13 Kasım 1936 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

13 Kasım 1936 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

k e .HA B B Ka z TTEYER 'F?CW ga Te MA » SAYFA 4 DOST GAZETECİLER ARASINDA : 3 SON (Başı I. inci sayfada) let şefi, ne de yalnız bir reformatü ve. ya bir idealisttir, Atatürk, büyük bir devlet şefi, büyük bir reformatör, bü- yük bir idealist ve mevcudiyeti nevine şeref veren büyük bir insandır, Avala Ajansının direktörü Dr. Sv. Petrovitch; — Muasır tarihin en büyük devlet adamına, milli şeflerin en büyüğüne, en büyük türke itaat etmekle türk mil- leti bahtiyardır, Matbuat merkez bürosu mümessili Stoyan Lukaçeviç de; — Kemal Atatürk, nevinin o kadar harikulâdesidir ki türk milletinin yeni- den varoluşu; yeni milli devleti yeni şartları içinde (ki bunlar; mukaddes türk vatanperverliği, türk milletinin kendine itimadı, ananeleri atlatıp yeni millf devleti kurma kararı, İlh.. İlh di- ye hulâsa edilebilir). Kurma cehdi en doğru olarak ancak onun şahsi liyakat. leriyle izah edilebilir. En çetin en muğ- lak meseleleri halleden harikulâde bir zekâ, haddi gayesine varmış bir vatan ve bir insanlık sevgisi... Sesinin yalnız tahrik edici değil, inandırrcı bir kudre- ti vardı, teshir ediyordu. Atatürk'ün bir milleti kendine ebediyen mitnnettar etmeğe kâfi gelen askert zaferlerden sonra, bir türk milletinin ruhunu fethe- dişi vardır ki; bu fetih devrine şeref veren eserleriyle bugünkü ve yarınki mesud ve müreffeh Türkiyenin başl İNTİ BALAR refakat etmekle bahtiyar olduğum ar- kadaşlarımın Kemalist Türkiye hakkın- daki intibaları cidden parlaktır. Arka- daşlarım Kemalist Türkiyenin yalnız inşasını değil, fakat irişa zaruretini an. lamışlardır (1). Harb sonrası devrinin bilhassa fikir bakımından en enteresan ve en muazzam eseri diye anlattıkla- rı (2) Ankaraya bakarak; kim bilir di- yorlardı; — Atatürk'ten önceki Türkiye bel- ki Beyoğlu, belki de bir İstanbul ke- nar mahallesi gibi idi. Yollar, demiryollar, fabrikalar, ban. kalar, üniversite, binalar, yeni ordu ve hepisinin, hepsinin üstünde, yepyeni bir millet, yepyeni bir millet anlayışı, siyasi, ideolojik temayülleriyle yepye- ni bir millt devlet yapısı... — Türkiye dünyanın bu köşesinde yalnız terakkinin bir piştarı olarak de- ğil; Bütün şartlariyle aynı zamanda beynelmilel bir sulhun müessisi olarak temayüz ediyor (3); — Ordunuz silahlanmış bir milleti ifade ediyor (1) Diyorlardı. ae Arkadaşlarım, Türkiyeden bizi dost- luk teminatlarının minneti altında mü- tehassis bırakarak ayrıldılar. N. H. ATAY gici olmuştur. Diye anlattılar. İsmet İnönü'nün, berrak zekâsı, a. çıklığı, samimiyeti bilhassa şahsında temsil ettiği şef ve memleket sevgisi arkadaşlarını teshir etmiştir. İvanahçin; — Siyasi hayatında İsmet İnönü tarzında büyük bir devlet adamına rast- lamadığını, - Yassimovitch de: — Yugoslavyaya Türkiyeden en kıy- metli hatıra olarak İsmet İnönü'nün di- tektiflerini götüreceğini, Söyledi ve eğer dedi; — Daha fazlası mümkün olsaydı, İsmet İnönü, benimi türk - yugoslav dostluğuna verdiğim yüksek kıymeti artırabilirdi, onun teshir eden bir sami. miyet kudreti vardır. Tevfik Rüştü Aras, arkadaşlarım Yalnız beğenmek değil bizimle paylaş- mak onun şahsi meziyetlerini ve siyasi muvaffakıyetlerini biraz da kendileri- |— he maletmek dikkatini gösterdiler. - — Yugoslav gazetecileri kendi me- sai arkadaşları saydıkları doktoru ara- larında siyasi muvaffakıyetlerin, türk. yugoslav dostluğunun bir sembolü te- lakki ederler. Dediler. dakik Kendilerine iki büyük şehrimizde (1) Bu iki cümle Lukaçeviç'indir. (2) Bu cümle Ahçin'indir. (3) Bu cümle Yossimovitch'indir. İNGİLTERE'DE: İngiliz - italyan ticari münasebetleri Londra, 12 (A.A.) — İngiltere ile İ- talya arasında akdedilmiş olan ticaret anlaşmasının başlıca kontenjanmı İngil- tereden İtalyaya her sene idhal edilmek. te olan 483.330 ingiliz lirası kıymetin- deki ingiliz kömürü teşkil etmektedir. İtalyadan İngiltereye yapmakta olduğu ihracat, ingiliz - italyan kliring ofisine tediye edilmekte devam olunacaktır. Atlantik denizinde büyük fırtmalar Londra, 12 (A.A.) — Şimal denizi- nin şimal krsmt ile kanalda dün gece bü- yük bir fırtına hüküm sürmüştür. Fırtı- na sahası Atlantik denizinde bin kilo- metreden geniş bulunuyor ve rüzgârın süratı saatte 130 kilometreye yaklaşı- yordu. Bu fırtına yüzünden ringa balığı avlamakta olan gemilerin h hepsi İnglterenin bubu şarki li ma Ankara ve İsatnbulda geceli gündüzlü- b ya kalmışlardır. 13 SONTEŞRİN 19338 CUMA İTALYANIN DIŞ POLİTİKASI B. Musolini'nin son nutku italyan dış politikasının inkişaf ve temayülleri hakkında yeniden pek çok mürekkeb harcanmasına fırsat vermiştir. La Tribune des Nation gazetesinde Pierre Dominiğgue'in bu mevzu üzerindeki makalesini aşağıda tercüme ediyoruz: Avusturyaya karşı durumu Avusturyaya karşıt B. Musolini eski durumunu muhafaza etmektedir. Yeni Avusturya « Almanya uzlaşmasının Almanya için bir zafer teşkil ettiği ileri sürüldü. B. Musolini bunu in- kâr ediyor. “Uzlaşmayı intişarından önce biliyordum” diyor. Ne de olsa en önde olan B. Musolini'dir. Günün birinde Anşlus vukua gelirse bundan en fazla mütcessir olacak odur. Bizim ondan fazla endişeli olmamız için sebeb yoktur. İtalya ordusuna itina ediyor. Almanya bilir ki, Avusturyada bir kuvvet darbesine teşebbüs ettiği takdirde italyan ordusu mü. dahale edecektir. Belki Musolini, partiyi kaybetmiyeceğinden emin bulunmaktadır. Herhalde, İtalya devleti şefinin bize verdiği teminattan memnun olabiliriz: Avusturya kısmen ken- disi istediği için, kısmen de Roma istediği için, müstakil ka- lacaktır. Her şey yolundadır. Macaristana karşı durumu B. Musolini Avusturya ve Macaristana Roma protokollariy- le merbuttur. Tabit Avusturyayı Almanyaya, Macaristanı da küçük anlaşmaya karsı himaye eder. Coğrafya ve tarih bura- da rol oynamaktadır. Fakat himayeden himayeye fark vardır. Eskiden B. Gömböş isteklerinde kati idi. Halefi çok az kati- dir. B. Musolini bu sayede daha serbest kalryor. Esasen bili. yoruz ki İtalyanın Avusturya siyaseti Macaristan hakkındaki siyasetini daima nötralize edecektir. B. Musolini Viyanada “muahedeler bozulamaz” diyor, Budapeştede ise revizyondan bahsediyor. Şu neticeyi çıkaralım ki: Roma, herkesi kollamak- tadır, fakat gereken ihtiyatla. t Küçük anlaşmaya karşı durumu Küçük anlaşmaya karşı B. Musolini - Macaristan hakkın- da söylediklerine rağmen bir yakınlaşma jesti yapıyor görün- mektedir. Hakikatte İtalya ve küçük anlaşma ancak Yugoslav. ya dolayısiyle karşılaşmaktadırlar. Roma ile Prag, Roma ile Bükreş arasında bir şey yoktur. Fakat Belgradla Roma uzla- şamryorlardı. Şimdi, B. Musolini Belgrad ve Romanın görüş- lerini yakınlaştırdıklarını ve aynı derecede bir sulh arzusu gösterdiklerini görmekle memnuniyetini bildirmektedir. Bu tezahürün arkasında ne vardır? B. Musolini Fransanın biraz fazla açıkça terkettiği bir mevkii almak mı istemektedir? Küçük anlaşmanın Paris'e karşt muhabbetsizliğinden istifade- ye mi çalışıyor? Daha fazlasını mı düşünüyor? Alman - Çekoslovak yakınlaşmasını tebarüz ettiren yugos- lav gazeteleri İtalya - Yugoslavya yakınlaşmasını da tebarüz ettiriyorlar ve Roma » Viyana - Budapeşte - Küçük anlaşma arasında bir iktısadi anlaşma eserine girişilmesi ihtimalinden bahsediyorlar. Bütün mesele, Praga yakınlaşan ve Avusturya ile iktısadi bir anlaşma imzalamış olan Almanyanın bu işe da- hil olup olmryacağını bilmektir, İngiltereye karşı durumu Musolini'nin nutkunun en büyük kısmı İngiltereye karşı İtalyanın durumu hakkındadır. B. Musolini burada şöyle hulâsa edilebilecek olan bir tez müdafaa etmiştir: İtalya, Akdenizde kapanmış bir yarım adadır. Burada ablo. ka edilmesini kabul ed : kapıların kendisine açık kalma- sını istemektedir. Bu kapılar İngilterenin elindedir, ve geçen kış kendisine Süveyş Kanalınt kapamak ve bu suretle onu fet- hetmek istediği imparatorluktan ayırmak mevzuu bahsolmuştu. Diğer taraftan, Akdeniz Hindistan yoludur ve denilebilir ki bu tek yoldur. İngiltere, geçen kış esnasında, bu yolun İtal. ya tarafından kesilebileceğini anlamıştır. , Demek ki, Akdeniz İtalya için, içinden çıkması lâzımgelen bir göl, İngiltere için de bir yoldur. İtalya, yolu serbest bırak- mayı teklif etmekle boğulmaktan kurtulmak istemektedir. Bu makul teklif kabul edilmediği takdirde, İtalyanın, hak ve va- YURDDAŞI! Fitre ve zekâtmı Türk Hava Kurumuna ver. zifelerini müdafaa için ayaklandığı görüleceğini söyliyecek. tir. Netice 'a * Bu harbçı bir durum mudur? Hayır, Italya, dünyayı teh- likelerle dolu bir bakir orman addederek, kuvvetli bir ordu- ya, donanmaya ve hava kuvvetine malik olmak istiyor. Avru. payı kendi keyfine göre tadil etmek de istiyor. Meselâ, alman- italyan anlaşmasının Avrupanın etrafırda toplanabileceği bir mihver telakki edilmesi biraz mübaleğalı bir sözdür. Hususiye« le ki alman . italyan anlaşması çok yeni bir hâdisedir ve Al« manya ile İtalyanın zıtlığı çok aşikârdır. Fakat B. Musolini belki de garb devletlerine, kendilerinin yardımından vaz geçebileceğini anlatmak için bu anlaşmayı ileri sürmüştür. Netice itibariyle İtalyanın menfaati Fransa ve İngiltereye karşı koymakta değildir. Ancak Fransa ile İn-« giltere Habeşistanı kıymetlendirmesi için ona yardım edebi- lirler. Fransa ve İngiltere İtalyayı tehdid edemezler. İtalya. nın endişe edebileceği yegâne ciddi tehdid Brenner veya Tri- yeste üzerindeki tehlikedir. Bütün bunlardan çıkarılacak netice, zamanın geçtiği, ve İngiltere ile Fransa için sulh lehinde en iyi manevra italyan imparatorluğunun tanınması ve Akdenizi bir nevi sulhun siklet merkezi haline getirmek hususunda üç devletin elbirliği yapmaları lüzumudur. Avrupanın büyük meçhulü alman siyaseti değildir, italyan siyasetidir. Almanyanın ne istediği malümdur: iflas etmiş, aç kalmış olan Almanya, birinci sınıf bir askeri devlet, dünya« nın en büyük askeri devleti olmak arzusundadır. Ve bu yol. dan iktısadi ve mali sahada kendini toplryacağını ummakta- dır. Herhalde Almanya, Macaristan ve Bulgaristan gibi tat- min edilememişlerin arasındadır, Ya İtalya? Dün tatmin edil- memiş bir devlet olan İtalya, Habeşistanı fethedeli beri mu- hafazakâr bir devlet olmuştur. Fakat tamamiyle de olmuş de- ğildir, çünkü yeni büyüklüğü henüz tanılmamıştır, çünkü Ha« beşistan henüz harita üzerinde bir lekeden başka bir şey değil- dir ve beklediği serveti kendisine getirmeye başlamamıştır, İatlya iki grup arasında mutavassıt bir mevkidedir. Birine dönmekte veya ötekine geçmekte serbest olarak bu iki grup arasında mekik dokumaktadır. Musolini'nin nutkundan çıka- yılacak, çıkarılması lâzım olan netice budur, Fransa'ya karşı durumu Evvela Duçe'nin Fransaya karşı durumunu gözden geçişe- lim. Bu değişmemiştir. Musolini demiştir ki: Fransa benim için ne olursa, ben de onun için o olacağım, Kendini çe- kiyor mu? Ben de çekeceğim. Yaklaşıyor mu? Ben de yaklar şacağım. Esasen B. Musolini'nin durumu çok küvvetlidir. M. de Chambrun'u çağırmakla bir hata işledik. Evelce hükümrant zavahiri hakkındaki niyetleri hususunda İtalyanın fikrini öğ. renmeliydik. M. de Saint - Çuentin tayin edilir edilmez Roma bize bildirdi: — Bildiğiniz gibi İtalya krralr Habeşistan imapatorudur ve şimdiden Almanya onu bu sıfatiyle tanımuıştır. Yeni fransız elçisinin itibar mektubu “Habeşistan imparatoru” unvanını" taşımalıdır. Darbe ağırdı. Yeni birleşik devletler elçisinin ancak İtalya kıralından bahsetmiş olmasını ileri sürmeye imkân yoktu; İ- talyanın mazereti hazırdı! Yeni birleşik devletler elçisi İtaiya kıralının imp or ilân edilişinden önce tayin edilmişti. Kısaca, B. Musolini'nin istediği italyan imparatorluğunun resmen tanınmasıdır, Bunu elde etmedikçe Roma'da fransız elçisi bulunmıyacaktır. Şu veya bu şekilde, bu arzuyu tatmin etmek icab edecektir. Fakat belki siyasi bür zihniyet bu hâdi- sede Fransanın İtalyaya yaklaşması ve İtalyanın da “tatmin edilmiş,, devletler grupuna doğru bir adım atması için güzel bir fırsat görecektir. 'Tefrika: No: 16 İKİNC! CENGEL KiTABI Yazan: t Çeviren: Rudyard Kipling Nurettin ARTAM O gün Purun Bagat”, gezginciliğinin so- —a erd_ıgu]ı görüyordu. O, artık kendisine ta- yin edilmiş olan süküt ve sonsuzluk noktası- na gelmişti. Ondan sonra artık zaman dur- du; ve mezarın ağzında oturan o, ölü müdür, diri midir şoyliyemezdi. Kendisi, bacakları- nı oynatabilen bir adam mı, bir bulut veya tepe parçası mı, daima yer değiştiren yağ- mur ve yahud güneş ışığı mıydı? Yüzlerce defa bir ismi kendi kendine tekrarlıyor ve her tekrarlayışta kendisinin bedeninden bir- az daha uzaklaştığını, yeni keşfedilen âlem- lerin kaprlarına doğru gittiğini hissediyor- du. Fakat bu kapı açılınca oradan geri çeki- liyor ve o zaman, halâ, Purun Bagat'ın etle- ri ve kemikleri içinde kilidli olduğunu, esef- le, duyuyordu. Her sabah yiyecekle dolu keşkül, meza- rın dışındaki dörtyol ağzına bırakılıyordu. Bunu bazen rahib kendi eliyle ge_tîriyor, ba- zen de köyde itibar kazanmak için bu tepe- yi tırmanmayı gözüne alan bir Ladaki taciri, Fakat, çok defa, bunu bir gece önce pişir- miş olan kadın getiriyordu. O kadın, yarı fı- sıltı halinde diyordu ki: İ — Bagat, benim için... falan kimsenin ka- rısı olan ben için allaha yalvar... Bazen de keşkülü oraya bırakmasiyle yo- kuş aşağı koşması bir olan atılgan bir çocuk bunu getiriyor; fakat Purun Bagat, asla, kö- ye inmiyordu. Bu köy, onun için, ayağının ucuna asılmış bir harita gibi idi. Akşamları, köyün biricik yüksek yerinde duran değirmen taşlarının etrafında yapılan toplantıları görüyordu. Pirinç başaklarının harikulâde yeşilliğini, hind buğdaylarının mor rengini, parça par- ça tarlalarda büyüyen yabani ekinleri, ve mevsimi gelince taneleri ziyafetlerde hindu- lar tarafından yenen amarantın kırmızı çi- çeklerini görüyordu. Mevsim değişince bütün damlar altın renginde parlamağa başladı. Çünkü sararan başaklar orada kurumağa bırakılmıştı. Harmanlar, hasadlar, pirinç toplanması ve kabuklarının çıkarılması hepsi gözünün önünde geçıyordu. Bunlar, önündeki toprak- ta yer yer işlenmiş kanaviçeler gibi idi ve o, hayret içinde, bunun ne zamana kadar de- vam edebileceğini düşünüyordu. Hmdıstamn _l_:alabalık yerlerinde bile bir insan, gözünün önünde olup biten acaip şey- lere bakarak yerinde bir kaya gibi hareket- siz oturamazdı. Kaldı ki burada bir takım ş(aalîıanî hâyvanlaî.l yerini pek iyi bildikleri i mezarına gelen yolcuyu görmeğe gel- mekte gecikmediler, Himalayî dağlarşnm kül rengi maymunları olan langurlar ilk zi- yaretçilerdi; çünkü bunlar, pek mütecessis şeylerdi. Onlar, keşkülü devirip yerlerde yu- varladıktan, asânın pirinç başını dişleriyle yokladıktan ve ceylan postuna karşı hırla- dıktan sonra mezarda sessiz, sadasız oturan adamdan zarar gelmiyeceğine hükmettiler. Akşamları çamlardan atlayarak ellerini açıp ondan yiyecek isterler, sonra çevik hareket- lerle oradan uzaklaşırlardı. Ateşten de hoşlanryorlardı; onun için ak- şamları ocağın etrafına toplanırlar, Purun Bagat, daha fazla odun atabilmek için onları bir tarafa çekinceye kadar orada otururlardı. Bazı sabahlar da uyanınca kürklü bir maymunun battaniyenin bir kısmını üzerine çekmiş olduğunu görürdü. Gündüzleri de ka- bileden bir maymun, sessiz, sadasız onun ya- nında oturur ve kederli gözlerle karlı dagla- ra bakar, dururdu. Maymunlardan sonra bizim kırmızı ge- yiklere benzeyen fakat onlardan daha kuv- vetli olan büyük barasing geyiği geldi. Boy nuzlarındaki kadifeleri mezardaki heykele sürdü; sonra 'orada biradam bulünduğunu görünce ayaklarını sağlamca yere bastı. Fa- kat Purun Bagat, asla, yerinden krmıldamı- yordu. Nihayet hayvan daha ziyade yakla- şarak omuzuna değdi. O zaman, Purun Ba_— gat, elini yavaşça uzatarak hayvanın kadi- feli boynuzunu okşadı. Daha sonra, Barasing yavrularıı da oraya getirdi. Bunlar, mukad- des adamın battaniyesi üzerinde oynadılar, kıvrıldılar. Bu hayvan bazen geceleri de, _fm- dıktan pay alabilmek için de gelirdi. Niha- yet geyiklerin en küçüğü ve en utan_ga_cı_ola_n mis geyiği de kulakları tavşan gibi dikilmiş olduğu halde, oraya geldi. Hattâ uMuşık- Nabha da mezarda niçin ışık yandığını me- rak ederek oraya geldi ve Purun Bagatın e- teğine burnunu sürdü. (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: