Türk Safosunun payi Hürrem Sultan için Kananinin yaptırdığı camiden çok yüksek bir eser vücude getirmek, İstanbullu. ların gözlerini kamaştırmak isti. yordu. Mimar başı Davut ağa, Sa. fonun bu dileğine müşahhas bir şekil verdi, güzel bir plân hyır- ladı. O sirada Eminönü — Sirkeci arasında (yahudiler oturuyordu. Yapılacak cami gerekli arsa bu mıntakada seçildiği için, bir çok istimlâke lüzum vardı. O meyan. da Bizanslılar devrinden kalma bir kilise ile bir yahudi sinago. sunun yıkılması lâzım geliyordu. Salo, yıktırılacak evlere kıymet. lerinin iki misli nisbetinde fiyat takdir edilmesini ve bu paranın emretmişti. kemer verilmesini Başka bir mıntakada mevcut ve #amamile viran bir kilise ile bir sinagonun tamiri suretiyle de yı- kılmasını zaruri gören rum ve musevi mabetlerinin tazmin eğil mesini münasip görmüştü. Temel bir muharrem ayında ve bir cumartesi günü atıldı. Fakat arsa deniz kenarında dağ eteğiy. di. Boyuna su çıkıyordu. Onun i. çin büyük zahmetlere ve masraf- Jara katlanıldı, uzun bir zaman tulumbalar (o kullanılarak arsanın sudan kurtarılmasına çalışıldı. Kirayı kullanmak suretiyle yi. ne hazineler düzüyordu. Lâkin devlet işlerine o müdahale etmez gibi görünerek, hocayı, Gazanfe. ri, oğlunu o işlerde serbest dav- rahdıfıyordu. Bu fettan" siyaset, oğlunun kendinden fikir sormek, yardım dilenmek ihtiyacını duy. duğu güne kadar devam etti ve bu ihtiyaç hasıl olunca, — hoca Saddettini de kendine râmede . rek — sadrazam Cerrah Mehmet Paşayı, bir çok ağır inhizamlara uğramış olan serdar Satırcı paşa. yı azlettirdi, evvelce olduğu gibi densizlik yapmamak şartiyle da- madı İbrahimi, tekrar sadrazam yaptırdı. İşte bu arada Raziye kadın da, öldü. Oğlu Mustafayı vezir, dama. dı, Mehmedi kazasker olarak gör- müş ve saadet içinde £ gözlerini hayata kapamış bulunuyordu. Sul. , —10— Çakır: Bu, dedi, ipekli çarşafların üçü de Melâha. tan Mehmet, onun vezir oğlunu muhtelif vilâyetlerde vali olarak bulundurmakta devam etti. Fakat damadını, maslahat icabı, “azlet- mek zorunda kald, Şaltlef, bu hâdiseyi şu şekilde! tesbit en Jerdi: Dinlesin nushü pendi cümle e İrtişadır veren cihana zalâm Azlolundukta Kazı askeri rum Hasıl oldu cihana behceti tam Saldı Damadı Ri mireye iğ olaydı anam i hükümdar du. Gerçi eşinin zama. rTumundaydı. nında ve oğlu tahta çıkalıdanberi devlet işleri üzerinde büyük bir nüfuz yürütmekten geri kalma- mıştt. Fakat şimdi her iş, onun emriyle yapılıyordu ve başta pa. dişah olmak üzere bütün devlet ricali onun ağzına bakıyordu. Halbuki o, haris bir kadındı. Son derece para canlıydı, impara. torluğu sülük gibi emmek istiyor. du. Zaten Kirayı ve hekim Salo- mon Natan Ekinazi gibi madrabaz yahudileri — bütün dedikodulara rağmen—himaye etmesi, koruması da, bu para hirsı yüzündendi. Kİ, ra İle oğulları, gelinleri ve hekim Salamonla avanesi taştan para, ağaçtan altın sızdırmak sırrımı bi. lir