L e e e SAYFA 4 ULUS, Boğazlar mukavelesi ve Türk-Bulgar dostluğu 4«1922 askeri zaferiyle başlamış olan haklı bir kur- tarıcı eser, Kamâl Atatürk'ün Montrö'deki diplomatik zaferiyle tamamlanıyor...) Sofya'da çıkan ve hükümetin orga- aar olan La Parole Bulgare gazetesi bo- Hazlar anlaşmasını gözden geçiren 21 temmuz tarihli başyazısında şunları ya- ziyor: Dün, saat 22 de, yeni boğazlar mu- kavelesi Montrö'de imzalanmıştır. Ay- ' saatte, askerlik dışı bölgenin türk kataları tarafından işgali suretiyle, An- kara hükümeti yeni mukavelenin meri- “yete girdiğini dünyaya ilan etti. Ke- malist Türkiyenin bir milli bayramı e- hemiyetini alan bu hâdise bütün mem- dekette büyük törenlerle kutlandı. Türk milletinin sevincini biz çok i- yi anlıyoruz, Leman gölü - kıyılarında bu ayın 20 sinde imzalanmış olan muka- vele, Kamâl Atatürk'ün vatanına karşı kazanmış olduğu yeni bir liyakatin ifa- desidir. Sevr muahedesi, Avrupa ve Asyada birçok vilayetlerin kaybedilme- sinden başka, boğazları türklerin elin- den alarak İstanbul, Çatalca'da yerleş- miş olan yunan ordulariyle Boğazi ve Çanakkaleye hâkim olan itilaf do- nanmalarının zaferi Sevr andlaşmasını — gömdü ve 1923 Lozan andlaşması bunun - yeri aldı. Türkiye Şarki Trakya ile Çanak- kale boğazının iki kıyısına yeniden sa- hib oldu. Fakat galib olmasına rağmen, Türkiye, boğazlar hakkında tahdid edi- ci ve emniyetini tehdid altında bırakan bir rejim tesis eden bir hususi - uzlaş- ima İmzalamaya mecbur oldu. İşte dün Montrö'de imzalanmış olan mukavele ile bu rejim ortadan kaldırılmış ve Tür- kiye, yeniden boğazların askeri müda- faasını hazırlamak hakkını — kazanmış. tır. 1922 askeri zaferiyle başlamış olan haklı bir kurtarıcı eser, Kamâl Ata- türk'ün Montrö'deki diplomatik - zafe- Tiyle tamamlanıyor. Fakat Montrö'de adaletle birlikte bir başka kurtuluş prensipi de zafer kazanmıştır. Tatbik edilemez hale gel- iş olan andlaşmaların barış yoliyle tadil edilmeleri. Türkiye Avrupanın bulanık vaziyetinden istifade ederek andlaşmasının tek taraflı fes- fi karşısında bırakmak iste- Meşru yolu tercih etmiş ve Milletler Cemiyeti paktının 19 uncu maddesi hükümlerini hatırlatarak L zan andlaşmasının yeniden tetkili me elesini diplomatik yoldan ortaya koy- muştur. Doğrurlan doğruya alâkalı bütün dev- detler Ankara hükümeti terafından ter- cih edilmiş olan bu yolu hekiki kıyme- tiyle takdir ettiler ve diplomatik teşeb- büsünü muvafık bir şekilde karşıladı. dar, TTürkiyenin davasr daha o zaman manen kazanılmıştı. Türkiye cümuri- yetinin sahib olduğu milletlerarası iti- bar, ittifakları ve dostlukları ve dış bakanı Rüştü Aras'ın malüm mehareti gerisini tamamladı ve bu suretle Mon- trö'de dünkü neticeye varıldı. Bu hâ- dise tarihi bir hakikati bir kere daha teyid etmektedir: Tahdid edici andlaş- malar ebedi değildir ve bunların yeni- den tetkiki harbı ifade etmez. Montrö'de, her cihetten Bulgarista- nt doğrudan doğruya alâkadar eden letlerarası ehemiyette bir dava mu- vaffakıyetle halledilmişti Fakat iki düşünce diğerlerine hakim olmuş ve daha başlangiçtan beri Bul- gar hükümetinin durumunu / tayin et- miştir. Bu düşüncelerden biri iki kom- şu devlet arasındaki dostluk ve güve- in Bulgaristan için, Boğazlar hakkın- daki yeni mukavlenin hükümlerinden daha kıymetli olmasıydı. Serbestdeni- ze mahreci olmıyan bir kara deniz dev- leti olmasına rağmen, Bulgaristan, türk talebinin boğazlar milletlerarası deniz yolundan geçişi tahdid etmekte olması keyfiyetini hesaba katmadan bütün mütevazı yardımını Türkiyeden gememiştir ve Türk - Bulgar dost- Tuğunun Montrö konferansından, her iki milletin menfaatine - olarak, daha küvvetlenmiş olarak çıkmış olduğunu ümid ediyoruz. Diğer düşünce de manevi mahiyet- tedir. Bulgaristan, Nöyyi Muahedesile tesis edilmiş olan bir eşitsizlik rejimi altında bulunan devlet sıfatile - cenub komşusu / ve dostu tarafından yabancı kontrolünden tam bir surette kurtulmak| için meşru yoldan açılmış olan müca- delede ona yardım etmeye kendini ma- 'nen borçlu ad ediyordu. Türkiye bo- azlar Üüzerinde tam hâkimiyetini te- etmekle ve onları yeniden askerleş- tirmek suretile milli emniyeti kuvvet- dendirmekle, milletlerarası münasebet- derde bir eşitlik ve adalet prensipi za- deri kaydetmektedir. - Bulgaristan ve diğer mağlub küçük devletlerin bu za- ferden sevinmeye ve bunu kendi zafer- deri gibi telakki etmeye hakları vardır. Öte yandan aynı gazete, bir gün e- velki sayısında Başbakan Köselvanof'un Bulgar - Yugoslar bir devlete karşı bir tehlike teşkil ede- miyeceği hakkındaki sözlerini tefsir e- derken türk - bulgar — münasebetleri hakkında da şunları söylüyor: Gerçi, Balkan topraklarında Bulga- stanla komşuları arasında daha verim- Ji bir elbirliği yapmak için gerekli şart- lar henüz yeter derecede gunlaşmış değildir. Fakat şurası da şüp- he götürmez ki bu şartlar olgunlaşmak- tadır. ve bulgar - yugoslav yakınlaşma- sının böyle bir el birliğine engel ola- mıyacağı gitgide daha âşikâr bir hale gelmektedir. Şimal komşumuzla, pek güç olmayan daha bazr halledilecek meselelerimiz vardır. Türkiye ile hal- ledilecek hiç bir ihtilâfımız yoktur ve onunla münasebetlerimiz, günden güne gaha dostça bir manzara almaktadır. Boğazlar meselesi, bulgar hükümetine, komşu / cumuriyete güven ve dostluk hislerini apaçık bir tarzda göstermek imkânımr vermiz dosluğunun başka Siirdte bir seyahat Sürd, 24 (A.A.) — Halkevinin te- şebbüsü ile şehrimiz öğretmen, talebe ve sporcularından mürekkeb bir tetkik he- yeti Ahlata gitmiştir. 25 TEMMUZ 1936 CUMARTESİ Bogazlar tarihine kısabir bakış İlk kısmını 22 temmuz tarihli sayı- mızda koyduğumuz bu yazının son kısmını da, yazılarımızın çokluğu dolayısile ancak bugün, özür dili- yerek neşrediyoruz: Boğazlarda kayıd altında osmanlı hakimiyeti Ahdi devir denilen bu üçüncü zaman Osmanlı - Rus muharebesi neticesinde aktedilen 1871 Londra konferansına ka: dar devam etmiş ve Londra muahedesi ile başka bir devir başlamıştır. Bu de- irde Rusya ve İngiltere arasında bo- ğazlardan Türkiye üzerinde nüfuz ic- Tası süretiyle azar de temini i- çin bir yarışma başlamıştır. Bir defa yunan sularında bulunan rus donanmasının / boğazlardan geçmesine müsaade edilmişti. İngiltere derhal Ba- buâliye müracaat ederek 1809 muahede- sine göre ayni hakdan istifade talebin- de bulundu. Bu taleb Osmanlı devleti- nin boğazlar üzerindeki hâkimiyetinin zâfa uğradığını gösteriyordu. 15 temmuz 1840 da ilk Londra mu- kavelesi akdolundu. Buğazların bütün devletlerin donanmalarına — karşı kapa- istilzam eden İngiltere, Avusturya, Prusya Rusya arasında ak- dedilen bu mukaveleye mısırlı Mehmet Ali Paşa tarafını tutan Fransa iştirak etmedi. Bu mukavele ile bu dört dev - let boğazları Mehmet Ali Paşanın te- cavüzüne karşı müdafaa etmeği ve * mayeleri altına” almağı deruhte ettiler. Bu teahhüdleri vesilesiyle Ak ve Ka - radeniz boğazlarının kapalı bulunma- St hususunda osmanlı devletince “ka- dimdenberi mevzu olan kaideyi” kabul ve teyid ettiler. Mehmed Ali paşa meselesi hal ce bu defa Fransa da dahil olduğu halde devletler yeni bir mukavele ak- dettiler ki 13 temmuz 1841 tarihli bu mukavele, asıl ” (boğazlar mukavelena- mesi) denilen mühim ve tarihi vesika- âr. Bu mükavelede osmanlı devleti harb halinde olmadıkça boğazlarn ecnebi de- 'niz kuvvetlerine kapalı bulunması k: desi mutlak sürette kabul / edilmişti. Dost devletlerin eefaretlerine memur harb gemilerine ifin veriliyordu. 1856 da Pariste bir boğazlar mukave- desi daha imzalandı. Bu mukavele ile Karadenizin bitaraflığı ve boğazların harb gemilerine kapalı bulunması kaide- si devletler tarafından kabul edildi. 1871 muahedesi ile osmanlı devleti- 'ne, hazer vaktinde dost ve müttefik devletlerin harb gemilerine boğazları a- çabilmek hak ve salâhiyeti ve İt kalmasını Karışık durum 1871 den 1908 meşrutiyet inkilâbna kadar devam eden ve arzettiği hususi- yetler itibariyle karışık durum diyebile- ir devir vardır. Bu devirde Rusyanın boğazlar üze- rindeki siyaseti, (Herkese kapalı, rusla- a açık) cümlesiyle hülâsa edilebilir. Fa- kat diğer büyük devletler buna daima mümanaat etmişlerdir. 1885 de İngitlere Asyada müstemle- ke meselesinden Rusya - ile aralarında ihtilâf çıktığı esnada Karadenize donan- ma sokmak istedi. Devletler boğazların ingiliz donanmasına — kapalı tutulması tavsiyesinde bulundular. Osmanlı devleti boğazları kapatmağa hazırlandı. Fakat ingilizlerin bu arzusu tasavvurda kaldı. İngilizlerin düşünüşüne göre, osman- h hükümeti isterse boğazlardan ecnebi ir devletin harb gemilerinin geçmesine verebilirdi. Osmanlı hükümeti bu izni iki japon harb gemisine verdi Ja- Ponya sularında batan Ertuğrul gemi- sinden kurtulanları getiren bu harb ge- mileri İstanbula kadar geldiler. Rusya ve İngiltere bu devre esnasın. da boğazlara ait muahede ve mukavele hü- kümlerini işlerine geldiği — gibi tefsire çalışmışlardır. Bu suretle osmanlı hükü- metinin zâafından istifade edildiği çok olmuştur. Osmanlı hükümeti bir aralık boğaz- dar yüzünden uğradığı ağır vaziyetler- den kurtulmak için boğazları tahkime galıştı. Fakat devletler buna da mani o- luyorlardı. Buna rağmen bir kaç teşeb- büs yapıldı. Projeler hazırlandı ve Av- Yupadan - getirtilen “mütehassıslara bu müdahale yüzünden iş — gördürmek kabil olmadığından hükümet kendi talariyle ufak tefek tahkimat yapabildi. Bu devrede Karadenizde Rusya ve osmanlı devletlerinin yanında Tuna yo- Tuyla inen Avusturya peyda oldu. Müs- takil Romanya ve Bulgaristan da liman sahibi oldular. Bunların müdafaa ede- cek menfaatleri vardı. Bu vaziyet de bo- ğazlar meselesini daha mudıl bir ha- Te koydu. Meşratiyetten Sevr ve Lozan'a kadar Mısırda yerleştikten sonra ingilizler rusların Çanakkale boğazından Akdeni- e çıkmasını arzu etmemekle - beraber osmanlı devletinin de Rusyaya karşı bir sed gibi ibkasını, muhafazasını istilzam eden bir siyaset takibine başladılar. Avusturya Bosna Hersek'in kendisi- tavizine karşılık boğazların a- gılması siyasetini güddü. İtalya harbi ilân edildikten sonra doğrudan doğruya osmanlı dev- leti ile anlaşmak yolunu tuttu. Bir itti- fak projesi hazırlandı. Fakat Berlin mu- 'ahedesine dayanan büyük - devletlerin tazyiki buna mani oldu. İtalya 1911 de boğazları zorlamağa karar verince osmanlı hükümeti de yal- 'nız bir geçid bırakarak boğazları mayi darla kapadı. Karadaki asker de artırıl. . Ticaret gemilerinin boğazlardan ge- e geçmesini yasak etti. şekilde müttefikler tarafından işgal e- dilebildi. Ya 10 ağustos 1920 tarihinde osmanlı hü kümeti murahaslarına kabul ve imza et- tirilen Sevr muahedesine göre Kalikıratya'dan itibaren aahili ve Gelibolu yarım adası osmanlı hududundan hariç kalacak, yani Yuna- nistana bırakılacaktı. “Âkdeniz boğazının Anadolu sahili osmanlı hakimiyetinde kalacağı için bo- Hazda karşılıklı iki hükümetin mülki- yeti cari olacaktı. Boğaza yakın ve kar. W adalar da Yunanistana geçecekti. Bu adalarla beraber Gelibolu yarım adasını, Marmaranın şimal sal 'i kaza larını, Rumelide osmanlı hükümetine bırakılan dar parçayı, İstanbul, sancağını, İzmit körfeziyle Marmaran: sahildeki kazalarını, Marmara adaların. Çanakkale Jivasını, Edremite kadar Akdeniz sahili kazalarını ibtiva etmek üzere bir (Boğazlar mıntakası) teşkil edileceki Bu sahada Cemiyeti Akvam kararla- Ti tatbik edilecekti. Bütün devletlerin ticaret ve harb gemilerine boğazlar, Ii manlar açıktı. Bu sular abloka edile- miyecek, hiç bir harb hakkı kullanıla mıyacaktı. (Boğazlar komisyonu) deni- len bir komnisyon osmanlı ve yunan dev: letleri namına bu sularda kontrol hakkı u icra eyliyecekti. Komisyonda büyük devletlerin iki- eşr murahhas ve reyi, Romanya, — Bul- garistan ve osmanlı devletlerinin bi murahhası ve reyi vardı. Ayrı sancağı, hususi büdcesi ve teşkilâtr. bulunacak komisyonun vazifesi boğazlardan geçid #erbestisini temindi. Devlet içinde baş- ka bir devlet olan boğazlar mıntakası ve komisyonu hayalini, Anadolunun orta- sından Atatürkün dahakâr idaresiyle doğan yeni türk devleti bertaraf - etti Zaferle Lozana gittiğimiz zaman boğaz. lar için yeni bir rejim ihdas eden 24 temmuz 1923 mukavelesi tanzim edildi Sevre göre boğazlar Marmara İzmi Lozan ve boğazlar mukavelesi mleri TE ü yek eait vürenreen ı—ı+4———w—- tere, Rusya protestoda bulundular Fe- | bümleri mmetSinSa N DA AAA kat osmanlı hükümeti, İtalya taarruzu devam ettikçe boğazları açmadı. Bu harb, boğazların müdafaası hakkiyle hazırla- nırsa ve idare edilirse çok kuvvetli do- nanmaların bile burasını gecmiyecekle- rini gösteren bir tecrübe oldu. Balkan harbında yunan - donanması boğazı zorlamağa kendinde cüret ve kudret göremedi. Harb sonunda Akde- mür boğazının iki sahili osmanlı devletin. de birakıldı. Umumi harb boğazların vaziyetini büsbütün değiştirdi. Boğazların kapan- ması müttefiklerinin Rusyaya bu yoldan yardıma mani oldu. İngiltere ve Fran- sa donanmalariyle boğazları kendileri 'ne açmak istediler. Filoları boğazı zor- Jamağa başladı. Fakat türkün cihana örnek olan hamaseti, yoktan - varetti; müdafaa hatlarında buna engel oldu. Ateş fışkızan büyük toplar türkün da- ha büyük volkanları söndüren göğsün- de eridi. $ - 18 mart 1915 zaferi boğaz- ların geçilmez bir geçid olduğunu is - bat etti, Denizden ve karadan yapılan hü- cumlar yüzbinlerce türk gencinin ka- nına maloldu. Fakat türk - şehametine ve fedakârlığına yeniden parlak misal- der kaydolundu. Boğazlar ancak Mon- malüm Aros — mütarekesinden sonra deki bududu bugünkü vaziyetini aldı. İki tarafında 15 ger kilometrelik gayri askeri bir mıntaka ihdas edilen bu hu: dud Karadenizde (Jezvaya) deresi maz sabından başlayıp Edirneyi Türkiyeye bıraktıktan sonra Ege denizinde Eneze varıyordu. Boğaza yakın Bozca ada ve İmroz adası ile Tavşan adaları da Türe kiyeye bırakıldı. Ak ve Karadeniz boğazlariyle Mare ve hava yoliyle gerek sulli rek harb zamanlarında (Mürur ve isefain) serbestisi kabul edildi. Muka veledeki bu serbesti gündüz gibi gece. ye de şamildir. Bir harbde Türkiye bis taraf bulunursa bu serbesti sulh zama. nında olduğu gibi tam olarak cereyan edecektir. Türkiye muharib olursa bitas raf gemileri ve tayyareleri teftiş edebi. lecek, düşman gemilerini geçirmiyecek tedbirleri ittihaz edebilecektik. Devlet ler Karadenizde her zamanda — ve het halde her biri 10 bin tonilatoyu geçmlş 'yen üç gemiye kadar bir deniz kuvvce tini göndermek hakkını muhafaza cdie yorlardı. , Bir harb esnasında Türkiye bitaraf kalmışsa muhariblerin gemileci mukas veledeki tahdidler dairesinde boğazları dan gece ve gündüz geçeceklerdi — ve “Türkiye boğazlarda seyrüsefaini güçleğ mara deni: —==%=—_===-=_=== Tefrika. No: $ laydır. Bu, umumt fiziyoloj muvaffakıyet- safra ve kan gibi mayilerin harikulâde mürek- ve güzelliğine erişemiyecektir. Onun gelişmesi. BİLİNMİYEN İNSAN Yazan: Dr. ALEXİS CARREL Türkçeye çeviren: NASUHİ BAYDAR Zekâmızın bu. hassasıdır ki — fiziğin ve #iminin şuşılacak — kadar çabuk — ilerleyişine sebeb olmuştur. Canlr mahlükların fiziko - şi- de buna benzer. bir muvaffakı- Claude Bernard'ın düşünmüş ve fizik kanunları” canlılar ve cansız maddeler âleminde eştir. Mesela, kanım 've Okyz 205 suyunun kaleviyetinin (alcalinite) sabitliği vi ve adale takallusundaki enerjiyi şeker tahamn! ürünün temin ettiğini ayni kanunlarla ifade elmedeki imkân işte bu suretle keşfolun- muştur. Canlt mahlükların fiziko - şimik man- Zarasını tetkik etmek yeryüzündeki diğer şey- lerin fiziko - şimik görünüşünü tetkik kadar ko- le yaptığı vazifedir Asıl fiziyolojik hâdiselere, yani canlı mad- n taazzuvundan doğanlara yıklışılııncı da- olunacak l engellere rastlanılır. Tetkik geylerin son derece küçük olmaları fi minin alelâde tekniklerinin tatbikini imkânsız kılar. Tenasül höcrelerinin aslınm, bunlardaki kromozom'ların ve bu kromozom'ları terkib e- den genes'lerin şimik teşekkülünü hangi usul ile bulmalı? Halbuki, asıl bu küçücük cevher kütlelerinin bilgisidir ki esaslı bir menfaati mu- cib olabilir, zira ferdin ve beşeriyetin istikbali onların içindedir. Bazı nesicler - meselâ asab maddesi - öyle naziktir ki bunların canlı hal- de tetkiki hemen hemen imkânsızdır. Bize bey- nin esrarını açabilecek ve beyin höcrelerinin ahenkli iştirakini anlatabilecek mas lik değiliz. Riyazi formüllerin itidalli güzelliğini - Beğe- 'nen zekâmız, ferdi meydana getiren hi kebliği karşısında şaşırmış bulunuyor. O zaman, ferde fiziğin, şiminin, mekaniğin veya felsefi ve dini usullerin mefhumlarını tatbika/ kalkışı- 'yor. Fakat bunda pek muvaffak olamıyor. çünkü bizler ne fiziko - şimik bir sisteme ve ne 'de manevi bir prensipe irca edilemeyiz. Vakıa insan bilgisi diğer bütün bilgilerin mefhumları- nt kullanmalıdır. Ancak, kendine mahsus olan- ları da inkişaf ettirmek elzemdir. Çünkü o da zerrelerin, atomların ve elektronların ilmi kadar esaslıdır. Velhasıl, insan bilgisinin fizik, astronomi şimi ve mekaniğin haşmetli yükselişlerine nis- betle ağır ağır ilerlemesi onunla uğraşılacak za- manın azlığında, mevzuun karışık - olmasında, zekâmızın şeklinde aranmalıdır. Bu güçlükler hafifletilmesi ümid olunamıyacak derecede mu- dildir. Bunlara ancak büyük gayretler sarfede- rek karşıgelebileceğiz. Kendi kendimiz hakkın- daki ilmimiz, hic bir vaki iziğin zarif basitliğine elzemdir. ni geciktirmiş olan unsurlar devamlıdır. İnsanı bilgisinin, diğer bütün ilimler arasında, en çok. güçlükler arzedeni olduğunu açıkça ortaya koys mak gerektir. n Mekanik, fizik ve şimik ilimlerin mubitimizi dee #iştirmiş olmalarının tarzı i Cedlerimizin, binlerce yıl zarfında, vücudlar Tınt ve ruhlarını şekline uydurmuş oldukları mus hitin yerini bir başkası almıştır. Bizler, bu süs künetli ihtilali heyecansız karşıladık. Halbuki bu ihtilal ü rinden birir nin herhangi bir tadile uğraması canlı mahlüklar, üzerinde önünden kaçınılmaz ve derin bir su Zetin rbdal gödmür DAK'Tİ alelidel mevrus yaşama tarzma ve bunun neticesi olağ k bizlere ilmin tahmil etmiş olduğu değişil Tiklerin genişliş ikati ile rörmemiz (Sonu var)!