8 Mayıs 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

8 Mayıs 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türk Safosunun Hayatı CamieParaYetişememişti Gülfem Tahsisatını Karşılık Göstererek Ortaklarından TEFRİKA No. 36 Borç Almak İstedi, Fakat Muvaffak Olamadı F akat Gülfem, sarayda yük - sek bir mevki kazanabilmek hirsiyle güzelliğini Kanuni Süley- mana beğendirmeğe ( savaşmiştı. Yüreğinde aşk ateşi değil, o ateşe nüve olacak küçük bir kıvılcım bile yoktu. Padişahım iltifatından kadınlık gururu zevk alıyor, fekat o iltifattan yüreğine aşk heyecanı düşmüyordu. Bu sebeple başka ka- dınların padişahla düşüp kalkma- larından küçük bir iztırap duymuş değildi. Zaten efendisinin yanım- da ve kucağında bulamadığı yük- sek heyecanı Allah namına yapı lacak fedakârlıklarda aramağa baş- lamıştı, Üsküdarda — kendi pa- rasiyle — bir cami yaptırıyordu. Hünkârın halvet âlemlerine o ka- dar kayıtsız ve hayatta aşk yetimi kaldığına kanaat getirmek yüzün- den dünya zevklerine o kadar küs- kündü ki, bir yastığa baş koymaktansa, kendi yastığına anarak temeli atılan camiini düşünmeyi bin kat daha tat bu- luyordu. Bununla beraber efendi- 8i tarafından davet vukubuldukça; gözdelik vazifesini yapmaktan ge- ri kalamıyor ve böyle sıralarda padişahın yüzüyle kendi - arasına Üsküdar camiinin o yükselen du- varlarını koyarak ruhunu teselli ediyordu. Bir gün parası bittiğinden telâ- şa düştü. Gerçi padişaha müruca- atla dilediği kadar para almak in kânı vardı. Lâkin “Sevabı ken: ne ait ölmük üzere; giriştiği mabette ped soşi,, bulunması Halbuk le para istiyordu, 'us- padişahla lanmak (şıkkını tercih ederek — hütkârın iifatını kendiyle paylaşmakta olan — ortakları baş vurmuyı kararlaştırdı. Kendi sinin — bütün gözdeler gibi — muayyen tahslsalı -vardı. Arada sırada da padişahtan ihsanlar alı- yordu. Onları karşılık gösterip, ortaklarının birinden ödünç para alabileceğini umuyordu. F akat bu ümit, ilk adımda boş çıktı. Çünkü onun pa- dişahtan pek fazla iltifat gördü - ğünü için için kıskanan, Üskü - darda cami yaptırmasını da çeke- miyen gözdeler ödünç para ver - mek şöyle dursun, o mevzu Üze- rinde konuşmuya bile yanaşmıyor- lar, dudaklarını bükerek ve: “Oh olsun sana. Haddinden büyük işe girişmenin no demek olduğunu öğren!,, Diyerek savuşuyorlardı. Zavallı Gülfem, he yapidağını şaşırmıştı, elemli elemli düşünüp duruyordu. İşte bu sırada kendi- ni paylıyan gözdelerden biri ya- mına sokuldu: — Kardeşim, dedi, bana dan dın mı?, Ve cevap beklemeden şu garip sözleri söyledi; en hem dünyanı, hem ah- i mamur etmek istiyorsun. Bu devlete'eren saraylı kadınla- Fıhi sayisi kaçtır, hiç düşündün mü? Sonfa onların çoğu sultan, Ya babaları, ya kardeşleri, mas - raflarını çekmişler, onların. adına, Mescit filân yaptırmışlar. İTürrem hasekinin adını tsşiyan Ş rın masrafını şevketlü efendimiz ver- di. Sen, bu büyük yükü kendi ba- ret Gülfem dayanâmadı, ortağının el- lerine sarildı: Ey, söyle, çabuk söyle, an- cak, ne demek? — Anca ptığım bedelini N — Paranı yakında geri verece- ğim. Deha nı yoksa riba mı umüyorsun?. — Umsam çok mu?.. Alış veriş bu. Kalfalar, hazinedarlar hep ri- ba alıp şuna buna verdikleri aks çeleri nemalandırmıyorlar mı? — Peki, ona da razıyım. Sen ba- na dilediğim akçeyi ver. Ben de dilediğin ribayı vereyim. Yüzde kaç dersen razıyım? (1), Fettan haseki güldü: — Paramı, para doğursun diye vermem, aradığım riba başkadır dir? — Nöbetini riba yerine, bir ge ce bana verirsin. O gece padişahın fltifatından gâm almak, can almak nöbeti za- vallı Gülfemindi. Öbür düzenei gözde işte bu noktayı gözönüne alarak, dalavere çevirmek istiyor- du. Ödünç vereceği paranın faizi olarak bu nöbetin kendisine ter » kolunmasını istiyordu. Gülfem, böyle bir teklifle kar- şılaşacağtıriı ummadığından İlkin şaşırdı. Sonra, Ulu Tanrıya yaran- mak ve ahrette mevki kazanmak bahtiyarlığile padişahın bir gece- lik sohbetinde tevehhüm olunan zevki KAYatEN BEŞE MAMEYİ iin. tiye tercih etmekte tereddüt gös- termedi. Zaten ruhunda o kanaat vardı, Allaha yakın olmak saade- TAN Tanrıya takdim etmek istediği ar- mağan yarım kalmaktan kurtul - muştu. Onun için şen şen odasına çekildi, ortağından aldığı paraları kese kese sıraladı, parmaklariyle uzun uzun yekünlar. topliyarak Üsküdardaki câmiin masraflarını hesapladı, sonra — cennette hir köşk, bir saray sahibi olmuş gi- bi — ruhi bir inşirah içinde yata- Zina uzandı, uyudu. Beride Kanuni Süleyman, sıkın- tılı geçmiş bir haftanın melâlini yüreğinden ve di- mağından âtmak için onu bekli - yordu. İhtiyar bedeninde 'o gi enikonu genç yetmiş yıllık bir yıpranma devri geçirmesine rağmen hâlâ ihtiyar- lamıyan kalbinde kuvvetli ihtiras dalgaları kaynaşıyordu. Son haftanın memnun değildi. Her gece değişen nöbetçi gözdeler ona heves: rememişler, zevk yerememi ihtiyarlık rüküdetini, du Ondan ötürü iştihası yerin Gülfem kadının masum güzelli - ğinde cöm aşk ziyafeti bul- mak hulyasile sabırsızlanıyotdu Yatağına uzanmış, Gülfemi beklemeğe ş Gözleri kapıdaydı, üç veya beş dakika sonra onun -— nurdan bir gölge gibi — eşik üzerinde bel ceğini, yine bir gölge sessizliği bir yürüyüşle, ceylönla ra ders teşkil edeci bir süzülüşle yatağa doğru yü tepeden tırnağa kadar titreme sö- zünü yalanlamak İster gibi ayağı. hi öperek kendisine tırnaktan te- peye yükselen bir titreme verece- ğini düşünüyordu. - (Devamı var) (1) Feyizden iştikak ettirilen faiz, Osmanlı icadı kelimelerderdir ve arap- çada o mânaya müstamel olmayıp önün yerine riba, ı Bılır. Kanuni Sultan Süleş v de faiz kelimesi henüz iest olurmamaştı. Onun aeerpoe mukabili olun güzeşte de Bayku mefhumlara tahsiz olunduğun- dun halk fnt? münasıni ifade Aşk cepheninden | Hayatm en buhranlı ve en nazik çağında bulunan bütün gençlere bu kitabı mutlaka okumalarını tavsiye ederiz. Zengin bir kütüphaneye sahip olmak Kitaplarına abone olunuz. Şartları isterseniz Cep Senelik abone 8 li- ra, altı aylık abone 4'/; lira. Senelik abonelere küçük bir kütüphane hediye edilir. Adres: Ankara caddesi, meye Reşidefendi hanı, birinci | | ismi: sın: ve kat. 105 $v ta kutusu 97 İstanbul Satış Yeri: Ank a Caddesi Devrim Kitabevi. > BUSA Akba, işhane BAHARATI Karabiber Beyazbiber Kırmızıbiber Tarçın Yenibahar Kimyon iğ Karanfil | Zencefil Sahlep Yemeklerinize Lezzet: Nefaset, verir. Ve Sıhhatinizi korur, Her yerde 15 gramlık paketleri 5 Kuruştur talar para istiyordu, mimar -— mak zeme tedarik edebilmek para istiyordu. . Bu durumda ya, yapıyı tamamlamakta vaz geç - mek yahut — ne pahasına olursa olsun — para bulmak lâ: Genç ve güzel Gülfem, ıztırap içinde bir hayli düşündü. sevabına padişahı; ortak ettire - a kale şına taşım için — koynuna gi ocaktan yardım etmek ii medi. Gururundan fedak. eeaeaeeeaasasaraaaaaarresaeresaraesaseresaereeeeeeesereeeeee i günan tese Yazan: Kerime Nadir Nazik adam, derhal bir kâğıdın üstüne adresi kop- ye ederek uzattı. Bu oturdukları evin adresiydi. F kat Ali Rızan:n şahsi adresi de olsa, her şeyi göze a- larak mektup gönderecektim. Emin Bay kendi yazılarile meşgulken, yazıhane- nin diğer tarafında ben de Nüvide su mektubu yaz- dım Sevgilim; Mektubumu aldığın zaman şüphesiz hayretten hay. Tete düşeceksin. Evvelâ sena, uzaklığı bir darbı me- sel olan bu memlekete niçin ve nasıl geldiğimi an- latayım: Ben garnizondan kaçtım. Bu işin ehemmi- yetini elbette tahmin edersin. Rus hududu içinde ba. rınmak artık benim için imkünsızdı. Mecburen ce- Bup yolunu tuttum. Türlü meşakkat ve mihnetle “Simpalaninsk” şehrine geldim. Burası Müslümanı çok, büyük bir yerdir. “Sart” Türklerinden bir fab- rikatörün delâletile Emin Böyla tanıştım. Bu iyi yü- Tekli adam beni “Çiveçek” deki evinde misafir etti, İşte, hâlâ oradayım. Nüvit! Görüyorsun ki, talih ve tesadüf en umulmadık bir yerde bizi karşılaştırıyor... Hani vaatlerin?.. Nerede sık sık yazacağın mektup- lar?.. Ben hiçbirini unutmadım. Fakat görüyorum ki, sen hatırlamamayı tercih ediyorsun. Vâklâ haklısın sevgilim. Nereye, hangi adrese mektup yazacaktın?. Belki de garnizona gönderdik- lerinden benim haberim yoktur. Lâkin bundan 8on- ra böyle mahzurlar ortadan kalkıyor. Nereye gider- sem sana yazacağım... Ben şimdi garip bir adam oldum. Bu garabeti da. ha ziyade, süküna varan ruhumda buluyorum.. Göğ- sümün altında ve dımağımda hüküm süren ihülâller, İsyanlar ve kirler artık yok.. Nasıl olduğunu bilme den bütün bunlar benden uzaklaştılar. Basitleştim; alelâde bir insan hüviyeti takındım. mâzi bana artik bir rüya gibi geliyor.. Bir yalancı, bir riyakâr, bir se- fil ve nihayet hir katil olduğuma simdi inanamıyo. kalkıştın. Hünkârn hın da yanına serbestçe girip çık- mayı tasarlayıp bu Yapı iğinö gi- in. Paran yeter mi, imdi düşünce - in cezasını çekiyorsun. Fa- kat pe olsak, kapı yoldaşıyız. bir yetişmiş kardeşi: erim. Ancaki. Yarım sözünden ; heyecanlanan ti uğrunda padişahtan uzak kal- mak felâketini her zaman kabule hazır bulunuyordu. O sebeple hay- Tetten neşeye geçti, şen rakibine şu cevabı verdi: Hay hay, razıyım. Şimdi di- yi ver, gece şövketlü n gibi Alla bir sesle yetmez mi, yük bir şey feda ettiğini zannetmiyordu, içinde kü- çük bir üzüntü yoktu. Belki mem- nundu, seviniyordu. Çkünkü Ulu Sana e... ende mi? TEFRİKA No. 48 -- rum.. Eski ıztıraplarımı, buhranlı günlerimi bir lâh- za bile hatırlamağa imkân bulamıyorum. Yalnız gönlümde mevcut olan bir aşkindır.. Yalnız o beni bırakmıyor.. Bana inan Nüvid!. O kadar çok sevdiğim sen, hâlâ, hâlâ bütün varlığınla ruhumda yaşıyorsun... Bundan sonra bana sık sık mektup yaz.. Eski gün- leri, bir arada geçirdiğimiz uzun seneleri anlat! Bun- lara çok, pek çok ihtiyacım var.. Ben kendi kendime hep o mesut zamanları düşünüyorum.. Insanlar me- sutken acaba niçin saadetin kıymetini bilmezler?. Niçin ondan bir gün mekrum olmak fhtimalini ha- tırlarına getirmezler? Sana daba ne yazayım bilmiyorum ?. Her halde ce- vabını geciktirip beni üzmel.. Hasretle gözlerinden öperim. Halâk Giray Hâmiş: Bana garip bir isim taktılar. Bunu zarfın üzerine yazacağım için ayrıca kaydetmiyorum.. Ge- lecek mektuplarımda sana başımdan geçenleri tefsl. Mitile anlatacağım...” , Emin Bayı şüpheye düşürmemek için mektubun Nüvide gittiğini gizlemek lâzımdı. Zarfı eline tes- lim edeceğim için çaresiz üstünü doğrudan doğruya Ali Rızanın namına yazdım. Bu tehlikeli oyun bana hiçbir korku vermiyordu. Zaten arzum karı kocanın arasının açılmasıydı. v Bir buçuk ay sonra Nüvid'den cevap geldi. Zarfın üstünü, Ali Rızanın yazısını taklit ederek yazmıştı. Heyecanırı ve telâşımi belli etmemiye çalışarak odama gittim ve göğsüm tıkanarak şu satırları oku- dum. “Benim cür'etkâr Halâk'um, Bana büyük bir korku atlatan mektubunu okur- ken, sevincimden ağlıyordum. O Aramızdaki pek Uzun mesafeye rağmen, satırlara sinen duvguların- Şimdi mi kullanıla abahacı olarak (tefeci) nin ne suretle ve ne iniyorum tan yapa- ları taraktır. Bekidenberi z teleli ber de sıkı dokun şın addır, de tefeci mürababa tezi kazanan adasi demek oluyor. Yani te- fenin faizle münasebât raber müirabahacinın larak - alâkası vardır. mukabil " kullandı. muş bi olmamakla 'be- yle - istlari o- Amara ersan Fotoğrafçılıktan anlar ve tercihan ilizce veya Fi Seyyar Satış Memurları Alınacaktır 20 Mayıs kadar KODAK Şirketi, Beyoğlu, Tünel, Ensiz sokak nsrzen bilen faal ve satışta tecriiheli müracaat edilmesi, da, sesini duymuş, seni görmüş gibi o at bile geçirmeden, derhels gevabin halde, bu mektup, bu cüretkâr ziyade örseledi Halük!.. : Nasıl, nasıl bunu kocamın namına göndermeğe cesaret ettin?.. Maksadını an- lamiyor değilim. Fakat bu ihtimal, hiç bir hayırlı netice veremezdi. Bereket versin ki, o, evde yokken postacıdan zarfı ben aldım. Yazını tanır tanımaz, derhal yırttım. Bundan sonraki mektuplarını terzi- min adresine gönder. Ancak bu suretle serbest mektuplaşabiliriz... Garnizonda bulunmadığını geri gelen nektupla- rımdan anlamıştım. Fakat nereye gittiğini bilmi- yordum. Biz, şimdi Moskovadayız.. Lâkin kocam Avrupa seyahatinden bir türlü vaz geçemiyor. Yolların tehlikesini gözönünde tuttuğum için, bu işe mâni olmağa çalışıyorum.. Bukalım netice ne olacak?. Bana, eski günleri, bir arada geçirdiğimiz uzun seneleri anlat, diyorsun. Bunları tekrara nasıl di- lim vakrabilir?, Şayet bir gün tekrar © hayata dö- nersek, o zaman birlikte bepsini konuşuruz. Ben, sana şimdiki hayatımdan bahsedeyim: Ko- cam tamamiyle iyileşerek işine devama başladı. Büyük bir cadde üzerinde olan evimiz, üç katlı. Fakat alt katta ev sahibi oturuyor.. Günlerim oku- mak ve dikiş dikmekle geçiyor. Bazan sokağa da çıkıyorum. Geceleri Ali ile birlikte tiyatroya ve si- nemaya gidiyoruz. On beş gün evvel, kocamla ti- yatrodan gelirken, mösyö Piyere rast geldik. Bizi, nezaketle selâmladı va, bir ay içinde görüşmeğe ge- leceğini vaadetti. Burada kış, bütün şiddetiyle devam ediyor.. Cad- denin mahşeri kalabalığı üzerine düşen iri kar te nelerini, yüksek penceremden seyrediyorum. Bu beyaz kelebekleri seninle baş başa seyrettiğimiz günler ne kadar uzak değil mi Halük!. Bek, yine istemiyerek maziye dönüyorum.. Alinin gelme saati yaklaştığı için fazla vazamı- yacağım.. Yanaklarını hasretle öner, uzun mektup- ları beklerim, m. Bir sa- kurslsdi mektup, beni pek Nüvid Bu mektuba, gayet uzun bir cevap yazip günder- miştim, Çok geçmeden karşılığı geldi. Eski karımın «için önü, en kıyas bu ikinci mektubu şöyleydi: “ Sevgili Halük; Çektiğin meşakkatleri hulâsa eden yazıların ba- na, bütün bir gece göz yaşı döktürdü. Seni bu ke- dar çok seven bir kadının, senden kilometrelerce uzakta bulunması ne acı bir bahtsızlıktır, biliyor musun?.. Evet Halük! Seni, ben şimdi. eskisinden çok daha fazla seviyorum. Buna inanmalısın.. Ve yine emin olmalısın ki, bu çok seven kadın, O nis- bette de bedbahttır... Bir hafta evvel, mösyö Piyer geldi. Ali evde bu- lunmadığı halde (£ teklifsizöe salona girdi. Lâkin ayakta duruyor, oturuyordu. Bir koltuğu işaret ederek; — Oturunuz! Dedim. Başiyle reddetti. Sonra elleri arkasında duvar- lardaki resimlere bakmağa başladı. Ben de uyak- taydım. Fazla bir şey söylemeğe cesuret edemiyor- dum. Duvarları baştan başa, bu garip tavırla dolaş- tıktan sonra, caddeye bakan pencerenin önüne git- ti ve dönen, savrulan tipiyi bir müddet seyre daldı. Bu adam, sana o kadar çok benziyordu ki, bir an ederek, garip bir sarhoşluğa düştüm. Lâkin bu bal çök sürmedi. Kardeşin, şim- di bir kanapeye oturmuş soruyordu: — Halük Giraydan haber alıyor musunuz?. — Eveti, * — Nerede kendisi?. Tereddüdüme müstehziyane güldü. o Tabakasın- uan bir sigara çıkarıp yakarak, devam etti: — Her kaçak asker gibi elbet, o da bir yere si- gınmıştır.. Fakat mademki, bü-yeri gizlemek (isti: yörsunuz.. Söylemeyiniz.. — Ona bir fenslık gelmesinden korkuyorum.. — Beyhudel.. — Haklısınız.. Kendisini dalma siz, Fakat öyle endişe içindeyim ki! — Eğer Rus hududu haricine çıkmağa mnvaffak olduysa, tamamiyle müsterih olmanızı tavsiye ede- rim.. — Zannederim, Çinde bulunuyor... —Ââlı, korudunuz.. (Devami var) ELESewEE sö FF EFME ANN bi Er

Bu sayıdan diğer sayfalar: