Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SAYFA 4 —e 24AMART 1935 SALI ; Bibliografya: Fikir hareketleri -Yeni türk - Yeni F Z adam - Kültür haftası , k FİKİR HAREKETLERİ — 21 mart î' p tarihli 126 ıncı sayısı çıkmıştır. Bu sa- 2 yıda şu yazıları görüyoruz: Charles îı' Turgeon “dinin —sosyal — vazifesi”, w F: Nitti “asıl nakları”, K KÇ e J in kay- Hüseyin Cahid Yalçın: #“meşrutiyet hatıraları”, Antoine Zisc- | hka "cı'lıınııımııl pamuk ıılhrııh. Alain “el iye dair | mail Hakkı Baltacıoğlu: “Devlet ti- yatorsunun kurulması büyük bir memleket işidir.”, “İnkilâb mı edebiyı- tı, edebiyat mı inkilâbı yaratır? ” “Haysiyet alçal İzzettin Şıdın' “aşk ile ııını:ulek" Cami “sryasa acunu”, “faşizm ve pe- dagoji”, Kerim Sadi: Kugelman'a aet ktublar (Karl Marx'tan tercüme), Â Henry de Zogheh “bugünün ııh'hle— a ri: Stefan Zweig”, Pierre Brossolette: ğ #“dirigöe culture”, J. - J. Rousseau: t “sosyal mukavele yahut siyasi hukuk- Ku prensipleri”, Ogier Ghislin de Bus. N becg: “türk mektubları”, kitablar a- g. rasında (küçük notlar). YENİ TÜRK — İstanbul Halkevi ta- rafından çıkarılan bu değerli — fikir mecmuasnın mart tarihli 39 uncu sa- yısı şu yazılarla çıkmıştır: Agâh Sır- rı Levend: “aile”, Cemil Sena On- gün “yazarların sosyal ve ahlâki ro- lü”, Hikmet Turhan Dağlı: “haçlı a- kınları”, Salih Münir Çorlu: “Bulgar- lar ve Mekedonya meselesi” - Make- donya alâkalı içyüzünü anlatan bu salâhiyetli yazı- ğ lar üzerine dikkati çekmeyi bir borç b biliyoruz - ; Agâh Sırrı Levend: “E- serler ve hâdiseler”, Şüküfe Nihal #“ekonomi haftalarından sonra”, Ra- sim Özgen: “sanayide devletçilik”, (Ali Fuad: “bir konferans”, Meliha "Avni Sözen “küçük hikâye”, Feridun Ankara “bir hakikat'in tekrarı”, Halkevlerinin yıldönümü haberleri. Di YENİ ADAM — 19 mart tarihli 116 mcı sayısında şu yazılar vardır: İs- YANDARSN Haa A R tar “dünya bir hareket ölümü karşısm- da ııı?" GF Aahbi yatta si” “kitablar arasmda”, “dünyanın en büyük hâdiseleri hakkında meş- hur adamların söyledikleri”, Anatole France “Şeytanm söylevi”, kısa ten- kidler ve tahliller. KÜL'TÜR HAFTASI — 18 mart ta- rihli 10 uncu sayısının başyazısı, her zamanki mecmua yazarları arasında- ki bir konuşmanım hulâsasma hasre- dilmiş. Bu defa konusulmuş olan mevzu “Bizde mesleklerin biribirine aykırı kalmaları” dır. Bundan sonra şu yazıları görüyoruz: Peyami Safa “İşkembei kübra edebiyatı”, Musta- fa Şekib Tunç “psikanalizin değiş- miş şekillerinden tahlili ruhiyat”, heykeltraş Zühtü “sanat ve edebi- yat”, Mahmud Ragıb Kösemihal “mu- siki atmosferi”, M. Feridun “tiyatro”, Nureddin Şazi Kösemihal “İki görüş”, “Cervantes hakkında bir konferans”, Samih Nafiz Tansu: “Uluğ bey”, Prosper Merim&e “Mateo Falcone: Küçük hikâye”, Thomas Mann “Ve- nedik'te ölüm”, Münir Sırım: “milli ekonominin muarızları”, Şerif Hulü- sit: “türk sanatı meselesi” hakkında bir tenkid. : Necdet Pazar günü Müzik Oğretmen O- kulumun könser salonu için eşsiz sa- nat günlerinden biri oldu. Veğerli ar- " tistimiz Necdet Remzi yıllardanberi K bayranı bulunduğumuz ince çalışmın dinletti. Başka zamanlar 'onu beğenenler ara- | ,.sında beğenmiyenler de çıkardı. Fa- Ş kat pazar günkü çalışında öyle bir istek varcı ki bu hal her gönlü kap- D tı ve her meslekdaşı kazandı. Çalışı, - türk musikiciliğinin bugünkü ıevıye B da h bir boli 53 oldu (hele şu sıralarda!). ! Necdet'ten, orkestra eşliği ile Bet- hoven'in biricik keman konsertosu- nu dinledik. Keman edebiyatının üç beş en çetin yazılarından biri. Beet. boven'in 1806 da - yani otuz altı ya- ga şında iken - yazdığı bu eserde, kendi- ne göre bir duyuşun (virtüozluk in- celikleri kadar) yeri var: (Re majör, .Op. 61). Bu yüzdendir ki, anlayışla başarılmış olması için çalınan yalnız kılr kırk yaran titizlikte bir virtüoz olması yetmez; musikicilik bakimın- dan olgunlaşmış bir görüşe de ihtiya- cı vardır. Hele Beethoven'de bu büs- bütün böyledir: onu bütün varlığı ve çığırı ile hazmetmemiş olanlar kon- serlerini ele alamazlar. Necdet bu cesareti gösterdi, çünkü beş yaşından W? belki de en güzel verimini y dur Remzi konseri beri mesleğinin çileleri içinde yuvar- lanmış, yaşı genç fakat meslek bilgi- si ihtiyar olan bir arüisttir. | m bunu bütün coşkunluğu ile gösterdi. Meslekdaşlarının takdir a ki Nec- det bu eserin belli yerlerinde iki de çetinliği ile ünlü kadans çalmıştır. Çalışmın en başta ımntiba uyandırı- cılık kudretinde dikkati çekelim: E- seri o kadar derinden canlandırdı ki bundan hasıl olan “umumi intiba” an- hyanların hiç bir zaman zihninden silinmiyecektir. O kadar sade ve o” kadar duygulu ve cana yakın bir ça- lış. Keman üzerinde çile çekmiş olan- lar icabmda vibratosuz çalmanın ne kadar çetin bir iş olduğunu bilirler: Çünkü vibarto ayıpları kolaylıkla ör- ten bir acemilik maskesidir, bu çok defa böyledir. İşte, Necdet, sesleri- nin kaydırmasız temizliğine olan gü- veni yüzünden o'kadar düz ve berrak çalryor, vibratoyu o kadar yerli ye- rinde ve az kullanıyor ki, bundan do- ğan ve rüya gibi akıp giden mananın tesiri karşısında "maz. Bütün bu başarılarda hiç bir yapmalık, hiç bir zorlama da yoktur: Temizliği tutarmda rahat ve tabii o- lan bir çalış. Necdet'in çalırında öyle incel kler kikalarca sürdü. Unutmıyalır duygusuz — kalına- herkeste bulunmıyan var —a Yabaıg_c_ş _g_îz_ç_telerde okuduklg_ı'Lmlqj FRANSA VE MİLLETLER CEMİYETİ Alman israrı karşısında fransızl: Almanyanın son kuvvet darbe si fransız gazetelerini gene birin ci plânda işgal etmekte devam ediyor. Fransanın meşru istekle ri yerine getirilmeden alman tekliflerine yanuaşılması fikrini red hususunda hemen bütün düşün celer birleşmektedir. Birçok yazarlar, mitessesesinin istikbali üzerinde endişeli görünüyorlar. Gallus, İntransigeant gazetesinde diyor ki: Bütün insanlık medeniyetinin üze- rine dayandığı haktan vaz geçmenin neye malolacağı sonradan farkedile- cektir. Dünya, hiç farkımda olmadan kuvveti ilahlaştırmaktadır. Korlkunç bir devrin başlangıcı olan, barbarl doğru gerileyiş olan şeyi ihmal bir fasıl gibi telakki etmek isliyor. Almanlar Londraya gitmiye razı ol- dular. Hemen muvaffakıyet diye hay- kırılıyor. Düşünün! Hitler, dünya ile konuşmak lütfünde bulunuyor. Suçlu, hâkimleri olmaları lâzımgelenlerle bir görüşmede bulunmaya razı olu- yor. Ne tali! ve bu kadar kudve'li bir adamda bu ne ruüh asilliği! baıkn ne hale geldik. Çocuklarımız dehşeili şeyler göreceklerdir. » Sosyalistlerin fikri Sosyalist lideri B. Leon Blum söy- le yazıyor: Milletler Cemiyetinin Hitler'in ül- timatomuna boyun eğeceği bir an bi- le hatıra gelmez. Cemiyet, ker?! & dini çürütmeden, milletlerarasında sı!- hun birinci şartı olan asrari given yıkmadan böyle bir harekette bulu- namazdı. Hitler ülümatomunu geri lış anlama veya tercüme h gösterilmiş olan özür ne olur sun, Almanyanın, i! le kenara at"—r—amn' nı, Milletler Ce- miyeti tarafından gözden geçirilme- sini istiyor. Milleterarası kanuna muhelif ha- reket müşahede ve mahküm edildik- ten sonra buna sıra rolecektir. Fakat ©o zaman, Milletler Cemiyetinin inşa- cı gayreti yalnız Hitler'in teklifleri- ni tetkikten ibaret kalmamalıdır. Bö- lünmez sulhun esaslarımı — yeniden kurmak onun vazifesidir. Müsavi ve ki, bunu, ayrı bir ruh temizliğinin ve duyuş asaletinin eseri diye belki ta- rif edebiliriz. Necdet Remzi Atak son çalışı ile geçen yıla nisbetle büyük bir davranış ve ilerleyiş eseri de göz- termiş oldu. O artık esteliği her kay- gunun üstünde tutabilen yaşlı başlı üstadlar gibidir. Böyle seviyelerin a lelerden sonra kazanı! debilenler son başarısı üzerine ken: disini daha iyi tanıdılar, Mahmut R. Kösemihal cak uzun çi- Cmı takdir e- durınt bır ,ıı l ve kontrol : işi de ona aid- dir. Bu sistemi Hitlerci Almanyaya teklif etmek, kabul ettiği — takdirde her türlü ceza tertibinden vaz geç- mek, aksi halde, bunu reddederse, o- na bunu zorla kabul ettirmek için bü- tün sulh yolundan tazyikleri kullan- mak da vazifesidir. Almanya ne istiyor? Figaro gazetesinde B. Lucien Ro- mier Almanyayı, ordusunu tamamiy- le hazırlamış ve harba hazır bir vazi- yette tasvir ediyor: Alman devlet adamlarımım, sulhu harba tercih etseler bile, harb bu münasebetle, Cenevre malar sah da dürüst mü betle. rin tesisi için çareler arama işine gi- rişmelidir. Nakil vasıtalarının mil - letlerarası bir kontrol teşkilatının gö- zü altına konulması baslım şeklinde teçavüzlere, tek taraflı anlaşma çiğne- melere engel olamaz mı? Bugünkü karışıklıkların menşein- de bulunan amufus sıklığr meselelerinir görüşülmesi de reddedilmemelidir. Makineleşmenin İkuvvetinin artması ve el emeğinin işsiz kalmasının do- ğgurduğu derdler gibi daha kompleks meselelerin tetkiki de ehemiyetlidir. Bu hususlarda salah, ancak milletler hattâ | arası uzlaşmalardan beklenebilir. Za man bizi ıeeleye sevkediyor, realite fi ı | sah la, ateşle, güvenle gir- zamanında onu yaşatacak f vasıtalarla meşgul olmadan böyle bir askeri kuvveti yaratmış olduklarını farzetmek güçtür. Bizzat doktor Şaht da, bütün çalışmalarmı Almanyanın yeniden silâhlanması gibi bir işin fi- nansal icablarını karşılamaya hasre- derek gerisini tesadüfe bırrakacak bir adam değildir. Almanyanın, meydanda olan ihti- yat servetinden başka, ya içerde ve- ya dışarda, gizli bir harb hazinesine sahib olması muhtemeldir. Bu hazine, bazı neticsleri elde etmek için kâfi müddet mücadele —etmesine imkân verecektir... Bu doktor Şaht'ın sırrı- dır. Usul meselesi A, L, Jı,._..-, Paris - Midi gazete- sinde diyor Karışık müzakerelerin labirenti içinde kaybolmadansa, Almanya, sö- züne güvenilip konuşmaya çağrılma- lrdır. Bize müspet çalışmadan bahse- dildiği zaman mütemadiyen kaçma- malıyız. Bir hak müdafaa etmek iyidir. Fa- kat Fransa ve Avrupanın emniyeti ebedi bir hak müdafaasiyle mi temin edilecektir? Capital gazetesinde Germain - Mar- tin yazıyor: Yakın bir kavganm daima tekrar- lanan tehdidi altında yaşanamaz. Bu kararsızlık havası içinde para sıhat- leşmesine, milletlerarasında münase- betlerin ciddi bir surette düzelmesine doğru hiç bir ciddi adım atılmasına imkân yoktur. Sinirleri yıpratan ve iradeleri kö- türümleştiren kâbus budur. Almanya, isteklerini saymak ve bımların haklılığımı ispat etmek mev- kiine konultmalıdır. Milletlerarası kol« lektiflik, o zaman, müşterek uzlaş- mek lâzrndır. Septikler bunun için “cüretkâr bir plân” diyecekler. Fakat daha iyileri var mı? Varsa saysımlar, münakaşa etsinler. Milletler Cemiyetine güven me- selesi: Le Temps başyazısında şu fikirle ri Üeri sürüyor: Bugünkü hâdiseler bir sulh mües- sesesi olan Milletler Cemiyetinin var- bğmnr ortaya koymaktadır. Fransanm bu kadar sıkı bir swrette bağlı kal« dıö*1 ve iki hafta önce, üzerinde mü- nakasa etmediği sistemin, kendi em- niyetini ve umtumi sulhu korumak için en ivi vasrta olun olmadığını fransız secçimleri, kırı-, ken- ; karuılastıkları hayal lislarından dolayı, yakmda di kendilerine soracaklardır. Seçmenler bu soruyu şimdiden sore maktadırlar. İstensin istenmesin bu e- saslı mesele, bütün ötekilerine hâkim, kalmaktadır. Şehirlerimizde ve köye lerimizde bundan başka düşünce ol- mıyacaktır. En tehlikeli ve en parlak, en kaba bir “oldu bitti” karşısında milletlerarası müessesesinin — tered- düdleri, lel Teketi- mizin kamoyunu çok heyecana dü- şürmüştür. Şimdiye kadar sağlam o- lan bir inan arzusu, artik, her şeye rağmen sarsılmıştır. Umumi sulh or- ganizasyonu, en iyi sulh örganizas- yonu üzerinde düşünmek ve karar vermek lâzımdır. Onun için, hâdis-- ler, biç bir şeyi önceden kestirilme- den, en büyük özenle, en bitaraf bir görüsle takib edilmelidir. Cevab biz- den değil, ötekilerden, bu müessese- nin irindeki ortaklarımızdan geletek- Yeni fransız meclis'ne bu dış sa«- hada başarılacak büyük bir iş düşe- cektir; mesuliyetleri ağır olacaklır. Buna hazırlanması lâzımdır. tir. Teirika; No: 46 Yıııcn Norberı von BISCHOFF Tüskçeye çeviren: Burhan BELGE Bu suale, “avare” dedik, çünkü, hayatın z müspet bir cereyana inkılâb etmesi için, pas- h sif maddenin menfi kutbunun karşısında ak- k tif fikrin müspet kutbunun bulunmasına lü- » zum vardır. Tarih, fikir ile maddenin çiftleş- mesinden doğar. Babanım payını ananınkin- p den yahut ananın değerini babanınkinden , üstün tutmak gibi bir şey hatıra gelir mi? Hazır olmıyan şeyi en keskin fikir dahi ha- yata çağıramaz ve fikrin nefesi kendisine /— değmedikcçe, en hazır olan şey dahi hayata B kendiliğinden doğamaz. Sfeniks, sorduğu su- © glin cevabını bilir. Ne care ki; yüreği taştan, f — Aağzı sessizdir. Cevabı bulacak olan ve ceva- — — brbulmakla hem Sfenksi hem de kendini S kurtaracak olan, insan'dır. Türk Sfenksinin ğğ in'rmr. Mustafa Kemal, biliyordu. İşte bu- nun için memleketinin ve milletinin kurta- rıcısı, Türk millf devletinin kurucusu ve Türkiye'de her yeni'nin her doğup gerçek- leşmek istiyen şeyin babası olmuştur. Şu halde, onun şaşırtıcı başarılarını müm- kün kılmış olan cihan politikasındaki husu- siyetleri kaydetmekle, onun değerini ve şe- ref payını hiç de azaltmış olmayız. Burada ilk kaydedilecek şey, Türk milletinin karşı- sına hem davacı hem de hâkim sıfatı ile di- kilen muzaffer Entente devletlerinin kindar- ca imha arzularıdır ki ingiliz ve fransız dev- let adamlarının ağzında, o sıralarda, en hoy- rat ifadelerini bulmuştur. Türk nasyonalizminin bugünkü kuvveti- ni göz önünde tutarak, imparatorluk büyük savaşa girmezden önceki nasyonalist taba- kanım ne kadar ince olduğunu bir düşünelim. Büyük savaş, nasyonalistlerin sayısını bil- hassa orduda şüphesiz artırmıştır. Bir kere, Avrupalı ordularla beraber Avrupalı ordu- lara karşı müsavi haklı müttefikler gibi ya- rarlıklar göstermek, Türklerin onurlarını ol- duğu kadar kendilerine inanmak hassasını kuvvetlendirmiştir. Fakat bundan baska da ve hele Arab vilâyetleri İmparatorluktan birer birer ayrıldıkça, Türkler, islamlık, os- manlılık ve turancılık gibi milli fikrin zinde ölçüler dahilinde inkişaf etmesine evelce mani olmak istiyen ideolojilerin, harbın sert hakikatları karşısında nasıl birer birer iflas ettiklerini görmüşlerdir. Öyle ki, bu ideolo- jilerden boş kalan yerleri millet ve nasyona- lizm fikri, hâdisesizce işgal edivermiştir. Harba “Osmanlı” olarak giren asker, harb- tan “Türk” olarak çıkmıştı. Ve parçalanan imparatorlukta bir vakitler kendisiyle bera- ber oturanların kendisini hnasıl sattıklarını görmüstü. Yenilmişti, koğulmuştu, tekbaşı- na kalmıştı. Fakat bu tekbaşma kalış, Türkün politik şuurundan duygusuna henüz geçmemişti. Duygu bakımından, geniş halk yığımları, padisah - halife'nin sahsma bağlı ve sadık bulunuyorlardı. Türk'ü gecmise bağlıyan bağların yalnız dimağlarda değil yüreklerde de konmaması için, ötice sunun ivice anlasıl- mast lâzımdı ki, padişahla adamları, mem- leketi mahvetmek kararmrı vermişs olan za- fer - sarhoen d“vletlerin önüne gecmekten âcizdirler. Ve Türk milletinin ne kadar asa- ğılara düetüSünün ve ne korkunç derecede yalnız kaldığının farkına vararak kendi içi- ne dönmesi ve yapacağı şiddetli ayaklarımi hangi neticeyi verirse versin bu neticenil *kendisine tevcih edilen imha kararından da ha kötü bir şey olamıyacağını anlaması için muzaffer devletlerin, kendisini tam bir kil ve nefret hissine kapılarak iyice idama mah küm etmeleri ve bu hükmün tatbikini di Türkün can düşmanı Yunanlıya havale et meleri, lâzımdı. Mustafa Kemal'e, mecalsi: milletini köleleşmeğe karşı son bir mukave mete çağırmak hakkını veren ve öbür yön den de bu milletin önderinin peşinden, u mudsuzluğun verdiği cesaretle en son tal ve mukadderat mücadelesine atılmasını te min eden âmiller, işte bunlar olmuştur. Yıllarca sürecek bir milli terbiye ile pro paganda, milli şuuru, Sövres diktat'ının yap tığı kadar birden isyan ettiremezdi. Şimd artık, saat çalmış ve millet olgunlanmışt! Artık o adama ihtiyaç vardı ki, gelsin ve bi adsız tahammürleri muayyeniyetsizliğin ac larımndan çözsün ve bir ad ve istikamet ver€ rek, onları kahramanca bir aktın azadIı dünyasına taşısın, İşte bu adam, Mustafi Kemal idi. (Sonu var)