a Deniz Bayramı Dün Kutlandı (Başı 1 incide) mektebinden bir bölük talebe Top - hane rıhtımından hareket ederek â- bideye doğru yol almıştır. Ayni za- manda Denizyolları meydanlığında toplanmış olan Denizyolları, Akay, Kılavuzluk, liman işletmelerile Şir- keti Hayriye ve muhtelif armatör lere mensup zabitan ve mürettebat ta Tophane, Gülatasaray, İstiklâl caddesi yoluyla âbide meydanıns gel miş ve kendilerine tahsis edilen yer- leri işgal etmişlerdir. Alaylar raat on buçukta rıhtımdan hareket ettikleri vakit limanda bulunan bütün gemi- ler düdük çalmak suretiyle selamla; |, mışlardır. , Burada Denizbank, deniz kuman- danlığı, sosyete şilep, Şirketi Hayri. ye, Türk gemi kurtarma ve diğer hu susi müesseseler tarafından gönderi: | len çelenkler &bidenin ayak ucuna vazedi müteakiben başta İstan- bul komutanı General Halis Bıyık - tay olduğu halde birçok askeri ve si vil erkân huzurunda evvelce hazır- lanmış olan direğe Türk bayrağı çe- kilmiş ve bü sırada İstiklâl marşı ça- Munmıştır. Bunu müteakip belediyece hazırla nan kürsüye Deniz Ticaret Okulun- dan Bay Mümtaz Bekler gelerek gehç denizeller nâmına güzel bir nu tuk söylemiştir. i i Bundan sonra Beyoğlu Halkevi Başkanı Ekrem 'Tör törende bulu - Danlara hitap ederek: — Arkadaşlar, demiştir, bugün ya şadığımız heyocanı duyduğumuz minnet ve şiikranı büyüklerimize tel grafla bildireceğiz ve sıraslle Büyük Başkanımız Atatürke, Başvekil Ce- 1âl Bayara, Meclis Reisi Mustafa Ab dülhalik Rendaya, Parti Genel Sek- teteri ve Dahiliye Vekili Şükrü Ka- yaya, İktisat Vekili Şakir Kesebire içekilen telgrafların mealini okumuş tur. “Atatürk: Sevinçle kutluladı - İımız bugünü bize veren Atamıza denizci evlâtları sönmez ve sonsuz minnet ve sevgilerini arzederler.,, “Aklülhalik Renda: Türk sula rının Türk bayrağına kavuştuğu bugünü kutlulıyan biz denizciler gatıâlilerine sonsuz saygılarım ar zederler.,, Celâl Bayar: Büyük himayeniz- le yükselen denizeiliğimizin biz ev lâtları kutluladığımız bu şanlı gün de sevgili Başvekillerine saygılarını arzederler.,, sonsuz Beyoğlu Halkevi Başkanı tarafın dan yüksek sesle okunan bu telgraf lar alkışla kabul ve gönderilmesi te menni edildikten sonra Bay Ekrem Tör merasimin bittiğini ilân etmiş We bayramın sevinç ve kıvançla ge ;çirilmesi temennisinde bulunmuş - tur, Merasimin hitamından sonra mera sin kumandanının verdiği kuman - da üzerine evvelâ deniz askeri bir dakika fasıla le deniz.mektebi ve denizciler, İstanbul komutanı Gene- ral Halis Bıyıktayın önünden bir ge- çit resmi yaptıktan sonra her grup geldiği yoldan hareket mevktlerine dönmüşlerdir. Ucuzluk Kararı (Başı 1 incide) Jacaktır. Belediye, Darülâceze varidetını tah sil ve bu tahsilâtı kontrol eden he- yeti de 15 Temmuzdar itibaren kak dıracaktır. Satışlar Arttı Diğer taraftan, devletin idare veya himayesi altında bulunan müessese ler ucuz tarifelerini ilân ederek satı- Şa başlamışlardır. Dün Yerlimallar Pazarındaki satışlar artmıştır. Yapi- Jan tenzilât her nevi oşya üzerinedir. sa yazlık eşya fazla satılmışlır. i fabrikalarımızın mamulâtından, nlü elbiselik ku- maşları ve hazır elbiselerin fiyatla- rından yüzde on beş tenzilât olmuş- tur. Yünlü kadın kum. peklilerden. 15 arasında, kadın ve erkek kundu» ralarının fiyatlarından yüzde 7 - 10 arasında, çocuk kunduralarından yüz de 10 - 15 arasında, Sümerbank malı pamuklu 'kümaşlardan yüzde on, sa- râciye eşyasının hepsinden yüzde on, tuhafiye eşyasının her nevihden fi- » |İlimatnamesinde bir de; (BÂŞMAKALEDEN MABAT) Kinlerden, İfratlardan Üstünlük (Başı 1 tneide) ğır bir fedakârlıktır. Fakat onları bi İle ihtiva edecek kadar geniş bir milli İ birliğe sahip olduğumuzu iddia ede- İbilmek, büyük bir nimettir. Bugünkü ivarlıklar, ifratlarla dolu âlemin orta- sında bir milletin, bunu di , istikrar ve kuvvet alâmı | Atatürk, 150 likleri bile ihtiva ede- cek kadar geniş bir milli vat hamını hükümete verirken, mesele- in bu yüksek mânasını hı evvel görmüş, sezmiş, her vakitki gi- bi millete kinlerin ve ifratların üstün de bir gidişin yolunu göstermiştir. Hükümet, meseleyi bu yüksek zavi. yeden görmekle beraber hâkim olmaya razı olmamıştır. Yük- İsek milli guların & tezahürle- rine parti disiplini ile engel olmamış- tır, Partiye mensup mebuslara şöyle demiştir: “.— Vicdanınızın emrettiğini söyle- mekte, yapmakta tamamile serbestsi- niz!” Millet içinde bu kadar ağır bir fe- dakârlığa razı olmıyanlar çoktu: Bir slarımız, bu duyguları Hade ilet kürsüsünde içlerini ser- bestçe döktüler, Ağır lisan kullandı- lar. Fakat dosya kapanmazdan evvel icdanlara İhuzurunda söylenmesi mutlaka lâzım dı. u kadar ki herşey söyle- nip Kamutay birlikle | af kararı verdikten sonra hiç bir vatandaşın af perdesini yırtmaya, kin ve ifrat saçma- ya hakkı kalmamıştır. Böyle bir yol tutmak, hükümetin ka- rarlaştırdığı ve Kamutayın tasvip ettiği yüksek gayeyi tat bikatta sıfıra indirmek, nifa- ka yol açmaktır. İ Hâfızamızı körletecek my diklerimizi unutacak mıyız? Hayır, hiç birşey unutmıyacağız. Fakat bun- ları affettiğimiz adamlara, onlar mee- bur etmi Türk geri alan yana değildir. Türk vatandaşı tanıdıklarına, hattâ suçlar rini affetmeye karar verdiği en suçlu insanlara karşı bile şefkat besler, affı tam mânada alır. Fakat bu gele- cekler, Kemalist Türkiyenin yeni gi- dişini Kavrayamazl. , giderken bi- raktıkları İttihat - İllâ! kavgalarının yeri kalmadığını, farketmezlerse, yep yeni Türkiyede milletin nef'ine ve in. kişafına yarıyacak müsbet emel ve çalışmalardan başka hiç bir emele yer olmadığını, en büyük hazine bil. diğimiz milli birlik ve âhengin hiç bir şekilde bozulmasına tahan etmiyeceğimizi anlayamazlarsa mil İletin cömertliğine ve âtıfetine lâyık (olmadığını bu şekilde ortaya keyan her ferdin yüzüne kendi fenaliklarım vurmak ve aleyhinde tedbir almak hakkımızdır. Hâfızamızı ancak O za- man, şahsen suçu olanlar hakkında çanlandırırsak af prensibinin harle iz? Bil Af işaretile inkılâbımızın yeni bir merhalesi açılıyor. Başvekilin nutkun da bu merhaleyi aydınlatacak nokta- lar çoktur. Bunların üzerinde de, Da- hiliye Veki' ü Kayanın birkac üzel nutkundaki muhtelif noktalar üzerinde de ayrı ayrı duracağız. Ahmet Emin YALMAN m e Çocuklar İçin Islah Evi Açılıyor (Başı 1 incide) Kayseride Zincirdededeki mektep bu işe tahsis edilecek, mekteplerde süi- hali görülen talebeler velilerinin mü- saadeleri alınarak bu mektebe gönde- rileceklerdir. Bundan bâşka mektep- ten kaçanlar, kaçıp ta mektebe de- vam etmiyen talebe de bu mektebe sevkedilecektir, Maarif Vekâleti bun- dan buşka ise ve ortamekteplerin ta- şiklik yapma- yı da düşünmektedir. Bu arada liseye girecek ortaokul talebesinin bir i tihandan geçirilmesi esasının kabulü de muhtemeldir. Bu imtihan yalnız derslerden olmıyacak, talebenin orta okuldaki tavru hareketi bilhassa göz- önünde bulundurulacaktır. Ortaokul. u acı kelimelerden her birinin tarih | b kelimelerden her b ih (Başı 1 incide) 3 — Bilhassa şimdiden arazi arasında hudut ve iyi bit eden Fransa - Türkiye - beyanname hazırlanmıştır. detle muteber olan bu beya, femdit edilebilecektir. Gazeteciler Bone'nin yanında Paris, 1 (A.A) — Anadolu Ajansi- nın hususi muhabiri bildiriyor: Dün haber verdiğim gibi Hatay hakkındaki Türk — Fransız müzake felerinin iyi bir neticeye vardığı bu gün öğle üzeri Fransız Hariciye Ne- zaretinde Nazır Bay Bone ile Büyük Elçimiz Suad Davuz tarafından res- men matbuata tebliğ edilmiştir. Bonenin beyanatı B. Bone, hedefi asırlık dostlukları- nı yeniden ihya etmek olan Fransa ve Türkiye arasındaki müzakerelerin mesut neticesini tebarüz ettirdikten sonra demiştir ki: “— İskenderun davası, iki memle- ket, aralarındaki münasebata ait muh telif meseleler hakkında geniş bir #i- | kir teatisine vesile vermiştir. İsken- İderun davasımın balli, hakikatte, Tür İ kiye ile Fransa ve Suriye arasındaki münasebetlerin muntazamlaştırılması davası ile ayrılmaz bir mahiyet arzey lemektedir. İhtilâf, karşılıklı bir an- laşma zihniyeti ile müzakere olun- muŞtUK, Bu meselenin likide edilmesi keyfi yeti ve mahalli ihtilâtların doğurdu. ğu güçlükler, iyi anlaşılması için. Fransiz - Türk anlaşmaları çerçevesi dahiline konulmuştur. Fransa, 1921 anlaşmalarının, zımnen, Sancağın 'Türk unsurlarına hususi bir vaziyet vermekte olduğunu kabul etmiş, Tür- kiye de kendi tarafından arazi bakı- mından alâkadar bulunmadığını tekit eylemi Askeri anlaşma, Fransa ve Türki- lerine aldıkları garantiyi Icra ötmele rindeki şartları tesbit eylemektedir. İki genel kurmay tarafından kabul edilen protokol, Fransız ve Türk kuv vetlerinin iş birliğinin pratik şeraitigi tesbit etmektedir. Üvey Kızının (Başı 1 incide) çıkardılar, ve onları suçla verine yer- leştirdiler, Serbest bulunan Rebia da, kendi- liğinden davacı yerine geçmişti. 19 - 20 yaşlarında kadar vardı. Siyah baş örtüsünün altındaki sarı yemeni, gü- zel, pembe çehresine çok yaraşan bir i çerçeve teşkil ediyordu. Reis evvelâ ona sordü: — Senin istidan var mı?. — Hayır... Yok efendim. — Öyleyse sen arka tarafa, dinle- yicilerin yanına git. İcap ederse, biz seni çağırırız! Rebianın bu emre İtastinden sonra evvelâ bermutat suçluların hüviyet- leri tesbit edildi. Dördü de ayni köy- dehmişler. İçlerinden yalniz Ramiz Göksu bekârmış. Diğerleri, evli bark lı, çoluk, çocuk sah!bi adamlar... Üçü- nün sahip bulundukları çocukların sa yısını cemettim: Yekün tam on beşi buldut.. Fakat, Çatalca sorgu hâkiminin ka- rar okununca, dehşet duyarak anla- dim ki, tam on beş çocuk yetiştirmiş olan bu adamlar, çok korkunç, çok iğrenç bir suç işlemiş bulunmakla maznundurlar. Bunlardan Yusuf Değirmenci, az evvel dinleyiciler arasına gönderilen Rebianın üvey babası imiş. Çapkın bir bekâr olan Ramiz Göksunun gözü de, Reblanın üzerindeymiş. Bir gün bu şiddetli arzusunu, Rebianın üvey babasına da açmış. Yusuf Değirmenci üvey kızını, bu bekâr adama peşkeş çekmek mukabilinde, bir mikdar pa- ra da almış Vet — Fakat, demiş, bu iş, gönül rıza- sile olacağa benzemez. Senin kızı ka- çırman lâzım. Bu hususta ben sana yardım ederim. Fakat kız, beni senin le birlik bilmemeli. Sonra başıma iş açar. Onün için, bir gün tayin ede riz. Ben o gün, kızı bir bahane ile Anarşe köyünün kenarına çıkarırım. Sen orada, bir srabayla birkaç adam yatlarının yüzde 10 - 15 mikdarı ten- |da suihali görülen talebe liselere ka- | bulundurursun. Onlar, yalancıktan Zil edilerek satılmaktadır. Bul edilmiyecektir. hede imzasına intizaren Türkiye, Suriye ve Fransa ara- Isında bir statü tesisi istihdaf edilmiştir. Altı ay müd- yenin Sancak hakkında beraber üzer | Satmağa Kalkışan Adam TAN Türk - Fransız Anlaşmasının Esası “Sancakta bulundurulacak olan Türk ve Fransız müsavi kuvvetlerini tesbit eden bu itilâfın bir tatbik protokolü imza edilmiştir. 4 — Bilhassa Türkiye ile Fransız mandası altındaki i komşuluk meselelerini tes- Suriye iş birliğine dair bir Bu beyanname ile bir mua- nname ahkâmı, alfı ay daha Fransa ile Türkiye arasında hudut mübadelesini ve iyi komşuluk müna- sebatını tanzim eylemeği istihdaf e- den üç taraflı mukavelename, akdo- lunmak yolundadır. Akdenizin şark havzasında bugün kü müvazenenin takviyesini istihdaf liyen Fransiz - 'Türk dostluk mua hedesi imzalanmak üzeredir. Bu neticelere varan görüşmeler, Fransız - Türk münasebetlerinin da- ima, hazır olduğu itimaddan hiçbir zaman ayrı kalmamıştır... Suat Davazın sözleri B. Suâd Davaz verdiği cevapta,Ha riciye Nazırı B. Bonenin anlaşma zih niyetini ve Başvekil Daladiyenin cid di hareketini övmüş ve sözlerine şöy le devam etmiştir; “— Sancak meselesi, hakikaten, Türk - Fransız dostluğu için kati bir imtihan teşkil eylemiştir. Bu dost luk bu imtihandan, her zamankin - den kuvvetlenmiş olarak çıkmakta dır. Birkaç defa asirdide Türk - Fran sız münasebetlerinin her sahada in kişafı ve sıkılaşması için yeni bir de vir açılmaktadır. İki memleketin sul ha karşı olan derin bağlılıkları vo a- ralarında mevcut menfaatlerin tesa- nüdu, Prasnız - Türk - Surlye müa- hedesinin pek yakında imzası ile de yeniden bir kere daha' teyit edilmiş olacaktır.,, Antakyadahi anlaşma bugün imzalanacak | Antakya, 1 (A.A) — Anadolu Ajansının hususi muhabiri bildi. | siyer: Saat 15 de toplanan erkâm Har | biye heyetleri kati anlaşmaya var | mışlardır. Anlaşma yarın öğle ü- zeri İmza edilecek ve heyetimiz pazar günü hareket edecektir. j İ Irzını Para İle tan biraz itişir kakışırız. Senin a- damlar, benim ellerimi bağlarlar, Kı- zı da arabaya atıp yürütürler, Bu su: | retle, sen muradına ermiş olursun. | Ben de babalığımı () yapmış görü- nürüm! Bü kararı verip, biribirlerinden ay rıhrlarken, Yusuf Değirmenci, müs takbel şeri türmüne sırıtarak ten- bih eder: — Adamlarına söyle... Sakın elle- İrimi sıkı bağlamasınlar ha!.. Şakala- şalım derken, canım yanmasın! Kendi canını bu kadar düşünürken, | evlât edindiği zavallı bir kizin ırz na suikast hazırlıyan bu adamdan bü- yük bir sevinçle, ve ihtiras iştahile ay rılan çapkın bekâr, derhal eniştesi Nazmi ile, arkadaşı arsbâcı M bulmuş. Niyetini onlara da anlatmış Kararı bildirmiş. Yardım istemiş. On lar güzel kızdan kendilerine de pay çıkarılması vaadini aldıktan sonra, istenilen yardımı yapacaklarma söz vermişler. Nitekim, karar verdikleri gibi de olmuş: Tayin olunan zaman, tesbit e- dilen yere, üvey baba kızını götür- müş: Sırası gelince, çoban Nazmi ü- vey babanın kollarına sarılmış. Ra- mizle diğer arkadaşı da, neye uğra dığını şaşıran kızcağızı kıskıvrak kav ramışlar. Zavallı kız, ciğerlerini pat- latırcasına haykırmaya başlamış, Fa- kat, ıssız bir dağ başında: — Can kurtaran yok mu? diye ba- sinin âksinden başka cevap veren çık marmış! Kızcağızın araba tekerleklerine sa rlarak mukavemet ettiğini gören ü- vey baba, kendisile şakacıktan uğra- | şan çoban Nazmiye: — Yahu... demiş. Git şunlara yar- dım et. Haydut gibi adamlar, kedi 'kadar kızı hâlâ arabaya atemadılar... Sen oraya koş. Ben kendi ellerimi bağlarım! ğıran Rebianın feryadına kendi acı se|.... Nazminin yardımı da yetişince, kız cağızın arabaya yüklenmesi kolaylaş m — Ri Ville Sokağa (Baş.1 incide) dağ otelindeyim! Cevap verirken, ağır bir hicabın illesiyle öne eğilmiş bulunan bâşinı kaldıramıyordu. Sefalet, nedamet, vicdan azabı, hicap bedbaht delikan- lıyı öyle kökünden sarsmıştı ki, mah keme huzurundaki boynu bükük mü teessir ve mütevekkil tavrıyla o, bir gün evvel sahipsiz bir köpek gibi s0- kakta bulunan çocukları kadar bi- çare görünüyordu. Bunu, reis te hissetmiş olacak ki, | sesini, hattâ bakışlarını ve sözlerini yumuşatarak sordu: Oğlum... Uç çocuğunu sokağa bırakmışsın! Böyle iddia ediliyor. Doğru mu? Amasyalı Ibrahim, yine başını kal dırmadı. Geniş bir. nefes alarak, göğsünü tıkıyan gizli zehirleri bo- şalttığına kendisini kandırdı. Sonra: — Ah... dedi... Zor işitilebilecek kadar hafif ses- le çekilen bu ahın ahengi, en hazin şarkının bestesinden daha müessir- di. Kendisini, hissedilebilecek dere- cede güçlükle toparladı, ve sorulan suale cevap verdi: — Bay reis... Çocuklarım, bir aile faciasının kurbanıdırlar!.. Ben, Zon- guldak kömür şirketinin muhasebe- cisi idim. Kazancım, çocuklarımın cıvıltısını yuvamı ısıtmıya, mesut etmiye yetiyordu!... Bugün, karşınıza, çocuklarını $0o- kağa atmak suçuyla getirilmiş olan bu pejmürde serseri, daha birkaç sy evvel, temiz, mesut, fedakâr bir aile babası . Fakat o zamanki hayatımız, karı» mı mesut etmiye yetmedi. Zâhire, bana ihanete kalkıştı... Onu seviyordum. Hem onu sevme- seydim, bile yavrularıma tapıyor- dum. Çocuklarımın anasını, fena bir yola sapmaktan, ileride masum yav rularıma yüz karası olabilecek hare ketler yapmaktan vaz geçirmek vszi femdi. Ne yalan söyliyeyim: Kıskan İdım da... Bütün bu sebepler, beni karimm harekâtını yakından takip etmek mecburiyetinde bıraktı!. Ve öğren dim ki e, Sirkecide, Akgül otelinin kâtibiyle temastadır! Fakat şüphelerimin arttığı gün- lerde, daha sonra bu hakikati öğte- ir, ve nihayet mikst öğ rendikten şonra o derece. sarsılınış- tım ki, vazifemi ihmal ettim. Ve bu yüzden, başıma gelen ilk felâket, işimden atılmak oldu!.. Işsiz kalınca karı ninciye Ka mu aradım. Ön- dan —hiç olmazsa bir iş bulacağım | güne kadar— çocuklarıma bakması- nı istiyecektim. Yalyaracaktım. Sırf bu ümitle, evvelki gün, Akgül oteli- ne geldim. Fakat otel kâtibi, ihahe- tini bile mazur göreceğimi söyledi- ğim halde, zevcemin oraya uğradığı nı gizledi. Adresini bildirmedi. Hat- tâ bana da: — Ben, dedi, senin paranı da İste- miyorum. Al bu çocukları da, otel- den defol! Fakat ben, çocuklarımı nereye gö- türebilirdim? Işim, yerim, param,| takatim, ve! hattâ para kazanacak kimsem yoktu! Çocukları otelde bi- raktim, ve çıktım. Çocuklarımı «0 kağa bırakanlar, ben değilim onlar- dır. B “— Ço tım, emin bir çatı ak tındadırlar. Ben nerede olsa nasıl ol. sa, kalabilir, yatabilirim! Bir taraf- tan da bir iş arar, bulunca bir oda tutar, yavrul: alırım. O zamana kadar da, anneleri nasılsa otele uğ- İrıyacak, çocukları açlıktan, bakımsız lıktan kurtaracaktır, diyordum. ket etmiş, ve dağ yollarını tutmuş Jar... Oradan uzaklaşırlarken, kendi- ni satan adamın mahiyetini bilmiyen zavallı kızcağız, masum bir ümitle kırıyor : — Baba... kurtar beni babacığım ! lerden kurtarmak , havsalaya sığmıyacak kadar hü- yük bir kuvvet harcamış. Ertesi günü, ertesi gecey! de bera- ber geçirmişler. Rebla her an, kaç- mak, köyüne, babasına () kavuşmak fırsatını gözlemiş. Bir aralık, Ramiz, Reblayı saçlarından sürükliyerek, Ha HI adında bir köylünün ağılıma sok- muş. Fakat, ihtimal yapılacak facia- yı, kuvvetli insiyaklarile sezen köpek ler, kıyameti koparmışlar. Ve kızca- ğiz, İnsanların vahşetine isyan eden bu hayvanların feryatları sayesinde, benim üzerime saldırırlar. Şakacık-İmış. Atlar kamçılanmış, araba hare-| ırzını kurtarmış: Çünkü bu feryatla- Atılan | 2-71-938 Yavrulai Işittim ki, yavrularım ü zeye gönderilmişler!.. Benim de zaten onların yersiz, ye kalmamalarıydı!.. Bu gaycm hakkuk etmiş bulunuyor. Beni di başımın çaresine nasıl olsa B Tam, Başını kaldırmadan, hiç kim yüzüne bakmadan konuşan beğ mindenberi boğazını yırtan kıç daha fazla tutamıyarak son cü ni söyledi ğ — Hattâ bakmasam da olur İtor ki onlar kurtulsun! i vi # çi İ Şimdi, muayyen bir ikame olmüy. bu adam o mevkuftufi kimsesizler yurdu, mahkemeye cukların sokakta kalmaktan zarar görüp görmediklerini bi cek! * “Akgül. otelinin, iddia edilefi nete şerik olmakla müttehem nan kâtibi Etem adında bir sen Fakat dün öğleden sonra, yirmi İ saatlik mezuniyetini gönlünü diği yerde geçirmek üzere ot | ayrılmış, nereye gittiğini kimsö miyor. Bu satırları yazdığım an dar da, Etemi arıyan za! ları, henüz bir iz bulabilmiş dir, Otelde, ona vekâlet eden kâtif — Ben, diyor, burada, “Zahiri İdında bir kadın görmedim. Böylğ isim otel defterinde de yok. Bi barla, sizi sncak, sradığınız İ İkâtip tenvir edebilir! Ne muhabirlerimiz. ne de ö memurları, suçlu babanın zef Zahireyi bulamamışlardır. ği ellerin cevapları da, maalesef bu iki kişinin meydana en Şimdilik, ortada bulunamıyan yan Zahire gözümüze, daha bal yetlerinin meşhur sarışın kadın ni Yanola'sı kadar esrarengiz gö Ve zihnimizi kurcalıyan bütüfl ları gün alınabilecektir . kurumıyan Ipsala ve Mastik © mektedir! Size, bu hazin ve feci a alâkadar olan sevindirici bir de verebilirim Dün matbaaya, güler yüzündü reğinin olanca temizliği okuna mer, orta boylu bir zat çeldi Ben, dedi, Böyuzeta Hafi İlar: sokağındaş 17 numaraği sof dükkâninin “sahibiyim. İsmimi | dullahdır... ğ Sonra, sesi titriyerek ilâve <g «—- Dün hüngür hüngür ağlat! beni!... Merakımı mediz — Uç çocuğun macerasını dum. Ben evli bir adamım. cım, onları da geçindirmiye kö Ailem de, onları evlât edinmeyi nim kadar istiyor. Eğer kabilse, ni yoksa, sokağa atılan o üç ya bağrımıza basmak İstiyoruz. — Uçünü birden mi alacaksı — Eğer verirlerse, evet!.. onlar kardeştirler... Şimdi bir sine ana baba yokluğunu unut! gidermekte de ta, üçüne birden kardeş hasrel çektirelim? Böyle yaparsak, İyilik değil, fenalık etmiş olu Elini hürmetle sıktığım Abdullah, ayrılırken, başın! sali — Tahin cilvesi... diyor... ne evlât verir, şefkat vermez. ne şefkat verir, evlât vermez! çocuğun sokağa atılabileceğine lm ermiyor. Eğer günün birini sokak köşesinde sahipsiz, bir bulabileceğimi umsaydım, bü ra ağıl sahibi Halil yetişmiş. Ilin mütecavizle stışmaya sırada serbest kalan Rebla ke! sokağa atmış. Feryada başlami$i — Baba.. Babacığım... Nerede Canımı, namusumu kurtaracak 9 se yok mu? Foyasının meydana çıkacağı hyan Ramiz, derhal ortadan sı Hali) de kızcağızı 2: fasliyeliğ miş bulunan jandarmaya teslis miş Fakat dün mahkemede suğü hem jandarmaya, hem de isti kimliğine verdikleri iadeleri er. Şahit sıfatile dinlenen E se, hâdiseyi, Çatalca sorgu hâk' kararına tıpa tıp uyan bir Lisa' attı! Bakalım, gelecek celsede di cek olan diğer şahitlerin 14“ maznunların inkârlarını çürÜğÜ mi? Sev