13 Şubat 1940 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ vi ge AMERİK A NOTLA Harbin İlk Günlerinde Normandi İle Amerika (Harbin ilk günlerinde Ameri. kaya giden Zeki Mesut Alsan, se- yahat intıbalarını tesbit ederek dikkate değer bir yazı serisi vücu. de getirmiştir. “Amerika Notları” başlığı altında haftada iki defa neşredeceğimiz bu yazılar size bu. günkü Amerikayı tanıtacak, Ame. rikanın içyüzünü verecektir. Aşa. Bıdaki yazı, bu serinin ilk makale. sidir.) G . merika, eski dünya insan- ları için, ümit, refah ve ser« - Vet kaynağı olan bir nevi arzı Mev'uttur. Kristof Kolomp zama- k-_#mwx oraya gidenler, hep hul- tasavvurlarının rehberliği. he tâbi olmuşlardır. Orada yeni bir hayat yaşamak, orada, yerleşmek İstiyenlerin, orada yeni şeyler gör- Yolunda Yazan: Zeki Mesud Alsan Mek, oraya seyahat ar da bulu. Danların ilk düşünceleri olmuştur. Ben de ötedenberi, bu Amerika ro- Mantizmine tutulmuş, onu görmek Ve anlamak isliyordum. Avrupaya ait Olan intıbalarımı Amerika intıbaları ile karşılaştırmak ve alacağım neti. Celer ile hayat bilgimi arttırmak en büyük emellerimden birini teşkil e- f'%ıdiyordu_ Nihayet arzum tahakkuk '.m şlnm“m Neyyork Sergisi de bu ka- b flr;mg tesir eden âmiller ârasında ";““' Ve Amerika toprağına da ayak | Fakat öyle bir zamanda ayak bas- * m ki, orada fazla kalmıya mecbur 9lurum diye korktum.. Ve Amerikada Seçen her gün bendeki bu korkuyu Arttırdı. Yeni dünya ile eski dünya Brasında köprü vazifesini gören, At. » Okyanusu üzerinde harp ha- Veylusaceyfa: — Mimcsinde zaltı gemileri ve serseri torpiller Golaşiyordu. Bu süretle iki dünya a- Tasındaki rabıta gevşedikçe, benim Memleketime ve eski dünyaya o- tahassürüm alevleniyordu. Ni. hayet dönebildim ve eski dünyaya Ş;îa büyük bir heyecan ile avdet et- 1939 ağustosunun on beşinde Oslo- / da toplanan beynelmilel parlâmen. tolar konferansına iştirak eden Türk legasyonu içinde ben de bulunu- Yordum. Bu vesileden istifade ede. Tek seyahatimi Amerikaya kadar u- Zatmak kararını vermiştim. Daha İs anbuldan hareketimden evvel At- tiğin büyük perisi Normandi va- na, azimet ve avdet için angaje gee Ganü) a bi uyordu. Vâkıa, Âvrupanın PP havası çok bulanıktı ve bu ha. ün Atlantık denizini altüst etme- Muhtemeldi. İstanbuldan Osloya Sio'ken geçtiğim, yerlerde, bilhassa akyada, Polonyada Ve Almanya. da, hava ağırlaşmıştı. İnsanlar dur. Bündu, Gümrük ve pâsaport Memur- TI €en sert çehrelerini takınmışlardı, Sanki artik devir onlarındı Ve harp 'e takaddüm eden sinir Duhranı, hudütları aşarak her tarafa yayılmı. nî"“!lamıştı. Sakindi. Yalnız parlâmentolar #rası konferansının faydasız müna- kaşaları onun gazetelerine sermave *teşkil ediyor, sulh, hak, ve beynel- Milel adalet temleri etrafında söyle- hen nutuklar kulakları dolduruyor" du. Fakat herkesin dikkati, bir keli- Me Üzerinde temerküz etmiş, sabır” sızlıkla âkıbetin ne olacağı düşünü. lüyordu. Danzig! Her gün Polonyalı- lara soruyordum.. Ne haber?.. Onlar çok sert ve kati olarak “Hiçbir şey değişmiyecektir. Eğer Almanya cesa. Tet ederse, biz hazirız,, diye kestirip atıyorlardı. Bu hem bir taraftan be- ni tatmin ediyor, bir taraftan da en- dişemi arttırıyordu. Polonyalılar bu kadar kendilerinden emin iseler, Hit. ler cesaret edemez, diyordum. Som:a da Hitlerin daha cüretli olabileceği- ni düşünerek bir uzlaşma yolunun ta- mamile kapanması ihtimalinı derpiş ediyordum. Harp çıkacak mı, çıkmıyacak mı? Sualine verilecek cevaba göre, benim Amerika seyahati de, kati kararını a- Amerikan Romanlizminin sembolü olan Meşhur Hürriyet âbidegi caktır, ihtimalini dahâ ÇOk yarit gör- müş olduğum anlaşılır. Düşüncemd yanılmışım. Bunu yeni dünyaya a- yak baztığım vakit riladtma ve har- bin insanların muk:zdderatı üzerinde doğurabileceği fecaitleri orada daha çok sezdim. C hamberlain ve Hitler aldan. dıktan sonra benim aldanma- min ne ehemmiyeti olahilirdi? Benim aldanmam, nihayet, benim ve daha bir _kıç kişinin hayatına tesir edebi. lirdi. Fakat onların aldanmaları, mil- yonlarca kişinin ve hattâ bütün bir Medeniyet ve insanlık âleminin mu- kadderatıma müessirdir. Hitler, Po. lonyaya tecavüz ettiği takdirde bile İngilterenin harbe girmiyeceğine ka- ni idi. Chamberlain de, İngilterenin Polonya üzerindeki garantisi ciddi o. larak devam ettği müddetçe, Hitlerin tecavüze cesaret edemiyeceğine ina- nıyordu. İkisinin de hesabı yanlış çık tı. Hitler cüret etti. İngiltere de az. minde musır olduğunu gösterdi. Bu suüretle dünya bir hâtp emrı vâkii karşısında kaldı. _ Konferansın sonunda Oslodan mü- tereddit olarak ayrıldım. Ve tekrsr Almanyadan geçerek Parise geldim. Danzig meselesine yeni bir Münih anlaşması ile son zamanda bir çare bulunur ümidile, Amerika seyahati- nin son formalitelerini orada ikmal ettim. Ve Havre harket ederek Nor. Mandinin yolcuları arasına karıştım. Vapur çok kalabalıktı. Amerikalılar, he olur, ne olmaz diye bir an evvel Memleketlerine dönmek için vapura akın etmişler. Vapur kalkmak üzere idi ki, Rusya ile Almanya arasında- ki mahut uzlaşma haberi dünyada top gibi patladı. Bu fena bir işaretti. Bu Hitlerin cüretini arttıracak bir hâ dise idi. Artık terazinin harp kefesi ağır basmıya başlamıştı. Fakat be. nim için de ok yaydan çıkmıştı. Ar- tık kete avdet lesini yal. nız Nevyorktan düşünebilecek bir vaziyete gelmiştim. Vapurun çarkı, Yeni dünya istikam&tinde dönmiye başlamıştı. İlk defa olarak Amerika toprakla- , lelerinden doğn u rına yollanan Kristof Kolomp ve ar- kadaşları Atlantikte büyük heyecan. lar geçirdiler, maceralar yaşadılar.. Fakat bu heyecan ve maceralar da- ha ziyade onların tabıat ile mücade. ş Nor! dinin yolcularında da bir heyecaa vardı. Ancak bu heyecan ne Atlantiğin kor- kunç dalgalarından, ne de yiyecek ve içeceğin bitmesile başgösteren kıtlık. tan ileri geliyordu. Bizim heyecanı- mızı insanların, milletlerin ihtirasla- HiKÂYE | Hacı Mafişin Koçu Yazan: N. U. D eğirmenci Hacı Mafiş, dör« düncü defa Haçtan döner. ken, Mısırdan geçmiş ve berabe. rinde bir de erkek Misır kuzusu getirmişti. Her sabah Küçükpazar. daki değirmenci dükkânına bera. ber gidiyorlar, akşam da; Atlama. taşındaki evine beraber avdet edi. yorlardı. Değirmenci dükkânını açmadan, kuzuyu dükkânın yanındaki virane liğe çaktığı demir halkaya bağlıyor bütün dükkân komşuları da _engi. nar kabuklarını, sebzevat süprün. tülerini, yemlik vazifesini gören rı doğuruyordu.Bizler harp dalg dan korkuyorduk.. Ve her gün deni- ze bakmaktan onu düşünmekten ziya de en son radyo haberlerini ihtiva e- den vapur gazetesini kapışıyor, oku. yor ve düşünüyorduk.. Ve orada her gün endişe ve heyecanımızı arttıra- cak mânası, kötü, yeni bir haber bu- luyorduk.. Böyle bir vapur İçinde, böyle bir endişe.. Hakikaten zama. nımız hayatının zıddiyetlerini bun- dan daha beliğ bir surette ifade eden bir vaziyet tasavvur edilemez. Y olda Bremen vapuruna rastla. dık.. O da Nevyörka doğru yol alıyordu. Normandi onu geçti ve arkada biraktı. Bu andan itibaren Bremen bir muamma halini aldı. Er- tesi gün vapurda Bremenin geri dön. düğü haberi şayi oldu. Bu haber o günkü neşe ve iştahımızı kaçırdı. Ha- berin doğru olduğunu Nevyorkta öğ- rendim. Bizden bir gün sonra, Al. manyanın Normandisi olan bu vapur da Nevyorka geldi. Ve bir kaç gün sonra da hareket edip esrarengiz bir seyahat sergüzeştine atıldı. Amerikaya — muvasalatımdan bir hafta sonra, Avrupada harp emri vâ- ki haline girdi. Artık ferdi iradeleri. miz asgari haddine düşmüştü. Bir ka- sırga çıkmıştı ki, bizler hafif yaprak. lar gibi onun kaprisine tâbi olacak- tık. Fakat hayat öyle bir şey ki, o, günlük ihtiyaçlarını tatmin için, her vaziyette. de uğraşmaktan geri kal- miyor. İşte milyonlarca insanlar, hiç bir şey yokmuş gibi, mutat hayatları. nı yaşamakta devam ediyorlar... Ve hattâ şimdi içinde bulunduğum Yeni dünyanın bir çok insanları, eski dün- yadaki harp vaziyetinden istifade et. mek çarelerini bile düşünüyorlar, a- raştırıyorlar, İlk kâr, gazetecilerin.. Sanra sırasile, silâh, top, mühimmat, iptidat madde, ve nihayet ekmek sa- tıcılarının da kazanç günleri gelecek- tir. Harbin önüne 'geçmek gayreti, harbi beslemek gayreti kadar büyük olmadı. Halbuki eski ve yeni dünya- ya da birinci gayrette rekor kırınak daha yakışık alırdı. Amerikaya ayak bastıktan sonra, Amerika realitesi, Amerika mefhu. mumun dununda çıktı.Vâkiâ Ameri. ka beni hayrete düşürdü. Fakat cez. bedip haz vermedi. Bunun sebepleri, gördüklerimi anlatırken belli olacak. Şimdilik şunu demek istiyorum kı, benim. Avrupa ve belki biraz da As- ya hayatına has intıbalar ile, düşün. ce ve duygular ile şekillenmiş olan şahsiyetim, orada kendi muhitini bu- lamadı.. Fikrimin takdirini kazanan bir çok şeyler gördüm. Fakat kalbi- min muhabbetine lâyik pek az şey buldum. Ben zaten biz muhacir ümit ve cüretile yola çıkmamıştım. Ne ar. kamda her şeyi bırakmak arzusunu taşıyordum. Ne de orada hayat ka- sırgasına kapılarak, herhangi bir fır. satta zengin olmak ümidini.. Bana güzel bir manzara, tatlı bir musiki nağmesi, mânidar bir kültür hatıra- sı, sanatlı bir medeniyet âbidesi, be. liğ bir cümle, hayat muammasına nü fuz ettiren yüksek bir hüküm ve ni- hayet tatlı ve candan bir tebessüm kâfi idi. Bunların nerede bulunduk- larmı Amerika seyahatinden sonra daha iyi anladım.. Bu keşif te, bir A. merika seyahatine değmez mi? Ha- yalim sukut etti ise, fikir dağarcığım biraz daha zenginleşmiş oldu. gaz sandığına dolduruyorlardı. Ma rul köşebaşındaki helvacı marulun dış kabuklarını ayırıyor, zahirecinin küçük oğlu, fırsat bul. dukça; yemliğe bir avuç arpa atı. yor, hele kuru yemişçinin çırağı hayvanı okşayabilmek için, usta. sından gizli avuç, avuç kuru ü. züm yediriyordu. Kuzu, az zaman. da serpildi. Tasması dar gelmeğe başladı. Boynuzları sürerek, yana doğru muntazam bir surette kıv. rıldı. Hacı Mafiş, her hafta kuzu. yu yıkıyor, tarıyor, cuma günleri de ipinden tutarak Eyübe Fulya tarlasına, türbe bahçesine götürü. .yordu. ; İki boynuzunun çalın hi mavi boncuk dizisi takmasaydı, kuzuya mutlaka nazar değerdi, Gözleri ve burnu siyah geniş bir daire ile çevrilen bembeyaz, ka. barık tüyü ile yuvarlanan bir yün balyasını hatırlatan bu genç hay. vanı görenler: “Masşallah,, 1 bastı. rıyorlar. Koç meraklıları da: — Hacr baba, gelecek sene hazır oli Benim Ceylânı, senin Karagöze koyüvereceğim! diyorlardı. Yirrkrrir H acı Mehmet kahve değirmen. leri yapardı. Esnaf kâhyası Halil ağanın bu Yemenli kölesi, küçüktenberi her lâkırdıya: “Ma. fiş,, diye cevap verdiği için, asıl ismi unutuldu. Herkes, “Mafiş,, diye çağırmıya başladılar. Biraz büyüyüp, kâhya Halil ağanın dük. kânında çalışmıya başladı, “Mafiş kalfa,, oldu. Nihayet başlı başına dükkân, tezgâh sahibi olduktan ve biriktirdiği ilk parası ile Hacca gi. dip. geldikten sonra da ismi, “Ha. cı Mafiş,, kaldı. Hariçte gayet sa. kin görünen Hacı, evinde pek sert. ti. Şimdiye kadar beş, altı defa ev« lenmiş, kadınların hemen hepsi, “nikâhım helâl, canım âzâd,, diye boşanmışlardı. Uzun müddet bekâr kaldıktan sonra, nihayet tabiatine muvafık bir kadın buldu. Kimsesiz bir mu. hacir kadın ile evlendi. Nefise ka. dın, bir ev, bark sahibi olmak i. çin, her şeye tahammül ediyordu. Değirmencinin — Atlamataşında aşı boyalı — hacı olduğu için — yeşil kapılı, iki odalı bir evi vardı. Sokak sonradan yükseltildiği ci. hetle, kapı yarısına kadar çukurda kalmıştı. İçeriye girildikten sonra malta taşı döşeli loş avlunun kar. . şısındaki kapı, ufak bir bahceye açılırdı. Burada tek bir incir ağacr ile, duvarın kenarında ufak bir çeşme vardı. Hacı Mafiş, ekser'ya bu çeşmeden abdest alırdı. Sokak kapısının karşısından dar, çarpık, çurpuk bir merdivenle birinci ka- tin sofasına çıkılırdı. Hacı Mafiş, son karısını boşsa. dıktan sonra, evi ile mesgul ola. mamıştı. Nefise, mescitte nikâhı kıyılıp, imamın evinden, kocast. nın evine nakledince; evi yukarı. dan asağiya süpürdü, sildi. Malta tasl uğdu. eei Zekbat Ü. zattı. Hacı, akşam eve geldiği za. man memnun oldu. Fakat sesini cıkarmadı, cünkü kendi kendıne: “karı kısmına yüz vermeğe gel. mez!,, diyordu. Bir gün ilk defa tahakkümünü tecrübe için. pilâ. vın tüzlu olduğunu bahane ederek, yemek sinisine bir tekme vurdu. Karısı, sesini cıkarmadı; pilâv ta. sını yuvarlandığı yerden aldı, dö. külen, saçılan şeyleri topladı, çe. kildi. Biraz sonra kapımın geç acıl-— yaki olan kocası, en ufak bahane. lerle karısını her gün hırpalıyor. du. Hacı Mafişin sokak kapısını şınca; gürültülü -bir öksürük ile çalmak âdeti değildi. Eve yakla. geldiğini haber verir, karısı gele. ceği saati hesaplıyarak, hemen ka. pıyı açardı. Nefisenin haddi varsa kapıyı açmakta birkaç dakika ge. ciksin! p Kadının biraz geç kalması na- mazda bile olsa affedilir kusurlar. dan değildi. Hemen kapının önün. de elinden çıkını alır. Evvelce ha- zırlanan iskemleye oturan kocası. 'nın çizmelerini çeker, çoraplarını çıkarır ilık su ile ayaklarını yıkar, kurular, mercan terlikleri önüne çevirir Hacı Mafiş merdivenleri çı- karken o da yorgunluük kahvesini hazırlamağa koşardı. . Dördüncü defa hacca gittiği zaman karısını beraber gö« türmedi; kadın birkaç ay rahat et. ti. Haçtan avdetinde beraberinde getirdiği kuzuya Nefise bakardı. Rutubetli küçücük bahçeye ıska- ralı bir tahta döşeme yanptırıldı; duvarın hatılına bir yemlik çakıldı, haftada bir defa kuzunun yıkan. ması, taranması, yemine, suyuna da yine kadınin nezaret etmesi lâ. zımdı. Bununla beraber Nefise bu fazla işten şikâyet etmiyordu. Bü- tün yalnızlığında bu hayvanin ken dine karşı gösterdiği merbutiyet, şefkat hissini okşuyordu; daima bomboş kalan kalbinin evlât ihti. yacını artık yavaş yavaş kuzuluk- tan çıkan bu hayvan telâfi ediyor. du. Koyunlar sahiplerini tanımazlar, bundan dolayi bir koça hiçbir za- man emniyet caiz değildir. Bir ya- bancıya nasıl hü d sahi. bine de öyle vurabilir. Hacı Mafi- şin koçu yalnız Nefiseyi tanıyordu. Dükkâna götürülmediği zamanlar Nefise hayvanı küçük bahçede ser. best bıirakır, Hacinin eve gelme sa. ati yaklaştığı zaman yine bir da- yak bahanesi olmasın diye ancak © vakit bağlardı. Gitgide koç pek irileştiği için Hacı artık dükkâna götürmüyordu. Evde kalan koç Nefise, mutbakta meşgul olduğu zamanlar etrafında dolaşır, arada gelir entarisine sürünür, onu, ço- cuk gibi eğlendirirdi. Nefise de hayvanı oğlu gibi sev. meğe başlamıştı. Ona “Hüsmen,, diye isim verdi. Bazan sokağa nazır cumbalı odada saç mangalda ısınarak kocasının yün çoraplarını tamir ederken i- çinden doğan bir şefkat ile: — Hüsmen! diye çağırınca koç bahçeden gümrah bir meleme ile Nefiseye tavap verirdi. — Sen ne veriyorsun? Bir fiyat söyle... Cebinden paranı çekip al- madım ya.. — On lira. — Vermem. Nefisenin korktuğu başına gel medi. Alıcılar, yirmiyi vermediler. Bırakıp gittiler. Ramazan geldi. Hacının titizli. Bi de arttı. Biçare nefise kocasını memnun edebilmek için pervane gibi hizmet ediyor, fakat Hacı da. ima bir bahane bularak kadına ha. yatı zindan ediyordu. Ramazanın sonuna yaklaştılar, kadir günü ol- du. Hacı Mafiş, öğleden 3onra u. yandı. Hemen parlayacak gümle. yecek bir barut fıçısı gibi köşe min derine oturdu; — Nefise! — Buyur... — Zenbili hazırladın mı? — Dün getirmedim ki hazırlrya- yım. — Nasıl getirmedim? Pek âlâ getirdim. Beni bunadı mı sandın? — Vallahi getirmedin efendi, — Sus ulan yemin etme... Mu- barek günde elimden bir kaza çı- — Söylesene zenbil nerede? So. kağa mı attın? Süprüntücüye mi verdin? Söyle ne haltettin? Söyle.. — Vallahi bilmiyorum efendi... Getirmedin diyorum. Hacı işi azıtırdı; dükkânda bı- rakmş olmak ihtimalini bir türlü kabul edemiyordu. En müstehcen küfürlerle Nefiseniı üstüne hücum etti. Eğe sallamadan tahta kadar sert olan eli, kadının suratına indi.., Nefise ilk defa ola. rak: — Efendi, dedi. Allah biliyor ki benim bir kabahatim yok. Müba. rek günde beni dövüyorsun. Di- lerim Allahtan benim ahımı sende Göz yaşları, burnundan akan kanlara karışıyordu. — Hıçkırarak odadan çıktı; merdiveni İnerken: — Ah kimsesizlik ah! Benim de bir yavrucuğum olsaydı beni böy- le ezdirmezdi... | Bağıra bağıra söylediği bu söze bahçeden kuvvetli birmeleme ce. vap verdi, ı_" acı her zamankinden daha | abüs bir çehre ile aşağı indi. Attığı tokattan sonra karısından leğen, ibrik istemeğe tenezzül ey- lememiş gibi bahçe kapısını açtı çıplak ayaklarına takunyaları gi. yerek tam karşıya gelen ufak çeş. meye doğruldu; hırkasını çıkardı Bir sene ğeçti. Artık Hü incir ağacına astı, kollarını sıvadi. © a genç, kuvvetli bir. koç olmuştu. Bir gün yemlik hizmetini gören gaz sandığını bir tos vurarak parçala- dı, bahçedeki incir ağacına kuv. vetli kafasile dayandığı zaman ih. tiyar ağacı sarsıyordu. Hüsmen ar- tık şaka edilecek çağı geçmişti Mu nis zannedilen gözlerinde bazan şimşekler çakıyordu; Hacı bile so. kağa çıkardığı zaman elini alt çe- nesinin altından ayıramıyordu. Bir cuma günü hayvan boşandı, eğer Hacr kendini avluya atıp kapıyı kapamasaydı müthiş bir tos darbe- sile muhakkak bir yeri kırılacaktı. Böyle anlarda Nefisenin muave- netineY ihtiyaç vardı. ölal — Yahu! Gel şu hayvant baj Hüsmen Nefiseyi görünce sakin- leşiyor, zincirinin olduğu yere ka- dar mukavemet etmeden gidiyor- du. Hacı buna da öfkeleniyordu: — Lânet olsun nankör hayvan... Bu kadar zaman kahrını çektim... Bana düşman oldu... Bir gün: — Ben hayvanı Ahmet Beye sa. tacağım. Hem beş öon para edini- rim; hem de kurtulmuş olurum, Dedi. Nefise çocuğu sattlan bir ana gibi göz yaşlarını göstermemek i. çin mutbağa indi... İnanamıyordu. Hüsmenden nasıl ayrılacaktı? Birkaç gün sonra alıcılar geldi. lacakt. Amerika seyahatini yaptığı. —ma l_ıakıhıjsa, o vakit harp olmiya- ASA Ha 2 Beyoğlu Vakıflar Direkför'lüğü_ İlânları dığı bak ile, evde kad ğ bir tokatladı. Bicare, vyine sesini çıkarmadı. Hacının feryadımı İşi. ten komsular: — Ne idi Nefise hanım, dünkü gürültü?.. dive sordukları zaman: Semti Mah. G_el: Numarası Cinsi — By halidir. akiz: Blzin;ki ız; 4 Galata X SANTÇEES kanlişee ai cık celâllidir, demekle iktifa et e vak el ::lmp— DA Ddk Ondan sonra artık Hacı Mafişin Sütlüce — Mahmütağa — Hamam Çöşme hamesi hiddetini teskin eylemek için, bir Yukarıda yazılı oda ve haznenin 31-5-940 günü sonuna kadar kiraya verilmesi | âlet hükmüne geçti. Hele kadın. açık arttırmaya konulmuştur. İsteklilerin 19-2-940 günü saat 14 de Müracaat Sızın bir av T hayatı çe. at kilir şey değildi. Son derecede tir. ler. Kadıncağı: bahçe üstündeki ufak odada helecandan nefes bile alamıyarak, muhaverelerini dinle- di. — Ne istiyorsun bakalım Hacı? — Dedim ya, yirmi lira.., — Amma yaptın ha! — Bir, para aşağı vermem. Dar- da olmasam yüz lira verseniz sat.. mam. Eğer piyasada bir eşi varsa bedava al götür, helâl olsun... Öyle ise uzlaşamıyacağız. — - Çeş önündeki dört köşe taşın üzerine çıkarak abdest almak üzere çömeldi. Ellerini, yüzünü yıkar- ken: — Aptal karı! Senin canımna o. kurum, sana zenbili nasıl buldura. cağımı ben bilirim! Diyordu. * Hüsmen, kulaklarını Hacıya doğ ru çevirmiş efendisinin abdest al- mak için vücudündeki harekâtı ta. kip ediyor gibiydi. Hayvan biraz zincirine asıldı; boynundaki yaylı çelik (firdöndü) ufak bir tıkırdı çıkardı. Yay zincirin bir halkasına takılarak açılmıştı. Hayvan birkaç adım ilerledi. Tamamen #erbest | kalmıştı. Lâstik gibi tırnaklarile ufak bahçenin yosunlu toprağı ü. zerinde hiç bir ses çıkarmıyarak ayaklarını yıkamakta olan Hacıya kadar sokuldu... Ondan sonra tâ mutbak kapısına kadar sonra bir gülle gibi atı K 1 in b in r | ç Ş dev- Tilmiş gören Nefisenin feryadı üze. rine yetişen komşular Hacı Mafişi kaldırdılar. Sırtına yediği kafa dar. besi bel kemiğini kırmış, vücudunu duvara yapıştırmış ufak çeşmenin musluğu da göğsünü delerek kal- bine kadar işlemişti. | geriledikter İstanbul Musiki Sanatkârları ; Cemiyetinden : 1939 yılı hesaplarını tetkik ve İ- dare heyetinin ibrasr ile müddetin ikmal eden Heyeti İdare âzası nısfı nın yerine yenilerinin seçilmesi içit 23—2—940 Cuma günü saat 14 ter 17 ye kadar Heyeti Umumiyemi: kongre halinde içtima edeceğinden mukayyet âzanın mezkür tarihte Türbe Babiâli caddesinde No. 10 Cemiyet merkezini teşrifleri rica - | |

Bu sayıdan diğer sayfalar: