11 Haziran 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

11 Haziran 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bi İ S - K p, Türk Safosunun Hayatı TEFRİKA. No. 69 00 w ©0 00 Düğünün Azameti Sultanların Beraber Getirdikleri Şekerleme Kervanı Parçalanıyor ve Bunlar Halka Dağıtılıyordu Yanına on iki kadem uzunlukta ve yedi kadem yükseklikte bir galeri yapılarak Kaptan Paşa ile bahriye erkânı için döşetildi. İbrahim Paşa sarayının karşı- sında, şimdi Sultanahmet camii- nin işgal ettiği yerin bir kısmın- da saray mızıkası ve düğün na- hilleri bulunuyordu. Daha aşağı- da ve yine o tarafta Acem elçisi- ne bir yer ayrıldı, tavanına bir kaç yüz mumlu muhteşem bir a- vize asıldı. Bu yerin yanı başında Fransız sefiri için bir yer yapıl- mıştı. Fakat büu elçi, Avusturya elçisine takaddüm ettirilmesini is- temiş ve red cevabı alınca (Pek hıristiyan) olan Fransız Kralının elçisi için putperestlerin (Yani Türklerin!!) âyinlerinde bulunmak münasip olamıyacağı bahanesiyle düğüne gelmemişti. Bu sebeple boş kalan yer Tatar ve Leh elçi- leri tarafından işgal olundu. halka soytarılık etmek vazifesiyle de mükellefti. zürafa, dokuz deniz kızı, yirmi beş doğan, on bir leylek, sekiz turna, sekiz ördek vardı ve bun- lar tabii cesamette yapılmış olup zarif eğerler örtülü on beş hay- van tarafından taşınıyordu. Bu şekerler parçalanarak, hal- ka dağıtılırken, cambazlar yağlı direkler, dikili ve burmalı sütun- lar üzerinde hünerler gösteriyor- lardı. Sonra ortaya yeni nahil- ler geldi. Bunlar ilk getirilen na- hillerden daha büyük olup, her biri, otuz metre uzunluğundaydı, on yedişer bölüktü, muhtelif renk- te yedi balmumu topundan terek- küp ediyordu, hepsi ehram şeklin- deydi, en küçüğünün kaidesi dört beş arşın muhitindeydi. Üzerleri- ne küş, hayvan, meyva, ayna ve- saire resimleri asılmış olan bu nahiller _erkeklik' kudretinin ve tenasül bereketinin timsali sayılı- yordu. Fakat onları şehrin her tarafında dolaştırabilmek için, so- kakları genişletmek ve bu zaru- reti tatmin uğrunda da bir çok evleri ya kesmek, ya yıkmak lâ- zım gelmişti. 582 haziranının birinde Sul- tan Murat — pek büyük bir debdebe ile — Topkapı satra- yından çıktı, Atmeydanınaki İb- rahim paşa sarayına geldi. Ala- yın sonunda sırmalı elbise giymiş çavuş ve müteferrikalarla saray ağaları ve asker bulunuyordu. On- dan sonra sünnet nahilleri geli- yordu ki, yirmi metre ve daha zi- yade uzunluğu olan dört tanesi- nin etrafında seksen yeniçeri var- dı. Daha sonra altın işlemeli ve kırmızı renkte elbise, iki siyah sorguçlu kavuk giymiş olan veli- aht (Safonun oğlu Mehmet) geli- yordu. Sağ kulağında gayet ağır pahalı bir yakut görünüyordu. ' Belinde — elmas gibi traş ve al- tınla tezyin edilmiş — billür sap- l bir çelik topuz sokuluydu. Kaptan Paşa karargâhının kar- Safonun oğlu düğün mevkiine şısında şerbet ve ayran gibi serin- letici şeyler hazırlıyacaklara mah- sus bir çadır kuruluydu. Meyda- nın ortasına iki direk dikilerek, birine kırmızı boya, ötekine zey- tinyağı sürülmüştü. İkinci direğin tepesine — bin- Jerce fener taşıyan — büyük bir çember kurulmuştu, Atmeydanı le beraber — Atmeydanına geldi- lef eğerler vurulmuş beş at, şeh- geceleri onunla aydınlatılıyordu. — ler. On, on iki esir bunları takip — zadeye de muhteşem İibaslar, al- Rumeli beylerbeyi İbrahim Paşa ediyordu. Bunlar bir takım zor o- tınlar igimjle ve incili örtülerle “Düğüncü başı,, adiyle meydanın Wâmmmmmm z &T VeTAT IRMCİ Vei e inzıbatına memur edilmişti. So- — di. Kılıçlarla birbirlerini vurdu- — yavüş paşa yirmi bin altın kıy- kullunun damadı Cafer Paşa şer- lar, mızraklarla'birbirlerini deldi- metinde, sekiz at ve sırmalı ku- betçi, Kaptan Kılıç Ali Paşa mi- , ler. İçlerinden biri kendi vücu- — maşlar getirdi. Üçüncü vezir Ha- mar başı adları altında birer va- düne bir demir harbe sapladı. dım Mesih Paşa, ikisi mükemmel zife almışlardı. Meşinden kaba el- — Başkaları da kollarına oklar sıra- eğerlenmiş dört atla, otuz bin al- bise giymiş beş yüz kişi, boyunla- ladı. Bir takımı arkalarına at nal- tın değerinde yüz elli kat elbise rında hava dolu kırbalar olduğu ları çaktırdı. Hepsinin vücutların- sundu.Manisada, padişahın berbe- halde meydanı dolaşıyorlar ve in- — dan su gibi kan akıyordu. Padişah —- riyken, vezir yapılmış, ondan dola- tizamı bozacak surette hareket e- her birine para ihsan eyledi, ce- — yı cerrah Jlâkabı verilmiş olan denlerin üzerine kırbaları boşaltı- — -sarette en ileri gidenine dört bin — Mehmet paşa, on beş bin altın kıy- yorlardı. Bu adamların — üzerine akçelik bir timar verdi. met biçilen atlar, elbiseler, köle- ottan yapılma palan örülmüş bir Şekerleme kervanı içinde dokuz — ler, gümüş oyuncaklar takdim eşeğe binmiş olan — başları şu fil, on yedi arslan, on dokuz pars, etti. N mühim memuriyetine ilâve olarak yirmi iki at, yirmi bir deve, dört gelince ilk iş olarak babasının e- lini öptü, sonra kendine tahsis o- lunan yere çekildi. Bu sırada sün- net nahilleri, sarayın karşısına di- kilmişti, mızıka da oynak havalar çalıyordu. İki gün ufak tefek 0- yunlarla geçti. Üçüncü gün sul- tanlar — bir şekerleme kervaniy- rtesi gün vezirler hediyele- rini takdim etmek üzere huzura kabul olundular. Sadra- zam Sinan Paşa, padişaha mükel- (Devamı var) TAN BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 1t 2 385 560018 M l Z > - a w m w n — — |G |> D —e o |Z O!RİİF%OİSIMİAIN_ LİAİVLEİ f İMİNİE BUGÜNKÜ BULMACA M SY t S 6 İ 8.0 TÜ H6 DEyERİ D M | U Üsküdar semtinde tamam dört seneden- beri emlâk vergisi alındığı yoktu. Şimdi belediye birdenbire şiddetli faaliyete geç- ti, bu ay içinde bu dört senelik vergiyi birden vermeğe halkı tazyika başladı. Üs- küdarda emlâk ve-akar, apartıman han ve hamam gibi irat getirir emlâk sahibi yok dense doğrudur. Yüzde doksan doku- zu ajlelerimizi içinde barındırdığ çü- OKUYUCU MEKTUPLARI Usküdarlıların Emlâk Vergisinden Şikâyeti pimizin vazifesidir. Bu halin bir an eV*'c' önüne geçilmesini rica ediyoruz. Z. ©: * Bekârlardan vergi almalı Memlekette yardıma en çok muhtaç "' lan çok çocuklu memurlardır. Köylürl“’ı rük çarik evler.. Bunlara vaktile haklı haksız konulmuş emlâk vergilerinin bele- diyeye ait süprüntü, tenvirat vesaire ile birlikte böyle bir ay içinde şiddetle dört liği birden glınır mı? İş ne olacak? nn a L A | | - G V Ya v | | SOLDAN SAĞA VE YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Anadoluda bir yer. 2 — Valide © Oymak. 3 — Sırrı meydana koymak, dökmek &© Vade, müddet. 4 — Bir harf © Bir sayı €© bir harf €© Sı. 6 — Yarı, nısıf © Bir erkek ismi. 7? — Uzak & Bir erkek ismi, 8 — Kadınlar yapar © Bir meyva © Bir harf. 9 — Güzellik © bir nota 10 — Bir çalgı © Fena €© Bir uzvu- muz. açığa YENİ NEŞRİYAT; YENİ TÜRK — Eminönü Halkevi tara- fından ayda bir çıkarılan bu mecmuanin 78 inci sayısı intişar etmiştir. İ YENİ ADAM — Yeni Adam'ın 232 inci sayısı zengin mündericatla çıktı. Bu sa- yıda İlhami Bekir'in çok güzel bir roma- nı tefrikaya bâşlanıyor. Ayrıca İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Hüsamettin Bozok, Hüseyin Avni, Suphi Nuri, Selmin Siber, Cemal Tollu; Zeki Fâik, Nusret Kürkçü- oğlu, Fuat İzer imzalı yazılar ve resimler, BAAT VAA AD PU A diş sosyete, Kültür, kitap haberler tanın düşünceleri vardır. Ayrıca Yeni A- dam Ansiklopedisi adlı eser ilâve olarak verilmektedir. $4 ASKERLİK İŞLERİ â Şubeye Davet Askerlik Şubesind Beşiktaş Askerlik şubesinin eczacılar defterinin 151 sırasında kayıtlı eczacı e- mekli yüzbaşı Mehmet oğlu İsmailin akı- beti şubece meçhul olduğundan şubeye müracaatı İlân olunur. Seril sefil, yatak yorgan, tencere kazan haraç mezat icra satışile bir umumi peri- şanlık., Neticede belediyenin — matlübu, vergisi temin edilmiş olsa ne ise, bu da olmiyacak. Ben bir alle tanırım ki tamam bir ayda bu birikmiş emlâk ve belediye vergisinin yekünu olan yüz lirayı birden istiyorlar. Halbuki satacak elli liralık bi- le eşyası yok. Şimdi bu hale insaf, itidal ve kabiliyeti tediye gözetilerek bir çare bulmasını va- limiz düşünmeli ve temin etmelidir, Bir emlâk vergisinin 20 gün içinde bir seneli- ğini bile birden verecek içimizde on kişi çıkmaz. İyisi mi bunun son seneliğini hiç olmazsa üç taksitte ve üç ayda, diğer geç- miş, birikmiş senelerini de bir sene içinde hafif taksitlerle alsınlar. Bu suretle tedi- ye imkân: da olur, devletin kanunu da ye- rini bulur, istenilen para da toplanmış o- lur. Vergi borçlularından! Ahmet Nâzım, Bekir, Celâl, Vahit ğ DA Bir vergiye itiraz Kütahyada ik bir marangozum, Beş beygirden aşağı elektrik ile müteharrik bir daire desteresini icap ettikçe günde beş on defa kullanıyorum ve ayda ancak 30 - 35 kilovat elektrik cereyanı sarfediyorum. 2535 sayılı kanunun ikinci maddesi (S) fıkrası haricinde kaldın diye ayda 10 lira maktü muamele vergisine tâbi tutulmak istendim. İtirazım reddolunduğundan dev- let şürasına gittim, henüz neticeyi alama- dım. 2430 sayılı kanunun 1 inci maddesi sınai müesseseleri muamele" vergisine tâ- bi tutuyor. Halbuki ben perakendeciyim. KÜTANOYEM ' KÜVVET KULA DEYgirtrerrez Sarfettiğim miktar ayda 30 - 35 kilovat elektfik cereyanı. İstenen vergi ise İ0 ll- ra, Şimdi ben ne yapabilirim? Kütahya: Küçükçarşıda möble ve doğrama evi Bekir Delen * u Köprüdeki seyyar satıcılar Sayın İstanbul belediyesinin her hususça dedikleri tatbik olunmuştur, hepimiz de memnunuz. Fakat ehemmiyet vermedikle- ri bir nokta var: Köprünün bir başından bir bağına kadar iki keçeli açık camekân- lar içinde seyyar simitçilerin yerleri de- ğiştirilmiyor. Bu gibi şehrin güzelliğini bo- zan şeyleri ortadan kaldırmak elbette he- kları altı yedi yaşında istihsal uzuvlâ” rı arasına girdiği halde, memurun çocük' ları en az 18 - 25 yaşına kadar istihlâk W | zuvlarıdır. Memurun hayat şartları diğ&'” lerinden çok ağırdır. Memurun evi, bağı, mülkü yoktur. HE şeyi hattâ suyu bile satın alır. Köylünüt | çocuğu ne kadar fazla olursa, istihsali d?_" | © nisbette fazla olduğu halde, memurtf | çocuğu ne kadar fazla olursa masrafı dâ K kedar fazla olur, Zamanımızda memurun çocuğunun has y:'ıtını kazanmak için bilgi ve ihtisas sa* hibi olmak, en az orta tahsilini tamamla” mak şarttır. Memur çocuklarının yiyiş, git yiş ve hattâ kalem, kâğıt gibi ihtiyaçlaf” tatmin karşısında mektepteki arkadaşlâ" seviyesinden dün ve yoksul derecede maması lâzımdır. Köylüye, tüccara, sanatkâra para ile Ö” Bil; tarla, tohum, kredi vererek ve büll vergi mükellefiyetlerinden istisna eder! yardım etmeli. Halbuki memur devled" işini görür, bunun İstihsal kuvvetlerini! artmasına öncak çocuklarına para yardi” mı yapmakla. olabiliyor. Memur çalışma?” sa maaşı ve ikramiyesi verilmez. x Kimlere çok çocuklu demeli? İş göı'me. yaşına girmiş ve tahsilde olmıyan cocüK' ları, çok çocuk arasında saymamalı. Parâ kazanma yaşına girmiş ve tahsilde de olsü Üüç çocuklur çok cocuklu sayılmaz. Anciy üçten fazla çocuğu olanlara, çok çocukl! denir Bekârlık vergisine gelince: Bekârdü' senede 30 lira vergi almak lâzım gelirff* evli ve fakat çocuğu olmıyanlardan 20, pif çocukludan 10, iki çocukludan — beş liff vergi almalı. * Başvartenik Kamunluğunun bir dileği Nahiyemizle Kemaliye arasında y:&P"' masına başlanılan şose yedi sekiz senedt” beridir hâlâ yapılamadı. Kamunluk taf* U inız Yaral üzerine ile Kemaliyeye giden şoseye 3 iki üç kilometrelik bir mesafe kalmışti” Bunun da bir an evyel yapılması hususü! alâkadarların nazarı dikkatini celhederi” Başvartenik'ten: Osmat! Yeni Çocuk Bahçesi — Belediye Kabataş iskelesinin kar$” sında bulunan Namazgâh ile yanı!” daki odun deposunu istimlâk ederek yerinde bir çocuk bahçesi yapmiy? karar vermiştir. Belediye reis muav” ni Lütfi Aksoy bu maksatla dün K” bataşa giderek istimlâk edilecek 5 hayı tetkik etmiştir. t Nakleden : Şehâbettin Fuat Annem bunu söylerken, eliyle öyle bir hareket yaptı ki, kalbim birdenbire burkuldu. — Anne, anneciğim, söylesene ne oldu? — Ne mi oldu? Babanla kavga ettim. Ve gözleri dolu dolu vakayı anlattı: — «« Kavga, “Sergey,, in yüzünden çıktı. Şüp- hesiz çok ayıp, çok feci... Ağabeyin gidecek diye bi- raz yiyecek hazırlıyordum. Semaveri yaktım. Ne kadar ekmek varsa, hepsini kestim. Herkesin, önü- ne birer parça koydum. Tabii babana da hissesini bıraktım. Fakat gelip te, kendisine isabet eden par- çayı görür görmez, bağırmağa başladı. Ne söylesem, bir türlü dinlemiyordu. “Biz üç kişiyiz, Sergey, Fenya, bir''de ben, dedim. Hepimi- zin hissesine de ancak, o kadar isabet etti. Katiyen bir lokma fazla almadık.,, Lâf anlatmak kabil mi? Kıyametleri kopardı, Ağzına gelen her şeyi söyledikten sonra, nihayet dedi ki: — “Yarından itibaren sizden ayrılıyorum. Ben hepinizden fazla çalıştığım, hepinizden çok ekmek aldığım halâe, hepsini siz tıkınıyorsunuz. AÂyrı pi- şirip, ayrı yiyeceğim!,, Ne denir? — Pekâlâ, öyle olsun, dedim. Ayrı pişir, ayrı ye. Ne yapalım? Allah selâmet versin... Annemi dinlerken, gözlerime yaşlar doldu. Hid- det ve kin yaşları... Evet kalbimde inkisar, öfke ve kaynıyan bir kin var. Fakat göz yaşlarım ne kadar âciz, ne kadar şayanı merhamet... Anneme teselli vermeğe çlışıyorum. Boynuna sa- rılıp. öptüm. Dudaklarım gayri ihtiyari haykırıyor: — Hodbin, hodbin adam! Taş yürekli hodbin! Senden nefret ediyorum! Oğlun cepheye gitsin de; sen ondan bir parça ekmeği esirge ha!.. Annemi de * LKL TEFRİKA No. 17 incitti. Sade kendi nefsini düşünüyor. Anne, işte ne mal olduğunu sen de gördün artık.. Ben deme- miş miydim?.. Ansızın gözlerimiz çarpıştı. Annemin gözleri ne dehşetli!.. Onlarda da ayni ateşi sezdim. Ikimiz de, babama karşı, ayni kini hissediyoruz. Vücudümde bir ürperme dolaştı. İrkildim, bir köşeye çekildim; ve gözlerimi ellerimle örttüm. Haleti ruhiyemi lâyıkile tahlil edemiyorum. Içim- de bir sürü duygular çarpışıyor. Fakat öyle anlı- yorum ki annem, babama, benden daha fazla kin besliyor: Ve ondaki kin hiç yatışmıyacak, hiç sön- miyecek biz kin.... Annemin samimi olarak barış- masına ihtimal veremiyorum. 19 Mayıs “Aleksandroviç,, annemin geldiğini her halde işitmiş olacaktı.-Fakat kimbilir neden, bir müddet görünmedi. Nihayet bugün çıktı, geldi. Bermutat mahcup, meyus ve tabiatiyle, aç. Hiç bir şey söylemese, insan onun gözlerinden aç oldu- ğunu anlıyor. Feri uçmuş, küçücük gözlerinin ba- kışı, en mânalı cümlelerden daha beliğ. Galiba, pek fena şerait içinde yaşıyor. Günde üç yüz gram kadar ekmek (alabiliyor: Bir de, sade suya bir tabak çorba ile cüz'i bir aylık. İşi ağır ve yorucu: Otelin taşlıklarını ve sokağı temizliyor. Zavallı, güya ebeveyninin yanına, kendi evine geldi! İçeri girer girmez, edişeli nazarlarla etrafi süzdü; ve gidip karanlık bir köşeye büzüldü. Çeh- resinde, etrafındakilere karşı bâriz bir itimatsızlık okunuyordu. Şayanı merhamet ve yalvarıcı gözler- le ayı" ayrı hepimize baktı. Annem kendisine biraz erzak verdi. Teşekkür bi- le etmeden, salak salak naketi aldı. dizlerinin üt- tüne koydu, ve biı: eliyle sım; ıkı tuttu. Dizlerinin üstündeki bu paket onu, âdeta boğu- yor gibiydi. Büsbütün mahcup ve şaşkın bir halde ne yapacağını, ne diyeceğini bir türlü tayın edez ; miyordu. İ agur Kardeşime acıdım, çok acıdım. Tasalı, kurumuş ve sefil simasında ancak iptidai ve vahşi insanların yüzünde okunabilen acıklı ifadeleri gördükçe, kal- bimde, ıztırap büyük ve ağır bir değirmen taşı gi- bi dönüyor. Ansızın gözüm dizlerinin üstüne ilişti... Dizleri- 'nin üstündeki pakete, erzak paketine... Aman yarabbi, ne garip şey? Ne feci duygu'.. Kalbimdeki merhametten eser kalmadığını, içimde müthiş bir kinin kudurduğunu hissediyorum. Bu kuduran aç bir insanın kini, Bir açın kini. Biz de açız. Erzak namına ne varsa, onu da “Aleksandro- viç,, € verirsek, sonra ne yiyeceğiz? İIki üç gine kadar bizim de, erzakımız tükeniyor. Ne oluyorum? Bendeki bu acaip tahavvül beni acaba ne hale sokacak? Yoksa tıpkı babam gibi mi olacağım? y Yatağa yattım, Uzun müddet tahlil ederek kar- deşime karşı duyduğum hisler içinde Mmerhametin en fazla yer tuttuğuna ruhumu, kendi kendimi ik- naa çalıştım. Evet, ona acıyorum: Bu muhakkak. Sonra kalbimi dinledim. Bu sefer de, bir avuç erzakı ona kaptırışımıza kızdım! Biz de açız, <a 20 Mayıs Annemin köyden getirdiği erzaktan, daha tam üç günlük yiyeceğimiz var. Şimdiden fakat, feci bir korku kalbimi sarmağa başladı. . Babam, dalgın ve kederli, ağzımıza giren lok- maları-sayıyor. Bu hali gördükçe, boğulur gibi o- luyorüm. Artık aldığı ekmekten kimseye kırıntı bile vermiyor. Halbuki o, sekiz yüz elli gram ka- dar alıyor; ben iki yüz elli gram alıyorum, annem de keza, “Boris,, üç yüz on iki buçuk gram, Biz ü- çümüz, ekseriya, birlikte yiyoruz. Annemle “Bo- ris,, ekmeklerini belediyeden alıyorlar; ve son za- lî_l_ü"f_ı“rda muntazam alamamağa başladılar. Çok şükür, be_n munt_azaman alıyorum. Annemin kalbindekileri vazıhan okuyamıyorsam da, bana öyle geliyor ki, onunla Boris'in ve benim ,tükendi. Simdi ne yapacağız?. Artık tayınlarla ya- .şamağa çalışmak lâzım. Vesika ile verilen ekmek aramızda bir nevi itilâf hasıl oldu. Hattâ, buna bir nevi ittifak ta diyebiliriz. Bu ittifakın hedefi ba- bam. Ve babam, bunu hissediyor. i Korkuyorum, böyle şeyleri düşündükçe, halde körkuyorum. fena 21 Mayıs Bu evden taşınacağız. Bir odada dört kişinin yat- ması çok güç oluyor. Esasen yengemle bir arada oturmak ta imkân- sız Annemle Tanrının günü girtlaklaşıyorlar. Om- rümde yengem kadar kaba ve şirret bir kadina te- sadüf etmedim. Bana öyle geliyor ki, bize karşi beslediği haset ve kinin sebebi bir parça erzakımız olmasıdır. Halbuki onlar bizim erzakımıza muhtaçt olmadan da pekâlâ bizden iyi karınlarını doyuru- yorlar. 22 Mayıs Bitti.. Annemin köyden getirdiği bir avuç un dâ bazan üç dört gün hiç çıkmaz.. O zaman ne yapa- cağız?!. Düşündükçe aklımı oynatacağım. Aç açına nasıl yaşanır?. Bir hafta doya doyş yemiştim. Fakat şimdi?!. 25 Mayıs “Yeni köy,, de mobilyalı bir ev bulduk: Hem de n. Parasız ot ığız; fakat çok uzak. Annem bu kadar uzağa gitmeğe hiç razı değil: (Hem postahaneye, hem de babanın gideceği fabri” kaya çok uzak) Diyor. Babamı “Vasilevski Ostrof) da çalışıyor. Burasi hemen limana yakın bir yer. Her gün sabahleyif saat sekizde iş başına nasıl yetişecek? Lâkin, bü işte ısrar eden bilhassa babam... Şehirin haricinde yaşamak ona iki noktadan fay” dalı görünüyor. Biri, kışa kolayca odun tedarık ede“ bilmek imkânı; ikincisi de, köylerden nisbetan Ü- cuz bir fiyatla patates satın alabilmek ümidi. Bana gelince, şehri bırakıp ta, oraya göç etmek hiç hoşuma gitmiyor. Babamın ısrarını cinnet t€ lâkki ediyorum. (Devamı Var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: