Yabancı basında okuduklarımız Ingiliz Silâhlanması & ngiliz hükümcti harb donanması- İi yeniden inşa etmek kararını verdi. Bu projenin teferruatr şunlar- dır: evvelâ, her yıl iki ilâ üç dretnot, ondan sonra, mevcud muharebe gemi- lerini modernleştirmek, üçüncüsü — de. kruvazörler, destroyerler, denizaltı ge- mileri ve yardımcı gemilerden mürek- keb geniş bir inşaat programı. Bu kararların verilmesi, yalnız Av- rupa için değil, bütün cihan için en bü- yük ehemiyeti haiz bir hâdisedir. İngi- liz hükümetinin bundan evelki silahlan- ma tedbirlerinin arkasından donanma programı etrafında verdiği izahlar, he- men hemen bütün memleketlerde alkış. le karşılandı. Bilhassa, İsveçle Türki- yeyi, Hollanda ile İsviçreyi, Çekuslo- vakya ile Yunanistanı ve Milletler Ce- miyetinin başında bulunan devletlerin hepsini, memnun etti. Geçen hafta Londraya gelmiş olan İsveç Dış bakanı, İngilterenin silâhlan- ma programı hakkında çok dikkate de- ğer şeyler söyledi. O, bu programa *“sulh kalesi,, adını verdi. İsveçin dün- ya harbında bitaraf -kaldığı, — hattâ biz onun takındığı tavrı pro alman di- ye telâkki ediyorduk — gerek kültürci, gerekse ekonomik bakımdan Almanya ile iyi münasebette bulunamamakta 0- lan şimal devletlerine mensub bir mem- leket olduğu ve nihayet Milletler Ce- Miyetine karşı beslediği sadakat gibi hakikatler göz önünde tutulunca, İsveç dış bakanının sözleri, Britanya hükü metinin almış olduğu silâhlanma ted- birlerinin Avrupa kıtasındaki — sullıçu devletler tarafından yanlış tefsire uğramadığını ingiliz halkına temin e- decek bir mahiyeti haizdir. İngiliz hükümetinin vermiş olduğu karar, Birleşik Amerika hükümetlerin- de de fevkalâde müsaid bir şekilde kar- şılanmıştır. Herhalde cumhur - reisi Ruzveltin hükümeti, hakkımı - kullana- rak, Amerika donanmasını ingiliz do- nanması kudret ve kuvvetine 'kadar yükseltecektir. Atlantik okyanosunun karşı tarafında muazzam bir donanma programının tatbikine geçilecektir. İn- giliz dilini konuşan iki millet, dünya, nın bugüne kadar gördüklerini çok ge- ride bırakan on tane dretnotu aynı Za- manda inşa ed'cektir. Tokyo hükümetinin takındığı tavır dolyarsiyle, Büyük Britanya ile Birle- şik Amerika hükümetlerinin deniz si- lâhlanmasının kantitatif tahdidinden kurtulmuş olmaları da iyi bir inkişa*a çığır açmıştır. Japonlar, vaktiyle tes- pit edilmiş olan 5:5:3 nisbetinden mem- nun kalmam:şlardı. Halbuki, ingiliz di- lini konuşan iki demokrasinin muazzarü yardımcı kaynaklara dayanarak tuttuk- ları inşaat temposu karşısında, o nishe- ti bile şimdi zor muhafaza cdebilecek- lerdir. Hattâ, muhtelif gemilerin t.p çaplarını ve tonajlarını büyütmüş olsa lar bile, bununla muvazeneyi temin e- demiyeceklerdir. D iğer taraftan, Japonyanın sinir- lenmesine hiç lüzum yoktur; kü, gerek Birleşik Amerika hükümetle. ri, gerekse Büyük Britanya, modern Japonyanın daima ananevi dost ve yar- dmcısı olmuştur. Eğer Tokyoda Mil- Dünyada Nasıl arşılandı ? Vinston Çorçil letler Cemiyetine tekrar girmek karat: verilecek olursa, Japonya, bu suret'e Milletler cemiyetinin dinçleşmesinden meydana gelen garanti ve faydaların zevkini tadabilir. Almanyaya gelince, ingilizlerin de- niz silahlanma tedbirleri, 1935 ingiliz - *alman donanma anlaşmasının esasların- da hiçbir değişiklik yapmamıştır. O an- laşmanın hükümlerine göre, Almanya- nın, Britanya tonajının yüzde 35 i nis- betinde bir donanma inşa etm:k hakkı vardır. Önümüzdeki yıllarda donanma- sını daha geniş ölçüde inşa etmek için, Baritanya harb gemileri tonajının şim- diki fevkalâde yükselişi Almanyaya kâ- fi derecede hareket imkânları verecek- tir. Bundan başka, nasyonal sosyalist hükümetinin, İngiltere ile yapılmış o - lan donanma anlaşmasının hükümlerine riayet edeceğini işitmek de insanı ayrı- ca memnun ediyor. Bizim bildiğimize göre, Almanya bu anlaşmaya riayet et- memeğe teşebbüs edecek olursa. bazı zorluklarla karşılamış olacaktır. Çelik kıtlığı ve bilhassa silahlanma ile ilğili metal fiatlarının mühiş bir surette yükselmesi, muazzam bir ölçüde tutul. muş olan alman silahlanmasının bun- dan sonraki merhalelerini aksatacak- . Kendisine bir gün, amerikalılar vergi ver Geriye bir Akde. niz sahası kalıyor. İngiliz - italyan an- laşmasını ve iki dev- letin bu denizden ge- çen irtibat yollarına dokunmamak — husu- sunda karşılıklı ola. rak söz vermiş ol- malarını evvelce yaz- dığım — makalelerde takdirle — karşılamış- tım. Ancak, birçok italyan gönüllülerinin İspanyaya sevke- dilmeleri suretiyle, karışmazlık anlaş- masına riayet edilmemiş olduğunu, İn- giltere kamoyunun hayretle karşıladı- ğını gizlemek hatâlı bir hareket olur. Musolininin bu yakınlarda kendini bü- tün islâm âleminin hâmisi diye ilân et- mesi üzerine, biz de, imparatorluğumuz- da 100 milyon insan bulunduğunu ve hükümdarımızın hüküm sürdüğü lerdeki mezhepler arasında, en bi sayıyı müslümanların teşkil ettiğini za- rurt olarak düşünmek mecburiyetinde. yiz. “Turizm,, maksadiyle italyan Lib- yasından tâ Mısır sınırına kadar daya- nan ve fevkalâde mükemmel bir şekil- de inşa edilmiş olan 1200 mil uzunlu- ğundaki yeni yol, ihitmal ki, Mısırda bir parça asabilik uyandırmıştır. Fakat bütün bu olan biten şeylerin, Akdeniz- T- deki menfaatleri icabı Büyük Britanya ile İtalyanın karşılıklı ve dostça ver- dikleri teminatı kuvvetten düşürmele- Tine üzum ve zaruret olmasa gerek. ihan harbından evel alman harb donanmasının hızla büyümesi ve ik bir kuvvet halini alması, o za- man başında bulunduğum ingiliz deniz bakanlığı, kuvvetleri daha büyük bir şekilde temerküz ettirmek maksadiyle, Akdenizdeki dretnot filosunu Şimal denizine çekmek zaruretinde bırakmış- tı. Deniz bakanlığı, o sıralarda, Akde- nizdeki Britanya menafaatlerini zaman zaman bir tek kruvazör filosunun mu- hafazasına terketmek mecburiyetinde kalmıştı. Bereket versin, bugün böyle bir zorluk karşısında değiliz. Bugün İngiltere, yalnız Akdenizde ya- hud süratle takviye gönderebileceği bir mesafede dretnotlardan mürekkeb eşsiz bir kuvvette ve devamlı bir hat tesis et- mek mevkinide olmakla kalmıyor; ica- bında diğer donânma ünitelerini de em- re amâde tutacak bir vaziyette bulunu- yor. Bundan başka, cihan harbından son. raki teknik yenilikler, denizaltı silâhı- nın kıymetini, bu silahın tehlikesi at- latıldığı devirden çok daha düşürmü: tür. Diğer taraftan, İspanya harbında el- de edilen tecrübeler, hava silâhı eksper- lerinin ileri sürdükleri gibi, yapılacak hücumlarla istenilen harb gemisinin tahrib edilebileceği iddiası da henüz gerçekleşmiş değildir. Bu it barla denebilir ki, denizlere ve deniz yollarına hâkim olmak, eskiden olduğu gibi, bugün de, yeni taarruz metodları ile hiç bir suretle fuzuli bir vaziyete girmemiş olan büyük harb donanmal :- rına bağlıdır. Bu itibarla, yalnız Ak- havadan aldrmamağa, hattâ Ekonomi E — 26-3-1937 — bahisleri Dünya fiatlarının yükselişi sona erdi mi? Amerika Birleşik devletlerinde, hü- kümet, bir yandan ham ve mamul mad- deler, öte yandan menkul kıymetler fi- atlarındaki yükselişin hızlanmasından endişede bulunmaktadır. 1929 da oldu- ğu, bu fiat yükselişinin ardından bir düşme devresinin başlamasından ve bu düşmenin de şimdiki yükseliş nisbetinde kuvvetli olmasından korkulmaktadır. Birleşik devletlerde ekonomik kalkın- mayı doğurmuş olan satın alma kabili- yetinin artması olmuştur, Bu artma, fiatların yükselmesinde âmil olmuş, iş değerlenmiş ve teşebbüslerde kâr farkı yeniden teessüs etmiştir. Satın alma kabiliyetinin artması da, uyuşuk halde bulunan mill itasarrufun istikraz yoluyla yeniden harekete geçi- rilmesi sayesinde elde edilmiştir. Kre- dilerin genişletlimesi de bu hususta rol oynamıştır. Amerikada hükümet tarafından a- alınmış olan bu tedbirler işleri canlan- dırmış ve ekonomik kalkınmaya yol aç- mıştır. Fakat emtia fiatları şimdiden 1926 seviyesini bulmuştur. Bu, tahakkuku ancak uzun zaman sonra mümkün olaca- ği tahmin edilen bir gaye idi. Endüstriyel kıymetler fiatları da 1932 de seviyenin dört mislini aşmıştır. 1929 da dünya buhranını açmış o- lan Amerika borsasındaki ani düşmeler olmuştur. Bu yüzden satın alma kabili- yetinde müthiş bir tahrib vukua gelmiş ve bu suretle ekonominin her sahasın- da fiatların düşmesine sebebiyet ver- miş ve bu sukut bü memleketlere sirayet etmiştir. 1929 un hatırasını unutmamış olan hükümet, bugün de, o zamanki gibi, ye- ni bir buhran doğuracak bir sukutun vukua geıme:iışen endişe etmektedir. B. Ruzvelt de bir nutkunda bir iki sene zarfında böyle bir ihtimalden kurtula. bileceğini açıkça söylemiştir. Fiat yükselmeleri kredi ve istikraz- larla ortaya atrlan bol sermayelerden doğduğuna göre, bu yükselişi tahdid etmek üzere bunun aksine müracaat e- dilmesi hatıra gelemez. Çünkü kredile- rin tahdid edilmesi, önüne geçilmesi düşünülen buhrana meydan verebilir. Bir yandan da, buhranı önleme ça- lışmaları esnasında devlet, istikrazlara ve büyük masraflara girişmiş olduğu için, esasen açık vermekte olan büdceyi bir kat daha güç bir duruma sokmuş- tu. Şimdi büdce muvazenesini yeniden temin etmenin sırası geldiği düşünül- mektedir. İşler kârlı bir safhaya gir- miş olduğu için, vergilerde yapılacak bir mikdar zamla bu muvazene temin edilmiş olacağı gibi, mükellefler