25 Şubat 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

25 Şubat 1935 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sesiskeğeni ULUS : " 25 ŞUBAT 1955 PAZAR” Frnr ] e — z ;laîiüşündüğ,ünü İ;ulîıalğeme ettili; Frans_lz' n sanmaktacır. Şayed romanın nasil Di *teceğini kestirmemişse bile, birkaç 5& caymışlar mı? Yabancı gazetelerde okuduklarımız | | :: 0zzunAm 16 şubat 1935 tarihli Deyli Herald gezetesinin sryasal yazrcısı şunları ya- zıyor: İngilizlere fransızların bir hava an- Jaşması üzerinde Almanyaya yaptıkları müşterek teklife almanlatın verdikleri gevab dolayısiyle gayet nazik ve ince bir vaziyet hâdis olmuştur. Almanlar büna verdikleri tevabta teklifi aşağı yu- karı, kabul etmiş bulunuyorlar. Halbu- ki fransızların şimdi bu tekliften rücu etmiş oldukları bildirilmektedir ki na- zik vaziyet bundari ileriye gelmektedir. Almanlar teklifi kabul etmekte ve lokarnoya iİlave olarak yapılatak bir ha- va anlaşmasmı müzakere edilir bir mev- zu diye almaktadırlar. p Halbuki Fransa hükümeti şimdi fik- rini değistirmiş ve böyle bir hava anlaş- masının yapılmasına muarız bir vazi- yete geçmiştir. Şimdi Fransa, ileri sürülmüş — olan bütün genel anlaşmalar olmadan hava anlaşmasınım yapılmasını istememekte- dir. Hattâ söylendiğine göre — Fransa, Londra'da konuşulmuş olan bütün esat- ları, alınmış olan kararları bir tarafa br- rakarak doğrudan doğruya konuşmalar suretiyle “karşılrklı bir yardım andlaş- ması, yapmak yani Rusya ve Çekoslo- vakya ile bir ittifak yapmak dileğinde- dir. Hattâ Paris'te Almanya'nın hava an- laşmasını kabul etmesi bir manevra di- ye telakki olunmaktadır. Bu suretle almanların hava anlaş- masını genel anlaşmadan ayırarak mü- zakereye girişmek yolunu takip ettik- leri söyleniyor. Fransız telakkisine gö- re bu ayırma. işi hâdisenin esasiyle te- Hf olunamıyacak bir şeydir. Bu, Lon- dra'da neşredilen bildiri Ile de tabanta- oana zıddır... Fransız Dışarıişler Bakanı, B. Laval, bu hafta başmda Sovyet — Rusya'nın Paris sefiri B. Potemkin'i kabul ederek Fransa'nın bir doğu andlaşması yapıl- madıkça bir hava andlaşması müzake- resine girişmiyeceği hususunda — temi- nat vermiştir. Almanların hava teklifini kabul et- meleri üzerine fransızların bu işten cay- mak istedikleri görülmektedir. Herhalde bu, diplomasi alanında bü- yük karışıklık ifade eder. ! Londra'da görüşmeler yapılır ve kararlar alınır- ken bunun daha önceden verilmiş söz- lere, yapılmış teahhüdlere uymadığını kim bilirdi! Herhalde vaziyetin güçlü- ğü ve nazikliği meydandadır. slerhalde bu vaziyet karşısında en daşta yapılması gereken iş, bu kadar başarılmış bir işi tehlikeye düşürecek vlan manevralara dalavirelere imkân vermemek olmalıdır. Ankara Levazım Amirliği Satrnalma Komisyonu Hânları İLAN İzmir müstahkem mevki efradının ihtiyacı için 303000 kilo un kapalı zarf usulü ile satın almacaktır. İhalesi 11 mart 935 pazartesi günü sa- at 15 de İzmir'de kışlada müstahkem mevki satın al- ma komisyonunda yapıla - caktır. Muhammen bedeli virmi sekiz bin yirmi sekiz Bradır beher kilosunu tah- min edilen fiatr dokuz kuruş yırmi bes santimdir temina- tı muvakkate akçesi 2103 li- radır şartname suretini her gün komisyondan görebilir- ler istekliler kapalı zarfları ihaleden bir saat evel ko- misyona vermiş bulunacak- lardır. Mi'nakasasına iştirak edecekler 2400 sayrlı artırma ve eksiltme kanununun 2. in- ci ve 3. üncü maddelerinde ve şartnamesinde yazılı ve- sikalarla birlikde ihale sa- #malma komisyonunda ha- zee Bulunmaları (391) 1—62n Niçin cinat roman okurlar? Son zamanlarda cinaf roman, kendi- sine birçok okuyucu bulmuştur. Bu ro- manları okuyanlar arasında diplomat- lar, artistler, avukatlar ve mühendisler vardır. Edebiyat münakkidleri bile oku- maktan bıkmış oldukları halde, bazan cinat romanlar okumaktan kendilerini alamamaktadırlar. İnsanlar daima esrar ve korkuya kar- gı bir İncizab duymuşlardır. XVİTI inci yüzyılın sonuna kadar sihirbazlık, bü- yü, hortlak hikâyeleri herkes tarafın- dan sevile sevile okundu. Fakat rasyo- nalizmin karşısında bu korkuluklar si- 'indiler. Bu sefer de, tomantizm eğzö- t.zm'i moda e*tiği ıçin, uzak div."lera yYapılan seyakatıerin hikâyeleri okunma- ğa başlandı. Hattâ eskiden yapılmış se- yahatlerin kenarda kalmiş hikâyeleri bile basıldı ve kitab olarak <atıldı. Pu- Janr, romanse edilerek, güzelleştirile - rek sergüzeşt romanı da ortaya könul- du, Fakat fennin İlerleyişini, sinemanın, gazeteciliğin çalışmaları — yeryüzünde gizli yer bırakmadı. Bu yüzden, sergü- zeşt ve seyahat romanlarr da itibardan düştü. Şimdi arasıra — uzak diyarlarda röportajlar yapılryorsa da, bü da yavaş yavaş ortadan çekilmeğe, ölmeğe mah- kümdur; çünkü bu gibi romanlardan, röportajlar'dan — usanan halk, aradığı heyecanı, hayreti ve korkuyu cinat rö- manlarda buluyor, » XIX inci yüzyılda çok okunan say- dığımız kitablar bizde ancak hayret u- yandırabiliyorlardı. Bunlarda tabiatm fevkinde bir şey yoktu, çünkü bir sey-. yah, yahut bir korsan nihayet bir in- sandı. Halbuki bugünkü cinai röman- lardaki katiller, az çok bir hortlağa ben- zgerler, tabiatın fevkindedirler. Bir hort- lak kadar yakalanmaları güç ve niyetle- ni kötüdür. Öldürmek için her şeyi kul- lanırlar. Telsizi, X şuamr kullanırlar. Hattâ hiç görül iş ve işitil “ilmi,, vastıalar bulurlar. Cinat romanların çoğu hakikatten uzaktır. Böylece de eski — zamanların hortlak, sihirbar hikâyeleri fenni, il- mi bir çerçeve içinde yeniden doöğmuş oluyor. XX inci yüzyıl — insanlığı ne kadar bilgin, ne kadar septik olursa ol- sun, cinaf romanlardaki kaba, inanıl- maz geylere eski cahil insanlar gibi inanmaktan geri durmuyor. Bu roman- larda katil ve polis hafiyesi vardır. Po- Hs hafiyesi eski xamanların — sihirbaz veya büyücülerinin oynadığı rolü oyna- maktadır. Hattâ hafiye, bir muhteri ya- rı ilâhedir, Her devir kendisine yaraşan kahra- manları tebcil eder. Fazilet, istikamet ve merdliği şeref sayan devirler, şöval- yeleri icad ettiler. İçinde bulunduğu- muz ve zekâya haris olan yüzyıl da po- lis hafiyesini icadetti. Şövalye kuvvetli ve cesur bir adam- dr. Yoksulların hâmisi, zavallıların ko- ruyucusu İdi. İhanet etmek, aldatmak elinden gelmezdi. Asil ve büyük olan bu şahıs, onu icad edenlere şeref verir. Polis hafiyesi ise bambaşkadır. Onun fazilet sahibi ve merd olması gerek değildir. İcabında kahbece de ha- reket eder, Muharrir de, okuyucu da onun en kötü kusufrlarını mazur görür- ler. Bütün bunlara mukabil hafiye çok zekidir. Bu zekâsını ustaca kullanıp muammayı hallettiği ve suçluyu buldu- ğu için, okuyucu kendisini endişe ve korkudan kurtararak bu adamın kötü huylarını affeder, Hafiyenin kuvvetli ve güzel olması da gerek değildir, Şarlok Holmes her- hatgi bir ingiliz yurddaşa benzer. Gas- ton Lörv'ün Rultabiy'i bir fiske ile ye- re yuvarlatacak katdar çelimsiz bir ço- tuktur. Bazılarının gülüne adları var- dir. Heybetli ve sevimli değildirler. Bu ise tesadüfen yapılmış bir şey değildir. ve okuyucular bundan gizli bir zevk duyarlar. Çünkü polis hafiyesi, ııağx. yukarı bütün okuyucuların mensub ol- dukları sınıftan çıkar. O da onlar gibi- dir, fevkalâde bir tarafı yoktur. Yegâ- ne meziyeti zekâsi ve muhakeme kabi- liyetidir. En çetin işleri bu sayede hal- leder. Kusurları ne kadar çok olursa, vâsat adama o kadar yaklaşmış olur. O- nün için zayıflar, beceriksizler, utan- gaclar, hafiyede kendi benliklerini gö- rürler ve kendilerinin de günün birinde onun yapacağı işi yapabileceklerini u- marlar, Cinai romanlarda, hafiye etrafında- kiler tarafından hor görülür, tahkir e- dilir. Düşmanları onu tuzağa düşürür- ler, döverler, yaralarlar. Böyle hallere maruz kalan bir şövalyenin şerefi aza- ler. Hafiye için öyle değildir, hattâ bil- akis., Böylelikle okuyucunun gözün- de hafiyenin, geçici — muvaffakıyetler kazanmış düşmanları küçük düşer. Fa- kat zekâ ve muhakeme sahasında hafi- ye ile boy ölçüşecek kimse yoktur; Bü- tün güçlükleri yener, engelleri aşar ve maksadına varır. Bu da zamanımız insanlarının zekâ- ya olan inanını, en çetin işlerin bile ze- kânın elinden kurtulamıyacağını göste- rir. Cinaf romanlarda asıl olan, katili muhakeme yoluyle,—romandaki delille- re dayanarak bulmaktır, Faraza birçok karışık vakalardan, cinayetlerden sonra katil bir ihbarla veya akla gelmiyen bir tesadüfle yakalanırsa o roman, ölnal roman sayılmaz. Bu rtomanlar bugünkü insanların is- teğine uygundur, çünkü insanların ze- kâ ile başa çıkamıyacakları sır ve mu- cize olmadığını ispat eder, ilmin dün - yaya hâkim olacağını göstetir. Cinaf romanın babası olarak Edgar Poe'yi gösterirler. Fakat © samandan- beri bu türlü romanlarda çok değişiklik olmuştur. Edgar Poe romanlarında en- trikayı ikinci plânda bırakarak muam- mayı tahlile ehemmiyet verirdi. Tahli- lin nasıl yapılması gerektiği hakikında felsefi izahlar ve muhakemenin ne ol- duğu hakkında telkin yürütürdü. Şim- diki okuyucular ise bu gibi şeylerden çabuk birkıp yoruluyorlar. Bununla beraber, bugün de okuüy yu tahlile ve düşünmeğe sevkeden To- manlar yapılmaktadır. Hattâ — bilmece şeklinde romanlar bile vardır. Muhar- rir, romanın son sayıfalarını bitirme- den önce bunun nasıl biteceğini okuyu- cularına sorar. Amerika'da kitabctılar ise son sayıfayı mühürlü bir zarfa koy- maktadırlar. Okuyucu romandalri delil- lerle katili bulduktan sonra, kendi bu- luşunun doğru olup olmadığını, zarfın içindekileri okuyarak anlar, Bu türlü romanlarti yazanlar hile yapmamalıdır. Çnükü onun bulduğunun başka türlü bir suretini bulan okuyucu hayal ikırılışma uğrar. Bütün deliller, mümkün olan bi- ricik Bureti halle müncer olmalıdır. Hiç bir gizli tarafı bulunmamalıdır. Bu şe- kilde yazılan -romanlar birer zekâ nü- munesi addolunabilir. Fakat ekseri romanlar böyle değildir. Muharrir ekseriya okuyucunun zihnini karıştırır. Birçok vakalar, hâdiseler icad ederek okuyucunun hafızasını yorar ve bazı delillerin onun gözünden kaçması- nı temin eder. Bazı muharrirlerse şahid- lerin ifadelerini, hafiyenin ufak hare- ketlerini uzun tizun yazarlar ve okuyu- - cunun dikkatini böylece İsraf ettirirler. Romanın sonu bize tuhaf görünür, gün- kü başka şey düşünüyorduk. Bazan da, çok acayip ve mevzula alâkâasr olmrıyan bir hâdiseyi kitaba sokan muharrir, o- kuyucunun bu yüzden doğan hayretin- den istifade ederek kendi — maksadına doğru sezdirmeden ilerler. Bununla beraber, muharrirler ne ya- parlarsa yapsınlar, okuyucular bunların hepsini kabul ederler. — Muhatrirlerin böyle bir janrda yenilik göstermemeleri tabifdir. Çünkü daima görülmemiş, işi- tilmemiş bir şey bulmak, eski entrika- ları kullanmak gerektir, Halbuki ekde- ki kombi azdır. Bu yüzden de muharririn işi daha tiyade güçleşir. Fakat bu da mühim bir mesele değil- dir. Çünkü halk sabırsızlıkla romanları bekler ve bunların kalitesi nasıl olduğu- na bakmaksızın, istekle okur. — Çaülkli linip bt zamanımızda gazeteler ve telsiz, yapıl- mış, hazır düşünceleri halka kabul et- tirmeğe alışmıştır. Bu yüzden de hâalk düşünmek zahmetine — katlanmamakta, başkalarının kendisi için düşünmesini ve o düşünceyi kabul etmeği daha kolay bulmaktadır. Cinat romanları okuyarak — Ben hep PETK beraber hora tepmem, isterseniz sizlerle ayrı ayır dansederim. La Repübiik'ten F SR e E CÜ metsizce bulacaktır. Cinat romanla edebi romanın farklı birincisinin kahramanının en ufak has — reketlerinin bile muharrir — tarafındall tesbit edilmiş olması, ikincisinde İS€ muharririn bazan romanının kahramas — nına tâbi olacak kadar onu serbest bi" — rakmasıdır. Onün için, cinaf roman bi* ze hakiki yaşayışı olduğu — gibi değil romanın mevzuunun İcabettirdiği gösterir. Faraza, tahsili ve soysal mevkii ici* — br hiç bir zaman katil olacağına inan- madığımız bir adam, çok vahşice bir Ci" nayet yapar. Genc ve tatlı bir genc kIZ” da, bir canavar gizlidir. Kendi halinde sakin bi rihtiyar âlim, geceleri elinde — hançer, sokaklarda geztrek öldürecek adam arar. Bunlar inanılacak şeyler d& — ğildir. Fakat muharrir böyle yapmağdı — şüpheleri bu gibi kahramanların üzer- lerinde temerküz ettirmiyerek romanıli sonunu, okuyanı şaşırtacak bir şekilde — — bitirmeğe mecburdur. Hafiye ise z€- kidir ama, bu zekâsı etrafının abdallıği sayesinde ortayı.çıkıar. Mesela göze bâ- tan bir şeyi yalniz o götmüştür ! Tanınmış bir muharrir, “bir cinai ro- man ne kadar eyi tertib edilirse o kar dar hakikatten uzaklaşmış olur.,, diyor. Cinat roman muharrirleri de ölçülü biç" ikdli bir mevzua uymak mecburiyetinde olan şahısların, hakikatten uzaklaşma- larınım mazur görülmesi — gerektiğini r*' söylüyorlar. Bu da ispat ediyor ki man" tıki, inanılır psikolojilerin, çinai roma- nın telifi kabil değildir. Sonra, hem bü sebebler, hem de romanın yazılışındaki ihmal dolayısiyle, cinai romanlar bugün edebiyatın inmesi mümkün olan en aşa- ğ seviyededirler. Eski citaf romanlarda — daha fazla itina vardı. Faraza Arsenlüpen'in ser- güzeştlerinde hem muamma, hem de es- rar ve tuhaflık vardı. Bunları okumak eğlenceli oluyordu. İnsan okurken, mu- harririn sanatını eyi bildiğini hissedi- yordu. Fakat buğgün gazeteciliğin, ki- tabcılığın çok inkişaf etmesi, muharrir- lerin fazlalaşmasını, dolayısiyle kitah- larıncinslerinin düşmesini intac etti. Şimdi herkes cinai roman yazmağa öze- aniyor, bu da pek çapraşık bir iş olma- dığı, böyle bir romanın içinde hissi ve- ya psikolojik tahliller bulunmadığı için; muharrir olsa işin içinden çıkacağını sanıyor. Bu yüzden de beceriksizce ya- sılmış, saçma şeyler ortaya konuluyor ki insan iki sayfa bile okumadan kita- brı kapamak mecburiyetinde kalıyor. Cinaf romanların gördükleri rağbe- d izah etmek için, bu romanların her insanda gizli olan vahşet insiyakını - ki şimdiki erkt nizamların tesiriyle tatmin edilemiyor - tatmin ettiğini söylüyor- lar. Gazetelerdeki cinayet havadisleri, meşhur katillerin muhakemeleri hakkın- da duyuları merak da bundan ileri gel- mez mi? Cinaf romanın katili, bizim ka- sanlık öldürme duygularımızı taşıyan ve bizim yerimize adam öldürerek bizi bir nevi yükten kurtaran kimse değil tmidir? Hafiye — ise, benliğimizdeki bu gibi kötü insiyakların ortaya çıkması- na mani olan eyi taraflarımızı, duygularımızı göstermez mi? Cinaf romanlar edebiyatın en alçak seviyesini iİşgal etmekle — beraber, bu- günkü insanların zihniyetini göstermek bakımından birze asıl edebi romanlardan fazla şeyler öğretecek mevkidedirler. LBihliyografya HSHİ DA GARE L DER GD ea ei Karagöz güzel En emekdar halkcı gazetemiz olan Karagöz malüm olan ananevi şeklini de- ğiştirerek yeni bir teknik ve tarzda ve 8 sayıfa olarak çıkmaya başlamıştır. Bu yeni şeklile çok daha cazib, daha olgun ve faydalı olarak neşriyatına de- vam eden bu emekdar gazeteye uzun ö“ mürler dileriz Axpınar Niğde halkevi tarafından neşredtlen bu mecmuanın son kânün tarihli yedin- ci sayisı çıkmıştır. Bu sayıda bilhassa Ş. Aydın'ın 'Ahlâk terbiyesi,, ve Vels- den çevrilen ”İtiraf,, Oralın "Niğde tâ- Ahi,, adlı yazıları okunmağa değer. ai Hü Va -d ll

Bu sayıdan diğer sayfalar: