——— 7-3-953 IT AN Gündelik Gazete ME TAN'ın hedefi: Haberde, fiklede, her- #“yde temiz, dürüst, samimi olmak, karin gözetesi oolmıya çalışmaktır. paz ABONE BEDELİ Türkiye Ectebi 1400 Kr, 1 Sene 2600 Kr, 0 > 6 Ay 1500 » M0 > Ay s0 » 10 » LAy 00 » Milletlerarası posta ittihadma dahil ok muyan memleketler için 30, 16, 9, 3,8 lira dir, Abone bedeli peşindir: Adres değiş tirmek 25 kuruştur, Cevap için mektup lara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzender. GUNUN MESELELERİ i Bulgaristan İntihabatı (Yazan: M. ZEKERİYA) Dündenberi Bulgaristanda intihs- bat başlamış bulunuyor. 6 martta Stara Lagora ve Şumnu mıntakala- rında, 13, 20, 27 martta diğer vilâ- Yetlerde ve nihayet son olarak Sofya- da seçim yapılacaktır. Bu defaki Bulgaristan. İntihabatı- mn büyük bir ehemmiyeti vardır. Çünkü Ankarada toplanan Balkan Antantı konseyi, dünya buhranı kar- şımdaki sulhçü siyasetini bir daha ilân etmiş ve bütün dünyaya her va- kitten daha kuvvetli olduğunu gös- termiştir. Bu münasebetle Bulkan devletleri ricali, Bulgaristanı da ara- larında görmek arzusunu izhar et- imekten çekinmemişlerdir. Bu defa- ki intihabat neticesinde Bulgaristan Balkan Birliğine karşı vaziyetini ta- yine mecbur olacaktır. Bu bakımdan İntihahatın neticesi Balkan birliğine dahil devletleri ve bu arada bilhassa Türkiyeyi ehemmiyetle alâkadar e- der, Sonra Bulgaristan, Balkanlarda Muhtelif siyasi tesirlere sahne olmuş tur. İktisadi ve ticari münasebetler bakımından Bulgaristan Berlin - Ro- ma mihverine mütemayildir. Sonra Sulh müuahedelerile gadre uğradığına Ve kendi topraklarından bir kısmı- hin bazı komşularına verildiğine ka- idir... i #etme siyaseti takibine sevketmiştir, Bu bakımdan da Bulgar intihabatının heticesi beynelmilel tesiri haizdir. Nihayet Bulgaristanın dahilinde Muhtelif ceroyanlar vardır. Kral 935 t6 partileri lâğvederek bir nevi dik- tatörlük ilân etmiştir. Fakat 1937de Bulgaristana demokrasinin iadesine karar vermiş ve hu münasebetle de İntihabat yapılmasını istemiştir. Bu İki sene içinde dahildeki fırkalardan bir kasını birleşerek “Demokrat Bir- yön manı altında müttehlt bir cep- vücnde getirmişlerdir.Bir tarafta hükümetin yardım etmiye ve mu- Yaffak olmasını temin ctmiye karar verdiği namzetler vardır. Bunlar ii. beraller, büyük toprak sahipleri, fahrikatörler | ve politikacılardır. Bunların karşısında da Demokrat namzetleri vardır. Bulgar intihabatında rol alan kuv- Vetler hakkında bir fikir edinmiş ol. Mak için intihabata başlıyan Şumnu Ve Stara Zagora vilâyetlerindeki nam Yetleri gözönüne almak kâfidir. Bu İki vilâyetten 40 mebus çıkacaktır. mukabil 400 kişi namzetliğini uştur. Bunlardan müfrit sağlar müfrit sollara kadar eski politi- kacılar yüzde 15 ini, mahalli nüfuz. larına güvenen eşraf yüzde 25 ini, b tin müzaheretine güyenen , sanayici, ekonomist ve saire Yüzde 35 ini teşkil etmektedir. İntihabattu ya hükümetçiler kaza- Böraktır. Bu takdirde Bulgaristanın harici siyaseti bugünkü şeklinde de, yam edecektir. Yahut “Demokratlar , kazanacaktır. Bunların hari. Si siyasetleri programlarında şu su. Tetle izah edilmektedir; “Sulh siyaseti taklp eden millet ve devletlerle mütekabil hürmet, de, ve teşriki mesai esaslarına dayanan daha Sıkı bir münasebet te. Yis etmek; komşu devletlere karşı da. ba esaslı bir sulh siyaseti takip ede- gk sulh muahedelerinde azlıkların arı hakkında tesbit edilen ahkâ- Wa riayet etmek. Bu partinin dahildeki isteği de, Yrnova konstitüsyonunun indesini temin etmektir, pie dahilde demokrasiyi, hariç- ışı tesis etmektir. Boğduran Bir Halife! ie bbasoğulları o devletini Türkler (kurmuşlardı. İslâm medeniyeti tarihinde mühim'bir yeri olan bu devlet siyasi ve harsi varlığını doğu- ya ve bilhassa Horasan Tü lerine borçlu idi. Halife Ha- runürreşit Şarktan gelen bu istiklâlin geldiği yere ve haki- ki sahiplerine dönmesinden korkuyordu. Horasana umumi vali tayin ettiği Bermekoğlu Caferin orada müstakil bir Türk devleti kuracağı endişesi Reşidin içini bir kurt gibi kemiri- yordu. Şöhretleri o günkü dünya yı saran Bermekoğlu ailesini yok etmeyi kafasına koydu. Bir Türk düşmanı olan karısı Zübeyde de intikam ateşini körüklüyordu. Zü- beyde ortağı, bir Türk kızı olan Meymunun annesinden bıncını bü suretle çıkaracağını süntyordu. Reşit, kız kardeşi Meymuneyi öl dürttü, Caferin kellesini uçurttu, bir günde bu aileden ve mensup - larından tam bin kişiyi boğuzlattı, ne ve boğazlarına ağır zincirler, lâleler vurdurarak zindanlara tık- i. O Yahya ki, Reşit kendisine babacığım diye bitap ederdi, onun kucağında büyümüştü, onun ka- Fısinın memelerinden süt ermişti. S ra Meymune ve Cafer aş. kinin Medinede bulunan iki körpe filizine gelmişti. Şimdi fa- cianın üçüncü perdesini tarihçi At- lidinin (İlâm-ün-nasi Bima vakâa lil - Beramiketi maa beniikAb- bas) adlı kitabından talrip edelim: Ayni zamanda Csferin yerine Horasan umum! valiliğine tayin e dilen Hâmân oğlu Alinin riyâse- tinde Medineye giden heyet Bağ. dada dönmüştü. Hâmân, Caferin, halifenin kız kardeşi Meymuneden olan iki oğlunu getirmişti. Çocuk- lar saraydaki hususi odasında Re- şidin önüne çıkarıldılar, İkisi de nur topu gibi güzeldi. Reşit bunla- TI görünce kadın ve örkek güzel- Mklerinin en mütekâmil ve eni ca- zip vasıflarını taşıyan Meymune İ- le Caferin çocukları olduklarını derhal anladı. Biribirinden güzel olan bu yav- ruların dillerinde Medine lehçesi, Haşimi fesahatı ve Arap dilinin en tatlı nağmeleri şakrıyordu. eşit büyüğüne sordu: Adın ne gözümün bebeği? — Hasan. — Ya senin yavrum? — Hüseyin. Reşit, çocukları baştan ayağa ka dar günahkâr bir bakışlı süzdü. Göz pınarları derin bir iç yarasının kanlarını tufun gibi dışarıya bırak“ tı. Ağlıyan ve hıçkıran bir ses: — Ne kadar güzelsiniz yavru - Jarım, diyordu. Size zulüm edenle- re Allah acısın... Yanındakiler halifenin bu sözün- den bir mâna çıkaramadılar. Reşit, birdenbire ifritleşmiş bir sesle bağırdı: — Mosrur!. Sana verdiğim, sük- lanmasını emrettiğim anahtar ne- rede? Halifenin cellâdı ve başmabeyin cisi Mesrur cevap verdi: — Hanrdır, Emirülmüminin! — Getir onu burava! Yazan: Hakkı Konyalı R eşit ahatarı aldıktan tonra saray uşaklarından güçlü, kuvvetli beş, on kişi çağırttı. Onla- ra Meymunenin kilitli duran oda. #ında suya kadar inen bir kuyu ka- zılmasını ve İçindeki sandığın çi- kartılmasını emretti. Halifenin &m Tİ yerine getirilmişti. Kendisi de büraya geldi. Sandığın çivileri sö- küldü. İpek kumaşların, yakut, in- ci, zümrüt ve zebercetle süslü baş- lık ve kemerlerin arasından ağır bir koku sızıyordu. Her uzvu ka- saplık koyun gibi doğranan Mey. münenin etleri çürümiye yüz tut- muş, koküyordu. Ve biraz sonra Mesrur, çocukları getirdi. Onlar, tanımadıkları annelerini arıyorlar dı. Hasan o anda Reşidin kucağına atıldı: — Dedeciğim, diyordu. Annemiz nerede? Hüseyin de yalvarıyordu. — Büyük baba.. Ne olar, anne mizi bize göster' eşit bu ili körpe başı bağ- rına bastı. Onları sahte ve katil bir müvazişle okşarken göz- koparan bir kartal gibi Hasunla, Hüseyini, Reşldin kucağından kap- . Mermer kalpli dede mırıldan- dı — İkisini de öldür Mesrur.. Mesrur, keskin bıçağını kınından çıkardı. Bir ayağile çocukların eller rine, bir ayağile ayaklarına bas- tıktan sonra katil, bıçağını körpe İKMUVAEEFA OLMANIN SİRRİ* Torunlarını Gözü Önünde Harunürreşidin yatak odası ve beyaz gerdenlarda gezdirdi. Yav ruların sıcak kanları annelerinin karına karıştı. Mesrur, bundan son ra çocuklarin bacaklarını, kolları- nı, kafalarını ayrı ayrı kopardı. Annelerinin mütagffin cesedini sak lıyan sandığa yerleştirdi. Uzun iki urgan, sandığı karanlık kuyuya sarkıttı, üstü toprakla örtüldü. Meymune - Cefer aşkının son izle. rağa koydu ve yaralı bir kurt gibi inledi. İşlediği bu büyük günahtan nedamet duyduğu sanılıyordu. Bi- raz sonra doğruldu, gözlerini sil- Ği ve şu emri verdi: — Bermekoğullarının adı bir daha ağızlara alınmıyacak. Onların hiçbir mecliste adları anılmıyacak. Onlardan hayatta kalanlardan hiç KR X4 “ Babamdan Aldığım Ders eçen gün, muvaffakıyetin sırları evde öğrenilir, de - miştim. Bu yazımı okuyan hir oku yucum Yazıyor: “Çok doğru söylüyorsunuz, Ben bugünkü mevki ve muvaffakıyeti- mi mektepten ziyade aileme med Yunun. Onlar bana daha küçük- ten hayalimi kullanmasını öğretti ler. Babam iş hayatında rasfgel- diği yeni fikir ve yeni plânların evde münakaşa etmekten hoşlanır dı. Sonza bu vesile ile başlıyan bah si zenginleştirmek için bize birçok misaller anlatırdı. Hâlâ sesi kulak» larımda çınlar, Bit gün bize san - dalyenin geçirdiği tarihi anlatmış- tı. İlk insan taş üzerinde oturur. du. Sonra biri oturduğu şeyi bir taraftan bir tarafa kolayca taşi- yabilmek için altına tiç ayak koy- du. Bir diğeri buna dördüncü bir ayak ilâve etti. Ve sonra herkes kendi ihtiynema ve kendi hayali ne güre sandalyeye bir şerler ilâve etti. O suretle bugün bildiğimiz yüzlerce nevi sandalye meydana çıktı. İnsanlar hayallerini kullan masalardı, sandalyelerin bu dere- ce değişmesine imkân mu olurdu. larına şaşarlar. Babam hayafi ka» zanmadaki güçlükleri biçbir za - man küçültmiye calısmazdı. Fakat her müşkülünden yenilmesi lâzım bir düşman gibi bahsederdi. Bir derdini açtığı zaman onu nasıl hal. letmek istediğini de anlatır, bizim fikrimizi sorardı. Bizim fikirleri - miz nekadar basit olursa olsun ö- nu dikkatle dinler ve minakaşa ederdi. Bu suretle de bizi düşün - miye ve münakaşaya alıştırırdı. “Bazı zamanlar okurken rastgel diği fikirlerden bahseder bizim ha- Yalimizi uyandırmıya çalışırdı. “Etiket ve ahlâk evde öğrenildi- Zi gibi, seciye de evde elde edilir. Babam bize bir şey gösterdiği za. man daima sual sorardı: “Bunu da- ba iyi yapmak için ne yapılabilir?., Bu sual bizi o şeyin daha mütekâ- mil bir bale gelmesini temin için movcut noksanlarını araştırmıya sevkederdi. Çok defa da buluşları- mız isabetli olurdu. Bize derdi ki, bir şey nekadar mükemmel görü- nürse görünsün, onda mutlaka ıs- laha muhtaç bir taraf vardır. Eş Yaya daima bu gözle bakınız. Onun için beni babamı bütün ailelere ör- nek olarak göstermek isterim. “Bügün evlerde çocukların ya- Tatıcı kabiliyetini artırmak için kul lanılacak vasıtalar daha çoktur. Radyo, sinema, otomobil, tayyare, kimse istiane etmiyecek... ermekoğullarından öldürü- lenler öldürüldü. Kalanlar çil yavrusu gibi: dağıtıldı. Servet- leri, toprakları ellerinden alınarak şuraya buraya sürüldüler, Aradan epeyce bir zaman geçmişti. Bir gün Hurunürreşit, seccadenin altında bir kâğıt buldu. Üzerinde bazı man- zum parçalar da bulunan bu kâ- 13 3E Ne Buyurulur ? Yazan: SABİHA ZEKERİYA Kıymetli fizik âlimimiz Salih Mu- rat, radyoda fenni konferanslar ve. riyor. Bir gün konuşurken acı acı şi- kâyet etti: —Bu ne iştir? dedi. Ben bir saat radyoda en ağır, en derin mevzular üzerinde konuşur, yedi buçuk lira a- larım. Bir hanende gelir, 20, 30, hattâ daha fazlasını alır. Kimseyi kas- kandığım için söylemiyorum. Amı şu fikirle ses arasındaki kıymet ölçü- süzlüğünü hazmedemiyorum. — Ya dansözler? Danslarının hiç- bir estetik kıymeti olmadığı halde Gardenbarda bir gecede sizin bu ka- zancınızın fiç mislini alırlar. Bu mu- hakkak ki, asrımız, fikirden, ilimden, sanatten ziyade çıplak bacağa kıymet veriyor. Sanatkâr âlim, fikir adamı, her a- sırda, her cemiyetin en çok enerji sar feden, en çok ereation yapan, fakat en çok sefalet içinde yaşıyan adamı- dır. Bazı memleketlerde sanatkârla- rın, fikir adamlarının çok yüksek üe- retler aldığını görüyoruz. Fakat bu, mevcudun içinde pek aza nasip olan bir kısmettir. Ekseriyet dalma, şan- tözün ve dansözün çok dununda bir kıymetle ölçülür. Bunun içindir ki, bu devrin sanatkârlar, fikir adamla- rı da, fikir emtaalarını satabilmek İ- çin, sanat ve fikir hadutlarından çı- kıp, ancak nâşirin veya fikri istismar İeden tüccarın kendine biçtiği kalıba giriyor, onların İsteklerine göre yazın yor ve düşünüyorlar. İ © 4 Bu sabah gazeteyi açtığım zaman; sinema artisti Norma Shearer'in re3- mi altında şu cümleleri okudum: “Son günlerde Mari Antuanet rolünü. oynıyacak sevimli sinema yıldızı Nor ma Shearer'in bu filmi çok pahalıya mal olmuştur. Normanın yalnız saç- larile meşgul olanların sayısı 115 â geçmiş, ve bunların yevmiyeleri 2500 İirayı bulmuştur... | Yalnız saçlarının tanzimi günde İİ eyeden elini rd anne ny are sahnede bu — Emirülmüminin.. Een bunu sarayın methalinde buldum. Kimin attığım anlıyamadım. Seccadenizin altına koydum, dedi, Dereler gibi akan Türk kanı kor kunç ve müthiş bir dişi olan Zü- beydenin gayı? alevini söndürme mişti. Bu mektubu saraya attıran 9 idi. Kılıçtan arta kalan Bermeki- leri de öldürtmek istiyordu. Tez- viralı da tesirini pek çabuk görler- di. Reşit, zindanda inlettiği Bermek oğlu Fazl'ı çağırttı. Onu ayağının altına aldı. Sırtında birkaç kırbaç kırdı. Gardiyanlar onu baygın bir halde zindana götürdüler, Fazl'dan sonra bir kucak ak sa- kalı iktiyar babam Yahyayı getirt- ti. Yaşlı ve ihtiyar Yahya, vücu- dünü saran ağır zincirleri sokakta sürüyerek bir canlı cenaze gıbı Re şidin kuzuruna çıkarıldı. Halife bu kadit vücudün üstünde yüzlerce kırbaç şaklattı. NE ahyanın son günleri yaklaş- mıştı. Reşide bir mektup gönderdi. Zincirlerinin biraz hafif- letilmesini istiyen ihtiyar Bermek oğlu mektubunda diyordu ki: — Hükümdar!. Ölüm kâsesi du- dağımda! Yudum yudum içiyorum. Geçen her dakika, beni önümde a- çılan ölüm çukuruna biraz daha yaklaştırıyor. Gündüzlerim kara düşünceler, gecelerim uykusuz- luk içinde geçiyor. Saatlerim ay, aylarım dehir kadar uzuyor. Ölüm birkaç defa beni yakladı. Fakat gölürmedi, Başıma mal ve can mu- sibetleri bir yağmur gibi yağdı Mal sendendi, diyelim, aldın. Fakat oğ lum Caferin feci âkıbetini de sen hazırladın. Cezası istihkakının çok fevkinde oldu. Canile ödedi. Benim ne suçum var. Sana yuptığım sayı sz ve büyük hizmetlerimi hatırla, bana acı. İhtiyarlığıma bağışla. Zincirlerimi biraz hefiflet, Yahya ayni zamanda kuyvetli ve içli bir şairdi. Arzuhaline, bir de manzum stemname ilâve etmişti. kasına dört mısralık bir reddiye yazarak zindana gönder - di. Kuru ve soğuk toprakların üs- tünde yatan Yahya, bu mektubu okuyunca çak müteessir oldu. Ba- Arunürreşit, bu mektubun ar filmden me kazandığını tahmin zor değildir. Radyoda bir saat söylediği konferansa yedi buçuk lira alan, bu konferansı verebilecek kabiliyeti el. de etmek için senelerce çalışan Alim Salih Murat aklıma geldi ve düsün düm: — Ya buna ne buyurulur? şı humma ateşi içinde yanmıya baş ladı. Baba, oğul zindanda inletler- ken Reşit, parlak bir haç alayik Hicardan Bağdada dönmüştü. Baş mabeyincisi Mesrur, ona zindandan Fazl'ın gönderdiği bir kâğıdı sun- du. Yahyanın el yazısile sekiz mıs- ralık bir parçayı ihtiva eden bu mektupta şunlar söyleniyordu: — Yarın kıyamet gününde za- lm olan Allahın önünde muha- sebemiz yapıldığı gün hakikati öğ reneceksin. O vakit insanlardan yardım görme zevki ve bütün ü- mitler kesilmiş olacak. Sen uyu - yorsun. Fakat ölüm uyanık. Gaf- let uykusuna dalan adam, ölüm i- çin uyan!. Sen bir ölüm dari olan dünyada muhalled kalmak istiyor sun. Senin bu istediğini senden ow vel niceleri istemişlerdi. O gün ha- kiki bir alacaklı olan Tanrının ö nünde baraber buluşacağız. Onun önünde bütün hasımlar toplana- caktır!,, R eşit, bu zmsraları okuyunca, parmaklarını çelik birer çen Eel gibi saçlarına daldırdı ve: — Eyvah, dedi. Yahya öldü. O- nunla beraber sema ve kerem de öldü. Eğer sağ olsaydı vallahi onu derhal zindandan çıkarırdım. Filhakika, Yahya ölmeden biraz evvel yazdığı bu mısraların Reşi- de gönderilmesini oğlu Fazl'a va- $iyet etmişti. Bu mısralar Reşidin taş kalbini yumuşatmıştı, Esasen Bermekoğulları hükümet makine- sinden uzaklaştırıldıktan sonra dey etin iç ve dış siyaseti gibi Keşidin tahtı da sallanmıya başlamış, tah- İikeye düşmüştü. Reşit bunu aci acı seziyor ve vicdan azabı duymi. ya başlıyordu. Derhal zindancılara emir verdi. Fazl'ı hapisaneden çı karttı. Caferin yerine onu kendi- sine vezir yaptı. Bu suretle hem tahtım kurtardı, hem de devlete daha uzun bir ömür temin