19-1-939 “Di Hüseyi (Başı 1 ncide) — Eğer, diyor, tasfiyeden yıl- «iamış olsaydım, derhal: “Taraf- tarı dim. Fakat doğrusunu söyliyeyim: Tasfiyeden korkuyo - rum. Çünkü her mizaca göre bir başka reçete yazan tasfiye dok - torları, bu defa da, başka tarzda yeni bir tasfiye yolu tutarlarsa, artık o zaman, birbirimizi anla - mıya hakikaten imkân kalmaz. Bununla berâber, dilimizde yeni bir tasfiye yapmak zarureti de vardır. Ve bu kendi kendine mu- hakkak surette olacaktır. Esasen henüz milli mânasile teşekkül ha linde bulunan dillerde, yukardan aşağıya konulan bir nizam ile, ne bir inşa, he de bir tasfiye yapmak doğru olur, Diller de, bütün İçti- mal müesseseler gibi, aşağıdan yukarıya doğru inkişaf eder. Ya- rl dilin sanst tarafi kanun tara- fından olur. Dilin teşekkülünü sanatkârlar temin ederler, Gil âlimleri de, teşekkül eden bu di- lin kanunlarını koyarlar. Şu halde, dili tasfiye etmek İ- çin takip edilecek usul de, hiç ok mazsa, şimdilik, yukardan sşağıya bir teveccühe, müdahaleye niha- yet vermek, işi, sanatkârların gay Tetlerine birakmak şeklinde olma- lıdır. Bir müddet İşler bu halde gitsin de dil çorbası biraz durul- sun. O zaman İlmi bir usul ile ise müdahale etmek, ve hareketini kuvvetlendirmek kabildir. 'ürkçede istikrar: İstikrar bahsine gelince, ben türkçede, yakm zamah için, bir iştikrarın mümkü! olabileceğini yanam ll e Türkçe, modern'Bir ef) dil 3. mak için, daha çok zaman, İstiha- le halinde bulunacaktır. Ans dil- kuvvetleri yetişmedikç: türkçenin istikrarı mümkün değildir. Suni enetimen, suni akademi, ve uni dil otaritesi ile, yukardan aşağıya ve- rilecek direktiflerle istikrar temin edilemez. Otorite tabii olmadıkça, efra - fında itaat bulamaz. Meselâ, ecne- bi isimlerin okunuşlarına göre ya- zılmaları hakkındaki cereyana ben şahsen itaat etmedim, Latia alla- besine mensup milletlerdeki has i- simleri, kendi imlaları ile yazmak» itim. e zamandan m ye mecburuz. Bu zarnan İs, Tü milletinin, modern kültürü, m mikyasta ve bütün ilim, sanar, Ve nik sahalarında kendisine tama" men mal edeceği devr* kadar e caktır. İstediğimiz istikrar ise, tei- riei bir surette, kendiliğinden ge- lecektir.!,, Vâlâ Nürettine göre My eee Bu bahsin açılması yetle karşılıyanlaı a Si yo Falih Fufka ii tayın böyle bir mevzuu, günün KU selesi haline getirmesi, çök YERİ” de bir endişedir. Çürkü bu mev- ruada, kültür işlerile uzaktan ve kından slâkadar olan berke e ikiliğin mevcudiyetini hissetme! tedir. icelin! i asan AN Yüce itekim, Ha aamesin, “Mam Zakanlığı v Pa aneini,, suretindeki d mumi düşüne” dan ifadesi - anı memnuni- rasında Valâ rif Vek son tamimi de bu w nin resmi bir makam Si aylarca evvel, ari birdenbire değişivereret- IX" e «1, hattâ iki mektep sınıfı çi — da yarattığı Babi kulesi 2g Ki zerine yazarı gikkati çeki? lışmıştım. Fakat bence, yetli noktası, e rel. bu işin #n ehemi selâ “müdür, s5” limizi Yanlış Bir Yola Saptırmamak Vazifemizdir ,. n Cahit, Muhittin Birgen ve Vâlâ Anketimize Cevaplarını Bildirdiler zü varken, direktör tabirinin de r türkçeye girmesi değil Bu sözlerimden, dilimizi temizle- ime ve zenginleştirme cereyanın! leyhtar olduğum manası çıkarıl - masın. Bilâkis, biz. bu cereyanın çok büyük faydalarını gördük. Çünkü, bu cereyanın zaburundan evvel, türkçemizde, âdeta katılaş - mış, kaleleşmiş bir hel yardı: Lisa- nımız, tıpkı bir kale gibi kapıları- gı, bütün yeniliklere sımsıkı ka mıştı. Bu cereyan, bu Ör kapıları çatır çatır yıktı: Açılan kapılardan, lisanımızın deryasına, kelimeler, nehirler gibi gürül gü- rül aktı. Binlerce yeni kelime ka- zandık. Muayyen kelimelere esi olmaktan kurtulduk, Dilimiz temiz- lendi. Cümlelerimiz kısaldı. Ba kımsız bir Arnavut kaldırımına döndürülmüş olan Jisanımız, a5 bir yol gibi düzeldi. Yeni kelime- ler yaratmak imkânı doğdu. Çünkü hepimiz, bu kabil icatları caiz, ha $â makbvl görmüye alıştık. Bu bü yük kârımızı da, Atatürke bor Yuz. Faket bugün, bu flerl Yanlış bir yola, bir çıkmaza saplır— TAN rreaasaseseaseseeeeeseseeeea earereereeeez İSÖZÜMÜZEİLİŞENLER: Kasasasasaaseressesen x 1 — Dilencilik, bütün memnuiyetlere rağmen, serbest bir meslek | sayılabilir. Yukarıda, bu mesleğin en kârlı mensuplarından iki tanesini görüyorsunuz: Onların küçük gözleri, merhametli ve cömert & insani ayırd etmekte hususi bir meleke kesbetmiştir. Küçüğü, kendisine niçin verildiğini, neye yaradığını bile bilmedi ği kuruşların şıkırtısı ile oynarken, diğeri merhametli bir yolcu gözlü yor! mamak da vazifemizdir. men” veya kelimelerin kullanılmasını, end: şeye değer görmüyorum. Hem * kelimeleri tasfiye etmenin şeklini, hudutlarını bulmak da, imkânsız sayılabilecek derecede güçtür. Bu- nu zaman halledebilir. üzerinde durmak mecbu- tinde olduğumuz nokta ıstılah- Bi Jemiyecek vazifelerimizdendir. Biz, ıstılahları, çocuklara zorla öğretmekle aktif oluyoruz. Hâdi- selere ve zamana birakmamakla bu işi gayritabiileştirmiş bulunu » yoruz. Geçen gün, içine yeni kelimele- rimizi de almış bulunan “Terim belleten,, lerini karıştırdım: Tam 4090 kelime var, halbuki bunlar- dan 2000 kelime pratik lisanda da kullanılır tarzdadır. Bu besapça yakında, milletin yarısı, lisanın ya rısıni bilmiyecek demektir. Fransada, bir tek kelime, Larus'a girebilmek için 20, 30 sene bekle- mek, kullanılmak meçburiyetin - dedir. 4000 ıstılah arasında 2000 yeni kelimeyi bir hamlede nasıl hazmedebiliriz? Bence, o lügat, hem çok acele hazırlanmış, hem de çok acele tat- bik edilmiştir. Yani, tıpkı mahke- me derecatından geçer gibi, kültür derecatından geçmemiştir. Halbuki bu işi, milletin dimağı- dire sindire yapmak zarure- & vardır: Aksi takdirde, beyin fe- sağına uğrarız. Bugün çoruk ba - basının, baba çocuğunun dilinden ır. Yakında, biribirler onuşmak mecbur rler. Çünkü çoruklar, | na sin anlamıyo! tercümanla k tinde kalabil 2 — “Çocuk bir milletin istikbalidir! bu manzarayı görenlerin ye'se kapılmamalarına imkân var mı? Kü bir yavrunun; merhameti ve şefkati daha kolay, ve daha fazla tahrik edeceğini hesaplayan kurnaz dilencilik profesörleri bir çok çocukları, bol kâr temin eden birer “sermaye, haline getirmişlerdir. Bizden sadaka İstemek için uzanan bu küçük elleri yız? tutamaz mi- 3 — Onlara, sadaka vermenin sevabını kazanmak İçin para veren- ler de çüktur. Bu mesleğe sürüklenen çocukların. gün geçtikçe çoğul ması da, bu masum gayeyle sadaka verenlerin bolluğudur. Merhamet, sefkat, bol verimli bir maden olarak kaldıkça, onu işleten açık gözle rin çoğalacağı da tabiidir. Fakat, sadaka, bu çocukları, hiç bir âkibetten kurtarmaz. bu kirli ve iğrenç mesleğe büsbütün isınmalarını sebep olur! Bilâkis, başka, yepyeni N aş Bu gidişle, on bes vir- | 5 ğ lâ R mi sene sonr. gencler. meselâ, Re- | | 1 uri kadar sade, temiz türkee < n bir muharriyin eser! in divanı gibi gi caklardır.R lıyamıyacakla — e ba mevzu, bizden vekle- diği derin alâkayı derhal göster - iği deri ek mecbüriyetindeyiz. yaza le, Fuzulini azırladı- şinin ilmizdeki aparşinin ni ik tehlikeler. münevverie - ga DİT a şaevruda bemen heren i fikirleri beslemelerinden de symi #aten vâkıf olan ültür Bakanımız, dil asayişinin ii gramındaki çetin dava- başına almıştır, kanaatin» » Harekete geçişinin müjde « Di Li kanaati beslemenin verdi- Disi eimniyetle bekliyoruz! Yarın €» 4 — Akşam elemen onlarm kârlerim paylaştıklarını — görürsünüz Fakat bu manzarayı görüp te, topladıkları paraların kendilerine kala- cağını sanmayın. Onlar, bu kirli işi, boğaz tokluğuna, başkaları hesabi- Biraz sonra ceplerindeki bütün paraları, kendilerini bu yo- la sevkedenlerin ellerine teslim edeceklerdir. Az kazandıkları günler, azar işitecekleri, daha az kazandıkları günlerde ise dayak yiyecekleri, hattâ aç bırakılacakları da muhakkktır, Çünkü her meslekte olduğu gi- bi, dilencilikte de tenbelliğin bir cezası vardır: Zaten bu zavallı çocuk- Chamberl Tamir E İFakatSebebi Belli Değil —. ister Chamberlain'in meşhur şemsiyesi, ni- hayet iki İngiliz lirası kıyme- tinde bir şemsiyedir. Şemsiye birkaç kere tamir edilmiştir. Şemsiye baştanbaşa el ile ya- pıldığı için tam altı ustanm elinden geçmiştir. Mister Chamberlain, şemsiyesi- nin tamiri lâzım geldikçe kendisi onu mağazaya götürür, ustalar şem siye ile meşgul iken orda diğer şemsiyeleri gözden geçirir. Mağa- zZadaki şemsiyelerin eri pahalısı 20 altın kıymetindedir ve Mister Cham berlain Münihe gitmeden evvel, bunların birine bakmış, fakat şem siyesinden vazgeçmek istememişti. Mister Chamberlain, şemsiyesini hiç te açmadığı için, önün niçin ta- mire gönderildiği bir türlü anlaşı- lamıyor. Fakat Mister Chamberlain'in bir değil, bir kaç şemsiyesi vardır ve yağmurlu havalarda, daha eskice şemsiyelerini kullanmaktadır. Seyahatlere çıktığı zaman Kullan dığı meşhur şemsiye ise katiyen a- çılmaz ve bütün yeniliğini muha- faza ederek durur, İhtimal ki Mis- ter Chamberlain bu şemsiyenin hiç i ain Namlı EZ Şemsiyesini Sık Sık ttiriyor ai İngiliz Başvekilinin yanından kazanan ve kozmik şuslar üzerindeki tetkiklerile şöhret ka- zanan profesör Copton bütün dün. ya tarihini milyon defa küçülte- rek şöylece hülâsa ediyor: Bir iki sene evvel: İlk İnsan »- Eaçları ve taşları silâh olarak kut lanmayı öğrendi. Geçen hafta: İn- sanlar taşlara biçim vererek kul lanmağa başladı. Evvelki gün: Resimler basit « leştirilerek yazı şekline girdi. Dün: Alfabe icat edildi. Dün öğleden sonra: Yunanı - lar sanat ve fenlerini ilerilettiler. Dün gece yarısı: Roma suku” etti, Bu sabah 8.15 de: Galile ei. simlerin sukutuna dikkat etti, Bu sabah 10 da: İlk buhar ma- kinesi icat edildi, Bu sabah 11 de: Elektro « mağ- netizm kanunları inkişaf etti, Bu sabah 1130 da: Telgraf, & lektrik ve salre birbirini takip et d. Bu sabah 11,40 da: X şunu icat edildi. On beş dakika evvel: Otomobi” hareiâlem oldu. Beş dakika evvel ları faaliyete başladı. Bir dakika evvel: Radyo umu- mileşti, Şimdi: İnsanlık, ilim sayesind. yeni bir şekilde birleşiyor. > Hava posta- Voltaire B ik Fransiz O mütefekkiri Voltaire 1727 de İngiltere - ye geldiği zaman İngilizlerin Fran ların, peşimize düştükleri zaman, para almadan yakamızı bırakmama- ları da, ceza, dayak, açlık korkusundan değil midir? sızlara karşı son derece düşmanca hareket ettiklerini görmüş ve Lon dra sokaklarında gezdiği takdirde Ön” deriyor. ayırmadığı şemsiyesi Ilnsanlık tarihi hayatının tehlikeye uğrayscağım anlamıştı. Bir gün bir yığın balk izikte © Nobel (o mükâfatını Voltaire'e yolda rastlamış ve bağır mağa başlamıştı: — Öldürün! Fransız asın! Valtaire derhal durmuş, halkı karşılamış ve mukabele etmişti — İngilizler! Fransız olduğum içir beni öldürmek istiyorsunuz. İngi- liz olmamak benim için kâfi bir ce za değil mi? Halk Voltaıre'i çılgınca alkış - lamış ve onu evine kadar uğurla « muşta * Bernard Shaw Uv muharrir Bernard Shaw bir aralık cenubi Afrikaya ve orada her gün bir havuza gide rek banyo yapmayı itiyat edinmiş- ti. Ayni havuza, büyük muharririn kim olduğunu tanımayan bir çok çocuklar da devam ediyorlardı. Bir gün çocuklar aralarında konuşmuş lar; içlerinden biri bu ihtiyar a - damın kafasını ansızın çekerek su ya daldıracağını ve korkutacağın, söylemiş, ve öteki çocuklarla bah se girişmiş, Çocuk, dediğini yaptı- Ba takdirde bir şilin kazanacaktı. Çocuk havuzun içinde yüze yüze Shaw'a yaklaşmış, fakat muh; rin heybetinden ürkerek dedi yapamamış, Shaw çocuğun kendi sine yaklaştığına bakarak ne iste - diğini sorunca çocuk meseleyi ba - şındar. sonüne kadar anlatmış ve bir şilin üzerinde bahse giriştik « lerini söylemiş. Mubharrir cevap vererek: — Pek alâ' demiş, bir lâbza sab fet, uzun bir nefes alayım. Sonra başım tut ve suya daldır! Çocuk üstadın dediğini yapmış ve geri dönerek Shaw'un gözü 8 » nünde arkadaşlarından şilini toplar ken ikisi de gülmüşler.