939 Samandıra Köyünde Bir Çarpışma Nafiz Bey Çetesi, Birden Baskın Yapan Düşman Askerini Dağıtmış ve İlk Zaferini Kazanmıştı Mini fedakârlık ve feragat yolun- da da İlk kafileyi teşkil eden bah- tiyarlar arasında bülünmak şe- refini kazanmışlardı.. Elbette ki, sevinecek, iftihar edecek ve İs- tanbuldaki son gecelerini zevk ve sürurla, hattâ uykusuz geçirecek- lerdi. Nitekim öyle de yapmışlar. dı. ün aydınlanırken Sariyer. den sandallara atlamışlar. dı. Yarı yolda, £ Beykozun yeşil tepeleri arkasından azametle do. ğan güneş, bu fedakârları selâm- lamış, yüzlerini, yüreklerini nur. Jandırmıştı. Sanki, onlara Anado. lunun selâm ve ilhamlarını sun- muştu, O gün, kafile, Beykoz jan. darma (o bölüğünün deppoyunda silâhlanmışlar, teçhizat ve cepha. nelerini almışlar ve o akşam, ha. len mafia vekâleti elektrik işleri şubesinde memur bulunan, yüz. başı Ziya beyle beraber Saman- dıra yoluna koyulmuşlardı. Sakin, sakit ve bol ışıklı bir akşamdı. Tabiatin de o gece bir şenliği, cömertliği vardı. Güzel kokularını, Tâtif serinliğini bu kö. filenin geçeceği yollara sermiş ve serpmişti. Her taraf misk gibi kokuyordu. Ağaçlarda sıralanan bülbüller, obu fedakârlara halâs ve istiklâl neşideleri okuyordu. Gece meltemi ile nazlı nazlı sal, lanan ağaçlar, onlara baş eğiyor ve kulaklarına zafer ve selâmet temennileri fısıldıyordu. Böylece yol yorgunluğu hissetmeden, gece yarısından sonra ( “Samandıra, köyüne gtrrmişter, “YMY YOTUK Deli Mehmedin evine inmişlerdi. afiz ve Ziya beyler, arka. daşlarımı yatırmışlar, ken. dileri, vukuu ihtimalli olan her hangi bir tehlikeyi düşüserek, nöbetçi kalmışlardı. Bulundukları köy odasının s0- kağa nâzır küçük penceresi önün- de oturmuşlar, azametle doğan güneşi seyre almışlardı, Bu es. nada, sokakta sekiz on yaşında bir çocuğun yederek götürdüğü ihti. yar bir rum kadını, Nafiz beyin gözüne ilişmiş, hayır ilişmiş de. Zil de, âdeta batmıştı. Kadının, o sokak üzerindeki köy evlerini birer birer dolaştığı halde muhitten ayrılmaması, ço- cuğun arada sırada, bulundukları eve doğru bakıp, kadına bazı şey. ler söylemesi Nafiz beyi âdeta şüphelendirmişti. Bu kadın, ons Büyükderede arkasında bir küfe olduğu ve önünde yedici bir ka. dın bulunduğu halde düşmanlara casusluk yaptığı sonradan ânlaşı. lan bir rumu hatırlatmış ve için. de uyanan şüphesini kuvvetlen- dirmışti, Derhal, muhtarı çağırt- miş ve sormuşt — Mehmet ağa, kim bu kadın? Zavalli (O muhtar, pencereden bakmış, merhamet ifade eder bir tavırla: — Hal. Şu kör kadın mı?.. Des mişti, Merdiven kövlüdür 6. Bİ. zim köye tavuk toplamak için gelir gider arasıra. — Niçin bu kadar erken gelmiş ya?.. Bu vakitte tavuk toplanır mi”. — Yok yok, efendi. Şüphelene. cek bir kadın değil o. — Korkarım ki, casus olmasın. İyice tanıyor musun?.. — Kasavet çekme a efendi sen. Biz kötü kişlleri biliriz, taniriz, tanımasak bile yürüyüşünden an. Jarız, M uhtar gerçekten aldanıyor. du. Bu kadın bir casusun şüphe edilmiyecek bir eli ve âleliydi ve bu kadın vazifesini yap mış, o sırada ortadan kaybolmuş- tu. Köy içinde bulunan asıl casu. sa, muhtarın evine bir çok silâh. hı insanların cirdiği haberini ye. Tefrika No. 88 tiştirmişti. O da, civarda ve hali intizarda bulunan (bir yabancı müfrezeye ( malümat uçurmuştu. Nafiz ve Ziya beyler, muhtarın getirdiği bazi şeylerle kahvaltı e. diyor, civarın ahval ve vaziyetine dair verdiği malümatı dinliyor - lardı. Fakat, gözleri sokakta, ku. Jakları kirişteydi. Bu esnada muh. tar odadan çıkmış ve başı al fes. Hi, avcı ceket ve kilot pantalon. lu, tavır ve hali cidden şüpheli bir adam girmişti. Selâm vermiş, fakat, kim olduğunu ve ne istedi- ğini söylemeden bir köşeye çeki. İip oturmuştu. İki arkadaş, bekle. medikleri ve hele halini hiç te be. ğenmedikleri bu meçhul misafi. ri süzerlerken, muhtar Deli Meh- met, hakikaten bir çılgın telâşiy. le odaya girmiş ve haykırmıştı: — Aman beyler kaçınız, bası lıyoruz. Doğruydu o muhtarın getirdiği haber. Kuvvetli bir müfreze, Sa- mandıra köyünü sarmak ve yurt yavrularını gafil avlamak üzere bulunuyordu. Sofra başından fır- lıyan Nafiz bey, pencereden, kö. yün mahrecinde gezinen yabancı neferlerini görmüştü. İki arkadaş silâhlarını kapmıştı. o Nafiz bey, diğer arkadaşlarının yattıkları 6. da kapısında: — Arkadaşlar Basıhıyoruz. Nârasını atmış, Ziya beyin ar. kasından sokağa fırlamıştı. Zaten kuşkuda yatan erler hep birden sıçramış, silâhmı kapan Nafiz be- yin ardına takılmıştı. Biraz son. Yay MAUCRRILEFİMIZ, Köye VE KOYE” giren ve çıkan yollara hâkim bir noktada bulunan mezarlığı tut - muşlar, üzerlerine çökmek üzere bulunan bir felâketten kurtul. muşlardı. o Mavzerlerin emniyet kanatları kaldırılmış ve namlilar, yavaş yavaş mezarlığa yaklaşan silâh © başına, yabancı bölüğe doğru uzatılmıştı, LOKMAN HEKİMİN OGÜUTLERİ B unlar, tam mevcutlu bir sü- vari bölüğüydü. İki de ma. kineli tüfekleri vardı, o Müsade. meye çok şiddetli bir tüfek ateşi ile başlamışlar, biraz sonra maki. meli tüfekleri de ateşe iştirak et. tirmişlerdi, Evet, atıyorlar, hattâ ateş yağdırır gibi kıyasıya atiyor- lardı, Fal Bulundukları yer. lerden baş kaldıramıyor ve ileri birer oOadım bile atamıyorlardı. Çünkü, Nafiz ve Ziya beylerle ar. kadaşlarının endahtları çok İsa. betli ve tesirliydi. Müsademenin daha başlangıcında maneviyatları kırılmıştı. O gün akşama kadar, muhtelif fasılalarla devam eden bu müsa. deme, ikindiye doğru tekrar şid- detlenmişti. Bir avuç Türkün koca bir bö- lüğe karşı gösterdiği bu kahra. manca mukavemete, akşama ka. dar şahit ve seyirci olan güneş, ufukta hareli kızıllıklara bürüne. rek garba doğru kayıyor ve artık ortalık kararıyordu. O esnada Na- fiz ve Ziya beylerle arkadaşları da, geri geri siirünerek mezarlığı terkediyorlar, şarka doğru çekili- yorlardı. “ramalı Halil ve serkomiser Cavit beylerle arkadaşları Bakırköyünden çıktıktan sonra, taraf taraf mücadeleye başlamış. lardı. Boğazköylü Bahari kaptan, Birbuçuk Nikolanın oğulları Kos. tantin ve Mihal, Köse Kalinkos, Karadayı Hıristo ve Arnavutköy. Tü Kanbur Pandeli, Çakır Dimit- ri, Kiremitci Atanaş ve Ayayor. li kaptan Panal ve Pandeli çe. teleriyle karsılasmışlar ve gezdik. leri muhitte Türk varlığını her. kese anlatmişlardı. Artık, o ha- halide bulunan isgalei müfrezele. ri dağda, ormanda bağırları de. Tinmiş, basları ezilmiş mübarek Türk şehitlerini göremiyorlardı. Hattâ bulundukları köylerden çı. kamıyor, eskisi gibi dağ, bayır ge- zemiyorlardı, Bakırköy mücahitleri, bu faali. yetleri esnasında itilâf devletleri. ne mensüp kıtalara görünmekten sakınmışlar, mevcudiyetlerini tak. dire şayan bir şekilde saklamış. lardı. o Buna mukabil, yerli rum çetelerini birer birer bulup pa- taklamışlardı. Türk köylülerinin öcünü, Tâvık olduğu gibi, almış. lardı, alnız, surada burada kanlı eserlerine (o tesadüf olunan ve günlerce aranildıkları halde kon dileri değil, hattâ izleri bile bu. lunamıyan bu gizli varlık, elvar- deki rum köylerine dehşetli bir korku salmış ve o havalinin âsa. yişi ile alâkali olan itilâf zâbitle. rini de üzücü bir merak sarmıştı. Rum çetelerinden © başkasına görünmiyen bü kuvvetle karşılaş- mak arzularını bir türlü yenemi. yen bu zabitler nihayet, takviye ettirdikleri müfrezelerle İstranca dağlarına, Belgrat ormanlarma a- tılmışlar, bütün yol ve geçitleri bağlamışlardı. Fakat, ele ve avüca sığmıyan bu mücahitler, bir gün sarı! ları sahadan, yine kimseye görün- meden, tıpkı bir civa gibi süzülüp akmışlar, o Bakırköyünün yolunu tutmuşlardı. Müfreze, Bekırköyünde, bu giz. İ li mücadele ile alâkadar olanla. rın gösterdikleri bir lüzum üze. rine vazifelerinden ayrılmışlardı. 5 NR kârların tezyidi O düşünülmüştü. Görüşülmek ve İcap eden karar. lar verilmek üzere Dıramalı Ha. HI ve serkomiser Cavit beylerle bazı arkadaşlarının bü toplantıda bulunmalarına lüzum görülmüştü. iDevamt var) TAN >>> 2222272 X) &toncu Hans, oÇinterplatz meydanının altından geçecek olan tünelde beton döküyordu. Cu- martesi idi, akşam olmuştu. Ote- ki amele ve ustalar çıkıp gitmiş. lerdi. Fakat Hans kasaya dökmüş olduğu betonu iyice sıkıştırmak için bir kaç dakika gecikmişti Gümbüürr diye bir gürültü ol- du. Hans ne oldu, diye merak ede- rek geriye koştu. Tünelin ağzına doğru elli adım atmamıştı ki önü- nü tıkalı buldu. Tavanı tutan di. rek ve desteklerin bir çoğu bel ve- rip ortalarından kırılmışlardı. Çö- ken topraklar, molozlar yolu tama- men tıksmıştı. rtesi günü Pazardı. Tünelin tâ dibinde Hans'ın mahpus kalmış, olduğunun kimse farkında olmıyacaktı, Tünelin ucu Çinter. platz meydanındaki meçhul aske- rin mezarı altıma kadar kazilmiştı. Hans düşündü, taşındı. Dışarıya çıkmak için iki yol vardı. Ya yeni çöken toprakları küreklemek, ya- hut küskü ile yukarıya doğru ka- up kurtulmak. Hans ikinci yolu tercih etti. Çünkü küskü ile topra- ğa dokunuldukça toprak kendi a- gırlığı ile düşecek, düştüğü yerde teşkil ettiği gümeye çıkacak olan Hans uğraştıkça yükselecek, ve kurtülüşa yaklaşacaktı, Bu her- halde dağlar gibi çöken toprakları habire kürekleyerek arkaya aktar- maktan daha kolay olacaktı, Hans hiç vakit sarfetimeden işe dadandı, Ttti, kaklı, kazdı, yüksel. di. Kaç saat çabalamış olduğunun farkında değildi, Tâ neden sonra küsküsünün ucu bir taşa değdi. Bu meçhul asker mezarının taşlarin- azar günü Çintergarten'de büyük merasim olacak ve Her Kündler büyük nutkunu irat edecekti. Çimbirtala ( mihracesi Kaklapatla, ve Şebekistan Impa- ratoru Hamise Kahile, Dalçikı mu NASIL YAPILIR? Sıcak deniz suyu ile banyo vap- mak pek basit ol. beraber, ulak tefek kaidelerini hatırlatmak faydasız olmaz sanıyorum. Deniz suyunu wıtarak banyo. yak koymak İçin iki türlü lüzum 0- lir. Biri soğuk deniz suyuna iv tahammül edemiyecek olanla. ra devamlı sıcak banyo yapmak i- çin, öteki de, soğuk denize gire- bilecek olanları — bilhassa küçük çocukları — ilkin sicak su ile 2- Tıştırmak için... Denizden suyu eve kadar getir- kendine göre münasip bir vasıta ile temin eder, Sıcak deniz suyu ile banyo yapmak için mutlaka deniz kenarına kadar gitmeğe de lüzum yoktur. Sıcak banyo yapa. cak olanlardan hazıları, zaten, de. niz kenarının havasından bile müs teessir olurlar.. o Denizden suyu mümkün olduğu kadar temiz bir halde eve kadar getirtmek yeti. şir, Sonra da onu — içilecek su gi. bi — fıkır fıkır kaynatıp İsteni. len dereceye kadar soğutmağa da lüzum yoktur, Doğrudan doğruya istenilen dereceye kadar ısıtılır. Devamlı surette sıcak deniz sw. yu ile banyo yapacaklara 33 ile 38 derece arasında lâzımdı Daha sıcak istiyenler 40 dereceye kadar çıkarabilirler. Ancak © vâ- kit haş üzerine — banyo icinde em — soğuk su ile vslatılmış bir bez bulundurulmalıdır... Banyonun (zamani, doğrudan doğruya deniz hayosu gibi, sabah- leyin saat 10 ile öğle arası, ya. hut öğleden sonra üç ile beş ara. sı. Daha erken yapılırsa, vücut yorgun bulunur, daha geç vakite bırakılınca da. deniz suvu fazla sinirlendirir, uykuya mâni olur, Kaç gün sırayla banyo lüzumlu olduğu önceden kestirilemez. İsti. fade belli oluncıya kadar, kadar devam edilir, Fazla devam edince, baş ağrısından, uykunun kaçmasından anlaşılır. Sıcak deniz suyu banyosu, soğuk suya hazirlamak için yapılınca, ilk günleri 32 derecede su ile başla. malıdır. Çocuk pek küçük olursa 37 derece, Sonra, her defasındn bir derece azaltılarak (30, çocuk olmuyanlar için 28 dereceye kadar indirilir, Deniz suyu bundan çok aşağı sıcaklıkta olmakla beraber, banyonun suyunu daha soğuk vap. mak doğru olmaz, cünkü denizde insan hareket eder, banyoda hare. ket edemez, Otuz dereceye, yirmi sekiz de- receye kadar alıştıktan sonra ar. tık doğrudan doğruya denize gir. mek mümkün olur. Her banyonun müddeti — iki türlü Tüzumda — on dakika. dan baslıyarak, her defasında he- şer dakika arttırılarak yarım sa. ate, kırk dakikaya kadar sürer. Bazıları sicak deniz suyu ban- yosuna da ilk günlerde tahammül edemezler, bilhassa küçük çocuk. ların uykuları kaçar, yahut uyku arasında sıçramalar gelir. Çocuk olmıyanlar baş ağrısından, Yürek çarpıntısından sikâyet ederler. O- nun için ilk defalarda gün aşırı banvo yapmak daha iyi olur, Kimisi de, sıcak deniz hanyo. sundan sonra, derilerinin üzerin. de kırmızı lekeler dökerler, ekze. ma çıkarırlar. O vakit deniz &n- yüna, herkesin tahammülüne gö. re, dörtte bir, üçte bir, yarı yarı. ya bayağı su karıştırmak iyi gelir, ondan | sonra da rahatsızlık görülünciye | Aİ Çintergarten'deki Vak'a Yazan: Halikarnas Balıkçısı Tahhası Mösyö Koko, Tolonya ku. rultayı başkanı Major Porti, meze- ra çelenk koyacaklardı. Sokakları kaz adımıyle gelen kı- talar sardı. Nihayet merasime işti. rak edecek olanlar, bu gibi yüksek mânalı ve derin âyinlere yakışır teenni ve yavaş adımlarla ilerliye- rek meydana çıktılar. gün manzaranın azametini seyredecek kadar bahtiyar olanlar, bu kadar şaşaa ve şanm hep bir arada toplu olarak, resmi. geçit yaptığını, yalnız ömürlerinde değil tarihte bile görülemiyeceğini iddia ediyorlardı. O halin mehabe- tini, asaletini ölünciye kadar vnü- tamıyacaklarını gözler yaşare ya. şara ilâve ediyorlardı. Onde Şebekistan Imparatoru yü- rüyordu. Başındaki taç, ülkesinin göllerinde sürü sürü koşan deve kuşlarının kuyruklariyie donatıl. mıştı. Öyle ki mübarek bağı, acaibi seb'ai âlemden Babilin asma bah. çelerine dönmüştü. Nesli tükenmiş olya sansarının tüyle- lmüş harmaniyesi, ar. wow duadan yirmi metre uzanıyordu; ve tarihi kadimi peşinde sürükle. diğine bir remiz oluyordu. Bu kuy rTuğun üzerine azsmetli ecdadının şeceresi kaydedilmişti. İmparntor- dan sonra Cimbirtala mihracesi Kaklapatla da Kürei Arzın mito. lojik Atlas tarafından baş üstünde taşınması kabilinden tepesine ko- caman bir kavuk geçirmişti. Bu Kavuk Brahminlerin kğinatını tem sil ediyordu. Sarığın üç tarafından fışkıran üç tüy, sirasiyle Brahma, Vişnu, Sirayı temsil ediyordu. Mih racenin sakalı, çenesinden sağlı sollu ikiye ayrıldıktan sonra, ku- laklarına üç kere dolanıyor, kâi- natı sardığına nişan olarak kavu- Kunun tepesinde fiyongalanıyordu. Tam altında dünyanın en büyük tarihi elması olan Şaklabani taşı sarkıyordu. Onün ardi sira gelen Tolonya murahhası Portinin ba- şındeki miğfer üzerinde, kuluçka. ya yatmiş gibi bir kartal tüneyor- du. Boynunda, kolunda, göğsünde, kangal kangal kordonlar, ve sal- kım salkım tokurdaklar sarkıyor- du. Bacağındaki meşhur, bacak ba. ğı nişam bürcü akrep gibi pırıldı- ya pırıldıya, paçalarından sallani- yordu. Dalçika murahhası Mösyö Koko diplomatlarm tüylü kukule- tası başına kondurmuş, ve fiyon. galı kordelâh merasim kılıcını da kuşanmıştı, Nutuk söyliyecek o- Janların ceketlerinin arttaki yarık- larından, tomar edilmiş nutukları- nin uçları gözüküyordu. er murahhas kendi memle. ketindeki göreneğe göre &- bideyi selâmlıyacaktı, Evvelâ Im- parator Kahile ardını, arkasım kesmeden, yarı beline kadar yüz defa eğildi. Tüyleri ve harmaniye. si bir çarkı felek kesildi. Sonra Kaklapatla, mukaddes bakirelere ördürülmüş kilim üzerinde secde- ye vardı. Ayaklarını havaya kaldı- rıp, elleri üzerinde yürüye yürüye âbideye doğru üç kere varıp geldi. Kavuğu düşmedi, çünkü sakaliyle bağlı idi. Porti'nin eli dosdoğru ileriye fırladı. Dört kere Çanta! Diye haykırdı. Mösyö Koko, kukulstasımı çı. kartarak üç kere reverans yaptı, birşey söylemedi. Çünkü diploma- side söyliyeceği yalanları tükettik- ten sonra dili tutulmuş, can sıkın. <<CO BOCCE tısımdan romatizma bile olmuştu. Makberin üzerine çelenkler va- 4 zedildi. Bazısı dar bazısı geniş idi... Onlar içiçe kondu. Bu sefer Cim- ç birtala mihracesi Her Kündlere, # mukaddes boğanın mukaddes fiş. kısından yapılma ceviz gibi sekiz tane hapı —büyük hürmet ve mü- habbet nişanesi olarak— yutturma | merasimine başladı. aklapatla haplarını kendi « ği liyle sunuyordu. Kaklapat. lanm sahip olduğu ülke, dünyanın en güzel pamuğunu yetistirdiği, ve iki memleket arasında bir tica- ri anlaşma akdedilmek üzere oldu- ğundan, Her Kündler, anlaşma uğ. runa, zar da olsa zor da olsa hap- | ları yuttu, Artık Her Küntler'i'n koca nut- kunu söylemesi sırası geldi, Inledi, sızladı, ağzı kızıştı; ;köpürdü. Din. leyicileri de heyecanlandı. Sar'ala- y rı tutanlar oldu. Bir iki gebe kar dm çocuklarını düşürdüler. Nutku. Dun sonunda Her Küntler meçhul askerin mezarına dönerek “kalk v ey Hans! Intikam günün artık gel- di!,, Diye bağirdi. A akat birdenbire ne oldu? A- | pansızın o meçhul askerin - — mezarı yarıldı. Içinden belbeniz 4 kül olmuş askerin hortlağı kor. kunç bir tarzda yükselmiye koyul- du. Kalkarken çelenkler hep başı- na boynuna geçti. Mezardan çık. ta, Sendeliyerek bir kaç adim attı. Brahmin olan Kaklapatla, herhak de mukaddes fışkıdan yapılma hapları, Brahmin olmiyan alçak kastlardan bir yabancıya yuttür- muş olduğundan, Bramanın öfkeler diğini; ve başka bir gövdeye geçe- rek onu çarpmak istediğini sandı. Odü koptu. Bacaklarının olanca hızıyla kaçtı, Şebekistan Impara- o toru, sonu nereye çıkacağı belirsiz olan bu İşte mihraceden geriye kar. lamazdı. O da tabanları kaldırdı. Mösyö Koko kaçanlara korkulacak bir şey olmadığını, söylemek için © peşlerine takıldı. Fakat diplomatik © kılıcı bacaklarının arasına takildi. &) için yüsüstü düştü. Mösyo Ko- konun kaçtığını gören ve merasi- min heybetinden sinirleri gevşe- miş olan Porti de firar yolunu tut- tu. Bir an hep kaçan kaçana koşan koşana oldu. Koca bir kalabalık to zu dumana karıştırarak alabildiği- ne gidiyordu. e olduğunun farkında olm yan zavallı Hans, tünelden çıkısık için, meçhul askerin me- zar taşını kaldırıncıya kadar akla © karayı seçmişti. Bunalmıştı. Hec- kesin kaçtığını görünce o da onla- rın ardından koşmıya koyuldu. Koca kalabalık bağıra çağıra en kalabalık caddeye vardı. , Başta koşan Şebekistan Impara- o toruydu. Hızınm rüzgâriyle tüyle- ri geriliyor. Devâsü bir tavus kus şuna benziyordu. Cimbirtala mih- racesi ise, kavuğunun altında iki ayaklı bir davul gibi yuvarlanı- yordu. Kahvede Amerikalı milyarder, fişek kralı Kantefil kurulmuş sey- rediyor, istifini bozmuyordu. Hâ- dise ne olursa olsun kârlı çıkaca- - ğına emindi. Kokteylini keyifli keyifli içer ken, “A canım bune telâş? Hiç bir şey yoktur. Holivudun büyük —— bir müessesesi, yedi düveli kirala mış, bir fantezi filmi çevirtiyor. dur, şaka değil, dolar bu!,, Diyor. du.