Tefrika No. 38 Hanedan Arasına Nifak Saçılmıştı Kapiten Halit Veliahdin İngiliz Amiral Ziyaretini Dilediği Gibi Tefsir Muahazeli bir münakaşa şek- UNİ alan bu mübahase, İhsan bey ar, Ferit paşa ile diğerlerini de şti, kızdırmıştı, Ancak, Ge- Beral (Franşe Despire) nin tam Stanbula gelmek üzere bulundu- SU bir sırada, Halidi gücendirmek orlardı. Hattâ, Damat Fe- Title Refik bir aralık, daha ziyade gitmemesini Ali İhsan beye i- faretle anlatmışlardı. Faks, o öna işitmediği, Veliaht Mecit e. endinin İngiliz amiralini ziyareti haberi, Damat Feridi fena halde rulandırmış, hattâ telâşlandır. Muştu da. Damat Ferit, her neden İse Mecit efendiyi hiç sovinezdi. Muhtelif vesileler bulur ve onu da- ima Vahdettine çekiştirirdi. Hün- m, O sisli gecede veliahtle bir. kaç saat başbaşa kalması Damat eridi fena halde kıskandırmıştı. Hele hünkârin, bu mülâkatın mev- Zuu hakkında kendisine hiçbir şey Açmamasına da pek tutulmuştu. Veliahdin Amiral (Vep) i gizlice Zyaret etmesini, iyi bir dedikodu mevzuu bulmuş ve bu hususta taf- Siİât almak için yaptığı komple manlarla da Halidi coşturmuştu. urnaz Halit, diline doladığı bu ziyaret meselesini bildi. Bİ gibi anlatmış, diledişi gibi tef- sirlere uğratmıştı ve nihayet: — Paşa, paşa. demişti. Başta Padişah olmak üzere haneden: #li Osman bugün iki teşebbüs ve cere- Yanın tehlikesi karşısındadır. Bu- hun biri ve hattâ en mühimmi, Mustafa Kemal paşa ve tarafdar. larin gün geçtikçe esaslanan giz- RAK lin diğerle — muvafakati ile tutmak istediği In- Biliz siyasetidir. Saray bu cereyan. larla muhasara altında bulunmak» tadır. Size açıkça şunu da söyliye- yim ki, Başyaverlik vazitesini ya- pan Miralay Naci, rükübu şahane- ye mahsus sefineler süvarisi Mi- Talay Hafız İbrahim ve Başkâtip Ali Fuat beyler birinel zünirenin Ve baş mabeyinci Lütfi Simavi bey de ikinci zümrenin, saray içinde çalışan elemanlarıdır. Bu sırada söze kaymakam Zeki de karışmıştı. Damat Feride bi. tapla: — Aman paşa hazretleri, dem'ş- ti. Kapitenin bu sözleri karşısında bayağı kendimden de şüphe etme- ğe başladım. Veliabtın o gece İn- giliz zırhlısına uğradığı haberini ben ertesi sabah, Hacı Kemalden almıştım, hattâ efendimize arz da etmiştim. Keyfiyetin tahkiki fer- man buyurulmakla hemen Çam- lıcaya gitmiş ve velishtın müdürü Umurları Zeki beyle görüşmüştüm. Zeki bey, istimbot kaptanının sis- ten dolayı yolu şaşırdığım ve ve. Uahtın zırılıya bir maksadı mah- Susla değil, amiral tarafından gös- terilen arzu ve edilen davet üze- rine çıktıklarını, biraz istirahat « ten sonra da verilen klâvuz kap- tanla Üsküdara geçtiklerini söy - ledi bendenize. Aldığım bu cevabı da şevketmesbimıza arzettim, Ve hattâ... Halit hırçın bir tavırla Zekinin Sözünü kesmiş ve: — Affedersiniz Zeki bey, demiş tL Siz buna inandınız mi7. Yolu Sağiran kaptan değil, bilâkis veli- ahittır, Göz gözü görmiyecek de- recode ortalığı kaplıyan ço Kesif sisli gecede, kaptanın bu kadar ge- mi arasında, £ amirelin zırhlısıni bulup yanaşması — şaşkınlığa mu yoksa maharetine mi delâlet eder, bu ciheti siz takdir ediniz. Bence, vaziyetin anlaşılmıyacak noktası yoktur. Veliaht zaten düşünülmüş ve kararlaştırılmış olan bu mülâ- katı mazur göstermek, tevil etmek için, elbette ki, şimdi sis bahane e decek ve hiç şüphe yok ki, MEY- dana çıkan bu falsolu hareketini sisle örtmeğe çalışacaktır. Halit bu gece hanedan arasina da güzel bir nifak tohumu saç - mıştı. Bilhassa damat Feridi id. dia ve ihbarına âdeta inandırmış- t. Halbuki, o gece vellahtı bu zırhlıya gerçekten bir tesadüf sev- ketmişti ve keyfiyetin yanlış bir tefsire uğratılmaması için de O, ertesi sabah hâdiseyi telefonla başmabeyinciye bildirmiş, ayrıca padişaha da arzını istemişti. Fa - kat, Vahdettin bu haberin, başma. beyinci Lütfi Simavi beye veril mesini de mânalı bulmuş, yüreği- ne kara şüphe dolmuştu. O gün- den sonra, vellahtı da gözüne siv. ri bir diken olmuştu. Kspiten Halit, damat Feridin yanından gerçekten muzaffer bir kumandan gurur ve süruriyle çık- mıştı, Çünkü, saraya sokulmak ü- zere gaza bulayıp bıraktığı kun- dağın damat Ferit tarafından tu. tuşturulacağından emin bulunu - yordu. hgilizler, Istanbuldaki Ente- lijens servis teşkilâtını tev- si etmişlerdi. 1334 senesi ikinci kânununun on dokuzuncu günü, teşkilâtın yakın Şark işleri büro- su İstanbula getirilmiş, elçilik bi- nasında tahsis edilen daireye yer- İeştirilmişti. Bu büroyu | idareye Vep Zırhlısında Ediyordu Ali Kemal ile Mister Rayan, o sırada uzuylanmıya başlıyan Hür- riyet ve İtilâf firkasını kuvvetlen- dirmiye, ittihatçılığın da dalın: ve budağını kırıp kökünü kurutmıya uğraşıyordu. Ali Kemal uşaklık - | taki dirayet ve meharetini pek ça- buk göstermişti. Kulluğuna girdiği kapıya, az za- manda, ve biribiri ardına Adi, Mehmet Ali, Mustafa Sabri, Ali Rüştü, Rumbey oğlu Fahrettin, Mustafa Asım, Zeynelâbidin, Evre- noszade Sami gibi şahısları da köle edivermişti. Bunların da himmet ve gayretleri kurulan bu fesat ocağı nı parlatıyermişti ve bu süretle bilâhare mümessil siyasilik istih- baratı adı verilen gizli teşkilâtın da temeli atılmıştı. Artık melânet, habaset pazarı kurulmuş ve paza- rın kara yüz ve yürekli tetiğlları da ayrı ayrı fesatçılığa, münafıklı- ğa koyulmuşlardı. ps Firo ile Sait Molla da boş durmuyorlardı. Onlar da halka, Ingiliz muhabbeti şıringa etmiye uğraşıyorlardı. Fakat Sait Molla, Ali Kemal gibi pek cömert davranmamıştı, (Devamı var) Müşterek Terbiye ve Muhtelit Tedrisat (Başı 5 incide) de kızlardan daha çok alâka ve liyakat gösteriyorlar; kızlar da vazifeye şevkle sarilmak hususun- da, az çok İhmalei erkek çocukls- ra örnek oluyorlar. Müşterek terbiye tarafdarlarına göre, bizim birçok içtimai mesele lerimiz, ve felâketlerimiz, erkek- lerle kadmların birbirlerine karşi yaptıkları, iki cinsi birbirlerin- den ayırmaktan mütevellit anlaş- mamazlıktan ve marazi hallerden ileri gelmektedir. Birbirlerinden ayrı yaşıyan kızlar ve erkekler, birbirlerine tesadüf ettikleri z&- man âdeta yabanci insan vaziye- tinde kalıyorlar. Onların birleş- meleri de bir kuvvet olmuyor. Her biri diğeri için bir av parçasından beşka bir şey değildir. Onlar âde- ta birbirlerine düşman olarak ye- tiştiriliyor. Bazıları, birbirlerine âşık olmakla aralarında bir mü- tareke yapmış oluyorlar, fakat yi- ne birbirlerine yabancı kalıyor. Jar. Müşterek terbiye lehinde ve a- leyhinde olanların düşüncelerini ve istinat ettikleri delilleri göster dik. Kendi memleketimize gelince bizde bülün ilkmektepler ve Üni. versite tahsili tamamen müşterek- tir. oOÖrtamekleplerin (takriben yüzde sekseni muhtelittir. Ve bu prensip ortamaktenlerde. yalnız mali zaruretlerden dolayı değil, fakat ayni zamanda terbiyevi cn dişelerden ileri gelmektedir, sanı- i yoruz. memur edilen miralay (Nelson) da, beraberinde papas Fero ve kapi - ten Capmen olduğu halde, bir in- giliz mubribiyle İstanbula gel - miş ve doğruca yeni daireye inmiş- ti. Hemen de faaliyete geçmişti. Daha evvel İstanbula gelip Kür. distan işleriyle meşgul olmağa baş- lıyan binbaşı 'Novil) ile kâpiten (Kamil) de bu heyete iltihak et- Miralay (Nelson) merkez büro- sunu bizzet İdaresine almıştı. Ka. piten (Çapmen) i Trakya işlerine, kapiten (Benet) i sarayla müna - sebet tesisine ve papas (Firo) yu da İstanbul teşkilâtçılığına tayin etmişti. Binbaşı (Novil) ile kapi- ten (Kamil) i de vazifelerinde bı rakmıştı. Düşmanlar, son günlerini yaşı. yan, ölüm ihtilâçları içinde krv- ranan Osmanlı İmparatorluğunun | yaşatılmasına hiç te taraftar de - ğillerdi. Hemen son ye müşterek bir hamle ve kararla hayatına ni- hayet vermekte ittifak etmişlerdi. Fakat memleketi paylaşmak hu » susunda bir türlü anlaşamamış, uz- Jaşamamıştılar. Bu sebeple aralarma, ni #ak şeklini almak istidadını gös- teren bir soğukluk girmişti. Bu se- fer siyaseti değiştirmişlerdi. Hep. si de ayrı ayrı işgal etmiş bulun - dukları mıntakalarda yerleşme ça- relerini araştırmıya başlamışlar - dı. Tehdidi bırakmışlar, propagan. dayla celbi kulüb yolunu tulmuş- lardı, Hepsi de tatlı ve uyuşturucu zehirler, sihirli maden paralarla sahaya atılmışlardı... O z«manki devlet bünyesinin dimağı mesa - besinde bulunan İstanbuldaki fas- liyetlerini arttırmışlardı. Mülkün sahibi sandıkları hünkârla uyuşup anlaşmak için, hepsi de ayrı kapı. lardan saraya sokulmuşlardı. ME Nelsonun gelişi ve İş başına geçişi, Istınbuldaki Ingiliz faaliyetinde tesirini derhal göstermişti. Nelson, ilk hamlede muharrir Ali Kemsi ile Sait Mol layı ele geçirmişti. Ali Kemal elçi- lik erkânından Rayana, Salt Moi- Jayı da Papas Firoya refik etmişti. Ali Kemal ile Mister Rayâne 1s- tanbulda muhalefet mevkiine ge- çen Jttihat ve Terakki mensupları ile mücadele etmek, Salt Molla &- ingiliz muhabbet ve taraftarlığı u- yandırmak vazifelerini vermişti, Düşman uşaklığına giren bu iki bet- aht, İttihatçılardan öç alacağı, diye ceplerine doldurulan İngiliz Tiraları ile, ihanet sahasına atıl- mıslardı. Bir rivayete göre, eski zaman- larda &cinmi denilen şeyler hizim şimdiki mikroplarımızdır. Bu za- manda mikropların bazılarını mik. roskop altında görüyor, onları bi- rer birer değilse bile bir çoğrnu şişeler içine koyarak elimizde tu- tuyorsak ta, eski zamanlardaki e cinniler gözle görülür ve elle tu- tulur şeyler olmadığı için o riva- yetin doğru olup olmadığı ispat edilemez. Bununla © beraber, ecinnilerle mikropları birbirlerine yaklaştı . ran benzeyişler vardır. Eski za- manlarda her haştalığın bir ecin- nisi vardır, derlermiş. Şimdi hiz de hastalıklardan bir çoğunüm ken- dilerine © mahsus birer mikcobu vardır, diyoruz. Eski zamandı © cinnilerin fenalık yapanları varsa da iyilik edenleri de vardır, der. lermiş, Şimdi de, biz mikropların hem jenalık edenleri, hem de iyi- lik edenleri bulunduğunu biliyo « ruz, Meselâ kara hünma hastabğı fena bir hastalığa sebep olur, fa- kat yoğurdun mikrobu da bize ne- fis bir gıda yetiştirir. Mikropları eski zaman eennile- rine en ziyade benzeten şey kor. kudur. Eski zamanda sinirli ve kü- runlulu adamlar ecinnilerden pek korkarlar, ve onlardan söz açılın- ca “İyi saatte olsunlar, demeyi uhulmazlarmış. Hattâ, gece insan sokakta sıkışırsa da — zaten sim. di de olduğu gibi — kapalı bir yer bulamazsa ecinbi çarpar, diye ak- şamdan sonra evlerinden çıkamı - yanlar bulunurmuş. Şimdiki sinirli ve kuruntulu in- sanlar da mikroplardan korkorlar. Onların arasında, belki, hâlâ ecin- nileri mikroplardan ayrı sanarak ecinnilerden de korkanlar vardır, ama, ecinni korkusu bu zamanda pek ayıp sayılacağından onu söy- lemezler, Buna karşılık, mikrop korkusunu pek modern ve ilmi bir korku: diye sanarak bunu meyda- na vurmaktan çekinmezler. Kimisi eldivensiz çıka - maz, kimsenin elini sıkamaz, Ki- misi, kapının tokmağını tutarken ceketinin. eteğiyle dokunur. Gi- deceği yerdeki yatağın mikropsuz olabileceğine emniyet edemiyeceği için seyahate çıkamıyan, hiç bir yere misafirliğe gidemiyenler © lr... Mikrop korkusundan evlene- miyerek kaşarlanmış bekâr kalan- lar hila vardır. keşlettikten sonra, o da mikrop korkusuna tutulmuş. Sofrada çü- talı, bıçağı, alevden geçirir, yiye- ceği ekmeği bıçakla kazırmış. So- kakta bir hastanenin yakınına ge- lince, karşı kaldırıma geçermiş... O büyük adam mikrop korkusun- dan dolayı ayıplanamaz, Çünkü kendisi mikropların yalnız fena - lık yapanlarını görmüştü. Sonra da Pastör hekim değildi; mikrop ilmini kurmuştu. Fakat insan vü cudünün mikroplara karşı wüda. inası olduğunu bilmezdi. Onun zamanındanberi, onun kurduğu ilim çok ilerledi. Bir ke- re mikropların fenalarının m da, iyileri de bulunduğu öğrenil di, Sonra da insanın mikropsuz yaşaması kabil olmadığı meydana çıktı, Bilirsiniz ki, insanın barsakla - rında şimdiye kadar görülen mik- ropların cinsi 240 türlüdür. Sayı. larına kelince 128 bilyon, milyon, milyar değil onlardan daha üstün bilyondur. Vücudün başka taraf- larındakiler de başka. İnsan bu mikroplarla hoş geçinir, © pekâlâ yaşar, yahut insan mikroplara yüz vermedikçe, onlar insanla hoş ge- çinir, yaşarlar. Hastalık sadece mikrop demek değildir. Mikrop vücude girdik- ten sonra da, insanın ona karşı bin bir türlü müdafaa vasıtası vardır. Hastalığın meydana çıkması için © müdafaa vasıtalarının o kırılması lâzımdır. Hastalık meydana çık - tıktan sonra bile insanın wmüdafa- ası tükenmiş değildir. Öyle olma. saydı, mikroplu bir hastalığa tu- tulanlardan hiç birinin kurtular maması Jâzım gelirdi. Vâkıl, mikroplardan hiç çekin. memek te, şüphesiz, doğru olmaz. Fakat, mikropları hiç aklından çı karmıyarak, daima onlardan ko- runmak, hayatını mikrop korkusi. le geçirmek te ifrata yilmektir. Hayatta sağlık her şeyde muvaze- neyle, itidalle olur. Dalma mikrop korkusu ile yaşı- yanlar için mühim bir nokta: Mik. roplara karşı vücudün midafan va- sılalarım zayıf düşüren şeylerin en büyüklerinden biri korkudur. Mikrop korkusu yücudü mikrop- ların karşısında daha çabuk mağ. lüp eder, * esimlere Fhurston geçer a- yak bir göz atmıştı. İçin - den “A tanım köşebucakta sinen artistlerinin renk bulamaçların - dan biri olacak” diye düşündü. Fa- kat eski bir çantanın üzerine'da - yalı duran bir resim bakışını tut- tu. Kırmızı saçlı bir kız resmiydi. Titian tarzında bir şev. Elâ gözlü, çapkın burunluydu. Buğday ben- zinin solukluğu üzerine dudağının göz alıcı kırmızısı, insana süküt /- çinde duyulan bir kahkaha tesi - rini yapıyordu. Fhurston içinden “O! Bu güzel doğrusu, alelâde bir şey değil! Bel li ki artist modelinin huyunu da suyunu da yakalayıp, tuala tesbit etmiş.” diye düşündü. Fhurston sa- Ha sola gözünü gezdirdi. Resimler- den maada satılık fırçalar boyalar. bir kırık sehpa ve birde palet vardı, Kendisine apansızın arkadan ko nuşan bir ses; Fhurstona topukları üzerinde çarkeltirdi, Arkasında du ran bir delikanlı, yorgun bir sesle “hayır köşede bucakta rastgelinen sergilerden değildir.” diyordu. Fhurston gencin adını ve: — Bu resimler satılık mıdır. di- ye sordu. — Evet! — Meselâ şu kız resimini kaça verirsiniz mister Keonuvey. — A, İşte o satılık değildir. — Dinleyin, o benim müesse semde çalıştr misiniz. — Ne biçim müessesedir. — Beynelmilel Fhurston rek « lâm şirketi. — Bir şartla çalışırım. Eğer ay lığıma mahsuben, bana peşinen bir şiling verirseniz. Kabul! Çün - kü o da pek taze olmamak şartiy- le, kırk sekiz saattenberi &on ye - diğim biricik bir yumurtadır. Öteki hemen çantasına el sal - dı. “Buyurun! İlk aylığı peşin ve - riyorum. Ve sizi yarın de beklerim” dedi.“ - Fhurston yoluna devam etti İçinde bir ferahlık vardı. Hep kö- şede bucakta, birdenbire böyle ka- rarlar alıvermek suretiyle İngil - terenin ve belki de dünyanın en büyük ilânat şirketini kurmustu. * KO müessesede işleme - ğe başlayalı ancak üç ay ol- muştu. Fakat Fhurston taliine gü- venerek, delice almış olduğu ka - rarda ne kadar haklı olduğunu an- lamıştı. Bu adama rast gelmekle bir define bulmuş oluyordu. Kenuvay durup dururken hiç beklenmedik bir anda ( dâhiyane bir buluşla ortaya çıkıyordu. Bir gün Kenuvayın odasına gidip onu tebrik etti, Fakat yine duvarda a- sıl sarı saçlı kızım resmi bakışını tuttu. Kenuvaya “Bu kimdir ya - hu?,, diye sordu. — Ar Akademisinde rastladı- ğım bir talebe, — Adı ne? Coila Karey! — Lord Perey Kareyin kızı mı yoksa? — Evet. — Peki bu işte bir aksilik sezi- yorum gibi, ne oldu! — Enteresan bir şey değil. Ka- löbelâdanberi devam eden o eski hikâye. Kızın babasi çok zengin. Kizla ikisene seviştik. Kızı iste « dim. Babası parasma göz dikmiş ol- duğumu sandı. Vermedi. Kızı da tehdit etti. Bir daha benimle gö - rüşecek olursa önü mirastan mah- rum edeceğini söyledi, o Coila on dokuz yaşında. Uzun sözün kısası 9 gün bugün kızı bir daha görme - dim. — Ben bu resmi stan almak istedim, — Satılık olmadığını size bir defa söylemiştim. — Lütfen bana bir kopyesini yapar misin? — Peki yapayım. * radan bir ay kadar vakit geç- ti. Kenuay o sabah daireye | pek öfkeli geldi. Hemen Fhurston- nun önüne çıktı. Ona “resmin kop yesini yapmaklığımı rica ettiniz. HIKAYE Reklâm Kârlı Bir İştir ,. Ben de yaptım. Fakat neden onu reklâm diye kullandınız, Londra - nın her tarafında, duvarlarda, tü- nellerde, tramvaylarda, vapurlar- da, aşkın kırmızı dudak boyası di- ye Coilanın yüzü gülümsüyor. Şim di bana ne diyecekler?” Fhurston güldü. “Kızma geç! Sen bu işi bana bırak, Reklâm yap manın ne kârlı iş olduğunu ben Sa- na isbat edeceğim" dedi * Ayni gün öğleye doğru pancar suratlı, ve sert fırça kaşlı bir a - dam idarehaneye geldi. Kızımın resmini neden bütün Londra 80 - kaklarına yapıştırdın, diye Kenu- vaya attı tuttu. İzahat için Kenu - vaya fırsat vermeden “Hemen iki saat içinde resimleri toplattırmaz- sanız, ne yapacağımı görürsünüz... diye gürliyerek çıktı. Gitti, Fhurston oKenuvayı bir yana çekti. Bana hemen Lord Perey'nin resmini yapabilir misin? Diye sor. du. Öteki isteksiz isteksiz muvafa- kat etti. Aradan on.gün geçmeden bütün Londra sokakları, beşer al - taşar insan büyüklüğünde Hânlar « Va doldu. ii Pancar suratlı, sert fırça kaşlı ihtiyarın biri ağzını açmış, ilân - lardan, “Haniya benim Hind hâri dalım?” diye bağırıyordu. Yine o gün öğleyin Lord Per - €y idarehaneye bir şerapnel gibi girdi. Bağırdı; çağırdı, tepindi, İlânları hemen kaldırınız dedi Fakat Fhurston inat etmişti. Kal. * dırmam da kaldırmam diyor ve başka demiyordu. Lord Perey işin zorla bitmiyeceğini anlayınca is - ter istemez tavır değiştirdi. Mese - le ancak pazarlıkla faslolunabile - cekti. Pazarlık neticesindeyse Cok © la Kenuvayla evlendi. Bir Resmi Bina Zonguldak (TAN) — Hususi idare muhasebe dairesi, kiralık binalarda oturmaktan yakında kurtulacaktır. Bu maksatla hükümet konağı yanın- da, bu sene 100000 lira sarfile büyük ve asri bir bina yaptırılmaktadır. Üst katı on oda ve büyük bir salon- dan ibaret olacak ve muhasebe dai- resine tahsis — edilecek, alt katı da güzel bir lokantayla gazinoyu ibtiva eyliyecektir. a Muhasebe müdürü Ethem Ruhinin asli maaşı 45 liradan 55 e çıkarı mıştır. Bergamada Bir Şaki Öldürüldü Izmir — Uç senedenber' Bergama havalisinde adam öldürmek, ev bas- mak ve yol kesmek gibi öir kaç va- kasi olan eşkiya Hamza, Bergama. nın Kesikboğazı civarında bir müsa- deme neticesinde öldürülmüştür. o Paşaköyünde Kız Kaçırma Çanakkale TAN) — Paşaköyün- | den Niyazi kızı Mukaddes Şen, ni- nesi Ayşenin evinde yatarken bir ta- a 40 yaşlarında Ah- met oğlu Mustafa Bakırlı, Aşık oğlu. Halil, Hilmi, Ahmet oğlu Muharrem ve kadın kıyafetine giren Raşit oğlu Fahri Öner kapıyı kırıp içeriye gir- mişler, Ayşenin boğazını sıkmışlar, Ga Şeni de zoris kaçırmışlar- Er, Mütecavizler, Husunköyünde bulu- Nüp tevkif edilmişlerdir.