Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi: 97 Çeteyi Pusuya işürmüştük Bunlardan On Dokuzunu Yere Sermiş, Birçoğunu da Zedelemiştik, Ceplerimiz de Biraz Para Görmüştü uz yerde kal : intikamı Bu pe e bir kısmını ele işlerinden kafalarını gibi küçük bir muvaftakı- de beşinin k mam Koyun sürüsü i kurtlar gibi günlerce a dolaşmıştık. Nihayet £ gün, yine saldırmak niyeti ile yürüdükleri Sarıkavak kö- n altındaki boğazda karşıla- m bu nankör- tırmıştık, On sermiş, bir çoğunu Habisler, k bu soy- ardında eri biribiri, doküzunu y ateş rıyan domuz sürüsü mışlar, homurdana ho « her biri bir tarafa kaç- ihetinden zenginleştir- okuyucularımdan şenlendirmişti. ların süvari bölükleri düş üsait değildi. Benim e bir köşeye etrafı dinleyip hepimiz bir yere sokulup sinmiştik. İngiliz ve Hind süvari bölükleri, düşmanla- i-her tarafı kaplamışlar, bo- ı kesmişler, geleni, geçeni Sadık kaptan çetesi- rlardı. Buradaki is- Lister de çıkmıştı Görmedim diyene dayak, bilmiyorum diyene tokat n yanlış malümat e de İngiliz lirası dağıtı - u bu eli açık delikanlı, İngiliz sıkıştırıyor, atı hakkımda y nmakla akla bulunamıyacağımı, ko- tutulamıyacağımı pek Sözel anlıyan açık göz düşmanlar, bu arada kitsiz İsküdarda evimi vakitli, basmak, aramak, çoluk, Şocuğuma yapmak, ka- nöbetçi koyup suçsuz kadın Ve çocukları aç ve susuz bırakmak Zibi hareketlerle, takındıkları me- İeniyet maskelerini atmışlar, ha- ki çehrelerini ve vahşiliklerini doğruca göstermişlerdi. Bu haller Yüreğimi sızlatıyor ve beni kıv - Tandırıyordu. Biyer mi, yuvamı bu zalimlerin zulmundan kur- tatmak için karımı boşadığıma dair Yazdığım bir kâğıdı evime gönder- Miş, gelenlere, bu kâğıdın göst Tilerek benimle bir alâka ve mü- esebetleri kalmadığını 8 işkence ığım İk Kızılca köyünde duramıya- Sak kıpkızıl bir deli haline g: Mişti. Kosoy bana, kayınyaldem İrafından, evimi basan medenile- TS gösterilen bu kâğıdin çok fena İZ tesir yaptığını ve kayınvalde - Min dayakla bayıltıldığını bildir - işti, O akşam Kızılca köyünden ay- İsaştım. Çılgın bir hirila koşa, koşa ve dinlenmeden Üsküdarın yo ı Yünü bile kısaltmıştım. Çocukları- kayın valdemin : en beni perişan et larında oturup ağlıyamazdım, ığımı topladım.. ri verdiğim teselliler, ön- çtığım altınlarla oyalamı- ta, raplarım. gidermiye -uğraş- . Mümkün mü hiç? Zavallılar 8 hıçkırıyorlar, bezgin, bitkin, #kişlarını bir ok gibi yüreğime saplıyorlardı. Daha fazla durama- dim evimde. Sabah ezanı okunur- ken yaşlı gözlerimi silerek, yuva- mı, yavrularımı müezzinin büyük- lüğünü ilân ettiği Allaha berkede- rek kapımı çektim, fakat, bozulmuş, yavruları boğ dişi kaplan gibi şileşmiştim. O günümü, Altunizadede Yavuz Fehminin köşkünde, bir erkek ü de dişi arslan doğuran ananın di- zinin dibinde geçirdim. Bu muba- rek kendine ana edindi. yuvası Imuş bir ırtıcılaşmış, van- ğim mühter uğruna çır- pındığım vatanın bir sembolü gibi yüreğimden intikam “duygularını taşırdı benim. Dizine 'yâttım. O söyledi, ben ağladım. Akşam olmuş. ber taraf yurdun bahtı gibi kararmıştı. künden çıktım. İki Modadaki İngiliz karar; finda' dolaşıyor. yuvama musallat olan Viteli ar: pençelemek, titriy mek, etlerini kemirip didiklemek, kanını sora sora içmek istiyordum. Gözüm o kadar kararmıştı ki, ka- rargâhtan çıkan tercüman Bed - rosa sokulup sormaktan bile çe- kinmedim. vuzun köye saat sonra arma halimden hiç şüp- helenmemiş, çamurlu kıya- fetim, deri ceketim ile beni bir Şi- leli Rum çetecisi sanmıştı ve: — Bugün Adaya gitti. İki gün kalacak orada. Bir iş için ise, gi ven Lister ile görüş kirye. Cevabile de beni fena halde sars- miş, seciyemin dürüstlüğünü, d şüncelerinin çürüklüğünü ken. rine göstermiştim, tayol ağzı, lü çeşme, Gazhane yoluyla Uzunçayıra varmıştım. Maksadım, Lâ tan Küçük çamlıca yoluyla Bul - ezarlığının yanındaki sırt- ya gitmek, geceyi ya binbaşi Mehmet Beyin ya da Mevlüt peh- nın evinde geç an tellerin kena- rından yavaş Y. nimi başka şeylerle meşgul etmek, aş yürüyor, zih- Vitel meselesini unutmak ve lerimi yatıştırmak için bir şarkı mı rıldanıyordum. Bari her vakit yap- im bir şey ol- rek yürüyü- ve becerebi sa, Bu şarkı söyliy şün cezasını az daha canımla ödi- | yecektim. Mezarlığın sonunda, tel mânia- mn köşelendiği noktada bulunan büyükçe bir meşe ağacına yaklaş- Ansızm patlıyan, mermisi sağ kulağımın biraz açığından vız- İyarak geçen bir silâh söylediğim şarkıyı boğazıma tıkıvermişti. A- lışkın ve seri bir hareketle he- men olduğum yere uzandım. Ta- bancamın namlısını da ağaca doğ Tu uzattım. İki dakika süren sıkın- ılı, çarpıntılı bir beklemeden son- ra, yavaş yavaş sürünerek sokul- dum. Gördüğüm manzara hem kız- dürmuş, hem de güldürmüştü be- (Devamı var) imyagerdi. Şöyle anlatıyor- du. Lâboratuvarım şehrin Gualahara tarafındadır. o Orada toprakların arasında bir demir parçası buldum. Atomların ışığa İ çevirdim. Kulağımla değil, fakat demincek size anlattığım veçhile gördemin hücrelerinin, gerek o hücreler dinleyiş işinde spesiya - lize olmuş olsunlar, gerek olma - mış olsunlar demir parçasının söylediklerine tepemden tırna - ğıma kadar kulak kesilirim. Demir bana ta esir içinde bir nebüloz fiskesi iken hatıralarını anlatmağa başladı. Ben oralarını geç dedim. İspanyada bir demir madeninde, maden iken nasıl alı- nıp eritildiğini ve kendisinden bir top döküldüğünü tarif etti olarak önünde üm istikbal açılmış. Onu dört teker - lekli kırmızı bir arabanın üzerine oturtmuşlar. Ve bir gemiye taşı - mışlar. Geminin adı Pinta imiş. Kimyager: “Dinleyin şimdi ben sözü topa bırakıyorum, £ “şöyle söylüyordu,, dedi. Pinta, bir de iki gemi daha, de- nize açıldık. Aylarca gök Okya - nusa, Okyanus göğe ufuk oldu. Akıbet uzaktan karayı seçebildik. Görülen yer yeni dünya imiş. İş- te top olarak, İlk sefer orada bu- lutlara karşı gürledim. Halbuki Amerikanın keşfini ilân ediyor - muşum. Aradan seneler | geçti. Pinta eskidi. Beni başka bir ge - miye naklettiler. Gemiyi Fran - sızlar zaptettiler. Ben de Fransız- ların eline geçtim Tadan bir çok sene geçti Bir gün gemim (Marsilya rıhtımına rampa etmiş duruyor - du. Bandolar alabildiğine çalıyor- Yazan : mıştı. O anda, karargaha girmek, cebimdeki iki bomba ile orasını alt üst etmek hatırıma gelmişti. Fa- kat bu hareketimin doğuracağı â kibet ve rieticeleri şahsım ve ailem namına değil. Fakat milletim nami- na uygun bulmamıştım. Bu teşeb- büsümün cezasını bana değil, Türklere çektireceklerdi o zalim- ler, Derhal vazgeçtim ve çekildim oradan. Bir kahvede oturdum. Vitele, bulgarca uzun bir mektup yaz - dım. Mektubumda, ne için geldi- ğimi açıkça bildirdikten sonra, e- viine yaptırdığı taârruzlara devam edildiği takdirde, intikamını şah- sen kendinden alacağımı da ilâve ettim. Zarfinın üstünü fransızca yazdığım bu “mektubu, karargâh kapısında nöbet bekliyen 'neferin delâleti ile karşılaştığım bir ter - cümana uzattım ve: — Bu mektubu Şilede Yorgi vehlivandan getirdim. Mister Vi-- ele verilecektir. Diyerek, uzanan eline bıraktım tan ay- rıldım: İçim biraz rahatlanmıştı.. Ne de olsa, bu adamın biraz kor - ve hızlı adımlarla karar; kacağını, insafsız elini yuvamdan ve yavrularımdan çekeceğini tah- miri “ediyördum. Tahminimde al'- dânmamtıştım. Mektubum, kapiten cenaplarını insanlandırmış, mede- nileştirmişti. Ama ayağını yuvam- dan kesememişti. Vitel yine gel mişti evime, Fakat, her vakitki gi- bi âer.davranmamış, caka satma- mıştı. Umulmadık derecede tatlı- laşmıştı. Aileye güler yüz göster- miş, hattâ çocuklarıma pastalar, bonbonlar getirmişti. Zorlukla dön düremediği yolumdan beni yumu - şaklık ile çevirmek, ele gecirmek yoluna girmişti. Kayın valdeme: | . — Söyleyiniz bu adama.da ina- dı, eşkiyalığı bıraksın. Kendisine iki yüz lira aylık verelim, bizimle çalışsın. Bunu, işgal kumandan- lığı namına teklif ve temin ediyo- rum size. Demiş ve beni satım almak isle- mişti. B u teklifin yaraşıklı cevsbi-. | Bı o kapitene ve efendileri- ne-az bir zaman sonra Şilede ver- SİNİRLİLERİN MİDESİ Sinirlilerden çoğunun —bazıla- rının rivayetine göre hepsinin— midesi bozuk olduğu eskidenberi meşhurdu. Farkında o olmıyarak hava yutup sonra da midelerin den üstüste birçok gaz çıkaran bayanlar bile sinirli oldukları için midelerinin bozulmuş olduğunu sanirlardı. Fakat, yirmi beş, otuz'yıl kadar oluyor, İsviçrede ruh tedavisi İle kendisini çok tanıtan bir sinir has- talıkları profesörü “midesi bozuk olanların yüzde doksanı sinirliler- dir, dedikten sonra bu meşhur ke- lâm o vakitki hekimlerin ağım- ın midesi bozuk olanların kulak- larma okadar iş ve. midesi bozuk olan herkesin kendisini si- nirli sayması âdet olmuştu. imdiki hekimler o fikirden vaz geçmişlerse de, midesi boruk ©- lanlar arasında buhn İnananlar hâlâ çökça bulunur... Yemekten sonra midesi yanıyor yahut mide- ye şişkinlik geliyor, gazlar ci yor, biraz da sancı oluyor; gece uykusuzluk olup ta sabahleyin baş ağrun da gelince, sinirlerin zali- yetinden mide bozulmuş ta on- dan. Halbuki insan kendisini sinirli diye bilse, yahut öyle bildirmiş ol- sa da midesi bozuk olunca bumu hemen sinirliliğe bağlamak doğru değildir. Sinirli “denilen bir ki sede—sinirli olmiyanlar gibi bir mide ülseri bulunmasına hiç bir mâni yoktur. O da ilk zaman- ları bir mide bozukluğu İle başlar ve uzunca bir zaman öyle devam eder, O kadar zaman mide bozuk- luğunu sinirliliğe bağlıyarak al- dırmayınca, mideyi İyice muaye- ne ettirmeyince, sonu ne olur bi inmez. Bir mide hozukluğunu. sinirle- rin zayıflığına bağlamak için şart“ lar vardır. Bir kere, mide bozuk luğunun: şekli, Sinirli olanlar mi: deleri düzgün olsa hile - bozuklur ğun tarifini okuyunca kuruntu ile mide bozukluğunun alâmetlerini kendilerinde hissedecekleri için, o şekli burada © tarif etmiyedeğim. Zaten onu ayırt etmek büsbütün hekim işidir. Sonra, mide bozukluğunu si lerin bozukluğuna bağlamak için, ne midenin kendisinde, ne de ka- rındaki başka uzuvların hiç birin- de, midede bozukluğa sebep ola- bilecek hiç bir hastalık bulunma- mak şarttır. Halbuki karmdaki w- zuvların hepsi mide bozukluğuna sebep olabilirler. Hele kadınlarda kadınlık âletlerinin birinde has- talık olunca midenin bozulmama- si pek nadirdir. Karaciğer hasta- lıkları, barsak hastalıkları, müz- min apandisit hastalığı, dalakta toplanan sıtma hastalığı mideyi az çok bozarlar.. Göğüs içindeki uçuvlardan da akciğerde veremli olanların, kalb hastalarının mid: leri çok defa bozuk olduğunu bi Tirsiniz. Midede bozukluğa sebep olan hastalıkları midesi bozuk olan si- »irli kendisi ayırt edemez. Onları teşhis etmek hekim. işidir. Rönt- gen ısıklarile muayene lüzumu da başka, Yalnız, bakınız, modaya uymak için kendi kedilerine aç kalarak zayıflıyan bayanların midesi bo- zülunca onlar kendileri mide bo- zukluğunun açlıktan, zayıflıktan ileri geldiğine emin olabilirler. Hele zayıflıktan böbrekleri de kaymiş olursa... Saydığım bu hastalıklarm hiç biri bulunmadığı vakit, mide bo- zukluğu gene mutlaka sinirliliğe bağlanamaz. Sinirliliğin her tür- lüsünde mide bozulmaz. Mide bo- zukluğuna sebep olan şekli, yahut mide bozukluğu ile birlikte bulu- nacak slâmetler vardır. Bunları da sinirli hasta kendisi ayırt ede- mez, çünkü sinirliliğin bir alâmeti de —en büyük alâmeti— kendi kendini yanlış hissetmektir. Mide bozukluğu sinirliliğe bağ- landı... O vakit te sinirlilik nere- den geliyor? Sinirlerin bozulması da sebepsiz olmaz. Hekim e sebe- bi aradığı vakit birçoklarında gö- üste gizli gibi kalmış bir verem hastalığı bulur... Onun için mide bozulduğu va- vermemek doğru olmaz. Bayağı bir mide bozukluğunu da muaye- ne ettirmek lâzımdır. TOPUN SÖYLEDİKLERİ Halikarnas Balıkçısı ardi du La Marseillsise adlı bir türkü söylüyorlardı. Beni ağzıma ka - dar barutla doldurdular. Ben de türküye sesimi katmak İstiyor - dum. Orada da can ve gönülden göklere karşı gürledim. A3 sonra beni karaya çıkardılar. Hattâ reşal Bernadot adlı bir yanımdan geçerken, bü şarkının Fransa için iki üç kolordudan da- gördüğünü söyledi sağnağı & asırlardanberi yağıp, başlar üzerinde birikekoy- muş olan tozları üfürüp savurdu. Sesimin gürleyişinden bir sürü tahtlar ta temellerine kadar zan- gır zangır titrediler. Ondan sonra beyaz atlı tom - bülca bir adamın önünde geçit eder du “iye Temp lardı. Fakat nedense herife kanım ısınmadı. İnsandan ziyade insanın kocaman bir kasabına benziyor - du. Bense Pinta'daki ilk ateşle - nişimdenberi, sesimi hep insanla- rın türküsüne katıştırmağa alış - mıştım. O'tombul adam beni İs - panyaya gönderdi. Orada General Jünot adlı bir adamın kumanda- sındaydım. Bir gün bir çok İspanyol kız- ları ellerinde hançerler olarak ba taryamıza - saldırdılar; ve beni zaptettiler ve işte o zaman ben yine -İspanyolların eline geçtim. B eni muzafferiyetin bir nişa- nesi, diye Madrit vilâyet binasının önüne çektiler. Sırtıma beni, zaptettikleri tarihi gösteren bir bakır levha çaktılar. Orada çok mesut seneler geçirdim. Çocuklar etrafımda oynaşır, sır tama biner inerlerdi. Vilâyet ko- nağı öatılınca beni bir eski hırda- vat anbarına sürükle: Orada epeyce tozlanıp paslan - dım. Seneler geçti. Bir gün bir kaç zabit geldi, üzerimdeki lev - hayı okuyunca beni Madrit aske- ri müzesinin önüne çektirdiler. Orada irili ufaklı tam bir düzine top yanyana sıralanrşış duruyor- duk. Ben o eski şanımın rüyasına dalardım. Akşam olunca Rita adı bir genç kız gelir, üzerime otururdu. Zavallı yavrucak çocuk denecek kadar körpeydi. Gündüzleri bir sigara imalâthanesinde sigara sa- rardı,. Babasına kader çocuk bol- luğu ve para kıtlığı vermişti. Be- nim sırtıma oturmak bedava ol - duğu için, üzerime yangelir, sesimin resmi duru: ve gelen geçenleri seyrederdi. O üs- tüme otürurken rahat etsin diye elimden geleni yapardım. o Yani elimden “gelen dediğim, molekül- lerim ne kadar müsaade ederse, o kadar yapardım. Sonraları şehirde tuhaf bir hal- ler oldu. Sokak Sokak devriyeler gezdi; göklerde, koca bir eşekarı- sının: zıfıldayışı (o gibi bir nnlü peydahlandı ve herkes göğe baktı. Derken “ıslık gibi bir şey duy - dum. Halk öteye beriye sığınak- lara koşuştular. Güm diye yanı - başımda bir bomba patladı. Altı- ma saklanan bir Şocuğun beyni parçalandı. Bu edepsizliği kim O Pinta'daki, Marsilyada rimin oynaştığını duydum. Sağımda solumda toplar pa m e kon İşte o akşam, yanıbaşımdan ge - çen iki asker dönüp bana baktı - lar, Onlara gülümseyim, dedim. Ama dudaklarım oynamıyordu. Fakat gülümsemek istediğimi duydular mı ne? Birisi ötekine beni eliyle gös “ tererek: “Hele şu çakaloza bak, bunun ötesini berisini yontup 29- sak, mükemmel bir havan topu olmaz mı?,, dedi. Sevincimden ax kaldı yüreğim senelerdenberi pas- lanan ağzıma gelecekti. Öteki as- tanklarına o karsı iş görürdü. deyince, bayağı arabamın üzerinde hople- layasım geldi. Küçük dilimi yuk tum, desem yalan değil, Beni ora- dan kaldırıp götürdüler. Tornaya koydular. Beni evire çevire yıka- yıp temizlediler. Tıpkı ilk top ok duğum gün gibi piril piri parlı- yordum. Eski arabamı değiştirdi- ler. Hem de asıl tuhafı beni bey- girler değil, kızlar çekiyorlardı. Bunların arasında Rita'yı tanıma- yım mı! Demir olmasaydım mut- Jaka gülerdim. Fakat eskisi gibi giyinmiş de - Eildi. Başında sivri bir şapka var- dı. şte o gün yine harp meyda- nına vardım. o Önümüzde Guadalajara denilen bir y dı. Oraya ateş “diyordum. mensup olduğum askerler yüz kişiydi. Biz ise tuk. Top olarak yaşadığım son günü iyice hatırlıyorum. Yanıbaşımdaki top parçalandı. Ben: doldurup bo- şaltanların hepsi de vurulup öl - düller. n Onlar sağken Rita, onlara su taşıyordu. Rita, on beş yaşınday- dı. Hayatın zevklerinin hiç birini daha tatmamıştı. Gözleri önünde bayat, gençliğin ümidi yetler kadar yayılı dururken yine korkmadı, tirkmedi. Benim başı- ma ge fına gülle kurşun ordu. Beni nasıl doldurdı larını su taşırken görmü, doldurdu. Gözleri şimşekler çaktı Dişlerini sıkıyor. Yumruğunu sal- Lyordu. Bütün gönlüyle “No Pa- saran!,, diye bağır dört yalnız iki top- Ole! dedi, beni ateşlerken göğsü- ne giren bir gülle kızı parampar- ça etti. Bütün kıllarının yandığı- nı gördüm. Ne kadar demir olsam da, ben de onun gibi maddeydim. Acı duydum, bütün gönlümle öy- le bir patladım ki, patlıyan bir yürek gibi parça parça oldum. Ve top olarak ömrüm böylece sonu- Benim bir parçam buldunuz. Ve ben d işte başımdan geçenleri anlstıyo- rum. Çünkü sir demire nasıl s0- rulacağını bildiniz orada size