Türk Safosunun SA TEFRİKA Noe.55 Murat TİZ O, Hazırlanan Bütün Bu Eğlencelere Kanıksamış Bulunuyordu, Bi Başka Sihirli Eğlence Arıyordu Fakat Esmihan sultan, her kame- riyede bir başka türlü eğlence kay- nağı hazırladığı için hünkâr, ken- di adamlarını hatırlamağa meydan bulamadı. Maksat eğlenmek ol duktan sonra orada, o geniş bah- çede ber çoşit eğlence vasıtası vardı. Meselâ bir kameriy: Daha işret sofrası kuruluydu ve şi şaraplardan dah, sâki, kendi güzellikleri; arasında — sarhoşlatmak bakımın- dan — yapılacak müsabakayı gö- üslerini aça aça bekliyorlardı. Şarabı kadehten değil, sâkilerin bakışlarından ve gülüşlerinden iç- meyi bilen Murat gibi bir padişa- hın o müsabaka sonunda üstünlük şerefini sâkilere vereceği ise mu- hakkaktı. Başka bir kameriyede bir saz daha başkasında rakkase- Jer, nağmeyle hareketin izdivacını yapmak için emir bekliyorlardı. Bir köşeye üç dört kadın oturtul. muştu. Bu masal söy r zum görülürse, padişaha bir cin, bir peri hikâyesi dinletmek üzere getirilm H ulâsa çileden çıkmak, yavaş yavaş divaneleşmek için daima hazır bulunan Murat, o ge- ce kolaylıkla mest, kolaylıkla mec- nun olabilirdi. Çirkin, fakat zeki hemşiresi ona, bu imkânları bol bol” tedarik etmiş” “Bülünüyördu. Fakat Ezmihoman mmalaada Ame kardeşini sarhoş etmek, raksa kal- dırmak ve sonunda sızdırmak de idi. O, 'Banü ile halası Mibrimahın başa- ramadıkları bir işi yapmak, padi- şahı aşka düşürmek istiyordu. Sa- b ylardanberi ahası Nuru bebiyle hünkârın kalbine taşımsı bir duygusuzluk geldiğine ve o kalbin — Safodan başka — her hangi bir kadın güzelliğinde ya- nan füsunla ateşlenemiyeceğine tirmişlerdi. Esmih, bu kanaati bu gece baltalamak, yıkmak ve kardeşinin kalbini &- levlere sarmak istiyordu. Onu bu düşünceye ve bu fimit- li karara sevkeden, son günlerde ele geçirdiği iki kızdı. Bunlarin biri Macar, biri Hırvattı. Her han- ( güzel yoktu için o, şarapla nağmenin ve rak» n hep birden yapabilecekleri te- rin fevkinde müess ya muhtaçtı. Bu vasıta sağ Wi» hüti bir güzel olabilirdi. Esmihan sultan bahçesinde ise o ayarda bir TAN di: — Buraya gersmrer. Daxanm, onların, bunlardan ne farkı var? Fake: kizlar gelince, göz be- beklerinde oynayıp duran Safo- nun hayali ve yüreğinde onun İ- çin duyduğu kuvvetli iştiyak bir- | den silindi. İki kız, iki kuvvetli meşale gibi gözlerini kamaştırı- vermişti. Sar'a nöbetlerine takad- düm eden o garip bönlük, uyanık- lık içinde dalgınlığa benziyen © acip şuur yorgunluğu yine yüz gösteriyor gibiydi. Çünkü bakâr kör halindeydi. Kirpiklerini kıpır. datmadan kizlara bakıyordu, fa- kat onları gördüğünü -hissettires cek bir harekette bulunmuyordu. Esmihan sultan, attığı çift okun hedefe ulaştığını, kardeşinin bu şaşkın durumundan anladı ve 0 hedefte açılan çift yarayı ölçmek istiyerek padişaha sokuldu: — Şevketlü hünkârım, Kızlarımı beğendin mi? M uradın göz bebeklerinde Sa- fonun endamı gümüş bir şüle gibi belirip söndü. İçini dol dedi, 21-5-939 Beyhude -İztirab Çekmeyiniz ! NEVROZIN Bütün ağrıların panzehiridir. BİR TEK KAŞE NEVROZİN İ Bu muannid baş ve diş ağrılarını sür'atle izaleye kâfidir. Romatiz- ma evcaı, sinir, mafsal ve adale ıztırapları NEVROZİN'le tedavi adilir, Egikei Nezle, Grip ve Bronşite karşı en müessir ilâç NEVROZİN'dir. ——A semliğe aramam gi bir akında yakalandıktan sonra kız terbiye etmeyi bilir bir esir- cibin ihtimamiyle kral k nılacak ve sayılacak bir & li nefa- settine konuşu- yorlardı. Ellerine aldıkları miz- rap veya Yay, bir lâhzada cim likten sıyrılıp can bul yecanlı bir belâgatle nüm etmeğe koyuluyorlardı. Rak- $a kalkmaları halinde tecelli eden sahne de akla durgunluk verecek mabhiyetteydi. Sözün kısası onlar, sihrin kız kılığına girmesini tern- sil eden nümunelerdi. Madde ve mâna bakımından barika telâkki olunmağa lâyık bedialardı. Esmihan sultan, Nuru Ban fle Mihrimaha bu kızları ne söylemiş, ne göstermişti, Kendilerini mu- kaddes bir sır gibi sarayının ka- palı bir odasında saklıyordu. Bü ziyafet gecesinde de onları, padi- şah yüreğinde ve Topkapı sara- yında inkılâplar yapacak bir sür- piriz olarak gizli na saklıyordu. tutuyordu, s0- Murat, kendisinin nasıl bir ser- düşürülmek istendiğini e yor, sazendelere kıvrak peşi hanendelere vaz şilr terennüm ettiri kaseleri süzülmekle uçmak ara” sında tereddüde düşüre düşüre döndürtüyor ve koca bahçeyi şevk ve neşe tufanı içinde bırakıyı Fakat sarhoş olmuyordu. şaraba, nağmeye, raksa ve hattâ neşeye kanıksamıştı. Mest olmak, mecnun olmak ve sarhoşlukla cin- netin imtizacınden doğacak derin ruh sarsıntısı içinde dünyayı — i- çindekilerle beraber unutmak Gg Muradın kadın güzel- Uiğini ölçmek için kullan- iğı tek bir ölçü vardır Safoyu unutturma okudreti!. Hangi ka- dın “kendisine — hattâ bir ve- ya iki saat — Safoyu unutturabi- lirse, ona güzel diyordu. Halbuki huzuruna girip çıkan kadınların yüzde doksanı, Safonun hayalini gözbebeklerinden bir saniye dahi uzaklaştıramamışlar ve kendi ya- naklarını padişaha uzatırken üde- ta ona vekâlette bulunmuşlardı Ancak üç beş kadın, beşer onar dakika Safoyu kendine unuttur - muşlardı ve bu kudreti boyuna i- » eltiremedikleri için hüsrana mahküm olup yerlerini yine Safo- ya bırakmışlardı. Esmihan sültan bahçesinde şa- rap dağıtan, şarkı okuyan, raksa kalkan kızlar arasında, onun öl- çüsüne. girecek tek bir mahlük yok gibiydi. Ondan ötürü de Mu- Tat, uyanık duruyordu. Oraya na- sıl gelmişse, ayni durumu muha- faza ediyordu. Sokullunun çirkin yüzlü zeki karısı onun bu. halini nihayet sez ar Ortada sürünen sâkilerle sa- çeklerden kardeşinin tam bir neşe alamadığını anladı. Vaktin de hür li ilerlediğini gördü ve büytük sür- pirizden istifade zamanının gel- diğine kanaat ederek padişaha 80- kuldu: — İki kızım, dedi, daha var. Ça- larlar, söylerler, oynarlar. Bura- ya mı getireyim, içeride mi tema- gaya rağbet buyurursunuz? Artık Safosunu düşünmeğe dal- miş ve O güzeller güzelini candan özlemeğe başlamış olan Sultan Murat, isteksiz isteksiz cevap ve Nakleden : Şehâbettin Fuat Dünkü Kısmın Hulâsası Petrograt istasyonunda inince otrafımı bir sürü kül- hanbeyi üzüyorlardı ki ex usun kumral sakallı bi — Dağılın ulan, matmazeli sl i, Beni © kadar sıkıştırıyorlar, o Kadar ın ağlıyacektım. Geniş yüzlü, starı Elimdeki sepeti #kh, benden buhşiş isti- yordu. Para verdim, iyordu. Bütün tramvay halki dn İkahkahalrl gülerek benimle alay ediyor- lardı. Meğerse bu, benden ekmek istiyormuş. Büştnüyordum: Acaba burada iş bulabilecek acaba babam iştemi. Yoksa açıkta mı, Eve gelmiştim, kapıyı çaldım, yengem Tonya kapıyı açı, Sarıldık. Geldiğimden hiç te rerinun ği hi önladığım halde bu kadına sarılıp onu ağlıya ağ- hya öpüyordum. O bana ekmek getirip getirmedliği- mi soruyordu, Halbuki biz bile patates yi- yorduk. imiyim, küyde Ellerim titriyor. Sinir sinirli, cantayı açi yemek masasının üstüne ekmek kabuklarını "dök tüm. Çantanın içini araştırıyorum. Karıştır babam karıştır, bir şey çıktığı çıkacağı yok ki... — Annem biraz mantar kurusu göndermişti: Ba- bamla Aleksandroviç için. Biraz da tereyağı... Bir parça da peynir, Hepsi işte bu kadar... Olup olaca- ğ bu... Zavallı “Tonya,, benim köyden geldiğimi görün- ce kimbilir, he ümitlere düşmüştü. Şimdi müthiş bir sukutu hayale maruz kaldi. Fakat hiç belli et- mek istemiyor: — Adam sen de, ne ehemmiyeti var ki... burada hiç bir şeye İhtiyacımız yek, Bizim elhamdülii TEFRİKA No.2 lâh... Allaha çok şükür, ne istesek buluyoruz. Yalnız baban aç! Bir şey getirmediğini görürse, fe- na halde homurdanacak!... — Ne dediniz? Sizin her şeyiniz var da, sade ba- bam mi aç? Demek birlikte yaşamıyorsunuz? Ba- bamdan ayrıldınız mı yoksa? — Yemeğimizi ayrı pişirip ayrı yiyoruz. Bu usulü de baban icat etti. Bilsen ne pintileşti! Sa- bâhleyin işine giderken, odasını kilitliyor. Sanki biz hırsızmışız da, onun dolabındaki yiyecekleri ça- lacakmışız gibi!.. Her ne hal ise... Haydi gel da bir çay içelim, Aman yarabbi, kalbime ne zehirli bir ok saplan- dı! Bir ev içinde baba ile oğul böyle odalarını kititli- yerek, ayrı ayrı yaşasınlar, kabil mi? Biri aç, biri tok! Babam hakikaten bu kadar pihtileşti mi acaba? Sekiz aydanberi kendisini görmemiştim. Sahiden bu kadar pinti olduysa, beni görünce, ne diyecek kimbilir? Bakalım bana nasıl muamele edecek?.. “Tonya, nın odasına girdik. “Tâmara,, yatağın üstühe oturmuştu. Henüz uyandığı için mahmur mâhmur etrafına bakınıyordu. Sırtında kolsuz bir gömlek vardı. Mini mini dizleri pembe, tombul tombul Tomara, Tamaracığım, meleğim bânim! Beni tanıdın mı? Halan “Fenya!,, Söyle bükayım: Tanı- dın mı? Yenge bak, buk şuna, bak şu bebeğe - Me lek bu canım, melek! Söyle Allah aşkına, melek de- çok severim. Odanın onunla çılgın gibi oynarım. “Aleksadr,, geldi, Beni görünce güya memnun ol- muş gibi davrandı, Aman yarabbi, ne kadar zayıf- içinde duran iştiha bir kaç kelimede in- | filâk etti: — Oh, kardeş! Hastaya şifa s0- rüyörsun. Lokman hekimin ye dediği yeyler işte bunlar! — O halde ferman buyurunuz da, biraz çalsınlar, biraz ırlansin- lar, — Mabzuz olurum! Biri üç, biri altı telli bağlama çalıyordu. Fakat parmaklarındaki hüner o kadar ince ve o kadar ol- yundu ki, o basit âletler âdeta ko- nuşan birer gönül halini alıyordu. Nağmeden bir üslüpla çağlıya çağlıya bir çok şeyler takrir edi- yordu. Murat, yüreğini külak yâ- parak onları dinlerken idrâkini de gözlerinde toplamıştı. Bazan Safoya yakınlaşan. bazan ondan üstünleşen bu çifte güzellerin kıye metini ölçmeğe savaşıyordu. (Devamı var) NEVROZİN'i tercih ediniz İcabında Günde 3 Kaşe Alınabilir. İ İsmine dikkat, taklidlerinden sakınmız ve NEVROZİN yerine Cümhurreisimizin . Havatını Her. Türk. Vatandaşı Bilmelidir. Zengin bir kütüphaneye sahip olmak isterseniz Cep Kitaplarına abone olunuz. Şartları: Senelik abone 8 li- ra, altı aylık abone 4/; lira. Senelik abonelere küçük bir kütüphane hediye edilir. Adres: Ankara caddesi, Reşidefendi hanı, birinci kat. 105 Posta kutusu 97 NEOKALMİNA DIR. lamış; yüzü de sapsarı! Aleksandr beni herkesten çok sever; fakat ben, ona-Kâyşı haşin davranırım. Benim en büyük ağabeyimdir; Biraz aptalcadır. A- man Allahım, şimdi ne kadar korkak ve sefil olmuş. Zayıflamış simasına bakarken, birdenbire, derin bir merhamet duydum. Zavallı ağabeyime acıyorum. Bununla beraber kendisine ilk sualim şu oldu: — Hâlâ boşta mısın? Bir iş bulamadın mı? Bu sual karşısında şaşırip kalacağını bilmiyor değildim. Ağabeyim ne kadar perişan olmuş. Onu bu ka- dar bitkin bir halde bulacağımı tasavvur etmiyor- dum. Hiç şüphesiz, Tanrının günü bu sunle maruz kalıyor. Ben de görür görmez, damdan düşer gibi bunu sormamalıydım ya?.. Ah! Ne fena insanım ben del Zavallı, zavallı Aleksandr! Sualime gücen- di. Boynunu bükerek odadan çıktı. “Tonya,, ekmeği ince ince dilimlere kesiyor. — Otur, çay içelim. Dün de nasıl olmüş bilmem, ekmek almağa vaktimiz olmamış, her şeyimiz bol amâ, biraz ekmekten yana sıkıntıdayız. Gözlerine dikkat ediyorum: Ekmeği yutacak gibi bakıyor. Benim dikkat ettiğimin farkında bile değil, — Zahmet etme, “Tonya, eığım, ekmek istemem. Mutbakta ekmek kabuklariyle bir dilim kalmış- tı zannederim... Onları getireyim. — Amma da tuhafsın ba!,. Canım yemene bak! Dedik ya: Çok şükür, ne arasak buluyoruz. — Hayır, hayır.. Gidip getireyim. Mutbağa koştum. Aman yarabbi, ekmek erede? Birisi yemiş! Şimdi şuracıktaydı. Yerinde esiyor. — Yenge, yenge, gelsene, gel buraya. Ekmek nerede? Şimdi buradaydı; masahın üstüne boşalt- mıştım: Birisi yemiş... “Antonin,, koştu: Pür hiddet; — Kim yemiş acaba? Ben görmedim. Mutlaka, “Aleksandr, olacak... — Aleksandr mı? İmkânı yok! O kadar aç mi? Ha, işte geliyor! - Ekmeği sen mi yedin? Söyle: Masanın üstün- de ekmek vardı? Ağabeyim susuyor; cevap vermiyor. Anladım ki, yeller İstanbul Satış Yeri: Ankera Caddesi Yeni Kitapçı, 88. İzmir Satış Yeri: Devrim Kitabevi. Ankara Satış Yeri: Bilâl Akba, Konya Satış Yeri: Yeni Kütüphane Bilecik Sütiş Yeri: Nalt Kitabevi, ekmeği o yemiş. Koskoca adam... Yirmi beş yaşın da mutbaktan ekmek kabuklarını çalıyor. Dudakları korkudan titremeğe başladı. Içim sızlı” yor. Fona halde acıyorum. Bununla beraber içimde onu öldürmek, boğmak arzuları uyanıyor. — Bilmiyorum. Ekmeğin sahibi yok zannetmiş” — Nâsil sahibi yok zannetmiştin? Çayla beraber yiyecektik. Sabredemedin mi? Utanmıyor musun sen? Yüzsüz, rezil! Herkes te senin gibi aç: Anl mıyor musuun? — Azıcık bir şeydi zaten! — Biraz kendini tutsaydın, ne olurdu sanki, Ak lahın belâst! “Aleksandr,, fena halde şaşırmıştı. Ne cevap ve” receğini bilemiyordu, Kendisine sciyorum. “Tonyan dan biraz utanıyor galiba. Bu sözler üzerine fenâ halde sıkıldı. “Tonya,, dan sonra ben başladım bağırmağa. Bs yaptığımın ayıp olduğunu bildiğim halde ağabeyi” min yüzüne bağırıyorum. Zavallıyı bir de ben gü” zelce başladım. Yengem bir müddet uzaktan seyirci kaldı; fakat sonra müdahaleye mecbur olarak: — Birak artık, “Fenya!,, Dedi, Yetişir! Sahidet biliyor müsün? Baban ona perhiz yaptırıyor” Haydi gel sen: Bende biraz ekmek var; çay içelim Kalbim parça parça oluyor. İçin için kan ağlıyo” rum. Gözleriine gelen yaşları güç zaptedebiliyo” rum. Zavallı “Aleksandr. , Zavallı ağabeyciğ Babum onu açlıktan öldürecek. Aman yarabbi; Ne kadar zalim ve gaddar olmuş. Taş yürekli. Hiç, im san oğlunun böyle açlıktan ölmesine göz göre vo” olabilir mi? Aleksandr iğne ipliğe dönmüş, gözleti çukura kaçmış, gözlerinin etrafında mor mor hak kalar. Ya ben? Babamla bir arada nasıl yaşıyac” ğım?. Çay içerken “Tonya,, anlatıyor: — Bilmem ki, babanla nasıl edeceksin. Çok pin” tileşti! Ben ondan ekmek falan esirgiyecek değil!” “Dimitri,, de öyle, Fakat kendisi odasını kilitleme” den katiyen sokağa çıkmıyor. Bizi hirsiz yerine k© yuyor. Dinle bak: Dün, bizim ekmeğimiz yoktu (Devamı Var)