i/ es, pi | illa bm > rat Tefrika No. 66 Ortaya Dört Silâhlı Çıktı Evvelâ Kamalarını, Sonra da Paralarını, Hattâ | Elbiselerini Soyup Almışlar, Kamyonlara Yığmışlardı Gece karanlığında Istanbul yo- luna düşmüşlerdi. Zekeriya kö- Yünden ayrıldıktan tahminen ya- th Sant sonra, der bir vâdiden ge- $erken, keskin bir düdük sesi işi- tilmiş, hırçın bir ses yükselmişti: — Eğlenin bakalım.. Yol bağlı. Kamyonlar durmuş, bellerinde- i süslü ve gümüşlü kamaların dan başka silâkları olmıyan çete- “iler de sararıp solmuştu. Vaziyet korkulmıyacik gibi değildi. Çün- Mü her yan sarılmış, etrafta silâh- “ar atılmıştı. Hainler titreşiyorlar, “mbilir belki de, kurtuluş çarele- ti düşünüyorlardı. Fakat, düşün - Meğe de vakit kalmamıştı ki, or- İlya, Lâz başlıklı ve tabii tepe- den tırnaga silâhlı dört adam çı- kv rmişti, Uzanan mavzer nam- ları karşısında kamyondan indi- Yilen Lâz başlıklılar kara kalpak- ârın evvelâ kamalarını, Sonra da paralarını ve hattâ elbise ve #yakkaplarını birer birer çikart- rmışlardı. Hepsinin ellerini ken- bel kayışı ve kuşaklariyle bi- ter birer bağlamışlar ve tipki o- “ün kütükleri gibi birbirleri üze- tihe kamyonlara yığmışlardı. Ha- ileri titreten, ayni hırçın ses, yi »e yükselmiş, şoförlere şu emri Yermişti: — Sık sık korna çalarak yolu- Muza devam ediniz. Kamyonlar, mütat gürültüler. ** harekete hazırlanırken, Lâz başlıklılar, ganimet yüklü hay- Yanlarını önlerine katmışlar, 8 hlarını omuzlamışlar ve sağ ta- Tefteki yamaçların karanlıklarına Ke mışlardı. Kimlerdi: bunlar aca--| Teakup edecek — hüdiseler, bunların kimler olduklarını göste- #ecektir. Yalnız şimdilik şu kadar “yliyelim ki, bu işi becerenler, Anolunduğu gibi efradı çok bir *ete değil, ancak beş coşkun ve İ- Manlı yurt severden müteşekkil | Küçücük bir kuvveti. B u hâdisenin ertesi, yani ni- sanın on ikinci günü öğle Yaktiydi. Damat Ferit, gönderdi- | bir mektupla mülâkat talebin- bulunan Ahmet Rıza beyle bir- ek üzere, Yıldız sarayından lta Jimanındaki yalısına hare - © etmek üzere bulunuyordu. «m © esnada da, Ali Ihsan bey, Düşayı ziyarete ve biraz da halin- &n şikâyete gelmişti. Feridin 0- Mobiline binmek üzere olduğu- U görünce, tabii üzülmüş ve bir *nara çekilmişti. Damat paşa, bi- Yaz hüzünlü gördüğü dostunu o “mobiline almış ve: — Çok isabetli oldu teşrifin İh- #ancığım, demişti. Ahmet Rızadan dün bir tezkere aldım. Yalıda be- Bimle mülâkat ricasında bulun Muş. Oraya iniyordum şimdi... İhsan bey, bu sözü hiç işitme- MİŞ gibi davranmış, gamlı bir çeh- Teyle geçtiği yerleri seyre, derin # düşünceye dalmıştı. Düşün- Mekte, üzülmekte haklıydı. Çün- | İ, damat paşa vaadini yerine ge- tirmemiş, bunca senelik dostluğu Siğnemiş ve işte hariciye müste- #arlığına Keçeci zade İzzet paşa- Y! geçirmişti. Elbette ki, düşünür Ve üzülürdü. ihsan beyin bu hali İlmadın dikkat nazarından kaç » Mümıştı, Şefkatli bir bakışla dos- tunu süzerek sormuştu: ÇE Ne o, monşer sende tuhaf bir *l var bugün. Rahatsız mısın, Yoksa bir şeye mi üzüldün?.. an bey de zaten bu susli bak- yormuş gibi yutkunmuş, içini Bulgar Sadık Gazetemizde tefrika edilen (Bul. Sadık) kitap halinde çıktı. Fi Kıl99 kuruştur. Istanbulda İnkılâp “tabevinde satılır. yakan derdi anlatmağa koyulmuş- tu. Söylemiş, söylemiş ve niha- yet: — Hiç ummazdım paşam bunu sizden. Müsteşarlığınıza lâyık gö rülmeyişime değil, fakat, geçen- lerde, nezaret memurları arasın- daki tebeddülâtın bile beraberce yapılacağından bahis suretiyle te- yit ettiğiniz tevece devletleri- nin birdenbire zevale uğramasın- dan müteessirim. Hem de çok mü- teessirim. Beni teveccüh ve lüt- funuzdan mahrum bırakan sebe bin ne olduğunu çok merak ediyor ve üzülüyorum doğrusu. Bilmem ki, zatı devletlerine kar$ı.. E ntrikecı Ferit, dostunu daha fazla söyletmemişti. Çok teessürlü bir tavır takınmıştı ve; — Çok doğrudur sözlerin mon- şer, Fakat, senin kıymetli arka- daşlığından beni mahrum eden s6- bebi ve bu yüzden hissettiğim a- zim teessürü bilseydin, bana çok acır ve pek aci olan, bu sözleri söylemezdin. Hariciye müsteşar- lığına Keçeci zadenin getirilmesi, benim arzumla değil, bilâkis mü- manaatime rağınen, şevketmeabin vaki olan tavsiye ve israriyle ol- du. Bununla beraber, seni unuttu- ğumuzu sanma... Pek yakında ve hiç te ummadığın bir tarzda senin terfihin mukarrerdir. Hattâ şevketmenp bile, arzetti- ğim bu teveccühü tensip buyur- duler. Seni, defterihakani eminli- ğine tayin edilecek olan bizim Refiğin yerine has hazine müdürü yapmak istiyoruz. Üzülme sen. Demiş ve muhatabının solgun dudaklarına bir parmak bal çalıver- ikdar ve mişti. Fakat, İhsan bey, hiç te ka- | rın doyurmıyan bu ballı vaat kar- şısında, tiksinir gibi tekrar yut- kunmuştu ve: - Rica ederim paşam demişti. Beni o vazifeden af buyurunuz. Pek güzel takdir eder, ve bilirsi- niz ki, kulunuz, kendi nesabımı bile göremiyecek ve bilemiyecek derece zâsfi hesap ile malülüm. Hariciye müsteşarlığından sarfı- nazar ettim. Hiç olmazsa. mesle- ğimden ayırmasanız da, sefaret- lerden birine kayırsanız kulunu- zu. Ferit, muhibbinin elini tutmuş, silkmişti ve: — Hayır monşer.. Seni yanım- dan ayırmak istemem. Muvakkat bir zaman için has hazine müdür- Jüğünde bulunursun. arzu ediyorum. Demiş, o sırada merdivenleri önünde duran mobilden inmişti, (Devamı var) yalınm taş oto- LOKMAN HEKİMİN GUY Bütün Vücut O vakit kaşınmanın sebebini anlamak biraz daha güç olur. O- nun için, bülün vücut kaşınınca, hemen büsbütün soyunarak hem vücudün her tarafını — ayna kar- şısında — hem de çamaşırları göz- den geçirmek iyi olur. Kaşınmanın en fena sebebi sa- ; bildiğiniz, hastalık en xiya- de parmakların arasında başlar ve yol yol çizgilerile belli olur. Fa- kat karın üzerinde, koltuk altında, tabanın altında bile başladığı olur. Bu hastalıktan şüphelenince, cilt hekimine müracaat zaruri olur. Pek çabuk geçer. Pirelerin, tahtakuruların ve ö- teki hayvancıkların sebep olduk- ları kaşınma tabii hatıra gelmeli- dir. Bir de adım bile söylemesi pek ayıp olan hayvancık. Bunlar temiz olan İnsanları temiz olmi- yanlardan ayırdedemiyecek kadar saygısız şeylerdir. Onları üzeri- mizde, başkal n görmesi can sıkarsa da, insan kaşınınca onları hatırlamak ve her tarafta aramak ie olur. O hayvancıklar ba klar üzerine kılların diplerine sinmeyi sevdiklerinden (oralara çok dikkat etmek lâzımdır. Vücudün kirli olması her tara- fının kaşınmasına sebep olduğu gibi, pek temiz, sık sık sabunla yıkanan kimselerin bazılarına da sabunun cinsinden kaşınma gelir. Kimisini sıkı esvap, fanilâ, göm- lek kaşındırır. Vücudün bir tara- fında her hangi bir sebeple gelen kızartıdan da Okaşınma ihtiyacı meydana çikar, Vücudün her tarafı gözden ge- çirilirken, bir deri hastalığı varsa, tabii görülür, Meselâ ekzema ve benek benek siyahlık yahut kır- mızılık veren deri hastalıkları. Bunlardan hiç biri bulunmadığı halde, vücudün rengine dikkat et- mek lâzimdir. Sarılık hafif olduğu vakit insan ilkin farkına varmaz, kaşınır durur, sonra vücudünün rengine dikkat edince, derinin sa- rı olması kaşınmanın o sebebini meydana çıkarır... Cilt üzerinde kaşınmaya bir se- bep bulunamayınca, iş biraz daha güçleşir. Bizimki gibi çokça sala- ta ve marul yenilen memleketler. de barsaklarımızdaki davetsiz mi LER i Kaşınırsa ... satirlerin sebep oldukları kaşin- ma her vakit hatıra gelmelidir. Bunu ancak lâboratuar muayenesi meydana çıkarır. Hormonlar üzerine bilgileriniz kaşınırken çok işinize yarar. Ti- rolt guddesinden ve kadın yumur- talığından çıkan hormonların azlı- ğından kaşınma, hem de şiddetli olarak geldiği çoktur. Bunu hatı- ra getirecek iyi bir alâmet semiz- lik, şişmanlıktır. Çünkü, o iki hor. monun da eksikliği insana şişman- hık verir. Kadınlığın O sonbahar mevsimine erişen bayanlardan ba- zılarının çokça kaşınmalarına se- bep, gene o hormonun azalması. dır, Mide bozukluğundan, devamlı inkıbazdan kaşınma geldiğini el- bette bilirsiniz. Kimisinde, mide bozulmadan da, yediğiniz şeylerden £ barıları kaşınmaya sebep olur. Bunların en meşhurları yumurta, peynir, seb- ze konserveleri, balıklar, bahar- lı ve biberli yemekler, kahve, çay, birde çilektir. Bu türlü sebebi hekimler o gıdaların usaresini çı- karıp deri altına şırınga ederek teşhis ederler. Fakat siz kendiniz kaşındığınız zaman onlardan biri- galışır ve hatırınıza gelince, tec- rübe için ondan tekrar yersiniz. Bunun gibi, baş ağrısına karşı aldığınız ilâçlardan bir çoğu ağ- rıyı geçirdikten sonra kaşınma ve- rirler. Rümatizma hastalığında ka- şınma olduğu da bilinirse, yerin- de işe yarar... Kanda şeker fazla- laşınca da kaşınma geldiği meş hurdur, Kana fazla azot karışınca, İd- rardan albümin çıkınca, karaci- Zerde hastalık olunca ve kan has- talıklarında kaşınma hem de çok ve sıkıntılı olur. Bunları ancak hekim muayenesi ve idrar tahlili belli eder. Sonra da, belli başlı bir sebep olmadan, sinirlilerin © kaşınması vardır. Bir de ihtiyarlardaki ka- şınma... Her türlüsünün devası sebebine göre di lık su dökünmek hemen hepsine, muvakkat bir zaman için olsun, İ- Yİ gelir. Ben böyle | 22223233337 per pas 1 abii onu gören köylüler beleş- ten para kazanmak ümidile i- şe girişecekler ve mütemadiyen pa ra koyacaklardı. Mevzuubahis olar iki kızın arasında papası bulmaktı. Uç kâğıttan papasın üstüne para koyabilen, yahut bunlardan hangi- sinin papas olduğunu keştedebilen koyduğu para miktarınca para a- lacaktı. Herifler, hakikaten papası bulsalar bile, ben kaş göz arasında onu kızla değiştirir, yine onlara para vermezdim Fakat arada bir, meselâ on, on beş boşa karşı bir dolu çıkarmak şarttı. Işte, bu doluları da her vakit köy lülere kaptırmak niyetinde olma- dığım için mutlaka bir arkadaşa ihtiyacım oluyordu. Köylüler, pa- Ta çıktığını görmeden böyle bir o- yuna pek rağbet gösterınezler. Işe 'Tatama ile başlıyacaktık. O, bir i- ki defa para bulunca, herkes oyu- Da iştirak edecekti. Ben masamı, sirkin kapısı yan» na kurdum ve havadan nasıl pa- ra kazanmak kabil olabileceğini köylülere göstermiye başladım. Çok geçmeden bir yığın enayi etrafımı cevirdi. Biribirlerini dirseklerile i- terek masaya yakın yer bulmıya ve biribirlerini oyuna teşvik etmi- ye başladılar. İşte Tatamanın rolü burada başlıyordu, O, bu işe giri- şenlerden biri olacak, kazanacak ve herkese cesaret verecekti. akat Allah Allah, Tatama görünürlerde yoktu. Sağa sola bakımmama rağınen onu bir *#ürlü göremiyordum. Bir an için onu çok uzakta, sirkin derinlikle. rinde görür gibi oldum.. Ağzını bir karış açmış afişlere bakıyordu Fakat görülmesile kaybolması bir oldu. Belki bana doğru gelir diye biraz daha beklememe rağmen ge- len giden olmadı. Kazanacakları . hakkındaki bü- tün teminatlarıma rağmen köylü- ler bir türlü oyuna girişmek cesa- retini gösteremiyorlardi. Nihayet bin bir tereddütten sonra bir tane- si yaklaştı. Iskambillerden biri ü- zerine bir dolar koydu. Tabii bu. nun parasını almazdım. Onu ka- zandırdım. Fakat parayı alan köy- lü bir ikinci defa oyuna yaklaşma- dı. Savuştu, gitti, Ayni şeyi üçün- cü ve dördüncü köylüler de yap- tılar. Işin şakaya tahammülü ol madığını görünce oyunu paydos etmiye mecbur oldum. Bütün bu aksilikler Tatamanın bulunmayışı yüzünden olmuştu. Şayet Tatama bulunsaydı, o gün su içinde bir. kaç yüz dolar kazanacaktım. Gece saat on bire doğru, yatıp, uyumak üzere eve döndüm. Ken- di, kendime, sirkin Tatama üze- rinde büyük bir tesir yaptığını, sirkteki müziğin ve daha .buna benzer diğer şeylerin ona rolünü unutturacak kadar Tatamayı şaşırt- tıklarını düşünüyordum. Sabahle- yin uyanır uyanmaz, una müşterek işimiz hakkında esaslı bir ders ver. miye karar verdim. Y sağıma uzanmış, henüz göz- lerimi kapamamıştım Bir- denbire evin içinden, lüzumundan fazla ham elma yemiş te karnı ağ- rımış bir çocuğun haykırışını an- dıran bir takım feryatlar duydum. Derhal yatağımdan firlayarak o- da kapısını açtım ve evin sahibi asıl kadına seslendim. Kadın, ken. Gi oda kapısını açarak başını kori- dora uzattığı zaman: — Namuslu insanların rahatça uyuyabilmeleri için çok rica ede- rim Misis Piyi, dedim, yumurca- gınızın ağzını tıkayın! Asıl kadın büyük bir şaşkınlık» la: — Ser, dedi, bü haykıran benim çocuğum değil ki,. Bu, srkadaşmız Tatamanin iki saat önce dışardan getirdiği bir domuz yavrusunun feryatlarıdır. Siz bu domuz yav- Tusunun, amcası ve yahut yeğeni >2227733373373X3 Yazan: O. Henry cinsinden bir şey iseniz, onu sus. turmanız için bilhassa ben size ri- ca edeceğim. Sırtıma bir şey alarak, namus- lu insanların yanına çıkabilecek bir hale geldikten sonra Tatama- nın odasına koştum. Tatama ayakta idi, lâmbası da yanıyordu. Hâlâ haykırmakta © lan domuz yavrusuna verilmek ü- zere bir çanağın İçine süt doldur. makla meşguldü. Ben kapıdan içeri girer girmez! — Bu ne hal Tatama, dedin? Niçin size verilen vazifeyi yapma- dınız da benim bütün plânlarımı altüst ettiniz? Bu domuz yavrusu nereden çıktı? Galiba yine eski sa- natinize başladınız — Cef bana darılmayınız. Be- nim bu zaafımı mazur görünüz. Domuz çalmasını ne kadar sevdi- ğimi siz pek âlâ biliyorsunuz. Bu benim bütün mesamatıma işlemiş bir hastalıktır. Bugün de aksi gi- bı tasavvur edemiyeceğiniz kadar nefis bir fırsatla karşılaştım. Böy. le ele geçmez bir fırsatı görünce bir türlü kendimi tutamadım. — Neyse. Şimdi bunu biraka- ım. Siz belki hakikaten “domuz çalma illeti,, ile malülsünüz. Do- muz yetiştirmekle meşgul olan bu iptidai yerlerden ayrılınca, belki'de o zaman bu huyunuzdan vazgeçer, daha esaslı işlere merak sardırır. sınız. Fakat doğrusunu İsterseniz, bu murdar, bu pis, bu yaygaracı hayvanlardan niçin zevk aldığını- zi bir türlü anlıyamıyorum. po başını kaşıdıktan son- ra; — Nasıl olur da Cef, siz domuz. lâra'en ufak bir sempati beslemi- yorsunuz? Doğrusu ben de buna hayret ediyorum. Benim anladığı- ma göre siz domuzların ruhi hale tini bilmiyorsunuz. Halbuki ben onları gayet iyi anlıyorum. Işte a- râmızdaki fark budur. Meselâ şu karşınızda duran domuzu aknız' Ben bunun çok zeki, çok marifetli bir hayvan olduğunu derhal anla- dım. Bu domuz, biraz önce art a- yakları üzerine kalkarak odanın i- çinde dolaştı. Meseleyi kesip atmak Için: — Benim uykum var, dedim. Ben yatmıya gidiyorum. Sevgili domuzunuz, hakikaten (dediğiniz kadar akıllı, zeki bir hayvansa, lütfen elâlemi rahatsız etmeme- sini ona tenbih ediniz. Tatama: — O zavallı çok açtı, dedi, hay- kırmasının sebebi de bu idi. Fakat şimdi karnı doyunca derhal sesini keser ve uyur. Bulunduğum yerde güzete inti- $ar ediyorsa her sabah muntazaman gazete okumak âdetimdir. Ertesi sabah erkenden uyandım. Akşam- dan tenbih ettiğim üzere bu kasa- bada çıkmakta olan “Lensington gazetesi,, adlı gazeteyi kapımdan içeri atmışlardı. < 2223233277327322727332323233233333332X ÜÇ GÜNLÜK HİKÂYE Beş Bin Dolar Mükâfat AAA CCE GECCE Gazetede gözüme ilk çarpan şey, iki sütun üzerine dizilmiş şu ilân oldu: “öm Beş Bin Dolar Mükâfat Dün gece “Binki kardeşler” sirkinden çalınan, veyahut te sadüfen kaybolan, Beppo ismin- deki meşhur Avrupa o domuzu- nu, canlı ve sıhhatli bir halde getirip sirk direktörlüğüne tes- lim edene - kendisine herhangi bir sual sorulmadan - beş bin dolar mükâfat verilecektir. Sirk direktörü; C. Tepli Bu ilânı okuduktan sonra gaze teyi muntazaman katladım, yan ce. bime koydum ve Tatamanın oda- sına gitim. Tatama hemen hemen giyinmiş bir halde idi. Dün gece- den kalma sütü ve elma kabukla» rini domuzuna yedirmekls meş - güldü. B“ candan gelen çok mül- tefit bir sesle: — Her ikinizin de sabahlarınız hayrolsun, dedim. Demek sizde kalktınz? Domuzunuz da sabah kak valtısı yapmakla meşgul.. Sevimli, sempatik bir domuz! Sevgili dos. tum, onu ne yapmak fikrindesi - niz? Tatama hiç görmedim: — Onu bir sepete koyup anneme Meunt - Neboya göndermeyi dü- şünüyorum. Ben dönünciye kadar annem bu domuzla vakit geçirsin, dursun... Domuzun sırtını gıdıklıyarak: — Ne cana yakın bir domuz, de- dimi — Halbuki dün akşam ona ama da küfretmiştiniz! — Doğru. Fakat bugün gündüz gözile bakınca bana çok daha gü- zel geldi. Biliyor musunuz, ben çiftlikte büyümüş bir adanıım, do. muzları çok severim, Fakat çiftlik yaşayışının bir i- cabi olarak her akşam erkenden yattığım için, dün akşama kadar lâmba ışığı altında hiç domuz gör- memiştim. Onun için din gece do- müz bina hiç te hoş görünmemiş- ti. Halbuki bu sabah vaziyet de- ğişti. Bu domuz pek hoşuma gitti. Gel sen bu domuzu bana sat' Ben sana bunun için on dolar vereyim. Tatama: — Bu domuzu satmuya pek te ni. yetim yok, dedi. Bir başka domuz olsaydı belki satardım, fakat bunu satmak taraftarı değilim Meseleyi çakmış olmasından kor karak sordum: —Bu domuzunne hususiyeti var ki, bunu satmak İstemiyorsü- nuz? düşünmiye lüzum iDevamı var)