le KE Rİ Y E — Aman anneciğim, dedi, çe kik Çünkü bir vuruşta, düşman kellesinin nasıl düsürüleceğini şu heriflere öğretiyorum, işimi boz. ma, » Odanın ortasına bezden, çaput. korkuluğumsu bir sey konmuştu. Onun (Kelle) denilen noktası ü. zerinde kılıç vurmu temrini Yapı- yordu, Handan, candan sevdiği oğlunun bu masum eğlencesini yarım birakmağa kıyamadı, man. kendeki kellenin düşmesini bekle, di ve şehzade bu muvaffakiyetin neşesiyle kendini O kucaklarken hünkârın iradesini tebliğ etti: — Beban meraklanıyor, bir ka. zaya uğramandan korkuyor, kılıç oyunlarını bırakman: istiyor, Küçük Mahmut, boyuna bosu- ya yakışmıyan bir ciddiyetle sor. iu: — Sahi mi söylüyorsun anne, va m babam böyle mi emret. — Evet, yavrum. Evet, Civanım, — İnanamıyacağım, geliyor, an. ne. Hiç babamın sana “Tarak kul- Jaıma,, , “Eline iğne alma, , “O. gullarını okşama, dediği var mı? — Hayır, i — O halde nasıl oluyor da, ba. na kılıçla oynama, diyor. Kadın İçin tarak, iğne, evlât heyse, er. kek için de kılıç, ok, kalkan Miz» Tak, st odur anne. G3 Handan, yaşihin takmimül çer. çevesi dışında Konuşan oğlunun yüzünü okşadı: 55“ Belki, dedi, haklısın, padişahların iradesine karşı Diğ mez. Onun için sen de, dilini kı, sacaksın, şevketlü efendimizin Yermanına boyun eğeceksin, bir o dahi eline kılıç almiyacaksın. ocuk, başım salladı. Isyan temayüllerile dolu gözleri Dİ aça aça cevap verdi: 5 — Hayır, anne. Kılıcımı bıra. kamam. Yalnız babamın ayakla. rını öperek müsaadeşini alırım. Şimdi o da anasının ardına ta. kılarak hünkârm dairesine gidi. yordu. Boyu, o heyecanlı dakika, Yarda hakikatinden daha fazla gös Memduh Şerif, efendi bir le konuşmak için kendisin diği bu sözlerden hiç birl dinlemiyordu. Gözleri, cudün gergin etine yeniden Görmemiş, tan bir manken, daha doğrusu * insan edası i zorlyan Fiilin söyle, ni duymadı... Çünkü, bekâret kokan o bire vi. Türk Safosunun Hayatı * Şehzadenin Kılıç Oyunu ku e e a Padişah Oğlunun Kılıçla Oynamasını Hoş Men'ini İrade Etmişti rünüyordu ve sıhhatli endamında mücadeleden okorkmıyan bir ru- hun ezeli irtifar seziliyordu. Sultan Mehmet, © küçük oğlu Ahmedi karşısına göğsü bağrı acık dayesinin başı. mı da, önun dizine yatırmiştı, saç çözüp örme ameliyesi yaptırış du. Halayığın birden değişen, al. tınlaşan hulyaları gözlerinde, hat- tâ yere serilmiş kalçalarında tit. teyip duruyordu. Hünkâr da, mi. ni mini bir hovarda olan Oğlunun parmaklarmdaki hünerden ziyada © parmaklarda açılıp bükülen Saç. İarın rengine gözlerini keplirmiş gibiydi. i Handan, esir bir dişi ile müşte. bit bir erkeğin sessiz bir ttil⣠irn- zalamıya çalıştıkları ve cinsi ko. külariyle konuştukları böyle bir sırada odaya girdi, Mahmudu ba. basiyle yüz yüze getirdi. Sultan Mehmet, içine garip iştiyaklar sı. ralıyan temaşasında rahatsız. edil. diğinden dolayı kızmak, Daye ha- tun da meşhut cürme benzer bir vaziyette görüldüğü için utanmak üzereydi. Fakat şehzade Mahmut, babasının da, dayenin de hislerini tomurcuk © halimde birakan bir bamle yaptı, küçücük (ağzına Sığmaz görünen gür bir sesle pa. dişaha sordu; 77 Annem . bir şeyler söyl imiz. Doğru mu Asep? Pine Sultan Mehmet, çatkın kaşları. ni biraz daha sıklaştırdı, azarlar gibi konuştu; wi — Anneler daima doğru söyler. Sen hasıl olur da, annenin sözle. yoo doğruluktan şüphe eder. sin?. En — Hâşü efendimiz, şüphe etme- dim. e dert yanmak İstedim. — Anı Ji re ne dedi de, sen ha. — Kılıç oyunundan vaz geç. mekliğimi söyledi. va 7 O söz, annenin değil, benim. dir. Şirdi de tekrar ediyorum: Bir dahi eline kihç almıyacaksın. Yaşın biraz ilerledikten sonra, yi. 18 ben izin veririm, ovnarsın. şimdi yasak, Oturtmuştu, TEFRİKA No. 93 ocuk gamlı gamlı babasına | baktı, yine gamlı gamlı i- çini çekti: — Ben, dedi, kılıç kullanmayı öğrenirsem, memnun - kalacağını. zı umuyordum. Çünkü şarktaki ordularımız bir iş başaramıyor, Nemse sınırlarındaki ordular ise boyuna bozuluyor. Ben, kılıç o- yunlarını öğrendikten sonra, or. dularınızın başina geçmek, düş- man. kralların tahtlarını başları: na geçirmek istiyordum. Meğer yanlış düşünüyormuşum. Gözleri dolu doluydu, ağlamak Üzere bulunuyordu. Sultan Meh. met, bu üç buçuk karış boylu ço- cuğun askeri inhizamlardan ve İs- tikbale ait İntikamlardan bahse. dişinden hayret içinde kalmıştı. Bön bön oğluna soruyordu: — Sana bunları kim öğretti? Anan mı, dayen mi, lâlân mi? — Kimse öğretmedi efendimiz, şu, bu konuşurlafken duydum. — Bir dahi böyle sözlere kulak verme, hele harp işiyle, darp k şiyle kafanı yorma. Ben sağ iken, büyle şeyler düşünmek sana düş. mez, Ve masum gözlerinden sessiz | sessiz yaş dökülen çocuğu odasın. da da tulmadı, anasına veçerek, dairesine: yolladı. Fakat neşesi kaçmış, biraz önce duyduğu iştah « mik duran daye kadınm kalçasın- daki davet Yaretlerinden ir miyor ve küçük — oğlu Ahmedin saç söküp, örme afneliyesini de hoş bulmuyordu. Bu sebeple on. Jarı da odalarına gönderdi ve ken. disi — sakalını parmaklariyle ta. raklıya taraklıya — dolaşmağa koyuldu. Dokuz yaşındaki oğlunun sınır boyundaki facialardan elem duya- rak öc ihti; kapılmasını bir ü ina sığdıramıyordu ve bunu bir yaradılış dalâleti, bir kan fesadı, bir şuür bozukluğu sa. yıyordu. Fakat bu zehap ona, oğ. lunu şefkatle düşünmek meyli ve. rTecek yerde garip bir tenafür his. *i ertirivardı. BULMACA Dünkü bulmacamızın İ halledilmiş şekli | 12346567189 0 BUGÜNKÜ BULMACA 1234667169 10 SOLDAN SAĞA VE YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Bir meyva - Bir meyva. 2 — Rir çalgı - Bir çalım 4 — Bir harf - Kanh - Bir nota 4 — Zatfa komur « Çok deği “Bir harf. 5 — Hınç - Bark - Mensup. 8 — Fona değil - Anne 7 Hama müstesna « Keresie. 8 — Lühzm - Puzla - Bir nota, 9 — Güç - Yönetmek. 10 — Öte, sonrası - Bir harf - Bir zamir, Beynelmilel Fuar Hazırlıkları Izmir, (TAN Muhabirinden) 939 Beynelmilel Fuarın açılmasına, bir buçuk ay kadar kisa bir zâman sında, binlerce usta, İşçi, yeni pavi. yonların inşasiyle meşguldür. Fuar komitesi, vaktin daralmış bulunma- sına binaen, amelenin gece ve gün- İdüz, iki posta olarak çalışmasına &u. rar vetmiştir. - Bu karar; iki gecedir tatbik edilmekte, Fuarda elektrik al- tunda da çalşılmaktadır. Sergi sarayı inşaatı İlerlemiştir. Açılma merasiminin yapılacağı Inğ- nü meydanı kapısı da Ikmal edilmek | üzeredir. Kapının üst kısmında güzel bir gazino bulunacaktır. Bazı mües. seseler de bu yıl paviyonlarında tâ- dilât yaptırmaktadırlar. Devletler mahallesi, yeni iştiraklerle dolmuş- tur. Büyük kapiya doğru giden yol da, iki taraflı olarak, Beynelmilel Fuarımıza gelen yabancı devletlerin kalmıştır, Kültürparkın Fuar saha- | « Hânğ cernevindeki mahküm ve mev- kuflar namına Veysel Şener imzasile gön- derilen bir mektupta; “— Hatayın aziz Vatana fihakı dolayısi- le büyük milletimizin büyük bayramı $e- retine yullardanberi çektiğimiz derin ve mahrumiyetlere bir nihayet verilme- sini, #eten İşlediğimize adim olduğumuz ve bizi büyük tesssürlere boğmuş olan suçlarımızın bağışlanmasını “ ren ediyo- ruz. Bundan sonra mevcudiyetimizi vata- sımızın ssndet ve müdafaasına hasredece- #iz. Türk cemiyeti için faydalı birer un- sur lolarak yaşıyacağız. İstirhamımız ga“ zarı dikkate alınsın.” denilmektedir. . Karakulak suyu temzidir Bir kariilmiz Karakulak #menhar çiva- rının bir abdesihane halinde bulunduğun. dan şikâyet etmişu. Dereseki köyü muh- Yusuf Aydın buna evap veriyor ve kariimize garazkârlık, yalatcılık lin a menba hakkında da “Karakulak su menbai zeminin Makal üç metre kaarındadır ve gayet itina yapılmış beton bir kanal içine alınmış ve bu kanal da dalma kapalı metin bir des mir kapı İle mahfuzdur. Bu menbadan kas hn ve mebzul harçla sarılmış ve dendu- nuş pişkin toprak ki lerle tskriben on metre ali tarafında kalın ve betun du- varla, çevrilmiş bir depaya akwalır, depo yine demir ve çerçevesine ile imlizaç ettirilmiş bir Kapı ile kapafıdır. İçinde Je- kesiz ve temiz iki mermer tekneye isale olunan su buradan yer altından ve gerek hava ve gerek güneşten mütetssir olmi- yacak mahiyette demir borularla takri- ben yüz seksen metre uzağında olan mün- nt bulur ki bu suretle İm- İsra alınır ve işte birinci defa ancak kaplarla temas ederek başka hiçbir yerde bir günü mevaddı muzirre İle temasına imân verilmediğinden tâhir bir hâldedir. Ayni zamanda her an gerek de- Po ve gerek menha sıhhi şekillerle temiz- lenmektedir." Muhtarın su hakkında verdiği maltmat doğrudur, Fakat karlimizin pislik hakkın i şikâyelinin de haklı olduğu bizzat iruharririmizin tüşahedesile teeyyüt iştir. Muhtar zahmet edip bir xere menba civarına gidecek olursa muharriri- mizin de gördüğü gibi demir kapılı taş bi- nanın dört bir larafının abdesthane halin- #e olduğunu görecek, kır kahresi önün- GEki Çeyalrzlaz — rup bir kahve içmek isterse abdesthane kokusüna da” İtaliimm bi Sedömiyecektir. Eğer o günden büyüne Kadar koru temiz- tenmemiş ve koruya halkın girip çikmasi, abdent . bozması menedilmemişe bu “bal devam ediyor demektir. . Ev boyamak mecburiyeti Dün mevki kamiserliği tarafından otur- duğumuz evlerin Bayalılmasının kayma- kamtık tarafından emredildiği tebliğ e- i. Benim oturduğum ev essen beyaza oyanmıştır. Parzmuhal o olarak boyasız olsa bile geçinmekten âciz yani man tah- sisat elli iki liradan #baret olan bir ma- âşla müşkülüt içinde geçinebilen bir kim- seye sen evini boyatacaksın diye nasil 4- rar edilir? Esasen üç ayda aldığım man paviyonları bulunmaktadır, hslisat elli iki liranın vergileri, vesire- leri çıktıktan sonra ancak e: yüz ot OKUYUCU MEKTUPLARI Mahküm, Mevkuflar - Af Diliyorlar 5-7-909 ez lira elime geçiyor, Bunun yüz lirasi be- yaya verdiğim zaman ben Üç ey aç kal- mak İelâketi karşında kalacağım. Büns ise hiçbir vicdan kali olamaz, Binaenzleyb »u maruzatımı neşrederek hükümetin na- zöri dikkatini eelbetmenizi rica ederim. Kadıköy Yeldeğirmeninde Karakal eaddesinde (38) No, da Emekli Tramcay « Vapur telâkisi temin edilmeli Kadiköy vapurlarile | tramvayları sında hareket ve muvasalat zamanları İ- çin muayyen "bir târile yok mudur? Ba- zan vapurlar tramvayların muyasalatını beklemeden harekat #'mektedirler. Tram- yayların yolda vakit kaybetmeleri dalma muhtemeldir. Fakat i « 2 daki hhi yüzünden vapurların bareket etmeleri doğru olamaz. Hele geceleri böyle geçi yeeler yüzünden halk çok mutazarrır ol- maktadır, Geçen pazar günü Suadiyeden dönerken Wamvayımız en son süratle ve âdeta tehlikeli bir ilerleyiş ile bizi 1130 da kalkacak son vapura yetişlirmeğe ca- İskeleye geldiğimiz gibi hemen atlı- vapura girmeğe çalıştık. Fakat v Duz iskelesini almıştı, Giremedik. Bu su- vetle son vapuru da keçırdıkk. O geceyi Ka- dıköylünde geçirmeğe mecbur kaldık. Map- Taf, rahatsızlık da caba, Tramvay ve va- Pur idarelerinin nazarı dikkatini celbedi- niz. Vapurların terlteşini tramvaylara na- zaren birkaç dakika geciktirerek tarzim emek kabil değil midir? Art * Garip sualler Sizin bir sunl ve cevap sütununuz var, oradu her sorülen sunle cevap veriyorsu- nuz. Bir lisenin olgunluk İmtihanında ta Teheyez 4) Müden arama enstitüsünde kaç #6 rebi mütehass var? d) Sakaryadan kaç teneke su çıkar? «) Kızılırmağın denize dökülen yeri de tutülun tatlı sü balıklarından ne yapi- ve? - 4) Türkiyede maden istihsalltını toni- ito imiktarlarile srasile söyleyin! gibi #valler sorulmuştur. f Soruyorum size, sizin susl ve cevap sü- tunu muhar#friniz Sekürysdin ing teme'e su çıkar gibi garip sualere de GEVSp Tir mi? “Vevsizu böyle garip sua)ler s0- yanlar bulunur mu? Bir talebe bu sunl- lere cevap veremez de olgunluk imtiha- bım kaybederse o zavallıya güneh olmaz m? Şükran (TAN — Bu mektupta lisenin İsmi ya- yılıdır. Fakat imzanın üzerinde sarih ad- resi yoktür Bunun için biz mektup muh- tevasinin hakikat olabileceğine ihtimal vermedik. Lisenin ismini de bu mülâha- zayla yazmadık. Eğer kariimiz hüviyetini saklamıya üzüm görmemiş olsaydı çok ciddi telâkki edilmesi fenp eden bir me- seleyle kartılaştığımıza o hükmedecektik. #ğer bu doğru ise keriimiz hüviyetini ve adresini gizlememeli, bize yazdığı mek- tubu bir istida şeklinde Maarif Veköletine Köndererek bu suallere cevap verememek suretile imtihanı kaybedişinden mütevel- M€ haklarını arı ider) ben çekseydim! — Ah, dedi, o yıkanırken, tulumbanın kolunu yapışmıştı. O anda, Mürüvvetin çıplak kolunda morumtrak bir lekeyi gördü. İçinden: “O ü Si uhakkak, dedi, benim gürüttüğüm yer ola- Bu hatıra, onu birdenbire atlattı; o sarsıcı buh. ranın tehlikeli. tuzağına yuvarladı: Yine başı do. nüyor, yine gözleri kararıyor, yine kalbi şarpiyor, ve tıpkı o günkü gibi, yine, Saçlarının dipleri, so. , pe ki yer sulanıyordu, < iraksalardı, Mürüvvetin o andaki halini, madan, yorulmadan, doymada; Sar Hak yek ın seyredebilirdi. a bu zevki tadabilmesi, ül değildi, Olanca gayretini harcıyarak, indie pa arar çalıştı. Ve sâdece, devam eden acaip süküz u bozmak, ve bir şeyler söylemi i â el öylemiş olmak işin, Mü. “— Afetin., Dedi. Demek çalışıyorsun ii ., artık? Bu suali sorarken, dağılan iradesini dönerli ya, ve oradan, uzaklaşmak kudretini bulmıya çalı. şıyordu. Zira, geçirmekte olduğu buhran, ona, bü. İirmi cazip bir tehlike hissettiriyordu. evsm eden bir i önüne bakan Mürüvvete bir sual sa apn mlm ii “— Annen, kardeşlerin iyiler mi? Mürüvvet, bu suale, başını kaldırıp & ei başın, ıp tekrar önüne “— Evet!,, Cevabını verdi. Fakat, Memduh Şerif, onun verdiği cevapla alâ. kadar bile değildi. Hattâ ondan ne sordi | unutmuştu. Kendi kendine: uğunu bile “— Ne masum bakış. Diyordu. bi mıyor... Hiç bir şey anlıyamaz... İn küçük... Tuhaf bir susuzluk, birdehbire, ağzın kurutmuş. tu. Dudakları yanıyor gibiydi. Ve o, dudaklarının TEFRİKA bararetini, Mürüvvetin buz gibi, pınar gibi teninde söndürmek ihtiyacını yenemedi: Ona doğru yürü. dü. Müşfik bir peder edası takınmağa çabahyarak eğildi Kızın hicapla kızarmış yanağını öptü. Fitil doktorun hislerine çoktan teşhis koymuştu, Çünkü Memduh Şerifin atlattığı buhran, en dalgın bir gözden bile kaçmıyacak kadar âşlkârdı. Kadri, hiç sesini çıkarmıyor, kurnaz. gözlerinin olanca dik. katiyle onlara bakıyor, bir tek hareketi, bir tek ba- kışı, ve bir tek kelimeyi kaçırmamağa çalışıyordu. Doktor, doğrulmağa çabalarken, müstehzi bir sesle: “— Adı Mürüvvettir... Dedi... Bu seste sexdiği istihza doktorun buruşuk sura. fanı da kızartmıştı. Sanki o külhanbey, Mürüvve. tin adını bildiğinin farkında değil miydi? kemi gizlemeğe gayret ederek, cevap verdi: “— Bülyorum... Anasınr, ka we Miyoı rdeşlerini ün tedavi Bu sözüyle, muhatabınm yanlış zehabını tashih edebildiğine inanan Memduh Şerif, yüreğinde ma. Sumiyetini ispata muvallak olmuş bir suçlu ferah. lığı duydu. Fakat elleri, ve dizleri bülâ, vücudünü bir hümma gibi saran o buhranls titriyordu. Ve bu sarsılış, Fitilin kurnaz gözlerinden kaçmıyordu. Mürüvvet, kimbilir hangi niyetle, meyhanenin arkasındaki merdivene doğru yürümeğe, yani ora No. 19 dan uzaklaşmağa niyetlenince, Memduh Şerif, onu göri çevirmek ve kaçırmamak için bir bahane aradı. ve onun arkasından seslendi: “— Soğuk alırsın. Bu lak taşlar üzerinde çıp- lak ayskla dolaşma çocuğum, Bu sonuncu kelimeyi... Çocuğum kelimesini, &- detâ zorlukla söyliyebildi: Zira hisleriyle bu keli ms arasındaki korkunç mesafeyi, gizlenilemiyecek derecede büyük görüyordu. Fiti!, yine ayni müstehzi sesle cevap verdi! “— Üzülmeyin; O alışıktır böyle şeylere... Bu 1s. lak taşlar üzerine çırıl çıplak yattığı bile olur. Fa- kat yine bir şeycik olmaz... Fitilin bu cevâbı, Memduh Şerifin, Mürüvveti kaçırmamak için bulduğu bahaneyi suya düşür. müştü: Zira, Kadrinin böyle söylemesi üzerine, Mürüvvet yanlarından uzaklaşmıştı. Pek az sonra, küçük bahçedeki tulumba işleme. ğe başladı: Tulumba kolunun çekilişinden çıkan madeni ve muttarit sada İle, çinko yalağa boşalan suların . çkardığı ses, meyhaneden duyuluyorlu: Demek, Mürüvvet, orada çıplak ayaklarını, kirli ellerini, ve pembe yüzünü yıkıyordu. Bu tahmini yapan doktor Memduh Şerifin içi, © anda o gölgelerin loşlaştırdığı bahçecikte, Mü. rüvvetin karşısında bulunmak arzusile doldu. Için. Içinde, bu hizmeti yapmak arzusu, bir tahta, bir taca, bir saltanata erişmek ihtirası kadar büyük, ve kuvvetliydi. Memduh Şerif te, Fitil Kadri de, sokağa açılan meyhane kapısının önünde, hiç konuşmadan duru. yorlardı. * Memduh Şerifin zâafmı çöktan #ezmiş bulunan Fitil Kedri, devam eden bu acaip heli ve sükütu bozmak için sordu: “— Bir kahvemizi içmeden mi gideceksiniz dok. tor bey? Memduh Şerir, bir sandalyeye yığılmak için, bu #uali bir nimet bildi. Ve sandalyeye otururken: “— Haylı yorulmuşum, dedi, bir kahve içeyim beri! “— Nası! emredersiniz? Şekerli mi, orta mı? Mürüyvetin çıktığı kapıya, âdeta çakılan gözle. rini bir türlü ayıramıyan ihtiyar doktor, dalgın dalgın: *— Nasıl olsa olur!,, Dedi. Fitil, kahveleri getirdiği zaman, doktoru ayni veziyette buldü, Doktor, kahveleri onun getirdiği- ni görünce, bir sukutu haysle uğramanın acısışe yüzünü buruşturdu. Çünkü o, kahve sayesinde, Mü. rüvveti tekrar göreceğini ümit etmişti. Habuki, Fi. dl vaziyeti çoktan kavramış, kararını çoktan ver. mişti: Eline geçen bu firsatı kaçırmak niyetinde değildi. Bilâkis, muazzam servetiyle meşhur olan Memduh Şerife, izhar ettiği o kuvvetli zâafı, müm. kün mertebe pahalıya oturtmak emelindeydi: Mü- rüvveti bir işaretle yanlarından savuşu, ve kahve. leri ona getirtmeyişi de, yemi ucuzlatmamak içindi, Kahvesini eline verdiği doktorun o karşısındaki sandalyeye kendisi yerleşti. (o Ve doktoru açmak için: *“— Demek, siz Mürüvveti tanıyorsunuz?., Dedi (Devamı var)