6 Eylül 1940 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

h- o- - ” İChurehill'in Nutku &- B let lt- - B FE - &e- KEVYPYEUS — l | | : ——— | 6.9.940 ş *« : |/ ÂAÂBONE BEDELİ : Türkiye Ecnebi K l !;“00 Ki tsene — 2800 K (; 750 6 Ay 1800 * Timedile B Ay 800 * ll 1 Ay 300 * , H 2 KA BAA I, BBUGÜN Yazan: Ömer Rıza Doğrul Ingiltere Başvekili Mister Churehili, dün Avam Ka. |Marasında söylediği bir nutukla | Yaziyeti aydınlattı ve netice iti- âr_ile Hitlerin evvelki gün söy. P'ediği nutka cevan teşkil eden |Sözler söyledi. Gerçi, Churchill. n maksadı cevap vermek değil. d, fakat Hitlerin evvelki günkü Dutku, — Almanya bakımından Mls_teı' Churehill'in nutku da hgiltere bakımımdan vaziyetin hz_ahg olduğuna göre, iki nutkun irbirine cevan teşkil etmeleri Sayet tabiidir. İt Mister Churehill nutkunda, d"gl"ş » Amerikan anlaşmasın- !ı aı-: hissolunan memnuniyeti an. 'wı_“—llltaıı sonra, Balkanlara geç- ı_lf Va İngilterenin Dobruca ve “i;ansılx'aııya meselelerinin hal- (Tini nasıl karsıladığını izah etti. | * * | ınziltere, Dobruca ve Transil. İt Dya meselesinin halline taraf. (Tar olduğu halde, alâkadar taraf. Arın tazyik altında değil, fakat kendi istek ve rızalarile bu me- İşcleleri halletmeleri lehindedir. | Yarılan neticenin bu şartlara ne ©€ce uygun olduğu harbin de. |Vam ettiği bu sırada tayin edile. Miyeceği için İngiltere, gerek nohmcı, gerek Transilvanya an. lasmalanm şimdilik — tanımıya- (taktır, | Bunun mânası, harbin İngilte. Te lehinde netice vermesi tak. dirinde, bu meselelerin tekrar, ı'_aı'd! mMmevzuu olacağı ve pürüz.'" ı'! noktaların tesviye edileceği- ir. Yeni anlaşmalardan muta. OSerrır olan taraflar, bu yüzden tarbin neticesini merakla bek. !lyeceklerdi.r. %IStîlâ İhtimali : | ister Churchill'e göre Al. Omanlar, hava hâükimiye- tini kazanmak İçin, kuvvetlerini fzami şiddetle denediler ve bu €neme kendilerine çok pahalrya '"lı_ oldu. Bununla beraber, bu düpisinde daha büyük, daha şid. d:m muüuharebeler beklenmeli- <» Fakat Almanlar, iki mis. » Veya üç misli şiddetle de ha- reket etseler, İngiltere mukave. Met edecek, bü taarruzları da Hüskürtecek ve bütün bu müca. hekk'rden daha kuüvvetli bir le çıkacaktır. k Ütün bu sözler, İngilterenin !.""dlle güvendiğini teharüz et. iriyor. Son İki aylık hâdiseler & bu itimadın sarsılmıyacağını iyor. x mî_nıilmqı istilâya teşebbüs mt"'“li henüz bertaraf olma- ı__ iştir. Bi tehlike henüz mev. 'nttur. FPakat geçen Haziranda çok Büç olan bu teşebbü , Eylül. j | | î' VARAN Gelen: Üç Berlinin Viyanada hallettiği dava, Transilvanya davası değildir, sa- dece ve bizzat kendi davasıdır. Çünkü Berlin, Cenubu Şarki Av- rupada silâhlı, silâhsız hiçbir ka, rışıklık istemiyor. Fakat, esas me- sele halledilmiş midir? Hayır! Bu- gün hallolunmuş görünen Tran- silvanya işi, asıl bundan sonra te- davisi imkânsız bir hale gelecek- tir. Yazan: Aka Gündüz erlinin Viyanada hallettiği dava, Transilvanya davası değildir; sadece ve bizzat kendi davasıdır. Von Ribebntrop'tan başka, üç Hariciye nazırı bu sah- nede ancak figüranlık ettiler, Berlin . kendince bilinen se. beplerden ötürü, - cenubu şarki Avrupada silâhlı silâhsız hiçbir karışıklık. istemiyor. Halbuki Transilvanya işi gittikçe kabaran, hatta azıtmaya istidat gösteri devamlı bir karişıklıktı. Bırakll. saydı, bir Macar - Rumen harbi- ne kadar varabilir miydi? Hayır. Rumenlerin harbetmeye ihtiyaç- ları yoktu, dava karşı tarafın idi. Harbi olsa olsa davacı olan Ma. carlar çıkarabilirlerdi. Fakat Ma- carların bugünkü dirayetli diplo. matları böyle bir sonu bilinmez maceraya atilmazlardı. Billirlerdi ki ordu ve hazırlık bakımından Rumenler her tahminden üstün derecede kuvvetlidirler ve Bay Hitler harbe giren kim olursa olsun asla yardım etmeyeceğini daha geçen gün Salsburg'da a- çıkça ihtar etmiştir. Bünunla beraber harbe atılma. mak, can sıkıcı karışıklığı sükü- na erdirmek demek değildi. Bu. dapeştenin kendince haklı olan hırçınlığı ile Bükreşin kendince haklı olan uzlaşmazlığı sürüp gittikçe Berlinin istemediği harp- ten daha beter bir vaziyeti mey. dana getirecekti. Bunun içindir ki Berlin kısa bir emriyevmi ile işi pamuk ipliğine bağladı: — Sen şunu al! Sen de şunu ver! Geri dön, marş! Dedi, dedi ama esas dava bit- medi. Biten şey, Berlinin istedi. ği muvakkat sükün ve sulh da- vasıdır. Yoksa bu şekilde hallo. lunmuş görünen Transilvansa meselesi asıl bundan sonra teda- visi imkânsız bir hale gelecektir. Alavere emrinden sonra - çizilen Transilvanya haritasına bakınız. Yukarıdan gelen bir sivri Macar hançeri Romanyanın boğazına, Viyana hakem kararından sonra bir çok kargaşalıklara ve nümayişlere sahne olan Transilvanyanınm Brasov şehrinden bir görünüş.. men hançeri de Macaristanın gövdesine saplanmıştır. Macarlar, siyaset ve kuvvet se- beplerinden dolayı cenubi Tran. silvanyayı istemez — görünebilir- ler. Fakat şimdilik. acarların davası büyük. tür. Bunu bir tek kısa cümle ile hülâsa edelim. Macar- lar diyorlar ki: (Karpatsız bir Macaristan tam, müstakil ve e- min bir Macaristan olamaz.) Rumenlere gelince; bir emirle verdikleri yerlerde yirmi iki se- nedenberi ettikleri fedakârlıkla. rın, masrafların haddi hesabı yoktur. Bütün sanayi, - maden, toprak ve kültür kaynakları bu verdikleri mmtakadadır. Onlar da diyorlar ki: (Şimali, şarki ve cenubi Trarisilvanyasız Romanya tam, müstakil ve emin bir Ro- manya olamaz.) Ve her iki taraf zaman ve fır. sat bekleyecektir. Demek oluyor ki hallolundu sanılan mesele Berlinin istediği muvakkat sulh ve sükün meselesidir, Rumen £ Macar meselesi değil. Bu, daha pratik ve becerikli bir tarzda halledilemez mi idi? Edilirdi. Mademki her iki taraf da Berline kayıtsız boyun eği. ve aşağıdan gelen bir keskin Ru. yorlardı, Berlin şöyle bir dikta LOKMAN'HEKİMİN . ÖĞÜTLERİ TÜRLÜ TÜRLÜ JENLER VAR Jenler gözle, hattâ en kuvvetli mik- roskopla, görülebilecek şeyler olma- dığından şekilce aralarında fark bu- lünup bulunmadığı bilinmezse de te- sirlerinin başka başka olduğu şüphe- sizdir. Ti y Kısa sözle jenler arasımda faydalısı da, zararlısı da vardır. Zdrarlı olanlar irst hastalıkları babadan ve anadan —İfakat daha ziyade anadan— evlâda geçmesine vasıta olurlar, En fenâaları ölüme sebep olan jen. lerdir. Bunlara “ölüm jenleri,, deni. lir. İçerisinde bu ölüm jenlerinden bi- ri bul insan yumurtalarımdan ba. de ü'bütün YA GNipt ü güçleşmiştir. Çün. ';ı'i ınEllttrenin, bu ihtimale kar- İk "ıl!’:lğı hazırlıklar- tehlikeyi | Sarşlamıya kâfidir. : | Şarkt Akdenizde : .X—_ y M 'ster Churehill'in temins et. mühim bir nokta da, x ;aî:nâgenue aittir. Onun an. zıları anne karnında büyür, doğacak çocük haline gelir, hastalıklı doğar, doğduktan bir müddet sonra mutlaka ölür. Meselâ kalm, esmer derili olarak doğan çocuk doğar doğmaz ölür, ne- den öldüğü yakm vakte kadar bilin. mezdi. Şimdi biliniyor: Ölüm jeneni taşıdığından... Bunun gibi kısacık parmaklı, ya- hut ellerinde ve ayaklarında hiç par- maksız doğan çocuk ancak bir yaşma kadar yaşar, ondan sonra mutlaka... Gözünün en içerideki tabakasında urlu olarak doğan çocuk bir yaşınm içinde gider; Derilerinin üzerinde kırmızı leke- lerle doğan çocuklar da o lekelerin ü- zerinde ur peyda olur, , çocük en son ancak on beş yaşma kadar yaşıyabilir. Hem görmez, hem aptal çocuklar, en son yirmi yaşına kadar... Bazıları da indan yumurtasmı ha annesinin karnında iken telef eder. ler. Gebe bir anne durup dururken çocuğunu düşürür, görünüşte hiç bir sebep yoktur. Acaba başına bir kaza mı geldi, bir şeyden mi korktu, diye düşünürler, Asıl sebep çocuğun yu- murtasında yer tutmuş olan ölüm je. nidir. Demek oluyor ki insanım çocukluk. ta ömrünün uzunlğunu ve kısalığını tayin eden şey gene bu jenlerdir. Ço. cukluktan sonra da ömrün uzunluğu- na gene onların karıştığı henüz bilin. mezse de bir gün onun da anlaşılma- sı muhtemeldir. da-g tebliğ edebilirdi: — Manş muharebelerinin s0- nuna kadar yerli yerinizde otu. runuz. Ses, nefes istemem! Buna karşı kim itaatsizlik gös. terebilecekti? Şimdiye kadar metotla, prog. ramlâ ve mantıklı bir taktikle hareket eden Berlin, ilk defadır ki yanlış hareket etmiştir. Kendi zararlarımayolan bu hareketi bir gazeteci sıfatile sadece tahlil edi- yoruz; başkalarının işlerine, za. rarlarına, kârlarına karışacak de. ğiliz. Bu meseleyi böylece ve tama. mile kapanmış farzedelim. Bun- dan sonra ne olacak? Budapeşte memnun olmuş görünecek, Bük. reşin sinirleri zamanla yatışacak, iki taraf da acıya tatlıya alışacak. lar ve Balkanların o kısmına senbolik bir sulh ve sükün ge. lecek, Sonra? Sonra varan gelen üç! diye yeni bir etap açılacak. Bugüne kadar görülen metot bel. li: Her bir mesele halledildikten sonra bir sükün ve hazırlık devri gelir ve arkasından yeni bir me- sele ortaya çıkar. Birinci etap Dobruca meselesi idi, Esas halledildi. Fakat Bük. reş beşinci, sekizinci ,derecede basit işler için uzlaşmazlık asa. biyetinden kurtulmazsa bir emir daha alması yüzde yüz beklene- bilir. İkinci etap Transilvanya mese. lesi oldu. Bu pamuk ipliğinden fiyongayı yukarıda kısaca tahlil ettik. Yatışkanlık ve alışkanlık devri başlayınca varan gelen üç! Evet, üçüncü etap ta hayal ol. mayan bir tahminle tahmin olü- nabilir ki Sofyanın garbında ve Sofya için mühim bir stratejik değeri olan Çaribrod mıntakasile cenubi Yugoslavya denilen Bul. gar Makedonyası, ve şimali şar. kideki Macar arazisi meseleleri olacaktır. Bunun hakkında konuşmak bizim için zeminsiz, ve dördüncü etaptan şimdiden bahsetmek za- mansızdır, Bölaki biz hayalsiz tahmini. mizde ve garip görünen kehane. timizde aldanmış olalım. Fakat şunu da söyleyelim ki başını ku- ma gömmüş devekuşu da değiliz. Yürüyen hakikatleri görmek için ne mikroskop ister, ne de teles. alkanlardaki otellerden bi- rinde bir gün şöyle bir vaka olmuştur: Saat beş sularındadır. Salon oldukça tenhadır. iBr köşede ©- oldukça tenhadır. Bir köşede ö- rışın, gürbüz yapılı kaırmızı su. ratlı bir zat önüne topladığı bir yığın almanca neşriyatı mütalea ile meşgüuldür. Bu sırada içeriye kahkahalar atarak dört Alman girer. Gözleri boş salonun bir köşesinde kendi- ni Alman gazeteleri içine gömen gence ilişir. Onu da Alman zan. nederler ve yanına gidip İendisi. ne selâm verir ve almanca ne o. kumakta olduğunu sorarlar. Kırmızı ğuratlı delikanlı gene almanca cevap verir: — Alman gazetelerindeki İn- giliz ve Alman tebliğleri. Hangi- sinin doğru olduğunu kestirmeye çalışıyorum. Gencin bu cüretkâr cevabı ö. tekileri fena halde kızdırmıştır. İçlerinden bir tanesi atılır: — Ne, siz Alman tebliğlerinin | doğruluğundan şüphe mi ediyor. sunuz? Durun ben merkeze ha- ber vereyim de siz görürsünüz, Bana çalıştığınız yeri söyleyiniz. Öteki soğukkanlılıkla cevap verir: — Sefarethanede. Verilen bu gayet sarih adres üzerine dört Alman muhatapla. rının ismini sormaya bile lüzum görmeden uzaklaşır, başka bir köşeye otururlar. Biraz sonra salondan çıkmak üzere onların önünden geçen genç, tam onların önlerinde du. rur ve dört Almana dönerek: — Efendim, der, adresimi ek. sik aldınız, ben İngiliz sefaret- hanesinde çalışıyorum. Ve kendisine hiddet ve hay- retle bakan dört çiğt gözün önün. den sükünetle uzaklaşır. Söyle. diği doğrudur, zira kendisi Al- manyada büyümüş ve tahsil gör- müş bir İngilizdir ve halihazır. daki vazifesi İngiliz sefarethane. sinde Alman matbuatını takip edip âmirlerine gündelik neşri: yatı bildirmektir. ** Beşinci Kolona Karşı ngilizcede tuhaf bir tesadüf I olarak kolon ve sütun ma- nasına gelen kelime aynı “co. lumn,, kelim&sidir. Bunun farkı. na varan muzip bir Amerikalı gazeteci bir gün şöyle bir teklif- te bulunmuştur: , — Beşinci Kolona karşt olan nefretimizi göstermek üzere bir- kaç gün gazetelerimizin beşinci sütununu boş bırakalım. Ertesi gün bu gazetecinin sekiz sütunluk gazetesi yedi sütun çık. mıştır. Fakat beşinci kolon orta yerde bömboş bırâkılmıştır. Yal. nız bu sütunun en göze çarpan yerinde şöyle bir ibare vardır: “Beşinci sütuna ne suretle ©o- lursa olsun müsamaha gösterme- | yeceğiz.,, Bundan çıkacak mana şudur:; “Yani gazetemizdekine bile!,, Bunu takip eden günlerde di. ğer birçok gazeteler hep beşinci sütunu hazfedip orada şöyle iba. Adresimi Eksik Aldınız - Beşinci Kolona Karşı - Bir Günde 500 Ölü “Tribün gazetesinde beşinci (sütun) bulunmayacaktır. Darısı Amerikanın başına!,, “Beşinci kolon mu? (Sütun mu?) Ona gazetemizde bile yer veremeyiz; nerede kaldı ki mem- leketimizde..,, K , * x Bir Günde 500 Ölü vvelki gün Amerikada iş E gününü tesit ettiler. Bu münasebetle halk o kadar çok coştu, o kadar coştu ki, birçok o0. tomobil, tramvay kazaları oldu. Ve havai fişeklerle yangınlar çık. tı. Bazıları kafayı iyice tütsüle- dikten sonra silâha sarıldı. Böylece herkes kendi bildiği şekilde işçi bayramını tesit etti. Şimdi verilen resmi raporlara göre o gün kaza neticesinde tam 500 kişi ölmüştür. Aynı günde İngilizler Almanya üzerine ve Almanlar da İngiliz adalarına a. teş yağdırıyorlardı, Fakat hiçbi. rinde bir günde 500 kişi ölme. miştir. Doğrusu Amerikalılar coşunca İngilizleri de, Almanları da bas- tirıyorlar. Saray Sinemasının Yeni Mevsim Hazırlıkları: Saray Sineması; her sene olduğu gibi bu sene dahi — ahvali hazıraya rağmen — En meşhur ve en büyük Yıldızların; en seçkin, en güzel ve en zengin filimlerini temin ve sayın müşterilerine takdim etmeğe muyaf- fak olduğunu ve Salonunun ismine lâyık bir konfor arasında zevklerini tamine çalışacağını haber aldık. Bu sene göstereceği büyük filimlerinden bazılarını zikrediyoruz: MAHKÜMLAR GEMİSİ Joan Crawford. » Clark Gable KIŞ GELİNCE Tyrone Power - Sönia Hennie Di KANLI GÜL Viviane Romance n e NİNOÇKA Greta Garbö € VAHŞİ KUŞU Spencer Tracy - Robert Young e ELVEDA GENÇLİK Robert Donat Bd KARA GÜNEŞ Spencer Tracy e KADINLAR Faye' KANATLI e SEVGİLİ DANSÖZ Ann Sothern KA SİHİRLİ KÖŞK Judy Garland : © TÜRKÇE FİLİMLER: KAHVECİ GÜZELİ MÜNİR NURETTİN MA S IAM TALÂT - NEZİHE - NEVİN © ÇÖL KIZI L i e« AKASYA PALAS HAZIM - VASFİ - CAHİDE Yazan : MAHMUT YESARİ Müzik ve şarkılar : reler kullanmışlardır: Te, İngiltere son gün. ılâî::ellîu'rk-i Akdenizdeki -deniz - Yini iki misline çıkar- mıstır Ve Sarki Akdenizdeki kuv. Mmütemadiyen yardım İ ıl:;gir. ilterenin, Almanya î]l_eı_'_y?hğ, harbe ehemmiyet veyr. h'nlhî!tmie İtalya ile yaptığı arhe Ce ehemmiyet verdiğini ve o"; :;'" tedbir aldığını gösterir. p talyanlar, İngilterenin Misır- da da stratejik hir ricat yapaca. ğinı iddia ederek, taarruza baş. lar b“'%ı, Mısiri da - kolay. hıkla za; kanalına varacaklarını söylüyor- '";:a;'aı İngilterenin bu hayati 20 çarı Canla başla müdafaa e- eceği ve onun için — hazırlan- |df gayet sarihtir. Tet adamidır. Onun bu nuütkü da, geçenlerde tel j takviye “miştlîîn ettiği itimadı Pfedeceklerini ve Süveyş|. İki Günlük Hulâsa Tecrübesiz bir kre olan Maria Nikolayevna Venedik hapisanesinde iken küçüklükten itibaren başından geçenleri ' bir okul def- terine yaztnıştır. Bu deftere göre, Mâaria henüz sekiz yaşında iken göz hastalığı- na uğramış. 