Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SAYIFA 4 42 İLKKÂLU N 1934 CUMARTESİ Sanat bahisleri Musikimizin tuttuğu yeni yol Her sahada büyük inkılâplar başar - mış olan Türkiye, son aylar içinde özliü bir müzik inkılâbına da girişmiş bulu » nüyor. İki aydanberidir Türkiye'nin $a nat çocukları yeni bir yol üzerindedir. Atatürk'ün gösterdiği bu yeni yol, ti'rk sanatkârıarına sanatlarını inkişaf ettire- cek, türk ulusuna yeni bir heyecan kay- nağı heğışlıyacaktır. Ankara bugünler ie bu inkılâbın ilk eserlerini vermek heye- canı içindedir. Ülkemizde yetişmiş bü- tün sanatkârlara burada büyük bir vazi- fe düşüyor. Avrupanın yüksek bir heye- can kaynağı olan opera zevkini halka vermek istiyoruz. Bu inkılâb için hem sahne musikisi hem de doğrudan doğruya konsere ayrtı- lan kısmı bir arada işlemek lâzımdır. Sahne musikisi, musikinin temsil sanatı ile birleştirilmesinden doğmuştur. Şim- diye kadar bizde az çok inkişaf etmiş olan temaşa sanatına musikinin karış - mamasının sebebi de, alaturka musiki nin buna kifayet etmiyecek derecede ge- ri ol dandır. Bu yüzdendir ki alatur. ka dediğimiz geri ve iptidaf musiki an- cak içki masasının yanına kurulu sa- laş bir sahnenin üzerine ut ve tef ile ç- kabilmistir. Halbuki batı memleketlerin de temsil sanatı ile elele vererek sahne- ye yükselen musiki insan duygularınm bütün inceliklerini anlatmakta ve sana- tın her şubesine mevzu veren insan ru- hunun bütün derinliklerinden ses vere- bilmektedir. İtalyan opera kompozitörü Puccini nin bütün lisanlara tercüme edilmiş La Boheme operasında, Mimi rolünü oynı. yan Soprano Lyrigue fakir ve veremli bir kızım bütün ıstıraplarını, parasız bir sanatkâra karşr duyduğu gizli aşkı, ve nihayet Paris'in sefil bir mahallesin- de, sobasız bir odada hayata veda edişi ateş dolu bir musiki ile ifade edilmiştir. Pietro Mascagni'nin Cavaleria Rusti- cana operasında Lola evli olan Turidu yu severek, onu karısından ayırması, kocasınmm Lola'ya aşkını hisseden bu ka dının bütün kıskançlıkları, insan ruhun da geçen bütün ihtirasları musiki dili ile anlatan büyük sanat eserleridir. Gene alman dâhisi Wagner eski ger- man esatirine aid bir mevzu üzerine yaz- dığı Tristan und İsolde operasında kah mek, hem de öz dilin güzel kelimelerini yaymak mümkün olacaktır. Sözlerini öz türkçeye çevirerek yaptığımız tecrübelerde halkın türkçe olarak teganni edilen batı parçalarını çok beğendiğini, çok alkış- ladığını gördük. Halkm bu arzusu ken. disinde batı sanatına doğru zaten uyan mış olan bir yürüyüşü ifade eder. Bu arada  nun ve R uzak köylerinde yayılmış, söylenmiş, içi duygu dolu olan köy türkülerini de unutmamalıyız. Bunlar armonize edilir- se yalnız bizim yurdumuzda bir musiki hareketi uyandırmakla kalmıyacaktır, Avrupanın yeni nağmelere, yeni ve ba- kir seslere susamış olan müzik muhitle- tinde de akisler doğuracaktır. Yeni baş- İryan bu inkrlah uzun yıllardanberi ses almamış ve dile gelmemiş zengin ve sonsuz bir âleme ahenk verecek, ondan ahenk alacaktır. Bu âlem, türkün en yük sek duygularla