. —— ».5.09 YAN ea m m m > >223737333323722322 az a m wv a HiKAYE .g a z Ş v reza No; 22 RFENNİ AĞAÇ, CAHİL AĞAÇ; a y Fesat,Ihanet Kazanları Kurulmuştu & Yazan: Giorauni Veraa a , A 134,2 A, £ HR 42722377233) GECCE CC öylü ğ ö Yağma Ediliyor ! Köylüler Boğazlanıyor, Köyler m X ay Muhsin Uluağaç, AL Türkleri Müttefiklere Ezdirmek İçin Uğraşılıyordu Ba ak ürkieri ten baş, | 1 Tahsili bitince ve öğrenti işi ta- İ ulduğu elemanları efen- > vaffakıyetinize dua etmekten baş-| aamlanınca artık sira para kırma» d B dilerine (tanıtmak (için y ka elimden bir şey ime Keş | za gelirdi. üyte bundan dolayı Ulu- " kapılandığı kapıya “ığratmamak, e öleyim de, VüyÜs m iy. | ağaç para karanmıya koyullu, Pa- ğ Mluğunun bütün menfaat ve $8- büyük şerefiyle böyle oynandığı. | y, kazanmak iç'n insanın bir mes Feflerini (!) şahsına sağlamak işin e A © İ deği olması lâzımdı, Uiuağacın mes- de efendilerine sımsıkı bağlanmak İhtiyar binbaşının kirpiklerin. | Jeği ziraatti. Bay Uluağaca göre a... kurnazlığını göstermişti. Ai Kemal den yanaklarına damlıyan ve yol | ziraate ait yeryüzünde meçhul nâ- 323 — den daha becerikli olduğunu kısa yol dağılan göz yaşları, bu kısa | mina hiçbir şey kalmamıştı, Oncu 0207 bir zamanda tasdik ettirmişti. Çün- ve fakat özlü sözleri muhütâplar meçhul demek, yok demekti. Ksş- kü papas Firo'ile başbaşa verip ka- rının kaynıyan duygularım taşır. | finde âciz kalınan hakikate, kes- rarlaştırdıkları İngiliz o Muhipleri mış, kinlerini kabartmıştı.. Nafiz tirme yoldan yok deyiverip işin i- cemiyetinin teşkili fikir ve teşeb- 3 inin: KEM çinden çıkmak gibi pratik bir ça- i a büsünü Miralay Nelson da gerçek- Dayak gi işlari- | rel hel varken, scaba ne hakikat ten beğenmiş ve daha o günden, ii nın asabiyetten kızaran ve Kiri - | yar deyip sayıklamak budalalık o- Moss Mollaya Misterlik payesini bağışlı- Nafiz Bey şan yüzlerinde gezdirdikten son- | lurdu. Meselâ korunuzdaki ağacın Yarak kadir ve itibarını yükselt” — çanbulda da (Kara göl) cemiyeti, (ra, söze başlamış. in paşa | biri hastalanmış Eğer o hastalığın mMişti. Eline geniş hir salâhiyet 'lâtinı ikmal ile fazliycte geç | çiftliğine kadar sarkan Bahçeköy- | ne olduğu bilinmezse marazın İz- ee LO La e içi atl döl çi im lame lülerin, Domuzderede yuva tutan | tilâsına mâni olmak için o ağacıha. ( baş vurduğu bütün tedbirlere, ça ei ni yapıştırdı. A çık bir de kasa göstermişti. Sait galibi halnane tavrı, hükü. (deli Yani çetesinin, Kemerburgaz | mencecik imha edivermeli idi. Ken- relere aim dnrdurulamıyor, » wen kök — göze ei zehirli Molla da Cağaioğlundaki konağın- © metin korkak hareketi, müttefil civarında toplanan o mankörlerin | disi bu baptaki fikrini uzun birra- (o P* dallar tü köküne kadar kuru bir m Si da bir fesat yuvası kurmuş ve baş © lerin, ekalliyetlere karşı aldığı (yaptıkları zulümlerden yaktıkları | por şeklinde zaleme aldı. Bu ha- yorlar, ekseriya kuruluk e öoen ii emeği n vers — köşeye kurulmuştu. Avuçlarını Kar- © müsamaha ve himayekür vaziyeti o köylerden, yıktıkları ocaklardan | kikalin herkesin başına tak etme yıyarak ri tamamen öldürü. (etin yayılmamasiçin bütün ağ; Bili Sarı liralarla sararttığı Alem- (© karşısında gittikçe şimaran ve O yana yana açtığı bahsi, ağlıya ağ. | si yolunda, beyaz beyaz kâğıtlara 2 va eri e asi Üy darcı pehlivan Kadri, bilâhare po- gemi azıya alen İstanbul nınkör. oya ettiği şikâyetleri şu sözlerle | kara kara mürekkepier doladı. Hat- ZN DE, gü — eme 3 ei Nİ e Di lis baş memuriaklarizi kayrılan © lerinin gün geçtikçe artan taşkın O nihayetlendirmişti: tü işi daha ileri gölürerek ortaya re ey yet mi ğe > slk Ni ee ir e in Se Namık, Hacı Kemali, Hafız Sait, (o lıkları, tecavüzleri nihayet İstan- (Devamı var) diktirdiği sipsivri hekikati üstelik Müge ri re ua li hiç i Ni n i işe sie 2 Sakallı Cemil, Kadırgalı Hüseyin, © bul Türklerinin de sabrını taşır - & bir ton istatistik ve bir ton grı- vir lar er iiiz gi eyi ilmi rem aşi ni ğ Nedim ve Şehrsmininde İmam Ha- ( mıştı. Varlıklarını o kemirmeğe, O Uşak şeker fabrikasında İsmali Hek: | Sikle destekledi. aletine. Miğiönün biri Bultayi'dl6'* gerçekten seven bir gönül İleie fiz Hal e latsi #lerini çiğnemeğe uğraşan nan- © kı Boraya: Hedef bilgi olunca, en kaçımla. ( Fiştiler. Köy biri baltaya ii seven bir gön a EE e e e m eriği acım başına dikiliyor. Bu ha- © dı. Bunun içinise hâkim başlâ- İmam Memiş Hoca, Şeyh Kâmil, & Körlere karşı onlar da gizli girer İsmini bildirdiğiniz zatın ve muhte- | cak şey gururdu. İştene var ki B. (o YOP.a$i iş e . Ge Ni ş Ödü 5 MÖ he şimağa başlamışlardı rem © arkadaşlarının. hizmetlerinden | Kiybsinde e çoktu. Ağaca, fi, Yarsız ağacı dihinden keseceğim. O- — zumdı. Oyle bir baş ki, düşünür ve #küdarlı terzi Mehmet, Hafiz cephe & iii Bursanın Yunanlılar. tarafından işgali iü o hiç yoktu, Çün. £ cakta cayır cayır yakacağım diye — bildiğinin mahkümu değil fakat çi VA AN e > sırasında ve diğer hâdiseler arasında xe- | dama karşı sevgisi iç yeri. bağırıyor. Ağacı hakikaten kese & hâkimi olarak bilgisini kullanır ve (| Paye düşkünü vicdansız vatansız- zamanlar Boğaziçinin Tatav- © nat okulu talebelerinin ralli kuvvetle. | kü sevgi teraziye kantara gelmez kmin gibi baltayı kald a.» Yakbiliek, bildim bla di ü larla işe koyulmuştu. Bunlar, gez- Tası addedilen Büyükdere . (re fltihakı ile beraber bahsedilecektir. | bir meçhul olduğu için Bay Muh. O Cekmiş gibi ba ax N er lisbütüh bir kara cahilden bi İa- dikleri, oturdukları yerlerde, İMgİ- © nin mankörleri, küstaklıkta rekor £ Tefrikada ismi geçen adamda Berti | gin onu yok deyip geçiyordu. Ok TW yanında geler yalvarıcı ise ( ha muzır bir şeyi yapmaktan ka- Hz muhipleri cemiyeinin teşkil | kırıp şempiyon olmak sevdasına (1590 sevesinde bazı arkadaşları ile ve | sa olen böyle geyler birer marazi Oo aman etme eylese eğe; bir ka. — çınır ve tahrip değil yaratır. Bay Si z muhipleri cemiy Kr. kN ŞAP ir e! Ömerli - Adapazarı ylile Ankaraya | | yrdü bahattir İşledi. Sen affet kulun © Muhsine bu ciheti anlattılar. Fa. Yüzumundan bahis ila dilerinin . düşmüşlerdi.. O civarda oOlurün, © gikmiyür. Fakat ez. bir zamn vena vi v kurbanın olayım onu bu sens ba. © kat o bir kers fen gözile bakmış döndüğü ve ellerinden geldiği ka- © ticaret yapan Türklere zulüm ve gizlice İstanbula evdef ve menfi hare- Kereme köyündek! portakatlara s5 i iz 3 11 yere dar propagandaya başlamışlardı. hakaret etmekte çok ileri varmış. £ ketlerine devam etmiştir. Mil: ldsre- | © sene bir şeyler oldu, ilkbaharda gışla da eğer Tülalörini kurutmakta. o ve hükmünü verriişli. Hattâ ağaç iğ Hattâ işi daha azıtmışlardı. Bu © Jardı. Kadınların çarşaflarını yırt, nin İstanbulda tecesüsü emannda 4s | yeni yönü şahlanan filizler, tem - inat ederse önümüzdeki sene cez O kendisinin ezberinde olan on beş cemiyete gireceklerin "ngilizler ta- rafından himay? ve taltif edilece- Bi Rak hi m km varmışlardı. Gazinolarda, kahvelörde hattâ mahalle camilerinde bile yapılmı. Ya başlanan bu tehlikeli propa - gandaya karşı Babıâli, Tevfik ps- $a hükümeti sanki kulaklarını tı- kamış, gözlerini de uymmuştu. Saray ve Vahdettin de baştan a- yağa göz, kulak olmuş, bu faali yeti uzaktan ve İskat candan sey- Te koyulmuştu özününde yapılan bu faali « yet İstanbulun ekalliyetle- rini korkutmuş ve bu ekalliyetleri müstakil bir şekilde idareye büş- yan, milli saadet ve refahlarını umumiyetle Türkün ve Türklü - ğün mahv ve izmihlâlinde arıyan ve buna çalışan büyük nankörle- Ti de kudurtmuştu. Onlar da fesat ve İhsnet kazan- larını kurmuşlardı. Fırsattan is- tifadeyle ırkdaşlarını uyandırma- ğa, ayaklandırmıya © koşuşmuş- lardı, Istanbul civarında — bulu- nan rum köylerini dolaşmışlar, tezelden silâhlandırdıkları çete - leri ortalığa savurmuşlardı. Bo- öaziçinde Büyükdere, Darıca, Ye niköy, Kalikratye birer çe- te yuvası olmuş ve “Alemdeği, Belgrat ormanları, İstranca dağ - ları haydutlaria dolmuştu. İslâm köyleri yağma ediliyor, yakılıyor- du. Zavallı köylüler soyuluyor, boğazlanıyordu. Hem yapıyorlar, ediyorlar, hem de bağirıyorlardı: — Istanbul civarında âsayiş yok. Türk eşkiyaları hıristiyan köylerini basıyor, mal, can, iz emniyeti kalmadı artık. Feryatlarıyle kapı kapı dolaşı- Yor, eşik aşındırıyorlardı. Türkle- Ti müttefiklere ezdirmek için Uğ- raşıyorlardı. Tevfik paşa hükü - meti bu vaziyete karşıda 8öZ yummuş, kulaklarını tıkamıştı. Türk köylüsü büsbütün kimsesiz kalmıştı. N Köyler can cana, baş büşa deni- lecek bir hal almıştı. Ne koruyu- cu bir baş, ne de yarasın saracak bir yoldaş kalmıştı. Tam bu sira- larda Bulgar Sadık, ipsiz Recep, Behisni oğlu Şeytan Mahmut, Lâz Tahir çeteleri Alemdağı havali - sinde dolaşmağa, nankör çeteleri- le çarpışmağa başlamışlardı. 1s mak, resmi elbiseyle gezen zabit. lerimize, polislerimize küfür sa - ARKA vermen EEE kr ERA YE caretlerine mâni olmak, Türkleri Büyükderede oturtmamak için ev. lerini taşlamak gibi alçakça hare- ketler hemen hemen her gün vu- kubulmaktaydı. Bu kuduruklar bir gün, eczacı binbaşılığından mütekait İsmall Fevzi, Çapkırılı Fehmi ve Nafiz efendilerin müş. tereken işlettikleri demir ve hır- davat mağazasına saldırmışlardı. Kuduz Salyaleri akan ağızlarını açmışlar, ulur gibi bağırmışlardı: — Haydi ne duruyorsunuz, sİ- ze artık İş ve ekmek kalmadı. De- folun buradan. Yoksa sizi de İs- tranca köylülerine benzetiriz. Demişlerdi. Bu acı ve kanlı teb- dit, yalnız bu ticarethanenin sa - hiplerini değil, civarın küçük, bü- yük bütün esnafını ( düşündür. müştü. Şikâyet dinliyecek bir ma- kam yoktu. Bu azgınlar diledik- lerini yapmaktan menedetek bir kuvvet yoktu. Binaenaleyh iş başa düşmüştü. Kendi aralarında birleşmek, bu zorbacılarla boğuşup didişmek ve kanlı bir mücadeleye girişmek dü- şüncesi hepsinin dimağlarında yer bulmuştu. O gece Sarıyerde ma - den mahallesinde İsmail reisin ha. nesinde gizli bir toplantı yapılmış- tı. Hafiz Mehmet, Halim, İsmail Fevzi, Nafiz efendi ve beyler ev sahibi İsmail reisle baş başa ver- mişler, dertlerini ortaya dökmüş. lerdi. Senelerce orduda sifa dağıta - rak saçını sakalını ağartan eczacı İsmail Fevzi bey bu derdin de de- vasını bulmuştu. O Pınarlarından yaş değil, kin fışkıran gözlerini açmış sızlıyan kalbi üzerine elini bastır nıştı, Fikir ve hissini şöyle. co anlatmıştı: — Çocuklar, demişti. İstranca köylülerinin âkıbetlerine uğrama- mak, onlar gibi eli ve ayağı bağlı doğranmamak için, benim düşün- düğüm biricik çare şudur: Hemen silâha sarılmak, bu haydutların karşısına atılmak ve Türktn erli. ğini tanıtmak. Ben ve ortaklarım Kafizle Fehmi karar verdik. Her an yağma edilmek tehlikesi kar- şısında kalan mağazamızın varlı - ğını bu yola harcamağa ahdettik. İhtiyar olmasaydım, aranıza ben de katılırdım. Ne yazık ki, mu. diğer itilâlçılar gibi memleketten kap- mıştır, Bu adamın diğer rin- b muzdâ uçlarından kurumıya den. sırası. geldikce bahendilacektir. sas), Yolâzdı Bu kuruyuş , köylülerin GÖZ YAŞLARI Mikroplardan pek fazla korkan sinirliler - eiltleri kendilerini lü- zumu kadar muhafaza edemiyor- muş gibi - eldivensi kağa cık- mazlar; evlerinde ki tokmağı eteklerile tutarlar. Fakat haya in- sanın yalnız cildine değil, gözleri- ne, ağzma ve burnuna da temas c- der. Elbisesi içinde bulunan baş- ka yerleri de - ne kadar olsa - ha- vaya maruz bulunurlar. mikroplardan korumak yapmalı? Vükiâ pek tozlu yerlerden ge çerken gözlere gözlük takmak mümkündür, burunun önüne de bir mendil tutanlar bulunur, Hal- buki gözlüğün kenarından gözle- re, mendilin kenarından buruna gene girer. Ağız ne kadar kapalı tutulsa arada sırada açmadan ol- maz... Bereket versin ki onları da tabi- at düşünmüştür. Bir rivayete göre bizim aklımız, şuurumuz tabintte mevcut büyük şuurun kücük bir parçasıdır. Biz ne kadar derin dü- slinsek, ne kadar ihtiyatla harek: etsek tabiatin düsüncesi ve ihti- yatı derecesine varamavız. Siz bu rivayeti heğenmiyerek insanm aklı ve şuuru tabiatin üstündedir, diye kahul ederseniz, tabiatin zös- terdiği bircok ihtiyatlı hareketleri gene ihmal edemezsiniz. hu ihti- yatı hareketler helki tahlatin u- zun zamanda Yavas yavaş ve mcc- buriyet üzerine kurduğu | tedbir- lerdir. Her halde tahintte ve onun içinde bulunan yücutlarımızda bizim suurumuza girmemiş, yani hiç haberimiz olmiyan ve mikrop- lara karsı pek büyük tesir yapan bir takım müdafan vasıtaları bu- Tunduğu süphesizdir. Gözümüzden çıkan yaşlar bile © müdafan vasıtalarından biridir. Güz yasları bizi kederlere karsi müdafaa ederek O yüreğimize fe- rahlık verdiği gibir gözlerimizi mikroplara karsı da müdafan €- der. Sadece gözlerimizi yıkıyarak havanın tozlarını temizlediği için değil, o tozların icinde bulunan mikropları telef ettiği için, Kimya bakımımdanı vâkıdı göz yasları ba- vağı ve hafif tuzlu bir sudur. Fa- kat © tuzlu suyun içinde mikrop- ları hemen ediveren bir de kuvvetli zehir vardır. Havada bulunan o mikroplarm birçok türlüsü karıştırılarak bir sise içerisine mahlâl halinde ko- nularak üzerine göz yaşından bir kücük damla akıtılırsa, şisenin i- çinde daha önce mikroplardan bu- lanık olan mahlül derhal berrak damlası o mikroplardan santimetre mikâbi kadar büyük bir yığmı telef etmeğe yetişir. Adı Lizozim olan bu kuvvetli z€- hirden hurunum çıkardığı suyun içinde de vardır. Orada da gene havadan gelen mikroplsra karsı burnumuzu müdafaa eder... Gö- zün içindeki suyun terkibi kimya ıkımından göz yaşımın terkibine yakın olduğu halde onda bu zehir- den yoktur. cünkü gözün içerisini mikronlara karşı müdafaaya lü- zum kalmaz, Kanımızın suyunda ondan bu- lunduğu gibi, anne sütünde de vardır. Kan bütün vücudü bu sa- yede bircok mikroplara karsı mü- dafan eder, anne sütü de bu save- de çocuğun midesinde bozulma- dan kalır. Ağzımızda o zehirden hulundu- ğu bilinmezse de, ağızın da kendi- sini mikronlara karsı müdafan et “ği şüphesizdir. Yılan zehiri bile insanm ağzında, tehlike ol- madan, uzunca bir zaman kalabi- lir. Bundan dolayıdır ki yılan sok- mus hir adama imdat etmeğe ko- sanlar, yılanın asırdığı veri ağız- larile emebilirler, Midemiz cıkardığı eksi wsare sayesinde mikroplara karşı kendi- sini müdafaa erk Barak yüzlerce cins mil ardan mil- yonlarca bulunduğumu , söylemiş- tim. İnsanm sağlık halinde bun- ların fena bir tesir vapmamaları, harsaklarım da kendilerini müda- fan etmesini bildiklerini gösterir. in, vücudümüzün bin bir lan vasıtasından yalniz bir ikisini söylemek istedim. Vücudün en kuvvetli müdafaası mikroplar iceriye girdikten sonra başlar. E diy da a- ğaçtan tarafa çıkıyordu. Ağaç bu tehdidi duyunca, aklını başına top- layıp, kurumak, kıt yemiş vermek gibi edepsizlikten haylazlıktan vaz geçiyordu. > Ne çare ki, ağaç korkutmak ta para etmedi. Ağaçlar kurumakta devam ediyorlardı. Köylüler he- men işi resmiyete döktüler. Ağaç- ların hastalığını tetkik etmek üze- re Bay Muhsin Uluağaç Kereme köyüne gönderildi. ' Halbuki, bir sene evvel ağır ca kiş yapmış topraklar üç gün üç gece çözülmiyen bir donla a- Bacın kütüğünü kitletmiş, ağacın kabuğunu tamamen veya kısmen dondurmuştu. Yaz sıcakları basın- ca, ağaç usaresini kökten yaprak- lara ve yapraklardan köke gönd remez olmuş ve bundan dolayı köls- ler gidasız kalmış ve çürümüşlerdi, Bu da ağaçların ölümüne sebep ol- muştu. İ Ne var ki, Bay Muhsin, Alman yada ağaç hastalığı diye tam on beş türlü hastalık ezberlemişti. Ge- lik ağaçlara baktı, kökleri muaye- ne etti. Çürükleri gördü. Ezberle- miş olduğu on beş türlü hastalık- tan, ağaçlarda rastgeldiği evsafa hangisi daha yakınsa hemen o has- sini ana y türlü hastalıkların hiçbirile hasta lanmamışsa, demek Ki, fenni bir â- aç değildi. Fenne mugayir bir tarz da hastalanan vahşi ve cahil'bir ağacın İse hakkı baltaydı. Böyle e- depsiz bir ağaç, Bay Muhsinin ma- lümatına meydan okuyan bir &- ğaç ne biçim meyva verirse ver- sin bir meşe odunu idi. Bunun üzerine köylüler balta - larla ağaçları çatır çutur alaşağı etmiye koyuldular. Ahmet Ağa, tuhaf bir adamdı. Hasan usta ile beraber baltaları o- muzlarına vurmuşlar ve portakal- lığa varmışlardı. Hasan usta, “ne dersin kardeş, biz bu ağaçların hastasını da dirisini de niye k& sip yıkıyoruz, vallah aklım srme- di” diyordu. Ahmet Ağa bıyık al tından gülerek: “Onu bilmiyecek ne var? Evvelden ağaçları birer birer korkutuyorlard). Şimdi or- man orman korkutuyoruz. İş pe- rakende değil, toptan oluyor. Öleki köydeki portakallıklar gör- sünler de resmi müsmeleden ür- küp, dinç kalsınlar patır patır ye- mişler versinler diye biz bu köy- deki portakalları kesiyoruz. Bun- da anlaşılmaz bir şey mi var?” dedi. Öteki “vallâhi sahil Şimdi akhma tak etti” diye cevap verdi. Bozburunlu Talebe K andırada Kandıra (TAN) — Buredan 15) kevi salonunda güzel bir müsamere sant uzaktaki Bozburun köyü mek-| vermişlerdir. Bilhassa (o yaptıkları tebi talebesi, muallimleriyle ve ba- | “Canlı makine, tablosu çok beğenli- balariyle Kandıraya gelmişler, hal-| miştir. ır.