nasıl anlaşılır! Kaza yapmaya mecbur olan fedai şoforler! rine sürüp atlamakta ve her atlayışta bir kaç metre yükseklikten tekerlekle - rin üstüne düşmektedir; bundan sonra var süratle yoluna devam ederek otomo. bili gayet sağlam bir şekilde yapılmış olan bir parmaklığın üzerine sürmek- tedir. Bu parmaklığı yarıp geçtikten sonra önüne bir toprak yığını çıkıyor. Otomobil bu yığında devrilip bir takla atıyor ve arkasından bir çukura yuvar- lanıyor. Böyle bir marifet başarılırken insanın kemikleri kırılmaması için çok büyük bir ustalığa lüzum olduğunu aca- ba kayda hacet var mıdır?! Bu tecrübenin sonunda, otomobil ekseriya param parça oluyor. Bunun ü- zerine kırılıp dökülmüş olan otomobi- lim parçaları birer birer toplanarak mü. tebassıslar tarafından uzun uzadıya muayene ve tetkik ediliyor. Kraysler fabrikalarının parolası şu- dur: Bir sınırından öbür sınırına kadar tekmil Amerika toprakları bizim tecrü- be sahamızdır.. Bu fabrikalar yalnız suni kazalar tertib etmekle iktifa etmiyorlar; tabi- atın arızalariyle de tecrübelerini yapı - yorlar. Meselâ, Los Ancelos civarında bulunan ve dünyanın en dik yolu cian Munt Wilson — dağına, — otomobili son süratle sürüp çıkıyorlar. Bu yol de- miz kenarından başlamaktadır. Dağın en yüksek noktası 3000 metredir. (Munt Vilson'da dünyanım en büyük rasadhanesi bulunmaktadır.) Hava taz- yikinin birdenbire değişmesi, karbura - tör'ün ve devamlı yokuş vaziyeti dola- yısiyle otomobilin yük altına giren di. ğer kısımlarının ne kabiliyette olduk - ları tetkik ediliyor. Bu dik yol bittik - '*ten sonra, “ölüm vadisi,, adı verilen bir kum çölüne inilmektedir. Deniz seviye- sinden daha aşağıda olan bu çölde, ya- öğle zamanları normal 1sı 60 - 70 derecedir. Bu tecrübe esnasında da şo- för, muhtelif kısımların ne derece kı- zıştığını, ne kadar su ve yağ harcandı- ğını tesbit ediyor. H udson fabrikaları da çok acaib bir tecrübe metodu — takil i. *“cehennem yolu Memlekette en kötü bir tarzda otomo- bil idare eden biri tecrübe şoförü ola - rak alınıyor. Bu şöförün her otomobil seferinde elinden mutlaka bir kaza çı- kan cinsten olması şarttır. Memlekette- ki muayyen bir şoför tipini temsil etti- ğinden böyle bir şoförle yapılan tecrü- be çok faydalı oluyor; bu gibiler, gaza basıp vitesi unutan, daima çok geç firen yapan otomobil sağından geldiği halde sola bakan kimse- lerdir. Böyle birine bir otomobil veri- lince, hangi kısım- larım — mukavemeti az olduğunu kısa zamanda öğrenmek kabil oluyor. Ford'un 25 kilo- metre uzunluğunda ve akla gelebilecek her türlü ârızalarla techiz edilmiş ken- dinemahsus bir tec. rübe yolu vardır. Bu yolda, “ kemikleri kıran tepe ” ” “sahra çölü” ilh... gibi adlar taşıyan kısım- ların bulunması, ne biçim bir - teccübe yapıldığı hakkında bir fikir verebilir. Yolun en son noktasını su ile doldu - rulmuş bir hendek teşkil ediyor. Pakard'ın bambaşka bir metodu var- dır. Bu firma, tecrübe şoförlerine hiç durmadan 40.000 kilometrelik bir mo - raton koşusu yapıtrıyor. Şoför çok de- fa direksiyon başında kendinden geçip uyuyor. Uyuyunca da kazanın - olaca- ğanı tahmin edebilirsiniz. Zaten maksad bir kaza olmasıdır. Tabii kaza olunca, şoför uyanıyor ama, bazan da uyana - maz oluyor... H ele Studebeker'in tecrübe usulü daha ömürdür. Bu fabrika, ön te- kerleklerin içine dinamit fişekleri yer- leştiriyor. Sürat muayyen bir dereceye varınca, bu fişekler patlıyorlar. Yahud 80 kilometre süratle giden iki otomobi- li çarpıştırıyorlar. Bu suretle yapılan tecrübelerden sonra otomobilin hangi kısımları kuvvetli nereleri zayıf oldu- ğu anlaşılıyor. Halk Konseri Cumhur Reisliği Filarmonik orkes- trası 18 inci Halk konserini müzik öğ- retmen okulunda bugün saat 15,30 da verecektir. Program şudur: Şef: Ernst Praetorius 1 — G. F. Malipiero (1882) Dört “İnvenzioni,, orkestra için a) Allegro grazioso, leggero, b) Allegro grazioso, €) Andante, ç) Allegro festoso, 2 — E. Lalo (1823 - 1892): Re minör Konser Viyolonsel ve Orkestra için a) Preiüd. — Allegro maestoso, b) İntermezzo, c) İntroduction . Ronda, (Solist: Da- vid Zirkin) 3 — S. w. Müller (1905) : “Şen Mü- zik” Orkestra için, op. 43, a) Allegro vivo, b) Tİntermezzo, Allegretto, <) Menuetto, Allegretto, ç) Bir çocuk şar- kısı üzerine Varyasyonlar, Allegro. Gelecek konser - 3-4-937 cumartesi ü saat 15,30 dadır. l BiBLİYOGRAFYA | Şehirli kız Tevzi yeri Haşet Kitabevi İstan- bul. 82 sayfa. Fiatı 60 kuruş. Alphonse Daudet'un eseri olan “Ar- lesienne” i birçok kimseler, Bizet'nin ölmez besteleriyle tanırlar. Bununla be- raber, büyük fransız kompozitörüne en güzel eserlerinden birini ilham etmiş olan bu piyesi, fransız edebiyatının da kıymetli nümunelerinden biridir. Bilhassa köy hayatımı tasvirde eş - siz bir kabiliyet gösteren Alphonse Da- udet nun sanatı bu piyeste karakteris - tik vasıflarını çok iyi gösterir. Sahne- mize birçok eserler vermiş olan Ali Su- ha Delilbaşı, bu müzikal piyesi dilimi. ze çevirerek neşretmiştir. “Şehirli kız,, okumak için güzel bir eser olduğu gibi, müzikli temsillere ça- lışmak isteyen halkevlerimiz için de faydalı bir vasıta olabilir. STEPTE Remzi Kitabevi. İstanbul. Sayfa 1SI. Faitı S0 kuruş. Geçenlerde Moskovada ölen büyük rus edibi Maksim Gorki'nin serserilik hayatına dair en güzel hikâyeleri, Mus- tafa Nihad tarafından dilimize çevrile- rek “Stepte” namı altında güzel bir cild haline getirilmiştir. Remzi Kitabe- vinin tesis ettiği “dünya muharrirlerin- den tercümeler serisi,, nin üçüncü cil- dini teşkil eden bu eser, bilhassa rus edebiyatının çok canlı realizmini seven. ler tarafından zevk ve lezzetle okuna- cak bir kitabtır. Mustafa Nihad'ın teri baskının da mükemmeliiğini ettirmeliyiz. mesi kadar, tebarüz Varlık On beş günde bir çıkan Varlık'ın 89 uncu sayısı Yaşar Nabi'nin “edebi - yatımız ve edebiyat fakültemize dair bir konuşma, Nureddin Artam'ın “ter- cümelere dair,, ve Burhan Belge'nin “Karagöz,, hakkında makaleleri ile Ce- mil Sena, S. Behzat, Veli Necdet'in ma- kale ve hikâyeleri, Bernar Şov'un bir piyseinin tercümesi, nefis bir bulgar hi- kâyesi, Ahmet Muhib, Melih Cevdet, Oktay Rifat, Mehmet Ali, Orhan Veli, Yakub Sabri ve Fazıl Hüsnü'nün şiir . leriyle çıkmıştır. Tavsiye ederiz. BABA Remzi 'Kitabevi. İstanbul Sayfa 132. Fiatı S0 kuruş. Ertugrul Muhsin, Strindberg'in, evvelce cehennem ismiyle adapte etmiş olduğu maruf eserini bu defa büyük bir dikkat ve itina ile ve aslına tama - men sadık kalarak dilimize yeniden çe- wirmiş ve bu eser, asıl ismi olan “BA- BA” adı altında bir kitab haline geti - rilmiştir. Remzi Kitabevi tarafından “ dünya muharrirlerinden piyesler se- risi,, nin ilk sayısı olarak nefis bir su- rette basılıp satışa çıkarılan bu piyesle, temaşa kütüphanemiz, garb tiyatro sa- natinın şaheserlerinden birine sahib ol- muştur. Kitabın sonuna müellif Strind- berg'in hayatı ve eserleri hakkında et - raflı bir tetkikin ilâve edilmiş olması, bu cildin değerini bir kat daha arttır- mıştır. Dünyanın her tarafında sayısız de- falar oynanmış ve her milletten milyon- larca seyircinin alkışlarını toplamış 0- lan bu güzel eseri, edebiyat ve temaşa severleri dikkatine arzederi: | Dil Köşesi “ Cihan harbı yaklaşmakla beraber şu sıralarda olmıyacak, hattâ belki hiç bir zaman olmıyacaktır.,, — SON TELGRAF'tan — Cihan harbı yaklaşıyor, fakat hiç bir zaman harp olmıyacak! Bu ifadede- ki mantığa ne buyurulur! *** “ Evli adam mesai üzerinde daha bü- yük emniyetleri haiz insandır.,, — AÇIK SÖZ'den — Bu cümleden bir mana çıkarabilen varsa parmağını kaldırsın! ** * *“ Bu tedbirleri bir kül halinde göz- den geçirmekle daha iyi anlayacağız ve dünya sulhu için şart olan kuvvetli ve hazır Türkiyenin, bize dostlarımıza huzur ve sevinç verecektir.,, — TAN'dan — Cümlenin birinci kısmiyle ikinci kısmı arasında hiç bir irtibat yok. Ver-« mek fülinin faili belli değil. Cümlenin zabıtası ya zihinde hazırlandığı esnada veya tertib sırasında kopmuş olacak, * ** “ Kültür Bakanlığı, gençliği sefer« ber etmek için bu yıldan itibaren hava« cılık derslerinin programlarına filen sokulmasına karar vermiştir.,, — TAN'dan — Programa filen sokmak ne demek « tir? Programa herhangi bir husus an « cak lâfzan girer, fiil ise tatbikat saha « sında olur. ——— ANKARA HALKEVİ Müze ve Sergi Şubesi KONFERANSLARI Konferansı verecek zat; Avukat Fehmi Kural Konferansın mevzuu: Bergama an- tikaları ve değeri Konferansın tarihi: 27 mart 1937 cumartesi saat 17,30 Ankara Halkevi umuma mahsus olan ve davetnameye ihtiyaç bulun- mayan bu konferansa Ankaranın sayın münevverlerini davet eder. ISTANBULDA Ulus tayyare ile her sabah İstanbula sevkedilmekte- dir. Sabahki Ulus öğleyin İstanbuldadır. İSTANBULDA ULUS SATILAN YERLER Köprüde: Kadıköy iskelesinde Beyoğlunda: Haşet şubelerinde Bayazıt meydanında: Aksaray Top- kapı tramvay yeri Sultanahmet Ayasofya karşısında: Tramvay durağında ü Kâ Tanıdığım ve tanımadığım — dostlarıma Yazan: : Çeviren Rudyard Kipling Nurettin ARTAM Böylece Amerika ile olan bağlarımızı Çö- zerek ve o ilkbaharım karları arasında doğan yeni kızımızı da yanımıza alarak bir vapura binip İngiltereye doğru yola çıktık. Amerika ile olan bütün hesablarımızı temizlemiştik ; Emerson'un dediği gibi: Ş “Bütün fenalık yollarını mühürlemek mi istiyorsun? Allahın hesab pusulasına yazdı- ği bütün borçları öde..,, ... 