e ver vündelik HARPTEN KAZANANLAR (Başı 1 inci sayıfada) i.”“" Yyavaş yavaş değerden edir. Harb etmemek ar- e:n ziyade harbın zorlaş © sonucnuun iki taraf için ::nk:uqmeıîdir ki, onun orla- l'd__mlmııı isteğini —artır- dayıl e çunlsü yeni harblar yenmiş __ç;-lır_ için bile o kadar ka- &le değildir. Oynanılacak oyun, d'_ivuıı dram ©o kadar bü- _fşl. uluslardan hiç biri bü- kay ı’:ıhi üzerine alarak buna ko- linde 'Ay girişemez. Bir harb ha- sinsanlığın kıvanç duyarak tmış olduğu büyük teknik, nını boğazlamaktan çekin- ecektir. l Bununla beraber uluslar için- '—wu ve harb düşüncelerin- faydalanmak ve kazanc elde isliyen kişiler ve gruplar Vardır. Bunlar harb yoraçları ya- ü dn"!l satan insanlar ve firma- ki, alış verişlerini artırmak ç lıe_ türlü çareye baş vurmak- ı__ıîelınmezlşr. Her alış veriş i- olduğu gibi silâh yapan ve rm da kendilerine göre tü larr vardır. Propagandala- h—î'l'ln mzeteleri durmadan hlanmaya çağırır- Öüler v yarışı başlayınca der, , çin düğün bayram olmuş da ir. Onlar dosta da yağıya tailüh yetiştirirler. Çünkü iki f da silâhlanması harb ka- Yılm daha çok açar. Böylelikle * tinl lar üzerine kurulmuş zen- L._'ıe" ortaya çıkar ki, devam- ve güclerini ancak harb jisinin yayımında ararlar. ha, Htrbr ortadan kaldırmak için, Tulusalj bu çeşid kazancına da ar- i | çarelerle son vermek ge- &' Amerika bu yolda bir ta- Nı:h"l" almağı kararlaştır- a ? Silâh yapan ve satanların ç ve kazancını devletin gözü he Fontrolu altında bulundurmak vi bakımdan faydalı görülmüş- * Fakat yalnız bir ulusun ka- Yetişmez. Bir devletin harb ::_"Gmeıi nasıl harb psikoloji- özel değiştiremiyorsa, bir ülke _"'Yh kazançlarına son veril- heti de diğer ülkelerde b;ım.kl' ın devamıma engel olmaz. ş:ı"'“nlı beraber, barışı korkutan Biz bu kazançlar değildir. Ar- lakl, yapmın bedenindeki çat- .__i"şludn ki, onun bugünkü dü- Yi ni barış içinde olmazsa, İll_fb 'dan bozacak bir şekil almış Sörünmek Zeki Mesud ALSAN Kamutayın dünkü toplantısı (Başr 1 inci sayıfada) bulunduğunu, Van ile Tatvan Van 'le Eriş ve Ahlat arasında şose yapılsa bu- nun yüzbinlerce Hirayı aşacağını, evelce Bayındırlık Bakanlığına bağlı olan bu kurumun çevrilmesi daha kolay olaca gından İçeri İşler Bakanlığına bağlan - dığını, gelecek yıllardaki durumun en - cümenin dileğince olacağım umduğumu söyledi. Başka söz istiyen olmadığından mad- delere geçildi ve kanum oanıdı. Bundan sonra Ankara şehri iymar müdürlüğünün 935 yılı büdeesi hakkın- da kanun lâyihası ve büdce encümeni mazbatası görüşülmiye başlandı. Büdce- sin yektinu 171,512 lira olarak hazır - yanmıştı. Kanunun genel dürümü Üzerin de nöz istiyen olmadığından maddelere geçildi ve okunacak onandı. Başkan ka- nunun açık oya konacağını söyledi. Söz alan Kitaber Bay Hüsnü (Muğ- 1a) — İymar Müdürlüğünün Bakaslır kurulunca onanan beş yıllık iş ve çalış- ma programiyle verimli bir duruma gir- diğini, yalnız daha mantakası ayrılma - dığından yapılacak yapılara izin veril- mediğini, Ankara şehrinin hızla onarıl- ması için kurular bu kurumun çalışma- sarıt hızlaştıracak tedbirler alınmasını hükümetten diledi. İçeri İşler Bakanımız bu soru ctra- fında gereken tedbirlerin alınmış oldu- ğunu söyliyerek dedi ki: — Ankara şehri İymar Mü- dürlüğü filhakika muhterem arkadaşı - mızın dediği gibi Ankarayı cümhuriyet merkezi olmaya lüyık bir hale getirmek için tesis edilmiş yardımcı bir mücsse- sedir. Evvela Ankara İmar müdüriye- ti gehrin plânım tanzim ettirdi. Şimdi de plânın tatbiki sahasındadır. Bir şeh- rin bilhassa mevcud €evvelce başlanılmış bir gehrin plânmın tanzimi ve tatbiki hakikaten müşkül bir iştir. Boş bir saha üzerinde bu iş çok kolaylıkla yapilabi- dir, Ve plân tatbik edilir. Ve kimsenin de tararrufu olmadığı için bir takım uzun davalara mahal kalmaz. Son yıl » larda böyle boş bir sahaya yapılmış bir şehiç de vardır. Avusturalyanın mer « keri. Fakat bizim vaziyetimiz öyle de » gildir. Biz Ankarayı evvela filf olarak merkez ittihaz ettik. Aradan beş sene geçtikten sonra devlet merkezi olmasına karar verdik. Ve gene ondan dört beş sene sonradır ki şebrin plânr tansim edildi. Arada geçen bu on sene zarfaıda merkezde şahsi bukuk taayyün etmişti. n evlerden bir çok sokaklar o binaları ,bir araya alarla ser « Ve yapılar meydana gelmişti 3 toplamak yapılan resmi bini vetin de heder olmasına meydan verme- mek hakikaten çok güç bir iştir. Şehrin plânr tanzim edildi, bunun gezek yeni ve gerek eski şehirde tatbiki kaklı. Mazbatada zikredilen cihet te bu- durt. Ankaranın eski şehrinin bi takım sokaklarınım ne halde olduğu malüm - dur. Bunların plâna tatbiki İcabeder. Bunn için de mevcud evlerin yıkılmsı, ULUS SAYIFA: 5 ——— ——— _? ÇASAN 1935 PAZAR .. golerkiermbüyütülmesi, binaların istim- | dâki, parsellerin çizilmesi, hulüsa orala. rın plâna göre ihzar edilmesi icabeder, Ankara'nın bugün o kısmında 50 « 60 bin kişi sakindir. $ - 10 bin kişinin orta. larda hukuku tasarrüfiyesi vardır. Bina- enaleyh bunu senelere taksim etmeden yapmağa maddeten imkân yoktur. Bu - nun için bütün şehir halkını çadırlara çı- karmak milyonlarca para sarfetmek icab- eder. Ne bugünkü vaziyet bu kadar sürati iktiza ettirmektedir, ne de bugünkü ma- N vaziyet bu kadar yük altına girmeğe müsaiddir. Yapılacak iş, bunu senelere taksim edip mümkün mertebe az bir masrafla Arıkara plânmım tatbikini te - min etmektir. Tahaisat meselesine ge - lince bu kanun Meclisi âliden çıkarken 2 milyonluk tahsisatı vardı. Son buh « ranlar dolayısiyle malt vaziyette hasıl olan sıkıntı bundan sarfı nazar etmeği icabettirdi. Gene Meclisi âlinin bulduğu bir tedbirle her sene 150.000 lira kadar bir istikraz yapılarak mümkün mertelie plânın tatbikine çalışılmaktadır. Ürerin- de durduğumuz yol budur. Tabif imkân bulduğumuz vakit derhal bu istikraz keyfiyetimi dahili büdceye devredip hal- kın işlerini daha çabuk görmek ve An- karanın, bepimizin istediği şekilde ima- rına çalışmak lâzımdır. Ben para verip de almıyan hiç bir idare hatırlamıyo - rum, Ankara İymar müdürlüğünün çok büyük işleri vardır. Ankara şehri imar müdürlüğü böyle yapılmış olmakla bera ber bugün yavaş yavaş gayesi değiş - mektedir. Yapı ve yollar kanununun kendisine tahmil ettiği vazifelerle bera. ber ilerde meclisi âliye takdim edilecek bir kanunla birçok vazifeler daha veri « lecektir. Memleketin bütün şehirlerinin imatının murakabesini ve onlara mer « kezce yapılabilecek yardımları temin edecek bir merker müessesesi olacaktır. Bu itibarla kendisini biraz daha takviye ettik. İhtimal ki gelecek sene bir kat daha takviye edeceğiz. Bu kurumdan bir gelir beklenemiye- ceğini örneklerle anlatan Bay Bakan bu- rada azımsanılan paranm istimlâk para- sı olduğunu, bu paranın önceden vesil - mesinin istenen bir iş olduğunu, el: hi tahsisatla sıkıntıda olan özelge sahib - derine yardımı düşündüğünü söyledi. İçeri İşler Bakanımızdan sonra söz alatı Bay Hüsnü Kitaber (Muğla) — Söylemek istediğinin satır alma işleri ol mayıp, plânm toprak Üzerindeki tatbiki olduğuna işaret etti. İçeri İşler Bakanı Bay Şükrü Kaya (Muğla) — Fırsat olsaydı elimdeki beş senelik plân haritasını rülfekaya arsc - derdim. Gene de mümkün olduğu kadar arzetmeğe çalışacağım. Plânı bilhassa eskişehrin en mühim aksamının plânını tatbik etmek demek onun sokaklarını açarak, istimlâk ede - rek ortaya çıkarmak demektir. Bu sene merkezden muhite doğru gitmek sure - tiyle ve en küçükten en büyüğe doğru giderek 39 da bitmek üzere bir prog - ram hazırladık. Asıl o tezkerede mevzu: ubahs olan cihet yani plânın, eski gehre onu bu sabah yolcu ettim. Ayağına çabuk ol- tatbik olunan plânın; haritasını çıkarıp göz önüne koymaktır. Hakikaten bazı yerlerde asıl plânın toprağa tatbikinde müşkülüt çekilmektedir. Çünkü bir plâ- nın harita Üzerine yapılmasiyle toprağa tatbiki arasında müşkülât vardır. Bu da henüz bazı yerlerde yapılmamıştır. Ya - pılan yerlerde vatandaş tezkeresini al - maktadır. Program denilen cihet daha doğrusu çudur: becldiye yollarını aça - cak parkellerini tayin edecek işte burası böyle yapılacaktır diye göstereceği şek- le koyabilmek programdır. Bu program 34 de buşlamıştır. 39 da bitecektir. Tez- kerede de zikrolutan program budur. Yoksa plânm tatbik olunduğu yerler - de vatandaşlara ilerde, geride yapacak- sin denerek tezkere verilmektedir. Bazı yerlerde de istimlâkten dolayı işler te - ahhur etmektedir. Asıl şikâyet olunan nokta budur. Benim bir arsam vardır, burasını istimlâk edeceğiz diyorlar, pa - rasını ver diyorum, vermiyorlar, gele - cek sene vereceğiz diyorlar. Halkın şi- kâyeti buradadır. Bizi en ziyade uğras- tıran ve istikraza saik olan sebeb para mesclesidir, vatandaşın parasını vaktin- de verebilmektir. Bunun da önüne geç mekteyiz. Geçen sene yaptığımız - gibi bu secen de büdeenin sonuna doğru ar tan paralardan $0 - 70 bin lira kadar bir parayı alâkadarlara dağıtacağır. Heyeti âlinize ve bu işle alâkadar vatandaşla - ra, gösterdikleri kolaylıklardan — dolayı teşekkür ederiz, Bay Emin Sazak (Eskişehir) — "Hakkı tasarruf,, sözü etrafında ay« dmlatılmasını Bay Bakandan diledi. İçerişler Bakanr Bay Şükrü Kaya (Muğla) — Bahis uzun ve münakaşalı bir mevzudur. Tasarruf zaman szaman büyük istihaleler geçirmiştir. Bazı memleketlerde buna hiç riayet edilme- mektedir. Ekseri memleketlende ise kudsiyetini çoktan ve pek çok eybet- miştir. Tasarrufa en ziyade bizim memleette riayet edilmektedir. Bun- dan aslâ dönmek taraftarı da değiliz. Biz bunu muhafaza etmek taraftarıyız. Bay Ahmed İhsan Tokgöz (Ordu) — Mezarlıklar için hükümetin verilme- sini istediği 4.000 Hiranın büdce encü- meni tarafından kaldırıldığını, merar- lıkların bakımsız bir balde olduğunu, mezarlıkların temiz ve «ıhhat yasalurı- na uygun olmasının ulusal bir iş oldu- gunu söyledi. Büdce encümeni başkan: Bay Musz- tafa Şeref Özkan istenen 4000 liranın neye sarfedileceğinin eorulduğunu ve Ankarada 3 — * bin lira harcanarak yapılacak mezarlığın plânı için iste- nildiği cevabı alındığından asıl kanu- nun gelmesini beklemenin daba uygun olduğu düşünüldüğünü söyledi., Bay Ziya Gevher Etili mezarlıklar işinin bir sonuca bağlanmasındaki ge- vekliğe işaret etti. İçeriişler Bakanı Bay Şükrü Kaya mezarlıkların halinin herkesçe blindi- Hini, hiç bir devrin cumuriyet kadar merzarlara ilgi göstermediğini, Ankara mezarlığı yapılmanuşsa bunun — #ıkin- tılı yıllarda $00 bin lira gibi bir p mın gerekli olmasından ileri geldiğini, gelecek yıl bu iş konuşulurken o vak- te kadar başlanmış olmasını görmeyi in başında geldiğ 3öz istiyen olmadığından maddelere geçilerek okundu ve kanun açık oya konulduktan sonra - onandır. Tekrar #öz alan İçeriişler Bakanımız Bay Şükrü Kaya mezarlıklar işine sit yeni bir duyuğu kamuteya sunarak de- di ki: — Demincek mevzuu bahsolar bu hazif mezarlıklar meselesi hakkında şimdi sevinecek bir haber aldım. Arka - daşlarıma da bildirmeği borç sayarım. Hükümet hakikaten mezarlıklar me- telesiyle lâyık olduğu ve sizin verdiği - niz ehemmiyetle mütenasip bir surette meşgul olmaktaydı. Bu, ben Trakyada ve İstanbulda iken tekrar mevzuu bahs. olmuş ve Maliye Bakanı arkadaşımın da muvafakatiyle mezarlıkların tam me- deni ve sıhhi bir şekilde yapılması hak « kında lâzım gelen paranın ternini nazarı dikkate alınmıştır. (Bravo sesleri, al » kışlar). Bundan sonra tahlisiye genel müdür- lüğünün 935 yılı büdcesi hakkında ka- nua lâyihası görüşüldü. Söz istiyen 01- maddeler okunarak onandı. İstanbul üÜniversitesi elektromekanik şu- besinin resim âlet ve kitablarının yük » sek mühendis okuluna parasız verilme- si bakkındaki kanun lüyihasının birinci görüşülmesi yapıldı. Başkan değiştiri - len nizamname maddesi gereğince en - cümenlerin — sayılarını tamamlamalırı için seçim yapılacağını söyledi ve seçim yapıldı. Kamutay pazartesi günü saat on beş- te toplanacaktır. diliyen! ni söyledi. Başka .. ——— Hayvan menşe şahadet- namelerinin damga pu- lundan muafiyeti isteniyor Ziraat Bakanlığı damga vesmi kanununun 32 inci muafiyet mad- desine bir fıkra eklenmesi hakkın. da bir kanun layihası hazırlamış: Bakanlık bu layiha ile hükü- kısraklarına çiftleşmelerden doğan yavrular için meccanen verilmekte olan sı- fat ve menşe şehadetnamelerinin damga resminden muaf olmasını istemektedir. Kitab sergisi Kstanbul, 6 (Telefon) — İstanbul etibba odası salonunda 19 nisanda tıbbi ve sıhhi bir kitab sergisi açılacaktır. TÜRK ÇOCUKLARI TÜRK KUŞU'na uçucu üye yazılınız Michele'nin kitabı Yazan: Aksel MUNT Türkçeye çeviren: Nasthi BAYDAR ; “Eyi karşılaşma — küçük gnom-, atağımın yanındaki masadan aşağıya kaydı ve ayağında küçük tahta ayak- 'deni 't takırdata takırdata kapıyr buldu. i gağbire öyle kuvvetli bir kahkaha attr ki “önül karnını tutmak zorunda kaldı.  _hırn,, dedi “şimdiye kadar böyle bir ?:'memg;,im_ Biz küçük gnorolarla kar- be ıer'"lnca bu koca maymurıların ne abdal bunu Olduklapı nasıl görülüyor. Ölüm hat yeni bir şey olacak,ı. L—mp“ pencereden bakınca toprağın Vir kar tabakasiyle örtülü olduğunu kırı_ Gökyüzünde, ta yükseklerde, bir ta- Yardı, aMAd sesleri ve bir yabankazı sürüsü "l'aıîrul' güle, küçük gnom!, » ilck B başına geçip bulgur çorhası, tâ- Vedey * Südü ve güzel kokulu bir fincan kah- '.d“'lkm"“ sabah kahvaltımı etmeğe baş- Lazş '_qiki k'i.îxııucı_ bana, gece iki kere hğlhığm'— köpeğgi tey görmüş veya işitmiş gibi lapon in, hiç dürmayıp kuşkulu kuşkula Tefrika: 41 — lamış olduğunu söyledi. Kendisi de, kür- g:vhmı:ş:n şe evin dört yanında dolaşarı bir gölge görmüş olduğunu, _m;k_ ahmndî: geliyormuşa benziyen sesler işittiğini ve sesleri uyurken benim ç_rkırdığımı anlayın- ca rahat ettiğini söyledi. Tavuklar, bütüm gece eşinmişler ve durmayıp dolaş di. Penceremin önündeki taze ayak izlerini gösteren Lars amuca, *bunları görüyor mu- sun? En az üç tane olacaklar, otuz yıldır ben burada yaşarım, evin bu kadar Yıkmmdı böyle kurd izleri görmedim, « dedi. S'ouı_:ı, insan ayağı genişliğinde bir ulum hışü: iz- leri işaret ederek: *“Bunları görünce rüya- dayım sandım. Bu gece buraya bir de ayı gelmiş, yavrusiyle... İşte bunlar da onlarım izleri. Ön yıldanbed bu ormanda ayt vum".ı- dım. Ahırın yanındaki büyük çamın üzerin- : gürültüyü işitiyor musun? Hiç olmazsa :e;:ugzdn:?uu .Buykndar sincabın bir ağ:aç üstünde toplandığını örmrümde görmedim. Ormanda baykuş'un ve gölde dzlıın.hı:.ı- gın bütün gece bağırdıklarını işittin m_ı? Sü- bah olurken, çobınaldıun'm hep evin ya- nında uçuştuğunu duyduan mu? Bütün b-.ı:ı» lardan bir şey anlayamadım. Her vakit, gün kararır kararmaz, orman bir mezar gibi ses- sizdir. Düm gece, bütün bu hayvanlar burâ- ya ne aramağa geldiler? Ne ben ve ne de Kerstin gece göz yuümmadık. Evi küçük la- pon afsunlamış olacak. Ne olur ne olmaz, | duğu için gece olmadan Rükne'deki lapon mektebine varacağını umarım. Ya sen, ne vakit yola çıkıyorsun? Acele işim olmadığını, iki gün daha ora- da kalmak istediğimi, Forstugan'dan çok hoşlandığımı söyledim. Lars amuca oğlunum o akşam ormandan ağac kesmelten döneceğini, beni yatıracak odası olmıyacağını söyledi. Samanlıkta yatabileceğimi, ot kokusunu çak sevmekte olduğumu söyledim. Bu düşünceyi ne Lars amuca ve ne de Kerstin nine beğenmez görünüyorlardı. Ben- den kurtulmak istemekte oldukları besbel- N idi. Benimle ancak konuşuyor ve belki de benden ürküyorlardı. İki gün önce Fors- tugan'a gelen ve onların bütün ekmeklerini yemiş alan yabancıyı Lars amucadan sor- düm. Lars Anders onun isveççe konuşma- daığını, anun yazmda, aletleriyle balık olta- larını taşıyan fenlandiyalı laponun yollarımı kşybcımiş olduklarını sâylediğini, oraya gel- dikleri zaman açlıktan ölüm halinde bulun- duklarını, evde ne varsa hepsini yediklerini bildirdi. Misafirin çocuklara zorla vermek istemiş olduğu parayı bana gösterdi. Bunun hakiki altın olması imkânı var mıydı? Bu bir ingiliz altını idi. Yerde, pencerenin önünde “Sir Con Skot,, adresine gönderilmiş bir Taymis sayısı var- dr. Açınca gözüme, büyük harflerle yazıl- mıs: NAPOLİ'DE KORKUNC BİR KOLERA SALGINI, GÜNDE BİN KİŞİ ÖLÜYOR sözleri çarptı. Bir saat sonra, Lars amucanın torunu Pelle, uzun tüylü Norveç midillisi ile bera- Hiç olmazsa, yolda yemek üzere çantama konulan azıkların değerini ödemek istediğim zaman Lars Anders'in soluğu kesiliyordu; hiç bir şey düşünmem gerek olmadığını, Pelle'nin yolu çok eyi bildiğini, yapacağımız yolculuğun, yılın bu mevsiminde, pek kolay ve pek zevkli bir yolculuk olduğunu söyledi. Rukne'ye kadar ormanda sekiz saat atla, irmağı aşağıya doğru inmek için üç saat san dalla, nahiye merkezi olan köye kadar altı saat yaya, Losso Jarvi gölü üzerinde iki sa- at ve oradan da ilk şimendifer durağına ka- dar, güçlük çekmeden, araba ile gideceğimi- zi söyledi. Şimdilik yolcu treni yoktu. An- cak, eşya trenine yetişmek üzere makinist beni herhalde lokomotife alacaktı. Lars amucanın düşündükleri doğru idi; bu pek kolay ve zevkli bir yolculuk - oldu. Yahut bana o zamanlar öyle göründü. Aca- ba bugün olsaydı nasıl gelirdi? O devrin kötü trenleriyle, orta Avrupa"- da yaptığım yolculuk da pek kolay gecti. Hemen hiç uyuyamadım. Laponya'dan Na- poliye kadar... Bir kere hartaya bakınız. (Sonu var p