Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
© —OKUYUCU MEKTUPLARI Radyoda Köylü Için Neşriyat ve Ucuz Sinema İstiyorlar Radyomuzun — devletleştirilmesile elde edilen kazancın büyüklüğünü, şehirlerden uzak kazalarda yaşıyan- lar daha derinden düymuşlardır. Fa- kat gaye-elde edilmiş midir? Bence henüz hayır, Çünkü: Radyo bütün milletin malr olmuş- tur. Milletin belkemiğini köylü *teş- kil etmesine ve hemen hiç te azım- sanmıyacak derecede köylerde vad- yo olmasımna göre halkçılığın tatbik sarasma radyo bakımından geçilmek için onlar için gerekli neşriyata da önem vermek lâzımdır. Kendi gö- riüşüme ve köylüyle yakinen temaz- ta bulunmama ve mesleğimin de ad- liyeci olmasına bakarak radyo ida- Tesinden şu dilek ve istekte buluna- cağım: Köylü derin bilgisizlik iİçindedir. Ben bu bilgisizliğin kanun yönüne dokunacağım: Her vatandaş her kanunu bilmem diyemez ve bunu mahkemede müda- faaten serdetse bir kiymeti kanunisi yoktur. Fakat demokratik idareler- de en esaslı ümde herkesi kanunu | bilir hale koymak ve bunun için matbuat başta bütün neşriyat vastta- larımı halk hizmetine varmektir. * Bir orman kanunumuz var, Bunun köylüce iyice bilinmemesi birçok a- cıklı neticeler doğurmakta, kanun hükmünü bilmiyen ve bu hükümler ikendisine öğretilmiyen köylünün * nokil vasıtaları müsadere edilmekte barem hakkındaki tafsilât ve dere- catı okurken memleketimizde 2, 3, 4, 5 yüz lira İle sıkıntısız (fantezji ve lü İsraf geçdimek kabil olduğu ve yüksek derece me- murlardan ziyade küçüklerin bilâ- kis çocukları daha fazla olmasına ve aldıkları ekmek ve katık pah tekabül eylediğine! göre azami man- şin 500 den başlıyarak farkının aşa- Bi derecelere ve ezcümle 13, 14, 15 inci derecelerdeki memurlara ilâve- si muyvafık olmaz mı diye düşün- düm. İşaret edilen maaş miktarlari- Te emsali zarplarını gösterilen cet- veli hazırladım. R Maaş miktarı Tutarı Emsali zarbı 150 525 8,05 125 400 3,02 100 300 3 90 270 3 BO 240 3 TO 210 3 60 170 2.08 50 140 2,08 40 120 3 85 100 2,08 30 90 3 25 T5 3 20 7TO 3,05 15 60 4 10 45 4.05 Karşıyakada: Ali * Aka Gündüze " köylü ayrıca cezaya mahküm olmak- ta... Köylü kanun hükmünden hnasil faydalansın? Kendi mülkü içinde kestiği odunu naklederken orman koruma teşkilâtınca yakalanıyor, za- bit tutuluyor, adam mahkemeye sev- kolunuyor, Mahkeme elde bu odu- nun kaçak olmadığına daâir bir delil —olmadığımdan cezayı yükletiyor. Ka-, — bahat köylüde mi? Size her gün rastlanan acıklı bir örnek sundum. O halde: Gazeteler bir yandan, Halkevleri bir yandan, — Tadyomuz bir yandan 14 milyon | köylü için de biraz çalışsın ne olur? Bozdoğan: A, U. * Barem İçin Bir Formül Tamamen veya kısmen devlete alt O mü t larmın devlet me- — murları gibi bareme tâhi olmaları lü- K zumunu takdiren hükümetimizin — fanzim ettiği yeni barem tabli ki çok yerinde ve mü tı İstihdaf e- Açık Mektup Henüz 17, 18 yaşlarında ve mek- tep sıralarında okürlarken mukad- deratın her birisini bir cepheye at- tığı ve İstiklâl uğrunda seve seve kanlarını akıttığı biz İhtiyat sübay- larr hakkındaki kiymetli yazınızı Tan gazetesinde okudum, Bu yüksek sı.bir ihtiyat sühavı ol- mak sıfatile şahsan olsun size teşek- kür etmeyi kendime borç bildim. Burada birisi yüksek tahsil diplo- ması almış, öteki de İstiklâl uğrunda diplomasız kalmış iki sınıf gençliğin her ikisi de bu yurdun öz evlâtları- dır. Yalnız bizde insanın kıtymeti ve zamanında terfi ettirilmesi elindeki diplomaya bırakılmıştır. Eğer bu- gün terfide diploma nazarı itibara almmayıp iş görmek, iş adami ol- mak nazarı itibara almacak olursa müdafaa buyurduğunuz 20 yıl ev- velki bugünün ihtiyat sübayları el- bette ki daha yüksek derecelerden Büyüklerimiz evvelâ — istiklâli, sonra istikbali buyurmuşlardı... Biz ihtiyat sübayları büyüklerimizin bu. büyük emirlerini yerine getirmekle yurdumuza hizmet etmiş olduk. Hülâsa şu mektubumla 20 sene evvelki ihtiyat sübaylarının noksan- lıklarını müdafaa ve diğerlerinin diplomalarını krymetten düşürmek istemiyorum... Bilâkis onlara kiy- met verdiğim gibi 20 yıldanberi cid- di tetebbülerile uzun yılların onla- ra öğrettiği büyük tecrübelerle, bil- hassa ve bilhassa muvazzaf ağabey- lerinden aldıkları yüksek terbiye ve disiplinle birçok diplomalılardan geri değil bilâkis bazılarımdan belki de daha pişkin, daha olgun olduklarını söylemek istiyorum. Bununla bera- ber yurda hizmet etmek, iş başar- mak hususunda askerlik en büyük bir mektep ve en büyük bir tahsil- dir sanryorum, Bu tahsilden mahrum olan insanlarımn iş başımda ne kadar zerluk çektiklerini daima görmüyor müuyüz? 20 yıl evvelki ihtiyat sübay- lart ileaatr harbiye dolayısile tahsil- lerinden 3 yıl kaybemişlerse buna mukabil 4 - 5 yıl askerlik yapmış- lardır. Bu hal onları terfiden mah- mım bırakmamalı. Bilâkis terfi ettir- melidir. Hükümetimizin yüksek ada- letinden bunu ummakta biz de sizin kadar haklı değil miyiz muhterem üstat? Ayvalık, Ortaokul müzik öğretmeni ve İhtiyat mü- lâzimi: Şaban Soyak * Sinemalarda Ucuzluk Yeni Vali Lütfi Kırdarın çalışıma- larını gazetenizin sütunlarında oku- yor, memnun oluyorum. Ben de sa- yın yatinin WİKKAL Mazürrmı İkİ nük» taya çekiyorum: I — Eğlence Ü Ç uC yerleri ve bu arad; Yadel, l tı. Dim sü. mer sineması balkonunun önden 6 sırasına lüks koltuk demiş ve ücreti arttırmış. Yani mucuzlatma yerine arttırma kalm olmuş. Acaba bu iki kelime ayni mânada mıdır? H — Bayram günlerinde taleheye tenzilât yapılmaması da ucuzluk ga- yesine varmak için midir? Aklımım ermediği bu noktalarda beni de tenvirinizi tica ederim. Hukuk Fakültesi maaş alabilmek iktidarını her yerde 3 üncü smıf TAN Avrupanın Yeni Meselesi: Müstemlekeler (Başı 5 ncide) kimyagerler yeni yeni keşifler ya- parak hariçten gelecek ham mad- deler yerine memleket dahilinde- ki maddelerden yapılabilecek tak- litlerini hazırlamıya- çalışıyorlar; böylece benzin yerine bir leuna, kauçuk yerine bir bouna, doku- malar yerine bir wolstra icat edi- yorlar, fakat ne çok pahalıya mal olan bu ersatz'lar, ne de hudutsuz ve kayıtsız devam edip gidemiyen bu tasarruflar Almanyanın ham maddeler ve yiyecek şeyler ihtiya- “emı Hissedilecek deyecede eksilt- miş bulunuyor. Ekonomik bakımdan ayni vazi- yette olan Japonya ihtiyaçlarınr karşılrıyabilmek maksadile nasıl sağa sola el uzatıyorsa Almanya da ayni lüzumu duyuyor, Umumiyetle müstemlekeler ait oldukları memleketlere bir menfaat temin edebiliyorlar mı? Bu noktaları başka bir yazımızda araştıracağız. BULMACA —-BUGÜNKÜ BULMACA ı aA Na v AEmR HER. . s) Detabek b AM Bönü' . Num N 7 .| B Ü *Lİ M | 10 | l. | SOLDAN SAĞA: 1 — İçilir - Hicap, 2 — Bir böcek « Seçmekten emir « Bir uzvumuz. 8 — Kölelik - Gelecek zaman, * — Çok değil - Bir renk « İçinde oturulur, 5 ——Çğğgşapta bulunur - Etmekten emir İ Küsurunu bağışlamak. P-— Üyo- Mogçeti. — 7 — Bir âlet - Yatık değil. 8*— Arının yaptığı - Ekmekten emir - Dahi. 9 — Bir renk - Avçının vyurduğu - Bir renk. 10 — Yakın değil - Avrupada bir nehir. YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Bir vahşi hayvan - Buutlar. 2 — Bir $iir vezni - Bit uzvumuz. 3 — Sene - Evveli olmamak. 4 — Bir çeşit kereste - Çok değil. 5 — Nizam - Çare, ilâç 6 — Çift değil - Kapının ön tarafı 7 — Tok değil - Kadınlarda modaya gö- re kısalir, uzar. 8 — Avlanır -'Geniş değil. 9 — Denizin kabarıp yükselmesi - Neh- rin küçüğü 8-2-939 KARMEN Prospere Merimenin Bütün dünya lisanlarına geçen bu şaheseri ilk defa olarak Bu kadar temiz, canlı bir Hsanla Halikarnas balıkçısı tarafından türkçeye çevril - miştir. Cep Kitaplarının bugün çıkan 14 numaralı kitabını 'ditapçılardan ve müvezzilerden "i Ç LA BB AAA LÜ GÜL PI | arayınız. aa d CEP KİTAPLARI Serisi fasılasız neşriyatına devam ediyor. Senelik abone 8 İira, altı aylık abone 4 4 liradır. Senelik abonelere küçük bir kütüphane hediye edilir. a Adres: Ankara caddesi Reşit Efendi Hanı, birinci kat. Posta kutusu 97 İstanbul Satış Yeri: Ankara caddesi, (Çığır Kütüph i) ! « Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık, ve bütün ağrılarınızi derhal keser. KAZA İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Ekar KLİŞE VATELYESİ Ş MATHAR AA |sİanbu| Ankara Caddes.i N” |D2 TAB'le /— den bir keyfiyettir. Gazetenizde yeni gösterebilirler. v F “AKA GÜNDÜZ Bir densiz kızın kaprisidir, diye — mektup- larımı cevapsız bırakmadınız. Siz benim için büyük kıymetsiniz. Onun içindir ki sizi sevmiyen o partal ruhlu kadına kızıyorum. — Partal rühlu mu? Partal ne demek? — Sizin tabirlerinizden biri, Partal demek pej- mürde, yırtık pırtık, hırpani, lime lime demek. Par- tal ruhlu demek Melike demek! Sizi anlıyamıyacak kadar geri demek. — Seni de heyecana veren bu kadının bahsini kapayalım. — Ben de kapamıyalim, devam edelim, rica e- derim. Bu heyecan bana acı bir zevk veriyor, diyecek — olsam reddeder misiniz? ş — BSenin ve senin gibilerin yanında ondan bah- ' ,setmek çok ayıp. Kalp düşkünlüğüne uğradım ama, ruhum henüz dimdiktir, O kadınların bahsi sizler i- çin zehirdir. Kokainden daha ağır, daha feci.. — Bu bahislerden ürkecek ve mefhumlarına ka- pılacak kadar Perihanlaşmadığıma da siz emin ola- bilirsiniz. Ben hazmetmiyeceğimi okumam. Her ko- nuşma da bir kitap faslıdır. — — Dediğini yapayım, fakat nasıl devam edeyim? Eni sonü basit. — Bir okuyan ve yazan adamın nasıl bir yelken- siz gemi ile fırtınaya tutulduğunu kendi sesinde ve dudaklarında seyretmek istiyorum. — Yirmicik senenle yarım asrı bir yudumda iç« i Turgut Kaya TEFRİKA No, 33 me! O kadar sarhoş olursun ki, beş yarım asır daha yaşasam vicdan azabımı gideremem, — Anlamak istiyorum: O güzel çirkini, o yıprak güzeli bu derece sevymenizin sırrı nedir? — Beyin sulanmışlığı, — Şunu sezer gibi oluyorum, siz hayattan nef- ret ediyorsunuz. — Evet küçük dostum. O kadar nefret ediyorum ki, her menfura avuç açmakla nefretin kendisini skandalize edeceğim. Bu kadını onun için seviyorum. Kirli hayatı, meyhane peykelerini onun için seviyo- rum. İstiyorum ki her şey ve herkes benden nefret etsin! O kadar nefret etsin ki unutulduğumu unut- sunlar. — O size geldiği gün siz ondan kaçacaksınız. — Buna ne ile hükmediyorsun? — Çünkü sezer gibi oluyorum, siz hayatı sevi- yorsunuz. Siz hayata doymadınız. Siz iyiyi, güzeli, aşkı ve hayatı seviyorsunuz. Siz böyle olmasaydınız o eserleri yazamazdınız. Fakat size bunları veren yok. Size hayat denilen bu kasırga içinde dalından kopmuş bir yaprak gibi kimsesiz ve desteksiz uçu- yorsunuz. Bundan dolayı nefret ettiğinize inanıyor- sunuz. Daha doğrusu inanır görünüyorsunuz? Hayatı Yyisi ile kötüsü ile, güzeli ile, çirkini fle bu kadar seven bir insana, hayat minnettar olmalı. Sizi sevmiyen herhangi bir kadın, demiyeceğim, bi- raz realist geçinmek isterim, fakat sizin seveceğiniz 10 — Bir İsim - Bir nota, a— zmr herhangi bir kadın bu gönül ikramınızı reddedersa hayat ondan nefret etsin! — Sus! Hiçbir kadın nefrete lâyık değildir —Fakat Meliden nefret ediyorsunuz. — Çünkü hayattan, kendimden, güzellikten ne?- tet edecek kadar çok seviyorum. — Fakat size geldiği gün siz onun olmıyacaksı- uZ. ş *— Sen de bunu izah et, küçük dost. — Çünkü siz onu değil, gözbebeklerinizde top- lanan ruhunuzun kasırgalaşmasını seviyorsunuz. Bu günkü ruhunuz Karadeniz fırtınasına tutulmuş. Kurt Jaşmiş kaptanlar gibi geminizi değil, fırtınayı sevi- yorsunuz. Yolcusu çok olan Melike adındaki gemi ile alış verişiniz yok. Onünüze © cıkmasaydı da bir Fat- ma çıksaydı. ve o fırtınanın başladığı ana rastlasay- dı, ne olacaktı? — Ne güzel konusuyorsun. — Sizin yanınızda Perihanlarla Meliler kötü ko- nuşurlar. Niçin daldınız. Söyleyiniz. — Evet. Ben hayatı seviyorum., Fakat zaman za- man Yanımda bir Nazlı varken. Karşımda bir Bayan övgüsüz bulunurken, Tanımadığım birisi elimi hızla * sıkarken. Çallı kolumu dürte dürte konuşurken.. — Sustunuz. Yalnız bu kadar mı? — w Ve Atatürk yüzüme bakarken v Evet., Ben o zamanlar hayatı seviyorum Nazlı! — Bir güzel genç kadın sizi severse? — Çapaçul değilim! Her sabah yıkanır yıkan- maz aynaya bakarım. Ve her kadının her sabah ay- naya bakıp kendi gradosunu kendi vermesini tavsi- ye ederim. ” — Size.. Böyle bir kadının var olduğunu müjde- lersem , Vurgun bir an durdu. Nazlının gözbebeklerine övle bir bakışla baktı ki, kız ürperdi — Ne olüyorsunuz hocam? “Ne olüyor? Şüphelenmişti. Nazlının da bir Peri- hanın okumuş örneği olup olmadığını düşünmüştü. Nazlıya o kadar pürüzsüz, içten bir bağlılık gösterdi- 24310 İ ği halde onun da Perihanlaşmasından korkmuştu. Vurgun istiyordu ki, Nazlı gibi bir küçük dost daima hislerin, sinirlerin ve karanlık duyguların üstünde bir yıldız gibi parlasın, Nazlı da ötekiler gibi çıkar- sa? Yüreği öyle bir burkuluşla burkuldu ki, gözlerin- de birer damla yaş parladı. Bunu gören Nazlı, bu iki damlanın sebebini anlıyamadı. Müjdesinden döğan bir sevincin iki yaşarmış delili sandı ve daha çok se« yindirmek için hemen cevap verdi: — Üzmeden söyliyeceğim. Bu, benim bir arka- daşımın ablasıdır. Onu siz de yakından tanırsınız, Ha- tırlatabilirim, bir akşam Dağcılık klübünün balosun« da bir vals başlamış, (Bu çalmıyor, esiyor, beni estirecek yar mi?) demiştiniz. Bir genç kız sizi estirmiş. İşte o kı- zın ablası. sizi estirmiş ve ablasından bahsetmiş, (a- kat o gece sizin başınızda başka yeller esiyormuş, al- dırmamışsınız. Ondan sonra genç kadın büyük bir inkisarla sizden uzak bulunmıya uğraşıyor. Bu haberimden çoök olduğunuzu görü- yorum. — Evet, Çok memnunum, İki elimle elini sıka- cağım. Teşekür ederim. Vurgun gerçekten sevinmişti, çünkü Nazlı yine Nazlı olarak kalıyordü. Vurgun buna sevinmişti. Nazlı ise, hocasını partal ruhlu Meliden çekip kur- taracağından umudlandığı için seviniyordu. — Ben onü tanimak isterim küçük dost. — Bize gelebileceğiniz bir gün söylerseniz. — Neye benim evime gelmiyorsunuz? — Ben her vakit gelebilirim, çünkü babam da annem de bunu aykırı bir şey görmüyorlar. Fakat o, gelemez. Aile ananesi, ne denir? — Peki, gününü bildiririm. — Hemen yarin olsa, öbür gün olsa? — Olmaz Henüz buhran içindeyim. — Oyleyse sizinle kücük bir mukavele İmzalı- yalım. Meselâ? Meselâ on gün sonra olsun. Şart şu: (Devamı var)