Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SAYFA 4 ş — K SüL l Becaselön 12 HAZİRAN 1936 CU" X3 Pvrenses Tsahai ile mülâkat Habeş imparatorunun on yedi yaşındaki kızı harb facialarını nasıl anlatıyor ? 6 haziran tarihli Deyli Herald gaze- tesinde muharrir Mary Fergusun Ha- beş imparatorunun kızı prenses Tsahai ile yaptığı bir görüşmeyi şu satırlarla anlatıyor: “— Birdenbire, bende ve benim dos- tum olan genç kadınlardaki her saadet verici şey, ezilip gidiyordu. Harb, bizim saadetimizi harab etti. Ben, bu memlekete geldiğim zaman be- ni, güler yüzle selâmlıyan bütün genç kadınlara bugünkü harbın ne demek olduğunu anlatmak istiyorum. Onlara hitab etmekten çekinmiyo- cum; onlorın da beni dinliyeceğini u- nuyorum.” . Londraya sığınmış olan Habeşistan Wmparatorunun on yedi yaşında bulu- — Nan narin ve mahcub tavırlı kızı pren- ses Tsahai, dün bana bu sözleri söy- ledi. Bu sözleri bana hüsusi bir görüşme- de söyliyen prenses, Londraya gelir şelmez, ingiliz kadınlarına bir hitapta bulunarak sulh uğrunda yardımlarını dilemeyi, esasen, tasarlamış bulunuyor- fu. Bu hitab, ingiliz kadınları sulh ce- miyetinin önümüzdeki pazartesi günü akşamı saat sekizde Oucen Hall'da ya- pacağı toplantıda söylenecektir. Böyle genç bir kızın, büyük bir ka- labalık önünde ayağa kalkarak memle- tetinin geçirmiş olduğu felâketli hâdi- seleri anl l buriyetinde bulun- ması acıklı bir şey olsa gerektir. Prenses sözlerine devam ederek de- di ki: — Yurdumu kaybettim. Annem bu felâket yüzünden kahrolmuş bir halde- dir. Memleketimde harb d ettiği ner gün çocuklar ve kadınlar savaşın kötü sonuçlarından kendilerini kurta- rabilecek bir yardımın gelmesini göz yaşları içinde dilediler. Zehirli gazin tesiriyle yüzleri gözle- ci yanmış, gözleri kör olmuş, ciğerieri paralanmış adamların evlerine dönüş- leri ve sonra ne yapacaklarını bilmeyiş- lerini anlatmak feci bir şey. Ar nem, her gün bu adamcağızların tedavi için ne yapacaklarını şaşırmış bir halde bulunan karılarına gönüllerini hoş e- Jecek teselli haberleri yollryordu. Bun- lara şifa verecek kimse yoktu. Biz, bu zavallıların imdadına koştu- ğumuz sırada wuzaktan uzağa top ses- leri gelmiye başlamıştı. Bunun üzerine artık kaçmamızır zamanı geldiğini an- İryarak yola çıktık. Babamın kahraman askerlerinden bir çoğunun yüzlerinde gördüğüm zehirli gaz tahribatını, o tanınmaz çehreleri ve körleşmiş gözleri bütün hayatımda ha- tırlryacağım. Ben, ingiliz kadınlarına bir hitabede bulunacağım. Fakat bir çok hitabeler de yapılsa bu feciaları kendi gözleriyle görmüş olan kadar anlamalarına imkân yoktur.,, N Bu prenses gibi, ince, narin boynun- da altın gerdanlık ve kollarında altın bilezikler bulunan genç bir kıza yaban- cı bir paytahtta modern bir Jan Dark- lık vazifesi verilmemeliydi. Prenses güzel ve zarif şeylerden hoş- lanıyor. Londra mağazalarını pek sevi- yor; sık sık oralara gidiyor. Kendisi kılığını değiştirerek otobüs- lerde ve tramvaylarda seyahat etmek, bu süretle halkın kendi babası ve mem- leketi hakkında neler konuştuğunu duymak arzusundadır. Bir çok kimseler kendisine karşı na- zik davranmışlardır. Bana dedi ki: »“— Hiç tanrmadığım kimselerin ba- na göndermiş olduğu şu güzel çiçekle- re bakınız. « Habeş Prensesi Tsahai Buraya geldiğim gündenberi her gün sepet sepet çiçekler alryorum. Bir çok bayanlardan aldığım mektup- larda kendilerinin bana ve annemle ba *bama karşı derin bir sempati besledik leri bildiriliyor. Bir çok taraflardan çay davetleri al dım. Bu ne kâadar şefkat! Bunun karşı sında sevincinden ağlamaklı oluyorum.,, Prenses istikbal hakkında hiç bir şey söylemek istemedi: — Bunları babam düşünür, dedi. Kendisi, memleketine karşı dünyanın iyi niyetler beslediğine, işlerin düzele ceğine iyice inanmaktadır. Prenses beş dil konuşuyor; fakat di- kiş dikmesini bilmiyor. Kendisine yazı makinası kullanıp kullanmadığını sor- duğum zaman kahkahalarla güldü...... “EVLERİ MECMUNAS' Haziran sayısı şu yazılarla çıkmış- tır: Başbakan İsemt İnönünün büdce söylevi. — 1936 büdcemizin kısa bir tah- lili. — Türkiye evvelâ sanayişleşmeli mi, ziraati mi ilerletmeli?. — Acele a- razi tahriri. — Anadblu tarihinde neti- celenmemiş bir türkçecilik hareketi. — Avrupada Türkoloji. — Sami felsefesi- nin ırkçı vasfı. — Memleketimizde zi- raat işçisi meselesi. — Terbiyede ana babanın rolü. — Yeter bu mecmua bol- lüğüu. — Türk yayınında üç devir. — Hava tehlikesi ve yangın bombala- rı. — Köylü hanı. — Türkiyenin Mil- letler sosyetesine müzahareti. — Ayın politikası. — Bibliyografya. — Halkev- leri. KÜÇÜK DEVLETLER Milletler Cemiyetinin kaybolduğu veyo bir gölge haline geldiği zaman, en cür- etli hareketleri hangi maniin karşılıya- cağı tasavvur edilemez. Depeche de Toulous gazetesinde Guğglielmo Ferrero yazıyor: Milletler Cemiyetinin son toplantısı esansında, Cenevrede küçük milletlerin telâşlı hareketleri göze çarpıyordu. Konseyin kararları üzerinde kısmen â- mil olan, onların gizli nüfuzları olmuş- tur. Aynı zamanda, uzaktan, meselâ Bel- graddan ve Pragdan, çok endişe verici şayialar geldi. Bu şayialarda mübalâ- ğa olması muhtemeldir; fakat gene de büyük bir endişenin işaretidirler. Haklı bir endişe Milletler Cemiyeti- ni reforme etmek imkânı üzerinde ha- yallere kapılmak imkânlı değildir: Mil- letler Cemiyeti HAfrikadaki emri vaki önünde boyun eğecek olursa işi bitmiş- tir. Paktın metnini değiştirmek bir şe- ye yaramıyacaktır: İllet, şimdiye değin, paktta değil, büyük devletlerin bunu tat- bik hususunda dürüstlük ve enerji gös- termemelerinde idi. Zayıf bir devletin Milletler Cemiyeti garantisi ile tektar kendini emniyette hissetmesi için, mü- esseseye olan itimadı canlandırmak lâ. zımdır; ve bunu canlandırmak için de metinlerde bir tadil yapmak kâfi ge'e- mez; büyük devletler tarafından yapı- lacak filiyat lâzımdır. Cemiyetinin yıkılması veya uzun bir müddet için sönükleşmesi, Avrupanın küçük devletleri için hakiki bir felâket olacaktır. Pek az farkında olduğumuz çok vahim bir mesele karşısındayız. O- nu anlamıya çalışalım. 1814 den 1914 e kadar, Avrupa bü- yük ve küçük devletlerden mürekkeb bir müzaikti. Küçük büyük, bunların hepsi, kuvvetleri arasındaki büyük fark- lara rağmen, biribirlerinin yanında sü- künetle yaşadılar, çünkü küçükler mo- narşi sisteminin garantisi altındaydı- lar. İsviçrenin ve 1870 den sonra Fran. sa istisna edilirse, o zaman bütün Av- rupa monarşiler tarafından idare edili- yordu. Büyük dinastilerden her biri muayyen bir miktar küçük dinastileri himaye ediyordu; büyük saraylarla kü. çükleri arasında, kompleks bir akraba- lık ve dostluk rabıtaları sistemi tees- süs etmişti; bugün büyük saraylarda küçük dinastilere dokunulmryacağı key- fiyeti malümdu. Bu âdeta gizli fakat çok sağlam bir garanti sistemi idi. Av- rupa bütün bir asır bunun sayesinde ya- şadı. Büyük harbın, bir büyük, bir de küçük dinasti arasındaki ihtilâf ve bir başka büyük dinastinin tehdid edilen küçük dinasti lehine müdahalesi netice. sinde çıkmış olması bir tesadüf neticesi değildir. Büyük harbla," Avrupanın bütün bü- yük monarsileri, italyan dinastisi müs- tesna olmak üzere, yıkıldı. ve italyan di. nastisi de küçük dinastiler Üzerindeki hâmi rolünü terketti. Kücük devletle- rin faydalanmış oldukları bütün bu ga- ranti sistemi büyük dinastilerle beraber cöktü. O zamana kadar emniyet içinde vasamıs olan kücük devletler disine ka. dar silâhlanmış bir kaç dev arasında kendilerini vanavalnız ve garantisiz hissettiler. Sulh kongresi esnasında, iki ay Pariste kaldım; sulh andlaşmala- İmdi, Milletler . rını yapmış olan adamlardan bir çoğu- nu gördüm; meselenin vücudundan bi- le haberdar olan bir tanesine rastlama- erm. Avrupa yeniden inşa etmex iste- niyor, fakat böyle bir Avrupa inşasının bu meselenin hallini icab ettirdiği ve bunun eski ve yeni on beş kadar dev- let için hayati bir mahiyet taşıdığı ak- la bile getirilmiyordu. Bu garib bir vaziyetti. Fakat o zaman bundan da garib bir vaka oldu: Bu me- selenin kimsenin aramadığı hal sureti.. ni, tesadüfen, Milletler Cemiyetinde bulduklarını sandılar. Milletler Ce - miyeti Vilson tarafından tasarlanmıs ve teklif edilmiş, ve büyük devletler tarafından, biribirinden ayrı maksadlar ve gayeler gözetilerek, az veya çok hoş- nutlukla kabul edilmişti. Bunu yaratır.- ken, küçük Avrupa devletlerini ve bü- yük dinastilerin yıkılışıyla bunların ne vaziyete girdiklerini kimse hatırına ge- tirmedi. Fakat, bir kere Milletler Ce.- miyeti yaratıldıktan sonra küçük dev- letler, onda emniyetleri için yeni bir garanti bulduklarını sandılar. Onun içindir ki Milletler Cemiyetini, mües- sesenin hakiki zihniyeti içinde tutan ve inkişaf ettirmiye çalışan yalnız kü. çük devletler oldu. Halbuki büyük dev- letler onu kendi politikalarının muti bir âleti haline koymıya çalışıyorlardı. Ha- kikat veya hayal, küçük devletler, Mil. letler Cemiyeti sayesinde şimdiye ka- dar nisbi bir sükün içinde yaşadılar. Fakat gene bu sebebledir ki İtal - yan - Habeş harbı, Avrupa tarihi için, Mançuri için Çin - Japon harbından çok daha ehemiyetlidir. Gerçi, Japonya daha önce paktı çiğnemişti; fakat Ja- ponya bir uzak şark devletidir ki teh. didi yalnız Çine, Rusyaya, veya Birle- şik devletlere karşıdır. Halbuki esasen bunların her biri birer büyük devlettir. Japonyanın hareketi, esef edilecek bir fena misaldi; fakat bir Avrupa devleti. paktı çiğnemediği müddetçe, Avrupa- nın küçük devletleri istiklâl ve emni. yetlerinin garantisi olarak pakta iti- mad edebilirlerdi. Paktın büyük bir Avrupa devleti ta- rafından çiğnenmesini önlemek husu- sunda Milletler Cemiyetinin aczi; yarın kat'i surette sabit olursa, aynı zamanda bütün Avrupanın vaziyeti sarsılmış o- lacaktır. Küçük devletler, yani Avru- panın üçte biri, tamamiyle garantisiz kalacaklar, ancak kuvvet tarafından yu- tulmıya hazır birer sınıf teşkil edecek- lerdir. Farzedin ki yarın Almanya Dânimar- kayı veya Hollandayı istilâ etmek iste- sin: Eğer Milletler Cemiyeti âciz ka- lırsa, bu iki küçük devlet için, İngil. tre veya Fransanın müdahalesinden başka ne ümid kalacaktır? Eğer Fran- sa ile İngiltere Avrupanın jandarması olmıya ve küçük devletler üzerine kuv- vetlerini denemek istiyen büyük devlet- lerle harb etmiye hazır bulunmazlarsa, Tabii faraziyeler yorum. Almanyanın şu esnada Hollanda veya Danimarkayı fetih etmeyi düşün- düğünü söylemiyorum. Fakat bu nevi- den faraziyelerin, büsbütün hayalden ibaret olduğu da sanılmasın. Küçük dev. letlerin Avrupada büyükler tarafından yutulmıya mahküm oldukları doktrini eskidir. Hattâ on dokuzuncu azırda da bu doktrinin zaman zaman ortaya atıl- dığı görülmüştür. 1914 den evvelin Al- manyasında bu fikir çok taraftar bul- muş; faşizmle İtalyaya girmiştir. Şim- di uyuklamaktadır; fakat, on beş sene« denberi bunu çılgınca ve tahripçi fikir. lerde vaki olduğu gibi, bu doktrinin de birden bire patlak vermesi ve felâket- lere sebeb olması kabildir. Zamanın alâmetleri fenadır. Yalnız kuvvetin muteber olduğu nazariyesi ze- min kazanıyor; ve hâdiseler, geçenler. de Afrikada bunu teyid eder bir mahi- yet almıştır. Avrupada iki büyük dev- üzerinde konuşu: let var ki bütün sermayelerini silâhlara ve askeri mahiyette teşebbüslere yatır. mışlardır. Onlar için askeri itibar ve fetihlerin şerefi, halkın hoşnutsuzluğu- nu boğmak için bir vasıta olmaktadır. Bu iki devletin önlerinde, yalnız kamu- yun aleyhlerinde oluşuyla İngiltere ve Fransanın askerf kuvvetlerinden baş. ka bir mâni görmedikleri gün ne ola- caktır? Avrupada umumi bir dağılışa sebebiyet vermek için bu iki devletin tereddüdü veya aralarındaki bir ihtilâf kâfi gelecektir. Avrupa, biribirine o derec bağlı bir devletler sistemidir ki bir tek küçül devletin - İsviçre, Hollanda, Çekoslo. vakya, Yugoslavya - ortadan kaldırı! ması bütün sistemin dağılmasını intaç edebilir. Avrupa daha evel bunun tec. rübesini görmüştür. 1797 de Venediğin Avusturya ve Fransa tarafından yoke- dilmesi, Avrupada bütün muvazeneyi kırmış ve bütün garbı öyle bir kaos içi- ne atmıştır ki, yüz kırk senelik görül. memiş gayretlere rağmen, halâ içînden' çıkmış değiliz. Bugünün meselelerini biraz enerji ve azimle tetkika karar vermediği takdirde Avrupa pek alâ bu neviden ikinci bir maceraya sürüklene- bilir. / — eeseserirer “ — R. Peker'in İnkılâb Dersleri Ankara ve İstanbul Üniversi- telerinde R. Peker'in verdiği inkı- lâb derslerinde tutulan talebe notları, gözden geçirildikten son- ra, ULUS Basrmevince kitap ha- linde basılmıştır. 124 sayfa tutan eser, yalnız basma masrafı kar- şılığı olarak her yerde ON KURU. ŞA satılmaktadır. Tefrika No: 77 Eevlilik ve Ötesi Yazan: JAK ŞARDON Türkçeye çeviren: Nasuhı BAYDAR — Bir dosta, yaptığı budalalık affedilir.. Fakat karısının hiç bir hatası affedilmez. Onun bütün bir âlem, sizin âleminiz olması lâzımdır. Kocasının fikirlerini bile paylaş- ması arzu edilir. Sen ne biliyorsun ki? Dur, Dak, sana basit bir şey sorayım: Ay ne za- nan vardır, ne zaman yoktur? Alber, pencereye doğru geri geri gitmek- te olan Berte yaklaşarak tekrarladı: — Anlat bana bakalım: Ay neden daima toparlak değildir? Bert, omuzlarını silkerek kanapenin arka- sına geçti. — Evet, çok ciddi soruyorum ve bu husus- ta hiç bir şey bilmediğinden de emin bulu- nuyorum, Bazı akşamların aysız olduğunu farzettiğin olmuştur değil mi? Bert, elini söminenin mermerine dokundu- rup onun soğukluğundan kendine de soğuk kanlılık vermiye çalıştı. — Senin yıldızlar ilmi hakkında bu kadar yakınlık gösterdiğini hiç sanmazdım, dedi. Sonra kendi kendine: “Sükünetimi muha- faza etmeliyim... Geçen sene böyle konuş- saydı bu derece sabır göstermezdim.. Şu vazoyu çoktan kafasına atmış olurdum,” di- yordu. Fakat, bu tasavvur sanki bir sinir buhra- nına sebeb olmuş gibi birden bire bağırdı: — Canımı sıkıyorsun, budala!... a Ve, kendini bir koltuğa fırlatarak yüzünü elleriyle kapadı. Hüngür hüngür ağlarken : — Senin davan umurumda mı benim? di- yordu. Ancak hoşuna gitmiş olmak için sa- na bundan bahsetmek istemiştim. Alber, hemen koşup karısına sarılarak: — Affet beni:.. Kabalık, manasızlık ettim. Şaka ediyordum. Sende beni kızdıran bir acayip hal vardı. Kusuruma bakma. ne de- diğimi bilmiyordum. Bert, göz yaşları arasında boğulurken in- ledi: — Şen âlim olduğumu iddia etmedim, Her şeyi bilmediğimi bilirim ben, Alber, Berti kucağına aldı: — Bıl_ı_'nemenin ne ehemiyeti van Bert, ümitsizliği gittikçe fazlalaşarak, ya- rasından korkmuş bir çocuğun tiz iştikâsı ile bağırarak; e Benim... Yalnız iyi kalbim var!... Be- nim yalnız sana karşı olan sevgim var! Alber, bu teselli kabul etmez kederi gider- miye muvaffak olamaksızın Bertin saçlarını âkşıyarak bir çocuk gibi kocağında sallıyor- u. — Benim sende sevdiğim büsbütün başka şeylerdi.... Kaşısına karşı olan muhabbetini izah et- mek istiyor, fakat ancak şu sözleri bulabili- yordu: — Sevdiğim sadece kadın olan sensin * * & Bir gün Alber, Adliye vekâleti kütüphane- sinde iken güzel bir kadının kendisini gör- mek istediğini haber verdiler. — Güzel bir kadın mı? — Madam Kastanye sizi küçük odada bek- liyor. Odet'e yol göstermek için kapının ya « tavırla pencereden bakıyordu. t Hiç gülümsemeden, kaygılı bir bakışla etrafına göz gezdirerek sordu: - — Sizinle burada konuşabilir miyim? * | Odet'in dışarı çıkmaması için kapının ya- nında duran Alber: — Koridorda bir sıraya oturur konoşuruz, cevabını verdi. Birdenbire nazik ve neşeli bir tavır takı- nan Ödet: N — Bu bina bir âlem, dedi. Sen Mişel bul« varından geçiyordum,sizin belki adliyede ol« duğunuzu düşünerek girdim. Rastladığım Mösyö Giyyömo, bana kılavuzluk etmek lüt« funda bulundu. Sizi bütün koridorlarda ara«< dık. Bu cübbeli adamları görmek ne tuhaf bir şey! insan buraya dışarıdan gelince içeri« nin ne kadar serin olduğunu farkediyor... OÖdet, bir sıraya, Alberin yanına oturdu.' Gözlerini önüne doğru indirerek: : ' - (Sonu var) ,