SAFİYE az ULTAN Türk Safosunun Hayatı ed TEFRİKA No. 40 Safo Gezinebilecekti Hünkâr Bahçesi Asırlarca Şehzadelerin Tenezzüh ve Eğlenti Yeri Olmuş, Bir Bülbül Mahşeri İdi. Şehzade, onun bu hareketinden naz almakla b bir t cücelerin yanında ağır davranma| istedi, kendisine bi rın yaptığı gibi mesini ve arslan tâbirinin padişah- lara mahsus olduğunu tebliğ ottir- di. Fakat Safo ona şu cevabi ver- di: —G Yansınız. Hattâ mü: mle görüyorum ki ars- heybet bakımın- dan arslanlardan da üstünsünüz. Kalbimle ve bütün benliğimle de hissediyorum ki arslanlardan ku vetli, arslanlardan cesaretlisiniz. O halde size niçin arslanım demi- yeyim. Bugün de, yarın da arslan- sınız, berilm & iv İşe sa kullanılmamak ve halvette sarfolunmak şartile kızı hareketinde serbest bıraktı, bir onun gezmek, est olundaki dileğine i- hemen kadıya ha gönderip Manisanın o görülmeğ değer yerlerini bildirir bir defter Tâ İkinei Murat devrinden kalan ve şehzadelerin Hünkâr Bahçesin için az gö- rüyordu, onu hergün bir mesireyo tile eğlendirmeğe yalnız ber götürmek yol arıyordu. Bu yol, bir hükümet ve bir dev. Tet meselesi olmenk kadar çetindi ünkü Safo yaya geze tırevanla dolaşmaktan, alâmazdı. O sebeple - İstanbul rayındaki hasekiler için yapıldı gibi - kendisine bir koçu tedarik etmek gerekti. Şehzade bu ge- reği düşünürken yapılacak koçu- nun İstanbuldakilerden daha zarif ve kıymetli olmasını istiyordu ve Manisa hükümet memurlarını bun- dan ötürü hemen harekete geçir- mişti, Sonra Safonun gittiği me relerde açık saçık oturabilmesi, di- leğine göre gezip tozması, oynaması için tedbir alınmak, ©- belki zevk gülüp gemisine seske yene nun gideceğ rede ve onun yaret gününde halktan bulumamasını temin etmek lâzım» dı. Bu iş te, zannolunduğu kadar kolay değildi. Çünkü şehirlinin ci- var yyen günlerde gitmesi menolunsa bile beş yüzden fazla köy halkına her mesire için ayrı bir günde ve ayrı bir yasak tebliğ etmek, muhtelif yolları ta- rassut altında bulundurmak müş- küldü. Buna rağmen şehzs mahlük olarak tanıdığı taç ve ruhuna g yu memnun etmek kaygusile güçlüğün yenil istedi, geniş bir tenezzüh programı hazırladı kerlekli koçu lo © saraylılara mahsus kimsenin mesirelere âhi bir ve gümüş virde bâl nın yapılması işi biter bitn de programı tatbika koyuldu. Manisa kadısının bir hüccet ve- ya bir ilâm yazar gibi itina ile tan- zim edip gönderdiği defterde şu mesire İsimleri vardı: Beşçinar, Beyköşkü, Salıncaklar, Dokuzpı- nar, Sovucakpınarbı K fendi, bu mesirelerin her biri b kında uzun fler, miş, fakat (Hünkârbahçesi) nin onların topundan üstün kaydetmeği de unutmamıştı. Bu kayıt yerindeydi. Çünkü Hünkârbahçesi, Edirnedeki sarsy bahçesi nümune tutularak tarho- Tunmuş, Yüz yirmi, yöz otuz yin danberi neye yi den nı feyiz almış ve bu suretle güzel likte kemal bulmuş bir mâmürey- di, bir çiçek meşheri ve bülbüller mahşeri idi. Nitekim bu bahçeyi - tam yüz yrl - görmüş olan ğ bi bile ondaki yksek tekâmül ni. şanelerini hay arşılamamak- tan geri kalmamış ve Seyahatni mesine de hayretini uzun bir say- fa olarak geçirmek ıztırarında kal mıştı. (1) Safi kaldı. O devirde kameriyele aştı dinla vuzlar ön bal hayran Maksure denilen Gül fi- > d tladı. Bin bi 3 neşeler göster- ve yanıbaşından ayrılmıyara ona sadık bir eş vefası, gösteren şehzadeyi buram bü terletti. Adamakıllı yordu, syakta duramaz bir hale koydu. Fakat Murat bahtiyardı. Çi mevzu teşkil ed emnundu, kü eski masallara peri k yanaklar hane inciler di gün perilerden daha n daha lâtif bulmuştu. Çıl z kuşlarını y ve köpüğünden, serçeleri dudak, duduğa aşk fıstldaşmak neşesinden ocak bir güzellik ; e kadının bir fidanları arasında bi büle, havuzlar bul tile, gül erkek bül - eni konu. s y d Safo; hünkâr bahçesinde bir gün değil, bir kaç hafta geçirmek h: ne kapıldığından şehzade Murat, hazırladığı programda değişiklik - Ter yapmak zorunda kaldı. Şehrin sağında solunda bulunan mesirele- ri ziyaret işini “muayyen olmıyan” günlere bıraktı, hünkâr bahçesinin dört köşesine ve tam ortasına ça- dırlar kurdurdu, sevgilisile orada kalmıya başladı. Bahçede zarif köşkler vardı. Lâ- #eesemesesse Günah Bende mi? ise Yazan: Kerime Nadir Beni Yavaşça kanadı araladım. yerinden fırlıyarak: — Gel Allahını seversen, lerek — Ne var yine? Dedim. — Ne ola — Patates kavgası da nedir?.. — Birak Allah aşkına! madan patates tiryekis getirip biz ku sersemi odadan çıktım., kıldı... Yere yuvarlandım. olup, — Az uyu da önfn Tahammül edemedim. Bağırın ken kavga büyüdü. — Peki.. Peki.. Netice?.. — Hiç!. Ben haksız oldum. yesizliğimi affetti. verdi. — Neden?.. — Evde olsaydın, bana yardım ederdin.. Bütün münasebetsiz. Jiklerine iştirak edeceğimi umman da, bu aklın ese- — Pek akıllısn doğrusul, ridi Şerit cevap vermedi. pencerenin önüne oturdum Mevsim ağır ağır geçiyordu. yüzü kendini göstermeğe başla, Lizetle sık sık, uzun gezintiler yapıyorduk. Bu Küçük kız, beni o kadar çok seviyordu ki, bazan bu sevginin karsısında titriyordum. dedi. ile belâya girdim.. Nerelerdesin? Öfkesinin, bana olmadığını anladıktan sonra gü. kl, Patates kavgası!., Delilere rastlamak kadar büyük felâket yoktur bencel. Karı, siskalığına bak- Yine iki çuval patates m kapınm önüne bırakmış. Çuvallara ayağım ta- Bu halden müteessir özür dileyeceği yerde, pis türkçesiyle: gör! Demez mi?.. Kocasi geldi.. Herif, lütfen Karısına da almanca Ama bütün bunlara sebep sensin! Fakat, bana fena halde içer. ediğini görüyordum. Hiç aldırış etmeden geçip, Sonbaharın solgun görür görmez, ar Şu murdar kâri — Haydi TEFRİKA No. 5 ün, yine beygirle y sizinle ....... sek dağ eteklerindeki sında dolaşırken birdenbire dedi k tı başina çıkalım. Orada sf liyecek sözlerim var.. birer ağ Uzaklar mesut bir pırı Gülümsüyor. Ben de uy- Beni merak Doğruldu. yordu. başladım.. Der. — Halbuki, Soğuk soğuk omuzlarını avuçlarımın arasına alıp sarsarak: — Çabuk sö rum, dedim Sarı kirpiklerini kirpıştırarak ediyordu. Müteredditti, Canımın sıkıldığını farkedince, başını biraz geri çekti ve gözlerini indirerek: — Ben galiba anne ola Korktuğuma uğramanın verdiği bü — Ne diyorsun? dedim. Emin misin?.. — Evet!. — Bü habe dedim. Seninle harp bitince evlenmeyi düş On dakika sonra, dediği yere gelmiştik. bağladıktan sonra, yi — Bilmem ki, bana gücenecek misiniz? Ve daha yavaş ilâve e! Gözlerim yere mıhlandı. G bin altında eziliyordu. Lâkin bu hal çok sürmedi. Renk vermemeğe çalışarak: Atları yana oturduk düşünüyordu. Gözlerinde tı vardı. Çenesinden tutup yüzünü, kendime çevirerek sordum: du. o Kollarını boynumda kilitleyip, başını göğsüme sakladı — Bugün sende bir başkalık var Lizet, dedim. çabuk kurtar!. Gözlerime derin bir muhabbetle bakı- Dedi. ben öyle mesudum kil ürpermeğe başlamıştım. o Narin öylel.. Gücenmiyeceğime söz veriyo- yüzümü tetkik am, dedi. v ik bir yelelei im, boğucu bir aza- Kendimi topladım. ri bir müjde telâkki ediyorum nüyor- hammül şma ne k İstedi. Lâkin her mesire di bahçesine gelinmeği şart kc Onun sonsuz kahkahalarile, zelzeleler geçirme Beyki ne gelmiş yine hünkâr ydu nezzüh yerler arma bile oradan pusu kur sıki Kordonla ta köpekler, it ve Safonun tahsis edilmiş başla kardeş şlardır. olan dı ve şehzade bu vesile ile ona bir kat da- n kaldı Bir iki ay sonra o, bahçeden de, den de, gümüş tekerlekli ından da bıkmıştı. Garip bir dalgınlık içinde şehirdel dönmek istiyordu. Fak dönmezden önce, Manisa ka: mi rının nasıl giylediklerini ve Mani. sa evli pişirilip yendi- ğini görmek istediğinden kadının, dizdarın, kethüda yerinin, eşref ve Ayanın haremleri bahleye davet o- aşçılarn da Manisa işi mek hazırlamaları tenbih olur rak davetlilere mükellef bir 2 fet çekildi. Murat, o gün saraya gelmiş, z- yafetin idaresini - Murat ha meft esiri nde ne tundu, Bugünkü En geniş bir göç mese- YENİ lesinden dol havale et- mişti. Cüceler - sağında ve solunda yer alarak - onun emirlerini tereü me edeceklerdi. Aşıkının yanında bir hal alan ha- Tarih Bahisleri: kle beraber o ağırlı kadınmın başımı eğdiri- yor ve bu eğilen başlara yorgun luklarım gidertmek için elini öp- türüyordu. Ropörtaj: her Hikâye ve siyah, mavi ve bürünerek gelmiş ihde kadife çakşır üzeri. ne sarı çizme giyenler, süt beyaz örtü bürünenler ve başlarına diba dedikleri kumaştan sivri a geçirenler de vardı. Ortü raceler atılınca fenk renk yelek - ler, şalvarlar rpeydana çi bu renk bolluğu, bahcenin çiçekle- ri arasında pek tâtit bir ahenk ya- Tatıyordu. (Devamı var) inanmadı. Sonra sevinçle coşkun bir heyocan ğe başladı. Bu candan, bu samimi nüvazişler arasında ne âdi bir plân kuruyordum!.. Zavallı Lizet, Bana İnandı. Hem de büyük bir s » Yalnız ç Ne - Pek y r saya Bazı tedarikler yapmak lüzum. © bir şey söyleme!.. Ben kendilerile konuşaca- kendisini kolları" inde yüzümü öpme- ineceğim. şüphelenmeden dediklerimi kabul etti ve her şeye severek razı oldu. Ertesi gün Musa Bayı fabrikadaki hususi odasında bulmuştum. Beni görünce gülümsiyerek yor göster- d — Ne zamsndir fabrikaya uğramıyorsunuz.. Bu yeknasak faaliyet. bu makine gürültüleri sizi usan- dirdi her halde!.. dedi — Hayır efendim, dedim. Hariçte dolaştığım için vaktim olmadı. — Öyle mi . Bugün gezmiyor musunuz?.. — Mühim bir işim olma zecektim.. sizinle görüşmem icap etti... görüşmeniz mi?.. Ne var bakalım?.. eceklerimi hazırlamıştım. Fakat sesim Ütri- yordu. Tabii olmağa gayret ederek: — Evvelâ arzumu kabul edeci dedim — Kabul edilmiyecek ne gibi arzunuz olabilir?.. “Kolca,, dan artık gitmek istiyorum.. Musa Bay hağretle yüzüme baktı: Bina sebep nedir? Bir an evvel memlekete dönebilmek! Harp henüz bitmedi.. Burada rahat değil misi- Lâkin inize söz verin, Çok rahatım.. Lâkin mutlaka gitmeliyim! Garip şeyl. Arkadaşınız ne olaca Yaşlı fabrikatör derin bir düşünceye daldı. Araö muzdaki sessizlik uzadıkça sabırsızlamıyordum. Nih#- bir cudiyetini hissetmi İ U Efendisinin | daki Aslan bunu du ğ Wuhtelif mevzular: YENİ ikinci sayısı nefis bir şaheserdir. Mutlaka okuyunuz. 36 sahife 10 kuruş 12-5-939 Iki Gencin Olümile Biten Bir Vuruşma Ak kçuübad — Kalanima köyü; olmuş, iki genç öl- Tat silât şudur: köyünde mer oğlu Mustafanın uşağı © ylü ve G ğ Varından tsh koğlu 30 yaşında inin eniştesi olan K. İmani köyü muhtarı M zeceliyin soku muştur. oğulların- bozm. pusudan çıkıp kaçan uşağır n otomatik tabanca İle ve hemen ölmüşt Ertesi sabah uşağın ces Salih n arka Hü- el tafa Salihin | heridek içi ş vel 4$ VEL Aslanı Bir müddet son-| dürtmek istiyerek bu suik yabancmın me ! İladığı j unca,i min edilmi İlik sayısı Türkiyenin her tarafında büyük bir alâka uyandıran, büyük bir takdir ve sevgi kazanan YEN MECMUA sayısını daha nefis ve daha zengin bir .münderecatla hazırlamıştır. okuyucu kütlesini etrafına toplamak gayesiyle çikan MECMUA Türkiyenin en salâhiyetli kalemlerini yazı ailesi arasına almış bulunmaktadır. YENİ MECMUA 'nın daimf muharrirleri Fikir ve San'at Bahisleri: Peyami * fa — Hakkı Süha — N cip Fazıl — Refik rullah Ataç — Öme mi İzzet Turhan Tan Kadircan — Niş Hikmet Feridun — Naci lâh — Hikmet Münir — S din Güngör — Aslan Tufan. Roman: v addin Ali — ulüsi — Said Faik — B Sıdkı — Hamdi Varoğlu — Osman Cemal — Meziyet Çürüksulu. Nizameddin Nazif sari — Necdet . Rüştü — S Muhtar — Eşref Şefik — Midi Rr Fevzi Kurt: yazi Ahmet Sadul Mahmud Ye ?esim ve Karikatür Bugün çıkan MECMUA'nın yet dedi — Yollarda bazı ârızalara uğrıyacağınızı umuyo- rum.. Gitmenize mâni olmıyacağım.. Fakat, bir tav- siyem var: Şayet Rus topraklarında maişet derdine düşerseniz ve bir müddet çalışmağa mecbur olursa- nız, “Taşkent” e gidin. Oranın Maarif Nazırı bulu- nan ve bir Türk zabiti olan Mehmet Emin Bey ahba- bimdır.. Kendisine bir mektup yazayım.. Bazı Türk zabitleri Taşkent'te muallimlik yaparık yaşamakta- dırlar.. Belki size de bir muallimlik temin edi İyi kalbli ihtiyarın samimiyeti karşısında mahcup oldum ve kendisine uzun uzun teşekkürl erettim. Musa Bay, bir gün içinde Şerifle benim yol lığımızı göreceğine ve (o pasaporilarımızı lıyacağına söz verdi. Ayrılırken dedim kiz — Yalnız sizden bir ricam var: Kolcadan büsbütün gittiğimizi kimse bilmesini. Bu arzumu belki garip bulacaksınız. Fakat mazur görün!. — O halde, yolculuğunuzu nasıl tevil edeceksi- niz? — Birkaç gün kasabada kalacağımı ve bu müddet zarfında baz! işlerimi hallede: — Pekâlâ!.. Kibar adam fazla bir şey sormadı. Ben de sevin: fabrikadan çıktım. azır- hazır- Ertesi sabah her şeyimiz hazırdı. Musa Bay, yol harçlığımızı nmamıştı. Yalnız Şerif mütemadi- yen söyleniyor: — Durup dururken ne olduk?.. Kovulmadan, atıl- madan nereye gidiyoruz?. diyordü. — Köovulup, atılmayı mı bekliyecektik?. dedim. — Harp bitinceye kadar burada kalmalıydık... — Sen istersen kal!, Ben gideceğim... Homurdanmasını dinlemeden yürüdüm. Lizet, ka- pinın önünde, atımın yularını tutmuş bekliyordu. Gözleri buğuluydü. Titreyen bir sesk — Bana öyle geliyor ki, dedi. Büsbütün gidiyorsu- nüz.. Bir daha dönmiyeceksiniz.. — Böyle bir şeyi nasıl düşünebiliyorsun? dedim ve Saçlarımı okşadım. rak dudaklarına götürdü: ' (Devamı var) ez