i Türk Safosunun Hayatı Safo Ki ie TEFRİKA No. Zeki ve İ htiyatlı Davranmak Lüzumunu Hissettiği İçin Adımlarını Hesaplı Atmıya Başladı Re de, maktulün görmülme- siyle beraber azgın dört atın kuyruğuna bağlandı, hayvan- Jarın muhtelif dört istikamette yürütülmesiyle dört parçaya bö- İündü ve halka karşı saray, zu münce teberri etmiş, töhmetten kurtulmuş oldu. Yağma Hasanın Böreği Ss okullu, boyuna hakaret gür- mesine rağmen, devletin başında şakaya gelmez bir varlık- tı. Harici siyasette o, Sultan Sü- leyman devrinin kudretini, aza- metini ye haşmetini hissettirmek- ten geri kalmıyordu. İç politika- da da İrtişanın, sulistimalin ala- bildiğine yürümesine engel olu- yordu. Gerçi saray, timarlara ve zasmetlere el vurmaktan, mühim © hizmetleri ve valilik gibi büyük memuriyetleri ehliyetsiz kimsele- re vermekten başlıyarak bir çok yolsuzluklar yapmıştı. Fakat So- kullu, yüzde elli nisbetinle olsun “İşi ehline verdirmekte,, yine mü- &ssir olduğu için, devlet idaresi şirazeden tamamiyle çıkmış değil di. Daha doğrusu o, temelinden sarsılmıya başlamış bir binayı yı- kılmaktan koruyan payanda dire- ği gibiydi. Bu direk yıkılınca, bi nanın da sarsıntısı meydana çıktı ve içli dışlı yüz çeşit gaile yüz “ gösterdi (1). Her şeyden önce saray gemi 2- zıya almıştı. * Artik H'işe Nuru Banülar, Safolar, Mihrimahlar, Şeyh Şücalar burun sokuyorlardı. Dahi Sokullunun hançerlendiği © duyulur duyulmaz, Mihrimah sul- tan ortaya atılmış, kendi damadı Ahmet Paşanın sadrazam yapıl masını yeğeninden ve yengesi Nu- ru Banüdan israrla istemeğe ko- yulmuştu. Hünkâr, kaideye uygun olan bu dileği kabul etmekten — biraz da anasının ısrariyle — — geri kalmadı. Ahmet, ikinci vezir olmak haysiyetiyle o makama za- ten namzetti. Fakat saray kadın- larının onu başka vezirlere tercih ettirmeleri, o adamcağızın başımı yumuşak bulmalarındandı. Nite- kim kendisinin altı ay süren sad- razamlığında hüküm, saray kadın- larındaydı, yalnız imza hakkı O devleti malikâne haline nasıl koy- duklarını kavrıyabilmek için şu işleri hatırlamak kâfidir: Valide Sultan, gümrük nazırlığını Özeri- ne almış gibiydi. Çünkü yahudi Kirayi gümrük mültezimi yaptır. mıştı, onun delâletiyle ithalât ve ihracat üzerinde müessir oluyor - du. Milyonlar kazanıyor ve mik yonlar kazandırıyordu. En küçük kızı Fatmayı vererek damat edin- diği Seyavüş paşayı sadrazamlığa çıkarmak için fırsat kollamaktay- dı. Safo, en verimli hasları kendi- ne paşmaklık olarak tahsis ettir- mişti, sessiz sessiz hazineler dü- züyordu. Kocasının her güzdeyi gebe bırakarak boyuna çocuk ye- tiştirmesinden dolayı oğlunun is- tikbalini karışık görüyordu, zeki ve ihtiyatlı davranmak lüzumunu hissederek adımlarını hesaplı atı- yordu. Kaynanasına karşı da uy- sal bir vaziyet almıştı. Başka ka- dınlardan doğmuş bir prensin ve- Taht seçilmesi fikrinin padişaha telkin edilmemesi için her taryfı okşamağa çali bu, Bu kendine yâr olacal damı da elde etmek istediği için gözünü vezirler, Mirimiranlar ve Enderun ağaları üzerinde dolaş- turp duruyordu. Ona, bütün bu kalabalık arasında Manisadan be ri tanıdığı İbrahim paşa, uygun ve cazip görünmüştü, şimdi bu zeki Bosnalıyı ele alıp sadrazam- lığa kadar yükseltmek ve kızı Ay- şe sultanı da vererek, saray dışım- da bir istinat noktası yaratmak azmindeydi. Esmihan, Gevher Mülük gibi sultanlar da — dul kaldıktan son- bi devlet #- ra — birer koca bulmak ve onu sadrazam yapmak istediklerinden bütün saray kadınları arasmda o makam için