Türk Safosunun Hayatı TAN TEFRİKA No. Düğün allığı Başladı Murat Bu Vesile İle Yalnız Devlet Ricalini Değil, S Itan nuna t: ve heri sında mur- münasebetler bulunduğunu söylemekten, Rıdvanı da mağdur ve masum gösterm di. Bu dedikodulara göre Rıc elmas serperek haremi liyan Mişonu le— tepelediği için tür. Halkın öldürülmüş- akkındaki o ka- alirken Sultan kadın nüfuziyle sadrazam politikasına gern Bu politika muna, Murat, mefk sığ an di.) met paşa ölünce, razamlık slâme hürü, şark serdarı Sinan Pa ığı halde, sadr amlığı kub- inci bulunan Must Paşaya cih et- şti, Şu suretle ortada biri hürlü, biri mühürsüz İki sadrazam vardı ve bunların ikisi te mahsus olan hakları kullanı- vezi mü- de sadare- ik, kubbe altına arzu- çekiniyordu. Çün- Süleyman ünüp, Lâlâ sadrazamlığını mü- 'Muhürsüz sad- zuhallerini meselini “ dü 3 fanın himsemiyorlardı. “ rTazam olmaz, li, kikatte vezi- Serdara gevabını alıyordu. Halbuki maksat para çekmekt serdarı Sinan Paşa, ihürü yol büyük bir “ baklı olarak yor sala Mustafa Paşa İkinci Selime büyük hizmetler ifa etmiş, Sokullunun de rol oynamış bir adamdı. Sinan Paşa, uzaktayken onu okşamak- ta da idari menfaatler “Cer, —u öldürülmesin- tasavvur olünuyordu. p siyaset bir cana ve 1 oldu. Ç aya İçerken derinden öldü. Mükürlü vezir Si- nan Paşa da heri ve orduyu yüzüstü bırakıp “ sim sözlerim var,, diye 1 ilgar ett er de bölük bö) lük tta fütur yoktu, eğ- meşguldü ve şimdi mak, oğlunu tantanalı tte sünnet ettirmek ka > düşmüştü. Veliaht bü- yümüş, saraydaki kızlara yer ve- ya içer gibi bakmağa ba: duğundan dışarı çıkması geliyordu. Halbuki, henüz sünnet edilmiyen bir şehzadeyi Manisa- ya vali yollamak gülünç olacak- ti. Murat, bu zarureti “yeni'bir ; vesilesi saydı. Devlet ri- ber komşu hüküm- darları da, tırtıklam rak, düğün hazırlıklarina girişti oğlunun sünnet KN kendi nüfuzu, kendi hay mış ol- lâzım ayı tasarlıya- son derece fedakâr ediyordu. O, Os- manlı devleti kurulahdan, yani iki yüz seksen yıldanberi yapı- iğünlerin hikâyel ha Mani bellediği den padişahı olmağa teşvik ayken — in kendi düğünün olmasını oğluna ya- eskilerinden parlak dil Nakleden : Şehâbettin Fuat şına geçtim. “Marusya” yor... Ve gülümsüyor. ya” bilsen ne kadar bahtiyarımı! dedim, in geleceğini müjd. #abeyim. Izinli olarak cepheden köye gelmiş- ! Fevkalâde ıyi kalbli... ti. Ne kadar zekidir görs Ve çok zek — Güzel mi? — Bana sorarsan güzel. Uzun boylu. Yüzü güneş- ten yanmış" — Ben tunç renkli erkekleri — Ne sakalı var, ne biyiği.. Gülümsediğ rürsün, Gülümse ğunu anlar. — Malümatı nasıl? — Mükemmel, vam et: n geri kalmaz. fransızca bilir. işlerile Tir. Ailem içinde yimi çılgınca severim. — Ya burnu nasıl? — Burnu mu?., Benimki gibi... yor mi? — Hiç te değil, “Fenya Yandan görünüşü hiç te p Allahı seversen. severim. Dudakları zaman yanağında ufacık bir çuku si de ne kadar Çok sıcak kanlıdır. Yüzü fevkalâde sevimli onu görür görmez derhal münevver bir adam oldü- Bir taraftan kurslara falan da de- Ingilizce, Cepheye gitmeden evvel dürlüklerde bulundu. Cephede dersler açtı meşgul oluyor. Herkesin tabiatine göre mus- mele eder. Insanın ruhunu bir hamlede kavrayıve- ni en fazla anlıyan odur. Ağabe- Hayır, hayır, âtı- , Benim burnum patatese benzer. Oyle değil ”,ne diyorsun Allahaşkına, atatese benzemiyor. Dur da tarif edeyi bana muhab- heyet Uzun olmasına uzun, benim burnum gibi. kalın, ne ince. Orta, ümümliye — Kim3 benzer? as Hükümetleri > ei e e Kendi mizacına ve çi dan dolayı Mu men yerine getirdi rihe dahi parmak osırtacak düğün yapılmasını. ve , bu düğünün Ali, Pe telhiş dan iktibas ederek, meşhur di dikkate değer sahnelerini sayfalarımıza ge- giriyoruz: pen 1581 yılınd landı, “bir yıl büyük bi fanliyet gösterildi Asya, Afrika mektuplar ve bütün valilere de- vetnamelerle çavuşlar gönderildi. Düğün işlerine memür edilen es- ki Nişancı Hamza beye avans 0- larak yarım milyon akçe verildi, Atmeydanı, geçmiş asırların ef- sanevi tantanalarını rovnaksız bı- rTakacak kadar ihtişama mazhar oldu. Dört yüz adım uzunluğu, üz adım genişliği olan meydan, düğünlün ve seyircilerin ih na göre tanzim olundu. Üst yan da tahtalarla yüz adımlık bir mu- rabba yapılarak mutbağa tahsis edildi. Padişah ve veliaht ile sul tanlar için İbrahim Paşa sarayı- nin avlusunda köşkler, üstü tülü karargâhlar yapıldı. Sâi yın alt yanında, bir bina vardı ki, altı kadem yüksekliğindek! teme- li taştandı, üç kata bölünen ya- pı ahşaplı. Bu binanın birinci katı, küçük elçilere, ikincisi iç ve dış ağalarına, üçüncüsü bey- lerbeylerle . 'vezirlere | ayrıldı. (Devamı var) ve Avrupa, hükümdarlarına ullah efendi tarihi - Kitap: (2) Hayrulinh Efendi tsrihi, (On ü- TEFRİKA No. 16 'akat ne Tam Rus burnu. Ama çehresi, itlbarile Rusa benzemez. — Bir Fransız tayyarecisine. ok güzel, tathdı ilir y zel de di Insan R ver inisin?. — Tayyarec tipi var, Hangisin: — Ne desem yalan. rum. Yirıri, hsydi haydi yirmi iki, Kület giyer Uzun boyludur, sırtında i kaba ve kalın bir gömlek. S mi? Fakat türlü türlü tayyareci Ağabeyin kaç yaşında? Ben de doğrusunu bilmiyo- yirmi üç olsun. Ingiliz gemi- — Merak ettim. Görsem keşke... — O kadar meraklanma, Belki hoşuna gitmez. O- Zaten fazla methödilecek derecede gü- . Ben erkeklerde bıyık sevmem. Scn s — Hayır, ben de sevmem. —0... İmanca ve EN hep mü- Tedrisat o raz eyol bir aşkla, — Sahi, m “Elena İlinişna” Kendisine peksimet te getireceğim. Çene yarışı e- deriz, gevezelik ederiz. Ona ne oluyor bilmem ki — “Elena İlinişna mesut ve bahtiyarım ki... te gelecek: Bu da ayrı bir havadis. “Marusya” onu cidden seviyorum. — Yeter artık, na” nerdeyse kızacak. “Mürusya” mma da gevezelik ediyorum ha na İlniş — Elmasım, dedi ki: şinizi bitirdiniz, galiba? Çalışın bi-, dn amma can sıkıcı şey. ”, affedersiniz, bugün o kadar Sonra, yakında nef” Biliyor musun, Hem de büyük “Fenya” çalışalım. “Elena Tiniş- . Biraz cahısalım.. BULMACA I | | Dünkü hulmacamızın halledilmiş şekli | 1234561809 10 | 10-6-939 —- Deutsche Lufthansa Junke: rs Ju 52 tipinden 3 motörlü büyük tayyare ile Pazar günleri müstesna olmak üzere seyrüsefer tarifesi: GUGÜNKÜ BULMACA e BE EV Milâne o, Malmö, İtanbuldan hareket © 7,55 Sofyaya o muvasalat 10,45 Belgrada ” 1140 Budapeşteye ” 1 1445 1140 Viyanaya Berline olursa, dönüş bileti ücretinden Yüzde 20 tenzilât yapılır. Atina, Brüksel, Bükreş, Rom. nedik, Zürih gik ayni günde bu Amsterdam, Kopenhag, i büyük # şehirlere lk ve malümat Kiye üzere ve kayıd müâmelesi için, tayyare bileti umumi satış acentası İstanbul smia g Sağ değ hart g Bir sesli memleket © Kırmırı e Pir in bir hecesi © Bir taş g B - Kasapta bulunur g Bi Bir Minimini hatini düşün cuk a ve en iyi imal edilmiş, en fazla tekemmül £ ettirilmiş en sıhhi arabayı alınız. Yeni gelen 1939 modelinin 50 den fazla çeşidi vardır. Her yerden ucuz fiat ve müsait şartlarla yalnız BAKER MAĞAZALARINDA bulabilirsiniz. vrunuzun Sih- Galata Rıhtım caddesi No. 45 adresine mür; Hans Walter Feuwstel ,, at olunmalıdır. (Telefon : 41178, Telgraf : Hansaflug) Anadolumuzun İlk Şiir Kitabı Yazan: M. FARUK GÜRTUNCA /300 sayfaya yakın bir cilt içinde vatan, memleket, inkı- lâp duyguları temiz, berrak şiirler halinde birikmiştir. Bu Kitap Matbaacılık Âleminin Avrupa Kitapları Tarzında Basılmış, İplik Dikisle Ciltlenmiş Nefis Bir Eserdir. 50 Kuruş. TEVZİ YERİ: İNKILAP KİTABEVİ - İstanbul Bütün Ada çamlarının ve lâvanta çiçeklerinin sıhhi kokularını terkibinde saklayan VENÜS ÇAM Kolonyası ciğerleri zayıf ve sinirleri bozuk olanların kalbine ferahlık ve rir ve gönlünü açar, VENÜS ÇAM KOLONYASI nın formülü bir sırdır. Taklidleri onun yerini tutamaz. UMUMİ DEPOSU : Nureddin Evliyazade, Alât Ecza ve ve döndüğüm zaman &nnem çay yapacak. Aman yarabbi, ne kadar bahtiyarım. Yarın “sabah ta çay var, Ah, arneciğim, benimiimihiniini, ton ton, gözel #nneciğ'ın, Bilsen sen gelmeden evvel ne ıztıraplar çektim... Şimdi, çok şükür, iyiyim. ' 17 Mayıs ( Bugün, hayatımda ilk defa, maaş alıyorum: Yarım aylık, dört yüz rubl Kasadar rken, hiç te memnun olma- dım, Banknotları cebime koymaktan âdeta n iyorum. Cebimde yapışıp kalacaklar diye kor- rum. Halbuki cebime koyduktan sonra da, râ- hat durmuyorlar; muttasıl kıpırdayıp, beni rahat- halde, babam fevkalâde m Müstakillen ka; şarak hak ettiğimi, muktesidane harek; ire, vesaire,. Söyliyecek.. Behemei aş hakkında uzun bir konferans verir. Ben de böyle şeylere fena halde sinirleniyorum! rayı babama teslim etmeden evvel. deh bilmem, uzun müddet düşündüm. Yemekte, bir düziye, elimle banknotları yokladım. Maaş aldığı. miyorum. Nihayet dalgın dalgın dedim ki; te maaş. Bugün aldım. — Ah, ah, görü bir kere, kızımız ne or musun Bübam verdiğim cevabın mânasını anlamamış gi- bi davrünarak, banknotlar büyük bir dikkat ve ihtimamla teker teker saymağa ba dana, ter temiz, istifledi. çok becerikli. Unutma ki bu, müsta- le kazandığın ilk paradır. Sn de, her halde memnunsun zannederim? Ha, nasıl, ocaman 18 Mayıs ng babama hiç tesir etmedi. Hattâ, abam pintiliğini art rdikça, arttırdı. Bu- bir bahane bularak, aldığı ekmekten için, ayrı yemek c 1 Pişirip, . ayrı Ayrı pişirip, Bu kelimeleri hatırladıkça, tüylerim ürperiyor; ru- Itriyat deposu, İstanbul bum buz kesiliyor! “Sergey,, bugün gelecekti. Sabahleyin, vazifeye gitmek için, şepkamı giyerken, kapı çalındı gey,, in bu kadar erken çıkıp geleceğini hiç te, tah- min etmemiştik. Annem gelenin “Serge; duğu- na İhtimal vermiyerek, hiç acele etmedi kapıyı nağa gitti. Birdenbire, annemin neşeli k — “Sergey,, , evlâdım! Şapkamı başıma geçirmeğe vakit bulamadan, ks- pıya doğru stıldım. Sergey mutbağa gir; da kül rengi pardesüsüyle ayakta duru; tümsüyordi —s Sergey, ne kadar sevindim — Çok-sevinme, akşama cepheye hare yorum, : — Ah, Sergey,, bu olmadı işte. Yarından $ ya tehir edemez misin? — Hayır, imkânı yok, “Denikin,, Moskovaya doğ- ru yürüyor. Ağekeyim, hem bu sözleri söylüyor; hem de kâh anneme, kâh bana, kâh Borise bakarak, muttasıl gülümsüyerdu. Sopra, gözleriyle şapkamı göstererek: — “Fenya Aleksandrovna,, işe mi gidiyor? Dedi. — Evet, evet, çoktanberi vazifeye başladım. Te- savvur edemezsin fakat: Bugün hiç isteğim yok. Kalsam dahe iyi, Uzun uzadıya gevezeliğe başladık. Ben, bir dü- şüye dereden tepeden bahsettikçe, ağabeyim, tatb tatlı gülümsiyerek dinliyor; arasıra kırmızı dudak- larını kıpırdatıyordu. Dairede bütün gün, “Marusya,, ya bahsettim Eve dönerken, fena halde mahzundum. Biliyo dum ki, “Sergey,, ben gelmeden gidecek ve ben, onu göremiyeceğim. Annem beni göz yaşlarıyla kar- şıladı. Her halde “Sergey,. gitti diye ağlamıştır. di- yordum... Meğer teessürünün sebebi başkaymış.. Simasında yels ve keder okunuyordu. Aman yarab- , acaba ne olmuştu? — Anne. ne var Allah aşkına? — Hiç, kızım... ağabeyimden (Devamı var)