Bugünkü Hindistan: TA Gandinin Hakiki Hüviyeti Nedir ? Mi bizlere karışık ve karanlık gelen vaziyeti ara- #inda Mahatma Gandi'nin isrni1919 dan itibaren yavaş yavaş yüksel- Weğe başladı. Garbin orijinal mev- Yu avlıyan mütefekkir ve san'at- kârları, hemen üstüne atıldılar. Kimi onu eski bir Hindistan pey- Eamberi, âdeta ikinci bir Buda gi- göstermiye çalıştı, kimi dün- Yaya büyük bir ihtilâlci diye an- İsttı. Günlük gazetelere gelince, Onlar adamın kendisinden ziyade Keçisinden, çıkrık ve bez tezgü- ından, kıyafetinden, yahut kıya- İetsizliğinden bahsettiler. Bunla - Bin hiçbiri Mahatma © Gandi'nin iki “simasini bize göstereme- di... Tâ büyük harbin son senele- rine doğru onun faaliyetinden bahsedilirken birtakım yeni ta birler kullanılmağa başlanmıştı: Biri “Non - Cooperativ,. Bu “İştirak etmemek,, mânâsına gelir « bir nevi “grev, olabilirdi. I- incisi “Non - Violense,, dır. Bu da “Şiddetsizlik,, demektir. Ger- Gi, kuvvetli milletlerin iptidasın- da şiddet göstermeden, sırf iktısa- “i yollarla bir memleketi istilâ et- tikleri görülmemiş bir hâdise de- ğildir, Fakst, istiklâlini istiyen bagi millet onu kan dökmeden, Soul re *İ Yahut kazanabilirdi? Bütün bunlar insana Hindistan © hakkın- da vazih bir fikir vermiyordu. 1935 senesinde Delhi Müslü- Man üniversitesinde (1) konferans Vermeyi kabul ettiğim zaman Hin- distan hakkındaki düşünce! iyle karmakarışık bir halde idi. Çok okumuş, çok düşünmüş, Hin- “isten muhtelif cephelerden gö- Ten pek çok Hintli dinlemiştim. Pakat, bu ayrı ayrı parçaları bir türlü biraraya topliyamıyordum. inlerce seda, fakat ahenk yok. indistan, bana hâlâ sazların a- Ort etmekle meşgul muazzam bir “rkestra heyeti hissini veriyordu. indistanm (o kâpleşiği o Hint denizleridir ve vapur Aden- “en hareket eder etmez o sulara siniz, Tik akşam salonda verilen si- #madan kaçtım, yalnız başıma Güvertede oturdum. Sandalyem, maklığa yakındı. Başımı da- Yadım hışıldıyan denize baktım. “yah bir ipek örtü, altından esen Püzgürla ağır ağır kalkıp iniyor. “kyüzü yıldız içinde, fakat, ma- İSİ çok soluk, Akdenizin rengin su itından ve parlak ( göklerinden burası ne kadar sevimsiz gel- İ. Hem de öyle rütubetli bir sr var ki, eller yapış yapış, in- Win mütemadiyen terliyor. Ufuk- lara bakın: Bu hasta renkli gök, Meklerini siyah sulara salmış. E- uçlarında acayip şekilli, çep- bulutlar, Ters dikilmiş e- Bnçlara benziyor. Kökleri havada, ağı suda, Bu renkler, bu hava, Sessizlik içinde hareket eden biz Yılan alayı hışıltısını hatırla» tan Suların sesi! Bunlar bana çok Sine evvel gördüğüm dünyada in- ia olmadığı devri tesbit eden fen- bir filmi hatırlattı. Onda da gö- M yüzü uçuk bir mavi, havası Bütabeş içinde, muallakta başaşa- yy kilmiş gibi duran garip $€ ba taşlar ve salkım salkım ne- — dumandan bulutlar gibi müp »w — Hilkatin, ölçülmesi müm- 14» Sİmiyan bir yavaşlıkla haya- pe verdiği bir zaman. Hindis- “fin kapseşiğinde zaman denilen “Mvin korkunç hakikatini çok de- » len düydum Geçmiş, hal, gele- : bunlar bizim ölçülerimiz.. de kuruntularımız. Zanne- (IT ? Yazan: Halide Edip ç TREE İİ nasını o akşam biraz. dum. anlar gibi ol- kincikânun sabahı saat yedi- de Bombaya vardık. Doktor Ensari'nin birkaç dostu beni va- purdan almağa geldiler. O gece Delhiye gidecektim. Yani, Bom- bayda ancak bir gün kalacaktım. O gün için evsahibim bir Müslü- man kimyagerdi, Bu sevimli karı koca yanında bir de Hindu kadın vardı, Alnındaki kırmızı işareti ile bu bambaşka güzel yüzün sa- hibi Kameladevi Chaltopodhyaya idi. Kendisi, genç Hindistanın col kuvvetlerini temsil eden bir ka- dındır, Fakat, beni siyasi akidele- rinden ziyade kendisi alâkadar et- ti. Hindu güzelliğinin çok bariz nü- munesiydi. Ve kadınlarda bilhas- sa bu örneğin ne kadar başka ol duğunu anlamak görmek lâzımdır. Bu başkalık çe- ne ve bilhassa dudakların inceli- Kinde, neş'eden fazla hüzün veren tebessümlerinde görülüyor, Kame» lanın açık kahverengi parlak göz- lerinin üstündeki gür siyah kaş- ları, vapurdaki mânasız yoluk kaş- lardan sonra insana çok lâtif geli- yordu, Bombaydaki o ilk günün ber dakikası doluydu. Fırtınalı ve u- zun deniz seyahatinin tesirile mü- temadiyen başım dönüyordu. Bu- nun için o gün gördüğüm şeyler biraz silik ve süratle geçen rüya sahnelerine benzer. vvelâ matbuat., o Madraslı Hindu Reportör bana Nev- york gazetecilerini hatırlattı, Müs- lüman reportörler biraz mahçup ve sâkindiler. “Anglo - Indieu,, yani Ingiliz matbuatını temsil e- den yerli ve tatlı su İngilizi çok çalımlıydı: “— Doğumu tahdit o (Birth Control) hakkında ne düşünüyor- sunuz?,, diye sordu. Derhal (2) Margaret Sangers- in Hindistanda olduğunu hisset- tim. “— Karışık tahsil için ne dü- şünüyorsunuz?,, Çok şükür cins (meseleleri hakkındaki sualler bu kadarla kal- dı. Birincisini münakaşa etmiye- ceğimi söyledim. Ikincisi için ip- Hint milliyetperveri GANDİ ğ hiz, e- kek mutlak beraber olmalarına ta» raftar olduğumu anlattım. Orta tahsilde o Amerikadaki “High Se- bool,, lar hakkında bildiğim bazı misalleri anlattım. Adamcağızın bana fena numara verdiğini his- settim. Fakat, umumiyet itibarile Hindistan matbuatı bana te- sir yaptı ve bu tesir zamanla kuv- vetlendi. Bir dela Avrupa buatından daha idealist gö yor. Teknik itibarile Avrupa de- recesind& olmasa bile, memleket ve halkını daha iyi temsil ediyor. Hint gazeteleri, memleketlerinde- ki cereyanlar hakkında insana Te- alist bir fikir verebiliyorlar. Ta- bii olarak hepsinin en çok alâka- dar olduğu mevzu evvelâ siyasi- yâttır. Fakat, siyasiyatın arkasın- da hemen her zaman din vardır. Dini, dünya işinden mutlak ayır- mak lâzım geldiğini söylemem, gazetelerin ekseriyetini derhal ha- rekete getirdi. Terbiyeli bir lisan- la fnkat çok şiddetle beni tenkit ettiler, (1) Cemlai milliyel islâmiye. (2) Bu kadın dünyada sulhün ve ssadetin insanların azalmasile, yan! doğumun taheli. dile kabil olduğuna inanan bir propaganda cıdır. Rurkidesiri dünyanın her tarafında telkine çalışır, Kendisi Amerikahıdir. GUMUŞHACIKÖYÜNDE : Doktor ve Eczaneye Ihtiyaç Var çare bulunması bekleniyor. Gümüşhacıköy, (TAN) — Bura da yıllardanberi eczane yoktur, bu büyük eksikliğe bir aydanberi dok- torsuzluk ta inzimam etmiştir. Halk bu yüzden sikinti ve endişe içinde- dir, Buradan 18 kilometre uzaktaki Merzifona doktor ve ecza için her- kesin ve her zaman gitmesi tabii mümkün değildir. Bu derde seri bir X Gümüşhacıköy, (TAN) — Tay- yare piyankosunun son keşidesinde üç bin liralık ikramiye, kazamız be- kişi nemhe e N Garip bir ifşaat * Mussolini'nin Oğlu Hava Düellosunda Mussolininin oğlu Bruno en genç tayyare yüzbaşılarındandır. İspan- ya harbine hükümetçiler namına iş tirak eden bir Amerikan tayyareci- si bu sefer memleketine döndüğü va- kit mühim bir sır ifşa etmiştir. Bizim bildiğimiz düelloyu eskiden | Avrupalı silâhşorlar şeref ve haysi- yet davalarında yaparlardı. Düello- nun iddialı, adetâ bir spor bahsi gi- bi tayyareler arasında da yapılabile- ceği kimsenin hatırından geçemezdi. Amerikalı tayyareci Dickinson A- merikaya dö solininin oğlu arasında geçen iddialı bir hava düellosunun hikâyesini if- şa etmiştir. Amerikalı hikâyesini şöy İe anlatıyor: “— Biz hükümetçiler tarafında çalışıyorduk. Mussolininin oğlu Bru- no bir gün Balear adaları civarına gelmişti. Yere indikten sonra telsiz vasıtasile Valance istasyonunu bul- du ve bizlere şöyle bir meydan oku- du: “İçinizde bulunan en mahir tayya- reci ile şu civarda iddialı bir hava dö- vüşü yapmak istiyorum. Kabul ede- nin ismini bildiriniz. Şahit olarak üç tayyareci de civarımızda uçacaklar- dır.,, Mussolininin oğlunun davetini ben kabul ettim, Mülâkat yerinde karşı- laştık. Etrafımızda üç tayyareden müthiş dövüşümüzün şahidi olarak bizi seyrediyorlardı. Yarım saat bü- tün kudretimizle cambazlıklar yapa- rak dövüştük. Yarım saat sonra Mit- ralyözlerimizde kurşun ve depomur- da benzin tükenmişti. Cephanemizin ve benzinimizin bittiğini işaret ola- rak Mussolininin oğlu eldivenini ha vaya attı. Ayrıldık. Dövüşümüzün son safhaları merkezden 1000 metre yüksekte pek şiddetli hücumlarla geçmişti. Ben yere indiğim vakit tay yaremin kanatlarını ve gövdesini 300 mitralyöz kurşununun delmiş olduğu nu gördüm. Mucize kabilinden mu- hakkak bir ölümden kurtulmuştum. Sonradan rakibimin bacağından yaralanmış olduğunu söylediler, Fa- kat bilmiyorum o haber hakikat mi idi. İşte tayyarecilik tarihinin ilk kaydettiği iddialı düello böyle oldu.. Viyana Sokaklarında “ & Wiz Eskiden neşesile meşhur olan Vi- yana, Alman işgalindenberi neşesini kaybetti, Sokaklardaki köşklere ası- lan Hitlerin resimleri altındaki sıra- lara oturan Viyanalılar şimdi böyle düşünceli ve somurkan oldular. /711003 Nisanreen bombardımana başladı ve atılan bir bomba bu yavrunun. onu kucuğına alıp hastaneye götürdü. Açık Ispanyol şehirlerinin bom- İbalanması hakkında Ingiliz - Fransız hükümetlerinin şubatta yaptıkları son müşterek (teşebbüsten (o sonra vaziyeti emin gören Fransız artistle- ri Barselon şehrinde birkaç temsil vermek isternişlerdi. X Fransız grupu temsillerine başla- diğı sıralarda Barselon müthiş bir hava bombardımanına maruz kaldı. O bombardımandan mucize kabilin- den kurtulan artist Bervuadette Del- part geçirdiği feci dakikaları ve Is- İpanyadaki hayatını şöyle anlatmış- Lei — Son Barselon bombardımanın- dan nasıl olup ta sağ ve salim kur- tulduğuma sizin gibi ben de hayret- teyim. Gökten tonlarca bomba dü- şerken, korkunç tarrakalar arasında operada oynamak geribinize gidebi- Jir. Fakat, Ispanyayı görenler için bu garabet mevzuubahsolamaz. Bizlerin facia ve felâket dediğimiz şeyler, Is- panyollar için artık tabi olmuştur. Felâketin her gün tekerrürü bu alış- kanlığı yaptığını evvelâ hayretle gör müştüm. Birkaç gün geçince ben de alıştım. Bazseloğlaki Ispanyollar, evvelâ hep mağaralarda, mahzenlerde yaşar İlarmış, gündüzleri yalnız biraz nefes almak üzere dışarı çıkarlarmış. Son- raları diri diri toprağa gömülmeğe razı olamıyorlar. Sinemaları, tiyatro- İları açıyorlar. Herkes te sulhta imiş gibi eğlence yerlerine doluyorlar. Şimdi tramvaylar bütün nakil va- sıtaları muntazaman işliyorlar. Tay- yare filolarının yaklaştığını haber veren çanlar duyulunca şehirde ha- reketler birden duruyor. Bir kısım halk sığınaklara giriyorlar, Bir kıs- mu da aldırış etmeden bomba tayya- relerini seyrediyorlar, Ayın sekizinde iğne atılsa boşa düşmiyecek kadar dolu olan ope: binasında Manon'u oynıyorduk. Uçün cü perdede fevkalâde alkışlanmış- tık. Tam dördüncü perde : başladığı vakit birden çanlar duyuldu ve elek- trikler kesildi. Biz sahnedekiler ve seyirciler dini bir süküt içinde yak- laşan felâketi beklemeğe başladık. Dışarıda, evvelâ uzaklarda, sonra pek yakınlara düşen bombaların cam ları sarsan tarrakaları devam ediyor du, Yaralananların derin iniltilerini ölü sükütu içinde dinliyorduk. Tayyarelerin uzaklaşmağa başla- dıklarını attıkları bombaların sesile farkeden mızıkacılar Katalon marşi- nı çalmağa başladı, Halk hep bir &- gızdan o marşı söylüyordu. Müthiş bir heyecan ve coşkunluk arasında Marseillaise'i de öeyirciletle beraber söyledik. Sonra dördüncü © pefdeye Aİ devam ettik. Iki gün sonra, Radyoya giderken Bu yavru Barselon sokaklarında geziyordu. Güneşi görünce soyunmüuştu, Fakat ço, cuk ve kadın kanımıyan düşman bombaları, birdenbire havada uğultularla dolaşmıya de kolunu aldı. Sokakta bulunan bir doktor İspanyadaki Bombardımanlar Bombalar Altında Oynanan Opera Fransız operasının başartisti | Beruadette Depart İKONYADA : Ereğlide Yeni Eserler Yapılacak Konya Ereğlisi, (TAN) — Beledi- ye Reisi Rasim, Ankaradan dönmüş- tür. Belediyeler bankasından 50 bin lira borç alınmasını temin etmiştir. Bu para ile fenni bir mezbaha, sebze hali ve çocuk bahçesi yapılacaktır. İlgın Belediye Reisi Beraet Etti Konya, (TAN) — Beledi işlerden dolayı hakkında takibat yapılan Tlgın belediye reisi Şükrü Afacan beraat etmiş ve tahliye olunmuştur. Akşeh- rin eski belediye reisi Agâh hakkın- da henüz bir k verilmemiştir. bombardımanlar bende Ispanyol alış- kanlığını yapmıştı. Evvelâ tahammül edemiyeceğim