sinsi bir mücadele var demekti. Onlara nisbetle nü- fuzları ikinci derecede olan Can- feda ve Raziye kalfa gibi sarsy- hlar ise, kendi hısımlarını, yakın- larını yükseltmeğe çalışmakla be- raber, şundan bundan rüşvet als- rak ayrıca memuriyetler tavsiye ettiriyorlardı, hizmetler dağıttı- riyorlardı, Çok kere büyücek hir hizmete ya Canfodanın, ya Razi yenin mini mini bir pusulası eh- liyet tesbit eder ve o pusulada adı yazılı adam, diğer taliplerin üstüne geçerdi. Canfeda bu arada timarhane kaçkını. sayılacak ka- dar divane olan kardeşi İbrahimi vezir yaptırmış ve valilikle Diya- ribekire yollamıştı. Raziye kadın da, henüz bülüğ çağına varaimı- yan kızına eş olarak seçtiği bir hocayı, sık sık tafra attırarak şeyhülislâmlığa namzet olabilecek bir dereceye doğru sevketmekle meşguldü. ultan Muradın Manisa yâra- Bı olanların en başında — Şeyh Şüca, Kadı Üveys, Hoca Sadettinden ve Lâlâ Caferden baş- ka olarak — dört mühim şahsiyet vardı ki, öbür dörtlerden önce ve mişlerdi. Bunlar silâhtar im, çuhadar cerrah Mehmet, rikâptar Hasan ve doğancı Kara Mehmet- tir. Mudanyadan İstanbula doğru gelinirken, deniz tutmasına uğri- yan padişah başını rikâptar Hasa- rın dizine koymuştu, o Saraybur- nunâ gelinciye kadar o diz üzerin- de kusâ kusa yatmıştı. Yağma Ha- sanın böreği fashı açılır açılmaz, bu dörtler de hisselerini almakta gecikmediler. (Devamı var) (1) Peçevi 2. AN BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 1234561868910 BUGÜNKÜ BULMACA 141.918 0-0. EE SOLDAN SAĞA VE YUKARDAN AŞAĞI; 1 — Nibayetsiz, 3 — Umumiyetle © Bir hart, 3 — Başka başku cinslörin karışı" hh © Bir renk, 4 — Âlimler © Havada uzel madde, 5 — Pusu © Vazife, iş 6 — Emmekten emir © 8 neler dir on- başı. 7 Sayı g 30 gün. 8 — Amerikada bir nehir © bir işa- ret zamiri g Bir harf, 9 — Air harf © Rusyada bir nehir © Bir renk, eklen emir g Bir urvumuz. 71 Yaşında Bir Çocuğun Feci Ölümü Haydarda oturan posta memur larında Sitenin ön adaki kızı EYE ever ni eğlepten” çi MIŞ, Evine, gelirken sokakta sancılan- 10 — dadı sıhhi otomobiliyle çocuk Balat) meleri şarttır. Musevl hastahanesine kaldırılmış ve biraz sonra müthiş sancılar içinde ölmüştür. Müddelumumilik.- derhal tahkikata başlamış tabibiadi!. Enver Karanı dün hastahaneye göndererek cesedi muayene ettirmiştir. Çocu - ğun mektepte yediği bir şeyle zehir- lendiği şüphesi hasıl olduğu için ce- set mofga naklettirilmiştir, Morgun vereceği rapor vaziyeti | aydınlata - caktır. EZMEK GAMER Nİ Bir tek tüp sizin de bu neticeyi almanıza kâfi gelecektir ! RADYOLİN'in bellibaşlı iki hususiyeti vardır. Evvelâ dişlerdeki kir tas bakasını söker, yemek; içki ve sigara dumanının husüle getirdiği leke leri çıkarır, sonra dişleri yıkar, parlatır ve mikropları yüzde 100 öldürür. Sabah, öğle ve akşam, her yemekten sonra günde 3 defa -RADYOLIN Diş macunile dişlerinizi muntazaman fırçalayınız. 6-6-939 Bugün ilk iş olarak bir RADYOLİN alınız ve bitinciye kadar her yemekten sonra kullanı- nız. Bu müddet sonunda diş- lerinizin evvelkinden daha çok parlak, çok daha beyaz ve çok daha temiz olduğunu göreceksiniz. İstanbul Limanı Sahil Sıhhiye Merkezi Eksiltme Ko misy dan: 1 — Merkezimize ait DAYANIR istimbotunun tekne, kazan ve ma” kine aksamı açık eksiltme suretile tamir ettirilecektir. 2 — Keşif bedeli 2328 lira 25 kuruştur. 3 — Bu işe aid şartnameler şunlardır: A — Fenni şartname ve liste, B — İdari şartname. 4 — İstekliler bu şartnameleri 12 kuruş mukabilinde merkezimiz le vazımından alabilirler, 5 — Eksiltme 27 Haziran 1939 salı günü saat 14 de Galatada Karr mustafa paşa sokağında mezkür merkez binasında eksiltme komisyo" munda yapılacaktır. g rma çü almiş Aİ meni Özman ann 7 — Eksiltmeye gireceklerin 2490 sayılı kanunda gösterilen vesika" YAria”en”uşağı 4000 1irdlik bu gibi İşleri yaptıklarına dair vesika göster” “3970, Levazım Âmirliğ Satınalma Komisyonundan: Saraç Elişi ve Makine Kalfası İle Makine İle DEN ker Erkek ve Kadın Terzi Aranıyor: 1 — Tophanede 2. Nolu dikim evi için saraç el işi ve makine kalfas ve ayrıca makine Ile elbise diker erkek ve kadın terzi alınacaktır. 2 — Yaş ve askerlik nazarı dikkate almmıyacaktır. 3 — Ücret haftelik verilmek üzere taliplerin hüsnühal ve tifo a$ birlikte hemen dikim evi ürlüğüne müracaatları, (4009? FELARATİLİNŞA Nakleden : Şehâbettin Fuat TEFRİKA No. 12 Ekmek çekmenin bir köşesinde duruyor. Tereya- ğı bembeyaz ve iştihaâver... Ah, canım ne kadar çekiyor... Bir tereyağına, bir “Marusya,, ya bakıyo- rum. “Marusya,, nın gözlerindeki tebessiim, kirpik- lerinden bütün simasına yayıldı; lâkin, beni büs- bütün şaşırtıp utandırmamak için hâlâ yüzüme bak- mmyor.... Babam dalgın, süküti bir adam oldu. Her gün bi- raz daha zayıflayıp, kuruyor. Geceleri onunla bir odada yatmaktan korküyo rum. i Sabahları bir şeycikler yeyip içmeden vazifeme gidiyorum. Postahanede, ekmek aldığım gün o ka- dar acıkmıyorum. Biraz açlığımı unutuyorum; İfa- Kulaklarıma kadar kızardım. Beni bu halde, an- sızın bastırması, ne fenâ oldulKimibilir; içinden ne diyecek. “Amma da aç gözlü, diye düşünecek. Ba- lığını ekmeksiz yiyor. Hem de kemire kemire, ha- pür hupur....., — Balığınızı burada yiyorsunuz, misiniz ben ne yapıyorum? Kâğıda sarıp, eve götü- rüyorum. Hemşirem pişiriyor. Ringa balığı elimden pattadak düştü: Dosdoğru * masanın üstüne, Ne cevap vereceğimi şaşırmıştım, Metin ve teselli edici bir sesle sordu: — Nasılsınız bakalım, ne âlemdesiniz? Hicabımtan yerlere girecektim. Ringa balığını” çiğ çiğ, ekmeksiz yediğimi gön müştü, Lâkayıt görünmeğe çalışarak cevap yerdim: — Eh, şöyle böyle, Teşekkür ederim. — Henüz derslere başlamadınız mı yoksa? Bende de okumak (ihtirası müthiş mi, müthiş. Mutlaka tahsil etmek istiyorum... Evvelâ kurslara devam etmek; sonra da darülfü- nuna kaydedilmek... Behemehal âli tahsil görmeli- çöle yl. demek? Bilir « Daireye avdet ettiğim zaman masanın Yaşli ge çince, kalbimde derin bir keder duydum. Yapamı- yacağım; Kabil değil, bu hayata tahammül edemi- yeceğim. Derslerden ve mektepten uzak geçirdiğim şu son günlerde esasen yarı ölü bir İnsandan farksızım. Her şeye lâkayıt kalmağa başladım. Evde, boş ze“ muanlarımı, kâmilen yatakta geçiriyorum. Gittikçe kuvvetten düşüyorum. Ve istikbal ka- ranlık... Evet, istikbalimde ufak bir ışık bile göre“ miyorum.., "a i © Bu, bir dilim ekmekle tereyağını kabul etmek, (kat, ertesi gün. — Vallahi, henüz vaktim olmadı ki... Bir iki de. yüzümü yıkamak bahanesiyle musluğa kaçtım; her halde benim için ağır, ve üzücü bir şey.. Bu O Ah, bugünlerde, hiç olmazsa annem çıkıp gel | fa tiyatroya gittim. Geceleri ahbapların yanında (ve oğlsdim... İ nunla beraber, tereddüdümü yenerek aldım. seydi! vakit geçiriyoruz... Hayat o kadar eğlenceli geçiyor O kadar açım ki... Bu kızcağız da bana karşı ne kadar samimi ve müşfikane hareket ediyor! Çok mahçup oluyorum doğrusu... Acaba bu hareketini her gün tekrar edip te, ba- na gizlice ekmek bırakacak mı?.. Şayet böyle yaparsa, hiç olmazsa günde, gün aşı- rı kabul etmeliyim, Babam, gün geçtikçe, daha tamahkâr ve haşin oluyor. Hele ayırdığı pancar ve ringa balığı çürü- yüp te, yenmiyecek hale gelince, âdeta çıldıracak... Geçen gün, günlerce sakladığı zahiresini sokağa dökmek mecburiyetinde kaldı. Çürüyünceye kadar, kokuncıya kadar saklıyor; ne kendisi yiyor, ne de başkasına yediriyor Mağazalardan satın alınacak ufak tefek nevaleye beni kâtiyen gönderdiği vaki değil. Bizzat kendisi gidip alıyor. Eve getirdikten #onra da dolaba kilitliyor. Anlaşıldığına göre, babamın dünyada hiç kimse- ye emniyeti yok. Kendi evlâtlarına bile itimadı'kel- mamış. Annem geldiği zaman bilmem ki, nasıl ede- cekler? 8 Mayıs “Nikola Pavloviç., de postahanede çalışıyor. Bu- gün, kendisine postahanenin lokantasında rastla- dim. Öğle yemeği, sadece, bir kuru ringa balığından Wbaretti. Kimin yanında ekmeği varsa, lokantada balığı katık ederek yiyiveriyor; ekmeği olmıyanlar da balığı alıp evlerine götürüyorlar. Gişede nöbetim gelip te ringa balığını alınca, der- hal ağzıma götürüp te, ısırmamak için cebri nef- settim. İki parmağımla ringa balığının kafasından yakalamıştım. Elimde sallıya sallıya lokantaya gir- Balığın kuyruğu sallandıkça, açlığın içimi acı acı kemirdiğini hissediyordum. Midem boş bir tencere gibi inliyordu. Pek feci bir halde açtım. Lokantaya girer girmez, balığı temizlemeğe bile lüzum görmeden, biçaksız mıçaksız, orta yerinden ısırdım. İki elimle yakalamış, aç kurt gibi yiyordüm. Fakat birdenbire titredim: — Bonjur, “Fenya Aleksandrovna.; Başımı çevirdim. Ah, meğer, “Nikola Pavloviç,; imiş!, ki. Köyden sonra, “Petrograd., pek hoş doğrusu... Neşe, şataret.. Elim değip te kaydedilemedim. Bir taraftan bunları söylüyorum, bir yundan da masamın üstündeki kuru balığa bakıyorum.. Aman rabbi, henüz kuyruğu dürüp duruyor; hattâ orta yerinde de bir parçacık eti kalmış... Ne enfes şey... Utanmasam olduğu gibi yutacağım. Zahiren hiç belli etmiyerek elimle balığı ittim: — Aman bıktık, “Nikola Pavleviç, , dedim, Ne de berbat yemek veriyorlar. İmkânı yok yiyemiyo- rum. Yenir, yutulur nesneler değil ki.. Ömrümde böyle lokar # da yeni görüyorum!.. Tahsil için ne- reye devam edeyim, dersiniz. Her halde kurslardan birine kaydedilmek arzusundayım. Fakat, acaba hangisine yazılsam ki?.. — Bu hususta bendeniz delâlet ederim. -- Töşekkür ederim, çök müteşekkir kalacağım. size, maalmemnuniye, Lokantadan beraberce çıktık, Bu delikanlı da be- nim yanımda büsbütün hararetli konuşuyor. Benim tabsilimle bu kadar alâkadar olmasının sebebi ne olabilir ki Neme lâzım: Halim, selim ve çok iyi bir çocuk. 9 Mayıs Vazifeden dönüp eve gelir gelmez, yatağa girdimi. Acaip şey! Hiç bir şey düşünmek istemiyorum. Di- mağım tefekkürden kaçıyor. Hattâ sevgi! renci in hatırası bile düşüncemde kalıyor; bir türlü kak bime sinmiyor. 70 Mayıs Felâket, felâket üstüne geldi. Sanki bedbahtlı- ğım, talisizliğim yetmiyormuş gibi... Nasıl olmuş bilmem, dün yemek veslkamdan iki kupon birden koparmışlar. Bu sebepten bugün, öğle yemeği yiyemiyeceğim. Aksiliğe bakın ki, ekmek günüm de yarın. Dün almıştım; bugün almıyacağım: Rermutat, lokantaya gittim, Vesikayı gösterdim. Hizmetçi kız dedi ki: — Bugün öğle yemeği yiyemezsiniz. İstihkakını” zi almışsınız. Bir günde iki defa mı yemek istayo” sunuz? Hani bugünkü kuponunuz? Hizmetçi kız bana şüpheli şüpheli baktı. Bu be“ kişlardan âdeta ürktüm. Halbuki ben işin farkındi değildim. Bu sözlerden bir şey anlamıyofdum. (Devamı var» ke