96 senesi ilkbaharı bizi Torkuay'da gör - dü. Orada başımızı sokacak bir ev bulmuş - tuk. Torkuay'da bulunduğumuz sıralarda ba- na gençlerin eğitimi hakkında bir takım eser- ler yazmak hevesi ve arzusu gelmişti. Bun - lar, elimde olmıyan sebeblerle “Stalky ve or- takları,, ismi altında bir seri hikâye haline gelmişti. Eski hocam Cormell Price - ki şim- di sadece *,Crom amca,, yahud “Crommy,, olmuştu - arada sırada beni görmeğe gelirdi; kendisiyle mektebcilik ve mekteb hayatı hakkında konuşurduk. Torkuay'dan ayrıldıktan sonra, bundan on dört sene önce Hindistan'a dönmeden ön- ce içinde tatlı günler geçirdiğim sevgili tey- zemin evi bulunan Bottingdean'e gittik. 1882 senesinde burada günde bir tek omnibüs iş- ler ve Brighton'dan başlıyan bu yolculuk k_n'.k_dakikz sürer, o zaman köyün yeşillikle- Ti içinde görülen yabancı bir gence yerli gençler dil uzatırlardı. Buraları 96 senesinde de pek az değişmişti. Kuzenim Stanley Bald- win, bu yeşilliğin bir tarafında bulunan bü - yuk evde oturan Ridsdale'lerin en büyük kızı ılcı evlenmişti. Amcamın şimal tarafındaki evi başkasına geçmiş ve tali bize kilisenin karşısında bulunan bir evi almayı mukadder kılmıştı. Baldwin'in evlenmesi de bize inti- sab ettiği ailenin neşeli dostluğunu kazan - dırmıştı. Rottingdean ve «Kim, 'Teyzemle amcam doğmak üzere olan ço- cuğumuzun kendi evlerinde doğmasını iste- mişlerdi; biz de öyle yaptık ve oğlum John 1897 senesinde bir ağustos gecesinde orada doğdu. Bu sırada biz de yeşilliğin kenarında ve kilisenin karşısındaki üçüncü evi tutmuş- tuk. Bu ev, yüksek duvarların ortasında ve ağaçların ortasında bir ada içinde gibi idi. Ev küçüktü; pek iyi yapılmış değildi, fakat ucuzdu v ebize biraz Yokohama'yı hatırlatı- yordu. Burada Stanley Baldwin'in ve bizim bebeklerimizi arabaya koyarak gezintilere ve pikniklere çıkardık. Burada “susseç” is- miyle bir takım şiirler yazmıştım. Amcamın dünyası bizim dünyamız değil- di. Fakat onların kalbinde bütün kâinat için açık yer vardı. Amcamın neşeli hilkati, de - vamlı şakaları ve nükteleri içimizi açıyordu. Arada sırada kuzenim Phil, oğlu, Stanley Baldwin ve ben, arada sırada plâjlara gider ve döndüğümüz zaman orada banyo eden şişman adamları tasvir ederdik. Onlar çok güzel günlerdi; hem iş görür, hem iy vakit geçirirdik. | Tâ Bliss House'de bulunduğum zaman « danberi, zihnimde Hindistanda doğmuş, ve oradaki yerli hayata karışmış bir İrlanalı ço- cuk hakkında müphem bir bilgi vardı. Daha sonra onu bir İrlanda taburunda bulunan bir neferin oğlu haline koymuş ve kendisine Riştili Kim adını takmıştım. Bunu böyle yaptıktan sonra mevzuumu biraz daha işle- miştim. Karanlık ve rüzgârlı bir sonbahar günün- de bu mevzu gene kafama girdi ve etraftan gösterilen ısrarla bunu daha ziyade işlemeğa başladım. Babamla birlikte tütün içerken bu Ru konuşuyor ve teferruatını git gide daha genişletiyorduk. Bir aysberg'in su altında kalan kısmı ne kadar uzundur, bunu bilmem, fakat ilk tasarladığım Kim sonradan aldığı hacimden çok aşağı idi. (Sonu var)