RA di TAN m... Adren değiştir. | 1400 Kr. 1 sene mek (25) Krş (o 760 . SAY bunyanın Siyasi Manzare Alman İlerleyişi : Imanlar, sistemli bir su rette, kademe kademe ve mühtelif istikametlerden Misi” ra inmiye ve Akdenize hâkim ol- Bingaziden Mısıra doğru Ve pılan Alman - İtalyan taarruzu affakiyetli neticeler vermemiştir. İngilizlerin Mısır- da, hu taarruzu önliyecek hattâ akim bıraktıracak bir vaziyet© geldikleri hissedilmektedir. , İraktaki hükümet ( darbesin” den istifade ederek burada da bir cephe tesi etmiye ve »raP kavimlerini İngiltere aleyhine tahrik etmiye çalısan Almanlar Fransız anlaşmasından sonra S1 riyedeki hava üslerinden istifa- deye ve bu bölgede yerleşmiy© başlamıslardır. Fakat İngilizler, son günlere gelinceye kadar, Suriye ve İrt! vaziyetlerinden fazla endis* gürünmüyorlardı. İrak ve SU yeye külliyetli mikdarda Alman askeri ve ağır harp vasıtalar geldikçe ba bölgelerde kendi?” rini tehlikeli hissetmemekte v9 Girit ile Kıbrıs adaları ellerinde bulundukça bunun mümkün © kanaatini beslemek” tey va * Fakat Girit adasının şimdilik kismi bir istilâya uğraması, bU rsmıştır, mukadderat hakkında şimdiden iküm verilemez. Fukat bu adani man kuvvetlerinin hâkimiy altına geçmesi, İngiltere için bir cok cihetlerden tehlikeli bir vaziyet ihdas edecektir. Girit hava yolu ile Kıbrıstan takriben 600; Süveys, Hayfa ve Beyrut” tan 800 kilometre uzaktadır. Alman hava kuvvetleri mütemi. di akınlarla rladaki petro tasfiyehanelerini tahrip etmek Süveyş kanalını kapatmak im” kânlarını elde etmiş olacaklar” dır, Bundan başka şarki Akde” nizde İngiliz donanmasının sef bes hareketine mani olabilecek vaziyete gelecekler ve bu suret” le Mısır müdafnasını tehlikeye eklerdir. Bütün bu sebeplerden dola- yı, İngilizlerin, ellerindeki büz tün kuvvet ve imkânlarin. v6 İRP Bizim eski hekimler ona für” für hastalığı demişler, Fürtür de nilen sedefin rengine uyduğu kelimenin kendisi de hastal” ğın lâtincedeki adına uygun 9 duğundan bu türlü tercümeye yanlış denilemez... Fakat frene İerin kırmızı sedete henzeiti i renk bizim erguvan elçeki rengidir. Bu çiçek de bize) Boğaziçinin güzelliklerinden | MR “renkte iye giyerlermiş, Onen İ- eski hekimler pürpüra- erguvan hastalığı demiş olsa İardı ha güzel ad si vdi de kalır dı. Öyle yapmadıklırı için şim- di hiz pürpüra diyor: 2- Bu da kanda yıhtılanmak has satının zayıfiamasından ileri 2€- Ayni zamanda kü ücük da anın kenarları da zayıflamış #undan kan © damar dan ar, pihlilanamaz, cil . Sirde benek benek lekeler neydi eder, Lekenin rengi ilk günlerde kırmızı ile mor ari ni er. bir cok harp gemilerini feda ©... İ kollarda, guvani olur, Bir kac gün sonra ABONE SEDELİ Eönebi | Türkiye 2800 Kr, 400 Kr. 8 Ay 1600 İso . TAy Ecnebi 860 Kr 20 derek adayı kurtarmıya gayret ettikleri görülmektedir. Fransada , Vi» hükümetinin Vaşing- tondaki büyük e im, | Alman - Fransız anlaşmasının ım küresine şamil oldu. nda verdiği teminatın şılıyor, Amerika hi kümeti, Vichy hükümeti tahriri ve kat'i teminat vermedikçe, Fransaya gıda maddeleri gönder | memeye karar vermiştir, Amiral Darlan'm, Mösyö Hit- lerin nsadan donanmasını ve müstemlekelerini istemediği hak kındaki beyanatı da İngilizleri etmemiştir. İngiltere hü- kümetinin, işgal altımda olan ve olmıyan iki Fransa arasında fark gözetmiyeceği hakkındaki kararı ve limandan hareketine müsaade ettiği bir Pransız pet- zel gemisini müsadere etmesi, Vichy hilkümetine karşı tehdit eder bir mahiyette tedbirlerdir. İngiliz siyasi makamları, Trab Jusgarbe Alman askerlerini ta- sıyan nakliye gemilerinin Fran- sız kara sularından istifade et- meleri, Fransız fabrikalarının Almanya icin harp malzemesi imali, Almanyanın Don nehrin- den Akdenize küçük harp gem ileri indirmek icin istifade etme- leri, Alman hava kuvvetlerine Suriye hava meydanlarını kul- Ianmak müsaadesi verilmesi gi-| bi hadiselerin, Amiral Darlan'ın pek ve müphem mahi- yetteki lerini tekzip ettiği kanaatindedirler, Amiral Darlan'ın bu nutku, Fransanın İngiltere ile harbe girmeksizin ve binaenaleyh İn- gilterenin ve Amerikanın temin | ettiği gıda maddelerinden ve diğer müsaadelerinden mahrum kalmaksızın, Almanya ile işbir- liği yapmak istediğini ifade et- mektedir. I Darlan'ın, Vichy hü. in hattı hareketini ma- zur ve hattâ zaruri göstermek i sürdüğü tezin en ka- bili münakaşa ve sakat olan nok- | tası şudur: li, irdi, Fakat Vichy » müdebbirane siya- seti ve Almanyanın âlicenaplır ğı sayesinde Fransa htktimran- lığını ve müstemlekeleriyle be- raber mülki tamamlığını muha. faza etmiye muvaffak olmuş” tur, Harbin kaybedilmesinde bü- yük mesuliyetler taşıyan Dala- ip eden Reyunad reyi, siyasi tema» , leri malüm olan Mareşal Petain'e ve General Weygand'a terketmevip Afrika. ya geçmiş olsaydı, bütün Fran- sx donanmasını, | tayyarelerini mümkün olduğu kadar asker ve harp malzemesini Afrikaya geğirseydi, Pransa, buzünkün.| den daha fena vaziyete mi dü. şecekti? Bu takdirde, hiç süphesiz, bu- gün 5/3 ü isgal altında bulunan Fransanın hepsi isgal edilmiş e- lacaktı. Hattâ belki de bugün isgal altında olan olmıyan iki Fransa arasındaki münakle tahdidatı yüzüden büyük sıkıntı icinde bulunan Fransa, iaşe bakımı dan belki daha iyi bir vaziyet bulunacaktı. Diğer cihetten, Fransa hükü. meti Almanya ile mütareke: kabul etmevin Afri (Arkası 5 UÜRA... morlaşır, koyu mavi olur, yeşil olur ve v sarı bir renk ala- rak kaybo Kendi" kendine kaybolmadan. önce, parmakla ü zerine ne kadar h inmez. Pürpüra, kadın ve erkek ayırt etmezse de, galiba bayanlar cilt. lerinin rerigin& daha meraklı ol. duklarmdan onlara musallat gi mayı daha ziyade sever, ade bayanların bacakla. ür. Ayakta çok d mus da, kan birikmiş derler, Halbuki ayakta çok duran herke, sin bacaklarında pürpüra cıkmaz, Demek ki hususi bir dat 1ğ- zımdır. O da kanda pıktılanmak hassasmın azalması... Zaten vüra bacaklardan çok yukarı boyunda, yüzde bile nevda olabilir. Bu istidadın. bulunm bulun. madığım anlamak da kolaydır; Rir kola. dirsekten yukarı fakat oraya pek vakin olarak sıkıca bir bağ konulur. Üç dakika sonra kolun dirsekten msağı tarafında bileğe yakım yerde benek henek 4-——— © ÜÇ NESİL-Ü ER ara YARIM ASIRLIK TAN İÇTİMAİ DEĞİŞİKLİKLERİ SAHNEDE YANYANA GÖSTEREN UFAK TABLOLAR Ç HAYAT ÜÇER SERİSİ 8 - GECE VE SOKAK YAZAN: Refik Halid AZİZ DEVRİNDE SAHNELER; Getiri sokaklar henüz aydınlatıla- madığı içim ancak ci fenerleriyle yürünebildiği devirdeyiz. Oymalı, kabari- nalı ve kulplu, pek marifetli kapakları ya gelmek şartiyle şimdi bazı evler- özenti bir ecnebi zevkine uyula rak ters taraflarından münasebetsiz $€- kilde antrelere asılıp içine elektrik ampu- lü konan bu fenerler, bildiğiniz gibi boy- boydur. Önünde fener çekecek uşağı ol- isr kapanmca cebe cak kadar i T ise, di r daha büyüğünü, fakat, ne kadar ı olurlarsa olsunlar yinede tek unu kullanmak mecburiyetinde - dirler. İki ve dört mumlular ihrez edilmiş yüksek memuriyet ve mevkiin derecesini gösterir, Z Gece ziyaretlerinde cep fenerliler, konağa vardılar mr kendi, fenerlerini püf diye kendileri söndürüp, misafir geldik- leri yerin uşağına teslim ederler. Fener- ler muayyen bir mahalle, tıpkı ayakkabı- larının konduğu “pabuçluk,, mevinden bir refa dizilir. Gidilirken o feneri yakan, konağın bir hizmetkârıdır. Uşaklariyle enlerin fenerlerini, “kahve ocağı,, nda bekleyen yine kendi uşakları akarlar. Zaten, avdet zamanına işaret y , sözüdür. Fenerlerin pek temiz tutulması, bir uğulup parlatılması lâzımdır. Şıkır şı- kır yanıp göz almıyan fener, paslı bir si- lâh kadar ayıp sayılır. Me: her de- virde şühret kazanmş tenerci oustalanna müracaat ederler. Bugün bile antika top- lıyanlar fenerlerin alt kısmında bazı mühür ler, yâni ustanın damgasını ararlar. Me- selâ (Kiyork) un fenerleri, birinci derece- de makbul olanlardandır. Fenereilik Os- manlı san'atkârlığının pek ziyade zariflik, zevk veincelik göstermiş bir şubesidir. Ka- panıp açı yan, bronztan yapılmış bah- çe ve oda fenerleri arasında öyle güzelle- ri, şâhaneleri vardır ki seyrine doyula- maz; onlar büyük ve uzun bir devlet ve San'at saltanatının belâgatli ve gururlu bir ikide ** msil ve temaşa karagöz, hokkabaz, orta oyunu, meddah, çengi ve köçe- ğe inhisar ederken bu devrin soruna doğ- ru Beyoğlundakinden başka İstanbul ta- rafında da tiyatro başlamıştır. Gedikpa- şadaki binada (Vatan yahut Silistre) oy- nanmış; halk, Namık Kemali sahnede al- kışlamakla heyecanını yatıştırmağa mu- vaffak olamadığından tiyatro dışında da bulup baş üstünde taşımak arzusuna ka- pılmıştı ve muharrir, gizlice, arka kapıdan kaçtığı için de Gedikpaşa semtinin bütün sokaklarında saatlerce onu — arayanların muşamba fenerleri dolaşmıştı. Görülüyor ki temsil ve temaşa hayatımızda fenerin bir rolü vardır. “Binaenaleyh, gerek karagöze gidilsin, gerek tiyatroya, oyun saatine yakın en ev- “el dikkate çarpan şey, karanlık, izbe ve iğri büğrü sokaklarda, alışılandan çok faz- is Tasgelinen fenerli kafilelerdir. Küçük iler, oyun yerine gelince, ufak söndurürler, ya önlerine ko- yarlar, yahut da soğutup ancak kestire- tekler yol hesabiyle içine diktikleri mu- mu çıkararak yasalar, palto, avniye, kürk, hırka ve; sâkolarının geniş ceplerine yerieştirirlerdi. Uşaklar, şayet konağa dönüp bitme saatinde tekrar gelip kapıda beklemiyeceklerse civarda bir kahveye gi- derler, pek yüksek servet ve makam Su- hiplerininki ise oyuna girip efendilerinin gözüne çarpmıyscak bir koşeye gizlenir - lerdi. 'Erkeksiz kadınlar grupunda fener taşı- mak hakkı en yaşlısına, yaşlılardan en ce- saretli ve erkek yapıl olanına, yahut da zenci halayığa, bacıya Vi Bunların diğer elinde de, bir erkek tecavüzüne kar- $ı, ihtiyaten iri bir sopa bulunduğu da 0- Jurdu. ece, erkekle de olsa mahalle aşırı G bir yere gitmenin kadınlar için ha- yatlarında pek az, rasladıkları mühim vaka İardan biri olduğunu unutmamalı.Aİtmışını bulmuş bir hanım bu vakaları kolayca ve teferrüntiyle hatırlayıp sayabilir. Hem de, ekseriya, büyük bir tehlike atlatmış, bu tehlikeyi nasıl olup da atlatabildiğine $ şıp kalmış gibi bir tavırla ve heyecanla. Kadın, ancak araba çoğaldıktan ve sokak- lar bir miktar aydınlatıldıktan sonra gece dışarıya çıkabilmeğe başlamıştır. İkindi ezanı, kadının ve akşam ezanı, erkeğin evine döneceği saatin son haddi- dir; lekeler peyda olursa pürpüraya istidat var demektir, z (Arkası 5 inci sayfada) HAMIT DEVRİNDE SAHNELER: ps taşımak, artık zabıtanın halka yüklediği bir mecburiyet değildir. Buna ve sokakların bir derece ay tulmış olmasına Tağmen, başlangıçta, hâlâ ahali bu âdeti bırakmamaktadır. Makam ve memuriyet sahipleri, önde çift mumlu muşamba fenerle birbirlerine gece ziya - retleri yapmayı haysiyet ve şereflerine daha uygun; daha şatafath buluyorlar, Küçük halk tabakası da dar, girintili çı kıntılı ve ekseriya yangın yerleri arasın- dan geçen yollarda kendilerini daha em- niyetve hissediyorlar, Arabanın çoğalması da kadınları gec leyin sokağa çıkmağa ve uzakça semue: giüebilmeğe alıştırmıştır. Arapa, husüsiy- le kupa biçimaekiler, evin ve odanın bir devamı gibidir; kapısı vardır, kapanmak- tadır; pencereleri vardır; örtülebimekte- dir. Arabacının yanında, bir uşak oldu mu can, mal ve wz buyuk bır ialumallg, tecavüzden masundur. * ununla beraber yaşlı, meraklı ve Ür- kek hanımlar yine gece yolculu - ğundan pek hoşlanmazlar; sokak ve ara- ba fenerlerinin titrek titrek ve yarım ya- malak aydınlattığı türbe, mezarlık, mescit, tabutluk gibi yerlerden geçerlerken göz- lerini kaparlar. Çok aydınlık caddelere varınca Ga ahalinin aç gözlü bakışı kar» Şısında sahneye çıkmış kadar utanma du- yarlar. Zaten bunlara göre araba dahi &- min sayılamaz: — Bir gece kantocu Peruz'un arabasını önleyip kızı nasıl da çekip alınışlar, ötesini, berisini bıçaklamışlardı, unuttunuz mu? Yatsı zamanından sonra dışarıda kalmak doğru değil, arabayla da olsa! Bu endişeye hayvanların ürkmesi, ara- banın davrilmesi korkusunu da ilâve et- meli, Arabada, bilhassa geceleyin, “ayet- e-Kürsü,, okuyup dört tarafa üfleyen ha- mumlar çoktu. Aziz devrinde kadın hakkında sokakta bulunmak haddi ikindi ezanı iken bu de- vir iplidasında yayanlara akşam ve afa- badakilere yatsı ezanına kadar mesağ ve- rilmeğe bşlanmıştı. Diğer taraftan erkek- ler için de şehrin gece hudutlan geniş- lemiş, dönüş saatleri uzamıştır. o Artık Beyoğluna geçenler, yalnız Aziz devrin- deki gibi ulafrangalığı özenen beyzadeler ve eğlence peşinde koşan mirasyediler değil, orta tabakaya mensup olanlardır Geceleri, şehir seneler değiştikçe ışık- lanıyor ve harekete geliyor. Hususiyle ramazan ayında... Bu ay, 6 derece büşka aylara benzemez ki Sona €- rince, payitaht birdenbire, dörtte üç ay- dınlığından ve kalabalığından kaybede - rek bir kasaba loşluğu ve sessizliği alır, Hattâ, adım atmak kabil olmıyan Direk- Jerarasında bile sokak köpekleri, caddenin ortasına kıvrılıp yatmak imkânını tekrar bulurlar, * * Repizanın, dünyada beşka hi; bir memlekette görülmemiş acayip bir hususiyeti de vardı: Şehir, gündüzleri yarıdan fazla tenhalaşır, halkın yandan fazlası, yorganını başına çeker, uykuya varıtdı. Hükümet dairelerinde de devâm edenlerin sayısı azalır, kalemler boşalmış görünürdü. Tâ ikindi zamanına, Beyazıt sergisinin dönüp dolaşılacağı saate kadar. Bir eğlence şehri ki ahalisi gündüz ya- takta, gece sokakta! Oruç ve ibadet, hilâfet merkezinde, u- mumi nazardan en dejenere şekli almıştı: Kaf, zina, sefahat, kumar, tenbellik, son- ia da dindarlık taslama veriyâ. Yalnız tek bir noktada kat'i perhiz: Alkol... Bu- nun da sebebi hükümet yasağından fazla Takının, hiç bir surette giderilmesi müm- kün olmuyan pek karakteristik kokusu! Ramazanda kadınlar için de, yine din vesilesiyle, gezip dolaşma hudutları ge- nişlerdi. Onların da vaiz, hatir öve hâfız dinlemelerine mahsus bir kaç cami a- Şık tutulurdu. Bu camilerden bir kaçı yal- hız kadınlara mahsustu; yâni dinleyici e: kek giremezdi: i ir kısımı da ortadan kafesle bölün rdi bir taraf erkekler, öteki kmlâr 3 ime ki taraf'kadınlâr g olanların âşıkane ma. etmekiam akne maceralara tahne teşkil lamıyacakları tabiidir... ** Ka e a mame z€ne, $ tikleri cihetle, top vaktinden aya ai vel oradan çıkışları - yalnız çapkınlık etmek istiyenler için değil - İtanbulun seyre ve dikkate çok değer bir hususiyetini gör- mek bakımından da gayet hoşa gidici ve zevk Verici idi, Yüzlerce kadın, elvan el- biz. Böyle rminhtelit 79 ŞİMDİKİ SAHNELER; İ ece yarısına doğru, Taksim meyda» nı; yâni elli sene evvel ecinnilerin karanlıkta top oynadıkları ıssız bir yer ve korku: i malarla tiyatrolardan boşanan halk ki bir ışık altında, tramvaylara, otomobil- lere, otobüslere koşuyor. kism pas- tacı, muhallebici dükkânlarma, mı da heveslerini alamadıkları heveslere kapıldıkları için gazinolara... Yan yana, kol kola, kadınlı erkekli bu coşkun cemaat arasında, gece vasıtalariyle tâ Büyükdereye, Bostancıya, Bakırköyüne evlerine dönecekler de vardır; eskiden gü- pegündüz bile gidilmesi düşünülen uzak semtlere... Fakat yalnız Beyoğlu bu halde değildir; Beyazıt tarafında da halk ayak- tadır. Hem de genç kızlar ve delikanlılar, gülüşe konuşa, bir zamanlar eli fenerli ve sopalı bacılarla ancak ve hem bu saat- ten pek erken, güç belâ dolaşılan sokak- larda, fütursuz yürüyorlar; talebe yurt- larının kapıları önünde vedalar ve daşça el Sıkmalar. “ Mr ilk günlerinde a dolaşan “Geceler gündüz oldu türküsü asıl şimdi, hem maddi hem m nevi iki bakımdan bir hakikat olmu tur, gece, bilhassa kadının sırtından ağır ve korkunç yükünü kaldırmı Cadde- ler ve camilerkenarına dizilmiş kavuklu mezar taşlarının akçil yüzleri - tramv ve otomobil fenerleri keskin ziyala gezdirip gece yarıları yambaşlarında ka- dın kahkahaları aksettikçe - kaybedilmiş bir fırsata karşı bana âcı aci gülümser gibi görünüyorlar. .—— —. van feraceleri ve - sonradan da - ç DURUM ile meydanlara ve yan sokaklara bir da-| * gılrlar, zenginleri konak arabaları kurulurlar, etrafa bir haşırtı, bolluğu, bir neşeli başkalık buna yetişenlerin manzara hâlâ, keyifle! bir Çin, Siyam, Kore seyahati gibi bat layıp gülümsememelerine imkân yoktur. Teravih namazına kadınların gittiği de olurdu. Fakat, erkeklerin bu devirde ısık- sız sokağa çıkabilmelerine rağmen kadın ların önünde fener bulunması - zabıta er- riyle değil - ihtiyat ve an'ane icab; yine şarttı. Yazık ki, diğer sütunda bahsetti dimiz zarif muşamba İenerlerin yerini git- tikçe, Yahudi işi, âdi cam fenerler, donan- ma fenerleri alıyor, evlerde ve konaklarda ki eski fenerler, tel büklümlerine tesadüf eden muşambaları rütubet lekeleriyle kıp kırmızı kirlenip pirinç madenleri yemye- şil paslanarak, köyeye, bucağa atılmış, çü- Tüyüp gidiyordu. B” küçük ve imtiyazlı zümre Boğazi- çinde ve yaz mehtaplarında deniz safaları yapar ve bunlara kadın kayıkları da'karışındı amma iki cinsin arasında su na bir bir renk ve hepsinin de yüzünde gecenin gölgesi bulunduğu halde... On beş alayını, Ka Bı, Ramazanda Direklerarası eğlencelerini cülüs ve kandil şenkliklerini seyretmek için İstanbulun kenar mahallelerinden Tağbette ve donanmış cadde ve semtleri- ne gelen yayan kadın kafileleri, pek ay- dınlık bir yere varınca cam fg; ini - dikkati çekmemek ve gülünç görünme- mek maksadiyle - söndürürler, loş sokak- lara dalınca tekrar yakarlardı. Onlarca dü- nüş, parlak bir rüyudan uyanışa benzer“ di. Asıl bu gidiş gelişlerde fener tutan cakarının veya zenci bacının rolü mes Biyetlidir; söz ve el atanlarla peşlerini bı Takmıyanlara karşı müdafasda bulunmak ve hattâ icabında tecavüze geçmek için. Bir vazifesi daha vardır: Arkasında yürü- yen genç kızlar, erkek (kalabalığının ve temasının verdiği bir cinsi heyecanla fazlâ gülüşüp kıvrılmıya, yâni fingirdemeğe başladılar m: edebe davet etmek, “şimdi dönerim ba!,, “Hay kepazeler hay, eve varınca yaptıklarınızı hanım ninenize bir bir anlafacağım!,, gibi tehditler savurmak, azarlamak, gençlerin gevşeyen, mukave- metini kaybeden hsya damarlarını yeni - den vazifesine çevirmek! *»* ökemenlik ve Töner taşıma, bazan sileden veya mahalleden, entarili hırkalı, başı abani sarıklı bir ihtiyara, ha- & efendinin uhdesine düşer. O zaman, ta- zeler - gidişte değilse de dönüşte yaşlı klsvuzu yorgunluk ve uyku bastırdığı için - biraz daha eğlenmiş, hiç olmazsa kaldırmak, istedikle oynatır, serperlerdi &i| ir gecesi kalabalığı) | ve işler İ yetler fiyat TİS: BR YAPRAK U de Tarih ve Hefsivet marie “Çandralık çen? Jeti İbi babade rette bilünan gilef; yine öğle babadağ; g5 darlarshizmet edin, kuvvet: dır. Bağlardan Ari işbirliği rinde BİStYam İytania ŞEi vardır 5 alansuk,, taarruzu mi idi, Hükümdi ieiitarık hastalık. kuruyana ani sur kenğisine çoptıpa Kİrer, muştur. Masun, hastalanlı ZAN etin dahi, | zat hatırdı sorm o nt hatardi OT eniz ce, disine bij & vi Ta : çoti üzerinde mü ni. “ıyacak vaziyette e - mMüs Fransaya karş time dönetârliklarda bulun. oğlumla si sebebini barrilös, dükten $ . amın ve b yük baban deli Yünmda gömi Müslüman © Sana cennit vadediyorum. Yol sa cehenneme gideceksin, i Masua: — Lütfumuzin minnettarıyı) demiş. Fakat Gehnette olsun, €| | henne mde olsun bizim hasım, #İ raba ile beraber bulunnak ist rini j 4 * ma'nın Oğlu Yuhanna Harunğiresidin hususi hi kimi olmuştur. Hazakati kadi da hanır ceyaplığı varmış, Bİ gün hükümdar huzurunda Cel, rail isminde birbaska hekime zaket gösterirken: — Siz benim kKardeşimsini Baba bir desi: Demiş. Cel rail hemen hüğümdara; — Bittiniz ya, efendim, demi) “İBenim kardeşi olduğumu itiğâ ediyor. O halde böbasmdan yedi Zi mirasta benim öc hakkım yaf dır. Hükümdar MafDa'ya sormuş — Buna ne gerin? — Ehemmiyeti Yok. Meşru o) mıyan çocukları Mirasta hal olama zelendim. sevdi, *# Hiürreşiği en cariyelerişğen birinin gi rinirken sinip; Şkallüs-ederç kolları havada kaf Hiç Bir il tın kâr etmediğiniğören İbn M, #ua cariyeyi erkeğin kı dıracak gibi bir patket cariye öni olarak gerin. eteğini tutmuş ve ##neviyatn) kuvveti sinirlerine gilebe edi hastalıktan kurtuluft Yalnız muvaffakıyeti Masura beş yü bin dirhem getirmiğir. | * xl ir gün Abbagije) “Mü ire e kümdar, bekimiy esindel ufak bir deliğe parfint rak oynamaği idi geni meğe başlamı$: Doyyza »it b çok bahirleri€n goy ütevekk kil sormuş” j — Bir deliyi a, pan bağl , mak icabeder? Masun di : i Mİ eyekimin cülyyöndeki deli Bi bir karış SONiyloğği, zamani i Tdrihçi er” i. erhal ay wahı ver $| Koordinasyon Heyetnin. 2 Yeni Karg' ie mürak: nan kadroya T rine tahsis olunac! tedair olan köord! Kralı | Heyeti Vekile tari edilmistir, ecek | Bu kararnameye Nevyori | ronun 1941 takvim İdığı kadar yedi aylık üzere 40,510 lira tur, rf Ticaret Vekâleti emrine wi müra&nabö komili larının idare masrafleiyjel bin lira ve fiyat kort kurs Masrafları kef ak 7.500 lira taksiş uştur. Bu kadro 210 Jirai bir büro sefi, 170 Prahk 22 fi kontrolörü, 140 Prahık 20 #i kontrolörü, 5 yarı öfkeli, ve olur;