Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
) il e i/ alma? an Tefrika No. 71 Bir Gece Ahırkapı Basılmıştı Halk Bunu Haber Alınca Telâşa Düşmüş, Cephaneleri Vermemek İçin Tedbir Düşünmiye Başlamıştı Geçen her gün, ona bir kaç yol daşı katmıştı. Tam yirmi er olmuş- lar ve artık milli şeref ve namus koruyuculuğuna koyulmuşlardı. Bt gün, Kozan - Haçin yolunu tut - muşlar, ilk intikam ateşini tutuş - turmuşlardı. Pozat gediğinde, Mi- sak adında bir ermeni zabiti ile yanmda bulunan dört ermeni feda isini pusuya düşürüp vurmuşlar - dı. Bu hâdise, o havaliyi işgali al- tında bulunduran düşmanları ve hele ermeni intikamcılarını evvelâ korkutmuş, sonra da kudurtmuş - tu. Kuduruklar, etrafa saldırmış - lardı, Hasan ile arkadaşlarını bu - lamayınca Pozat köyünü old gibi yakmışlar, köylünün yoğunu yağma etmişlerdi. Bu şeti de kâfi görmiyerek köy tarı Hamza ile kardeşi M Kozan hükümet konağı oönünde parçalamışlar ve düşmanlar bu harekete göz yummak suretile ger çekten hakka ve medeniyete olan taraftarlıklarını açıkça göstermiş - lerdi. Zavallı millet, bahtsız yurdun içinde böyle taraf taraf doğranıyor, mutlak bir âciz içinde kıvranıyor- ken Vahdettin, hiç oralı bile olmu- yordu. Şahsını, tacmi, tahtını kur- tarmak, kulu olmayı kurduğu düş- Tetle İzmit körfezindeki kedeşie “İ Tinin cephane ihtiyaçlarını temine orlardı. Taşıyorlar, taşıyor. lardı, Değirmendere, Örcün, Saray Tatarihsaniye, Âsar- milli mücahitlere di- iylerin halkı da katılmışlar - dı, Bu birliğin yarattığı o varlıkla da canlarını, mallarını ve ırzlarını soygunculardan kurtarmışlardı. Kurt İzzet reis ile arkadaşları hın, hiç bir menfaat beklemiyerek San ve başla giriştikleri bu gizli faaliyet, nihayet kara kulakların kem gözlerine çarpmıştı, Ahırka - Pı, Çatladıkapı hafiye salgınma uğ ramıştı. Her taraf göz'altına alın- mMıştı. Düşmanların © polisleri ve Yerli yardakçıları, bir gece yatsı vakti, ansızın bu iki semti sarmış- lar, sahile yakm olan mahallelere dağılmışlardı. Şüphelendikleri ev- lere girmeğe, yalnız aramak değil, sandık ve sepetleri bile didikleme- ğe başlamışlardı, Bu üni araştır ma, civarda oturan yurikul ve hâ- dimlerini bittabi telâşlandırmıştı. Çünkü, bir çoklerınm © evlerinde cephane bulunuyordu. Bu vaziyet karşısında, muhitin fe- dakârları ayaklanmıştı. Canlarını verecek, fakat cephaneleri, bu nâ- mer: hafiyelerin ellerine teslim et- miyeceklerdi. Karanlık sokaklarda, oomuzla- rında ve kucaklarında cephane sandıkları bulunan karaltılar be- lirmişti, Sandıklar, bahçeden bahçeye ve hattâ pen- evden eve, Sereden pencereye taşınıyor, uçu- Tuluyordu. Araştırıcılar, girdikle- Fİ evlerden elleri boş çıkiyorlar- dı. Hırslarından morarıyor, diş Ricırdatıyorlardı. İşte, bütün şüp- heli evlerde, yorgunluktan yüzle- ri kızarmış, helecandan yürekleri kabarmış insanlardan başka bir Şeye rastlamımışlardı. Onlar, bu insanların dilerinden korktuklarına, telâş landıklarına zahip © olmuşlardı. Hainler; bilmiyorlardı ki, kabaran Yürekler korkudan değil, yorgun- Tuktan, kıskançlıktan çarpıyordu. Yüzler, hırs ve heyecandan kizar- mıştı. Bir türlü hatırlayıp ta, ba- kamadıkları düşük omuzlar hep Sandık taşımaktan morarmıştı. ken - Kurt İzzet Reis pm muvaffakıyotsiz- liğin verdiği ıztırapla kıv- ranarak sahile inmişlerdi. Ahır- kapi kayıkhanesini de arıyacak- lardı. Tam kayıkhanenin bulun- duğu İstikamete dönerlerken, iç- lerinden biri, denize bakmış ve bağırmıştı: — Bakın, bakın, şu tarafa. Ha- inler sandalla kaçırıyorlar san- dikları Bütün kara yüzler o tarafa dön- müş, kem gözler sandala dikil- mişti, Bağıran alçağın dediği gibi hainler değil, yurdun fedakâr ev- lâtları, o zamana kadar, sandallar dolusu kaçırmışlardı. Bu sandal da sonuncusuydu. İçinde Kurt İzzet relsin kardeşleri Rıza ile Abdullah vardı. Onlar da gö- rüldüklerini anlamışlardı. Bütün kuvvet ve metinlikleriyle kürek- lere asılıyor, gecenin karanlıkları arasına sokulmaya uğraşıyorlardı. Biraz sonra sahi ve denizden takip başlamıştı. Yavrucuklar da tutulacaklarını: anlamışlardı. Fa « kat, canlarından kıymetli bildik- leri hamülelerini düşmanlara tes- limi pek ağır bulmuşlardı. Boğul- mayı göze almışlardı. Hemen san- dalı devirmişler, cephane sandık- larını denize gömüvermişlerdi. İki saat sonra, düşman leri Kurt İzzet reisle Rıza ve Ab- dullahı, denizden çıkarttıkları on sandık cephaneyle birlikte, Aya- sofya polis merkezine götürür- lerken, reisin diğer arkadaşları da, biraz evvel yükledikleri büyük ğına atlamışlar, Mar- nın karanlıklarına sarınarak kürek körfez yolunu tütmuş- polis ma olak İbrahim beyin, damat Ç Feridi yok etmeğe sevket- tiği yurtsever erler, gecelerini de, gündüzlerine katmışlar, ra- hat ve huzurlarını bırakmışlar ve bu devletli hainin yolu üzerine sıralanmışlardı. Bekliyor, gözlü- yorlardi. Fakat, menhus tali, hain Feride yardim ediyordu. Onu, bir türlü beklenildiği yollardan ge- çirmiyordu. (Devamı var) Domates Güzellik Verir mi? Domates yemesini çok sevdiğini haber veren bir hayan okuyucu. muz, geçen gün burada çıkan kir- mızı domates yazısının bir eksik tarafını bulmuş, mektubundi — Domatesin güzellik işindeki rolünü de öğrenmek isteriz,. Diye yazıyor.. Sayın okuyucu- muzun bir kaç defa hakkı var, İl kin, bir genç kızın her şeyden, her şeyi istemeğe hakkı olur. Son- ra da kırmızı domates hiyar sala- tasının üzerine pek yakışır, Mi- yarın ezmesi yüze ve ellere sürü- lünce cilde yumuşaklık ve güzel. lik verirse, acaba, onun © Yanina yakışan kırmızı domatesin de bu hassası bulunup bulunmadığını düşünmek haklıdır... Daha sonra da kırmızı domatesin kendisi gü- zel bir sebze, yahut yemiştir. O- nun yalnız görünüşü bile yuvar» lacık bir kizin kırmızı kırmızı ya” nakla; tırlatır, Kendileri gü- sel olan yemişlerden güzellik bek- lemek te, ötedenberi âdet olmuş- tur, Meselâ güzeller tarihinin en şöhretli simalarından olan Linon de Lanklo, seksen yaşındayken, peşine yirmi yaşındaki delikanlı ları düşürecek kadar güzel olma- sını her gün bir düzüne portakal yemeyi âdet edinmesine atfeder- miş. O halde, hiyarın yanına pek yakışan ve portakal kadar, belki ondan daha ziyade, güzel olan kır- mızı domates te, acaba, güzelliğe hizmet eder mi? Vâkıâ, kırmızı o domates türlü türlü, hem de bol bol ölçüde vi- taminleriyle vücudün gelişmesine, kemiklerin irileşerek kuvvetlen- mesine, dişlerin beyaz ve parlak olmasına haylice hizmet etse ge- rektir. Fakat, şimdiki genç bayan- ların istedikleri endam güzelliği bu türlüsü değildir, saniyorum. Yüz güzelliğini, bir tablo gibi, is- tedikleri şekilde yapmak kendi el- lerindedir. Dişlerini güzel yap- erinin elinde... Onların, her nedense, istedikle- ri endam güzelliği uzunca ve bi- raz İnce boy, dar bir göğüs ve o nun gibi dar omuzlar, (Galiba er- keklere hâkim olmak icin) uzun. <a kollar, gene ince ve uzunca parmaklar, tabii gür ve parlak saçlarla onlara yakışan ok gibi kirpikler ve bakışlariyle görenleri yaralıyacak parlak — biraz da 15- lak — gözlerdir. yanların beğendikleri bu ti- pi verecek olan, tam da, Üreit guddesinin fazlaca © işlemesidir. Demek ki, domateste tiroit hor- monunu fazlaca çıkartacak bir madde var mıdır? Onu aramak lâzım... Bu hormonun yüzde alt- mışı iyot olduğuna göre, şimdiki modaya uygun endam güzelliği ni veren maddenin de, bu maden olduğuna hükmedilebili, Halbuki kırmızı domates, ken- disi parlak güzel olmakla beraber, bayanlara güzellik verecek iyot bakımından pek te, parlak bir şey sayılamaz. Çünkü onun terkibin- deki iyot yüz gramda ancak 0,007 miligramdır. — Günde yüz gram kırmızı domates yemek kolay ol- sa bile bünunla güzellik temin et- mek biraz güç olur. Yiyeceklerden güzellik aranılın- ca, en iyisi sarmısak yemektir. Bakınız, onun yiz gramında 0,094 miligram iyot bulunur. Yüz gıam sarmısak yemek te, çok güç bir iş olur, fakat pastırmadan bir hayli miktar kolay kolay yenilir. Pastırmanın güzellik verdiğine en İyi şahit, şüphesiz, Kayserinin gü- zel kızlarıdır. Pastırmanın kokusundan çeki- nenler için, deniz kenarı olan yer- lerde, karides yemek hatıra gelir. Onun da yüz gramında tamam ta- mam 0,09 miligram iyot bulunur. Ondan da hoşlanmıyanlar, bu mevsimde, taze fasul yerler. Bunun yüz gramında 6,012 mili- gram iyot olduğundan günde 300 gram taz6 fasulya yenince İnsan yüz gram taze sarmısak yemiş gi- bi olur. Fakat aradığınız maden fasulyanın yeşil taraflarında bu- lunduğu İçin onun kuru taneleri- ne emniyet etmek ak, ikisinin de iyodu mü- savi miktadda, yüzde ancak 0,002 nisbetindedir. 222332X R 1333333333339 en bankaları hiç sevmem. Herhangi bir bankaya gi- rer girmez, derhal kendimi kaybe- derim. Bankadaki memur kalaba- lığı, demir kafesli pencereler, t haf para manzaraları beni serse- me çevirir. Herhangi bir Iş için bankanın e- şiğinden adım atar atmaz âdeta abdallaşırım. Fakat aylığım yüz dolara çıkınca benim de kanaatim değişti. Para- mı ancak bankada saklıyabileceği- me kanaat getirdim. Kendime çeki düzen vererek, bin bir azap içinde bankaya girdim, memurlara şöylece bir göz gezdir. dim. Kendi namima bir hesap aç- tırmadan önce, banka direktörile görüşmek icap edeceğini düşün - düm. Uzerinde “cari hesap,, yazısı bu- lunan bir gişeye yaklaştım. Bura- daki memur, uzun boylu, soğuk bir adamdı. Onun sadece manzarası bi- le beni yerin dibine geçirdi. Se- sim mezardan geliyormuş gibi bo- ğuk boğuk çıkmıya başladı: — Banka direktörünü görebilir miyim? diye sordum - ve manalı bir tarzda ilâve ettim - fakat yal- nız olarak. “Fakat yalnız olarak,, cümlesi ni ne için söylediğimi ben de bil- i ve banka di- rektörünü çağırmak üzere birisi- ni gönderdi. Direktör ciddi bir adamdı, — Direktör siz misiniz, diye sor- dum? Direktör: — Evet, dedi, ben direktörüm. — Sizi yalnız rmek mümkün mü Bu “yalnız,, kelimesini tekrar eimenin hiç te manası yoktu. Fakat bu kelimeyi telâffuz etmeden söy liyeceğim şeyler de bana manasız görünüyordu. Banks direktörü korku ile yü- züme bal Adamcağız kendisine müthiş bir hakikatten bahsedece- ğimi zannediyordu. — Buyurunuz, şu tarafa gide Nim, dedi olarak V e beni hususi bir odaya gö- irdü, Anahtarla oda kapı- sını açtıktan sonra: — Burada bize kimse mâni ol maz, diye ilâve citi. Buyurunuz, 0- turunuz! Karşılıklı otutduk ve biri! zin yüzüne bakmıya başladık. denbire sesim kaybolmuştu. — Her halde Nat - Pinkerton'un bürosundan geliyorsunuzdur, de- di. Esrarengiz halimden ötürü he- rif beni polis hafiyesi zannetmişti. Pinkertona rakip bir müessese- — Hayır, ben Pinkertonun bü- rosuna mensup değilim, dedim. Bir müddet düşündükten sonra, güya beni yalan söylemiye mec - bur etmişlermiş gibi bir nedamet duyarak: — Size doğrusunu söyliyeyim mi? Ben polis hafiyesi filân deği- m. Ben, bankanıza cari bir he- sap açmak üzere geldim. Bütün pa- ralarımı bankanıza vermek istiyo- rum, dedim Bu sözüm üzerine banka direk- törü biraz hafifledi. Fakat ciddiye- | tini muhafaza etmekte devam et- ti. Adamın yüzünden edindiğim in- tıbalara göre beni Roçildin oğulla- rından biri zannettiğini anladım: — Yanılmıyorsam, büyük bir hesap açtırmak niyetindesiniz, de- Bil mi elendim? diye sordu. — Evet, dedim, çok büyük bir hesap. Bir defada elli altı dolar ya- tıracağım, ondan sonrü da her ay muntazaman ellişer dolar yatıra - cağım.. Banka direktörü ayağa kalktı, bir kapıyı açarak, bir mamur ça- Rırdı. Kulakları tırmalayacak ka- dar yüksek bir sesle: 2232323322733232373237273737272323323322332222222227 HİKÂYE Ben Bankaları Hiç Sevmem Yazan: Stefen Likok — Mister Monthomeri, dedi, bu efendi cari bir hesap açtırıyor, şim- di elli altı dolar yatırmak istiyor. Haydi bakahm, güle güle! Ayağa kalktım. danm duvarlarından birinin içinde kocaman bir demir kapı açık duruyordu. — Allaha ısmarladık, dedim ve kasanın içine girdim.. Direktör soğuk bir tavırla: — Dışarı çık, dedi, ve bana bir başka kapı gösterdi. Bir memurun oturduğu küçük bir pencereye yaklaştım. Sinirli bir tavırla, yumak haline getirdiğim paraları ona uzattım. Yüzüm sapsarı idi: — işte, dedim, bu paraları yatı- racaksiniz! kendisine uzattı ilin SİNOR oklar başka mi mura uzattı. Bu ikinci mnemur, ba- na uzattığı bir kâğıda, para mik- tarını ve ismimi yazınamı söyledi. Bundan sonra ne yaptığımın pek farkında değilim. Önümde bir çek defteri duruyordu” o * Boğuk ve titrek bir sesle sor - dum: — Paralarım yatırıldı mı? — Evet yatırıldı. — Şu halde ben bir çek yazıp bir miktar para çekebilirim, de - gil mi? dedim. Zaruri masraflarım için altı do- lar çekmek fikri kafama geldi. Birisi küçük pencereden bir çek defteri uzattı, bir diğeri de çeki doldurmam lâzım geleceğini söyle- di, rada bulunanlarda, malül bir milyoner olduğum fikri uyandı. Bir çek defterine bir şey- ler yazdım ve memura uzattım. Me- müur kendisine uzattığım çeke bir göz attı: — Nasıl? diye hayretle sordu, demek ki, siz bütün yatırdığınız pa- rayı geri alıyorsunuz? GECCE GECCE yerde elli altı dölar yazdığımı sn- ladım. Bu mesele üzerinde muha- keme yürütmiye vaktim Bütün olan biteni mümkün olmadığı hakkında bende bir fikir uyandı. Yer açılmış ta bön âdeta yerin dibine — Evet hepsini, dedim — Demek siz bankac paralarınızı geri çek — Evet, son santimine kadar, Memur büyük bir içinde: — Demek siz bundan sonra ban- a hiçbir zaman tek bir santim yatırmamak niyetindesiniz? dedi. — Evet, hiçbir zaman Ben çek yazarken şeye gücen, murlarında bir kanaat Ms. paraları vermiş zırlandı: — Nasıl tediye et yorsunuz? diye sordu. — Anlıyamadım? Nasıl tediye etmemi emredi- yorsunuz? — Ha, evet.. Memurun sualini anlamıştım. Düşünmiye lüzum görmeden cevap verdim: — Ellişerlik olsun. Memur bana ellilik bir banka- mot uzattı: | Ya geri kalan alt: doları? — Onları da altışarlık veriniz! Memur, altı dolarlık bir banka- pot daha uzattı, Ben kendimi ban“ kadan dışarı attım. Kocaman kapının srkamdan ka- panışından önce içerde bir kahka- ha tufanı koptuğunu işittim. İşte o gündenberi © paralarımı bankaya vermiyorum. Gündelik masraflarım için lâzirm gelen para- pantalonumun cebinde taşı - yorum. 'Biriktirdiğim paraları ise, gümüş olarak çorabim byorum. İ diği takdirde 36.30 lir: IV — Şartnamelerle eb'at listele: bilir. muayyen gün ve saatte verecekleri çen komisyona gelmeleri, 1 — Şartnameleri ve listeleri mucibince (3758) metre mik'abı müs- kirat “953,, metre mikâbı tütüne ait olmak üzere ceman (4711) metre mikâbi sandıklık kesilmiş tahta pazarlıkla satın alınacaktır. M — Tahtalar memleket haricinden getirildiğ kâbinin muhammen bedeli sif İstanbul 30, meml ır. Muvakkat teminatı için (10.699.75,) lira, dahilden verilecekler için (12.825, TI — Pazarlık 26/V1/939 pazartesi günü saat 14 de Kabataşta leva- zım ve mübayaat şubesindeki alım satı takdirde metre mi- getirilecekler 75) liradır. hariç ser gün Kabataş'a levazım ve m bayaat şubesi müdürlüğü veznesinden (855) kuruş mukabilinde alına- V — Tamamı veya bir kısmı için pazarlığa iştirak etmek isteyenler miktarın “© 7.55 kuruş hesabile temi. pat paraları veya banka mektuplarile ve diğer kanuni vesaikle adı ge- (40841 Harp Okulu Komutanlığından : Bu sene hariçten harp okuluna girmeğe istekli bulunanlar için yirmi dört yaşma henüz girmiş olanlarla üniv dan tahsilde iken harp okuluna girmek istiyen talebelerin bulundukları sınıf imtihan neticesini beklemeden askerlik şubelerindeki talimata gö- re evsafı haiz olanların harp okuluna alınacakları ilân olunur. ite ve diğer yüksek okullar- a2)