4 Temmuz 1936 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 6

4 Temmuz 1936 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Br u »at GENE ÇANAKKALE MESELESİ 28 haziran 936 tarihli Sunday Tay- mis gazetesinde Skurator imzasiyle ya- zılan bir yazıda deniliyor ki: İhtimal ki Avrupa kıtasında ne Re- nin batısında, ne de Çanakkale'nin do- ğusunda İngilterenin uğrunda harb e- deceği veya harb etmek istediği bir şey yoktur. İhtimal ki çok geçmeden Milletler Cemiyeti rteforması ve daha kifayetli bir kollektif emniyet sistemi projesinin gerçekleşmiş olduğunu gö- receğiz. Fakat Lokarno paktının kuv- wetlendirilmesi belki de günün birinde Mmuayyen şartlar içinde - Bay Duff Ko- per'in dedikleri gibi değil - bizi Ren boyunda harba sokacaktır ve hiç kimse bir gün gelip İstanbul için bir harba girişmiyeceğimizi söyliyemez. Biz, elan en büyük deniz kuvveti- yiz. Bu itibarla gerek Afrika ile Av- Tupa Aarasında Septe boğazı, gerek Afrika ile Asya arasındaki Süveyş ka- Halı, gerek Asya ile Avrupa arasında- ki Çanakkale ve Karadeniz boğazları bugün bizim müdafaa sistemimiz bakı- mından ehemiyet verdiğimiz ve yahut günü gelince vereceğimiz geçidlerdir. Ondan dolayı geçen hafta Montrö'- de toplanan konferansın az bir alâka uyandırmış olması hayret verecek şey- lerdendir. Konf, uu, Çanakkale bo- ğazının tahkimi üzerine konulmuş olan yasağın kaldırıp — kaldırılamıyacağı, kaldırılırsa ne şartlar içinde kaldırıla- Türkiye, harb sonunda yapmış ol- duğu sulh muahedesinin kendi lehine gözden geçirilmesini istiyor. O zaman, İstanbul yolu üzerinde bu- lunan boğazların ehemiyeti, bunların kapatabileceği şekilde — bırakılmasına imkân vermemiş, tahkimattan başka su- retle de burasını kapatmak mümkün ol- Masına rağmen, hiç olmazsa böyle bir ihtiyat tedbir almak faydalr görülmüş- Bunun üzerine boğazların bir takım askerlik dışı bölgeler tesis edilmiş, bu- ölu vazilesi enternasyonal — bir komisyona verilmiş, harb gemileri- nin gelip geç ine müsaade ol ti d Türkiyenin hakkı Türkiye, bu davasını, aşağı yukarı, buna benziyen Ren meselesinde alman- İarın yaptığı gibi değil, pek dürüst bir şekilde ortaya atmıştır. Türkler, müsa- adeyi doğrudan doğruya almamış, ve- rilmesini rica işlerdir. Ondan dola- yı, türk davası, gereği gibi, umumi bir sempati ile karşılanmıştır. Şartlar değişince muahedelerin de- ğgiştirilmesi bahse mevzu olabilir. Hele bir harbın sonunda bir mağlübiyetin şeklinde yapılmış olan muahede- ler için bu, büsbütün böyledir . Bu bakımdan Türkiyenin de Alman- ya ve yahut herhangi başka bir devlet gibi bunu istemeğe hakkı vardır. Ça- nakkale boğazındaki şartların değişti- rilmesini istiyen Türkiyenin delilleri şöylece hulâsa edilebilir : Her milletin kendi emniyetini sağ- lamağa hakkı vardır. Eğer o, herhangi bir s«ebeble kendisini müdafaa edeıni- yecek bir vaziyette ise ötekiler onun yerine bu işi görmelidirler. Fakat Mil- letler Cemiyeti azalarından - herhangi bitisini bir saldırganlık karşısında mü- dafaa kabiliyetinde olmadığını göster- miştir. Onun için Türkiye, başkalarının kendisi için yapamıyacakları şeyi biz- zat yapabilmeli ve dünyanın en meşr- hur bir şehrine giden yol üzerindeki tahkimat yasağı kaldırılmalıdır. Türkiye, bu maksadla bir proje de hazırlamıştır. Buna göre boğazları kontrol vazifesiyle kurulmuş olan ko- misyon kaldırılacak, Türkiye şimdi tah- kimi ve asker bulundurulması yasak o- lan bölgelerde tahkimat yapacak, as- ker bulunduracaktır. Teferrüatta bir takım karışıklıklar varsa da sulh zamanında ticaret ve transit gemilerinin serbestçe geçmesi hususundaki hükümler — yolundadır. Yalnız bugün © bölgeden müsaade olunan askeri ve sivil kuvvetleri, bundan sonra oradan geçe- miyeceklerdir. Sulh zamanında harb gemileri bir -ay önce haber geçebile- ceklerdir . Türkiyenin bitaraf kaldığı bir harb takdirinde harb gemileri gene bu şart- lar dairesinde geçebilecekler, yalnız bu sularda harb edemiyeceklerdir. Fa- kat Türkiye, harb eden devlelerden bi- risi olur ve - daha mühimmi - kendisini bir harb tehlikesi tehdidi altında gö- rürse o zaman harb gemilerinin geç- mesi veya geçmemesi ancak Türkiye- geçmesine hava vermek şartiyle nin müsaadesiyle olacaktır. Rusların iddiası «« Montrö'de çıkan müşkülat, türk- lerin projesinden değil, daha ziyade rusların ileri sürdükleri — taleblerden ileri gelmiştir. Rusya, Karadenizden Akdenize çı- kacak gemiler - daha ziyade kendi ge- mileri - için, Akdenizden Karadenize girecek gemilerden fazla serbesti iste- mektedir. Rusya, hiç bir tarafa açıl- mryan Karadenizin bir göl, kapalı bir deniz olduğu fikrindedir. Bu sebeble Rusya, kendisinin açık denizlere yolu olabilmesi için serbestçe girip çıkabil- mesini istemektedir. Ne Fransa, ne İngiltere bu talebe muvafakat etmemişlerdir. Fransa, bu takdirde kendilerinin hiç bir menfaat- leri olmaksızın, Rusya için çalışmış 0- lacaklarını bildirmiştir. Fransanın Ka- radenizde Romanya ve Rusya gibi müt- tefikleri vardır ve ihtiyaç zamanında bazı harb gemilerini bunların yardımı- na göndermek istiyecektir. Büyük harbta Çanakkale'nin diplomatik - tarıhini okumak bu memleket halkına melan- koli verir. On dokuzuncu asrın büyük bir kısmında Büyük Britanya, yabancı — devlet gemilerinin buradan geçmemesi için Osmanlr İmparatorluğunun bo- ğazlar üzerindeki hakimiyetini teyid etmiştir. Bu müzaharetin başlıca amili, rus gemilerini Akdenizden uzak bulundur- mak, böylece Hindistan yolu üzerinde bir rus hücumu ihtimalini ortadan kal- dırmaktı. Bugün donanmamız, iki hattâ üç devlet deniz kuvvetine muadil bir vazi- yette bulunduğu için Rusyanın Akde- nizde bir tehlike teşkil etmesi bir hayal sayılabilir, bu bakımdan Fransanın da- ha tabit düşmanımız sayılması icab e- derdi. Bizim Mısırı işgalimizden sonra, en büyük tehlike Türkiyenin bizim aley- himize dönmesi idi, netekim böyle de oldu. Büyük harbın en ağlanacak tarafı, kuvvetli ingiliz donanması boğazlar dışımnda kaldığı halde boğazlardan ge- çebilen bir Göben zırhlısının Türkiye- yi aleyhimize çevirebilmesi olmuştur. Bu yüzden harb, birkaç sene daha Uuzamış ve bize yüz binlerce cana, mil- yonlarca liraya malolmuştur. Muharrir, bundan sonra önümüzde bir harb olup olmadığı, boğazların türk- lerin eline bırakılmasında mahzurlar bulunup bulunmadığını münakaşa et- tikten sonra bahsi bu meselede ingiliz- Terin doğrudan doğruya ne gibi men- faatleri olduğuna getirerek diyor ki: Bay Baldvin, henüz Milletler Ce- miyeti reforması hakkında neler dü- şündüğünü bize açıktan açığa söyleme- mişse de Bay Nevil Çemberleyn bölge paktları yapmak temayülünde bulun- duğuna göre, İstanbul ve boğazlar me- selesi de bunlara katılacaktır. Büyük bir Akdeniz devleti olmak haysiyetiyle, bu meselenin sulh ve man- tık havası içinde halledilmesinde bizim büyük bir menfaatimiz vardır. Fransa- nın, İtalyanın, Rusyanın ve Milletler Cemiyetine tekrar girdiği takdirde Al- . garanti altına almak. hem de manyanın da böyledir. Türkiyeniİn ken- disi ve deniz kuvvetleri en gelmekle beraber, büsbütün de hiç ol- mıyan Yunanistan için de böyledir. 'Türkiye eski hükümet merkezinin müdafaasını bugünkü kudretsiz Millet- ler Cemiyetinin kefaletine brrakmamak istemekte haklı olabilir. Ve biz, boğaz- ları garanti altına alacak kifayetli bir çare bulamazsak Türkiyenin kendi mü- defaası için lüzumlu gördüğü tedbirle- ri reddedemeyiz. Fakat Akdeniz ve Karadeniz devlet- yapıpta emniyetini Avrupa ile Asya arasındaki boğazlarda enter- sonuncu leri arasında bir bölge paktrı bu suretle hem bofazların nasyonal ardlaleti temin etmek de tsav- vur edilebilir. Gelibolu ve Canakkale boğazında bövle enternasyonal bir kontrol tesisi, Türkivenin bırradaki hakimiyetine mü- nafi olmıyacaktır. Biz, hem Filistin, bem Miısır için politika haklarını tanıdığımız halde im- zaladığımız muahedeler mucibince Sü- veyş kanalından harb gemileri geçe- bilmektedir. Kanalın her iki kıyısına da yaklaşılamaz; fakat burada gemile- rin geçip gitmesini alıkoyacak tahki- mat yapılmamaktadır. Aynı prensip, Canakkale boğazı için de tatbik edilebilir. MÜTERCİMİN NOTU: Bir ingiliz gazetesinde takma bir imza ile yazı yazan bir muharririn boğazlar hak- kındaki hususi düşünüşlerini, bu sü- tunlar yabancı razetelerin mütalea- larına tahsis edildiği için, tercüme et- tik. Fakat, manda altındaki Filistin ile İnciltereye bir takım askeri kayıd- larla bağlı olan Mısırın Türkiyeden farklı memlaketler olduğumu kendi- sine hatırlatmak Vâzımdır. Tabit, resmi İnsiltere, bu hususu muharririn farkında olmadığı haki- kati pekâlâ bilir. Zehir, zayıfın, kincinin, alçağın si- lahıdır. Mitoloji ve tarihte zehirin geniş ye- ri vardır. O, intikamın kör silahıdır. Zehir, edebiyata da girmiştir. (Rasin), piyeslerinin birçoğunda zehiri kullan- mıştır. (Fedr) zehirlenerek ölmüştür. Katerin dö Meviçi tarihte zehirin es- rarengiz dostu olarak nam almıştır. Harb sanatı, insanların çarpıştığı za- mandan yani en uzak devirlerden beri düşman ordusuna karşı zehir kullan- mıştır. Hücumlarda zehirli mermiler atılırdı. Fakat bütün bunlar hep harb meydanlarında olurdu. Siviller, cephe- den uzak şehirler tehlikeye maruz de- ğgillerdi. Harb etmiyenler: çocuklar, ka- dınlar, ihtiyarlar emniyet içinde idiler. 1914 harbı insanlık âlemi için bir sürpriz oldu. Harb kanunlarına saygı gösterilmedi. Tayyareler, açık şehirle- re gök yüzünden bombalar savurdular. Şimdi de yeni harbın, gaz harbından daha korkunç, daha feci ve daha öldü- rücü olacağı haber veriliyor. Zehir artık zayıfın silahr değil harb etsin etmesin ne kadar kabilse o kadar çok adam öldürmek için kuvvetlinin vasıtası olmuştur. Yarının harbı toprak üstünde düş- manla karşıkarşıya ve güpegündüz de- ğil, havada ve gece karanlığının yardı- mı ile olacaktır. Böyle bir harb, ma- sumların katliamı demektir. Her gün bizi tehlikesi ile tehdid eden harb, bir kimya harbı, hava kimyası harbıdır. Şu halde havadan gelecek zehirle- re karşı muhafaza tedbirleri almak için bu zehirlerin mahiyetini bilmek elzem- dir. Vakra hükümetler, halkın korun- masr bakımından lâzımgelen tedbirleri almaktadırlar. Fakat herkes de kendi hayatmna kasteden bu görünmez düşma- nr bilmeli, tanımalı, adamakıllı korun- | mak için silahlanmış bulunmalıdır. “GAZ” HARBI Modern harbta üç türlü bombardı- man vardır. Birincisi alelâde mermiler- le bombardımandır ki gayesi tahrib et- mektir, yıkmaktır. İkincisi yangın bombalariyle bom- bardıman ki yakıp yıkmak suretiyle meydana petirdiği eser daha korkuç- tur. Ve nihayet üçüncüsü zehirli obüs 1 bombardımanıdır. MUHAREBE GAZLARI L 26 haziran 936 tarihli Taymis gaze- tesinden: Filistindeki karışıklıklar devam edip gidiyor. Pazar günü Tulkerem'de arab çeteleriyle ingiliz askerleri arasında bir çarpışma olmuş ve bunda orada vazife- si olmıyan bir ingiliz subayı ile bir in- giliz neferi ölmüştür. Pazartesi günü ise Kudüs - Yafa demiryolunun deniz sathına gireceği kayalık dönemeç ye- rinde trene arablar tarafından bir hü- cum yapılmıştır, Bu iki hücum da şimdi Filistin tren- leriyle her tarafta dolaşmakta olan mu- hafız askerler tarafından püskürtülmüş- tür. Ondan sonra bir ingiliz askeri da- ha ölmüştür. Fakat suçlu köylere kol- lektif bir surette para cezası konuldu konulalı bu türlü sarkıntılıklar azalmış- tır. Arabların grevi, üçüncü ayiına girmiş, buna birçok belediyeler de katılmakla beraber şehirlerin umumi hizmetleri durmamıştır. Bay Ormsbi Gor tarafından Avam kamarasında irad edilen nutuk bu grev hareketlerini ve bütün arab halkı ara- sında bu harekete karşı gösterilen ge- niş sempatiyi azaltamamıştır. Bu nutukta, bakan, arab politika li- derlerinin artık halk üzerindeki otori- telerini kaybettiklerini anlatmağa muk- tedir olmuştur. Şimdi bu otorite, mu- kavemet ve hücum halinde bulunan gruplara geçmiştir ki bu suretle grev- lerin ve kargaşalıkların daha ziyade u- zayacağı anlaşılmaktadır. Yeni tecavüzlere karşı verilen ceza- ların, misalleri çoğaldıkça, tesiri arta- cağı umuluyor. Bir taraftan Filistin kargaşalıkları devam ededururken bir taraftan da yük- sek arab komitesi kendi vatandaşları- Karışıklıklar içinde Filistin nın derdlerini anlatmak üzere İngiltere- ye gelmiş bulunuyorlar: Yıllarca, ırk münaferetlerini körük- ledikten sonra bunlar, kendi vatandaş- larının başına gelecek derdlerden onları kurtaramıyacaklardır. Filistin arablarının, bilhassa işçi ve fellah sınıfının bir davası olabilir, fa- kat ingiliz askerlerine, Filistin polisle- rine ve hususi yahudi ev ve müessesele- rine saldırmakla bu dava hiç bir şey ka- zanamaz. İngiliz hükümeti, şiddete pa- buç bırakmaz. Bu politikanın sonu ya- kında daha iyi belli olacaktır. Filistin propagandacıları, ingiliz ko- münist partisini kendilerine müttefik bulmuşlardır ve onlar, siyah gömlekli siyonizm düşmanı rakibleriyle bu hu- susta elele vermiş bulunuyorlar. «« Bay Ormsbi Gor'un ingiliz Filis- tin politikası hakkında söylediği sözler, parlamento içinde ve dışında büyük bir memhuniyet uyandırmıştır. Yahudiler aleyhinde yapılan neşri- yat, İngilterede iyi akisler uyandırmı- yor. Arab propagandası ise büyük mü- baleğalarla yapılmaktadır. Yahudilerin arablara iş vermemeleri ve yahudi mu- hacirlerin rekabeti hakkında pek fazla lakırdı edilmiştir. > Bu şikâyetlere belki yer vardır. Fa- kat arab hatibleri, Filistin hududuna girmiş olan Suriyelilerle Havranlılar- dan asla bahsetmiyorlar. Bunlar da Fi- listin arablariyle rekabet halindedir. Bu türlü mübaleğalarla, bu türlü ha- kikatlerin ağıza alınmaması, İngiltere- de arab ayaklanmasının taassub ve kıs- kançlıktan ileri geldiği kanatini uyan- dırmaktadır. Filistinde yahudi çoğun- luğunun artarak burasının bir yahudi cumuriyeti haline gelmesi korkusu arab ayaklanmasını körükliyor. Bu korku ise tamamiyle yersizdir. Esrarengiz laboratuvarlarda hazır- zehirli obüsleria tahlilini kimyacılar yapmışlar, bu suretle ko-« runma ve müdafaa için vasıtalar bul- muşlardır. Zehirleyici obüslerin zehirleri her vakit “gaz” değildir. Mesela (Adamsit) katı bir cisimdir. Bomba patlayınca bu katı cisim ancak mikroskopla görülebi- lecek pek küçük cisimlere ayrılır. Gene mesela ( Yperite) mayidir. (Phosgene) gibi olan birçokları da hakiki gazdırlar. Katı olsun, sulu olsun, gaz halinde olsun, bütün bu cisimler havadan ağır- dırlar ve toprak üstünde her deliğe gi- recek hattâ toprak altına bile edecek kabiliyettedirler. Şu halde herhangi bir zek' li bom- bardıman halinde gaz harbına uygun o- larak hazırlanmamış bir mağaraya sı- ğınmak, bir mahzene inmek tehlikeli- dir. Muharebe zehirleri üç çeşiddir: 1 — Tahriş edici zehirler - bunlar, şiddetli aksırık, ardı arkası kesilmez burun akması, ve devamlı göz yaşı tev- Hid ederler. Adamsit, Sternita, Dibro- mure d'Ethylarsine gibi zehirler bu çe- şiddendir. H. Hücrevi zehirler — Bu zehirler ciğerlere tesir ederler, teneffüs cihazı- nı bozarlar, kan kustururlar rürler. (Chlore) ve yahut (Bertholite) bo- ğucu gaz tipindendir. (Aguinite) adı da verilen (Chloropierite) daha kuvvetli bir zehirdir. Hem göz yaşı tevlid eder hem boğar. (Surpalite), (Phosgöne), (Callongi- te) boğucu soyundan gazlardır. Hücrevi zehirler arasında (Yperi- t&) de ehemiyetle yer alır. (Yperitö) zehiri yavaş fakat kati te« sir yapar. bilhassa göz kapaklarının, gözün, cildin üzerinde tehlikesi büyük- III. Alelâde zehirler — Bunlar da bombalarla atıldığı zaman şiddetli ve süratli surette cümlei asabiye üzerine tesir eder ve ekseriya on on beş dakika içinde ölümü intaç ederler. R KORUNMA ÇARELERİ Korunma çareleri ikidir. Biri kol- lektif korunma, diğeri de şahsi korun- Ma. Kollektif korunmalar hükümetlerin ve askeri makamların ihtisasları işidir, Havadan gelecek zehir tehlikesine karşı kendimizi nasıl koruyacağız? Maske ile ve elbisemizi korumak suretiyle. Maskelerin çeşidleri pek çok: tur ve her gün yeni çeşidleri yapıl- maktadır. Maskeler ya tecrid edici cüdürler. S İyi bir mz ması gerektir: Yüze mükemmel bir surette ve kalıp gibi uymalı, teneffüsü güçleştirmeme- li, göz kısmı etrafını kolay görebielcek şekilde ve sıkıcı olmamalı, camlar kı- rılmaz soyundan (Tripleks) olmalı ve buğulanmamalı. İyi bir maskenin süz- me kabiliyeti hattâ sigara dumanını bile tutacak kudrette olmalıdır. Zehirli gazlardan korunmak için iyi bir maskeye sahib olmak kâfi değildir. Metodlu surette bu maskenin kullan- masını öğrenmelidir. Çünkü bidayette, hattâ en mükemmel bir maske ile bile insan sıkıntı çeker. Fakat devamlı id- manlar neticesi maske hiç bir sıkıntı çekilmeden taşınabilir. Herhalde maske seçilirken üzerinde devlet damgası olanların tercih edilme- si lâzımdır. Koruyucu elbiseler damları için lâzımdır. Bu da kauçuk eldiven, keten yağı ile şamalaştırılmış bir şoför kombi ve muş İr bir bereden ibarettir. Gaz harbına karşı korunmanın en iyi vasıtası hududsuz ihtiraslara alet edil- mek istenen milletlerin yüzlerinden bütün maskelerin çıkarılmasıdır. O za- mandır ki medeni milletler dünya si- lahsızlanması işi üzerinde uyuşabilir- ler ve ancak o zamandır ki yalnız sulh- tan bahsedilen yepyeni bir dünya ku- rulabilir. Bugün insanları topyekün öl- dürme işinde çal:şan binlerce kimya- ker o zaman toprağı daha bereketli, ha- yatı daha uzun ve daha İyi yapma çare- lerini ararlar. | lanmış olan nüfuz ve öldü« ya süzü- ücü maskeler daha iyidir. <enin şu şartları haiz ol- bilhassa tıb a- Kiıgya_. mahvetmemeli.. yaratmalı: dır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: