33 ŞUBAT 1940 —— i A MN ABONE Btp Li Türkiye Ecnebi erarası pı an men ta ittihadına leketler için müdlet surasiyle 30, 3.5 liradır. Adres abone 10. Abone bedeli peşindir. değiştirmek 20 kuruştur. için mektuplara 10 kuruşluk pul iâvesi lâzımdır. Köylünün Büyük Dertlerinden Biri! Itmda, 30 dan fazla vatanda. gın imzasını taşıyan bir mek- bup aldık, Fakat, bu mektup, otuz va- tandaşın imzasiyle birlikte, milyen- larca köylünün başlıca dert ve dava. larından birini İhtiva etmektedir. Mektubu yazanlar diyorlar ki: *— Bugün, Anadolu köylerini en çok düşündüren şey, çıkan mahsulü Paraya tahvil edebilmek meselesidir. Köylü, büyük fedakiârlıklara katla. Barak elde edebildiği mahsulü sat. makta, çok büyük zorluk çeker, Köy- lâ, mahsulün tez elden satmak, mecburiyetindedir. Fakat kime sat- tın? Kendisini bekliyen bir çok işle- Ti yüz üstü bırakıp, kağnısına bine. , Pek, on, on beş saatlik mesafedeki Wtasyona mı gitsin? Bunu yapamıyacağı İçin, ekseriya buğdayını, onun düşeceği bu müşkül vaziyeti düşünmüş, bir fırsat saymış, Ve ayağına koşmuş olan açık göze satar, Vikıâ, Ziraat Bankası, köylünün uğdayını satın alıyor. Ve köylü, bu lâtuftan bihaber değildir. Fakat, köylü, buğdayını, on, on beş saatlik mesafedeki istasyona taşımak fırsa. tından mahrumdur. Bunun içindir ki, zavallı köylü, bütün bir yıl, toprağın iyi mahsul verip vermiyeceğinden evvel, alaca- ğı mahsulü nasıl satacağını düşünür. Onun için, mahsulü satmak, yetiştir. mekten zordur. Ve satış zorlukları, köylüyü ekseriya, tablatin büyük Ihanetlerinden fazla mutazamır e- der, Köylerimizin iktisadi kalkınması. Da ehemmiyet verdiğimiz sıralarda, berşeyden evvel alâka görmiye lâ. Yık ve muhtaç olan hayati mevzu- lardan birisi de budur. Bizce, buğday mübayan işlerini, Yalnız büyük istasyonlara, ve silola- lâra münhasır bırakmamalı, teşkilâ- hı genişletmeli, kazalara, nahiyelere, ttâ büyük merkez olan köylere ka. ar elimizi uzatab'imeli, oralarda müba, eleri açmalıyız.,, Köylülerimiz namına yapılan bu temenniye, ilâve edecek bir şey yok. tur. Biz, Ziraat Vekâletimiz'n, köy. lümüzün bu sıkıntısından da habe dar bulunduğundan eminiz. Bunun İçindir. ki, bugün o vekâlete, yeni bir gemleket derdini tanıtmış vaziyette ülliz. Yalnız, beklediğimiz şey, yle büyük köylü dertlerinden hiç 'mazsa bir kısmını halledilmi; 5 mi İş gör Pliketmcğterin Vaziyetleri bp İn, Erzincan felâketzedelerinden Möylegi, ka görüştük, Bize şunları bakı, BİZ, Erzineandan geldik. Anam an zelzelede öldü, Ben kızkarde. 8 kaldım. Şimdi Üsküdarda otu. v2. Hemşehrimiz olduğunu si T zat, bizi evine aldı. Zelzele ası in bize kuruş veriyorlar, İki mız altmış kuruşla ge- Hesilgim Fakat, ben mek. mek istyorum. Epey bir ba Seçtiği halde, hâlâ bir mekte. için, “yemedim. Mektep işimi hal apar Eün İstanbula iniyorum. Parası bir hayli tutuyor. Hal günlerden, son le vas eki feliketze- siyordu. g” Yapurlarda bilet gibi Şmdi ise, para İstiyorlar!,, çocuktan dinlediklerimiz İZİ düşündüren iki nokta vidi Erzincan felâketzedelerine Üfade 4 3İtİ nakliyeden bedava is- temdiği Yazının, bir müddet daha i gpümkün değil miydi? aarif Vekâleti, zelzele wn. mize gelecek çocukları derhal müz çiere yerleştirecekti. Eğer he. k Eğer, doğruysa, var; 2—W ortalıkta kalmış zelzele minta- sl Şocukları varsa, Onların, dersle. €n geri kalmamaları için, derhal mekteplere yerleşti i tiril, X der kanaatindeyiz? li SIRASBURG Fransanın Bu Harpte Tahliye Ettiği iz, harbi değilse bile, harbin ilk feci eserini Strasburg şehrinde gördük. Parise vardığımızın ikinci günü sabah erkenden cephe- ye gitmek üzere otomobilleri- mize binip yola çıktık. Paristen ayrıldıktan sonra artık harp mıntakasına gireceğimizi sa- miyor, ve hayatta bir değişiklik göreceğimizi tahmin ediyorduk. Saatlerce mesafe katettik, kilomet- relerce yol aldık. ğ hirlerden geçtik, Her tarafta hayat olduğu gibi devam ediyordu. Yol. larda otomobil ve kamyonlar yarış yapıyor, trenler işliyor, tarlalarda köylüler işlerine devam ediyordu. Şehirlerde mektep çocukları arka- larında çantalar mekteplerine g. diyorlardı. Bu böylece akşıma kadar de- vam etti, 500 kilometre mesafe ka. tettikten sonra akşam saat sekizde cephe arkasında küçük bir şehirde bir otele indik. Parise nisbetle bu. rası çok daha karanlıktı, fakat ha- yat durmamıştı, Otelin kahvesinde ve lokantasında kadın, erkek bir gok kimseler ya içki içiyor, Ya ye. mek yiyorlardı. Yalnız müşterile- rin çoğunu zabitler ve askerler teş, kil ediyordu. Belli ki, artık askeri mıntakada ve cephe civarında bu. lunuyorduk. Şehirdeki lerin de dolu olduğu Çünkü bu otelde bize ye: ta güçlük çektiklerini Derhal odalarımıza Biraz sonra kantasında birleştik Otel sahibi, Cuma günü et olmadığı için, o ak. şam bize et Bi veremiyece- ğinden dölayı tenevvi yemekleri ve şa bize mükellef bir yemek yedir. diler. Ertesi sabah erkenden kalktım Otelin kahvehanesine indim. Olel sahibi büfesi lerinin kahvaltılarını la meşguldü. — İşler nasıl? Dedim — Mükemmel, dedi. — Cephe arkasında bulunuyor» sunuz. Askeri mıntaka içindi niz. Hergün bir tayyare hücumu tehlikesine maruz bulunuyors Duz. Bütün bunlar, burada haya. te bozmak, sıkıntı ve mahrumiyet tevlit etmek için kâfi sebepler sa. yılabilir. “— Katiyyen, dedi fevkâlâde rahatız. Şehrin umun hayatında hiç bir değişiklik husule gelmiş değildir, bilâkis askeri mın- taka içinde bulunmak şehirde faali yetin artmasına, işlerin çoğalma» sına sebep olmuştur. Tayyare hü. cumu tehlikesine gelince, bundan hiç birimizin korkusu yoktur, ve şehir daha böyle bir tehlike duy. mamıştır... Kahvemi İçtim, çıkıp şehri do- laştım, Hakikaten gördüğüm man. zara oteleinin sözlerini teyid ed. yordu. Sokaklar mektebe giden ço. cuklarla dolmuştu. Mağazalar ke. penklerini - açıyorlardı, ve hayat, biz burada İ YAZAN: M. Zekeriya Sertel her yerde olduğu gibi, normal şe- kilde devam ediyordu. Otele döndüğüm zaman arka. daşlar kahvelerini içiyorlardı. O- tomobillerimiz hazırlanmıştı. Do. kuza doğrü hareket ettik. rtik cepheye yaklaşıyorduk. Fakat hâlâ barpten eser yoktu. Yollarda kamyonlar azalmış, fakat geçtiği. miz köylerde hayat durmamıştı. Strasburg kapılarına kadar bu, böyle devam etti, Fakat Strasburg şehrinin eşiğin- den adımımızı attığımız andan iti. baren manzara değişti. Sarki bir. denbire hayat duruvermişti. Met. rük, sessiz bir şehre giriyorduk Pancurları kapalı evler, kimsesiz, bomboş sokaklar. Ne bir ses, ne bir nefes. Otomobilleriz ğ zaman — otomobi mizden indik, bize rehberlik vden Fransız zabiti izahat v “— Strasburg, dedi, bu harpte Fransanın tahliyeye lüzum gördü ÜÇ TÜRLÜ BİT Bitler eski zamanlarda yiğitlerin sayesinde geçindikleri için piredem üstün tutulur, fakat bitten bahset- mek ayıp sayılırdı. İnsana hastalık getirdikleri sabit olduktan sonra, bitler itibarlarını kaybettiler, fakat büyük şöhret kazandılar, Hele bu aralık kendilerine karşı açilan mü. eadeleden dolayı gazetelerin sü. tunlarında hemen hergün yerleri oluyor. Onun için bitlerin çeşitleri hakkında biraz tafsilât yazmak mevsimsiz olmaz sanıyorum... İnsana hayvanlardan da, mese. lâ fareden, 'ercinden, tavuktan, köpekten- bit gelebilir. Fakat on- lardan gelen bitler gelip geçi şeylerdir. İnsanları seven bitler üç dür. Birinelsiyle ikine'si arasındaki fark şekilden ziyade büyüklük ci- hetinden, bir de insanın vücudünde tercih ettikleri yer bakımındandır. Birincisi başı, saçların arasını, hem de en ziyade körpe, genç çocukla- rın başını sever ve vücut bit'nden biraz daha küçük olur. Bu cinsin dişileri erkeklerinden daha fazla olduktan başka dişlerin her biri alt, günde elli kadar sirke çıkartır, bunların da her biri on sekir gün sonra tekrar sirke doğururlar. Bu hesapla üç ay içinde bir dişi bitin 125,000 tane dölü meydana çıkar. Bereket versin ki, bas bitleri ti- füs hastalığımı getirmezler. Fakat çocukların başında pek çok bir'k- tikleri vakit fena bir koku çıkarır- lar. Bundan dolayı olacak ki bazi yerlerde —meselâ Avustralyanın yerli kabileleri arasmda— çocuk- lara başlarındaki bitleri ağızları- na atarak çiğnemeleri öğretildiği” nİ rivayet ederler... p İkinci türlüsüne çamaşır biti demek daha doğru olur. Çünkü en sevdiği yer çamaşırların arasıdır. Oradan arada sırada vüöcudün ü- zerine gelerek insan kanından gi dasını almak için deriyi ısırır. Günde iki defa ısırsa kendisini idare ettiğine dikkat edilmiştir. Bu türlü bit yaşlı adamların ka- mından daha ziyade hoşlandığı için ihtiyarlara gençlerden riyade mu. sallat olur. İhtiyarlarda mesane hastalığı da çokça olduğundan pek eski zamanlarda hekimler bitle mesane hastalığını (o biribirinden teşhis ederlerdi. Eflâtun filozof bu ikinci türlü bitlerin vücutta pek çok toplan. dıkları vakit hâsıl ettikleri çıban. lardan öldüğü için bitleri eskiden, pek ziyade akıllılık alâmeti sa. yanlar da vardı. Filozoftan sonra daha bir kaç büyük adamın gene bit çıbanlarından g'tmesi üzerine bitin akıl alâmeti olduğuna ina- nanlar çoğalmıştı. Bizde de bura. la çocukların başma bit gelemiye- ceği iddiası bundan kalmış olsa gerektir. Fakat, sonradan bitler medeni. yetsizlik alâmeti sayılmıştır. Bu, elbette daha doğrudur. Medeniyet temizlikle kaim olduğu gibi, hitle, rin hastalık nakline vasıta olduk- ları anlaşıldıktan sonra, insan tembellik ederek kendisini temiz. lemekten vazgeçse bile, hastalana- rak hastalığını başkalarına bulaş. tırmak en büyük medeniyetsizlik, tir, Üçüncü türlü biti medeniyetsiz- Nik alâmeti saymak güctür. Bunun adını, tabii, bildiğiniz için burada tekrar etmiye lüzum görmüyo. rum. Şekli de ötekilerden pek farklı, yassı, rengi | sarımtıraktır. Medeniyetsizlik alâmeti sayılama- masına sebep, daha ziyade temiz ve kibar vücutlardan hoşlanması. dır. Kirli ndamlarda daha nadir bulunur, Bildiğ'niz yerlerden baş. ka, gene temiz İnsanların kolları- ve bacaklarına da musallat o. Jur, hem de vücuda yapışarak u- zun müddet kal En temiz insanlara bile musal. lat olan bu hayvancığın adı pek şirkin olmakla beraber onu kirli. Tik alâmeti saymamalıdır. Zaten, zannedildiği gibi, yalnız çirkin yerlerde gelmez, tramvayda, va- Purda, hamamların halvetlerinde ve yalnız kibarlara tahsis edilen soyunma odalarında bile gele! Tek Hudut Şehri ğü yegfine şehirdir. Çünkü Stras. burg tam hudut üzerindedir ve her ân cepheden yapılacak bir bom. bardımanla imha edilmek tehlike. sine maruzdur. Harp başlar başla- maz Strasburg halkına şehri ter. ketmeleri için 36 saat mühlet ve. rilm'ştir. 220,000 nüfuslu bir şeh. rin bu kadar az bir zamanda bo- şaltılması ne demektir, tahmin e. debilirsiniz. Hükümet bütün tren. leri, otomobil ve kamyonları, hu. lâsa bütün nakil vasıtalarım şe hir halkının emr'ne bei durdu. Ve şehir bir hafta iç boşaltıldı. Hastalar yataklarından kaldırılarak sevkedildi. Yollarda doğuran gebe kadınlara tesadüf e. dildi. Fakat aceleden kimse mal ve mülk kaçırmıya tüzum görmedi. Herkes mağaza ve evinin kapısını kapadı, anahtarını ceb'ne koyup seyahate gider gibi yola çıktı... Filhakika mağazalar kepenkle. rini indirmiye bile vakit bulama- mışlar. Mağaza camekânları eşya ile dolu. Sinem, kapılarında son gösterilecek filmin ilânları hâlâ a. yor Operanın son oyunu. lar hâlâ sokakları süslü yor. Ve mağaza camekânları hâlâ müşteri davet eden tezyinatiyle boş sokaklara bakıyor Arada sıra- da Kızılhaça mensup bir kadının, veyahut bir askerin boş sokakla da ilerlediğini görüyoruz. İnsansız bir şehir ne hazin bir manzıra teş- kil ediyor. Bir mağaza camekânın. da bir bebek gösteriyorlar: “— Mağaza sahibi diyorlar. dük. kfnmi kaparken oenmekinda oto- matik b'r surette dönen bu bebeğin saatini durdurmayı unatmuş. Be- bek iki ay burada yezüne canlı mahlük gibi çırpındı. durdu.,, İçi eşya dolu diğer bir exmekân gösteriyorlar. Ortasında küçük bir a tahtaya tebeşirle yazılmış şu cümleyi okuyoruz: —ZAFERDEN SONRA AÇILA. CAKTIR. B' sessiz sokaklarda dolaşa dolaşa şehrin Ren sehiline yakın kısmına geliyoruz. burada sokakların tel örgülerle kapandı. ğını, görüyoruz. Tel örgüler ara. sından dolaşarak tâ nehir hoyuna geliyoruz, Alman — Fransız top. raklarmı bağlıvan meşhur köprü- ye varıyoruz. Karşımızda Alman cephesi o Aramızdaki mesafe 250 metreyi geçmiyor. Onların cephe boyunca yaptıkları Bloxbanse'ler, yani müstahkem kulübeleri görü yoruz. Köprünün mütetarrik kt. mını çevirmişler. Bir ucu Fransız toprağında, diğer ucu Alman top- rağında, biribirimize © kadar yakı, nız ki, kendimizi bire zorlasak biribirimizir seslerimiz işitebile. ceğiz. Sağrma bakiyorum, nehir karşısında Alman mevzileri ve ba casmdan dumanlar çıkan Alman fabrikası; solurna bakıyorum, küp- rünün kapanan ucuna kadar yana. şan lokomotifin homurtusunu işi tiyorum. Tren tâ buraya kadar ge. lebiliyor. ve cepheye erzak ve mit. himmat taşıyor Gerek Alman. ze- rek Fransız cephesinin beş on kilo. metre arkasında da fabrikalar ta. Matbuat Daveları İçin Ayrı Bir 721 © Mahkeme İsteriz! » Fethi Okyar'a açık mektup « Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Ş Adliye Vekili, Son nylar içerisinde matbu. at hakkımda açılan davaların sayısı oldukça kabarık bir yekün teşkil & der. Bu davalar arasında gayel © hemmiyetsizleri olduğu gibi, mem- leketin umumi siyaset'yle, inkılâp prensipleri ve rejimle alâkadar olan- lar da vardır, Bu davalar hakkında hükümlerini Cümhuriyet mahkeme. lerinin adalet dairesinde vereceğine em'niz, Yalnız fikir ve matbuat müntesip- lerini rahatsız eden bir nokta var, Matbuat cürümileri, slelâde hakaret veya hırsızlık gibi Ceza Kanununun cürüm olarak kabul ettiği, ceza biç- tiği kayıtlar ve hükümlerden farklı. dır. Gazetecilik, eski mânasında ka- bul edildiği gibi “saydi şuun, imlâyi sütun,, dan ibaret değildir. Bugün gazetecinin, muharririn, münevve- rin vazifesi, memleketin, rejimin, inkılâbın müdafaasını yapmak, w- mumi menfaatlere hizmet etmektir, Bu kadar mühim bir vazifeyi yük- lenen münevverlerin, bu dava uğ- runda her fedakârlığı göze alarak kalem oynatmaları da gayet tabiidir. Fakat, içtimai, siyasi, kültürel bu kadar büyük mânası olan bu dava- ların, günlük mahkemlerde, alelâde eeraim gibi ve bu ceraim arasinda mütalâa edilmesi, memleketin büyük davalarına hizmet noktasından mü. nevverin müdafaa hudutlarını da- raltmaktadır. Hâkimin vazifesi hiç şüphe yok ki, evvelâ kanunun metnine göre ha. reket etmektir. Fakat bu kanunun metni ile devletin siyaseti bi dan diğer kanunlarla olan münaso. betini araştırmak, hattâ bu kanunun beynelmilel münasebetler noktasın- dan mahiyetini araştırmak ta hâki min vazifesidir. Matbuat davalarında öyle mühimleri vardır ki, devletin umümi siyasetiyle alâkadar olduğu gibi, beynelmilel münasebetleri üze- rinde de müessirdir. Bu kadar mü- him davaların, alelâde ceraimle ayni günde, ayni mahkemede görülmesi, hâkimin bu davalar üzerinde fazla zaman sarfedememesi, kanunun met. ni ve muhtevası ile, diğer kanunla- rın mahiyeti arasındaki münasebet. leri araştırmasına o mânidir. Bir hâ- kim tasavvur ediniz ki, akşama ka- dar en adi bir musluk hırsızı dava. sından en büyük soygun davasına kadar alelâde cürümlerle kafasını yormuştur. Bundan sonra memleks- tin, devletin umumi siyaseti, beynel. çeseti üzerinde müessir ola- davanın rüyetiyle mükellef- üzerinde ve fazla zaman satfetmes'ne, ne de bu davaların şümullü mahiyetini tet- kika imkânı vardır. Matbuat cürümleri alelâde cürüm- lerden madut değildir. Bunların İçe- risinde devletin umumi ve harici si- yaseti ile alâkadar olanları, ve bey- nelmilei mânada ehemmiyeti haiz bulunanları vardır. Bunların daha geniş bir adalet çerçevesi içinde, ve memleket, inkılâp, rejim müdafaast noktai mazarından ayrı bir mahke. mede görülmesi zaruridir. Bu sebep- le sayın Adliye Vekületinin delâle. tiyle, matbuat davaları için ayrı bir mahkemenin tesisini temenni ederiz. Böyle bir mahkemenin, bu esas rinde ne kadar faydalı olacağını m de takdir edeceğinize kaniim.. lar. ———ş aliyetlerine devam ediyorlar. Tel “örgüleri, kum torbaları, Blokhause'lar, beton siperler, top- lar, askerler, bomboş metrik 1ss1Z bir şehir, bütün bunlar size cephe- de, harp içinde bulundı anlatıyor fakat ayni harp dekoru diğini, fabrikaların çalıst yatın yürüdüğünü “k ta» ribirini, hattâ dürbün kullanmıya muhtaç olmaksızın sevredeLıldiği ni görüyor ve kendi kemu.nize 80 ruyorsunuz: “— Acaba bir harp oyunu mü #eyrediyorum?, Tekrar siperlerden geçiyor, tel örgülerini dolaşyor h'raz geride bekliyen otomobilisrimize biniyo- ruz ve boş Straşhutg svkaklarım& dalıyoruz Güzel kriskler muh'e şer binalar, geniş caddeler'içinden birer heyulâ gibi geçiyor ve ölü bir binanın önünde duruveruz. çıyoruz, kendimizi esrarengiz bir hayat kaynağmda kuluyoruz B rası Strasburg'un en meşkur le (Lütfen sayfayı çeviriniz)