/ tedırlar: (Kömür, Alten — Hokuümu meydana — getiren Pransa, kalya, Polonya, Holenda — ve Belçika devletleri 20.10.006 — seribinde Beğkselde — imzaladıkları — protokolla Bokun gayosini ve pragrametr İmesce 2 — Alten bloku devletleri | tem- snüz 1938 tarihinden — 30 haziren 1984 tarihine kadar yapılan tecim hacminin yüzde 10 nisbetinde —artrerlmasını di- eei 3 — Bunu sağlamak için ise en çok Bör yılda sonuca vyarmak pşertile Üki ta- medk görüşmelere girişilmesi gerektir. Protokolun bu öç maddesinden an- aşıldığına göre altin bloku dünya te- #dmini daraltan buhrana karpı koymak Açia kurulmuş bir birlilerir. İyice bakılırsa bu birliğin me bir “goğralya benzerliğinden ne de birge de tarihiğ gelişme sonucunda meyda- ©« gelmediği kolayca anlaşılır. —Birli- tek kuruluş sebebi, bu grupta bu- kunan Ülkeler hükümetlerimin, sekiden olduğu gibi ilerde de aralarısı altın & G6 üzerine istinat ettirmek bkasarını wermiş bulunmalarıdır. Bu Glkeler arasında akoncmik bir pokınlık varsa, olsa olsa aşağıdaki şart- darın hemen hemen heprinde de bulun- masından ileri gelebilir: - Nisberen yüksek bir yaçama düze- yiz » Ekonomik ve endüstriyel — alan- > karda yüksek bir ilerleyiş; » Son derece çeşitli üretim ve bü- tüle bu ekonomik çalışmaların bu Ülke- ler arasında önemli alışverişlere yol açmış olmasıdır. Altın bloku devletlerinin biribirle- yaptıkları tecim: Altın bloku devletlerine karşı yapılan — itirazlarda bu Hlkeler ekonomilerinin biribirine pek benzemeleri yürzünden biribirleri- nin bütünleyişi — olamıyacakları — söy- denmişti. Halbuki bu ülkeler: araların- da büyük ölçüde alış verişler yapmak- talıta, demir gibi ham maddelere karşı ipek, Kmon, sey- #in gibi ürünler.) Ve bu alışverişler tam anlamile bü- — günleyici alışverişlerdir. Burada göze çarpan hakikat şudur : Aralarında alışveriş yapan ülkelerin Ü- rünleri çeşitlendikçe alışveriş imkân- harı azalmayıp tamtersi çoğalmaktadır. — Gerçekten altın bloku ülkeleri ara- ıılıH ahmveriş pek önemlidir: Bloka girmiş ülkelere olan çıkatın bütün çı- kat nisbeti (yüsde) Bolçike 40 Franasa »6 Tsviçne » Holanda 20 İtalya 22 — Görülüyor ki bloktan olan ber flke için diğer beş ülke önemli bir çıkıt ol- makta ve memlekcitne göre genel ihra- gatın 1.5 inden 2.5 ine kadar bir harca yeri bulmaktadır. Altın bloku ile İngiltere ve Alman- ye arasındaki tecimı Altın bloku dev- letleri öte yandan İngiltere ve Alman- ya da önemli ekonomik ilgilerle bağlı — bulumuyorlar. Bu ülkelerin biribirleri- ©e ve İngiltere ile Almanyaya yaptık- /—arı çıkat genel çıkatlarına nisbetle bü- F — yülk bir yer tutmaktadır: Altın blokuna — ve İn- giltere ile Almanyaya yaptıkları çıkatın ge- nel çıkata nisbeti (0ç) Holanda 68 - Belçike 62,8 — Pransa 61,8 İsviçre 609 — Polonya 569 — Btalya 45,5 Altın bloku ülkelerinin alışverişle- rinde İngiltere ile Almanya oynamak- — teolduğu rolün büyük önemi bu suret- —e anlaşılmaktadır. Ve Brüksel ptoto- koluna dair eşya alışverişinin iletilme- — Bi prensibinin bu iki lülkeye, hatt$ Av- ğ Yğbaı;;ı—gazetelerde okuduklarımız , Bernard Şovla bir görüşme İrlandalı yanman, Afrikada si- yabhlarla beyazların karışık evlenmesi fikrinde. 1f Haziran 1936 tarihli Deyli Telez- vef yazıyor: Bay Bemard Şov, güney Afrika- dan, ak renklilerle kara renklilerin evlendirilmesini savgayan — bir avukat olartak döndü. Onun kanağatmca, güney Afrika - da oturanlar, kendileri için gerekli o. lan diriliği elde edeceklerdir. B. Bernard Şov, Londraya dön - dükten bir kaç saat sonra kendisi ile görüştüm. —Ünlü yazman, bu konuş - mada bu düşüncesinin peok ciddiğ oldu. ğunu — ve derin köklere yaslandığını söyledi. Kendisi oranın ikliminden pek hoş- kanarak dönmüştür. Fakat bu kuv - vetli güneşin ve bu sıcaklığın bir tehli- ke kaynağı olduğuna da inanmaktadır. B. Şov dedi ki: — Şimdi ortada bir mesele ver; &- —— —. Fupanın diğer endüstri memleketleri- me, de yayılmasında ne kadar büyük Saydalar olacağını isbata yeter. Aitın Bloku devletlerinde tecimsel politika, deflasyon ve para sıyasaları: Altın bloku devletlerinin tecimsel po- litika, deflasyon ve para sıyasalarına gelince bütün bu ülkeler bugün biri- birine benzeyen direktiflerle ve fakat başka başka ölçülerle yeritilen bir po- litika yürütmektedirler,. Bu politikanın karakteristiği de: Gümrük resimlerinin artırılması fayda vermediğinden, güreti, memleketine Egöre az veya çok miktarlarla, konten- Jan sistemi ile azaltmak olmuştur. Burada göz önünde bulundurulan mokta tecimsel denkleşmeyi elde et- mektir. Ve bugün koöntenjan — siztemi- Din en çok göze çarptığı Ülkeler pa- ranın paritesinin korunması — esasının yüksek bir gaye şeklini aldığı ülkeler- dir. Yukarda bahsettiğimiz Brüksel pro- tokolu umulan sonuçları henüz verme- miştir. Gerçi altın bloku devletleri bu gün bir fiat düşürme devresine dalmış- lardır. Daha düşük fiatla satarak para kazanabilmek için ise daha çok satmak sorağı vardır. Her ülkenin etrafına gümrük duvarları yükseldiği şu sırada ise, bu fiat düşürme politikası ayni zamanda satışların iletilmesi ile birlik- te gidememiş ve varılan sonuç: iç pi- yasanın zayıflaması ve vergi yükleri- nin çoğaltılmasından başka bir şey ol- mamıştır. n Altn bloku devletleri ve döviz te- Giminin Gzgürlüğü: Altın bloku ülke- leri dövizlerinde osaslı buclamalar yap- mamaktadırlar. Tecimleri gerek yaban- ct mallarının bedellerini ödemeğe, ge- rekse yabancı ülkelerde yapmış olduk- ları angajmanları yerine getirmek için Ihtiyaçları olan dövizleri satın almak- ta özgürdürler. Oldukça nomal olan bu dürüm mal- ların özgürlükle alışverişine değilse bile hiç olmazsa — değiştirilebilenlerin özgürlükle ödenmesine imkân — bırak- maktadır. Bundan başka bu devletler şimdiye kadar birbirine karşı olan yükenlerini yerine getirmek için Transfer, ödeme veya klering anlaşmalarına ihtiyaç gör- memişlerdir. Altan bloku ve diğer devletler. “Al- tin bloku bugün bütün dünya ülkele- rİni sıkı surette ilgilendirmekle bera- ber bu ülkelerin başında İngiltere im- paratorluğu gelmektedir. En ileri ge- len ingiliz ekonomistleri bu gün kam- biyolar durluğunun iyi bir surette iş- Hyebilmesi en lüzumlu İlk şart ve ge- ranti olarak görmektedirler. Soönuc olarak, arsrulusal para durü- muna varmak için yapılacak şey önce altın bloku ülkelerile, sterlin ekono- misi sisteminin merkezi olan İngiltere ile görüşmelere başlamak ve müspet görüşme sonuçları elde edildikçe diğer dövletleri de bu görüşmelere çağır- maktır. caba ak insanlar, buralarda yaşıyabi- lecekler, bu sıcaklığa dayanabilecek- ler midir? Bu sörlerimle siz oraya giderseniz acaba ölür müsünüz demek istemiyo - rum., Fakat acaba çocuklarımız ve to- runlarınız, orada gelişecek ve yeti - yecekler midir? Ben güney Afrikada iken beni şa- şırtan bir hadise oldu. Demiryollar bakanı B. Osval Pirov bütün göçmenlerin ak insanlarla yaşa- maları yükümlünden bahsetti. Bu ne demektir? Amerikada beyaz insanlar nomal o- larak — yaşıyorlar. Ayni şeyi güney Afrikada da yapmalıdır. Gezdiğim Afrikada bir çok insan - ların çocuk yapmak istediklerini, fa- kat çocuk yapmadıklarını gördüm. Ak deri oranın güneşine dayanamıyor. Onun için bunların derilerini ka - rartmak gerektir. Güney —Afrikada bunun anlamı, Bantus,larla evlenmek demektir. Sordum: — Böyle bit önerge ak derili in - sanlara dokunmar mı? Bay Şov cevap verdi: — Bu önerge güney Afrika mese- lesini kotaracaktır. Mesele; aklık, ka- ralık meselesi değildir. Yer yüzünde ak renkli diye bir ne- vi insan yoktur. Çinliler bize “pefa- be,, insanlar diyorlar. Zulu'lar, çok yüksek yaratılmış insanlardır. Bunları aşağı ve geri gös- termek için ne yapılırsa yapılsın bü - tün bu çabalamalar, onların yüksekli- ği ve üstünlüğü karşısmda kısır kal- maktadır. Gerçekten, onları çalışırken görse - niz, içinizden “kâşki bir ingiliz işçisi de böyle çalışsa,, dersiniz. Benim 'bu düşündem yalnız güney Afrikası için değildir; bu dediğim Afrikanın öteki bölgelerinde de tapta- nacak bir şeydir. Bugünlerde Almanyaya eaki sömtür- gelerini geri vermek sözü oluyor. Mu- solini , Habeşistana eluzatmak — dile- gindedir. Belki de bu topraklar, bir takım devletler arasında bölüşülecektir. Fa- kat bir gün gelecek ve Afrikalı, bu sö- mürücülere- “Siz kim oluyorsunur; bu topraklar bizimdir; Afrika Afri - kalılarındır.,, derler. İşte bir kan karıştırılması olursa, © zaman ortaya çıkacak olan soy, Af- rikada yaşayabilir; — ötekiler yaşaya - mazlar. B. Bernard Şov, bundan socara baş- ka konulara geçmiş, sıyasa ve demok- rasiden de bahsederek demiştir ki: — Bu günkü hükümetlerin karşı kargıya kaldıkları ödevlerle kıyasla - nacak olursa diyebiliriz ki bugünkü İngiliz sistemi, bir kendi kendini yö- mnetme değil, bir hükümetsizliktir. Hepsi emekli albaylardan toplan - mış olan parlamento ile çalışmak yü- kümünde bulunan bizim sosyalist hül - kümetlerimizin bir şey yapmasına im- kân olabilirdi. Rusya, bize boyuna Rusyada ©- lan biten hadiseler hakkında yalanlar uyduruluyor. İngilterede hiç kimse Rusyada yapılan sıyasa — ve yönetim buluları bilmiyor. Ruslarım bu bizim süprüntü parla - mentarizmimize gülmeğe hakları var- dır; çünkü orada bunun daha iyisi bulunuyor. Diktatörlere gelince; Hitlerle M solini'nin özel olan gidişleri, kendine bırakılırsa — otuz yılda olacak şeyleri birden yapmalarındadır. Biz, hâlâ on dokuzuncu asır ka- fasile şunun özgürlüğü, bunun özgen- liği diye tutturmuş gidiyoruz; bir iş gördüğümüz de yok. Musolimi, bizim devlet adamları » mızda kırıntısı olmayan bir şeyi; psi- kolojinin ne olduğunu biliyor. O, İtalyan halkının ne kafada ol - duğunu sezmiş, anlamıştır. Başarığının sırı da budur 17 HAZIRAN 1935 PAZARTESİ İlıılyamn tuttuğu yanlış yol 11 Hasiran 1935 terihli Deyli Telg- ref gazetesi “İtalye ve dünye kamu- ğu,, başlığı altında yasdığı bir beske- de diyor ki: Bay Musolini'nin söylevi, hangi ecekle söylenmiş olursa olsun, Bay Baldvin'in söylediği sözlerde İtalya ve Habeşistan ilgileri hakkında ileri sü- rülmüş olan kuşku ve kaygıları örta - dan xaldırmış değildir. Bir defa İtalya Habeşlilerle olan smar anlaşamazlığının — barış yolu ile ve yargıçlıkla kotarılmasını kabul et- miş bulunuyor. İtalya, doğu Afrikasandaki kuv - vetlerini dilediği kadar artırabilir. 31 kendisinin özel bir meselesi ve hak - kıdır. Fakat bu harb lakırdılarına bir son vermek gerek değil mi? Bay Musolini, Kaglizari'de söyle - diği söylevde, İtalyanın görülecek ce- iki ve yeni hesapları olduğunu, bunla- Te kotarırken de sınırların dışarısında neler denileceğini — düşünmeyeceğini bildirdi. Bu söylevde, — Habeşistanın adını anmaksızın kamuya dokunan bir taraf vardır. ki, anlamı bakımından — önemli tutulmak gerektir. Bu sözlerde, Sardinyada savaş için de, barış için de gerekli olan ham maddeler bulunduğuna işaret edilmiş ve: “Bizim bu maddeler yüzünden dilediklerini yapmağa sürükleneceği « mizi, boyunduruk altına gireceğimizi sananlar, kendi kendilerini aldatryor - lar.,, denilmiştir. Bay Eden, 1906 andlaşması ile Franss, İtalya ve İngilterenin Habe- şistanı ilgilendiren meselelerde biri - birleriyle danışmak yükümünde olduk- larını söylemiştir. Eğer ortada böyle bir andlaşma ol- masaydı da, gene Habeşistanın, sınır- larında toprağı ve asığları olan dev - letler, Afrikanın bu bölgesinde barı- gan bozülması sonucuna — varacak olan hüreketlere ikargı tedbir almak, konuş- malara girişmek isterlerdi. Bay Musolini'nin kendi gazetesi o- lan Popolo d'İtaya, Nili besliyen su- ların geçtiği Habeş toprakları Üzenin- de İngilterenin asığları bulunduğunu ve bunun gibi Pransanım da buradı- ki baklarının İngilterece — tanındığını bilmekte ve söylemektedir. meseleleri değildir. Bunlar, bir takım yüksek yükenler- dir ki, bununla ilgili olan hiç bir ta- raf, buna aldırış etmemezlik edemez. Anlaşamazlığı yargıca vermeği ka- bul etmek suretile, Habeşlerle yapmış olduğu andlaşmayı tanımış olan Muso- lini, Stresa'da İngiltere, İtalya ve Fransanın Avrupa dışında bir birge yöney kurduklarmı ileri sürerek eski andlaşmaları tanmmazlıktan gelemez. Biz, — İngiliz — imparatorluğunun dünyada kimseye danışmaksızın ku - rulduğu yolunda yapılan — hücumlara aldırış etmek yükümünde değiliz. Böy- le şeylere aldırış etmek, yatışması İ- Çİn serinlik istiyen genel duruma ateş katmak demek olur. Bu işin en iyi olarak nasıl kota- rılabileceği Cenevrede B. Eden tara - fından şöylece anlatılmış bulunuyor. “— Her iki taraf da bu işin yatış- tırılması için uluslar sosyetesi ile el- birliği etmeği kabul etmiş bulunmakta- dırlar.., İtalya da, Habeşistan da uluslar sosyetesinde üyedirler ve bunların a. rasında amır çatışmaları ve smırların buclanması üzerinde çıkacak anlaşa » mazlığı uluslar sosyetesi makinesi, ko- tarabilecek bir yetkidedir. Eğer bir defa uluslar sosyetesinin yargıçlığını kabul etmiş olan — İtalya, B. Musolininin anlattığı şekilde bütün dünyaya meydan okumağa kalkışacak olursa pek büyük bir yanlış işlemiş olur. Pi Belgrad mektubu Yugoslavyada ayrış partileri Yeni seçilen parlâmento ayrışsız Ça Tışmağa başladı. Bir taraftan “Birleşik Ayrış,, ve öteki taraftan eski Radiç ve Pribiçeviç partileri üyelerini toplayan köylü demokrat birliği, birer karar gıkarmışlar ve bu kararda hükümet ço- ğunluğu ile çalışmayacaklarını bildir. mişlerdir. Fakat bu “karar,, lar ruh ba- kımından biribirinden — farklıdır. Birin. cisi bir prensip ürerinde verilmiş karar olup Botnahersek — müslümanları ile Voye.vodin erkin radikaller delegeleri tarafından imza edilmemiştir. Bu ise, ayrışıkların bir kısmının ilerde parlâ- mentoya girebilmesi imkânını hazırla- mak için düşünülmüştür. İkinci karara gelince o, parlâmento çalışmalarına iş- tirâk etmemek hususunda kesin bir dö. len göstermektedir. Bu nevi anlaşmazlık severlik Yu. goslavya parlâmentosunda bir yenilik #Sayılmaz,. 19109 ile 1924 arasında hir- vat saylavları parlâmento çalışmaların- da bulunmamışlardır. O tarihlerde, hır- vat köylü yığınları arasında kendini çök sevdirmiş olan Stepan Radiç “müs- tenkifler, şin başında bulunuyordu. Fa. kat bir zaman Viyana, Londra ve Mowr kovada dolaştıktan sonra Radiç yurda dönmüş, balk yığınları ile değette bu- Manmüş ve istinkâf hareketini açıkça kötülemiş, günün birinde Belgrada ge- lerek hem parlâmentoya, bem de hükü- mete girmişti. Eski köylü - demokrat birliği bu- gün, parlâmentoda çalışmamak karar- na sebep olarak demokrasiye uygün olmayan seçim kanununu gösteriyor ve kanununun yeritilmeğe başlandığı 1919 senesindenberi Yugoslavyada biribiri- ne karşı iki aryasal akış arasında de. vamlı bir savaş olduğunu ileri sürüyor. Bu akışlardan biri hırvatların egemen- liğini kuvvetlendirmek amacını güdü. yor, öteki ise büyük Sırbiyeyi vücuda getirmek istiyordu. Onua içindir ki 2 haziranda alınan karar hem seçim kar nununu, bem onu yeriten hükümeti, hattâ bugüne kadar Yugoslavyada biri- birini kovalaya rejimlerin tenkit etmiş ve yeni parlâmentonun — dağıtılmasını, yeni bir seçim kanununa göre yeni bir parlâmento seçilmesini istemiş ve an. cak bu şartla bütün partilerin iş birli- ği asığlıyabileceğini bildirmiştir. B. Yevtiç hükümet çokluğunu ya. pan 305 saylavın önünde bu kararı okur duğu zaman her taraftan kötüleme sesleri duyulmuştur. Çünkü kargılık önderleri seçime girerlerken hüküme- ti değil, yalnız nisbiğ çokluk grupunu Belli ki kanundan, faydalanacaklarını umdular- öyle olmasaydı seçim savaşı. de şiddetli bir öfke uyandırdı. Çünkü herkes bilir ki Sırbistan, Büyük Sır. bistan amacını yerine getirmek İste. seydi onu, bütün Yugoslavyanın kur- tarıcı rolünü tanıdığı ilk ulusal hayat devresinde yapabilirdi. Halbuki Sır- bistan ilk gündenberi devletin sırp, hırvat ve sloven kıralığı adımı taşıma. sını kabul etti. Hattâ 6 ikinci kânun 1929 da daha ileri gidilerek “Sırbistan,, adr ortadan kaldırılmış ve Yugoslavya kırallığı ilân edilmiştir. Sırp alayları- nn şerefli sancakları müzelere götü- Tülmüş ve askere yeni Yugoslavya bay. rakları dağıtılmıştır. Bir asırlık öm- rün bütün sembolleri ortadan kaldırıl- mıştır. Hattâ Sırbistanın kendisi bile coğrafi şeklini kaybetmiş ve beş “ba. novin,, € ayrılmıştır. Böyle olduğu hâalde bu menfi kara- tın bir müspet tarafı var: Dr. Maçek- in, sırp ayrışlığı ile blok yaparak yeni sıyasal yöneti kabul ettiğini ve dar gerçevesinden çıktığını sanmakla ya. nılmış olanlar, bu zatın değişmediğini öğrendiler. Doktor Maçek'in bir ŞEF olmadığı düşünülürse durum aydınlatılmış olur. O, halk yığınlarını arkasından sürük- lTeyen veya türlü türlü sryasal cambaz- lıklar yapabilen bir Radiç değildir. Bu gün çok ihtiyarlamış bulunan — küçük avukatın Radiç zamanında parzti ikinci başkanlığına — gelebilmesi yalnız bir