Ti Türk Safosunun Hayatı : TEFRİKA Ne, 113 Safonun Emelleri Sipahilerle Yeniçerileri Birbirine Kırdırıp Devleti Zayıf Düşürmekle Safo Acaba Ne Yapmak İstiyordu? afo, yeniçerilerle sipahilerin iki temel taşı halinde olup Osmanlı İmparatorluğunun ancak onlara İstinat ettiğini bilmez de Zildi. Bu bilgisine rağmen iki o. cağı birbirine düşürmek isteme « #inden maksadı, acaba devleri za. yıf düşürüp te Venediklilere bü- cum imkânı mı vermekti?.. Yok- $a haris ve kinci bir kadın oldu. ğu için, sadece Kiranın, Gazanfe. Tin, Osmanın ve sır kâtibinin in. tikamlarını mı almak istiyordu? O, hekikat ne olursa olsun dev- Jetin selâmeti ve kudreti bakımın. dan çok tehlikeli bir oyun oynu. yordu. OYemişçi de (kendisine — kayitsız ve şartsız — itaat edi. yordu. Nitekim dalkavuk nedim. Terin: “Ol kavme -- yani sipahi. lere — ru'bü hiras ârız oldu. Fil hal cümlesi perişan ve her biri bir tarafa girizan olmuştur, diye isyancıların dağıldıklarını haber vermeleri üzerine yeniçeri ağası Deli Ferhada şu erri vermişti: — Tez, kol'a çık. Sipahi kıl Bında kimi görürsen öldür! O nâmübarek te, Türk kanı dök. mek için fırsat bekliyormuş gibi, hemen atlandı, bülür yeniçerile. ri, cebecileri, topçuları, tersaneli- leri yanına” alarak Süleymaniye - den hareket etti, korkunç bir sol y sokakları dolaşmağa koyuldu. Bu kol gezmek değildi, yeni zaptolunmuş hir şehirde ga. İiplerin yaptıkları geçit resmine benziyordu. . Sipghiler,de çoğu, “Erteye kolan maslahatın,, uğur. suz bir mecra aldığını anladıkla. rından, şuraya buraya saklanmış- lardı, Vaziyeti kavramıyanlar ise, “© zümrenin en meşhur karargâhı olan Kurşunlu handak! odalarına dağılıp çene yarışı yapıyorlardı. Yeniçeri ağası Deli Ferhat işte bu hanı bastı, ele geçen sipahiyi öldürttü ve odaları yağma ettir di. Mağdurlar, mücadeleden el çekmiş olduklari ve yeniçerilerin do “Pes,, demiş» bir vaziyetteki insanalara (Osilâh çekiniyeceğini umdukları için, hiç bir korunma tedbiri almamışlardı. Deli Ferha. dın baskinı bu sebeple çok mües. sir oldu, sipabiler ağır bir zarar gördü. Lâkin Kurşunlu han dı. şında bulunanlar da, bu hâdise- den kaziyenin içyüzünü daha £ yi kavramışlar ve henüz saklan. mıyanlar birer delik tedarikine koştukları gibi, sığınakları olan. lar da ihtiyat tedbirlerini çoğalt. mışlardı (1). pis sadrazamın neşesi ari- tıkça artıyordu. Mevküni muhafaza için, dahili bir harp çı- karmaktan bile çekinmiyecek ka. dar sefil ruhlu olan bu adam, bir taşla iki kuş vurduğuna inanıyor. du, bu inanç ile kabına sığmıya. cak hale geliyordu. O, sipahileri tarumar etmeyi bir zafer, yeniçe- rilerle kardeşleşmeyi ise, ikinci bir kazanç sayıyordu. Çünkü bu hamlelerden sonra, O sipahilerin baş kaldıramıyacaklarına, sarayın da kendini azletmeyi artık göze alamıyacağına kanant getirmişti. Bununla beraber, saraya karşı — şimdilik kaydile — mahviyet- li davranmaktan geri kalmadı, Kurşunlu hanı bastırdığı günün ertesi sabah — gün doğmadan — şeyhülislâm, büyük ve küçük ho. çaları, devlet erkânmı, esnaf kâh. yalarını yine Ağakapısına getirt. ti, sipahi elebaşıları hakkında a- lınacak kahır ve tenkil tedbirle- rini görüştükten sonra, garip bir çalım takındı; — Çok işler gördük. çok dağ. dağa savurduk. Hain bir müftü devirdik, yine hain bir kaymaka. mı yerinden attık, sipahilere bir fare deliğinin © bin'altın ettiğini öğrettik. Lâkin Istanbula gelis mizdenberi, üç gece geçtiği halde, henüz şevketlâ bünkârı göreme- dik, mübarek ellerin öpemedik. Bugün bu borcu da eda etmek is- teriz. Yalnız müftü efendi ile A. nadolu kazaskeri burada kalsın. Bekiler dağılsın, Beşartı an ki $i- pah taifesi hakkında herkes göz kulak olsun, Rızamıza aykırı kü. çük bir şey sezilirse bize haber verilsin, Zaten böyle bir ziyaretin saray. ca nimet sayılmasını temin için, sabah sabah valide sultana ve pa- dişaha çil akçelerle, ayarı halis kuruşlarla, kızıl filorilerle dölu * ve ve zerbaları #ramıya giti keseler, kiymetli şallar ve kumaş. lar yollamıştı. Şimdi bir gelip ku. mandan, bir Fatih hükümdar tan- tanasiyle saraya gitmek ve: “Sizi yenen, size diz çöktüren zorbala. Ti işte ben tavşana çevirdim,, de- mek istiyordu. O, gerçekten bir hslâskör gibi karşılandı. Büyük, küçük bütün saraylılar — derecelerine göre — avlulara çıkarak, kapılara koşa - rak, dehlizlere dolarak kendisini aşkla, şevkle âlkışlıyorlardı. Fa. kat düzenci vezir, gülünç bir gu- rür içindeydi. Yerde değil, gökte yürür gibi bir eda takımmıştı. Hu. zura da ayni çalımla çıkti ve pa- dişahın öpülmek Üzere uzattığı e- Je dudaklamını değdirmek İçin ba- şını güçlükle eğebildi. ultan Mehmet, tahtını teh- Mkeden kurtaran ve silim. mez bir kâbus ağırlığı hissöttiren sipahilerin — kısa bir hamley - le — ipliğini pazara çıkaran cesur vezire candan sevgi göstermek, bol bol iltifat etmek istiyordu. Lâ. kin her padişah gibi oda, rüz- girdan nem kaptığı için, Yemiş. çinin — saltanat şerefini bile kü. çük görmeğe müstait — bir gurur içinde bulunduğunu sezmekle ge. cikmedi, birden neşesizlendi ve muhavereyi kısa kesmeğe çalıştı. Baştan aşağı örtülü olarak oğlu. nun yanında yer alan valide sul- tar se, önün Başipi “A1 BARİZİNİ sert tutuşundan âdeta sinirlendi, herifle üç beş dakika dahi mes gul olmiyarak yüzünü oğluna çe- virdi: (Devamı Var) (1) Naima (C: 1. S: 304 « 305) bu hi” diseyi anlağırken şöyle diyor: “Yenişme ri ağası Ferhat kol gezmeğe süvar olup müsellâh yeniçeri umumen Şemgiri âb- darın meyanına beniledip «cemi oğt ve cebeci ve topçu ve tersaneli önüne düşüp İstanbul sokakl. eri dev» Şehri do- İaşırken darphane kurbunda vâki sipah eşkiyasınin mekâni Kurşunlu hanı ba- sip içeriğe olanların esvap ve emvali- ni yağma ve nicesini ele geçirip İdem ve ifna eyledi. İki kul arasında bu çu- retle adavet vâki oldu, kele kanıları kapalı olmağin şehir halkının Blüleri- hi bile çıkarmıya mecal olmayıp ol gün ol gere bu öslüp ile kaldı” TAN Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli BULMACA i 345671809 © geaweaWye 12345471809 10 SOLDAN SAĞA: 1 — İçine vu İkonu - zatın 3 — Eser - Kücük - Siz. 3 — Amell değil » Genişlik, 4 — Fosla - Kullanmak, yönetmek, 8 — Sinemada görülür - Bir zamir, 6 — Eski - Yuva Bir nota - Nezh, — Bir böcek - İplik, 10 — Bir harf - Ehli sönnel » Amel YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Yapı » Fransadadır, 2 — Paylamak - Uçan. 8 — Bir harf - Tazammun eden » Si- caklık; 4 — Niyaz - Eenasında « Bir sesli harf, 5 — Dir kita - Son harfi değişirse istik- bat olur. © — Temel, esas - Müsaade, 7 — Bir harf - 4 hafta « Raye olunan 8 — Dir harf - Erkek - Bir of, 9 — Valide » Büyük - Bir sesi! harf, 10 — Bir nota - Olmaktan emir - İçmek. ——— — Çanakkalede Bir Yaralama i Çanakkale (TAN) — Tarlasına git- mekte olan Küçükhususi köyünden Halil oğlu Mahmut, Ali Çavuş oğlu İsmaflin oflu Mamhut tarafından dövülerek sopa ile ağır süretie ya. alanmıştır. Suçlu yakalanmıştır. il a Biga Ortamektebi Biga (TAN) — Altı sene evvel in- şa edilen orta mektep binası, talebe. yi alamaz olmuştur. Bu sebeple, ka. sabamızın en yüksek ve havadar ye. ri olan Namazgâhtaki Dumlupinar ilk mektebi binasımn orta mektep olarak kullanılması kararlaştırıl. miştir. Orta mektep binası da Dumlupi- nar ilk mektebi olacaktır. 7 Gelene de: ” “. Eyvallah), Sarı Bekir dalgın gibiydi. Yeniden doldurttuğu i | | 271-1939 Doktorları Meraka Düşüren Bir Mesele (Başı 7 İncide) *— Acil, Fekat buna rağmen, veraşetçi- ler, ellerinde çişeleriyle, dünyanın ağzmın tadım bozmuya devam v- dip duracaklar:; Sanki zavallı dün. yanım ağzı, kâfi derecede tatlı imiş gibi! 50 EE K €şke o sunll sormaz olsayrm- şim. Görüyorsunuz oya! Şimdi aldığım cevaba cevap ver- mek ihtiyacını yenemediğim için, Şükrü Hazım gibi, iyi bir insani, ve bu sıcaklarda eline düşebilece. Bim değerli bir asâbiyeciyi kizdir- k mecburiyetinde kaldırı. Fakat eğer o, —herşeye rağ men— içtihadına hürmetkâr ol- duğumu hatırlarsa, bana fazla kı. rılmaz sanirim: Hem niçin kıl. sın O, bir zamanlar, yerli mallar sergisinde teşhir olunan “camdan adem,, değil ya? * Kalabalık ailenin, tababeti ne bakımdan alâkalandırdığın: böy- lece anladıktan osönra, kalabalık aile hakkındada malümat edin- mek istedim: Dünyanın en kalabalık allesinin relsi, Giritlioğlu, Hacı Şükir Ağa adında 85 lik bir ihtiyarmış. Son yavrusu üç yaşında bulunan bu verimli ihtiyarın sahip bulunduğu evlâtların ve torunların sayısı da tam yaşı kadarmış. Doktorlarımız, onu, Cerrahpa. $a bastafesinde tanımışlar: Müra. caat ettiği zaman, ayağındaki san- cılardan müşteki imiş: Tarık Te mel, röntgenini yapmış, operâalör Ali Rıza da, İhtiyarın sarkumlu ol, duğu anlaşılan sağ bacağını kes. mek mecburiyetinde kalmış. Şim- di tam ön bir senedir, sağ ayağin- dan mahrum yaşıyan Şakir AğA, ya şının ilerlemiş bulünmasına, rağ. men, bir delikanlı kadar dinç, ve bir pehlivan kadar heybetli bir va- tandaşmış. Onu yakından tanıyan doktor ir: '— Biz, diyorlar, onun kadar İyi yürekli, cesur, ve metin insan görmedik. Biraz sonra, kendisini de, allesini de göreceksiniz. Haya. (mı ve hikâyelerini de dinlerseniz, bu kısa seyahati bir zahmet say- miyacaksınız: Çünkü biraz sonra içine karışacağımız ailenin benze- ri, dünyanın hiç bir yerinde yok. turl,, N V apur, Rumelikavağı iskelesi- ne yanaştığı zaman, merak- tan Adeta sabırsızlanıyordum. Fa. kat iskelede bir hâdise, -“tıpkı Şükrü Hazımın dci gibi— ağzı mizin fadını bozdu: Meğer, ora- dan ileriye fotoğraf makinesi ge. çirmek yasakmış. Ziru, memnu mıntakaya girmiş bulunuyormu- şüz. İskele memuru —onun Üzeri. ns ne vazifeydi “bilmem— foto Hilminin boynundaki makineye, o yasağı tatbike”memur Bulunan si- vil polisten evvel yapıştız: “Polisle konuşmıya, hüviyet varakalarımı. Zi göstermiye, nüfuz cüzdanlarımı- Zi bırakmıya, vaziyetimizi söyle. miye, kendimizi tanıtmıya, zarar- sız ve basit meramımızı anlatmıya niyetlendik: Fakat iskele memuru, bize ağız açtırmıyordu ki? Daya. namadım, ona: “— Arkadaş, detlim, buraya, bü iş için, devlet bir adam dikmiş Onun, senin yardımına ihtiyacı yok. Müsaade ver de, onunla ko- nuşalım. Seh de, müşterin vorsa, bilet, müşterin yoksa havyar kes! Fakat üzerine vazife olmıyan bir işe karışıp ta, ortalığa afi kesme! Vay efendim? Sen misin bunla. n söyliyen: Hazret, açtı ağzını, yumdu gözünü: “in. “— Siz, dedi, birer vatan hal- 4 (0) olmasanız, bu iskeleye bu makineyi çıkarmazsınız! Ben ada. mın niyetini gözünden anlarım... Ben de bu vatanın evlâdiyım, Bu millet...,, Bu eda ve bu üslüpla konuşan- ların meler söyliyebileceklerini kestirebileceğiniz. için, sütunları boşuna doldurmıyayım: Işin mahi. yetini anlamıyanlar, etralımıze bi- rikmişlerdi: Dinleyici çoğaldıkça, hatibin söyleme iştahı ve talâkati de kabariyordu. Makineyi bırak- tak, iskelede bekliyen motüre doğ- ru kaçmıya başladık: O, hem söy. lüyor, hem dinleyicilerle birlikte ardımızdam göliyordu: Işin başını bilmiyenler, ve bizi ten:miyanlar, birer sunturlu vatan haini olduğu. muza İnandıkları için, taşa tutul maktan dar kurtulduk. Fakat, motör bir türülü kalkmı, yordu. Kaptandan sordum: “— Ne bekliyoruz? Cevap verdi: “— Doktor Şükrü Beyi! Ustadın nerede kaldığını anla- mak için bakındım: Ve onu görün. ce hiddetime rağmen gayriihtiyari gülümsedim; Doktor, iskeleye birikenlere, şi. gesindeki tozu yalatmakla meşgul- dü, Hepsine birer parmak veriyor, ve kemali merakla soruyordu: “— Söyle bukalım, acı mı, tatlı mi? Ve bu ihtiyaçla, ondan ayrılamadı. Sonra Çakır, nefis yemekler pişiriyor, çamaşır yıkıyor, çiçek gibi tertemiz tutmasını biliyordu. Witil bun. bir evi kadehi parmağiyle çeviriyor, çeviriyor, ve kadehin bakarak düşünüyordu. Onun bu haline dik- bakan Sakız Hasan, ayılır gibi olmuştu, Ee. kirin kulağına eğilerek: lar. dedi, yoksa karıya sen mi tutkunsun? le, söyle.. Çekinme... Eğer böyleyse, ak bna turp sıkayım senin!.. Bu karı, kız bolluğunda, insan bir karıya koniratlanır mı? Karı hoşuna gi- diyorsa, bunun zor tarafı yok ki? o Mangizi uçlan. din mıydı, kaltak, göbek ala ata gelir; Sen de he vesini, doyana kadar alır, geçer, gidersin! “— Eğer beni dinlersen, bu sevdedan vaz geç oğlum... Böyle karılardan adama hayır gelmez. Bunların din! imanı paradır. Parâyı görünce, kedi gözü görmüş fare gibi apışıp kalırlar... Gösmüyor musun şallığı? Şimdi gözü Fitilde... Çünkü Fitlin işleri tıkırında da ondan. Akşamdanberi, herifin dizinden inmiyor. Kolları da boynunda. Aç köpek gibi yaltakisıp, sırnaşıp duruyor. Ama, bu nağme. ler, Fitilin kâra gözlerin; değil, çengi zili gibi şi kırdayan okkalı cüydanına.. Fitilde mangiz suyunu çeksin de bak, Kan eteğinin kenarını elletir mi?,, Sarı Bekir, bu sizlere de hiç bir cevap verme- di. Tezgâhin üzerinleki dolu kadehi iterek döklü. Hesabını gördü ve !iakız Hasana sadece, bir; “» Eyvellah!,, Diyerek, sokağa çıkan kapıya doğru, hız sdımlar'a yürüdü, Fakat, ikinci adım. da, sağındaki masanın üzerine düşüyordu. Dizi şiddetle çarpmıştı: Müşterilerden birisine tuluna- rak, yere yuvarlanmakten kurtuldu. Soara zorla doğruldu. Sendeleye sendeleye, topallıya topallıya ve hızla sokağa fırbdı: Kapıyı o kadar şiddetle çekmişti ki, meyhanenin bütün camları, korkunç bir zelzelevle sarsılmış gibi zangırdamıştı. Herkes gibi onun arkasından hayret ve merhametle bakan # TEFRİKA No. 39 Sakız Hasan, kendi kendine: “ Bu kaçık, dedi, bu gidişle önümüzdeki yık gikaramaz! Sarı Bekirin çıkışından biraz sonra, meyhanenin havası yatışmıştı: “Safa, meyhanesi, ber geceki gürültülü safasına yeniden daldı! —ı— Bütün müşteriler gittikten sonra, Pitil, meyhane kapısın kilitleyip demirledi. Tahta kepenkleri dik- katle kapadı. Orta yerde asılı duran İfmbayı ye rinden, aldı: Onu tavan arasına götürecekti. Yuka. riya kendisinden evvel çıkmış olan Melâhat, oda- $ında yavaş yavâş soyunmuştu. Üzerinde sadece, birer paçr gibi, ayak bileklerine düşmüş ipek ç6. raplar'yle, vişne renkli ipek kombinezon kulmış. tı, Sutiyenlerin cenderesinden kurtulan göğsü, hür. ,Tiyete kavuşmanın keyfile kabarmış gibiydi, Odanın döpuk ışığı, tatlı bir et, ve ter kokusu, ağır bir yasemin lâvantasının geniz bayıltıcı İezze. ti, ipek çorapların o mühmel manzarası, ipek kom- binezonun göz gıcıklıyan yumuşak rengi, Pitilin sarhoş başını fena halde döndürmüştü. Elindeki lâmbayı bırakacak bir yer ararken, â. deta titriyordu. Fitil, Jâmbayı sandığın üzerine bıraktı. Melâhate doğru yürüyerek: “— Enfes karısın! Dedi. Sonra / Melâhat, yatağına doğru geriliyerek, çapkın çap- kin güldü ve: “— Sen de terbiyeşizsin!,, Dedi. Gidip yatsana, burada pe işin var şimdi? “.— Bilâkis. Sen buradayken, ne işim var? ç Fitil, Melâhate, iyice sokulmuştu. Melâhatin ar. tık ricat edebilecek yeri kalmamış! Fitil onu tutmak istedi, Fakat o Melâhat, onun, beline uzanan elini itti, ve hafif sesle: *— Sen çıldırdın mı? Dedi, lümba yanıyor, Dı. Şarıdan götürler.. Bari lâmbayı söndür! Finl gerive döndü, Lâmbayı söndürdü. Ve ye niden eski verine döndü, fakat Melâhatin gösterdi. ği müsamahaya tağmen, o gece, içinde uyanan ih. tirasın vücudüne bir türlü sirayet etmediğin gö. rüyordu. Halbuki Fitil © zamana kadar, hiç bir kadına karşı, gağri heyvani bir hisle bağlanmamıştı, Ta- nıştığı kadınların yalnız vücutlarından zevk ahir ve kadınlar, bu münasebete âşıkane bir renk kat. miya kalkışmca, alâkasını kesip geçer, başka bir çiçeğe konardı. Vâkıâ, Çakırla münasebeti uzamıştı. Fakat o mü- nasebetin büsbütüğ başka bir hususiyeti vardı: Bir kere, Fitil, Zehrayla tanıştığı zaman, on parasız, ve işsizdi. Zehranın yaptığı yardımlara muhtaçtı, benim yukarıda lara da alıştıktan senra, Çakira olan ihtiyacının arttığını hissetmişli. Çakırla birlikte feda etmek mecburiyetinde kalacağı şeyleri dü. ükçe, ayıri, mıya bir türlü cesaret edemiyordu. Bu suretle de münasebet uzamış, ve geçen zaman içinde, Fitil Çakira bay: alışmıştı, O yumuşak yüzlü, yumuşak sözlü, sessiz sadasız kadıncağızın sicak bir gölge gibi etrafırda dolaşması, PFitile yalnızlığın acısını da unutturmuştu: Ve Fitl, Zehrayla birleşlikten sorira, yalnızlığın acı bir şey olduğunu anlamış, ömrünün yelniz geçen günlerinde sezdiği gizli ga- ripliğin adım öğrenmişti. Zehrayla evlenişi de bun. dandı. Fakat bir kadın olarak, Zehradan, ne bir zevk beklemiş, ns de duymuştu. Zehra hayattayken, Fi til, hoşlandığı kadınların. peşlerinden istediği ke. dar serbestçe koşamamıştı. Zebrayı tamamca bı. raâkmaâk istemiş, fakat bunu da yapamamışlı Bu itibarla, hayatında kolay vaz geçilmez bir ihtiyaç haline girdiği için, Zehraya âdeta düşman olmuştu. Zaten, Zehranın ölümüne, için İçin biraz sevin- miş olması da bundandı: Onun ölümiyle, bir türlü kurtulamadığı bu bağ da, kendi kendine kopmuş oluyordu. Şimdi ise, Melâhate karşı beslediği his, büsbütün başkaydı. Melâhati wde tutmak, sıkmak değil, sevmek istemişti: Bu galiba, Benli Melâha. tin her erkeğe vermediği bir tarafına sahip olmak arzusundandı: Nitekim, Pitil, bu muradına da ©r- miş, ve Melâhute iyiden iyiye, hattâ lüzurnundan fazla abayı yakmıştı. Halbuki, işte Melâhat yanın. da, koynundaydı. Ve Fitil, bütün ömründe sevdiği yegâne kadının yanında, umduğu ihtirası duymu. yordu. Buna hayretleydi. Kendi kendine: “— Tevekkeli değil, ben sevgiden kaçmışım.. Iş- te şu karıyı seviyorum. Fakat ona karşı, her rast. ladığım kadına karşı beslediğim arzuyu bile duya- muyorum. (Devamı var)