— 23/1/187 Haftanın Politika ve Fikir Hareketleri ULUS Sancak işi etrafında Fransız gazetelerinin son günlerde sancak meselesiyle daha yakından meşgul olmaya başladığını görüyoruz. Bilhassa tezimizi daha anlayışlı bir şekilde mütalea eden, ve dünya sulhuna elzem olan türk - fransız dostluğunu korumak için mutlaka rılmasını tavsiye eden, Fransız - Suriye muahedesi: tenkid eden yazılara sık ir anlaşmaya maktayız. İşte bugün de bunlardan bir kaçını karilerimize tanıtiyoruz : Fransız-türk dostluğu La Tribune des Nations gazetesin. de Görard Tongas - bu baştık altında yazıyor İki devletin idarecilerinin ve dip- lomatlarının her fırsatta hatırlatmak. tan geri dürmadıkları — fransız - türk dostluğu hakikaten en sağlam — dost- Tuklardandır. Asırlardanberi, kısa kitalardan sonra daima kendiliğinden tekrar teselsülü de fransız ve türk milletleri nin birbirlerine karşı besledikleri derin sempatinin şüphe götürmez bir delili- dir. Fransızlarla türkler arasındaki ya- kınlıklar muazzamdır. Ve muühakkak olan şudur ki, Fransa, Türkiyede her- hangi bir milletten çok üüstün bir tevec cühe mazhar bulunmaktadır. Buna kâ- ni olmak için Anadoluda bir müddet kalmak kâfidir. Bir fransızın karşılaş- tağı samimi ve dostça kabul her adrm- da göze çarpar. Maalesef, bütün bu muhabbet teza- hürlerine umumiyetle ağır bir kayıd- ıkla cevab veriyoruz. Hattâ ekseri- ya, bu anlaşılmamış dostlara karşı ha- kiki bir nankörlük gösteriyoruz. İmdi, ransız - türk münasebetlerinin bağlanmış münasebetlerimizin uğra- mış olduğu güçlüklerin başlıca sebebi buradadır. Takdirkârlarına karşı daha 'az gurur, daha az küçükseme — göster mesi kendi menfaatine olduğunu Fran- sanın anlaması zamanı gelmiştir. Ata- 'türk Türkiyesi fransız - türk dostlu- ğunun bağlarını her zamankinden faz- Ja sıklaştırmaya Hazırdır. Bu hususta, “Tribune des Nationa, da bazı parça- Jarını vermiş olduğumuz Başvekil İs- met İnönü'nün nutku hatırlansın. Bu sözler büyük ümidlerle dolu değilmi- ir? Pek yakında, gazetemize — vermiş olduğu mühim beyanatından sonra, Dok- 'tor Rüştü Aras, İstanbulda bana mem- deketinin, Milletler Cemiyetinin pren- siplerine herhangi başka bir memleket- ten fazla sadık kaldığını söylemişti. Şu halde, fransız - türk ihtilâfının — Mil- letler Cemiyeti konseyine arzedilmesi- ni istemiş olan Türkiyenin, ayni sulh- gu yollardan, Montrö zaferini yenile- mek istemiyeceğinden bir an için bile güphelenmeye yer yoktur . Bununla beraber ” Türkiye, — Fran- sada gene de iyi tanılmamış kalmakta- dır. Anket yapmak üzere Türkiyeye gi den veya orada müşahid olarak oturan fransız gazetecilerinin ekserisi hiç bir zaman bir türkle konuşmazlar —Hal- buki türk entelektücllerinin büyük ekseriyeti dilimizi — kolaylıkla konu- gurlar — Türk ruhunu anlamıya çalış- mazlar ve Avrupa feci surette hatalı, a muhayyelelerinin saf akisleri olan reportajlar göndermekle iktifa e- derler. Hemen hemen her gazeteciyim diyen Türkiye namına ancak İstanbu- dun Kuzpomolit mahallesi - Pera'yı ta- mır. Daha iyi malümat sahibi olanlar da, Fransadan biraz daha büyük - olan bu memleket hakıında, Anadoluda se- ri bir. demiryolu seyahatinin bırak- mış olduğu müphem ve sathi bir fikir sahibidirler. Şu halde, bizde halâ Tür- kiyeye aid hususlar hakkında bu ka- dar az Dokümante oluşumuzda, ve ha- Tâ onları “bin bir gece masalları, veya Piyerloti ile Klodfarerin romanlarına göre tasavvur etmekte devam edişimiz- de hayrete değer bir taraf yoktur. Gün- delik basınımızın da, bazı - mübalağa- imış haberler alınca telâşa düş- ekseri, e Fransa ile Türkiye arasında bir harbın başla- mak üzere olduğunu halka bildirmesi de gene bu yüzden garib sayılmamalı- dır. Böyle bir gürültüyü etrafa yaymak kemalistlerin eserini ve onların mül- sık rastla- hem oldukları fikirleri hiç tanımamak olur. Türk gazetecilerinin - yürdsever- diği ve milliyetçiliği dolayısiyle hid. dete kapılarak Fransaya karşı şiddet sözler sarfettikleri doğru olsa bile, Ke- malist Türkiyenin — dostluğumuza — ve sulha daima derinden bağlr kaldığı da- ha az muhakkak değildir. Fransa Türkiye ile anlaşamıyor Diğer taraftan ayni “Tribune - des Nations gazetesinde fransız — bakanlı rından Paul-Boncour da, fransız - türk dostluğunun tarihi safhalarını anlata rak diyor ki * Yeni doğan cumhuriyetlere karşı daima anlayışsızlık gösteren ve hudud ötesinde söylendiği zaman “Marseyyez' ini inkâr eden cumhuriyetimiz ve mah- küm bir rejimi sonuna kadar müdafaa- da inad eden onun mümessileri, yük- selmekte olan ve biraz hırpalandıktan sonra bugün harb yüzünden küçülmüş fakat kendi gayretleriyle kalkınmış bir memleketi demir bir elle idere eden kuvvetlerin sempatilerini kazanmasını bilmediler. Harb esnasının şövalyeliği ve, sulh 7zamanında, Cenevredeki uzun — elbirli- #imiz bütün bunları düzeltti. Daha 1933 üün başlangıcında sarih ve şimdiye kadar dalma sayılmış olan bir uzlaşma buna âlümetti. O zamandanberi, Ro- manya ve Yugoslavya vasrtasiyle bal- kan anlaşmasına bağlanan küçük anlaş- ma, Tükiyeyi, kati olarak sulhu ve mu- ahedeleri koruyucu devletler idhal etmiştir. Montrö, Türkiyenin ve Karadeniz- de sahili olan memleketlerin lehine - Jarak, Türkiyenin hâkimiyetini —ihlâl eden, yeni şartlara ve bu mıntakanın hakiki emniyetine uygun olmıyan hü- kümleri sulh yoliyle revize etmekle bütün bunları tetviç etti. Bu, devletler arasındaki münasebetlerde yeni şekil- lerin parlak bir tezahürü oldu. Bugün bu prensiplerden uzak durmak modadır,| günkü sonuna kadar tatbik etmek ce- Saretini gösterememiş olmak yüzünden, ekseriya bunları akamete sevketmiştir. Montrö bundan da fazlasını yapmıştır: On dokuzuncu asır zarfında bunca de- falar Avrupayı harbin eşiş ine getirmiş olan ve çarlık Rusyanın — işsahlariyle İngilterenin bundan duyduğu — endişe yüzünden 1914 harbinin menşei ve in- kişafları üzerinde müessir olmuş olan bir mesele burada alâkalıların hoşnud- Tuğiyle, halledilmiştir. Nihayet Göben ve Breslav gemile- n maceraları hatırlanırsa, Rusya i- Je halâ müteber olduğunu sandığım it- 1937 Harb mı? Hayır! Bilenmiş bir zeytin dalı! (Londra'da çıkan İntercontinental Press'den) tifakımız dolayısiyle, Fransa ile mütte- fikleri, bu yüzden, şümulünü mübala- Zalandırmaya imkân olmıyan bir avan- taj kazanmışlardır. Çünkü yeni boğaz- dar rejimi kapıyı Karadenize kapamıya ve Akdenize açmıya muadildir. İngiltere bu hususta - yanılmamış 've vakıt kaybetmemiştir, Gerçi, biz, bu dostluğu kaybetmek için bir şey yap- mış değiliz. Pakat onu — kuvvetlendir. mek için her şeyi yapmış bulunuyor- muyuz? 1938 uzlaşması ancak bir hare- ket noktası idi. Montrö konferansı bir merhaleden başka bir şey değildi. Balkan anlaşmasına iştiraki ve o 'nun küçük anlaşma ile olan irtibatı do- Jayısiyle, Türkiye kendisini kollektif emniyet sistemine bağlı görüyordu. Hal böyle olunca, 7 marttanberi Ren'de - ve temmuzdanberi İspanyada geçen hâdiseler tarafından gafil avlan- mak İstemiyorsakş rus ve küçük anlaş. mma ittifaklariyle irtibatlı olarak Fran- a ile Türkiye arasında bir karşılıklı yardım paktı yapılması ve bütün bu an-| Jaşmaların süratle tasrih edilmesi ve birleştirilmesi icabederdi. Biliyorum ki Türkiye buna hazırdı. Bugün de öylemidir. Temenni edelim. Şu son günlerde fena şekiller alacak gi- bigi görünmüş olan bir müzakereyi ge- nişletmek suretiyle belki bir hal şekli bulunmuş olur. Descartes, güçlüklerden her birini daha iyi halletmek için kabil - olduğu kadar küçük cüzülere bölmeyi tavsiye etmekle yanılcrıyordu. Bu, tahlilde olduğu gibi fikirler sa- hasında da muteberdir. Fakat ekseriya diplomasi ve aksiyon hususunda mute- ber değildir. Ekseriya hususi bir ihtilâ. fın halli heyeti umumiye için bir hal şekli bulunamadığı için kötürümleşir. Nasd — ingiliz - italyan anlaşması Fasta ve İspanyada bizi alâkadar eden meseleleri halletmiş değilse, yalnız İ kenderun noktasında Türkiye ile baş- başa kalmak, bu ihtilâfla birlikte her zamandan daha mühim olan bukuki ve fili münasebetleri — halletmiyecektir. Ve belki bunlar halledilmiş - olsaydı, İskenderun meselesi de halledilmiş - durdu. BETT ROL Dünyanın kanıdır Noyes Viner Jurnal gezetesine Hay- fa'dan Cov Edvard Skot imzasiyle ya- zalıyo Filisti'deki — yeni kargaşalıklar ve Türkiye'nin, güya Musul petrolları sa- hasına karşı bazı mütalebelerde bulun- mayı derpiş etmekte olduğu bakkında ertaya atılan rivayetler, Britanya dün- 'ya imparatorluğunun can damarı mer- tebesinde olan < boru hattı » nın yanı başında yakılmak istenen birer sembo- Tik levlerdiz Bu hat, Irak çöllerinin sonsuz vadi ve ovalarını aşarak nihayet, Hayfa'ya varan gümüş gibi beyaz borulardan ya- pilmiş muazzam bir battır. Çöl yolcu Suna, deve binicisine yahut çöl etobü- süne refakat eden bu hat, 1600 ingiliz mnili uzunluğundadır. Bu boruların içinden, toprağın kanı petrol akmaktadır. — Musul'dan çıkan petrol, gece gündüz, hiç durmadan, va- haları, vcsuz bucaksız kum çöllerini, Saatta 40 kilemetre süratle aşarak, Hay- fa limanındaki ingiliz petrol gemilerine erişmektedir. Trak topraklarından, ingiliz donan - masının petrol ihtiyaçlarını temin eden hayat ussaresi akmakadır. Petrol dünyanın kanıdır. Eğer petrol olmasa, ne nakil vasıtaları ve ne de en- düstri bu hızla inkişaf edemez. Ancak petrolun bulunduğu yerde, kanla ateş de eksik değildir. Petrol için harblar yapılmış, ihtilâller çıkarılmış, yetler işlenmiş, hayinlikler yapılmış - tır. Petrol, insanların gözlerini karartı yer, yüreklerini katılaştırıyor. don 1814 de edilebileceğini Tagiliz kimyacısı Vit- petroldan işik — temin söylediği zaman, herkes gülmüştü. Ham petroldan benzin yapmağa muvaffak olan büyük alman kimyacısı Rayşen - bah ile alay etmişlerdi. En sonra, Setin adındaki bir fransız, 1834 ve 1848 yıl- Jarında yaptığı teerübelerle, petroldan, gazyağı, madeni yağ, parafin, katran ve boya istihsaline muvaffak oldu. Fakat asıl petrol devrini açan yer Amerika - dir; şöyle ki : taşlık bir sahada çam ağacında yapılmış alelâde bir kule yük- seliyor. Yük arabaları, eski paslanmış demirleri bu kuleye taşıyorlar. Başında koskı bir şapka, siyah top sakallı karga burunlu, atlet yapılı bir adam, bu külenin yanında çalışan işçilere ku- manda etmektedir. Bu adam, eski çap- ta bir sergüzeştci olan miralay, Drake- dir. Bu ıssız çöllerde, o, iki yıldanberi aranmakta, çalışmaktadır. Nihayet, 1859 yılr ağustos ayının bir akşamı, yerden siyah sulu bir çamur - sütunu fışkırıyor. Miralayın hulyası, hakikat oluyor: yeni bir endüstri doğ- muştur. Miralay Drake, iptidaf bir ye- kilde olan tulumbasile yirmi dört sa <. atta, 25 varil ham perol istihsal etme- üe muvaffak oluyor. 1860 yılları içinde Rokfeller petrol işlerile uğraşmağa başladığı zaman, pet- rol ticareti henüz temellerini atmak ü Petrol kuyu ve külelerinin etrafını geviren petrol korsanlarının — kampla- hiçbir zaman görmemişti. Petrol kuyularının hemen yanı ba < şında denecek kadar yakın mesafelerde, batakhane ve kümarhaneler açılmıştı. Petrol ve dolar için her çareye baş vur ruluyordu. Bazr kimeeler, kammplarında Petrol çıkmağa başladığı için bir günde Milyoner oluyorlardı; fakat gece olun- ca, yanı başmdaki / kumarhanede biri öldürülerek yere seriliyordu. Çünkü komşusunun oyunda şansı yoktu, 14 - kin, talihini bıçağının ucüyle ariyordu. İşte böyle petrol ve kana bulanmış bir diyara D. Rokfeller adında yirmi ya - şında bir genç geldi. Bu genç, kumarbazları soğuk kanlı. lıkla tetkik ediyordu. Onların hayatını '“yakından gördüğü için, bütün spekülas- “yonlardan, faydasız sondajlardan uzak kalmağa karar verdi. Klevland'dan gel- miş olan bu küçük komisyoncu, ham petrol satım alıyor, buna mukabil yaka- <cak maddeler satıyordu. Böylelikle, o ilk yüz bin dolarını kazanmıştır. Evveli, Con D. Rokleller, ondan sonra petrol imparatoru, dolar milyo - neri ve Amerika cumur reislerinin mü- arızi olduktan ve Rokfeller - Deterding dücllosu başladıktan sonra, petrol en- düstrisi, halâ romantik devresinin ilk günlerini yaşiyordu. Çünkü bütün dâva, birkaç milyon petrol lambasile, henüz birkaç yüzü geçmiyen otomobillerin et rafmda dolaşıyotdu. Cihan harbının ortalarına doğru idi ki, petrola, sadece para kazanmak için bir vasrta gözüyle bakanlar, onun dünyanın mukadderatı üzerinde büyük bir rol oynayan bir kudret, bir kuvvet olduğunu anladılar. Klemanso 1917 de Armnerika'ya - şuvacı sözlerle hitab et - mişti * «Bize petrol gönderiniz! Her ne ba hasına olursa Gisun, petrol istiyoruz. Her damla petrolün kıymeti, bizim için bir damla kana bedeldir 1 » Bugün artık; her ay, petrol konsor - yumlarının sağda solda yeni kuyuları açılmakta, ajanlarr bütün dünyayı do - Jaşarak petrol kokan yerleri bulmağa çalışmaktadır. Bğer Meksika'da, Gran Şako'da, Mu- sul yahut İran'da makineli tüfenkler lemeğe — harb sesleri memleket içinde — çın çın çınlamağa — başlar yınca, biliniz ki, bütün bunlar, petrol için yapılan yeni yeni mücadelelerden başka birşey değildir. Fakat yine bu'andan itibaren, Kle » manso'nun o barbarca sözleri tekrar bir. realite olur * « Her damla petrolun kıymeti, bizim için bir damla kana be deldir t > ?â î | i l