6 Nisan 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

6 Nisan 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

, Ka Bia aa SD A g SandDalK ÖL aa D dnalin a SND SA GA A NDİN D dd BĞ NÜ D »D n l ——— 6-4.939 TARİH YADİGÂRLARIMIZ A skeri müze binasının kubbesi ve kubbeyi tu- büyük kemeri çatlamış- tir. Alâkalı Vekâlet tehlike Sösteren kubbeyi ve kemerini Mütehassıs bir heyete tetkik ettirmeğe ve icabeden tedbir- leri almıya karar vermiştir. Yüksek mühendislerden müte- şekkil fen heyeti şu günlerde ra- Porunu verecektir. Müze müdü- Tünün uyanıklığı âni ve büyük bir felâketi şimdilik önlemiş gibi görünüyor. Ben eski eserlerin, â- bidelerin tek bir taşının bile ye- Tinden oynatılmasını İstemem. Tarihe, kıymetli tarih yadigârla- Tma o kadar çok bağlıyım, Fakat he yalan söyliyeyim. Askeri mü- zenin kubbelerinde dolaşan teh- likenin önlenmesi beni çok müte- essir etti. İçimden: — Keşki on dört asrın yükünü taşryan kemerler çökseydi, kub- beler hâk ile yeksan olsaydı.. de- dim. Beni bu fena temenniye sevke- den de bu kubbelerin altında bir depo halinde yığılan milyonlar de- ğerindeki eşsiz tarih hâtıralarının bu vesile ile mahvolmaktan kur- tarılması ve onlara lâyık modern bir binanın kurulması ihtimalidir. le görünüyor ki bu bina yıkıl- madıkça buradaki yadigârlar kur- tulmıyacaktır. Bina asırların rütu- betini - sünger gibi - içine çek- miştir. Burada teşhir edilen eski eserlerin hemen hepsi rütubetten Müteessir olan madeni şeylerdir. Bir gün evvel silinen Ve temizle- 'Nen bir kılıcın, miğferin ertesi gün bir parmak küf tuttuğu görülüyor. Küf rütubet asırların hatıralarını eJ'_deı' gibi kemiriyor, yok ediyor. Sihirli bir el binayı şöyle bir avuç- lasa da sıksa içinden Halici dol- duracak kadar su çıkacağa benzer. Binanm kendi sululuğu yetişmi- Yormuş gibi mihrabınm sağına bir de su deposu yapıştırılmıştır. Ecnebi mütehassıslar, arkeoloğ- lar buradaki eserleri seyrederler- ken şahit oldukları fecaat karşı- sında titriyorlar, Kıymetli direk- törü Bay Şükrünün senelerdenbe- ri yapmak istediği ilmi tasnif bi- nanm müsaadesizliği içinde boğu- lup gitmiştir. Buradaki eserler bir çok müzeleri dolduracak kadar boldur. Yersizlik yüzünden bun- ları asri mânasile teşhir edemiyo- ruz, gösheremiyofuz- Tarihe, ilme ve tarih yadigârlarına derin bir saygı gösteren Cümhuriyet idare- sinin bu faciaya nihayet verme- 8i pek yerinde bir temenni olur. B aşlı başına bir müze olan bu yapının tarihini tetkik et- Mek bize birçok hakikatler öğre- tecektir. Fen adamları yapılış tarzlarma, kullanılan malzemeye ve muhafaza şartlarına göre bi- nalar için vasati bir ömür kabul etmişlerdir. Kâinatta istikrar yok- tur. Çökme, göçme ve yok olma tanlı, cansız her mevcut için Müu- kadder bir âkıbettir. Jüstinyen öldüğü gibi onun eseri olan Ayairi- hi de bir gün yıkılacaktır. Türk istilâsından sonra bütün Bizans Mâbetleri ihtida ettikleri halde Nusraniliğini muhafaza eden Aya- ini kilisesi acaba tabit ömrünü doldurmuş mudur? Bu binanın isim babası Büyük Kostantindir. 18 sene süren dahili Muharebelerden sonra düşmanla- Tin! ve ihtilâleileri tepeliyen Ve Praklarında sulh ve âsâyişi te- Min eden Kostantin bu mâbedi Sülh—İrin” ismile adlandırmış- ©. Fakat ahşap olan bu ilk bina Yanmıştr. Jüstinyen 532 - 537 mi- ıâ.dî yılları arasında Ayairiniyi ye- :ıde'.ı yaptırmıştır. Şu halde bina | Üğün 1402 yaşındadır. Bu yaş eu tarz binalar için kabul edilen Askeri Müze Yıkılıyor mu? Askeri Müzenin yakından görünüşü Yazan: — ibrahim Hakkı KONYALI Maneviyatı çürüyen Bizans; ka- pılarını Fatih ordularına açtığı zaman Atalarımız içeride zorla a- yakta durabilen beş on mabetle, bir düzine kadar âbide bulmuştür. Ayairini de onlardan birisidir. Türkün medeniyet ve uUmranse- verliği Bizans âbidelerini kurtar- mıştır. Türk istilâsı Ayasofya, Küçükayasofya, Kariye ve Ayai- rini gibi dini müesseseler için bir Voronof aşısı olmuştur. Fatih A- yasofyanın dört tarafına — yapış- mış 90 kadar pis binayı yıktırarak büyük mabedi ahtapotlardan kur- tarmıştı. Diğer mabetler ve âbi- deler de böyle bir temizleme ve destekleme ameliyesine tâbi tutul- dular. 740 M. yılındaki bir sarsıntıda epeyce hasara uğrayan Ayairini tamir edilmiş, bazı ilâveler de ya- pılmıştı. Bundan sonraki zelzele- lerde sarsılan ve hirpalanan ma- bet birçok tamirler daha görmüş ve yamalar almıştır. Fati.h İstanbulu aldıktan son- ra şimdi Topkapı adını a- lan bir de Türk ve İran sanatkâr- larına yaptırdığı iki sarayın etra- fint bir surla kuşatmıştı. O vakit Ayairini ve onun karşısındaki Samsun hastanesi sarayın birinci avlusu içinde kalmı$tı. Fatih, ken- disine ayırdığı Bizans müessese- lerine “Sultani” vasfinı veriyor- du. Fatihin Ayasofya evkafını tes- bit eden vakfiyesinde Ayairini- nin adı “Kenisei Sultaniye” şek- linde geçmektedir. (1) Güzel sa- natlara büyük bir yer veren Fatih Ayasofyanın saliplerini ve canlı mozayiklerini tahrip ettirmediği gibi Ayairininin nakışlarına, süs- lerine de hiç el sürdürmemiş ve burasını bir çeşit askeri müze haline koymuştur. Kıymetli ve eski silâhlar, düşman illerinden ve ellerinden alman tarihi eserler burada toplanmıştı. Ayairini ilk şeklini değiştirme- den bize kadar gelen kubbeli ba- zilika sınıfına dahil odan Yunan haçı şeklindeki yegâne kilisedir. (Bazı sütun başlıklarında Ayasof- yada olduğu gibi Jüstinyen ile Teodoranın monoğramlarını taşı- maktadır. Mihrabı üzerindeki ya- rım kubbenin içindeki mozayikle işlenmiş büyük salip bugün bile İranlılarda yaşamış, milâttan son- ra üçüncü asra doğru Suriyeye ve oradan da Küçük Asyaya geçmiş- tir, Ayasofyayı yapan — mimarlar Romadaki Panteonu değil, Asya- daki eski binaları esas tutmuşlar- dır. Büyük âlim Salamon Renak bu fikri ileri sürerken Ayairini ki- lisesinin de eski ve Asyalı bir Türk mimari tarzında yapılmış ol- duğunu da söylemiş oluyor. (2) Ayairini; yeni saray (Topkapı sarayı) yapıldıktan sonra teferrü- atından sayılan ve şimdi darphane bulunan binalarla Cebeci askerine tahsis edilmişti. Fatihten Üçüncü Ahmede ka- dar burası “Cebehane”, “İç Cebehane” adlarile hep Cebecile- rin ellerinde kalmıştır. Üçüncü Ahmet devrinde garp medeniyeti- le sfkı temaslar başladıktan sonra Ayairininin Avrupadakiler gibi bir askeri müze haline konulması dü- şünülmüş, bazı tadilât ta yapıla- rak kapısının üstüne konulan 1139 tarihli bir kitabe ile adı “Darül- esliha” ya çevrilmiştir. Burada kıymetli kur'anlar, peygamberin sakalı, mübarek emanetler ve ne- fis tarih yadigârları, eski silâhlar teşhir edilmek suretile Türkiyede ilk müze kurulmuş oldu. Binanın bir kısmı da silâh ve mühimmat deposu halinde kullanılıyordu. Bi- rinci Abdülhamit zamanında “Tot Bey zade” adile iştihar eden Baron de Tott Ayairiniden bahsederken burada çok kıymetli silâhlar, tari- hi eşya ve Kosovada Murat Hüda- vendigârı öldüren Miloş Kabilo- * viç'in kılıcı, büyük davul ve kösün muhafaza edildiğini, İstanbul mu- hasarasında kullanılar bir Türk mancınığının da binanın önünde metrük bir halde bulunduğunu ve bunun iyi muhafaza edilmesini alâkadarlara tavsiye ettiğini söy- lüyor. Üçüncü Selim zamanındaki Yeniçeri isyanında Darülesliha yağmaya uğramıştır. İkinci, Mah- mut zamanında Cebehane Yeni- çerilerin yağmasından kurtarıl- mıiştır. Fakat Darülesliha asıl fe- lâketli devtini 1241 vak'ai hayri- yesinde yaşamıştır. Yeniçerilik lâğvedilince Yeniçeriliği alâkadar eden her şey yakılıp yıkılırken buradaki bayraklar, tuğlar, san- caklar, kuddum, nakare boru ve- saire gibi kıymetli tarih yadigâr- ları da toplanmış, ateşe verilerek yakılmıştır. Bu sırada kiymetli eserlerin bir kısmı saraya alınmışı mühim bir kısmı da ecnebilere peşkeş çe- kilmişti. Vak'ai hayriyeden sonra öldürülen askerlere ait silâhlar ve harp malzemesi Darüleslihaya- topl ş ve kubbelere kadar yı- yaşamaktadır. Büyük kubb .'n kasnağındaki 20 pencereden bir- çokları sonradan örülmüştür.) ürkler, Bizans eserlerini iyi T muhafaza etmek suretile mimari tarihine büyük h%zz_net et- mişlerdir. Bu sulh ;ınalî)eî:ıtığ ıî;o;; 1 yapan Aydın. îl(:fyğîlaî'hpîzidor gibi iki Asyalı mimarm yapmış olması en ?cuv- wetli bir ihtimaldir. Kubbelıl ınş_a- «* Orta Asyadan Asürilere gelmiş, ğılmıştı. Bunlar sonra *Ayrupalıla- ra demir fiatına satılmıştir. Abdülmecit zamanında burası harp ambarı adını almış ve Avru- padan getirilen yeni silâhlar bu- raya depo edilmişti. Bu sırada Tophane Müşiri Fethi paşa anbarı teftiş ederken burada bulduğu bir tuğla üzerinde Bizans imparator- larından birisinin adını görmüş, Avrupad haf e- YAN Şu Garip Dünya: KG KA Ğİ , Kırk Kere Dünyayı Dolaştı Paris'te — Jili Jiri, 1897 sene- | sinde posta mü- vezzii olarak | işe başlamış ve ' nihayet geçen- lerde — tekaüde sevk — edilmiş - tir. Çalıştığı bu 40 sene — zarfında, Pariste büyük bulyarlardan birini her gün dolaşarak mektup taşıması icap ediyormuş. Tekaüde — sevk edildikten sonra, arkadaşları, bu 40 sene içinde her gün Pariste dolaştığı mesafeleri bir- birine ekliyerek Jili Biri'nin gezdiği yerlerin 40 defa devriâlem seyaha- tine tekabül ettiğini bulmuşlardır. Sıhhatte olan Biri, buğün de posta müvezzii olmamasına rağmen alışkan lık dolayısiyle her gün Paris sokak- larında bir kaç saatlik yol yürümek tedir. x Bir buse için 1000 lira ceza Bir Roma mah- k kemesi, Santo Emanio del San gra'dan Nikola Kampitelia — a- dında bir köy- genci, köydaşla rından Custina * Pozati isminde güzel bir kızı zorla öptüğü için 1000 lira cezaya çarp- tırmıştır. Delikanlı, 16 yaşında olan bu güzel kıza âşık olmuş, fakat kı- zın babası, evlenmelerine kat'iyyen razı olmamıştır. Bunun üzerine de- likanlı, kızın kendi üzerinde kalma- sı veya kendisine verilmeğe mecbur kalınması için kızı misafirlikte bir bölük halk arasında öpmüş.. Fakat babası, kıznıı — öpen bu delikanlı aleyhinde dava olmuştur. dildiğini Abdülmecide açmış, pa- dişahın muvafakatini almak su- retile bizde Avrupat mânasile ilk müzeyi burada kurma şerefini ka- zanmıştır. Fethi paşa mabedin dış avlusunda “Mecmai eslihai atika” ve “Mecmaj âsârı atika” adlı iki kısım yaptırmış ve burada eski &- serleri teşhir etmiştir. Topkapx sarayında Fatihten- beri müze sayılabilecek bir yer vardı. Burada kıymetli ve tarihi hazineler saklanırdı. Avru- pai anlamında müze kurulması fikri Nevşehirli İbrahim paşanın teşvikile Üçüncü Ahmet zama- nında doğmuştur. Matbaacılığı teşvik eden İbrahim paşa bizde müzeciliğin de kurucusu olmuş- tur. Fethi paşa bu fikri canlan- dırmıya ve genişletmiye muvaffak olmuştur. Bizde müzeciliği Hamdi beyle başlatmak ve onun adına heykel dikmiye kalkışmak tarihi bir hatadır. Eğer müzecilik adına heykel dikilecekse evvelâ Nevşe- hirli İbrahim paşanın, sonra da Fethi paşanın heykelleri yapılma- lıdır. Hamdi bey Askeri müzedeki bir kısım eşyayı Çinili köşke kal- dırmak suretile ancak bir şubenin genişlemesine hizmet etmiştir. Ab- dülâziz zamanında harbiye amba- TI metrük kalmıştır. Fethi paşa- nm hazırladığı eski askeri kıya- fetler umumi hapishane ittisalin- deki Mehterhaneye, sonra da sa- nayi mektebine ve ticaret nezare- tinin yanındaki binaya nakledil- mek suretile şuradan buraya sü- rüklenmiş, eskimiş ve üstlerinda- ki kıymetli silâhlar aşırılmıştır. Abdülhamit devrinde buradan çı- karılan eserler tekrar getirildi. Yalnız ecnebilere irade ile açılan bir müze yapıldı. Abdülhamit Maçkada bir askeri müze binası yaptırmıya karar vermiş ve plân- larını da hazırlatmıştı. Bu maksat- la Yıldızda bir nümune müzesi kurulmuştu, sonra bu fikirlerden vazgeçilmiştir. Meşrutiyetten son- ra müzenin kurucusu da Ahmet Muhtar paşa olmuştur. (1) Topkapı sarayı direktörü Tah- sin Öz“ün'. bq"ıhıdı, iğı arapça Fatih vak- fiyesi, Sayfa 11. (3)'Wât£dv_qmai. Sayfa 133. açmış ve neticede Nikola 1000 lira cezaya mahküm ADAMLARI Günün en mühim adamı olan Albay Beck 44 ya- şındadır. Bugün Londrada Lord Halifax ile bütün Orta Avrupanın mukadderatı üze- rinde tesir edecek müzakere- ler yapmaktadır. Albay Beck, bir askerdir. Fakat hâdiseler onu siyasetle meşgul olmağa sevketti ve neticede iyi bir asker olduğu kadar iyi bir siyasi olduğu tebarüz etti. Babası hukukçu idi ve Rusya Dahiliye Nazırlığında müsteşardı. Harpten önce Le- histan da Rus Dahiliye Neza- retinin idaresine bağlıydı. Fa- kat, Beck'in babası da mem- leketinin istiklâli için çalış - mak yüzünden azlolunmuş ve takibe uğramıstı. * L ehistan millt kahramanı Ma. reşal Pilsudski 1914 te Rus- lara karşı yürüdüğü zaman Beck, onun maiyetinde bir topçu neferi idi. Beck, çok geçmeden onbaşı- lığa, çavuşluğa ve başçavuşluğa terfi etti ve Mareşalin yaptığı bu hâreketlerde kendini gösterdi. Ma- reşalin Lejyonu dağıldığı ve ken- disi Almanlar tarafından sürgüne gönderildiği zaman Beck te yine o- nunla beraberdi. Pilsudski, Beck'i kendi müridi sayar ve ona siyaset dersleri verirdi. Pilsudski, 1926 da kumandası * altındaki kuvvetlerle hareket ede- rek Lehistana hâkim olan hükü- meti devirdikten sonra Harbiye Nazırlığını deruhte etmiş ve Beck'i baş müavinliğe tayin etmiş, daha sonra başvekilliği deruhte ettiği zaman, onu başvekil muavinliğine getirmiş ve iki sene sonra Hariciye Nazırı yapmıştı. eck, kendi muhitinde “şef,, unvanile maruftur. En bü- yük şöhreti verdiği emirleri de- ğiştirmemektir. Fakat — Miralay Beck, bir karar veya emir verme- den evvel, uzun uzadıya düşünür, her mesele üzerinde arkadaşlarını dinler, onlarla münakaşa eder ve daha sonra karar verir. Beck, yıllarca önce, gece çalış- mayı itiyat edinmiş olduğu için her gece Varşovada Bruhl sarayındaki yazıhanesine girer ve sabaha ka- dar çalışır. Sabahleyin, bütün si. gara tabaklarının izmaritlerle do- lü olduğu görülür. Çünkü Beck, iş başında fasılasız sigara içer. Polonya Hariciye Nazırı Albay Bek Kendisi uzun boylu, ince bir adamdır. Göz kapakları a- ğırcadır. Az uyku ile kendini ida- re eder- Fakat her gün öğle yeme- ğinden sonra iki saat istirahat et- mek itiyadındadır. Son derece ciddi bir adam ol- makla beraber bir çok fıkraları bi- lir ve nakleder. Sohbeti çok tatlı. dir ve zarif giyinişi ile tanınmış- tır. Rivayete göre gardrobunda 300 boyun bağı vardır. | Yaz tatilini yatında geçirmeyi sever ve bir yatı ile bir motörbo- tu vardır. Miralay Bey, iki kere evlenmiş- tir. İlk karısı ölmüş ve kendisine iki oğul bırakmıştır. Bu çocukların en büyüğü 17 yaşındadır. Şimdiki karısı, sarı saçlı, mavi gözlü ve şen bir kadındır. Yani kocasiının tam zıddıdır. * * eck, Hariciye — nazırlığına gelmeden evvel, memleketi haricinde diplomatik işlerle meş. gul olmuştu-. Lehistan - Litvanya konferansında memleketi namına askeri murahhaslık etmiş ve Pa- riste Lehistan sefaretinde ataşemi- literlik ile meşgul olmuştu. Mükemel fransızca konuşursa da ingilizcesi o kadar iyi değildir. Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketinden : 29 mart 1939 tarihinde Ankarada Türkiye İş Bankasında alelâde top - lanan hissedarlar umumi heyetinde şirketimiz hisse senetlerinin l4 nu « maralı kuponu mukabilinde kazanç ve buhran vergilerinin tenzilinden sonra hisse başına safi olarak (125) yüz yirmi beş kuruş ödenmesi takar- rür etmiş olduğundan 15 nisan 1939 tarihinden itibaren Türkiye İş Ban- kası Ankara ve İstanbul şubelerin - de tediyata başlanacağı ilân olunur. Soğuk algınlığı, nezle ve teneffüs yol- larile geçen hastalıklardan korur, grip ve boğaz rahatsızlıklarında, ses kısıklığında pek faydalıdir. İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ Ğeyoğlu - İstanbul * D M ğen li — MA dd aei Z SĞ

Bu sayıdan diğer sayfalar: