9 Şubat 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

9-2 - 939 TA Gündelik Gazete BK TWİT K TAN'ın hedefii Habe' e de, — fikirde, ""'"ı':_,' temiz, — dürüst, ıımwı olmak, karlin g76 olmıya çalışmaktır. ABONE Bı:l”“'M Türkiye Eî'_'f_ 2800 Kr- 1500 » 800 » 800 » ına dahil abone , 16 9, wş[ndh': kuruştur. | | gz / ERİ | 1400 Kr. 150 » 400 3AY 150 , 1 ÂAy Milletlerarası posta ittihad olmiyan memleketler - İ bedeli müddet sırasiyle 30 3,5 liradır. Abone bedeli , Adres değiştirmek 25 Cevap için mektuplar 10 luk pul ilâvesi lâzımdır. 1 Sene 6 Ay TU R ai z 1 â GÜNÜN MESELELER M Bir Gaf imi: fik uhterem Iıaşvelıîlıınıım:l'-:e ; MSnydnm, ıııetecile'rl:ü“i”ü_ eerese ee Di tenımb'le geçir- ni tahdit etmeği aklından ıılııı Dü mediğini söylemiş, yıl.ııı:p!' yt şişirme neşriyattan icuniş“dl“. zım geldiğine işaret et_m e gzlifür Bu tenkit hürrlyetıınıliı îm l z ğ B , ih- de edebilmek için dıkkbll K li riz tiyatlı bulunmı!ı ııı_eC_ unııkit GA Tenkit etmiş olmak için t:. lüne ca insan hataya, bazan ie düşebilir. y K me;k:::kimşeıın(alodn blll'l_ : bo;;le bir hataya düştü Şehir mec ı;ılı:: :. Vali stündağ ”'f“"_"' nun Si Devlete sevkini — icabettiren Süray Dlaça iştirakla itham ederek y | istifaya davet etti. Bu davet bir gaftı. Çünkü bugün- ü belediye meclisi üç dört ay evvel z ilmiş, Üstündağ ile beraber ancak ;î ay kadar çalışmıştır. Binaenaleyh Üstündağın ieraatından onları me - sul tuytmak manasızdır. Saniyen bu heyet Halk Partisinin gösterdiği nam zetler olarak seçilmişlerdir. —Yani müntehaptirler. Üstündağ tarafından tayin edilmiş memur değil. Bu da gösteriyor kji bu ELL A YeseUtam aA Bilmemiştir. — <- oe Matbuatı, memleketin havasını bozmak ithamına maruz kalmaktan kurtarmak için arkadaşların tenkit - lerinde dikkatli ve ihtiyatlı olmala - rına lüzum görüyoruz. Ucuz Ekmek Tecrübesi Hakkında SO Te D, geee a el ehir iktısat komisyonu, fakir Ş halka mahsus ucuz ekmek tec- rübelerinde ısrar ediyor. Dün de bu tecrübenin sonuncusu — yapıldı. _B“ son tecrübenin ne netice V"dig'lm bilmiyoruz. Fakat bu münasebe';’ ekmek meselesi etrafında uzun lî etüd yapmış olan arkadaşımız Nî_ Halilin düşüncesini ııaklelfnl!k is yoruz. Neşet Halil diyor ki: iş: “İstanbul belediye iktısat k"_";’_ yonunun buğdaya yüzde y'“"“i '“_s_e. tinde mısır karıştırma tecrübeleri iyi neticeler bile verse, belediye, mıs'ırl İstanbulun hangi değirmeninde : Ş ğütecek, (çünkü hiç bir İstanbul ; ğirmeninin teknik vaziyeti buna mü- sait' değildir) istihsal ettiği — misIFin ne mıktarını buğdaya kal'lş“"“k; geri kalanını ne yapacak ve nihay* buğdaya yüzde yirmi nisbetinde M- sır karıştırıldığını hangi muntazam teşkilâtiyle kontrol edecektir? “ Hiç bir Türk şehrinde ekmek me- selesinin devletin buğday siyasetine aykırı tedbirlerle lıalletlilemîye'"ği ” ne, sonra da; İstanbulda ekmeğin buğday Pa * halı olduğu için değil, buğday .ılım satımı düzensiz, — öğütme, pişirme masrafları yüksek olduğu için pahalı olduğuna kaniiz, Bg;ızıün kanaatimiz, İstanbul bele- diyesinin ekmek fiyatını nncnk_dev 4 letin buğday siyasetini kolayl"ş“"' cak tedbirlerle halledebileceğidir. Meselâ; belediye, Ziraat Banka - siyle anlaşarak, buğday maliyetini şehir içinde yükselten mütevllf“ kârlarını, modern tesisatlı bir değir- men - furun kumpanyası kurarak tâ, öğütme, nakliye ve işleme masraf - larının büyük bir kısmını ortadan kaldırabilir. Hatıra olarak arzede - yim ki; bir ekmek fabrikasında bİr çuval unun işleme masrafı 100, lediyenin kabul ettiği fiyat formü * lünde ise 194 kuruştur,, — ——— aA GÜNÜN ADAMI ANKLİN ROOSEVEL'İTİ —O0 '(AZAN: ——— Emil LUDVIG TAN ——— Ş —— K j Hhtimal ki aslen Fele- menkli olduğu için Roo- seveltin en tehlikeli tarafı, i- nadcılığıdır. Kendisi de bunu bilir. Nitekim dostlarından biri “inaddan uzlaşmağa geçeceği dakikayı bir bilse.... diyerek ona dair mütaleasını hülâsa etmişti. Fakat onu dünyanın en yüksek mevkilerinden birine getiren ” iki vasfı vardır: Birincisi neşesi ve nüktesidir. Bu ise, -Amerikada son derece büyük bir meziyettir. İkincisi meramını vüzuh ile anlat- mak kudretidir. Roosevelt bu iki meziyeti saye- sinde kendi fırkası içinde muhale- fete geçmek isteyenleri uslandır- mış, bunları bir adaya davet ede- rek bütün gün onlarla çene çalmış, nükte savurmuş ve ertesi gün hep- sinin de daha kolay idare edilir F akat Rooıevols Üstelik aris- ği gibi üstünü başını ihmal eder ve çiftliğinde yaşadığı zamanlar da Beyaz saraydakinden daha çok zarif giyinmiş görünür. Y Karısı onu yeni bir boyun bağı takmağa mecbur ettiği, veyahut çocukları, büyük babasından mi- ras kalan ve kendisi tarafından kullanılan bir elbiseyi alıp kal- dırdıkları zaman zarif ve iğnele- yici nüktelerle onlardan intikam alıkı | Kelimenin en güzel mâhasile a- ristokrat olan Roosevelt, anadan doğma insaflı ve namuslu bir a- damdır. Onun sevmediği ve tiksin- diği bir şey varsa, hiyanettir. An- cak bu yüzden kovacağını kovar. Nevyork valiliği strasında gabi bir adamı senelerce memuriyetinden çıkarmamıştı: Çünkü gabaveti, bir adamm azline suç teşkil edecek e- hemmiyette saymıyordu. Roosevelt mücadelelerinde de aristokrattır. ve ömründe muarız- larmın seviyesine düşmemiştir. Birçok insanlar arasında yaşa- dığı halde kendisini — yapayalnız bularak, kendi smifı ile yaptığı mücadeleler yüzünden dost kay- betmiş olup olmadığını sordum. Cevabı kati idi: tim. Fakat hâlâ dostlarım var! Kendisine O kadar güvenir ki iyenlerle de gidip gö- o?a..rçdî.n a;îîk haysiyetigı: ğol%u- nanlarla her alâks:vı l_:eser. İ Onun bu vıziyetı.. ogluîıun. aile- ine karşı en büyük _duşmanhğı Te enlerle evlenmesine razı ol- gösteree ebini gösterir. n herkese gösterdiği güzel Onu - un ona kendisine kar- k’î“ı:'::ğ:: niyetlerini ortadan ğa kifayet eder ve bu venlerin sayısını ço- del yin gütmü eder ve onun için etmeyi i:::l:îıl' arasında bulunur. Roosevelt'in müzikle, sinema 1- le, yahut tiyatro ile alâkası yok- tur. Bir mecmuayı, bir ciddi kita- bı okumayı bunların hepsine ter- cih eder. Tarih ve coğrafyada ise, mütehassıstır. Bilhassa tarih, onun en çok sevdiği ilimdir. Kendi memleketinin tarihini ise su gibi bilir ve her tarihi yol, her tarihi kaya, velhasıl tarihi mahiyeti ha- iz olan her şey üzerinde söyliye- sek bir söz bulur. Balayını geçirdiği sırada kilise- lerden ve kiliselerdeki resimlerden içi sıkılan Roosevelt, Venedik ta- rihi üzerinde konferanslar vere- rek vakit geçirmişti. “Harvardda filozof Kant ile, biraz da Russo ile meşgul oldum. Fakat bupların biri de benim aradığım örnek değildi. Bab kütüph ine dala- rak şuradan buradan birer ki- tap alıyordum. Beş ciltlik bir ansiklopediyi başından sonu- « badar tetkik ettim. Bugün' bile tecrübenin en kıymetli muallim olduğunu görüyorum.,, Kudret sahibi her adam gibi Roosevelt de seleflerinin biyogra- filerini okumuştur. Ve biyografi- ler okuyarak hâdiseleri karşılaş- tırmaktan zevk alır. Kendisine Avrupanın pırkaç siyasisinden bahsetmiştim. Hepsini tanıdığını gördüm. Hattâ biri hakkında “O benden iki yaş küçüktür” demişti. Roosevelt'in en belli başlı me- rakı, pul toplamaktır. Bir ziyaret- çi verdiği sözü tutarak vaktinde gelmez, yahut gündelik — mesaisi başka bir sebep yüzünden ârızaya uğrarsa Roosevelt derhal pulları- na döner ve onlarla meşgul olur. Bu merak, onun tarih ve coğrafya- ya karşı merakını tekmillemekte- dir. Valiliği srrasında arkadaşların- dan biri, onun hem telefonla ko- nuştuğunu, hem sağ elile pulla- rımı sıraladığını, ve yapıştırdığın! görmüştü. Kendisile görüştüğüm zaman ©- nun bir misyon sahibi olun olma- dığını sormuştum: — Misyon mu! dedi. Evet, insanın emin ola ola yaptığı işin tarihi değerini anlaması. | MİZAH KöşEsİ Paraşüt hocası ve talebesi: — Çok yanlış... Çok — usulsuz atladın... Derhal geri dön!. Bu hal; Vilsonda görülür. Fa- kat bence, hiçbir fert, yerine bir. başkası konamıyacak de- recede mühim değildir.,, Kendisine avamiri aşereyi ah- lâk esası olarak tanıyıp tanıma- dığını sordum: cevap verdi: — 27 yaş Tekrar sordum: — Neden kırk yaşmıza kadar bunu böyle tanımağa devam et- mediniz? Cevap verdi: — Çünkü 27 yaşımdan son- ra umumi hayata karıstım. Sordum: — © halde iktidar sahibi olmak ahlâki inkişafı, zaafa uğratmıyor da kuvvetlendiriyor mu? — Tabii. Çünkü meswwuyet sahibi olduktan sonra hisleri- me hâkim olarak onları basit- leştirmiye çalıştım. Roosevelt te bu bakımdan Lin- coln'e benzer, Fakat ikisi arasın- daki fark çok büyüktür. Fakat İ- kisi de nükteperdazlıkta ve doşt &dam olmakta birleşirler, Rooseveltin insana hatırlattığı ikinci bir sima, Mirabo'dur. (Mi- rabo ise, Fransa ihtilâlinin aris- tokrat siyasisidir). O da, Roose- veltin 160 sene sonra yaptığı gibi iki müfrit cereyanın ortasında kal- mıştır. Hayatları ve karakterleri birbi- rinden ayrı olmakla beraber ikisi de birbirlerine bir noktada ben- zerler: El yazıları. Mirabo da Iz- tırap çekerek mücadele etmiştir. Fakat Mirabo da kendi sımnıfmı kurtarmak için uğraşmış, o da ra- dikalizm ve irtica ile dövüşmüş, o da halkın hiddetini teskin etmek istemiştir. e dak l p ir defa Şikagonun paralı bir adamı şu sözleri söylemiş- ti: “Şu Roosevelti öldürecek bir adam çıksa ona bin dolar verir- Bir Kahramanlık Destanı Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel İspanya yirminci asır tarihin?n içinde hürriyet ve istiklâl mü- dafaasının bir sembolü, fedakârlık ve kahramanlığın bir destanı oldu. Tıpkı bizim İstiklâl harbinde yud_ı.— ğımız destan gibi. Barselon düştü. Cümhuriyetçilerin, hakiki vatanper - ver, ve milliyetçilerin kaıunmnsı:ıı isteyenler yese, müstevlilerin ve d'uş- manla birleşen yabancı milliyetçile- rin kazanmasını isteyenler sevince lıç sallayarak mağlüpların seshı_l ve faciaları ecnebi muhabirlerinden dinlediğimiz zaman, Yunan mitolo - jisinin, Romalı kahramanların, bü - tün cihangirlerin tarihe yazdığı des - tanların, bu destan yanında sönük kaldığını görüyoruz. * yazıyor: ; " “İspanyanın meşru hükümeti er- kânı harbiye ile istişareden — sonra, Katalonyanın merkezi olan Barselo- nu muhasaradan kurtarmak, lüzum- suz kan dökülmesine mani olmak için tahliyeye karar verdi. 26 kânunusa- nide istilâ grupları, yollardaki mu - hacirleri öldürerek şehre girdiler... Kuryera Dellasera muhabiri ga - zetesine telgraf çekiyor: “Barselon - da yiyecek yoktur. Şimdiye knd.a! bu şehir açlık içinde harbetmiş, yiyece- e ihtiyacı var., _ğı Deyyli Telgrafın muhabiri telgraf tellerine sarılmış haber veriyor: “Şe- hir halkı kurtarıcılarından korktuğu için, evlerinden çıkmıyor, — açlıktan ölüyorlar.., Paris Soir'ın muhabiri gazetesi - hacir kafileleri görüldü. , " A; Bir İnğîliı muhabiri gazetesine ne bildiriyor: “Panik bitmiştir. Yal- nız bir gün yollarda, tarlalarda, zey- tin ağaçları altında asker mataraları, şallar, unutulmuş ve ölmüş çocuk « lar, eşek leşleri, kırık bisikletler, mu Fakat 24 Tn saat sonza herk dim.” Dikkat edilecek nokta, bu zengin adamın bin dolardan fazla- sını tehlikeye koymak istememesi idi. Roosevelt'in diktatörlükle hiç- bir alâkası yoktur. Diktatör, için- deki tereddütleri ve şüpheleri, ih- YOR c x tükten sonra İspanya gazetelerinde çıkan yazıları naklediyorlar. Madrit tişamlı gösterişlerle örtmek ister. Roosevelt kendinden emin olduğu için böyle bir şeye tenezzül etmi- yor. Diktatör, tazyik ile işini yürü- tür. Roosevelt ise tazyika uğra- yanları himaye eder. Diktatör yalnız milli servetten bahseder, Roosevelt ise ferdin ser- vetinden bahsediyor. Diktatör kendi partisi içinde ya- şar, Roosevelt ise partilerin mü- " cadelesi arasında yaşıyor. Diktatör, ateş ve kılıçla hüküm sürer. Roosevelt ise halkın reyile iş başında duruyor. Diktatör, kurtarıcı olarak orta- ya çıkmak için buhranlar icat e- der, Roosevelt ise bir buhranı izale için davet olunmuştur. Diktatör, cemiyetin temellerini sarsar. Roosevelt ise onları koru- maktadır. Diktatörün metodu, öldürmek, ve nefyetmektir, Rooseveltin me- todu, teşhir etmek, göstermek ve kabul ettirmektir. Diktatör insanlara — güvenmez, onlardan şüphe eder, Roosevelt, bu itimadı arıyor ve ona dayanı- yor. Diktatör, kendisinden korkul- masını İster. Roosevelt ise sevil- mek istiyor. Roosevelt içtimaf adaleti yap- mağa çalıştığı için halkın en belli başlı müdafiidir. Bu asrın sonuna doğrü, gençli- ğinde Roosevelt'in devrine yeti- şen bir ihtiyar belki de torunları- na şu sözleri söyliyecek: “Zengin doğmuştu ve par e: el gazetesinden: “Çok güç günler yaşıyoruz. Fakat kilde göğüs germekledir ki milleti - miz, hürriyetsiz yaşamağa tahammü. bti lü olmadığını isbat ed * “İspanyol milleti felâket karşısın- da dahi korku nedir, bilmez. Bilâkis felâket karşısında hatlarımızı daha çok sıklaştırdık. İspanyanın ölmez ve mukaddes gnyesini için üdaf, her günden fazla elele vermisizdir... * bi iyle h bite- ceği hayaline kapılanlara haber ve - riniz. Harp — bitmemiştir. O.. hayır. j Harp elimizdeki son karış toprak gi- — dene kadar devam edecektir. Biz tes- Ş lim olmak sözünü hiç bir gün konuş- ö mayacağız, Medeni insanlığın en yük — d bu bağr bütün i günkü vaziyette tebellür eden en mühim nokta, ordumuzun manevi - yatının hücumla, mağlübiyetle yıkı- lamıyacağını meydana çıkarması - dir. Bugünkü mağlübiyete rağmen zaferden eminiz.,, Bütün bu sözlerden, kahraman İs- panyolların fiil olarak gösterdikleri lerle mücadele etmişti. Felç geçir- miş olduğu halde kılıcı eline ala- rak mücadeleye devam etmişti. Bangerler içinde yetişmiş, fakat bangerlerin gürurunu o kırmişti. Çünkü İincoln gibi halkın dostu m” fedakârlıklardan şu neticeyi cıkara - biliriz: İspanya, yirminci asrın kah- ramanlık destanını kanı ile yazan bir millettir. Kur.- l b .dj cak muvaffak olmak için yalnız bir Dün mağlübiyet havası esiyordu, bu- gün can verici bir ümit havası esi » Ingiliz matbuatı Barselon — düş - Bütün bu seslerin fevkinde, cep- — heleri teftişten dönen general Myaja nın sesini duyuyoruz. Kendisiyle gö- rüşen bir ecnebi muhabirine diyor ki: “Barsel ğ sek zirvesi olan hürriyeti kurtarmak için her fedakârlığı yapmağa, canla- rımızı fedaya hazırır. Bunu isbat da — ettik. Harbederken sadece adaletin, beynelmilel hakların yeniden kabul edilmesini bekliyecek, demokrat mil- letlerin hatalarını bir gün anlayacak ! larını ümit ederek harbedeceğiz. Biz — müşte- rek menfaati olan, sulh, hürriyet ve — demokrasi namına harbediyoruz, Bu _ı * şeye ihtiyaç vardır; Silâh, silâh, si- — lâh İ ; Y düştüler. Ateş, ölüm, açlık içinde kı- * 4 | 4 ancak bu şe- — | & € j K

Bu sayıdan diğer sayfalar: