Türk Safosunun Hayatı Bafa Sevi © TEFRİKA No. 4 nçle Bağırdı “Buradayım Ekselâns, Huzurunuzda Eğilmek Üzere Hemen Geliyorum,, Dedi ve Misafirleri Selâmladı Kendisi sofrada iki hemşerisini görürse, eli nün olacaktır. Deli Ca arakadının yüzü- se baktı ve onun gözle verdiği işaret üzerine şü cevabi verdi; bt mi — Çavuş Kabadı tanırız, yabahs Gimiz değildir. Sizin gibi mayası gülden alınmiş, kanıba anberler, miskler karıştırılmış bir güzelin yaptığı daveti de kıramayız. Dır çenize bem te ziyafette | hazıt söyliyebilirsiniz! kkürlerimizi, hem bulunacağımızı Bafa, yetmiş yaşını düklarını aşmış ol « erine ve yafak- höküz r gibi çevik ve rağmen ni sıkarken & onların göz leri içinde uzun uzun dolaştırmak- tan ve çelik mahfaza içine kum- muş zanbağı andıran bu sağla yap ce ruhlu âdas ikselmeğe çalışmak» madı. Fakat onun ışları her i içinde, er miş bir ç du ve o eni sında serse: ırında verilen zi ülkeme di, Vensiiğir. melik olduğu canlı ve cansız bütün elma yrlcutl, ydı. Yeşil gödie e, kızl du zari yakullarla o ziyafet gibiydi. Öy- takındık'arı birer dizi ter rönlere o tanr la bayıla içmek vardı ki, taşıdık uzaktan eştiz birer inci gibi görüle mekteydi. Duça başta olmak üzere bütün siyasi şahsiyetler helacan ve bü- tün kadınlar heyecan içindeydi. Çünkü Türk elçisinin bu ziyafet. oşnut veya nahoşnut çılıma- nediğin miki erat de pek büyük tesiri üzerin- Ressamı: Münit Fehim di. Osinanlı tabtınde vukua gelen değişikliği haber Ve gelmiş gütühe bu ölçi, arlar getirmişti. Hü» en geldiği kadar kü- »kün o'duğu ermek için derede Ler etm let adan na göre oturup kaikmakla günüp kon duğu gibi saraya getirmiş t ban seçme güzeller de iradel €çinin İdaresine râru elmuk emri almışlardı. Kadinlar için böyle bir emre lü- zum da yoktu. Çünkü on beş ya- şina hel girenlerden Ku çoklân (dolduranlara kadar ber “Venedikli dişi Türk elçisinden bir göz busesi, bir dil çimdiği koparâ- bilmek şerefi uğrunda bir hayli a etmeğe razıydı. Bi du, Her dev- min arzusu dü « irsi gibi bir Mehmet devrinde ze gelen bir dın gönüllerin, bütün ka- lar yaratmış ve bu yangınlar ne- silden nesile geçerek Venedik ka- dınları için müşterek bir hümüna halini almıştı, Her yeni elçi bu gö- nül âteşlerini Üç beş lediği cihetle hümma gün yolpazo dediğimiz eaasasesensazeneakee Resimlerin her hâkkı mahfuzdur gapgın sık sık tâzeleniyordü. Bühuhla böraber şu ziyafet gö €ösinde bir başkalık ve o müşte * rök hürümada da taptaze bir teve- fan vardı. Çünkü Düçe nâmihâ hareket eden memurlar her kâ- dinin kulağına — perde diplerin- de, kâpi âralârihda ve koridor * larda — bir vazife fısıldâlmışlar ve bu vazifeyi başaran kadın is minin altın kitaba — müstesna 0- lardi, Vehedik hai müşavirlerinin vâtandaş ka < dınlardah istedikleri şey, Don Mi- kez adlı yahudinin Osmanlı tahti- nâ henüz çıkmış olan İkinci Sul tan Selim nezdindeki hakiki me kiini elçi Kabad Çavuşa Söylet * mekten ibaretti. Don Mikezin Ve- nedik aleyhine intrikalar çevirdi- ği İstanbul bhalyozu (tarafından hemen her gün Duçeye bildirili - yordu. Fakat bu mu siyaset dalaverevisinin meselâ bir suikas- ta uğratılması halinde padişahın müt olup olmıyacağı, mak - tul yahudinin öcünü almak kay - gusuna kapılıp kapılmiyacağı ma- lâm değildi. Venedik güzelleri iş- te bu meçhulü elçinin ağzında ma- lüm yapmak vazifesiyle mükellef tutulmuşlardı, gözel bir büse, hafif bir el okşaması, hülyalı bir temas çalmak istiyen kadıncıklara böyle Siçiden s.s.s Günah Bende mi? sx: Yazan: Kerime Nadir Nasil bir haleti ruhiyenin tesiriyle ladım bilmiyorum.. Bâşımi kövükte den fı ıkararak iki öbetçit. Diye bağırdım. Lâkin fırtına o derece müthiş idi ki sesime cevap veren olmadı. Geri dönerek yüzbaşıy: — Haydi çabuk, dedim. Karânlıktan ve İade edin... Ve Bir saat sürmez kara; Yüzbaşı süratle ka; teşekkür etti ve kovuklan çıkıp gösterdiğim cihete doğru koşarak gecenin karanlığına karıştı, kayböldu.. Şuurum uyuşuk bir halde idi Yaptığım şeyin vas hametini idrak edemeden olduğum yerde mıhlanmış kalmıştım. Nederecs sefil ve düşkün bir ruh taşıyordum ya rabbi!.. Bir köşeye büzüldüm ve uykuyu taklit ederek kâ- buslu düşüncelere daldım... Ertesi sabah esirin firarı anlaşıldığı zaman bölük birbirine girmişti Nöbetçileri şiddetle tekdir ettim. Dikkatsiz bulundukları ve vazifelerini ihmal ettik- leri için bağırdım çağırdım. Lâkin bütün lerin akisleri ruhumun çiplaklığı ölüyordu. Bütün bu hücumları hiç kimseye yapmıyordum.. bu. ses- içinde çın çın nefsimden baska Birkaç gün süren mevzii muhârebelerden #onra düşman imdat kuvvetleri alarak tekrar taarruza geç- ti. Kitaatımız için geri cekilmekten başka çare TEFRİKA No. 16 *--* kalmâmıştı Lâkin bizim tabur dündar (1) va emrini almıştı. Bulun heferimize kadât müdafa, dik. Üzerimize ataş yağıyordu. Verdiğimiz zayiat tüylet ecek derecede ziyade idi Lâkin ricat etmek, mir neferlerinin getirdikleri tehriri emirlere itaatsizlik imkân haricinde bulunuyordu. Düşman istihkâmlarını “Kötek” civarındaki sirt. İfa Kurmuş, durmadan siperlerimize gülle yağdırı- yor vö bu suretle bizi tamamiyle imha etineğe karar vermiş görünüyordu... , Gerek maddi gerek manevi çektiğim bunca işkeh- €e ve meşakkat, kalbimi delip geçecek bir serseri kur $ünlâ nihayete erebilirdi. Bir tek kurşun! Yahut büs tün varlığını uçuracak bir obüs, bir şrapnel! Ben buna #nuhtaçtım, Fakat g; gey!. Ölüm bahâ yaklaşmadığı gibi ben de onu istemiyordum. Yaşa- mak, daha çök yaşamak için çırpınıyordum. Evet, yaşamam lâzımdı. Babamın intikamını al 4 mak için yaşayacaktım. Bunları düşünürken gözleri: #hin önüne yarı karanlık bir oda geliyordu. Beyaz ör- tüler arasinda can çekişen bir hasta ve dimağimda hâlâ akislerini duyduğum yalvarışlar İki vasiyeti yerine getirmek için ettiğim büyük y& min vicdanıma ağır bir yük gibi abanmakta idi. “Aİ- İahim bunlardan birini yerine getiremediğim için, hut getirdikten sonra tektar #ahivettiğim için behi affet!” Diye inliyordum. Lâkin diğeri.. Onu yapacâ- ğıma dair içimde bir kanaat vardı. Çünkü birincisi insanlığa vakişan dürüst, temiz bir vazife idi Bu be ni görmek umuz “Zivin” mevkiini son etmek mecburiyetinde is TAN bir iş yüklemek reva değildi. Lâ- | kin vâadolunan mükâfat Her muh: teris yüreği hoplatacak kadar mü- him olduğundan kadınların hepsi Türk elçisini kafese koymak ve Don Mikez hakkındaki bilgilerini söyletmek için zekâlarını seler - ber etmekte tereddüt etmemişir. di. İşart etiğimiz veğhile bü işte muvaffak olan kadının adı altın kitaba yazılağaktı. Bu kitap, va tanperverlikte en yüksek derec kazananların isimlerini ihtiva & olup belki yüz Yılda tek bir Venedikli adının oraya geçtiği gö- rülebiliyordi (1) Bununla beraber kadınları ilik- lerine kadar heyecan içinde tutan yalnız bu mesele değildi. Ziyafet- te elçidehn başka iki Türkün dala büluhacağı kulaktan külâğa ya - yıldığından bu &ristokrat Havva yavrulari ayakla rüya görmeğ başlamışlardı, annelerini ve büyük ahnelerini yıllarca o kıvrandıran Tütk kokusu hasretinden öv gedö biraz sıyrılabileceklerini ümar ol müşlardi. Çünkü her güzel Ce - nedikli, gece yarılarına, belki de sabaha kadar sürecek kabul res - mi, dans ve eğlence arasında (iç Türkten birini ağa düşüreceğini zannetmekte, bu 2ehap ile de sar- höşlatici bir hülya içinde uçup git mekteydi. mel «Devamı var, (1) Roranımızda Deh Mikârin volğ ui ss Osmanlı bariz k büyüktür. Bu sebeple ederek taritmayı tarih şöyle diyor «Osmanlı silâhlarının ikinci defa ölerek Arabistanı fethetmeleririden sonra Sul- Selim Yavuz Selim değil, Sar Ses zamanındanberi arzu uğ- raşmıya t buldu. Ora bü İşi telkin elen bir Yahididir ki birkaç vezirden ziyade lik olmuştur. Jözet Nasi deriler bu adam P: de doğdu ve orada Don şedı. Görünüşte Hiristalyan olan ta- kımdandi. Kanuni Süleyman devrinde İstanbula geldi, hem zengin, hem güz zel bir Yahudi kızına Aşık ol di, Sonra kiymetli töğlar ödünç para , nefis şaraplar sv mük süretile Vallahi Selimin teves hünü kağandi ve bu teveccühten fatife- de edörek velisbdi Kıbrımn temi ta- savvuruna alıştırmıya başladı. Bü yel- | dn 6 kadar muvaffak oldu ki bir gün fazlâca Kıbrın şarabı içmiş olan Selim, - öeki dinine dönelidenböri Jozef Nasi adini almiş olan - hedimini kucaklıya- rak «Ben h ölürsem meh de Kib- rg krs aksın» desi Sarhoştü Ves rilen bu £ Nasi pek kiymet ine «Kıbrıs Kralı J9- 2013 İdtöbesinl ve Kibis armasını Selim, Kanühi Si padişah olurica Jozef Nasiyi servete malikâneler verdi ve ni- Kıbrıs üzerine sefer ik'ilsrden zaptı Lâkin Sadrisam Sozullünun eng liği #üzünden Jozefi adayâ kral yapa- madı.» Şu hale göre Venedik devlet ricali- kulanmalarını kabul eö- mek lâzım gelir. wt... BAN nim sefil ruhumun bare! ölamazdı. İkincisi ise tam karakterimin vasıflarına uygundu Şerefli bir köca olamıyan Halük, pekâlâ şerefsiz bir katil olabilirdi... Lâkin garip bir itiyat edinmiştim. İkide bir Nüvidin mektubunu Çıkarıp okuyör VE bu silik satırları öpüp kokladıktan sonra tekrar cebime yerleştiriyordum. Bu yaptiğim Şöyin manasını idrak- den bile âcizdim. Bir zevki tabiiye tâbi oluyordum, 6 kadar... Bir kere yinö ayni şeyi tkrârlarken kâğıda kıt - mızı birşey bulaştı, Ter içinde kalan yüzümü elimin ter$ile sivağinca pârimaklarımın kana boyandığıni gördüm. Galiba yüzümde bir yara yardı, Bir yara!.. Gülmek istiyotdüm. Fakat yüzüm bü hastayı kaybetmiş gibi kımıldamıyor, yahut kımılda- dığını, hassasiyeti kalmamış olan Sinirlerim #utrema nakletmiyordu. Taburun inevcudunu saydım. Tain dört zabit ve on dokuz nefer... Bu yekün, bin kişiden kalmıştı... Bundan fazla mukavemet, imkâl haricinde idi. Za- ten düşmari o derece yâklaşmiştı ki, seslerini duyu- yorduk. Çaresiz esir düşecektik Biraz sonra; diz boyu kar içinde: “Iorra! Horra!,, Diye bağırarâk üzerimize köşân bir sürü asker gü - ründü. Bunlar uzun kaputlu, böyâz kalpaklı ve dev gibi iri adamlardı. Derhal silâklarimızi kırarak birer tarsfa fırlattık. Üç zabit arkadaşımdan Sivaslı Nürnan küfürler savu- ruyor vet — Beyaz ayılar! . Kahrolsunlâr!, Diyâ bağırıyördü. Hücum eden kıtanın bölük zabitanı yarilarında bir Türk Ermenisi tercümanla birlikte yanimıza geldi - ler. Üzerimizde bulufan tabaneâ, dürbün kurşun vö- saire ne varsa aldilar, Ben Rusça bildiğimi belli etmiyordum, Teretiia « nin delâletile kolüşuyorduk. Önüne katıldığımız bir müfreze bizi “Isıây” köyü istikametine götürmeğe başladı. Akşam szanında “Kötek” civarinda bulunan Rus Kazak alayı kumandanının yanına vasıl olmuş —— m m—————— ——— NEVROZIN İcobında günde 3 kaşe ölnabilir. : 6-4.939 Doktorlarımızin annelere evlâdlarının neşvüneması için tavsiye ettiği yegâne Kuvvet, sıhhat, nes'e, enerji, kalori kaynağı Türkiyenin her yerinde tutulmuş bir çocuk gıdasıdır. Saflık, temizlik ve ucuzluk prensiplerine dayanan bütün HASAN müstahzaratı ğibi HASAN ÖZLÜ UNLARI da tabiatın yarattığı gibi saf unlatın özlerinden fenni bir surette yapılmıştır. Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kiriklik, ve bütün ağrılarınızi derhal Keser. yorduk. Kufandân büyük bir kayanın dibine oturmuştu. Yanında telefori makin ünde bir ateş yığını ve bu ateşin üstünde bir çay güğümü vardı. Sülâm verdik ve neferlet köyde ölmuk üzere dört zabit ateşin etrafına sıfalandık. Rüumahdan güler yüzlü bir adamdı. Bize derhal çağ ikfam elti, Ve tercümanın delâletile kıtamızı sordu, Bu sualin cevabi biraz yüz kızartıcı idi. Yirmi üç ki. şiden mürekkep bir tabur olduğumuzu söylersek he- rif bize kahkahâlarla gülecekti. Ben derhal doğrular rük: - Biz bir keşif koluyuz, dedim. — Umarım ki 99 uncu slaydansınız..; Birbirimize bakıştık. Kumandati gülerek dedi ki: - Hayret ettiniz değil mi?. Fakat biz her cephe- de 99 uncu alayın herp ettiğini görd Alayınız cidden şayanı hayret bir muvaffakiyet gösteriyor. tebrik ederim... Bu mânasiz takdirler bana gülünç görünüyor. Ar. kadaşlarım zaten hiğ bir şey anlamadılar. Geceyi hudut üzerindeki köyde geçireceğimizi öğ- fenmiştik. Lâkin o gece Şilböşi gecesiydi. Arkadaş- larıma — Bu herifler her halde bir eğlenti törtip eder. İer.. dedim. Tahminimde yanılmamıştım. Çünkü köye girer girmez esir zabitanı #Yitdılar ve köy içinde iki katlı ahşap bir eve götürüüler, Burada zabitan kendi âralarında eğleneceklerdi. Türlü içkiler ve mezelerle süslenmiş büyük bir sol- fâhin etrafına toplandık. Kumandandah başka sekiz tana Rüs zabiti vardi. Yiyip içineğe basladık (i) Askeri kıtaların &h sonunda Tatar “İcemı, TASHİH: Revelki gün çıkan tefrikanın on dokürum. Cu satırındaki «mahreme kelimesi yunlışlıkla Başka bip şekilde çıkmış ve eiimlenin mânasını bozmuştur. Bu yan- aşlığı tashih eder, itizar ederiz