kimselerdi. Memurlardan, tâ. Girlerden, kadılardan ve herkesten . valde sultanı hoşnut etmek bahe- nesile cer yapıp duruyorlardı. Ki. ra, gümrük müliezimiydi. Bu si. fatla memlekete giren ve memle. , ketten çıkan bütün eşyadan dile- diği kadar baç alıyordu. ; Gerek bu çalıp çırpma işlerin « deki çirkin ifrat, gerek Eflâkta ve Avusturya hudutlarmda birbirini kovalıyan bozgunluklar, ihayet orduyu galeyane getirdi ve sarâ- ya karşı bir ayaklanma vukua gel. mesine sebep oldu. Vâkıâyı, o dev- ri bizzat yaşıyan tarihçi Selânikli Zade Mustafanın kaleminden oku. yucularımıza naklediyoruz: “Bir ramazan günüydü. Yeniçe. riler şeyhülislima vardılar. Bize ulüfe deyu verdikleri fâsit akçey- le yiyeceğe dair aldığımız şeyler TEFRİKA Ne. 96 Yenicami MU Temelin Atıldığı Yere Mütemadiyen Deniz Suyu Doluyordu ve Bunun Birçok Zahmetine Katlanıldı helâl mıdır, diye sordular. Müftü efendi “Helâl değildir, dedikte, (Yahudi Kira kadın gümrüğü ilti. zam eylediği için böyle kalp ak. çeleri hazineye veriyor, oradan ü. lüfe olarak bize dağıtılıyor. Suç bu yahudinindir ve soyunun 50. punundur. Biz anları öldürürüz) deyip fetva istediler. Müftü efendi: “Zimmi bir kadının katli caiz de- ğildir. Amma şehirden sürülsün ve durmasın giisin, cevabında bulundu. Yeniçeriler bu cevap ü- zerine dile ve kaleme gelmez söz. ler söylediler, türlü türlü fitne ve fesada cüret ettiler, nice hezeyan. da bulundular. Müftü efendi, işin sarpa sardığını görünce, onları ya- tıştırmak istedi, — Varın, dedi, dileklerinizi ar. zuhal ediniz, bana getiriniz. Mu. radınız neyse (o padişah huzuruna götüreyim, Hattı hümayun ile ce- vap versinler. “Fakat ne rıza gösterdiler, ne müteselli olup sustular. Hattâ ol mahalde birbirleriyle andlaştılar, ahtlaştılar, ski sıkiya ittifak etti- ler. Ertesi gün seher vakti azim bir cemiyet ile Rikâp Kaymakamı Halil paşanın kapısına vardılar, divanhaneye ( doldular, “Yahudi Kira kadın meydana gelmek ge. rektir,, deyu çağrıştılar, muhkem: ayak bastılar, hattâ şevketlü pa. dişahı âlemi penah hazretlerine şerrüşur kaşdında oldular, meram- ları yerine getirilmezse, hünkâra sulkast edeceklerini açıkça söyle. diler, “Halil paşa hemen saraya telhis gönderdi, cemiyetten maksadın ne olduğunu anlattı, yahudi Kiranın kaçıp saklandığını, ele geçerse a. man ve zaman verilmiyeceğini ve bulunmazsa “Kürt müşkül olaca- ğını, arzetti. “Elbette bulunmak gerektir,, deyu ferman çıktığından çavuş başı Ömer ağa, kapıcılar kâhyası Nasuh ağa — sıkı tenbih. lerle, sert ihtarlarla — Kirayı a. ramağa çıkarıldı. Beride cemiyet gittikçe ziyade olmakta ve asiler TAN BULMACA Dühkü bulmacamızın halledilmiş şekli NE DYE Susar « BUGÜNKÜ BULMACA A e e 6 9190 10 -.3 yane SOLDAN SAĞA: 1 — Vasıl olan - Buyüx anne 2 — Za- af » Bir ay. 3 — Yüz kuruş - Bir mem- 1eket. 4 — Bir komşu devlet - Gökte lunür, 6 — Dir harf - Denizde bulunur - Bir sesli harf. 6 — İddiayi hak « Bulut. 7 Sonu olmiyan - 8 — Dürteek, ter- bih » Saçhaşluk. 9 — Bir maden - Bir bağlama edatı « Bir zamir; 10 — Genişli- Hi - Ve - Arz YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Mağtüp değil - Bir filozof, 3 —İş- si gündelikçi, Geretli - Ele batur, 3 — Pas ra » Halk, 4 — Minarede olur - Vazeden, 5 — Bir hart - Ok için Mizim - Bir bağ- Ya edatı, 6 — Falz - Bir müzik tâbi- rl » Bir hart, 7 — Kasld, meram - Keçi, 8 — Ad - Yeni değil; 9 — Bir ot - Bir sa- yı » Bir sesli harf, 10 — Genişlik - Dün- ya « Bir sayı, ———— Babasını Kovan Çocuk Mahküm Oldu Balıkesir — Deynekçiler mahalle. sinden 16 Cemalettin, baba. sını ir ü meşhut mahkemesine verilmiştir. Cemalet - tin mahkemede, 65 yaşlarındaki ba. basının “annesiyle "Kavga ettiği. için bir kaç gün eve gelmediğini ve © günlerde yemeksiz kaldıklarını, son- Ta babasının eve geldiğini görünce, kızgın olduğundan, "Sen ne hakla bi. zim eve geliyorsun” diye onu ittiği- ni, yoksa dövmediğini söylemiştir. İhtiyar baba da dinlenilmiş, mah - keme, küçük Cemaelettini para ceza « sına mahküm etmiştir. —— ——— şuna buna kabahat isnat ederek, yaygarayı çoğaltmaktaydılar. (Devami var) (1) Raziye ikadınin. damadı punea yerine Kuş lükaplı Yahya Efen- di tayin olunmuştu. Bu cisrada © ia“ yine telmih vardır. arlolü- 8.7.09 Fransız İhtildli Nasıl Doğdu? (Başı 5 incide) Sefil köylü kütlesi onlar için çok ehemmiyetsiz müşterilerdi. Halbu- ki, iktisadi ve mali mânlalardan kurtulan köylüler, mülkiyet ve serbest mesai İle az çok bir geniş- lik kazanacaklar ve bu suretle ken- dileri için daha kârlı müşteriler o- lacaklardır. Burjuvaların bilhassa sermaye. leri, fabrikaları, büyük şehirlerde tlearethaneleri, evleri ve devlet- ten alacak paraları vardı. Onlar, gittikçe ehemmiyetini © kaybeden (toprak mülkiyeti) karşısında, e- hemmiyeti gittikçe çoğalan (kapi- talist mülkiyete) sahiptiler Burjuvaların devletten alacakla. ri olmasının büyük ehemmiyeti vardı, Çünkü, devletin hesapsız bir surette sarfiyatta bulunması onu #flâsa götürüyordu. Bunun için burjuvalar, ve ruhban sınıfının mal ve mülklerinin müsaderesini şid- detle istiyorlardı. Ancak bu suret- Je devletten alacaklarını kurtarabi- İeceklerdi. Fakat, cemiyefin iktısadi esasla. rının değişmesi, tablatile, bu yeni vaziyete uygun bir ideolojinin de teşekkülünü mucip oldu. Miktarları gittikçe çoğalan ser- best meslek adamları, hâkimler, doktorlar, mühendisler, mütelek- kirler artık sarayın tabiiyetinden kurtuldular. Muharrirlar ve sanat- kârlar, kralın ihsanlarına ve ma. aşlarına muhtaç olmaksızın, burju-. vazinin menfaatleriyi müdafaa © derek, yeni devrin felsefesini, ideo-. lojlsini yaparak yaşamak imkânını buldular. Ve bu mütefekkir smıfı, ihtilâl, Gen sonra kurulan yeni devletin idare kadrosunun tabii namzetleri idi, > sihtilâl kuvvetlerinin “EF. tamam olması için, İhtilâlde çokk mühim bir rol oyni- yan ve (Sans Culottes) ismi veri- Ten #afaatkörve işçilerden ve köys” Jülerden mürekkep bir sınıfı da zikretmek lâzımdır. Bu devirde mütsazzi bir amele sınıfından henüz bahsedilemez. Şüphesiz büyük endüstri teşekkül etmiye başlamıştır, ameleler de vardır, Fakat onlar hehüz sinif şu. uruna malik değildirler, Ameleler, zanaatkârlar sokağa in- mişler, isyan çıkarmışlar, grevler yapmışlar, İhtilâlin en ön safında yürümüşlerdir. Fakat bunların, ih- tilâl hareketini idare eden burju- vazinin hesabına, umumi dileklerin muzafferiyeti için yapmışlardır. Içtimai hayatın en aşağı tabaka. sında bulunan köylülere gelince, suttu. bunlar milletin büyük ekseriyetini teşkil ediyorlardı. Ihtilâl senele- rinde Fransanin 25 milyon nüfu- sundan 21 milyonu köylü idi. Bir milyon kadar köylü, rühbanlara alt topraklarda serf hayatı yaşıyorlar- dı. Köylülerden çok küçük hir kısımı toprak ve ev sahibi olnuşnu. Bu ki. sım, asillerden ve burjuvalardan toprak Satın almış, ihtilâlden son- ra da (milli emlâk) satışlarına da iştirak ederek bir nevi (zıraa! aris- tokrasisi) teşkil etmişlerdi. “Fakat bu köylülerin büyük bir kısmı topraksızdı. Rahiplerin, asil lerin hesabına gündelikçi, irgat o. larak çalışmakta, küçük zanaatlar yapmakta, çok yoksul ve perişan bir hayat geçirmekte idiler. « Şimdiye kadar verdiğimiz İza- hattan şu neticeyi çıkarabiliriz: Fransız ihtilâli, istihsal kuvvet- İerinin inkişafı ile bu inkişafa set çeken korporasyon ve tahdidat re- jimi arasındaki zıddiyetten doğ. muştur. Bu ihtilâf ayni zamanda, ziraat ve sanayi hayatını altüst e- den büyük bir iktisadi buhran ne- ticesi hâd bir şekil almıştır. 1784 tenberi fena mahsul seneleri hiri- birini takip etmiştir. Sanayide 178€ Ingiltere ile yapılan ticaret mu» lesi, gümrük vergisini yüzde 10 a İndirmekle Fransa piyasası, daha ucuz ve daha İyi İngiliz ma- mulâtı ile dolmuştur. Ameleler, mütemadiyen çoğalan hayat pahalılığı ve gayet az üc retlet dolayısile sefalete ve işsizli- ğe düşmüşlerdir. şte bu vaziyete gelen köylü. ler ve İşçiler isyan ve ihti- lâl ordusunun esasını teşkil Oet- mişlerdir. Burjuvazi bu orduyu i- dare etmiş, mutlakıyot rejimini | devirmiş ve.yerina demokrasi ro. Şimini kurmuştur, Muzaffer olan hürriyet, müsavat, kardeşlik prensipleri, ti- cüret ve sahaylin tam serbestisini, aklın hâkimiyetini ilân etmiştir. Fransız ihtilâli, burjuva mülki- yetinin feodal mülkiyete, merkezi- yetçiliğin mahalliciliğe, rekabetin korporasyonlara, aklın hurafeye karşı zaferidir. Mürüvvet apğiya koşunca, Zehra, çamaşırlariy. Je başbaşa kalmıştı. O anda Yapayalnız, fakat, her şeye rağmen me- Siirtte Su Tesisatı Slird, 7 (A. A.) — Vali İzzettin Çağrapın riyasetinde toplanan bele. diye encümeni ve imar komisyonu 120.000 lira ile emrimize getirilecek olan Bota suyu inşaatını ihale et - miştir. Böylece Siirdin yegâne der- di olan su işi tahakkuk safhasına gir. miş bulunuyor. tinl,, Alt gözlerde de benim eşyalarım var. Bu ipekli kombinezonların, bu sütyenlerin, körselerin, mendilleriri hepsi Halepten geldi. Kocamın bir ar. kadaş: var. Ikide birde, oraya gidip geliyor. Her dönüşünde de, biz yığın kaçak eşya getiriyor. Oru- dâ ipek kumaşlar, buradaki" basmaların fiyatına mal oluyormuş. Onun için, bütün bu gördüklerin bizet sudan ucuza geldi : Mürüvvet, iki kanadı açık duran kocaman öynalı dolabın gözlerini dolduran renk renk ipek yığınla. rma mesum bir dikkat, hayret ve imrenişle bakı. yor, Çakırın sözlerini karşılıksız bırakmamak için, srada bir: “-— Güzeli... Çok şık! '— Güle güle giyin!,, Kabilinden cevaplar veriyordu. Bu dolabı dolduran eşyalara bakarken onu en fazla düşündüren nokta, o evdeki işin çokluğuydu: Çünkü bir müddettenberi, evin çamaşırlarını yıka. mak vazifesi de, onun küçük omuzlarına yükletil. Her on beş günde bir, bu dolabı dolduranlar. la birlikte, evin içindeki bütün kirlenmiş kumaş. lar; altından kalkılmaz bir yük hâlinde, onun önü. ne yığılıyordu. Şimdi, biçare Mürüvvet, onları ye- niden temizlemeğe çalışacağı günün yine yaklaştı. ğını halırlıyarak ürküyordu. Kurnaz Melâhat, ona bir müddet, eve gündelikle getiçilen çamaşırcı kadının yanında staj gördürmüş: “— Hatice hanımın çamaşırları nesil yıkadığına dikkat et te, bu işi sen de öğren. Bir kızm, bir kadının, çamaşır yıkamasını bilmemesi, çok ayıp. tr!,, Demişti , Mürüvvet, bir kız, bir kadın için ayıp sayılan bu beceriksizlikten kurtulmak uğrunda Bütün dikkati. ni, bütün gayretini harcamış, ve az zamanda, değil Hatice hanıma, Çekur Zehraya bile taş çıkaracak bir TEFRİKA No. 22 çamaşırcı olmuştu. Ve işte o gündenberi, o ayıp- tan (9) kurtulmanın cezasını, evin bütün kirlilerini küçücük elleriyle temizlemekle. çekiyordu. Çakır Zehra, vaktiyle kendisine söylenilmiş olan sözleri, şimdi Mürüvvete tekrarlıyor: '— Bak, diyordu, bu ipekli çamaşırlar, kelebek kanadı kadar naziktir. Öyle, hoyrat hoyrat çitile- meğe gelmez. Kombinezönlarımdan bir tanesini berbat etmişsin. Bir daha sefere dikkat cil; Fakato, bu nasihatleri verirken, hanımlık taslar gibi kabarmıyor, bilâkis, kapı yoldaşına iş gösteren bir kulla samimiyetiyle konuşuyordu, Hattâ” ne zamsndanberi, çamaşır yıkıyamadığı için, Mürüv. vete âdeta imreniyor gibiydi. , Yatağa girişinin tam üçüncü ayı olmuştu. Vâkiğ, bir kaç gündenberi, arasıra ayağa kalkmak, biraz dolaşmak mecalini bulabiliyordu. Fakat kendisinde evin işlerini evirip çevirmek kuvvetini hissedemi!. yor, biraz dolaştıktan sonra, fazla kan dökmüş bir Yaralı gibi, yeniden yatağa yiğiliyordu. Ortahk süpürememek, yemek pişirememek, tahta şilememek, çamaşır, bulaşık yıkıyamamak, hulâsa, çalışamamak, çalışamadan yaşamak, ona ideta azap veriyordu. Mürüyvetle, Melâhat çalışırlarken, Zeh- ra utanç duyarak kızarıyordu. Çalışamadığı gün. lerder yemeğe, İçmeğe, uyumıya hak kazanamadığı. na kani Kendisini, bir tahtakurusu. bir bit. bir pire kadar zararlı bir mahlük gibi görüyordu. Ve kendisini böyle gördüğü için, mecburen başkaları. nin sırtından geçinen namuslu bir insan azabı dü- yuyordu. Melâhat ve Mürüvvet sütünü; yoğurdunu, çorba. sini, çayın: hulâsa, her gün yediği, içtiği her şeyi ayağma kadar getiriyorlardı. « Zehra, onların uzattıkları tabakları, fincanları a. ırken ellerine bakıyor, ve o zamanlar, kendi kendi. ni taniyamıyacak gibi oluyordu: Çünkü, ne zaman- dır suya girmiyen elleri, hakikaten tanınamıyacak kadar değişmişti. Maamafih, kocaman, beyaz ve bü. ruşuk birer eldivene benzemiyen bu eller, hoşuna gitmiyor da değildi; Bilerinin, vaktiyle çamaşırla. ri yıkadığı hag mların ellerine benzemeğe başlal ması, ona masum ve tatlı bir gurur veriyordu. Ve bu tatlı gurur ona, çalışamamanın hicabını unuttu. Tur gibi oluyordu. İlk zamanlar, kendisine çok azap veren tenbellik, yavaş yavaş acılığını kayhetmeğe başlıyordu.. Het gün, biraz daha az utanıyor, biraz daha az sıkılıyor, biraz daha az üzülüyordu. Nasihat vermek bahanesiyle, Mürüvvete, ipekli eşyalarını göstermekten de lezzetli bir iftihar du. yüyordu. Fakat sokak kapısının şiddetle çalınması, onun bu gürurunun lezzetini daha fazla tatmasına mâni oldu: . Kos, dedi. kanivı se. Kadri seldi saliha" Kendi kendine; — Işte, dedi, nihayet, bütün hulyalarım tahak. kuk etti. Bir kocam var.. Bir dolap dolusu çama. Şirım var. Bir yerim, bir yuvâm var. Vâkıâ çalı. şamiyorum ama, mazurum, Zaten mazeretim ol masaydı, onlar da bana bakmazlar, her şeyimi aya. gıma kadar getirmezlerdi ya? Ilem, böyle arasıra, hiç bir iş görmeden yaşamak, ve dinlenmek te zevk. siz değil doğrusul.. Dünyada, hiç bir iş görmeden yan gelip yaşıyan yegâne kadın ben değilim ya? Onların bütün ömürlerince tattıkları bu zevkten ben niçin tamamen mahrum kalayım? Bu tesellinin içine verdiği istirahatle, dolabının karşısındaki yatağına uzandı. İpekli çamaşırlarına dalan gözleri, hazla doluydu: Kocasını düşündü. Fi. til, şimdi eskisinden çok daha iyi bir adam olmuş” tu. Bir kere, ne zamandanberi, onu hiç, ama hiç düvmüyordu. Vâkıâ kendisini sık azarlıyor, pay» lyordu;hattâ arasıra, bağıra çağıra sunturlu küfür. ler savuruyordu. Fakat bir kocanın da artık bu ka. darcık hiddetlenmeğe hakkı yok muydu? O da bir insan değil miydi? Bir erkeğin karısına bu kadar cık tö nazı geçmez miydi? Son zamanlarda, yanına da sik sık uğramıyordu. Fakat Zehra bundan da müşteki değildi. Hattâ, biraz makul düşününce, ko. casınm bu ihmalini de yerden göğe kadar haklı bu. luyordu. Kendisi, kocama karşı olan vazifelerini yapıyor muydu. ki? Yemeği başkaları tarafından pişirilen, gömleği başkaları tarafından yıkanılan, hulüsa, bütün hizmetleri başkaları tarafından gö. rülen bir kocadan slâka beklemeğe, alâka istemeğe ne hekkı vardı? Her şey karşılıklı olmaz miydi? Hem kocası, geceleri, başka bir yatakta yatmak- Ja, Kendisine karşi bir şefkat te göstörmiş oluyor. du. Fiilin, kendisinden kadınlık istemeğe bakkı yok muydu?