12 yaşında gözlerini doktor iyi etmiş, 17 yaşında Vasili adında — bir gentin güzdilik ve cazibesine Üşık — olmuş. Sonra onunla kizlice evlenmiş. Bir gece kocası ötedehberi aile dostu olan Bözeyseki ile tekrar barışmış. Müria'ya kızağa bin- meyi öğretmek ürsere hep birlikte sokağa gikmışlar. Bu strada patlayan silâh Böze- vski'yi Maria'nın ayakları Öönüne —düşür- müş. ' Kadın defterini trende ünuütüyor, bu, An- nie Vivanti'nin eline geçiyor. Hapisaneye kadını ziyarete gidiyor. Kadının hatırala- rını okuduğunu izah ve ispat ediyor ve es- ki günleri yadederek kargilikir konuşüyor- lar? SS SEER ANNİE VİVANTİ kop. İtalyancadan çeviren : RÜVEYDE SİNANOĞLU var. Siz, bir rüya yor müusunuz?., Halbuki sör, diyor. Sör, mutat duası içinde dudakları- nin ini 4 d y gözlerini kaldırıp bana baktı, Mariya Tarnoyska, gözlerini yüzü- me dikmiş, ,devam etti: — Halbuki siz, bütün bunlar ha- kik? olabilir mi sanıyorsunuz? Ben, sahiden böyle giyinmiş olabilir mi- yim? Sesi burada söndü. Sonra, “evet,, kısık, * Ve va " A y Mister ch!n'chm $ n | Kendimi oni ea - #ime itimat telkin v üün kolları arasında gizli- kle temayüz etihiş bir dev- | Yecetim. Ona, “Anne, — diyeceğim, Tanrım.. Bilsen ne kötü bir rüya gör- düm! Uzun, koör! kaba bir hi- kâye. Kötü ve şerfi Vasili ile evlen- mişim.. Lâkin düşün anne, Vasili şe- nil! Sonra, ne kajdar adam öldürmü- İ Okuyucu Dilekleri | 'da Temizlik Tetanbul « * baftada iki l:f_:l"'"ı-ı hattma — işleyen — ve z * yapan “Sayyar,, vapurun- temizli yi Sacebkak Ka Tlayet edilmemekte, hamam İmckta kolum AMrda örtüler Gzerinde gez- bam kücerte gel clan gilteler geceleri - * taralından baş yastığı şüm!. imişim... Lâkin düşünün, sadece balayı için gidilen İtalyada hapishanedel.. Aman Tan- rım, ne rüyal..» Annem, saçlarımı sıvazlıyarak gü- lecek, Olga ve Vasili ile çaylarımızı içmek için annemle ben kolkola, (Annemle ben, evliler gibi her za- man koölkola gideriz.) İçeri gireceğiz.. Bayan!. Niçin bana böyle bakıyore garılmaktadır. sunuz? Ağlamak istiyen bir haliniz devam etti: — Hepsinin öldüklerine inanmak mı istiyorsunuz? Küçük Petro, Bo- zevsky, Stahl, annem, Kamarovsky?. — hafif, ihtilâçlı bir gülüşle güldü — danmıya köy . Bü mırıldanış, da- marlarımda ürpermeler peyda edi- yordu: — Sen kimsin? Olga mısın sen? Kafamda bir çocuk arabası var ki, dönüyor, dönüyor. Onu durduramı- yorum. Ben de bir çocuk arabası üzerin- deyim: Dönüyor, dönüyor, asla dur- müuyor. Zaten beni dufdurmıya — bi- rakmadılar ki... Bir teviye, amma bir teviye hareket, seyahat, tekrar hare- ket..... Sör ayağa kalkıp yanına gitti. — Onu düşünmeyiniz; bu son se. yahattir. Sonra istirahat edersiniz, dedi ve elini omuzuna koydu, Fakat Mariya Tarnovska bana ba- Hamlet mi bu?,, £ Hamlet'te hepsi nasıl ölürler? Biri burada, biri orada, biri perdenin are kasında, biri diz çökmüş, boğulmuş, boğazlanmış, bıçaklanmış.. Ah, ne çılgınca fikir! — * Bir kahkaha — Uyandığım zaman... Ansızın sustu. Ona yumuşak bir sesle, rusça ça- ğırdıkları gibi hitap ederek ve hafif- çe eline dokunarak: — Zavellı Mura!., dedim. Bana muztarib baktı: sanra Miril- | vük kıy bir hıçkırıkla: — Uyanmak istiyorum, dedi. U- yanmak ve rüyamı anlatmak;,.. Ve o tatlı Nisan ayının uzun gün- lerinde onu şöyle anlattı: — Nereden başlıyayım?. A, evet.. oradan, Uuyuyup kaldığım yerden.. Bahçemizdeki salıncaktan. Hava sı- caktı; hemen hemen büurası gibi... Ben, o gün on altı yaşımı doldur- muştum, Annem, bilhassa, kız kar- deşlerimle babamın huzurunda, bü. bir debdebe ile kızıl çözdü, onları başımın üstüne tuttur- du. Artık omuzlardan sarkan örgüler yoktu. — Senin bir genç kıza benzemen lâzım, diye içini çekti; henüz öyle ol- mamanla beraber... — Elbette genç kızım, dedim. Halbuki annemin maksadını anla- mıiyacak kadar genç kızdım. Annem: — Hayır, hayır diye başını ysalla> dı. Benim soluk benizli kızım!.. Tatlı tatlı bakarak — yanaklarımı okşadı. Ben bakır renginde bir tolgaya benziyen saçlarımla mağrur bahçeye koöştüm. SADETTİN KAYNAK Şiirler: VECDİ BİNGÖL e Üç AHBAP ÇAVUŞLAR SİRKTE . LOREL , HARDİ HAYDUTLAR ARASINDA Vd PONPEİNİN SON GÜNLERİ e İşte bütün bu güzel filimlerle SA- RAY SİNEMASI Daima olduğu gibi, bu sene dahi Zafer ve muvaffakıyet- lerin başında olacağını gösteriyor. O halde çok gecikmiyey Bi sanılan yeni mevsimin küşat tarihini bekli- yelim, Ensemi açık ve ferah duyarak, sa- Jmncakta başımı,bir oraya, bir buraya sallıyordum. Düşünüyordum: “Vasili beni böyle Bö: Fakat, fi ediyorlardı; bir saçın oradan, bir sa. çın şuradan çekildiğini duyuyordum. Salıncağı durdurdum, ve başım eğili, bir anda bütün firketeleri çıkarıp yere attım. Bakır tolga hafifledi; da- ğıildi; bir altın maden gibi, belime kadar döküldü. Salıncağın üstüne siç- radim ve berrak havada geniş bir u- çuşla kendimi öne fırlattım. Ah, ne keyif!.. Saçlarımın, arkam- da rüzgârdan, bir bayrak gibi uzan- dığını duyuyordum; sonra geriye doğ. ru dönüşte, deli bir ışık şemsiyesi gi- bi başımın önünde ve dört yanımı girdaplandığını... » Tek başıma, yüksek sesle türkü söyleyip gülüyordum. (DEVAMI VAR) Yapraklar Dökülürken, ' 40.000 Lira da Cebinize Dökülebilir. Mahallelerde Eski Muhtar Teşkilâtı v aktile mahalleye ait bir iş olursa, koltuğunun altın. | da vazilesinin resmi alâmeti olan bilek kalınlığında ucu demirli so. pasile bekçi dayı kâapı kapı gezer; © — Muhtar selâm etti. toplantı var! der. * Toplantıya çağırılan, gecel entarisinin Üüzerine mevsimine göre ya şamhırkasını, yahut kürkünü giyerek içtimaa gider. — İmam, birinci muhtar, iki muhtar, ihtiyar heyeti de . -oras| dadır. Konuşulan şeyler hal lenin nefine aittir. Meselâ yor. | gancı Hüseynin baldızı . dağlara taşlara . deli olmuş. Yangın çı- | karmak ihtimali var. Kadıncağızı ya hastaneye, ya tımarhaneye kal dırmalı... Yahut nasılsa mahalle. ye uygunsuz kadınlar taşınmış; © bunları nasıl atmalı? (Arzı mah- zar) yaparak uğraşmak aylara © bakâr. O zaman bekçi dayıdan © sonra her mahallenin Afili Meh.. met, Cağanoz Ahmet gibi kaba. © dayıları, hususi icra memurları vardır. Böyle bir vaziyette tosu- — nu ortaya koyuverirler. Ojğne yapar, yapar; uygunsuz kiracıları — bir iki gün içinde ürkütür, kaçı- — rır. j İstanbul (Piyerloti) ile kafa- | darlarına şiir mevzuu olacağım — diye sonuna kadar böyle yerinde — say dı. Herşey değişti. Pe. | davra tahtâsı evler beton oluyor. — Mahalle bekçilerine ucu demirli meşe sopası yerine birer düdük — verildi; mahalle kabadayısı ye- tiştiren nesil şimdi omuzunun birini havaya kaldırarak (tango) oynuyor; gecelik entarisile çınar — altında kahvesine, lokumuna tava — la atanlar şimdi “smokin,, giye- — rek briç masasında çene yarıştı. — rıyorlar, Muhtar teşkilâtının ye. © rine de mahalle mümessilliği ka- | im olmuştu. Fakat (dekor) kıss mını bir tarafa bırakalım, mü. — messillik işi yürümemiş. Gazete. — lerden anlayoruz ki: 4| rümediği anlaşılmış ve bu teşkilâtın. getek halka; gerek resmi — dairelere daha faydalı bir şekilde çalışması i- | çin bazı tedbirler alınması zaruri gö. rtülmüştür.,, Meselenin hakikaten yürüme. diği, işi bizzat Dahiliye Vekili ile Teftiş heyeti reisinin ehem. © miyetle tetkik eylemelerinden - anlaşılıyor. Hatta: * e kuvvetle sanıldığına göre, bü tetkikat neticesinde mahalle mümese sillikleri kaldırılacak ve yerine ma- © hallelerde eski muhtarlık teşkilâtını andırır yeni bir teşkilât konacakır,, düğü bir iş hakkında derhal ka. rar vererek faaliyete geçmesi pek — » bu Mmümessilliğin lâyıkile yü. © Hükümetin yürümediğini gör. * doğrudur. Fakat buna şaşı, şehe © lâ, çipil diyeceğimize, kör diyip kurtulsak olmaz mı? Ahalisinden bile olmadıkları için mahallenin Üişini gücünü, ihtiyacmı bilmiyen ,| mümessiller vazifelerinden affe- dilecek, yerlerine o bizim bildiği. miz muhtarların getiı_'ilme'si için şadığımız asra inasip bir teşkilât yapılacak. Bu | h kürleğ kapılmamalı. Yanlış hesabı bağ- İ A e tçiliğin en sağlı dir. n Koca Ragıp Paşa acemi oğlan. ken İstanbula gelmiş, yolu Ta. vukpazarına uğramış, Saz şairle- rinin kahvesine girmiş. Dükkân — tenha olduğu için duvarda asılı * duran sazı alarak ötesini berisini kurcalamağa başlamış. Bunu gö. ren kahveci sormuş: 4 — Oğlum, sen saz çalığ mı. sın? — Hayır. — Öyle ise dokunma, Akordu- nu bozarsın, bir daha düzenleye- mezsin, Bütün sadaretinde — Fıtnatla müşacreden başka birşey yapma. yan Ragıp Paşaya ne zaman bir icraat teklif etseler kahvecinin sözünü tekrarlarmış: — Neme lâzım. Belki akordu dattan da olsa geri çevirmek hü. — bozulut da bir daha düzenlemesi - güç oler! l Takvimci Sonbahar geldi. Yapraklar dökülmeye başlıyor. 7 Eylülde de yapraklar dökülecektir. Fakat liralar halinde......... O gün bir Piyango biletile bu yapraklardan 40.000 tanesini siz kazanabilirsiniz. Sonbaharın rengi sarı- dır. Fakat piyango ile bu sonbaharın rengi altın sarısı olabilir. Dikkat edin. Derhal bir bilet alın, (2) Hralık bir biletle 40.000 lira, (1) liralık bir biletle 20.000 lira ka- zanmanız ihtimal dahilindedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: