Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
* * AZA ULUS- bilhassa ikinci maddeye bir az yan ba - kan hattâ kafa tutan bir teşekkül var, Diyanet İşleri (Gülmeler) Ben bu te- şekkülün aleyhinde değilim. Dinlerin ve dindarların hasmı da değilim. Ancak bütün din? işleri vicdanlara bıraktıktan sonra bir devletin resmi büdcesinde, bil- hassa Teşlilâtı Esasiyemizin bu yeni ikinci maddesi karşısında yeri olmıya - cağı kanaatindeyim. Rasih Kaplan (Antalya) — Seni o- Taya reis yapalım. Lütfi Müfit Özdeş (Kiırşehir) — Bunu büdcede söylersin. Hakkı Kılıçoğlu (Muş) — Büdçede ayrıca söylerim. Sırası gelince gene söy- lerim. Ölünciye kadâr her vakit söyle- Tim, Recep Peker (Kütahya) — İbrahim hasta. Hakkı Kılıçoğlu (Muş) — Belki bu iki şekli telif eden formül vardır. Ben bu formülden malümattar deği'im. Ya Şükrü Kaya arkadaşım, yahut Teşkilâtı Esasiye encümeni bana ve herkese ka- naat verecek surette bir anlaşma for- mülü söylerlerse mesele kalmaz. Tek- rar ediyorum. Devlet teşkilâfr içinde, 'Teşkilâtı Esasiye kanunu — karşısında bunların yeri olmaması lâzımgelir. Evet mabedlerimiz vardır, onlara hizmet e- denler vardır. Bunlara bakılmasın de - miyorum. Fakat doğrudan doğruya ay- rı bir fasıl olarak Evkaf Kanununda bunlar için hükümler gösteri!ei i-ir, Arkadaşlar; bunu yalnız ben söyle- miyorum. Bugüne kadar dışardan da aynı dâvayı dinledim. Lâikiz diyorsu - nuz amma hâlâ mültüleriniz var di- yorlar, Arzettiğim gibi düşüncelerimin bu mesele hakkındaki hu'âsası bundan ibarettir. İsterim ki beni tenvir etsin- ler ,ben de rahat edeyim, siz de rahat edesiniz. (Güzel güzel sesleri),. Halil Menteşe İzmir) — Arkadaş - larım; Teşkilâtı Esasiyede bir takım tadilât bugün mevzuu bahsoluyor. Bir milletin hayatında bu gihi esas'ı tedbir ler alınırken halk içinde bir takun süi tefehhümlere meydan kalmamak için, mesele tamamile, sarahatla millet kür- süsünde izah edilmek lâzımgelir. Ben atzedeceğim bazı mülâhazalarla tahrik edeceğim cevablar vasıtasiyle bu gibi süi tefehhümleri kâmilen bertaraf ede- bilirsem çok bahtiyar olacağım. C. H. Partisinin umdelerinin Teşkilâtı Esa- siyeye geçebilmesi için gösterilen es - babı mucibeyi ben varid görmüyorum. Çünkü esbabı mucibede deniliyor - ki, Teşçkilâtı Esasiyede Devletin tarzı si- yaset ve idaresine aid esas hükümler dercedilmek lâzımgelir. Teşkilâtı Esasiye Kanunu, hepiniz bilirsiniz ki, hükümet fonksiyonlarını tanzim eder ve Devlet otoriteleri ara - sındaki münasebetleri tesbit eder. Ve âmme hukuku denilen ferdin hukuku- nu ve buna müteallik prensipleri tesbit ettikten sonra onları Teşkilâtı Esasiye Kanununun teminatt ve tekeffülü altı- 'na kor. Hükümetin tarzı siyaset ve ida- resi Teşkilâtı Esasiye kanununda tes - bit edilince, ben hatırıma gelen bazı sui tefehhümü tevlid edebilecek olan mü - lâhazaları arzetmek istiyorum. Şimdi yapacağımız tadilâta Cumhu- riyetin; devletçi, milliyetçi, halkçı ve ilâhiri... olduğunu tesbit edeceğiz. Devletçilik, meselâ, devletin - şekli meyanıma giriyor. Şimdi ekonomide li- beral taraftarı ferdiyetçi bir vatandaş ortaya çıkar da propagandaya başlarsa. Rasih V “in (Antalya) — Öbür dünyaya gi deriz. Halil Menteşe (Devamla) — Şekli Devleti tebdil cürmüne tasaddi etmiş diye acaba onu polis yakalayıp da mah- kemeye verecek midir? Sonra esbabı mucibede deniliyor ki; Miliiyetçiliği devletin şekli . meyanına koyarken beynelmilel cereyanlara karşı hükümetin eline bir silâh ve-mış olu - yorüz. Şimdi bir komünist, komünizm propagandası yapıyor ve komünizm propagandası yaptığından dolayı, tâbii devletin şeklini tebdil ediyor diye yaka: layıp mahkemeye verildikten sonra hâ- kim huzurunda bu komünist derse ki; beni niçin buraya getirdiniz ve niçin burada maznun sandalyesinde oturuyo- rum İnkrlâpçılık Devlet şekline dahil- dir. Ben en geniş ve en esaslı bit inkı- lâb taraftarıyım. Vesaiti istihsaliyeyi kâmilen komünize ederek devletin eli- ne veriyorum, Binaenaleyh beni niçin muhakeme ediyorsunuz? O zaman ne olacaktır? (Komünistlik — istemiyoruz sesleri) Rağıb Özdemiroğlu (Zonguldak) — O, beynelmilelcilik olur. Halil Menteşe (Devamla) — Bunlar hatira getebilen mülâhazalardır. Benim Hafız zihnimi kurcaladığı gibi bir çok vatan- daşların da hatırından geçebilecek sui tefehhümlerdir. İnşallah bunları sile - cek cevablarla karşılaşırım. Ne bende ne de başkalarında bu sui tefehhümler kalmaz. Bu hususlardaki mülâhazala - rım aşağı, yukarı budur. İstimlâk meselesine gelince; ben zan- netmiyorum ki Dahiliye Vekilinin de- diği gibi bizde muazzam bir “guestion agrair” olsun, yani çiftçinin “p 80 i başkasının hesabına çalışmış bulunsun. Bu vaziyet çok izam edilmiştir. Ben çiftçiyim ve zirat hayatın içindeyim. Biliyorum, Evvelâ şunu söylemek iste- rim ik ben çiftçiye, alelitlâk her va - tandaşı, yuva sahibi yapmanın ve çalış- ma için vesait sahibi yapmanın tamami- le taraftarım ve bunun iktisadi ve iç- timat faidelerini de tamamiyle müdri - kim. Tabit bilirsiniz. Netekim kendi a- razimden 4000 dönümünü yani yarısını bugün kendi ortakçılarıma devretmiş bulunuyorum. Binaenaleyh Toprak Ka- nununu herkesten evvel tatbik etmiş bulunuyorum. Bu işde tamamile çiftçi- nin toprak sahibi olmasını, gerek ikti- sadi ve gerek içtimat bakımdan, çok faydalı görüyorum. Amma, arzettiğim gibi, bizde diğer memleketlerde oldu - ğu gibi, hukuku medeniye — haricinde insanlar yoktur. Ve ötedenberi yoktur. Müslümanlık mülkiyeti bir akidei dini- ye olarak kabul ettiği için bizde ve bü- tün müslüman memleketlerizde lherkes mülk sahibi olabilir ve alıp satabi'ir. Meselâ Rusyadaki mir usulü gıbi bir u- sul bizde yoktur. Orada muazzam bir kütle mülk sahibi olmaktan, alıp sat- maktan mahrumdur. Bizde halk az çok mal mülk sahibidir. Şimdi çiftçiyi toprak sahibi yapmak istiyoruz. Çift- çi, bilirsiniz ki, esbabr mucibede de ya- zıldığı gibi, çift ile meşgul olan halka derler. Çift sürer, kendi arazisi yoktur, başkasının arazisinde ortak olarak çalı- şır. Yahut da az arazisi vardır. Zanne- diyorum — ki maksad bu nevi çiftçileri toprak sahibi aypmaktır. Zannetmiyo - rum ki bunlardan başka kimseleri de v çiftçi amelesini de toprak sahibi yap - mak meselesi mevzuu bahis olsun. Böy- le olursa o zaman hayvanını, alât ede vatını evini, tohumunu ve mütedavil sez- mayesini de vermek lâzımgelecektir. (Vereceğiz sesleri.) Müsaade buyuru- nuz, zannediyorum ki buna hiç »ir dev letin hazinesi tahammül edemez ey bu, dünyanın hiç bir yerinde böyle halle- dilmiş değildir. Fabrikaya amele lâzım olduğu gibi, toprağı işlemeğe de amele lâzımdır. Bilhassa ameleyi toprağa çi- vilemek ve onu toprakta tutmak çok zor bir meseledir. Onun için bence, bu ve- rilse bile, dediğim gibi, onu toprağa bağlamak çok zor olacaktır. Ve gene, zannediyorum ki aradan seneler geçin- ce gene bu topraklar başka ellere devro- lunacaktır. Binaenaleyh halledilmesi lâ- zım gelen mesele, bugün elinde sapani olan, çift süren ve başkasının yanımda ortakçılık yapan veyahut arazisi az, kismen var, başltasının yanında ortak- çılık yapan çiftçiyi toprak sahibi yap - maktır. Bu mesele Cumhuriyet hükü - metinin, zannederim, İzmirin istitda - dından sonra oralarda kalan metrük ara- ziyi muhtaçlara dağıtmasından başlar. Diğer taraftan Ziraat Bankası da çift- çiyi arazi sahibi yapmak için taksitlen- dirme usulünü ihdas etmiştir. Ben zan- nediyorum ki bu mesele Teşkilâtı Esa- siyede yapılacak olan bu tadi'lât değer şeye, parasını peşin vermek cihetinden bir tadili istilzam edecek kadar büyük bir mesele değildir. Bilhassa şimdi ya- pılan tadilatta bedeli de, yapılacak ka- nunda tesbit edileceğine göre, vatan- daşlara değer bahası verilmiyecek de - mektir. Muüazzam bir mesele karşısında isek, haleldilmesi lâzım gelen iş, bazr mem - leketlerde olduğu gibi, muazzam bir kütleyi birden bire arazi sahibi yapacak isek, o vakit her tedbiri alalım, Amma ben böyle bir vaziyeti görmediğim için tasarruf emniyetinin inkişaf etmesi çok lâzım olan bu memlekette emniyetsiz - lik ve istikrarsızlık tevlid edecek vazi- yetleri düşünmek ve mezürayı da el- den bırakmamak lâzımdır. Onun için bir taraftan hükümet kendi cephesin - den, meselâ 20 senede ödenmek üzere ufak faizli bir hazine bonosu çıkarmak suüretile, dieğr taraftan Ziraat Banka- sı büyük toprak sahibleriyle köylü ara- sında mutavassıtlık rolünü yapmak su- retiyle bu iş halledilir. Arzettiğim gi « bi terakki yolunda hızlı yürümeğe mec- bur olan bir milletiz. Tasarruf ve mül- kiyette emniyetsizlik ve istikrarsızlık verebilecek işlerden tevakki etmek lâ- zımdır. Zira bu emniyet her terakkinin hem kaynağı hem temelidir zannında- yım, Hüsnü Kitapçı (Muğla) — Bende- niz de lâyiha hükümlerini okuyarak e- dindiğim ihtisası yüksek huzurunuzda arzetmek üzere çıkryorum. Kısaca arz- edeceğim, kıymetli vakitlerinizi sui is- timal etmiyeceğim. İkinci maddeye ilâve edilen vasıflar şu demektir ki mevkii iktidarı elinde bulunduran C. H. P. şimdiye kadar proğramında uümde olarak, esas olarak kabul ettiği bu yasıfları millete mal e- diyor. Atatürk gibi yüksek bir deha ve o- nun kıymetli arkadaşları, kanuna, teş- kilâtı esasiye kanununa girmemiş ol - saydı dahi, bu işi yürütmek kudret ve kabiliyette olduklarını şimdiye kadar ki filiyatlariyle göstermişlerdir. Bina- enaleyh bu noktai nazardan bir faidei ameliyesi yok gibi görünmüyorsa da, türk milletinin - ki ebed müddettir - gelecek nesillerimizin en iyi bir tarzda bir millet ve hükümet teşkil edebilmesi içinlâzımgelen vasıflarla mücehhez ol- masını göstermek ve bu vazifeleri ken- dilerine emanet etmek itibarile bu va- sıfların ve bu umdelerin Teşkilâtı Esa- siyeye girmesini bendeniz muvafık gö- rüyorum, Şimdi yurddaşlarımıza kalacak iş, bu mevzular üzerinde münakaşa etmek, imali Yikretmek değil, bilâkis bu um - deleri en iyi tecelli ve tahakkuk etti - reiblecek ve bu suretle de Atatürkün istediği gibi milletimizi muasır mede- niyet, muasır milletlerin seviyesine ve hattâ onların fevkine çıkaracak tedbir - leri alarak bu neticeye varmaktan ibaret olacaktır. Biz Atatürk'ü ilk defa mu - zaffer bir kumandan olarak kendini ta- rihe yazdırdığını görüyoruz. Ondan sonra türk devletini kurup başına geç- tikten sonra hiç yanılmaksızın idari, siyasi birçok kararlar alarak ve birçok inkrlâblar vücude getirerek millet ve memleketi vardırdığı saadet derecesini yakinen görüyoruz. Ve bu itibarla da kendisini tarih büyük bir siyaset dahi- si olarak kaydetmek zaruretindedir. Bu kadar isabetli kararlarını uzun zaman görerek, onun filiyat vadisinde, filiyat sahasında tahakkuk eden neticelerine baktıktan sonra bize düşen iş bu işaret ettiği noktalarda yekvücud olarak bir- leşmek ve onun gösterdiği ümdeleri hırzıcan edecek şekilde kabullenmektir. (Alkışlar) Bu noktadan da zannetmem ki yurddaşlarımız başka türlü düşün - sün, Yalnız bu umdeler üzerinde tevak- kuf etmeği ben zaid bulurum. Çünkü kıymetli Dahiliye Bakanımız çok salâhiyetli bir lisanla, vakıfane bir şekilde bunu izah buyurdular. Ben yal- nız bütün bu umdelerin bizden istediği bir noktayı işaret etmek isterim, Ata- türk bütün icraatında hedef olarak bu- nu kabul etmiştir. Bu da, kendi rahatı- na bakmıyarak yalnız millet ve memle- ket için çalışmağı gaye bilmek ve bunun içinde gayet feragatkâr ve fedakâr olmak. Şimdi her hangi bir vasfı ele alsak, me- selâ devletçilik vasfını alalrm: bu vas- fa istinaden devlet gerek nazımlığını ve gerekse başarıcılığını üzerine aldığı bir işte kullandığı elemanlar eğer bir iş yapan şahsi teşebbüs sahibi kadar o işe kendini bağlamazsa ve huzur ve rahatı- nı feda etmezse devletçilik vasfına iha- net etmiş olur ve bu vasıf Ssemeredar olmaz. Aynı zamanda Atatürkün dev - letçilik vasfını haiz bir ferdi olamaz. Binaenaleyh ferağat şarttır. Gene bir misal olarak 74 üncü maddedeki deği- şikliği gösterelim: Orada belki vatan- daşlardan şimdiye kadar elde ettikleri menfaatın bir cüzünü âmme — namına müsaid şartlarla vermesi istenecektir. Eğer bu adamlar tam feragatkâr olmaz- sa matlub eticeye varılamaz. Fakat hiç şüphesiz ki Halil Menteşe arkadaşımın da işaret ettiği veçhile beşeri daima te- kâmüle sevkeden ve bu hususta dina - mik bir kıymeti olan mülkiyet hakkını hatırdan geçmez. Zaten 74 üncü mad - denin kısmı eveli bunu sarahaten te - min etmektedir. Binaenaleyh ilerde yapılacak kanun- larda âmme menfaatı ile, şahsın men- faatini te'lif etmek için Yüksek Mecli- sin inceden inceye çalışacağına emin ol- mak pek tabiidir. İşte görülüyor ki, bütün bu vasıfların iyi netice verebil- mesi için vatandaşların, Yüksek Atası- nın sözünü tutacak şekilde feragatı his ve feragatı nefisle işe sarılmaları ve memleketi bu şekilde müstefid etmele- ri gerektir. İlâve edilen beş vasıftan biri de, in« kılabcılıktır. Muhterem arkadaşımız B. Halil burada kendilerine arız olan bir tereddüdün izah edilmesini istediler. Hakikaten sureti zahirede görülüyor ki memleket siyasi inkılâbını yapmış ve en mükemmel bir şekli hükümet kabul et- miştir. Şu halde burada yani inkılâbcı- lık sahasında yapılacak olan nedir İç- timat inkılâbları yapmış memlekette bunun üzerinde de söz söylemeğe ma - hal kalmamıştır. Memleket iktısadi in- kılâbı da bir kanun ile ikmal etmek ü - zere bulunmuştur. Şu halde inkılbçı - lık ne şekilde tecelli edecektir? Daha ne istenebilir? Ben öyle zannederim ki, bu, teceddüd ve terakkinin bir remzidir. Zihayat olan her şey daima ilerlemeğe muhtaç ve mecburdur. Tevakkuf ettiği takdirde inhitat başlar. Şu halde onu inhitattan kurtarmak için mütemadiyen ümran yapmak, ileriye gitmek zarure - tindedir. Buradaki inkılâbcılıktan ala - cağımız mana bu olacaktır. Diğer kayıdlar hakkında söyliyecek bir sözüm yoktur. Tabiatiyle madam ki devlet işleri git- tikçe çoğalıyor, eski devlet mefhumu yerine bugünkü hükümete düşen bir çok vazifeler vardır. Elbette teşkilâtı bu vazaifi yapabilecek şekilde çoğalt - mak doğru olur. Hulâsa itibariyle söy- liyeceğim şudur: Atatürkün işaretini bu memleketin hüsnü niyetle kabul et- mesi bu memleketin ve bu milletin men- faatınadır. (Bravo sesleri, alkışlar) | Teşkilâtı Esasiye EN. R. Şemsed- din Günaltay (Sivas) — Arkadaşlar; Halil Menteşe arkadaşımız çok ince ve esaslı bir noktaya temas ettiler. Bu nokta da, bugün tadili teklif edilen ve Türkiyenin Esas Teşkilâtı hakkında ümde olarak kalması tekarrür eden i- kinci maddeye aiddir. Arkadaşlar; bu madde türkün ha - yatından, türkün tarihinden, türkün a- sırlar içerisinde geçirmiş olduğu inkı- lâblarından mülhem olan kudsi esas - lardır. Bu esaslar arzettiğim gibi, tür- kün tarihinden çıkarılmıştır: Türkün tarihini karıştırırsak, ma- zinin karanlıklarına gömülen ve a- sırların en derinliklerinden kudsi bir varlık halinde beşeriyet üzerine yükse- len türk; ancak o günden bugüne ka- dar, varlığını, bugün bürada tesbit etti- ğimiz esaslara istinaden muhafaza et - miştir. Türk yaşamıştır: milliyetçi ol- duğu müddetçe; türk yaşamıştır, dev - lİetçi olduğu müddetçe; türk yaşamış - tır, ancak kendi varlığının esaslırını kendi ruhundan çıkardığı müddetçe... (Bravo sesleri) İşte türk ölüm döşeğinde iken, var- lık ruhunu, kendisine nefh edenler tür- kün tarihine gömülerek onun varlığı - nın esas seciyelerini bulmuş ve bugün burada teklif etmişlerdir. (Bravo ses- leri.) Arkadaşlar; bir milletin ana kanu- nu yapılırken ilk evvel nazarı itibara alnınacak şey, o milletin kendi hususi- yeti, kendi ruhunun tecelliyatr olma - lrdir. Ancak o yoldaki umdelere isti - nad eden bir millet, en büyük fırtınalar karşısında varlığnı ve benliğini muha- faza eder. Türk, Asyanın bir ucundan öbür u- cuna kadar hâkim olduğu devirlerde kendisini yıkan âmil ancak içinde yer alan harici milletlerin telkinleri olmuş- tur. Büyük Tukyu Devleti yıkıldı. Bu - nun âmili o zamanki Çin siyasilerinin, türk benliğini yıkmak üzere, mütema- diyen yaptıkları telkin ve fikirler ol - muştur. Hepiniz bilirsiniz ki bütün dünya türkün ölümünün, determinizm esasla- rına göre, mukadder olduğunu iddia et- tikleri bir sırada, onun büyükleri, an - cak türkün ruhundan aldığı kanaatla bugün gördüğünüz bu canlı ve hayatlı devleti kurmağa muvaffak olmuşlardır. (Alkışlar, bravo sesleri) Şu halde bu- gün huzurunuza arzedilen tadilâtın e - sası olan Cumhuriyetçilik, Türkün ken- di ruhunun ifadesi demektir; milliyet- çilik, o da kendi varlığının idamesi için lâzım olan esasdır. Şu halde türkün bu esasları Teşkilâtı Esasiye Kanununda yer bulunca, bunlara muhalif olarak fi- kirler serdedilmiyecek midir diyorlar. Bir liberal çıkıp liberalizm esaslarını, bir £ çıkıp £ i müdafaa edemiyecek midir diye soruyorlar. Hayır etmiyecektir, edemiyecektir. Teşkilâtı Esasiye kanununa muhalif her hangi bir hareket nasıl bir cürüm ise bu esaslara muhalefet de aynı şekilde cürüm sayılacaktır. (Bravo sesleri, al « kışlar.) Arazi meselesinde bir emniyetsizlik, bir itimatsızlık meselesi zennetmiyo - rum ki olsun. Mülkiyet hakkının kud- Hat siyeti Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzda tasrih edilmiştir. Burada teklif edilen, bir adaletin icabının yerine getirilme - sidir; memlekette çalışan ve bu milletin asırlardan ve asırlardan beri bârını çe- ken asıl halkın hakiki malına sahib ol- masıdır. Bu iş yapılırken bugün bir ta- kım şerait altında bu mallara malik o- lanların hukuku payimal edilecek de - ğildir. Burada Teşkilâtı Esasiyede ya- pılan iş, bu malların çiftçilere tevzii için kanuni bir müsaade vermektir. Bu kanun yapılarak buraya gelecektir. O zarman mal sahibinin hukukunu temin edecek esaslar tabiatiyle derpiş edilmiş olacaktır. Recep Peker (Kütahya) — Arkadaş: lar: Halil Menteşe arkadaşımın ilişme- sile uyandırılan mevzu hakikatın hu kadar mühim bir işin Yüce Kamutay - dan çıktığı esnada üzerinde konuşmak gibi büyük bir fayda temin edilmiş ola- caktır. Ben de Halil Men't2şe arkada - şımın tasavvur ettiği bir faydanın şü « mulüne hizmet etmiş olmak için tikir- lerimi arztemek maksadile bu kürsüye geldim. Arkadaşlar; iç rejim bakımın - dan yer yüzünün haline kısa bir görüş yapâlım. Bu görüşün hülâsası şudur : yer yüzünde birçok çeşidli krizler ya - nında her yerde ve kendi kanaatime gö- re diğer krizlerden daha mühim bir iç- rejim krizi ve buhranı hüküm sürmek- tedir. İçinde yaşadığımız günün en ö- nemli bir noktası olarak bizim gibi ye- ni ve modern hayata yeni çıkmış bir Devlet için kendi rajimini daha ileri bir dikkatle göz önünde tutmak ve kell- dine yakışan kendi hayat ve ihtiyaç - larına uygun şekilde kuvvetlendirmek ve tanzim etmek baş işlerin en başıa - dadır. Müşterek inan: Bizim şimdiye kadar rejimin esası olarak Devlet kanununa geçmiş ve yurdun henüz hayata doğmuş en taze çocuğundan en yaşlısına varıncaya ka - dar, hepsi için müşterek bir inan mev- zuu telâkki edilmiş olan mahiyeti Cüm- huriyetten ibarettir. Şimdiye kadar Cümhuriyet Halk Par- tisinin şuuru içinde beslenip büyümüş olan ve partinin kendi hususi ve pro « fesyonel politika telâkkisi içinde kalan hayati esasları biz bu madde ile Teşki- lâtı Esasiye Kanununa eklemekle bü - tün yurdun müşterek resmi ve kanunit bir rejimi haline sokmak istiyoruz. Bu hâdise, hakikaten başlı başına büyük bir inkilâb sayılacak kadar mühim bir meseledir, Bu esasların Kamutay tara- fından kabul edilip resmiyet kesbettiği dakikadan itibaren yurddaşların labora- tuvarında çalışan profesörlerden günün politikası ile uğraşmıyanlara ve işlerin başında bulunan büyük müdür arkadaş- lardan meselâ Devlet Demiryollarının bir makascısına kadar bütün vatandaş - lar bu esaslara inanacak, bunları seve - cek ve bunlara itaat mecburiyeti altına girmiş olacaklardır ve bütün milli faa - liyet ahengi bir manzume halinde, bir.bi- rini tamamlayan bu yüksek esasların ha- vası içinde akıp gidecektir. j Bu şu demektir ki bizzat hayattan alınarak Cümhuriyet Halk Partisinin programının içinde yazılmış bulunan bu hükümler, bu devietin bundan sonraki varlığında bütün yurtdaşları bütünlük ve beraberlik ruhu ile besliyecek ve milli birlik için daha sıkı bir tedbir alınmış olacaktır. Temyiz Mahkemesi - nin en büyük hâkiminden en küçük me- murlarımıza kadar hüküm veren, tedbir alan, emir veren ve tanzim eden herkes günlük işini yaparken ve kararını verir- ken kendini bu esasların çerçevesi için- de hissetmek mecburiyeti altına gire cektir. Hülâsa arkadaşlar bu kanun çıkınca resmi hüviyeti olsun olmasın bütün va« tandaşların tertib ettiği milli bünye müş- terek ana esaslara beraber inanan sars:l- maz büyük ve daha kuvvetli bir kütle halinde gelecektir. (Bravo sesleri, alkış- lar). Bunun edebiyat kısmı üzerinde tazla durmaya lüzum yoktur. Liberal Propaganda : Şimdi Halil Menteşenin teknik ola » rak bahsettikleri noktalara gelelim. Li- beral propaganda Türkiye'de yapılmı - yacak mı? Encümen başkanı benim de dahil olduğum encümen arkadaşlarımız namına cevabımızı verdi. Ben bu izaha- ta biraz daha şümul vermek isterim. Yeni hükümler anayasaya geçerken bunların mânalarını uzun uzun metne sokmıya kanunun konstrüksiyonu iti * barile imkân yoktur. Fakat bir noktâ pek açıktır ki, şimdiye kadar ana kanü* J n a dç,