tara. fından bu yeni yük kolayca taşınabile- cektir. Bu vasıta ile yükselişin hızı da tahdid edilmiş olacaktır. Fakat bazı politika ve iş muhitle- denizde değil, kürrenin herhangi bir tarafında olursa olsun, statüko ve sul- hun güven altına alınmasına bu da kâ- fidir. gülmeğe başladım. Dou- Burada içerde, dışarda dört sene geçir-« rinde böyle bir teşebbüsün şidedtle a« leyhinde bulunulmaktadır. Burlara gö« re, fiat yükselişlerini frenlemek doğru bir hareket olmaz. Yeni vergiler mükel« lefler tarafından iyi karşılanmıyacak, iş ücretlerinin fiatlara intibak ettiril« mesi işçilerin şikâyetlerine meydan a< çacak, ve ümidlerini işlerin genişleme« sine bağlamış olan 6 milyon işçi, eko« nomide bir politika değişmesinden ü« midsizliğe düşecektir. Fiat yükselişi, bilhassa dünya ölçü- sünde, ispekülatörlerle tasarruf sahib-« lerinin ruh hallerindeki değişiklik yü« zünden olmuştur. Bunlar, ticaretten kâ« retmek hususunda kaybetmiş oldukla- rı itimadı yeniden kazanmışlar ve ser« mayelerini yeni işlere yatırmaya istical etmişlerdir. Fakat dünya ekonomisi 1929 a naza« ran, yeni bir buhran ihtimaline karşı daha iyi mücehhez bir halde bulunmak« tadır. Gerçi fiatlarda yükseliş ve alça« lış dalgalanmaları olabilir. Fakat âni bir sukut beklenmemektedir. Bilâkis, si« lâhlanma programlariyle daha faal bir hale girmiş olan endüstrinin vaziyeti yükseliş temayülünün bir zaman dahâ devam edeceğini tahmin ettirmektedir, Enformasiyon gazetesinden “İnzıbatsız halleri görülenler haka kında ne ceza yapılacak?,, — Ulus'tan — Ceza yapılmaz, verilir.. v “Atinada toplanan Balkan antantı gax zetecileri her şeyden önce bu nokta ü« zerinde mutabık düşmüş bulunuyorlar.;, — Açık Söz'den — Mutabık kalınır, düşülmez. vt “Halkı açık bir dille en iyi söyleyen muharrir.,, — Açık Söz'den — “Halkı anlatmak deriz ama, “halkı söylemek,, yanlış ve manâsız bir tâbir« dir. YoK “Böyle bir şeyi ümit etmek ve beke lemek mucize beklemek kabilinden bik hareket olur.,, — Kurun'dan — Ummakta ve beklemekte haneket ha« li yoktur. Bu itibarla hareket kelimesi yerinde kullanılmış sayılamaz. Hilmi Malik'in Eserleri Çocuk Ruhu ve Terbiyesi (kalmadı) Yaratıcı Küçük İnsan 75 kuruş Annelerin kızlarına öğütleri 20 kuruş 'Türkiyede Suçlu Çocuk 60 kuruş Türkiyede Sinema ve Tesirleri 75 kuruş Demokrasi mefhumu ve mücrimlerimiz 70 kuruş İnkılâb Yolunda 30 kuruş Revolutionary Turkey (İngilizce) 150 kuruş Bu kitabları şu adrese yazarak satın alabilirsiniz: Posta kutusu No. 54, An« kara, Kendime Dair dostlarıma Tanıdığım ve tanımadığıaı Yazan: Rudyard Kipling Çeviren Nurettin ARTAM devam etti. Otelimize kadar gelen bu adam, orada yüksek bir sesle bir felemenkli soydan geldiğini söyler ve damarlarında bir damla ingiliz kanı bulunmadığı için Allaha şükre- derdi. Ben de kendisine cenubi Afrikada bu- lunan felemenkli amuca ve halalarına dair tatlı tatlı hikâyeler anlatırdım. Bunun üz2- rine onun dili büsbütün açılır ve biz birlik- te hayvanlar bahçesine gezmeye giderdik. © sıralarda eldeki gemiler yıpranmış bir hal- de bulunduğu için, memleketi için kifayetli bir donanma yapmak işi bu adama verilmiş- mekten hoşlanmadıkları için bu işi nasıl ya- pabileceğini sormuştum; o da beni susturan şu cevabı vermişti: — Bu parayı sizden çıkararak... Bir dereceye kadar, bu da doğru idi. Al- dıkları talimata göre yazı yazan itaatli ga- zetelerde boyuna her zamanki gibi hain ve kıskanç olan ingilizlerin bu “hürriyet,, mem- leketinin sahillerine saldırmak için fırsat kolladıklarını ve bu maksadla hazırlandıkla- rını v.s. v.s. yazıp duruyorlardı. (Bunlar 96 senesinde oluyordu ki, İngilterenin başında kendisini meşgul etmeğe yetişecek bircok derdler vardı.) Fakat oyun yürüdü ve senato azâlariyle hatibler bu yolda istedikleri gibi nutuklar söylediler. , Kitablarımın Amerikadaki tabı ve neşir işlerini Frank Doubleday şirketine vermi tim, Amerikan telif| hakları kanunu sayesin- de bir takım eserlerimi, tabit bir şekilde, yal- nız çalmakla iktifa etmiyorlar, aynı za- manda asla kalemimden çıkmamış olan saç- ma sapan şeyleri de yazılarıma karıştırıp öylece basıyorlardı. İlk önce buna fena halde canım sıkılmıştı: fakat daha sonraları tır. bleday da gittikçe daha ucuz tabılar yap: rak bu korsanlıkla mücadeleye girişmiş, hayet hırsızları faydalanamaz bir hale geti mişti. Bu efendiler de senelerce sonra o! ya çıkan kaçakçı kardeşlerinden ahlâkça ü tün değillerdi. Böyle kanunsuz bir iş yapan bir adam ba- na şöyle demişti: — Bu işte para olduğunu görünce böyle yaptım. Görüyorsunuz ki, bu onun dini idi. Ş söylemek lâzım gelir ki benim Amerikada meşru iş yapmak hususunda gösterdiğim iti- na karşısında bu korsanların dalavereleri yüzünden kazancımın yarısını kaybetmişim- dir. Bu tuhaf hayat içinde iken babam, işleri- mizin nasıl gittiğini görmek üzere gelmişti. Onunla birlikte önce Kebek'e, daha sonra dostu olan Harvard'lı Charles Eliot Norton'u görmek üzere Boston'a gittik ki buradamın kızlarını çocukluğumun Grange'da geçen günlerindenberi tanırdım. Bunlar Boston Brahminlerinin Brahminleri idiler; neşeli bir hayat sürüyorlardı. nu dim ve bu müddet içinde bir hayli manzum ve mensur eserler ışığa çıktı. Hepsinden da« ha iyisi Amerikanın bir bucağında bir ev sa« hibi de oldum. Bir memlekette yerleşmiş o« larak oturmanın bundan başka çaresi yok« tur. Turistler, bir memleketten aldıkları in« tibalarla oradan geçip giderler. Hâdiselerin ufak detaylarını görebilmek için daha yakın« dan alâka göstermek lâzımdır. O sıralarda amerikalılar mekteblerinde ve ananelerinde daha ziyade ingilizlere bağlı idiler ve henüz yahudi nüfuz ve tesiri yük-« sek bir mevki almamıştı. Etrafımı iyice yokladığım zaman ortada bir düşmanlık havasının esmekte olduğunu farketmiştim. Evim, atım, arabam vardı; a« merikalıların sırtından para kazanıyordum; üstelik minnettarlık da duymuyordum. | İngiltereye yaptığım ziyaretler ve ora«| daki konuşmalarım bende ingiliz sahnesi'ıîn; göz önünde bulundurulması gerekli bir inki4 şafa doğru gitmekte olduğu kanaatini uyan«<| dırmıştı. Kaldı ki Naulahka da, bizim için,ı şöyle bir evdi; hayalimizde kurduğumuzş “ev,, değildi. (Sonu var)