No. 54 Bunların en ateşli faaliyet mer- ii Eyüp Sultan) ile (Büyükde- a Hürriyet ve İtilâf tohum © civarlarda oturan zorlu fırka AŞTN sayesinde, bütün o muhit- İyice kökleşmişti. Büyükderede met eden Esbak Dahiliye Nazı- Mehmet Ali Bey de o havalide Ürkanın, hâkimiyetini temin etmek | idi. Fakat Mehmet Ali İ Sevin bütün nüfuz ve kudreti, an- Sak mahdut şahıslar üzerinde tesir €debilmişti. Sandık açılıp ta, Meler sayıldığı zaman, fırkanın bu i ümitleri de bir anda İs edivermişti, Artık son ve tek bir ümit, Eyüp kez Üzerinde temerküz etmiş- Hile, desise, sille, tokat, sopa, Biçak, her ne pahasına olursa olsun; Ne bu muntakada bir mevcudi- Bösterecekti. Lâkin, Eyüp mer içn serkomiseri Varlı (sakallı) Beyin de bu kararda müşte- hi, SE mümayiş yapmak. böylece, çıkarmak. bu gürültü Pala, sand parçalayıp, rey yırtıp attıktan sonra, intihap yaptırmaktan i- li La Pakat Eyüp zabıtası bu maksadı vetmiz, alayın Fener tarafına İ > ilerlemesini menederek ka- İ ,,1: #rka yollardan Topkapıya, - İdan da Fatih istikametine sevk baris fırkacılar Üsküdar sem ide oldukça mühim bir patırdı opandıkları gibi, Aksarayda da m bir hâdise zuhüra Bodan ım en namlı kahramanla” Aksaray imamı Memiş Ho- bir bayrak omuzlamış: seven arkama düş - Diye. bağırarak ortaya atılmıştı. yla arkasına kimsenin düşmesi- aydan kalmadan, zabıta me - tan a yapışmış. Meşru- * Babiâli Baskını Ürriyet ve İtilâf fırka er Sany kâninin evdeki hesapları a mia Mecliste ekse- Sikarapı edecek kadar mebus İlmek şu tarafa dursun, fır- EEE Mec Alamışlardı. baş ,, 5: Milletin hâkimiyetini is- birşekilde seçilmişti. Loya beri muhalif tanınmış bir- de östesna olmak üzere mec- tün ekseriyeti, tamamile rverlerden mürekkepti. raiyet ve İtilâf frkasının uğ- bei Hi İnhizam, son derece feci Sılap, Si, akh başında bazı fırka Km şahsımızın ve ne de eysiyeti kalmadı. Fır- kilmeke ederek birer köşeye çe. Deriye yea çare yok. Ferit derhal fırka rüesasın- > MA e Nasıl doğu d?- Nasıl yaşadı? - Nasıl battı ? — IKİNCI KISIM — bile az çok bu düşüncelere temayül etmişti. Mustafa Sabri Efendinin çoktan beri bir tarafa çekilmesi üzerine fırkada yeniden bir hayli nüfuz ka zunmış olan Zeynelâbidin Efendi: — Lâââl, Sabır ve sebat edece- ğiz. Sabır ile koruk, helva olur. Dut yaprağı atlas olur, diye, iman- ları sarsılmış olan (ihvan) 1 sebata davet etmişti. adişah ile Damat Ferit Paşa partisi de ayni fikirdelerdi. İngiliz muhipler cemiyetini ele ge girmiş ve artık bütün mahiyeti, i- tilâf devletlerine casusluğa inhisar etmiş olan bu teşekkülün «başına geçmiş olan (Sait Molla) doğruca Damat Ferit Paşaya giderek: — Bu kabahat Sadık Bey ile Zey nelâbidin Hocada Ben vektile, bi- zim cemiyet ile fırkanın birleşme- sini teklif ettim, Fakat, kabul et- tiremedim. Eğer böyle yapılmış ol- saydı, fırka büyük bir rey ekseri- yeti kazanacak. Muhakkak beş, on mebus çıkaracaktı.. Ne ise.. Olan oldu, geçen geçti. Bari bundan son- ra âkılâne hareket etseler de, bi - zimle birleşseler.. Lütfen siz tavsi- ye buyurunuz. Böyle olduğu tak- dirde, daima emrinize müheyya, büyük bir taraftar ordusu buluna- cak, Diye, Damat Ferit Paşayı teş- vik etmişti. Yeniden iktidar mevkiine gel- mek hırsile yanıp tutuşan Damat şiyi çağırarak bunlarla müzakere- ye girişmişti. Fakat o aralık fırka- nın vaziyeti o kadar müzebzep bir halde idi ki, Balta limanı yalısma gelen fırka erkânı: — Mümkün değil... Çünkü, yine fırkada herkes bir horoz kesildi. Şimdi bütün bu horozlar; Sait Mol- lanın, kendi çöplüklerinde eşinme- sine tahammül edemezler. Hele bir müddet sabredilsin. Bakalım, âyi- bei devran ne süret gösterecek? Diye cevap vermişlerdi. Adisat, durmadan yürüyor- du. Meclisin, (Anadoluda mı?), (İs- tanbulda mı?) açılacağına dair mü- nakaşalardan sonra, İstanbulda a- çılması kararlaştırılmış, sönük bir merasimle açılmıştı. Fakat Meclisin açılması, kuvayi milliye taraftarlarının sinirlerinde- ki buhranı artırmıştı. Bunda, İti- lâf devletlerinin İstanbuldaki (po- litika ve entrika) ajanlarının da büyük tesirleri vardı. Meclis, milli mücadeleyi terviç e- diyordu ve Anadoludaki milli kay naktan aldığı ilham ile milletin ru hunu temsil ve tatmin edecek bir şekilde müzakerelerine devam «ey: olmıyanlar büyük bir dikkatle ta- kip ediyorlar. gizli emellerine set çeken Müzakere ve kararlara kar- şı memnuniyet göstermiyorlardı. Hükümet, müteredditti. Kabine erkânı, sabık Damat Ferit Paşa, kabinesinin hainane siyasetini ta- kip etmemekle beraber, Anadolu- da kuvvetlenen milli cereyan ve mefküreye tam bir sadakat göste- rememişti. Meclis, Erzurum ve Sıvas kon- grelerinde bütün esasları konulmuş olan (misakı milli) yi hararetli bir müzakereden sonra kabul etmiş... böylece de, yabancı ve yerli bütün Türk düşmanlarını son derece he- yecana getirmişti. Ve.. bütün mu- halif siyaset metkez ve mahfille- rinde: — Artık bu meclis, yasamama- Yazan: Ziya Şakir Haris Fırkacılar Heryerde > Fena Darbeler Yediler lıdır. Bir bahane ile : kapatılmalı- dır, sözleri işitilmişti. Yeniden, her tarafta bir fesat ha vası esmiye başlamıştı. Damat Fe- rit Paşanın açtığı cereyanlarla, bil- hassa (âyan meclisi), bir kin ve in- tikam volkanı halini almıştı. aşta damat Ferit Paşa oldu- B ğu halde, Mustafa Sabri, Zeynelâbidin, Mustafa Asım hocalar la Rıza Tevfik Bey ve saire gibi milli mefkâreye muhalif olan aza- lar, milliyetperverlerin hareketleri ni tasvip ve takdir eden özalara saldırıyorlar, gerek o muhitte ve gerek hariçte fena akisler husule getiren münakaşalara sebebiyet ve riyorlardı. Bu halden, birçok azalar çok mü teessirdi. Hattâ, azadan (Azar- yan Efendi) bile, Türk milletinin haklı davasına karşı gösterilen bu suikast karşısında tahammül ede- memiş. Damat Ferit Paşa ile te- raftarlarına acı sözler söyliyerek, - Türklerin kalbinde silinmez bir iz birakacak şekilde - hakikatpe- restliğini göstermişti. Bu sırada, milli müdafan cephe- lerinde kanlı harpler devam edi- yordu. Muazzam ve muntazam İsti- lâ orduları karşısına gerilmiş ©- Tan birer avuç Türk kahramanları, Türk tarihine ebedi şerefler veren barikalar gösteriyordu. (Devamı var) Bulaşık hastalıkların hepsinde ol duğu gibi, kızamık hastalığının da » bulaştıktan sonra - bir kuluçka devri vardır. On günden, on dört on beş güne kadar süren bu kuluç- ka devrinde kızamık hastalığının asl alâmetleri görülmez. Hastalı- Zın kökü kazınamamasına, her yıl birçok çocuklara bulaşmasına se - bep te, en ziyade, bu kuluçka dev- rinin uzunluğudur. Bu devrede has talığın asil alâmetleri meydana çıkmadığı için, başka çocuklar, hastalığa tutulmuş çocuktan ko - rundurulmaz. Halbuki bu devirde hastalık yine bulaşıktır. Kuluçka günlerinde kızamığın lekeleri görülmez amma, diklrat edi- lirse, çocuğun az çok rahatsız ol- duğu anlaşılır. İştahı azalır, benzi sararır, oyun oynamak İstemez. Hazmi güçleşir, barsakları bozu - Vur, çabuk yornlur, başını sık sık bir yere dayamak ister. Diline ba- karsanız onun da paslı olduğunu görürsünüz, Gözlerine dikkat edi- niz, gözkapaklarını, çeviriniz. Göz lerinin feri biraz kaçmış, kapakla- rın içeri tarafı - Bu ilk günlerde - donuk beyaz olmuştur. Bazıların- da kulak ağrıları, göğüste - daha ilk günlerde - iltihap bile olur. Kızamığa hiç tutulmamış bir ço- cuk bu mevsimde, söylediğim alâ- metleri gösterince kızamık hatıra gelmelidir. Hem kendisini kızamı- ğın ihtilâtlarından kurtarmak, hem de kardeşlerini ve başka çocukla» rı korumak için « kızamığın asıl a- lâmetleri meydana çıkmadan - ço- cuğu ayrı bir odaya kapamalı, he le mektebe göndermekten btsbü. tün çekinmelidir. Vâkıa evde bir çocuk kızamığa tutulunca bu kuluçka devrinde hastalığı hatıra getirmek, tedbir almak pek güçtür. Onun için ilk tu tulan çocukların arkasından baş- kaları da tutulur, Fakat ikinciler- TAN POLİSTE: Tramvay İçinde Mesele Çıkmış Ahmet Çakır isminde bir genç ya- nında bir arkadaşile beraber dün Şeh zadebaşından bir tramvaya atlamış- lar ve biletlerini de almışlar. Bu sıra- da tramvayın ön sahanlığına da bir kaç talebe binmişler. Kondoktör 612 numaralı Salih, bunlardan bilet pa- Tası istemiş. Ahmet Çakır, işe karış- — Onlar talebedir, şurada inecek- ler, onlardan para mu alınır, demiş. Biletçi, bilet istemekte ısrar edince iş büyümüş. Ahmet Çakır, biletçinin yakasından yapışmış ve kendisine sövmüş.. Arabada bulunan bir sivil polis işe el koymuş ve Ahmet Çakır sövme su çile adliyeye verilmiştir. Eve Tecavüz Etmiş Mesken masuniyetini bozma iddia» sile Cafer isminde biri adliyeye ve- rilmiştir. Davacı, Karagümrükte ba- allık yapan Kâmildir. Şikâyetini şöyle anlatmıştır: — Suçlu Cafer, benim uzaktan bi- Taz akrubamdır. Fakat bütün aile ken disinin evimize'girmesini istemez, Bu nu da müteaddit defalar kendisine ih tar ettik. Buna rağmen, Cafer sarhoş bir halde evime girmiş, ben evde yok tum. Geldiğim zaman bunu evde bul- dum. Refikam'da onun geldiğini 4s- temiyordu. Polis, bu iddia üzerine suçluyu ad- Jiyeye vermiştir. bir testere ile kesilecek ve parça buz bulundurulmuyacaktır. Bu kararlar, önümüzdeki büz mevsiminde tatbik ettirilecektir. Tavuk Satılan Yerler Tavukçu dükkünlarındaki kafesle- rin yağlı boya ile boyatılması, alt- larının çiriko kaplı olması, tavukların kafeslerde sıkışık olarak bulundurul- maması, tavuk kesim yerlerinin dük- kânların arka taraflarında her tarafı kapalı olarak ayrılacak hususi bir yerde bulunması ve burasının her ta- vuk kesildikten sonra iyice ve behe- mehal yıkattırılması kararlaştırılmış tır. Bu kararın tatbiki için tavukçu- Kızamık Nasıl Başlar ? lara üç ay mühlet verilecektir. den sonra başkalarına sıra getir - mek artık çocuk nilelerinin yanlış lığı olur. İlk tutulan çocukta, has talığın daha kuluçka devrindeki alâmetlerini gördükten sonra ikin ci tutulanda bunları anlamak ve üçüncüsünün tutulmasına meydan vermemek kolaylaşır. Hastalığın kuluçka günleri geç- tikten sonra, çocuğun harareti ya vaş yavaş yükselir. Başlangıçta 38 olduğu halde kırk sekiz saat sonra 3) dereceye çikar, Otuz altı saat olunca hararetin biraz düşmesine aldanmamalıdır. Çocuğun nabzı yine acele ücele atar. Hararetin yükselmesinden başka, iştahsızlık artar, zaten sinirli çocuklarda 15- pazmoz olabilir. bazıları çok sa - yıklar, hezeyan eder. Kızamıkta kay olmazsa da ishal hemen hep- sinde vardır. © Kızamığın bu ikinci devresinde ateşle birlikte, hastalıği ayırt et- miye çok yarıyan alâmeti burun- da, gözlerde ve göğüste sıkı nez- ledir, Çocuk sık sık aksırır, burna çok akar, başı ağrır. Gözleri kıza- rır, ışığa bakamaz, gözlerinin içi» ne dikenler batıyor gibi olur. Göz kapakları şişer, kızarır. Kızamık- Mı çocuğun yüzüne bakınca ağlıyor sanırsınız. Göğsündeki nezle ku- ru, fakat arkası kesilmiyen öksü- rükle anlaşılır, eğer daha bu devir de göğsünde hron kopnömeni yok- sa, Yine bu ikinci devirde çocuğun ağzının içine de bakınız: Yanakla rınm iç tarafında, büyük dişlerin hizasında beyaz, biraz da mavim - trak, etrafı kırmızı, biraz kabar - miş lekeler görürsünüz. Ağzının İ- çinde başka tarafları kırmızı, fo- kat üzerine şeker tozu ekilmiş gi- bidir. O beyaz lekeler kızamık a- lâmetidir. Bundan sonrası artık hekimin i- şi olur. Bu alâmeti görünce elbet. te hekimi çağıracaksınız. İSTANBULUN BİR DERDİ: İş Takip Eden Zorlu Tufeylilerin İzleri Üzerinde... Yazan: Yalkın , çlerinde tıklım tıklım evrak dolu çantaları, ciddi tavır- ları ağır hareketleri, temiz kıya- fetleri ile; nerede olsa derhal gö- ze İlişirler. Hepsi de merhametli ve temiz kalplidirler. Acırlar, ya- Jan dolan bilmezler. İş bitirmeği, iyiliği çok severler. Her şeye ça- re bulur, hiç, olmaz demezleri. Çok akıllı ve beceriklidirler. Her yere girer çıkar, hiç boş dönmez- ler. Sigaraları yeniceden yukarı- dir. Çünkü zengin ve kibardırlar, her dairenin büyüklerini tanırlar. Hatıraları, herkes sever onları.. Rica ederim gülmeyiniz. Bilme- ce değil söylediklerim... Size bir tip tarif ettim. Şehrimizin her ta- rafında görünürler. Sirketi, Di- vanyolu, Eminönü semtlerinde; birahanelerin kuytu taraflarına, ga zinoların tenha köşelerine çekilir- ler, yar ve ağyardan ayrılırlar. İş sahipleri ile başbaşa, fısıldaşarak görüşürler. stanbulda; herkes bilir ki hükümet dairelerinde baş- kalarının işlerini takip etmek ya- saktır. Fakat; bunların cüzdanla- rini, yandan kapkara olmuş nu- mara puslaları kabartır, çanlarını elden takip ettikleri işlerin ev- rakları şişirir. — O halde; bunlar bu işleri na- sıl takip ederler?... Demeyiniz. Çünkü görmedim, bilmem. Yalnız bu adamların iş takip ettiklerini yakinen; herkes Ribi ben de bilirim. Kendilerini bekliyen iş sahipleri ile buluşup görüştüklerini herkes gibi ben de Gözüme pek sık tlişen bu tipler- den, kelli felli birinin foyası dün meydana çıktı: Sirkeci gazinolarından birinde idim. Masalar hep dolu ve kala- balık fazlaca idi. Yanımdaki ma- sada iki zat konuşuyorlardı. Ger- çi; çok ayıp oldu amma, görüş tükleri şeyler, bende bir merak uyandırdığı için; itiyadım hilâfı- na dinleyiverdim, kusuruma bak- masınlar. Biri dedi ki: — Biliyor musun?.. Bu iş te çok uzadı! — Uzamasına uzadı. Fakat; ko- lay bir iş te değil hani. — Evet, fakat işi alırkenon günde neticelendireceğini söyle mişti. Uç ay geçti hâlâ müspet bir netice yok. — Acaba sallıyor mu dersin? Ücretini vermedin miydi?, — Hem de peşin peşin elli lira!,. Masraf istedi. Uç defada aşağı yukarı yirmi iki liradan fazla ver- dim. teki merakla sordu! — Ee.. daha ne istiyor? — Bilir miyim? Olmıyacak ta demiyor. Pazartesi, perşembe. Işin yoksa bekle... Hayır bekletmedi. Şişman ve göbekli vücudüne yakışmıyan te- lâşlı bir yürüyüş ile geldi ve ga- zinoya girdi. Masaya yaklaştı. Cid di bir tavırla: — Sizi beklettim!. dedi. ve hı- şımla etrafa bakındı. Seri hare- ketlerle çantasını, şapkasını, eldi- venlerini masanın üzerine yığar- ken: , — Daha tenha bir yer olsaydıl, dedi. Ne ise.. zaten fazla görüşecek vaktim de yok!.. Yalnız bir gazo- zunuzu içebilirim. Acele ve mü- him bir iş için (....) mebusunu gör- meğe gideceğim. Bu sabah eksik olmasın, müdür bey bırakmadı ki. Bir muzipliği tuttu. Çantamı aldı ve sakladı. Bir saat çene çal- dık. Beni geç bıraktı. Ha, Sizin evrak Vekâletten yine gelmemiş. Oyle canım sıkıldı ki... telefonla; Ankara ile görüşüp çatacaktım. Fakat hat meşgulmüş. Alacakları olsun, Fakat müdür bey hatırım EN : Sİ için görüşecek ve tekit edecek. E- fendim işleri de pek çok. Onlara da aciyorum. Hangi birimize lâf anlatsınlar? Bununla beraber bu perşembeye kadar gelmezse; me- rak etmeyiniz. (...) mebusünu ve- kil beye göndereceğim. Olmadı, gelecek hafta; burada çok mühim işlerim de var amma; güzel batı- rınız için Ankaraya kadar da gi- deceğim. Pazartesiye ğine uğrar rım. İkide bekleyin haydi, gün aydın... azozunü bir hamlede iş mişti. Iş sahibine bir tek kelime bile söyletmedi. Söyledi, söyledi ve söyliyerek kalktı. Ayni süratle eldivenlerini, şapkasım, çantasını kaptı. Muhataplarının ek lerini sıktı. Gazinodan fırladı ve uzaklaştı. Adamcağızın sanki; sihirle ağ- 7, dil bağlanmıştı. Arkasından bakakalmıştı. Çok oturmadılar ve gittiler, Bulunduğum masanın. sağındış benim gibi bu vaziyete ve bu ko- nuşmaya şahit olan ihtiyar bir Bay bana döndü. Manalı bir te- bessüm ile: — Bu giden Bayı tanır mısınız? dedi. Muhatabım da dalma bu gazino- da oturduğu için aramızda bir göz aşinalığı vard. — Hayır!.. dedim. Tanımam: — Aman Allah tanıtmasın böy lelerini.. — Neden, efendim — Allah Allah. şimdi gidem lere söylediklerini işitmedin mit. “Sö daha yakındı onlar. — Hayır. Alikadar. olmadım. Fakat kıyafetinden belli ki zengin ce bir zat. uhatabım hararetlendi — Zengindir habis!.. de- di. Vakit geçirmiş ve görüşmüş oluruz. Size anlatayım da kim ol. duğunu öğrenin!"Bu adamı ben de tanımazdım. Burada tesadüfler öğretti bann... (R.) Bey diyorlar. Devsirde iş takip ediyor bul, Bu gazinoya, bir de karşıki birahane- ye günde birkaç defa uğrar. Böy- le bekliyenleri de daima bulunur. Kimbilir daha nelerlerde ve ne ka dar bekliyenleri de vardır ya... Bir kaç tane tellâl gibi adamları var. Şuradan buradan iş sâhiple- rini bulur getirirler buna... Tabii bedava değil. Buda onlara beş on veriyor. Benim burda görüp hissedebildiğim bir ay içinde yir- mi kişinin işlerini aldı üstüne. En az aldığı para da otuz liradan aşağı değil. Sonra; türlü türlü ba- hane ve icatlarla masraf diye çek tikleri de cabasıl.. Üç ay kadar oldu.. Bir gün; şu karşıki masada birinden tam on adet onluk aldı ve attı cüzdana... Hep beraber kalktılar. Merak et- miştim bu iblisin işine!.. Arkala- rından ben de kalktım. İstasyon civarında bir daireye girdiler. İş sahibini koridorda bıraktı bu a- dam... Müdürün odasina girdi. Üç beş dakika sonra çıktı. İş sahibi ne: “Merak etme!.. Gelecek Salı- ya emrini gelip, alacağım. Sen de bu saatlerde gazinoda bekle be- nil..., dedi ve gitti. Aman efendim, İş sahibinin sevincini görmeyin. Adamcağız az daha çıldıracaktı. O sırada yanında bulunan bu a damın tellalına da o sevinç ile on lira bahşiş verdi. O zamandanberi her Sah saat üçte gazinoya gelir bekler biçare. Deminki vaziyeti gördünüz ya ona da ayni nağme, ayni nakarat!.. Ne sabırh. ne saf adamlar bunlar?. İr tanesi de figanı basıp tiz sesten: “Be herif, işimi va- pamıyacaksan, ver şu param, di. yemiyor. İşte bu gördüğün adam; “Devamı 10 uncuda)