Bugünkü Hindistan TAN Hint Müslümanlarının Telâkki ve Yaşayışları S eyit Ahmedin teceddüt- lerine nereden bakarsanız bakınız, ister beğeniniz, ister be - Benmeyiniz, bir neticeye varıyorsu- muz. Seyit Ahmet Hint müslüman dünyasının dürgün sularına atılan muazzam bir kaya parçasina ben- ziyor, hâlâ dalgaları devam ediyor, hâlâ uyandırdığı hayat kudretli bir nabız gibi atıyor. Bunu Hindis İân seyahatinde içinden gördüm ve hissettim. Mektebin kendinden başlıyo - rum: Bina, bahçe, ta heyeti ve talebe insana herhangi eski bir İn- giliz kolejini hatırlatıyor. Bilhassa bahçe... Yeşil çayırlar, gölgeli mu- Azzam ağaçlar, oyun yerleri, mey- danları... Hepsi pek bakımlı. Kü - tüphanesi çok zengin. Edebiyat ve felsefe an'anesi 0- Jan bir itina ile öğretiliyor. Yalnız İngiliz kolejindeki Yunan, Lâtin Yisan ve ilimleri yerine burada Acem, Arap, hülâsa şark harsının doğurduğu mevzular, fakat hocala Tın metodu yine İngiliz kolejini ta- kip ediyor. Fen ve teknik tarafı vaktile bi- raz hafif imiş. Seyit Ahmedin to- merhum Rus Mesut burada ettiği zaman bu şubeye yeni bir hayat vermiş. Lâboratuvar lar mükemmel bir hale sokulmuş, bü kısım daha ziyade Alman pro- fesörleri ve Almanyada tahsil et - miş yerli muallimler ve doktorla- Tin elindedir. Bus Mesudu bir nok- tadan tenkit ediyorlardı. o da Arap ça tedrisatım * bir Almana ver miesi. Hindistafda herhan man Arapça mütehassısından çök âlim hocalar olduğunu iddia edi- yorlar Bu mektebe merbut fakat hayli uzakta bir kız lisesi var. Fakat kız- lar hep “perde, , yani erkeklerle ihtilât etmiyor. Müdürleri İngilte- rede tahsil etmis genç yerli bir ba yan. Yemeklerde Aligara geldi. Her halde o “perde, den çıkmıştı. Ted- risat bursada da İngilizce. Bir bahçe eğlencesi verdiler Zaman bir kısim kadın erkeklerle beraber oturdu, bir kısım ayrı o turdu. İngiliz müesseselerini hatırla - tan başka bir noktası da an'aneye istinat eden merasime verdikleri ehemmiyet, Merasim tabii kendi hayatlarından doğma. Talebe birliği kendi binasında bir toplantı yaptı. Birçok nutuklar verdiler. Tabii ekseriyeti ordu Ji- saninda. Bana o gün ordu Jisar çok güzel geldi. Ahengi biraz Fari- #iyi hatırlatmakla beraber daha kuvvetli, Talebeye nutuk veren her hangi bir misafir kürsüye çıkar çıkmaz tepesine çiçek yağmıva başlıyor. O kadar kl, insan gözlerini kapamı ya mecbur oluyor. Bu zarif mera- simi yapmak için toplantı salonu - nun tepe penceresine yığınlarla çi çek çıkarıyorlar, oradan asağı atı Yorlar. Esasen Hindistan her mi- safirin! çiçekle karsılıyor, boynu- na Üstüste çicek celenkleri takar, Talebe toplandığı bir odaya da beni davet etti, uzun münukasalar yaptı. Yabancı olmak münasebeti- le pek karışmak istemedim. Dik- kat ettiğim sey şudur: Bu münakaşalara hâkim olan mevzu Hindu - Müslüman mesele- sidir. Bana Aligarlı gençin zihniye ti, tutturduğu “tez,, İrin tehlikeli göründü. “Tez,, leri İslâm harsını muhafaza etmek, İslim câmiasını Hindulaştırmaktan kurtarmak, Bu Zihniyet bir ekalliyet zihniyeti, ken dini aşağı görenlerin gürültü ile mü dafaa ettiği bir zaaftır. On asır ken dini Hindu âleminde muhafaza et- miş bir harsın bugün mağlâp ol - masından niçin korkuyorlar? Müs Yiman harsı orada Hindularınki ka Müslümanların fazla bulunduğu parma Yazan: Hint şehirlerinden Pencap dar bütün memlekete şamil deği mi? Bilhassa bu memleketin tarihi ni tetkik eden garpli ve yerli muhar rirlerin vâsl olduğu bir netice, sorduğu bir sual var, Hinduizm kendi arasına düşen her medeniy ve harsı kendine maletmiş, yut - muş, bir tek temessül edemediği Müslüman harsı olmuştur. Niçin? Bu meseleye başka yerde tekrar te- mas edeceğimiz için burada kesi yorum, Tligar büyük kanforine sa « lonundan bi yüz tale- beye bir arada bakan insan Seyit Ahmedin kıyafet hususundaki zev kini kabul eder. Talebenin arka - sında dizlerine kadar inen yakadan aşağı önü meli dar, siyah set- reler var. Ayaklarında beyaz pan- talon, siyah, rugan iskarpinler. Beni en çok başları düşündürdü. Kırmızı fes giyiyorlar. Acaba bunu sırf rengi içinmi seçmişler? Bunu herkes sorabilir, çünkü Seyit Ah- met, başka Müslüman Hintliler gi- bi Türkiye sultanma Müslüman Hintliyi bağlıyan dini bir rabıtayı kabul etmemiştir. Bundan başka da Seyit Ahmet hareketile muasır olan “Tanzimat, da pek başka bir ideoloji ile başlamıştır. Türklerin yaya yaydığı fikirler doğurdu. Ya- ni esasından laicdir. O halde Türk lerin o zaman giydiği fesi niçin in- tihap etmiştir? Bu sunli sorunca in san İster istemez “psikolojik” bir hâdise karşısında olduğunu derhal hissediyor, Seyit Ahmedin cereyanı zama - bında mütecaviz garbin tamamen istismar etmediği, edemediği bir tek Müslüman millet yakın şark İl Delhi şehrinden bir manzara Türkleriydi. Efganistandan ve kıs men Acomistandan başka hemen hepsi müstemleke haline gelmiş - lerdi. Demek ki, yakın şark Türk- leri, arka kemiği en sağlam Müs - lüman millet olarak Seyit Ahme- din muhayyelesinde yer tutmuş! Yani yakın ark Türklerinin inkı Yipları, t ileri hariçten gelen bir zorla değil kendi iradelerile olmuştur. A. Toynbee bir eserinde Türklerinin başka şark Müslümanlar uğunu söy- Yani Seyit Ahmedin cere- yanı bütün ehemmiyetine rağmen monluk eseridi. ti, ışığı sünidir. Yakın şark Türkü İİ RL a kendi İteiesile » vücut bul : muştur. İşte seyit Ahmet onun için ken- di zamanındaki yakın şark Türkü. nün başlığını talebenin başına ge- çirmiştir. Seyit Ahmet mektebini bugün açsa talebeye Türkün bugün giydiği başlığı giydirecekti, Mese- Je bu başlığın şekli değil onun Se- yit Ahmedin kafa: İstiklâl hasreti! ZİLEDE : ,Köy Kalkınması ! İ nülmektedir. Evvelâ | İç'n Yeni Çalışmalar Zile, (TAN) — İlçebaylik bu sene köy kalkınmasiyle daha fazla uğraş | mak için hazırlıklarda bulunmakta- dır. Buradan 10 kilometre uzakta kâin ve her tarafı çamlık olan; halk arasın İda “Şeyh Ahmet Dede,, diye anılan yerin sâyfiye ittihazı, bunun için lâ-| zım.gelen tesisatın yapılması düşü- Şeyh Ahmet| Dede,, ye yol yaptırılacaktır. Sonra orada barakalar ve çadırlar kurula- cak, köylerden 400 — 500 kimsesiz çocuk getirilip köy bütçelerindeki sağlık tahsisatiyle 2 — 3 ay kadar beslenecektir. Köylerde Sıhhi Tertibat Zile, (TAN) — Bütün köyler için kendi büdcelerinden birer ilâç dola- bı yaptırılmış, içlerine reçetesiz kul- lanılacak ve müstacel tıbbi müdahale lere yarıyacak ecza konularak kğy- lere gönderilmiştir. Dispanserimizde bir sene de 1758 hasta muayene ve 270 hasta tedavi edilmiştir. Belediye doktoru da bir sene de B24 hasta mu- ayene etmiş, 488 fakir hastanın ilâ &ı belediyece parasız verilmiş, 32 has taya maddi yardımda bulunarak has tanelere gönderilmiştir. — İlçemizin nüfusu arttığı, daha ziyade çocuklar rın ve elli yaşını aşkın olanların öl- düğü görülmektedir. Binicilerimizin Yeni Bir Zaferi (Başı 1 incide) İoldu. Dünyanın en birinel'süvarileri nin senelerdenberi seçtikleri ve ye- tiştirdikleri çelik gibi atlarile boğuş- maları hakikaten seyredilecek - bir İmanzara idi. Her ekip bir atı ile kaybettiğini diğer atı ile kazanmıya ve bu suretle nihai zaferi elde etmiye çalışıyordu. Müsabaka meydanında hatırı sayı- İlr 13 mâni bulunuyordu. Oldukca zorluk verecek şekilde tertip edilmis olan Parkurun güçlüğü şundan belli idi ki, müsabakaya iştirâk eden 85 süvariden ancak on altı süvari hata- sız olarak bütün mânileri atlıyabil - mişlerdi. Bu hatasız atliyanların beşi Türk, üçü Alman, üçü Fransız, ikisi Belç kalı, ikisi Polonyalı, biri Rumanya- hı idi. Bizden, teğmen Saim Polatkan | (Ok ile), teğmen Avni Karaca (Rür-| gâr ile), asteğmen İhsan Akal (Efe)| ile, Yüzbası Eyüp Öncü (Ünali ile, | asteğmen Kudret Kasar da (Kasırga) ile hatasız . Bugünkü müsabakada bilhassa na İzarı dikkati celbeden nokta, bu sene ki ve hepsinin birden tasnife dahil olmak suretile kazandıkları mu vatfakiyettir. Müsahakada Alma rin en meşhur binicileri olan Hasse, Mom, Brikmen, Fransızların, en mi him müsabakalarda isbatı vücut 6- den en meşhur at ve binicilerinin İdahil bulunduğu bir müsabakada güzel dereceleri almaları, istikbal için kendilerine yüksek vaitlerde bü- Tunuyordu. Müsabakanın birinci safhası bitt ten sonra bir hatasızla koymak için müsubuka proeri cibince baraj yapılacaktı. Ya niler biraz daha yükselttiri! niz sltı mâni Üzerinden defa atlıyacaklardı. Baraj denilen bu ikinci seçimde de hatasız yapanları artık zaman tasnif edecekti. E doğrusu kim bu altı manli hatasız o- larak en az bir zamanda atlarsa bi- rinciliği o kazanacak ve kupayı #la- çakt Bu # yerinden firlatöcak kadar müthis bir helecan veriyordu, o kadar çetin oldu. Herkes bu altı mâni yıldırım gibi gecmek istiyordu, fakat bu koşu asla mânisiz düz bir kuşuya benze- mez, atın süreti arttıkça mânileri ikinci sesim milsbekher He te o kadar çok kendini atın kabiliyeti de m yordu. gelirenin muzaffer olacağı yoktu. Gerek bizim gerek diğ lerin bütün subayları, azami kud - ret ve maharetlerini sarfediyorlardı . Hemen bütün subaylar hatasız ya piyorlardı. Fakat zamanda fark gös teriyorlardı. En son dakikaya kadar birincilik Alman teğmen (Brinek mann) nın bindiği (Oberst) ismindeki atta idi. altı mânilik parktru (25) sa niyede yapmıştı. El * programlarına göre bizden teğmen Saim Polatkan (Ok) ismindeki atı ile en son parkuru Kapacaktı, Brikman'n yaptığı 25 saniyeden deha seri bir parkuru çok kisi - ler imkânsız görüyor ve bir her şeye rağmen Almenlarda kala - cağını tahmin ediyordu. Nihayet Ok ile ü ak icin İsa- ret zili çaldı, Ok hakikaten çelik Jok gibi, otomatik kronometrenin baş langıç kılını kopardı ve münileri o- İlanca süratine Teğmen müvazeneli bir vaziyetle evvelâ bir istikamette olan iki mânii gecti, seri ve kısa bir İdönüş'yaparak üçüncü dik pârmak- gösteriyordu, im rol oynu - Bunların bepsini bir. a İlik münii de hatasız atladıktan son - ira tekrar kısa bir kavis, dördüncü ve | beşinci mânileri yüksek ve uzun bir) yayı! ile pürüzsüz gectikten son- ra geniş sol hendek mâniine hücum | etti. Bunu da hakikaten ok olduğunu | göstererek yıldırım gibi atladıktan| sonra otomatik kronometrenin mu - vasalat kılın kopardı, kronometre 249/4, i gösteriyordu, birinciliği al - mist. Biraz sonra Türk bayrağı zafer di- reğine çekildi, hatasız yapan süvari lerin on altısı da tasnife dahil ola - rak mükâfatlarını almak üzere saha- ya çıktılar. Birinciye kupa makamın da büyük bir hediye diğerlerine de mükâfatları ve rozetleri tevzi edildi Birinciliği Türkler kazanmış diye bütün Varsovaya yayıldı ve bundan bütün Varşovalıların sevindiği de cidden göze çarpıyordu. 85 süvari içinde; mükâfat kazanan Kumlar üstünde bir istirahat saati Trikotaj Fabrikaları Harıl “Harıl Mayo Imal Ediyorlür Ça aaa a ZE İN N , YAZAN: Reşat Feyzi # # rr EEE İİ Mendilini yüzünde dolaştırdı, te- rini sildikten sonra, yorgun, sicak- tan bunalmış bir tavırla devam et ti — Mütareke senelerinde idi. Bir çok memleketlere akın eden Varan gel ordusuna mensup beyaz Rus- lar İstanbulu de dolduruyorlardı. İ Bu beyaz Ruslar İstanbula neler ge tirmedi ki? Eroin, kokain, bar, ka- an, kumar, tombala... Daha r... İşte plâjı da onler a evvel İstanbulda yok muydu? Bir lâhza düşündü: — Ha,. ne söylüyorlar. evet, plâj vardı... Vardi amma, işleten yoktu. Denize girenler çok azdı. O vakte kadar deniz hamamları vardı. O- plâj ? hamamları hikâ- Sevimli ve baba can muhal : — Bunlar zacağım, de dim... Asıl öğrenmek istediğim şu mayo işi idi... edersiniz, daldim... bu plâj hikâye size.. anlatsam da dinleseniz. Öyle şeyler var ki bende, yemez, içmez, uyumaz, beni dinlersiniz. Sonra, birden ciddileşti; başını sola çevirdi — Şu dar yokuşu görüyor mü- sunuz... İşte orada bir fabrika var. Şimdi oraya gideceğiz... Sizi şeker gibi bir adamla tanıştıracağım... İs- tediklerinizi alacaksınız... Büyük bir demir kapıdan girdik. Han gibi, loş, küf kokulu bir yer di.. Karanık merdivenler çıktık Karşımıza gelen ilk kapıdan düi- dık. Köşede yine şişman, fevkalâ- de meşgul görünen, mütemadiyen ter döken bir adam oturuyordu... Bu zatı bir saatten fazla dinle dim. Meğer, mayoçuluk, bizde de hatırı sayılır bir sanat şubesi hali- ne gelmiş. Mayo yapan müessese- nin Sahibiz 15 ayı bizim için mayo â- yıdır, diye söze başladı. Sonra u- zun uzun anlattı İlk zamanlar bu işin farkın- da değildik; Sonra, bir de baktık ki, müthiş kazançlı bir iş. Mağaza lar, dükkânlar harıl harıl mayo 80 ruyorlardı. Evvelâ erkekler için deniz donları yapmaya başladık. ilk zamanlar, iplik tiresin- Sonra, yün, yünle pamuk karışık donlar yaptık. Kadınlar i- çin mayo yapmaya başladığımız en faal seneler 10 - 12 yıl evveldir, denebilir. Şimdi, her sene, işimiz ——— ilân edil Evet rini sonra anlatı- tasnif dereceleri şu suret miştir. Birinci Türk (Saim Polatkan Ok ie) ikinci Alman teğmen Brik - man (Oberst ile), üçüncü Belçikalı, dördüncü Fransiz, beşinci Rumanya h, altıncı teğmen Avni Karaca (Rüz gâr ile) yedinci Fransız, sekizinci Belçikalı, dokuzuncu Polonyalı, o- nuncu Alman, on birinsi Alman; on fkinci Fransız, on üçüncü Fransız, on dördüncü İhsan Akal (Efa ile), on be şinci yüzbaşı Eyüp Öncü (Ünal ile), on altinci Kudret Kasar (Kasırga ile), gittikçe artıyor. Çünkü, denize gi renler çoğalıyor. — İstanbulda her mevsimde ne kadar mayo satılır? — Her sene artıyor. Geçen yılki rakamları bu sene için söyleyeme- yiz. Anadoludan da mikdar çek meye başladılar. Ege ve Akdeniz sahilleri de mayo kullanıyor. En iyi mayo yündür. Halis yün paha idir. Size beş İlraya, on liraya bir mayo verirler ve yündür, derlerse kadar mayo ver? göre. Üç liradan 0 - 30 liraya kadar ma yo var, Fakat, en çok sarfedilen 5 - 10 lira arasında olanlardır. Bir Mevsimde 10 binden fazla mayo sarfedilir. Fak müz umumi bi ğildir, Meselâ ba sene aldığınız bir mayoyu birkaç sene kullanırsınız» Bazı ıkadınlar, -ber mevsim.mayo değiştirir. En pahalı olanlar da ka dın müayolarıdır. Müessesenin kinda da bir iki sual sori lerek dedi ki Modayı takip edenler fazla değildir. Fakat, biz takip ederiz me Avrupa plâjlarıntaki o dai mayoları gittikçe de- kolteleşiyor. Dekolte mayolar da- ha sılhidir. Tuzlu suyun ve güne- şin tesirleri şüphesiz daha fayda- h olur. Bu sene yaptığımız mayolar için de çeşit olanları var. Renkleri de muhtelif.. Biraz tetkik yaptık. Uba, bu yıl siyah lar Avrupa da moda İmiş, Siyahın üzerine be- tlar, şeritler konuyor- mevsimi, malüm ya, hem eğ lence, hem spor, hem İstirahat mev dir. Size plâjların terbiyevi ta 1, tı başlıyalı, in- hhatlerine, vü- Pil) ve deniz hay: sanlar daha çok cutlerine düşkün oldular, Öyle ka dar zayıflamışlar, vücutleri tens- süp kazanmıştır. Aksi takdirde, hantal bir vücutla katiyen elâlemin içine çıkamazsınız. Plâjda dikkat ediniz, şişmanca bir adam veya bir kadın. görseniz, gayriihtiyari gül. meye başlarsınız Yanımdak! plâj mütehassısı (1) yine dayanamamıştı. Kahkaha ile gülüyordu. Koca göbeğini hoplata hoplata: — İnsaf buyurun, bayım, dedi... Meselâ beni mayo ile kumlarda do laşırken bir tasavvur edin. Gül- mez misiniz? Fabrikacı da, ben de, kendisine bakıyorduk. Dudaklarımızda hafif bir tebessüm dolaştı Artik kalkmak zamanı gelmişti, Aşağıdan, işleyen tezgühlarm se- si geliyordu. Tezgâhlar hiç durma dan mayo dokuyorlardı.. Merdi- venlerden inerken, yarı açık bir ka piya gözüm ilişti. İşçi genç kızlar, şarkı söyliyerek, hazırlanan mayo ları kucak kucuk taşıyorlardı.