Türk Safosunun Hayatı TEFRİKA No. 100 Kanije Muhasarası Tiryaki Hasan Paşa, Kaledeki Sıkışık Vaziyeti Sezdirmiyor, Kaleden Yalan Haberler Uçuruyordu “E gaziler. * Bilirsiniz ki, düşman sizi kayırdığından öğüt vermez. Onun maksadı, sizi tuzağa düşürüp, o canınızdan cüda düşürmektir. Can bir şey de- ğil Düşmanın maksadı şerefiniz- dir. Sizi esir ve zelil etmek ister. Onun için karşımıza diktiği baş. Isra da, kopardığı yaygaraya da ehemmiyet vermeyiniz, zaten bu başlar kimindir, bilmiyoruz. Bu- din valisinin, sadrazam kâhyası. nın diyorlar. Gerçek mi, yalan mı? Sahih olsa dahi bize ne iz bü kaleye, © Budin valisi sağdır, Mehmet kethüda yaşıyor diye ka. pâanmadık ki, şimdi onlar ölmüş diye kaleyi düşmana peşkeş ede- Mm. Bizim buraya kapanıp: “Ya ü zafer,, diye ayak diro- yişimiz din bütünlüğü uğrunadır, hak yolunadır. Zaten kalenin düş. miyeceğine bir Kaç delil var. Me- selâ biz her akşam gülbank çekip “Allah, Allah, dediğimiz vakit, düşman kırk iki pare topu birden atıyor, sesimizi bastırmak istiyor. Bundan maksadı ordularındaki kalabalığın “Kalede çok kişi var,, deyip te, korkmamasım temin et- mektir. Sonra ben, bu kalenin ku- mandanlığını ele slmak üzere sad- razamin yanından ayrılıp gelir. ken, düşman © ordugühundan bir sürü saksağanın kaleye doğru uç. tuğunu, kale tarafından .da bir ta- kım kartalların çıkıp, onları da- Bıttığını gördüm. Bu, er veya geç bizim galip geleceğimize delâlet eden'bir işarettir. 2 mer fırsat düştükçe, bu gibi sözlerle şevke getiren Hasan paşa, o barp hileleri tertip etmekte Beşli ağası Kara Ömer- den, casusluk işlerini idarede Ka- Tapençeden son derece yardım gö- rüyordu. Hasan paşa, ele geçiri . len esirleri ölüme mahküm edip te; güya idam edilmek emriyle Kara Ömere teslim ettiği zaman o, kendi hayatını tehlikeye koy- duğunu söyliyerek, bunları affe- der ve kale hakkında yanlış ha - berlerle Avusturya ordusuna gön- derirdi. $ oğullarından Macar dönmesi Ke. nan ile Handanın düşman tarafı. na geçtiğini duydu, için için üzül dü. Çünkü bu gençler, kalenin her bakımdan sıkışık vaziyette ol- duğunu Arşidük'e söyliyecekler ve Avusturya ordusunu muhasarada sebata teşvik edeceklerdi. Fakat zeki Tiryakinin üzüntüsü çok sür. medi. Tehlikeyi süratle karşıla - mak yoluna girdi. O, iç oğlanla- rının firarı gününün ertesinde ya. kalanan Nemseli esirlere — büyük bir kalablık önünde — sormuştu; — Sizin ne helde olduğunuzu gözleriyle görüp, bana haber ver- mek üzere uşaklarımdan iki gev- ci ordunuza göndermiştim. Onlar, selâmetle, aranıza gelebildiler mi, siz onları gördünüz mü, yahut düydunuz mu? Esirler, bir şey bilmediklerini söyleyince, Hasan Paşa hepsini ö. lüme mahküm ve yine Kara Öme- re teslim etti. Yalnız içlerinden birini, Budinde bulunan sa ma bir mektup götürmek şartiy. İe, ölümden istisna etmişti. Bu mektupta, Handan ile Kanarın — mükemmel Macarca konuştuk- larından dolayı — kale hakkında yanlış haberler vererek, düşmanı aldatmak vazifesiyle Nemse ordü- suna gönderildiği yazılıydı. Serbest bırakılan esir, bu mek. tubu tabiatiyle Arşidük'e götür- dü, Kara Ömerin — güya gizli. ce — koyaverdiği öbür esirler de, duyduklarını söylemek surstiyle onun sözlerini ve elindeki mektu. bun doğruluğunu teyit ettiklerin. den — etendilerine, yeni dinleri. ne ve yeni yurtlarına İhanet et- miş olan — Handan ile Kenan Arşidük'ün emriyle idam olundu, kelleleri (Kanije muhafızlarına karşı teşhir olundu! Bir başka gün kaleden — gece yarısı — neşeli sesler duyuldu ve arkasından şenlik # 4 arı atılmıya başladı. Ertesi gün te Nemselile. rin eline bir mektup geçti. Hasan paşa, sadrazama (hitap edilerek, yazılmış olan bu mektupta gön- derilen imdat kuvvetleriyle cep- erzakın selâmetle kale. fiz kuvvetin şenlik yaptığını ya. zıyordu. Kendisini — boyuna koyuver- i diği esirler vasıtasiyle — Arşidü- ke dost olarak tanıtmış olan Kara Ömer ağa, Macarların Avusturya. ilara bir oyun yapacaklarını ha- ber vermekte, Macar esirlere ise, Arşidük'ün Macarları fena bir ha- le uğratacağını söylemekteydi. O. mer ağa — istediği zaman ağlıya- bilmek için — yanında dalma 80- ğan suyu ile ıslatılmış bir mendil bulundururdu. O göz yaşlariyle de bütün esirleri ustaca uyduragel - diği yalanlara — inandırırdı. İ şte muhafızların çelik birer siper gibi düşman ateşine göğüs vermeleri, Hasan Paşanın ber türlü yokluk içinde sskerin #evkini diri tutabilmesi sayesinde Kanije tam seksen gün, seksen bin kişilik mükemmel bir ordunun hücumlarına, bombardımanlarına karşı koydu, kapılarını düşmana kapalı tuttu. Arşidük, daima im- dat almasına ve kuvvetini tazele. mesine Tağmen, kaleyi düşüremi- yeceğini anlayınca, ricat yolları a- ramıya girişmişti. Macarlarla Nem- selilerin — Kara Ömer ağa tara « fından yapılan © propaganda yü Zünden — birbirlerine yan bakımı» ya başlamaları da Avusturya baş. kumandanını — endişelendiriyotdu. ui, sırada kış bastırdı. da- i kanı donduracak bir soğuk yüz gösterdi.Ayni zamanda sadrazamın büyük bir ordu ile Kanijeye doğru harekete geçtiği duyuldu ve bu sebepler, Arşidilk cenaplarına ricat hicabinı kabul için kâfi geldiğinden o koca ordu, küçük bir kalenin tek taşınıdü. şüremeden geri çekildi. Ricat o kadar karışık vukua gel- di ki, bütün toplar ve ağırlıklar yerlerinde kaldı. Hattâ, ileri si- perlerdeki asker geri çekilemedi. ginden, bu zavallılar — vaziyeti hemen kavrıyarak kaleden dişarı fırlamış olan — Kara Ömer ağa tarafından imha edildi. TAN BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 123466789 10 BUGÜNKÜ BULMACA 133406916 SOLDAN SAĞA: 1 — Bir hayvan yiyeceği - Yemeğe ko- nur, 2 — Suha » Yanlış, 3 — Suskun - Bol, 4 — Bir hayvan « Bir renk - Kurum, 5 — Bir harf - Merhaba, selimlamak- Bir nokta, 8 — Müthiş, heybetli - Bir zamir - Bir harf, 7 — Sona kadar gitmek, dayanmak - Haya, 8 — İnanan - Baki, 9 — Bir pis böcek - Yemek - Bir irk, 10 — Buğdaydan olur - Gözyaşı - Tüy, YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Aptal - İinei hece başa geçerse: öpme, 3 — Aletler - Ahtüpeyman, 3 — Emtia - Duran, 4 — Zaman » Bir çalgı - Bir harf 5 — Bir harf - Heletler - Yemek, 8 — Dostlar - Sevda, 7 — Tam - Sanat, 8 — Büyük - Şerik, 0 — Zulum 102 Bee — Toplantılar, davetler : Bir böcek, Toplantıya Davet Galata Gençler birliğinden: Birliğimi « zin yıllık kongresi perşembe günü saat 21 de Galatada Arapcam! Buğulu (sokak 1$ No, hi birlik kurağında yapılacağından bü- tön üyelerimizin gelmelerini önemle dile- riz, Ruznaraı A — Cemiyetler kanununa göreni - zamnamenin değiştirilmesi. B — Yeni idare heyeti intihabı. Amatörleri Davet Beyoğlu Halkevinden: Keman, piyano, viyola, viyolonsel çalan smatörlerin evi - mizdelci toplu çalışmalara iştirak etmek &- zere pazarlesi günü saat 17 de evimizin Tepobaşındaki merkez binasına müracsat- Ben milli mücahedede vafanıma hizme i müteakip te beş gün beş reş bertip ederek devamlı bir sofra kurmak sufö- gece süren aşık ol tiyle bül baret kal bulunuy gayret ve hizmetlerim! elimde sizle sabittir. ulurnn Bugün seksen Yaşına gelmiş, eski Bir tek dile - Atatürkün mu» küddes kabrinin nöbetçisi olmak ve öm - rümün sonunu onun mükaddes © kabrini beklemekle geçirmek. Öldükten sorra da onun medfun bulunduğu arazi hudutları dahiline gömülmek, Benim bu masum #rzum yerine getiri- lemlyecek bir şey değildir. Büyüklerim - jden rica ediyorum. 80 yaşında ihtiyar bir pahlivana ve eski bir mekere bu hizmeti çok görmesinler. Beni bu aziz U emelime kavuştursunlar, Arap camlinde Gerze kahvesinde Pehlivan Veyi . İ Bekçi, seyyar esnaf mı? Biz 92 kişi Bursada mahalle bekçisi - (Başı 5 incide) fikir pek yeni değildir. Kimyaha- nelerde, kâğıda tesir eden mayi. ler, eskidenberi “cam pamuğu” n. dan süzülürlerse de bu telleri do- kunacak bir hale koymak husu- sunda yapılan bütün . tecrübeler neticesiz kalmıştı. Fakat ilim hiç- bir vakit nevmit olmaz, İşte son zamanlarda Owen İllianois Glass Co. mühendisleri meselenin ilk safhasını halle muvaffak olarak, muntazam ve ekönomik bi ET ETTE EE lerdir. Tellerin çapı milimetrenin beş binde biri mertebesindedir; yani beş bin tel bir arada büküle- cek olursa bir milimetre kutrunda bir sicim elde edilebilecektir. Ha- kiki ipek telleri bundan daha ka- lın (takriben milimetrenin 2500 de biri) dır. Cam teller ucuza mal oluyorlar, hem de fabrikanın tesisat masrafi çok yüksek olmuyor. Mukavemet itibarile çelikle boy (ölçüşebilir. İer, yanmak, asit ve sair muharriş mayilerden müteessir olmak kor- kusu yoktur. Cam kumaşlar süzgeç, muharriş maddelere mahsus torba imalin- de, elektrik ve hararet için izolân Atatürkün Olmak Istiyorum alanının istildâlinden | Nöbetçisi yiz, 20lifa olan aylık ücretimizden «yda 46 kuruş kesildikten başka ayrıca yılda 50 kuruş kesilmektedir Belediye bizi sey- yar satıcı a6dediyor ve karne almağa mecx but tutuyor. Vazlfeye müteallik shkâinda (o zabıta seyyar esnaflı göremiyoruz, sini ve bü küörneler mukabilinde 650 kuruş kesilmemesini istiyoruz Burma, bekçi: 8. Gezer . Terkoslar akmıyor Topkapi eskiden şehrin suyu en bol semtlerinden biriydi, Hemen adim bâşın- da Halkalı suyu vardı. Birezaşağıda da bol bal Kirkçeşme suyu bulabiliyordu'.. Bir ikl sene evvel bu çeğmeler Yerine Terkos çeşmeleri yapı temiz, şehir suyu içebileceğimi Uzun zaman da bundan istifade ettik, Fakat 16 - 20 gün var ki Terkos çeş « meleri muntazam #kmıyor, çeşme başları na gittiğimiz zaman çeşmeleri kuru bulu yaruz, Başka yerden su tedarik etmek İm« küni da yok, Muhterem velimizden ve Sun lar İdaresinden bizi susuzluktan kurtar « malarını rica ediyoruz. Topkapı, Fatma Sultan mahallesi: Takfo? Almanyada Ersatzcılık Herşeyi Kaplamış Gibidir istikballeri hakkında şimdilik bir şey denemez. Sentetik kaucuklar ve sentetik karbüranlar: emleketimizi de alâkadar e. den bu meseleyi etraflı o- larak tetkik için ayrı bir Yazıya mevzu İtihaz etmek İstiyorum. Burada yalnız suni kauçuğun bir. çok cihetlerden tabii kauçuktan üstün olduğunu; suni karbüran yade inkişaf ederek istihlâkâtın $e 76 ini geçtiğini kaydedeceğim. sayesinde Imanyada ersatz sanayii bu kadar tekemmül etmiş ol- makla beraber Releh'in. vaziyeti iyiliğe yüztutmuş değildir. Birbi- rini müteakip işgal edilen toprak. larda mevcut gıdai ve iptidai mad- de stokları birkaç hafta içinde sö. mürülmüştür. Gittikçe artan yok- sulluk ile endüstri arasındaki mü- cadele ersatzlar lehine dönmüş sa. yılamazsa da bugün Almanyanın ancak ersatzlar sayesinde ayakta durduğuna muhakkak nazr'le ba- kılabilir, Bir gün Hasan paşa, kendi iç Hepsi de, âdeta birbirleriyle yarışırcasına, yiyor. bitmiyecek gibi görünen bir iştahla sofranın üstünü boşaltıyorlardı. Ve hepsinde de, bir lokma eksik yemek korkusundan gelen, hazin ve telâşlı bir faaliyet seziliyordu! alg az Ayşe hanım, masanin üzerine bıraktığı ellilik panknotu, ancak, kendisine her şeyi unutturan aç- lığını giderince hatırlıyabildi. Evvelâ, kocasına bir şey hissettirmek istememişti, Fakat, masanın üze. rini, ondan sonra da, bodrumun her köşesini, giz- lice, ve iyice aradığı halde, ellilik banknotu bula. mıamıştı. Onu bulabilmekten ümidini kesince, çok geç uyanmış bir şüpheyle, kocasını sorguya çekmek mecburiyetini duydu ve: “— Sen, dedi, buraya bıraktığım parayı gördün mü? — Hangi parayı" “ — Elli lirayı! Ayşe hanımın aradığını yalnız ihtiyar kadinla Mürüvvet anlamışlardı. Diğer küçükler, Ayşe ha- ruma hayretle bakıyorlardı. o Aküları rakama ere bilenler: “ Muhakkak, diyorlardı, şaraplar, anamızı sar. hoş etti! Zavallı, ellilikleri sayıklamıya başladı!,, Esbaları o gece getirdiği şarap binliğinden, onla. Ta da ikişer bardak içirmişti Omürlerinde ilk di fa içtikleri o acaip lezzetli, kırmızı renkli su, kü- çük başlarına tatlı bir sersemlik vetmişti: Bu sör- semlik, nedense analarının halini onlara büsbütün tuhaf gösteriyordu. Bir şeyi tuhaf bulmanın çocuk» ça neşesiyle, ve iyice döymuş bulunmanın müsum keyfiyle, katıla katıla gülüyorlardı. Ayşe hanımın anası, karnını doyurmanın, ve Şa. rapları yuvarlamanın verdiği rahavetle, ihtiyar ba. şini elleri üzerine dayamış, çoktan horlamıya baş- lamıştı. Sofranın yegâne endişeli mahlüku, biçare Mürüvvetti, O, korku dolu gözlerle, bir anasına, bir ini ve bu sebeple muha- (Devamı TEFRİKA babasına bakıyor, kendi getirdiği para yüzünden kopacağını hissettiği fırtınanın tehlikeli âkıbetleri- ni düşünüyordu. Çocukların kahkahaları, Ayşe hanımı hiddetlen. dirmişti. Ayşe hanım ds sarhoştu. Fakat, bu kah. kahaların verdiği hiddet, ve derhal kuvvetlenmiş bir şüphe; onun başını büsbütün döndürmüştü. Sar- hoş kocasının yakasına sarıldı. Ve sordu: “— Cevap versene? Yoksa bu #iyafeti o parayla mı çektin? Sarhoş adam, bu suale, bodrum duvarlarına âde- ta zifos gibi sıçrıyan iğrenç bir kahkahayla cevap verdi; Ayşe hanim: “Söylesene herif? O parayla mı geldi bunlar?,, Diye sualini tekrarlayıp, kendisini sarsınca, karısı- nin ellerini elinin tersiyle yakasından kopardı. Ve kaşlarını çatıp, hiddetle cevap verdi: “— Ya neyle gelecekti? Ayaspaşada apârtıma. nim yok ya benim?,, Ayşe hanım, hiddetlenen sarhoş kocasının üstü. ne gitmekle zararlı çıkacağını biliyordu. Mürüvve. ti dövdüğü gibi, onu da dövemezdi. Hattâ bilâkis, herifi biraz daha kızdırdığı takdirde, kendisi, Mü- rüvvetin haline düşebilir, müthiş bir dayak yiye- bilirdi. Bir şey yapamamanın, hıncını, hırsını ala. makamında No. 26 mamanın azabiyle titriyor, çürük dişlerini, gideri. lemiyen müthiş bir kinle, hiddetle gicırdatıyordu. Yerinden fırlıyarak: “— Allah senin belânı versin!.,, Diye haykırdı. Ve hiç olmazsa, bozdurulan ellilik banknottan artakalan paraları kurtarmak ümidiyle elini koca, sının cebine attı; “— Üstü nerede? Dedi.. Onları ver bal Şimdi ne yapacaktı? Yarın sabah, Memduh Şe- rife neyi iade edecekti? O parayı geriye vermedik- leri tekdirde, mameşru bir yardımı, yâni namus. suzluğu kabul etmiş sayılmazlar mıydı? Bu telâşla, kocasının bütün ceplerini aradi. Ko. Cası, karnım doyurmuş, başını da ispirto dumanile iyice doldurmuş bulunduğu için, artan pataların elinden: gitmesini pek umurlamıyordu. Çünkü bir gün sonra ne olacağını düşünmemeğe çoktan alış. mıştı, Bilâkis, karısının bu safiyane telâş, onun hiddetini geçirmişti: Şimdi yine, katıla katıla gü- lüyordu. Ayşe hanım, kocasının ceplerinde, elli Yiranın an- cak otuz yedi lirasını bulâbilmişti. Geri aldığı bu paraları bir defa daha sayarken: *.— Tuh, rezil köpek.. O kadar parayı, o kadar. cık zamanda nasıl ziftlendin?, Diye, hiddetli hid. detli söyleniyordu. kullanılmakta olup Avni Yakahoğlu Mürüvvet bütün bunları, yeniden dövülmek kor. #usiyle titriyörek seyrederken, anasının namus de- diği şeye karşı, tuhaf bir nefret duyuyordu: O, ne olduğunu görmediği, bilmediği, anlıyamadığı şey için dayak yemişti. Bütün bunlar, onun yüzünden oluyordu. Halbuki, anası © kelimeyi bilmemiş, tut- turmamış olsaydı, bu gece ne kadar mesuttular..; Kendisi, koşa koşa buraya gelirken ne güzel şeyler düşünmüştü. Zengin bir sofra kurulacak, onun başında, tatlı tat gülüşülecek, konuşulacak, eğlenilecek, yenile- cek, içilecekti.. Halbuki o namus. Anasının namus dediği ve ne idüğü belirsiz şey, bu geceyi hepsine zehir etmişti... Eele, şimdi, hayata, güneşe, gıdaya alıştıktan son. ra, yeniden bu bodrumda yaşamıya başlamayı dü. şünmek, onun küçük yüreğini, görünmez bir avuç gibi sıkıp bunaltıyor, daraltiyordu.. Burada yaşiyanları düşündüğüne, hatırladığına, koşa koşa buraya geldiğine çoktan pişman olmuştu. Hakaret, sefalet, soğuk, gıdasızlık, neşesizlik, ışık- sızlık, ve sarhoş bir babanın ağzından savrulan bo- ucu içki kokusu ve küfür., Bütün bunlar, Mürüvvetin küçük başını ve zayıf göğsünü bunaltıyordu: Tıpkı suya batmış ta, boğu- lacakmış gibi oluyordu. Şimdi bodrumun bütün sakinleri uykuya dalmış. lardı, Ayşe hanım, masa başında sızan kocasını kal. dırmıya çalışmış, fakat muvaffak olamamıştı. Mü- rüvvete; “— Haydi, dedi, çıkıp kapağı kapayacağım: Git te yerine zıbar!..,, Mürüvvetin eski yeri, oOküçük kardeşlerinin de içinde yattıkları eski şiltenin kenarıydı. Oraya yerleşmek İstedi. Fakat küçükler şiltenin İçine, önün yer bulmasına imkân birakmıyacak şe. kilde yayılmışlar, ve çoktan uyumuşlardı. (Devamr var)