dolu olan gönlüdür. Atatürkün, bir ikinciteşrin günü söy- lediği söylev yurdun bütün sanat ço- cuklarını parlak ve ışıklı bir hedefe doğru çağırdı. Onların yorulmadan çalış maları ve vazifelerini başarmaları günün birinde yarattıkları eşsiz müzik eserleri- nin diliyle kutlanacaktır. CELİLE ENİS Adalır", Bümö Çinliler birleşiyorlar mı? Taymis gazetesinde okunduğuna gö re Çin'in Nankin ve Kanton hükümet - lerinin murahhasları önümüzdeki haf- ta içinde ulusal bir kongre halinde toplanacaklardır. Bu kongrede neler konuşulacağı he nüz tamamiyle ortaya çıkarılmış olma- makla beraber sıyasal adamlı dilek- leri ne olursa olsun, iki hükümet ara- sında süel bir anlaşma yapılması konu- şulacağı anlaşılmaktadır. Nankin, Kanton'a baydudları takib masrafı olmak üzere ayda bir milyon dolar vermeğe devam edecektir. Bundan başka Çan Kay Şek asker - lerini Kvangtung sınırından çekecek, raman Tristan'ın karakterini, İsolde - nin derin ve fırtınalı sevgisini, ilâhi bir musiki ile anlatmıştır. Dünyanın en eski medeniyetini kuran türk ulusu bu ka- dar uzun yıllardanberi, geniş kalbinde, sevginin, ihtirasın, ülkeler zabtetmenin, iyiliğin, doğruluğun ve güzelliğin bütün heyecanlarını duyduğu — halde, bütün bunlar hâlâ musiki ile gönüllerimize ak- mış, ruhumuzu doyurmuş değildir. O- ğuz destanları, Dedekorkut hikâyeleri, Ergenekon efsaneleri, türk kompozitör lerine, eski tarihimizi, öz heyecanlarıraı zı canlandıracak çok güzel opera mev- zuları olabilir. Bir taraftan yeni bir ope- Ta çığırı açmakla beraber evrensel sa - nat eserlerinin özdilimize çevrilmesi de Opera sahasında böyle ilerler- ken musikinin konser şeklini teşkil eden kısmını da unutmamalıyız. Bilhassa in- kılâbımız için bu kısmı çok mühimdir. Konser kısmının daha kolay olduğunu idir O biüsbütün başka bir sahadır. Bir ruhi haleti ifade eden Ch teganni tında büyük bir |rol oynar, Böyle parçaları söyliyecek |— seslerde, gür, ve büyük opera seslerin- /— den büsbütün başka meziyetler aramır (kendi başına bir salonu dekorsuz, — yalrlız piyano — ile doldurabilecek ve dinleyicileri yalnız kendi şahsiyeti ile heyecana getirecek bir sesin çok ince hu susiyetleri kndinde toplaması şarttır, Konser sahasında sesin büyüklüğün den fazla çok kuvvetli bir teknik ile an- lamak, canlı bir okuyuşla bir parçanın — bütün ruhunu ve inceliklerini verebil - — mek kabiliyeti aranır. Ve bilhassa seste hususiyet ve şahsi et, jestler, oyun, de- kor ve devam eden hir hikâyenin üuyan: " dırdığı 2lâka ve hoyecanı verebilen ops — ranın yanında k in fakir kal için, kendinde ve sesinde bir çok mezi- yetleri toplaması lâzımdır. Garp musi - kisinin tanınmış Şarkılarını, ve haik türkülerini öz dilimiize naklettirerek suretle ptaki kumandanlar da Nanking'e bağlı olmak üzere mahalli bir takım as- kert idareler kurülmasını kabul ede - ceklerdir. Cenuplular Çan Kay Şek'in baş ku- 3 * we Hizblinleti şı yapılacak harel idare beklemektedirler. Kvangsi askerleri şimdiden komü- nistleri takibe koyulmuşlardır. kar- v Mançuride petrol inhisarı 7 ilkkânun tarihli Manç Gardi- yen gazetesi Japonya'dan aldığı bir ha - beri şu yolda basıyor: * Japonyada gazetelere Mançuri pet rol inhisarı hakkında yazı yazmak hu- susunda bir ambargo konulmuştu. Üç devletin bu inhisarı protesto etmelerin- den sonra gazeteler, ancak devletin vrmiş olduğu haberleri yazabilmektedir ler. Mançuride petrol kaynakları bulun- madığı için bu tedbirin Mançuride bu- lunan japon müşavirlerine büyük pazar- lık salâhiyetleri verilmek maksadiyle ortaya çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Mançukonun merkezi olan Kinking den gelip japon gazetelerinde neşredil memiş olan haberlere göre bu inhisar idaresi Mançuko'ya birkaç yıl içinde 40,000,000 galon petrol temin etmeğe muktedir olaacktır. Bunlar, Fuşun pet rol sahasından alınacaktır. Dört sene evel bütün tesisatr tamamlanmış ve de- miryoluna da bağlanmış olan bu petrol sahasr ticaret için gayet elverişli bir almıştır. S 'Teşkilâtr genişletilmiş olan bu pet- rol sahasında ağır petrol istihsali 40 bin ton artmış, bundan başka bugüne kadar yılda 1500 tomu ancak bulan ga- zolin mikdarı da 8.880 tona çıkarılmış- tır. * Sonra inhisarı elinde tutan “Mançu- ka irk, AKTA YA İ Bbliyosüalya 7 Devlet demiryolları idaresince neşr- edilen demiryollar mecmuasının son çıkan ilkkânun tarihli 118 inci sayısı büyük — bir ilerleyiş ve olgunlaşma göstermektedir. Çok güzel ve modern bir kapak içinde eyi kâğıt üzerine ku- sursuz bir şekilde basılan mecmuanın bu sayısında ilk yazı Mançuri demir- yollarr üzerinde kopan ve bütün acunu bir savaş tehlikesile alâkadar eden mücadelenin anlam ve mahiyeti izah edilmektedir. Ajansların her gün yeni bir safhası hakkında malümat verdik- Deri bt mücadelenin iç yüzünü bütün teferrüatile öğrenmek elbetteki demir- yolcularımızı çok alâkadar edecektir. Bu sayının ikinci yazısı Bayındırlık Bakanlığının yeni Yyapısına geçişine ayrılmıştır. Açılma resminden çok gü- zel intibalar tesbit eden resimlerle süslenen bu yazıdan sonra Bay Macid Burhan tarafından dilimize çevrilen “sanayide âmirliğin manası,, başlıklı makale gelmektedir. Mühendis Bay Sıtkı Tekin de, yazısında, seyir ve se- fer cetvellerinin kömür sarfiyatı bakı- mından ehemmiyetini rakamli misal- lerle anlatıyor. Kimyager Bay Nuri Refet, demiryolları için gazlara karşı korunma meselesini izah ediyor, bun- dan sonra Bay Hüseyin Yakubun ulus- lararası Şikago “yüz yıllık ilerleme,, sergisine dair etraflı ve çok - güzel re- simlerle süslenmiş bir yazısı geliyor. Gene Bay Macid Burhan'ın “Alman devlet idarelerinde büro ve teşkilat 1s- lâhatr hakkında,, dikkate değer çevir- mesi ve geçen sayıdan devam eden “Türkiye, büyük devletler ve Bağdad demir yollarına dair bir tetkik,, , “Ye- ni bir madeni traves tipi,, , gene güzel resimlerle dolu “Eskişehir hastahanesi,, yazıları bu sayıyı tamamlamaktadır. Üzerinde büyük bir özen ve abayla çalışıldığı belli olan bu mecmuayı çı- karanları kutlarız. Nafra işleri mecmuası Bayındırlık Bakanlığınca çıkarıl- makta olan “Nafra işleri mecmuası,,nın altıncı sayısı da intişar etmiştir. Ata- türk'ün kurultayda söylediği nutukla başlryan bt sayıda Balkan konseyinin tebliği, Bayındırlık Bakanlığının açıl- ma resmi, bakanlık emri, yeni bakanlık binası, yeni nafıa binasının açılması- nın gazetelerde yaptığı akisler, vilâyet- lerevi, emniyet âbidesi, Sıvas — Erzu- rum demiryolunda Kızılırmak köprüsü, font, çelik ve beton boruların vasıfları ve hususiyetleri, Konya telgraf merke. zinin akümülâtör batarya tesisatı, Af- yon — Karakuyu hattı güzergâhı, u--. luslararası yedinci yol kongresi, elek- trikle çarpılanlar. - İmdad, Üsküdar halk tramvayları, başlıklı ve mevzulu yazılarla bu yazılara dair güzel resim- ler ve bunlardan başka bakanlığın ka- rarnameleri, tamimleri, bayındırlık ha- berleri, ve bayındırlık mevzuu etrafın- da bibliyoğrafya bölümü vardır, Karmca Türk kooperatifçilik kurumu tara- findan çıkarılan Karınca adlı mecmua- nın ilkkânun tarihli 7 inci sayısı çık- mıştır. Bu sayıda doktor Bay Süheyp Nizami'nin “Ziraf kredi kooperatifle- rinin dördüncü yılı,, , Ziraat bankası- nın ziraf kredi kooperatifleri Üüzerin- de gözcülüğü,, , Doktor Bay Cevded Nasuhi'nin “Kooperatif bekliyen köy- ler,, Bay Said aydoslunun İzmir sebze ve meyva kooperatifine dair gazete- mizde neşrettiğimiz etüdü, “Pamklu fabrikalarımız,, , Bay Ali Süreyya'nın “Türk şekeri, , “Sanayi programı bir müstahsiller kooperatifi doğuruyor, : “Bir fransızım incirlerimiz için dile- dikleri,, , “Türk bağcısına türk kükür- dü,, Bay Aşki Nailinin “İnsan iste- “Kemalist türk köyü,, , doktor Özde- mirin “Sıtma hastalığı, başlıklı ve mevzulu yazıları, bu mevzulara dair bol resimler ve ayrıca haberler, konuş- > çizdiği yolda şuur- Yabancı postası Londra'da Daily Express'den nak - len 14 ilkkâmın tarihli “LU,, dan: Hindistan, Asya'nın öteki kısımla- rından aşılmaz dağlarla ayrılmış bir toprak parçasıdır. Bu toprak, Rusya ha- riç olmak üzere, Avrupa kadar büyük- tür. Oradaki halk ise 350 milyon kişi - dir. Bunlar da Avrupa'da bulunan ırk - lardan daha fazla mikdarda ırklara men suptur. Hindistan ahalisi ırklara ve mezhep lere ayrılmıştır. Ardı arkası gelmiyen istilâların sonucu olarak arada birçok halk ve ırk tabakalarına rastlanır. Aryen ırktan olan hindular ülkenin en büyük parçasına kendi dinlerini kabul ettir - mişlerse de hâlâ Hindistan'da bu dine girmemiş olup'tabiata tapınan 11 mil - yon kişi vardır. Hindistan'ın Aryen fatihleri, yerli halkın ekserisini esir gibi kullandılar. Bunfardan çöpçülük, odunculuk ve sa- kalık gibi âdi işlerle uğraşan, tazyik al tında bir sınıf çıkardılar. Bu, şimdi bi- le böyledir. 1562 de Hindistan, İranlılar, Ai - ganlar ve Türklerden müteşekkil bir ordu tarafından istilâ edildi. Bunlar, vaktiyle Norman'ların ingilizleri esaret altına aldıkları gibi, Hindistan'da bir müslüman — imparatorluğu — kurdular. Arah tacirlerin Hindistan'a gelmeleri, islâmlığın nüfuzunu daha ziyade vay- dı. Bu yabancı müstevlilerin ahfadı, şim di Hindistan'ın zengin ve kibar müs- lümanlar sınıfını teşkil etmektedir. Fa- kat hindulardan tazyik gören aşağı halk tabakaları rahat etmek için müs - lümanlığı kabul ettiklerinden, islâmlar arasında da birçok tazyik görenler var- dır. xvr ve xvım mmcr yüzyıllarda müs - lüman mogol imparatorlarının kudreti azalmağa ve hindu nüfuzu yeniden 4i- rilmeğe başladı. Hindistanın — cenup dağlarında yaşryan Mahratta kabileleri, istiklâllerine yeniden sahip olarak, yağmacılıkla — yaşamağa — haşladılar. Sikhs adlIr bir mezhep de Pencab'da müstakil bir hükümet kurarak 1844 de ingilizler tarafından yenilinciye kadar oradaki mü,lüman *ekseriyetine tahak- küm etti. İngilizlerin gelişinden önce Hindis- tan durumunun pek kötü olduğunu ora- ya gidenlerin hepsi gördüler. Ülkeyi veya hastalığı, savaşlar, kıtlık ve yağ - Mmacı askerler kırıp geçiriyordu. Hin - distan'ın o zamanki hali, Çin'in bugün- kü durumundan daha berhbattı. O zamanki haydudların çocukları. Hindistan halkının dörtte biri üzerin- de hindu prensi sraftiyle hüküm sür - mektedir. Bunların topraklarından ar- tan kısımlara da ingiliz Hindistanı denmektedir. Prenslerin hepsi ingiliz “mümessil,, leri tarafından idare edilir ve onların söylediklerini yaparlar. Bu yerli hükümetlerin ehemmiyeti, yerine göre çok değişir. Faraza bu hü- kâümetlerin en büyüğü olan Keşmir, Fransa kadar geniştir. Mogolların ahfa- dı tarafından idare edilen Haydar - abad'ın 14 milyon nüfusu vardır. Diğer hükümetler, faraza Katyaver gibileri ise, Paris'teki Bulonya armanından bü- yük değildir. Hindistanda hindli deni- len bir halk ve hindce bir dil yoktur Orada 252 dane dil konuşulur. Hindis- tan, ulus bakımımdan tamamen ingiliz- dir. Muhtelif yerlerdeki hinduler ara- larında yalnız ingilizce konuşurlar. Hindistanın istiklâli için kurulan fırka nn kongresinde konuşulan resmi dil de ingilizcedir. Hindistan'a ilk çıkan ingilizler, “doğu Hindistan'ı kumpanyası,, nın, ta- cirleridir. Bunların faktori denilen ti- cerethaneleri, şimdi Çin limanlarında görülen Konsesyon'lara çok — benzi - yordu. D Findu prensler arasına giren anar - şi ve bunların yaptığı fenalıklarla por- tekizlilerin, fransızların ve hollandalı- ların çevirdikleri entrikalar ingilizleri sıyasal alanı çiğnemeğe mecbur bırak- tı. İngilterenin Hindistan'da ilk ele ge- çirdiği şehir olan Bom'ay, bir portekiz prensesi olup İngiltere Kıralı ikinci Şarl ile evlenen Katerin dö Bragans'ın Lgeyh' olarak İngiltere'ye geçti. 1757 de Bengal hükümdarı, Hindistanda neler oluyor rine Robert Klayv'ın kumanda ettiği bir ingiliz ardusu alelacele Madras'dan gelerek Hindu prensini müthiş bir şe- kilde bozdu. Bundan sonra da Hindis« tan kumpanyası, Moğol imparatorunun “Vice - roz,, salâhiyetini kendi eline aldı. Misor bozgunluğu, Vellington'un Mahrata'lara galebe çalması ve Sikhs' - lerin teslim oluşları, ingilizlerin Hin- distan'ı istilâ edişlerinin mütcakib safe haları oldu. 1858 de de Hindistan kum« panyası bütün haklarını ingiliz kıralıma devretti. Yukarda bahsettiğimiz ve Hindista- nım ingilizlere düşman başlıca kuvveti olan kongrenin ismi, aldatıcıdır. Haki- katte bu kongre Hindistan halkını tem- sil etmemektedir. Hindulere hüküme « tin nazariyat ve ameliyatını öğretmek üzere bir ingiliz tarafından xx ner yüzyılın sonlarına doğru kurulan bu kongre, genel savaştan sonra hir ingi - liz düşmanlığı aleti olmuştur. Hindulerin çok az bir kısmı büu kon- grenin üyelerini seçtiklerinden, dedi- _ğirnîı gibi kengre hiç bir suretle Hin- distan'ı temsil etmemektedir. Bu kongre şimdi üç grupa ayrıl - mıştır; Bunlar da, ingilizlerle iş birli- ği yapmağı kabul etmiyerek barış yolu ile Hindistan'ın istiklâlini elde etmek isteyen Gandhi'nin taraftarları; Gan- dhi mezhepler ve sınıflar arasındaki farkları kaldırmak istediği için onun düşüncelerine düşman olanlar; bir de Nehru'nun id: indeki komünistlerdir. Hindistanda 160.000 ingiliz: vardır. Bunlardan 60.000 asker, 45.000 ü kadın dır. Sayır bakımından çok az olan bu halk yığımı. demiryolları, şoseler, has- tahaneler yapmıştır. Biribirlerine düş- man olan mezhepler arasında barışr ya pan odur. Batı şimalindeki sımnırı ko- haydutluklarına nihayet vermiştir. 1919 da hem Hindistanı, genel sa - vaşta gösterdiği gayretlerden dolayı mükâfatlandırmak, hem de İngiltere'- deki Hberalleri memnun etmek için Hindistan'daki “kıral muavini,, ile müsteşar Montagü, bir sıra değişiklik- ler yapmağa başladılar. Vilayetlerle merkezde seçim yoliyle kurulan ve bilhassa yerlilerden mürekkeb olan meclislere, maarif ve sağlık işleri bakımından büyük salahiyetler verdiler. Öte yandan da, hinduların ve zabit olabilmelerini mümkün kıldılar. 1929 da, Sir Con Saymen'in baş- kanlığı altındaki bir kamisyon, Hindis « tana giderek bu değişikliklerin nasıl ça. hştıklarını yerinde gözden geçirdikten sonra, hürriyetlerin genişletilmesini tav siye etti ve halkın bu meclislere girme. sinin çok lehinde bulundu. Sir Con Say. men'in raporuna göre, - eyaletlerin ingi- Hiz olan valilerinin, - düzen ve kanunun korunması için mesul hindu bakanlar ta- yinine salahiyeti olacaktı. Aynı zaman- da bu valiler, azlıklarla ordunun hak. larını da koruyacaklardı. Hindistan bu raporu beğenmediğini gürültü ve patırdı ile bildirdi. Bütün ingiliz ve hindu partileri mü- illeri ar yapılan üç “yuvar « lak masa konferansı,, ndan sonra çıka. rılan beyaz kitab, bir “ingiliz Hindistanı ve yerli prenslikler federasyonu,, kurul- masını, bunun ulusal meclisle vilayet meclisleri sayesinde, müstakil olmasını teklif ediyordu. Azlıklar, hükümetçe tesbit edilen bir nisbet dairesinde meclislerde temsil edilecek, bu suretle de meclislerde hin. dular, müslümanlar, yerli hıristiyanlar ve paryalar görmek kabil olacaktı. Sir Sayanen'in de raporunda yazdığı gibi, polis meclislerin kontrolu altında ola - caktı. 1929 da Hindistanın ithal ettiği eş. yanım değeri 225 milyon, ihracatı 259 milyon sterlindi. 1933 de Hindistan 17 milyon sterlinlik pamuk, 8 milyon ster. linlik makine ve 3 milyon sterlinlik d: çelik ve demir satın almıştı. Hindistan alış verişinin aşağı yukarı yüzde 45 ini Britanya İmparatorluğuyla yapar. Btmur içinden yüzde 30 u İngilterenin hissesi- ne düşmektedir. —Eğer Hindistan eski zamanlardaki gibi yeniden anarsiye dü «