16 Şubat 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

-harba hazırlanıyor ULUS Ğ20 a L ( Yabancı Gazetelerde Okuduklarımız ) A vrupanın sulh dâvası sviçre Küçükls— viçre, 9 Belçika- nın 1914 se- Bir İsviçre diplomatı nesinde uğra- dığı — akibete uğramıyacak « fikrini şöyle anlatıyor: tır. Avrupanın “Sulh adası”, bütün millet- leri bir dost- luk bağı ile biribirine bağ- lamağa uğra- şan Milletler Cemiyeti- nin yurdu «Hududlarımızdan bir tek yabancı askeri gçer geçmez harbe girişece - giz. Memleketimizde bir adam ka- Iıncaya kadar harbe devam edece- gimizden emin olabilirsiniz.» İsviçre, her ta- Trafta dol harb şayiaları üzerine hududlarını tahkim etme- ğe başlamıştır. Şimdi İsviçrenin or- dusu da hava kuvvetleri de her hangi bir harb tehlikesi ihtimaline karşı artı- rılmakta, kuvvetlendirilmektedir. Bu memleket de sulhu koruya bilmek için © uğurda harb edecek bir kuvvete sahip bulunmak lâzım geldiğini takdir etmiş- ik, Vaziyeti inceleyen bir kimse, İsviç- renin öyle kolay kolay tuzağa düşmiye- ceğini anlıyabilir. Bu küçük ve daima Bulh içinde yaşamağa azmetmiş olan memleket, bitaraflığı çiğneyerek top- raklarının bir takım diktatör ordularına kapı haline getirilmesini arzu etmemekte- dir. Bununla beraber İsviçre, günün bi- — Tinde biribirinin boğazına atılacak mil- letlerin kendisini bir kapı gibi kullan- mak tasavvurunda bulunduklarını da bilmektedir. Kendi vatandaşlarına, Milli Müda- faaa büdcesinin artırılması hususunda bir müracaatta bulunan Cüumhur Reisi Albert Mayer demiştir ki : — Bugün İsviçrenin bitaraflığı ve is- tiklâli 1914 de olduğundan daha ziyade tehlikeye muruzdur. Bizim milislerimiz milletin çiçekleri gibidir. Fakat Milli Müdafaa için silâhlanmağa lüzum var- dır Bir misal isterseniz, Habeşistan buna beliğ bir misal olabilir. . * ; B undan iki sene evvel, İsviçrenin Alman sınırını tahkim etmek için 7.000.000 dolar tahsis edilmişti. Geçen sene Nisan ayında sulh seven İsviçre, yine ayni maksadla 100.000.000 dolar vergi vermiştir. Bütün nüfusu dört mil- yondan pekaz fazla olan bir memleket bhalkın başkalarının açacağı harbler için hazırlık yapmak üzere bu kadar vergi verebilmeleri kolay bir şey değildir. Mesele bu kadarla da bitmiş değil- dir. Almanyaya karşı kendisini koruma tedbirlerini, aşağı yukarı, tamamlamış o- lan İsviçre bir müdafaa istikrazı yapa- rak vatandaşlarından 76,375,000 dolar daha istemektedir. Bunun 55.000.000 nu yeni müdafaa tedbirlerine, 16,000,000 nu hava kuvvetlerine karşı müdafaa va- sıtalarınar 18,000,000 nu da hava kuv- vetlerinin arttırlımasına sarfedilecektir. Başka memleketlerde propagandanın yaptığı tesiri yakındar görmüş olan İs- viçre, bu misali kendisi için de örnek al- mıştır. İlkbahar ve sonbaharda seyyah- lar akını durduktan sonra memlekette büyük bir hava propagandası başlamak- tadır. Alman tayyarcleri, İsviçre toprak- ları üzerinde «ık sık uçuşlar yaptıkları için en sulh sever çiftçiler ve kendi hal- lerinde yaşayan taşralılar bile seve seve havaya karşı korunma talimleri yapmak- . tadırlar. F akat, hududları tahkim etmek ve hava kuvvetlerine karşı korunma tedbirleri almak İsviçrenin yedi yüz yıl- lık sulhünü müdafaa için gerekli olan iş- lerin ancak bir kısmıdır. Seferberlik baş- ladığı ve harb tehlikesi yakından baş gösterdiği zaman İsviçre ordusuna ge- neraller bulabilecek midir? Öyle bir za- manda milli konsey, bir kumandan ve daimi genel kurmay başkanı tayin eder. İsviçre şimdiden Bern'deki federal sa- rayda böyle bir tayinin müzakereleri geçtiğini tekzib etmemektedir. Hattâ iyi haber alan kaynaklar, kimlerin bu işlere getirileceği, bugünden kararlaşmış oldu- ğunu, israrla, bildirmektedirler. “ İsviçre gerçekten, harbedecek ordu- lar için bir tek değil, bir çok kapılar ar- zetmektedir: Garbte Fransa, şimalde Al- manya, şarkta Avusturya ve cenubta İ- talya sınırları vardır. Bundan dolayı top- lu bir bakışla bakacak olursak, İsviçre- nin ilk silâh patlamasından on gün son- ra İsviçre'nin ortadan kalkabi- leceğini tahmin edebiliriz. Military and Naval Digest dergisinde Gordon Reud, bu “on gün” hakkında İsviçre Kurmay subayların - dan birisinin sözlerini naklederek di- yor ki: meselesi “Harb çıkınca biz bütün ordumuzu seferber etmeğe muktedir. olamıyaca- ğız. Almanlar, hizim Stratejik demir- yolu merkezlerimiz olan Arau ile Ol- ten'i kırk sekiz saat içinde tahrip ede- bilirler. İmdi, biz sınırlarımızı müda- faa edebilmek için en ziyade yerli hal- ka güveniyor ve onları böyle bir badi- reye karşı hazırlryoruz. Bizim Bal şeh- rini müdafaa etmemize hiç imkân yok- tur. Çünkü bu şehir Isteiner Klot'z de- ki Alman istihkâmlarının topları altın- dadır. Bizim başlıca stratejik meselemiz şudur: cepheyi on gün müddetle tuta- bilmek. Ondan sonra fransızlar hare - kete geçmiş ve aradaki fasılayı kapat- mış olacaklardır. Eğer bu kadar tutu - namıyacak olursak partiyi kaybettik demektir.” İsviçre diplomatlarından birisi, ken- di şahsi mütaleası olarak, fakat bütün milletin arzularına tercüman olmaktan da uzak kalmıyarak gazete muhabir - lerine demiştir ki: “ Harb gelecektir ve her ne paha - hürriyetimizi kurtarmak için ,buna karşı duracağız. hududlarımızdan bir tek yabancı neferi geçer geçmez, harba başlıyacağız. Şundan da emin olabilirsiniz ki mem- lekette bir tek adam — kalındtaya kadar döğüşeceğiz.” sına olursa olsun, biz, ULKU HALKEVLERİ MECMUASI Müdürü M. Fuad Köprulu Sekizinci cildin son sayısı olan 48 inci mumarası başlıca yazıları: Musahabe (Ş. A. Kansu), türk kobuz'u (A. Caferoğlu), Tuhfetül mahdum (Orhan Şa- ik), İslâm coğrafyasında Antak- ya (Sadi Selen), Prehistorya (H. Bruil), Özlenen âlem - Şüphe “şiir” (Coşkun Ertepınar), köy tetkiki ŞA. Süreyya), Orta za- man islâm dünyasında maliye (A. Mez), Merkantilizm (Said Aydos), notlar ve iktıbaslar bibliyografya. 80 sayfalık dergi 25 kuruş. İBULGARİSTAN MeRzxrurLarı Bulgaristanda mektepler Bulgaristanda Buğün 8000 meKtep vardir s ofya — Son kânun 1937: 1878 os- bitince, bir bulgar prensliği ve dolayısiyle Bul- garistan muhtarlığı meydana çıktı. Bu tarih göz önünde tutulunca, bulgar dev- letinin mektebçiliği, altmış yaşını dol- duruyor, demektir. Fakat bu tarih, bulgar milleti istik- lâline kavuştuktan sonra resmi bulgar mektebinin başlangıcını ifade etmekte- dir. Halbuki, bulgarların daha osmanlı imparatorluğu zamanında hususi mek- tebleri vardı; bunun da tarihi 1835 dir. Malümdur ki, bulgarların Vaymar'ı Tırnova'dır. Tırnova'da tesbit edilmiş olan bulgar ana yasası, Bulgaristan ma- arifinin temellerini atmış olmakla be- raber, şarki Rumelinin ilhakını mütea- kip, 1909 da neşredilen kanun, Bulga ristandaki mekteb tahsilinin ana hatla- rını çizmiştir. Bugün hâlâ esas itiba- riyle bu kanuna göre istikamet tayin edilmektedir. Bulgaristanda tahsil çağı yedi yaşı- nı bitirdikten sonra başlar, Ancak, is- tidatlı olan çocuklara istisna yapılmak- tadır. Dört yıl süren ilk mekteb tahsilini bir nevi rüştüye mektebi olan üç yıllık progimnazia tahsili takib etmektedir. Yirmi yıldan fazla oluyor ki, muhtelit tahsil usulü tatbik edilmektedir. Bulgaristanda, resmi progimnazia- lardan başka, 57 tane hususi ve çoğu yabancılara aid (alman, fransız, ital- yan) mekteb vardır. Bu hususi ve ya- bancılara aid olan mektebler de, hükü- metin resmi programına uymak ve din, ahlâk dersleri, ameli hendese, resim ve model, kızlara el işleri, ev idaresi, yurd ve medeni bilgiler, bulgar tarihi, kilise rusçası ve üçüncü sınıfta da modern ya- bancı dillerden birini okutup öğretmek mecburiyetindedirler. manlı - rus muharebesi Bulgaristan'da kaç mekteb var? B ugün, Bulgaristanda 8000 mekteb vardır; bu rakam 1878 tarihinde açılan mekteblerin beş mislidir. Beş yıl süren orta tahsil, klâsik jimnazlarla li- selerde yapılmaktadır. — Jimnazlarda, tercihan yunanca ile lâtince okutulu- yor; liselerde ise tabiat bilgilerine ve hususiyle tarih ve tabit tarihe ehemiyet veriliyor. 'Tahsil ücretlidir; istisnalar fevka- Jâde bir muameleye tâbidir. Senelerdenberi orta tahsile karşı gös- terilen umumi rağbet dolayısiylemidir nedir, yüksek mekteb idarelerinin gös- terdikleri arzu üzerine, son yıllarda or- ta mekteblere çok sıkı şartlar altında girmek mümkündür. Hükümet, “entelektüel proletarya yetiştirmek niyetinde değildir. Bu böy- le olmakla beraber, yapılan bütün tah- didlere rağmen, elde edilen netice tats min edici bir mahiyet alamamıştır. Büyük şehirlerin hemen hepsinde kığ jimnazları vardır; diğer orta mekteb-«s lerde, ilk mekteblerde olduğu gibi; muhtelit tahsil tatbik ediliyor. Öğrets menlerin yarısından fazlası kadındır$ ekseriyet kadın öğretmenlerde olduğu halde, kız jimnazinin, bir erkek direka tör tarafından idaresi şarttır, £ Bulgaristanda yüksek tahsil B ulgar yüksek tahsilinin belke« miğini, tabiat bilgileri ile mate« matik dersleri teşkil ediyor. Fakat, Avs rupa dillerini ve fikir tarihini yahut hiç olmazsa büyük milletlerden birinin edebiyat tarihini öğrenmek aynı dere« cede ehemiyetle telakki edilmektedir. Bunun sebebi gayet basittir: bulgarla- rın da, birçok şark milletlerinde oldu- ğu gibi, aded itibariyle edebi eserleri azdır; bundan dolayı da ihtiyaçlarını yabancı âlemlerden temin ve tatmin €- diyorlar. Yabancı dillerden en başta rusça, on« dan sonra fransızça ile almanca geliyor. Cihan harbından evel, en hatırı sa- yılan yabancı dil fransızca idi; hattâ 1934/35 de progimnaziaların son sınıf- larında fransızca öğrenen 25,000, al- manca öğrenen de 5,000 talebe vardı. Hasılr aşağı sınıflarda — fransızcaya 35,000, almancaya 13,000, ingilizceye 15000 talebe devam etmektedir; ital- yanca öğrenen talebenin sayısı çok az« dır. Bu rakamların karşısında, 170 fram- sızca, 70 almanca, 30 ilâ 40 rusça, 6 in- gilizce, 7 italyanca orta mekteb öğret- meni vardır. Yabancı memleketlerle olan münase« betini atkviye ve bu memleketlerin fi- kir ve fen âlemine hulül etmek bakı- mından ehemiyeti inkâr edilemez bir mahiyeti haiz olan bu sistemin yanıba- şında, bulgar tarih ve edebiyatına çok bariz bir milli karakter verilmektedir. Eski Bulgarlığın ilk orta çağdaki- lerle sonraki büyükleri ve yayılma kud- reti, ve bilâhare çektiği ıstırab hakkın- da verilen tarihi malümat ile tekrar po- litik kalkınma ve yükselme ümidini kuvvetlendirmek gayesi güdülmekte- dir. e istanbulda ULUS - Gazetemizi İstanbul okuyucularımız Köprîı'de,'f _ıı-y'ı ea g , satıcısı KEMAL'de erkenden bulurlar. Beyoğlunda Haşet ve şubelerinde de U- lus satılmaktadır. & CENGEL 'Tefrika. No. 69 Yazan: Rudyard Kipling Çeviren: Nürettin ARTAM — Ben — uzaklara — akan suların — se- &i — sesimi duyurmıyacağı — bir yere kadar — burada — bekliyorum — Baghira — bü- yük ayak — sen de — izini söyle! : Baghira, iri ayaklının kayanın arkasın- dan hangi yola doğru uzaklaştığını sezin- leyebimlek için her tarafa, dikkatli dikkat- li, bakıyordu. Biraz sonra seslendi : — Ben sivri uçlu nesneyi beraberimde sürükliyerek, kayanın arkasından doğru geliyorum. Kimseyi görmediğim için koşu- yorum. Ben, büyük ayak, hızlı koşuyorum. İz, gayet açık. Herkes kendi izini takib et- sin. Ben koşuyorum ! Baghira, açıkça görülen izin ardından koştu; Movgli'de gond izinin peşinden yü- rüdü. Bir müddet için Cengelde bir sessizlik Baghira haykırdı. — Neredesin küçükayak ? Movgli'nin sesi, sağ tarafta elliyarda bi- le uzak olmıyan bir yerden geldi. Baghira, hira, derin bir öksürükle: Ü Ha! dedi, ikisi de yan yana koşmuş, gittikçe biribirlerine yaklaşmışlar. İkiside, aralarındaki aynı mesafeyi mu- hafaza ederek, yarım mil daha koştular. Nihayet, başı, Baghira'nınki kadar yere i- nik olmıyan Movgli haykırdı : — Buluştular. Ugurlu avlar! bak! küçük ayak burada iri kayanın üzerinde durdu. “Tabit büyük ayakta ötede! Önlerinde, on yarda kadar ilerde bir ta- kım kırık kayalar sıralanmıştı. Bunların yanında da arkasında ve göğsünde kısa tüy- lü, uzun bir gond oku saplı olarak bir köy- lü uzanmış yatıyordu . Baghira yavaş bir sesle : — Küçük kardeş, nasıl, bunak, çok ihti- yar ve çok aptal mı imiş? İşte hiç olmazsa, ortada bir ölüm var. — Yole devam, fakat filin kanını kırmızı gözlü diken nerede? — İhtimalki onu küçük ayaklı almıştır. Şimdi gene tek ayağa kaldık. Hızlı hızlı koşân hafif adamın sol omu- zunda bir yük taşıdığı çimenler üzerinde sol ayağının daha fazla iz bırakmasından anlaşılıyordu. Bir izcinin keskin gözleri, bu izleri kızgın bir demirin üzerine vurulmuı damga gbi farkedebilirdi. Bir vadiye gizlenmiş bir ocak yerinin kül lerine ulaşıncaya kadar hiç ağızlarını açma- dılar. Baghira, taş kesilmiş gibi bir tavırla: — Tekrar! dedi. Küçük Gond'un vücudu, ayakları kül içinde uzanmış, yatıyordu. Baghira, sorgu soran gözlerle Movzgli'ye baktı. Oğlan, eğilip baktıktan sonra: — Bambu ile öldürülmüş, dedi, ben in- san sürüsünde davarları ğüderken ben de böyle bir şey kullanırdım. Kobraların baba- sı — ne yazık ki, kendisiyle alay ettim — benim de bilmem lâzım gelen şeyleri bili - vormus. İnsanlar. tenbelliklerinden adam içen öldürürler, demesniş mi idim? Baghira, cevab verdi: — Bunları kırmızı ve mavi taşlar yüzün- den öldürmüşler, hatırla ki bir Odeypor'da kıralın kafeslerinde bulunmuş mudur. Movgli, küllerin üzerine eğilerek: — Bir, iki, üç, dört ayak izi, dedi, çıplak ayaklı dört adamın izi. Bunlar, Gond kadar hızlı koşmuyorlar. Şimdi, bu küçük orman adamı onlara ne fe- na etmiş ki? Baz, onu öldürmeden önce beşi de ayakta durarak konuşmuşlar. Bag- hira, geri dönelim. Benim karnım ağrıyor. Baghira: — Arkasına düşülen avı yarıda bırak « mak doğru değildir, dedi, bu sekiz çıplak ayak pek uzakta olmıyacaklar; takib ede- lim! Bir saat kadar, hiç lâkırdı etmediler. Çünkü aşağı yukarı, bu dört adamın izi üze« rinde dolaştılar. Ortalık aydınlıktı ve gün sıcaktı. Bag- hira, — Bir duman kokusu duyuyorum, dedi, (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: