—— 9-2-938 İSTANBULUN İÇİNDEN: , Çocukları, Kendileri İçin Çalıştıran Tufeyliler ehrin her tarafında var yat. Başında eski püskü bir mek tep kasketi; arkasında rengi &ol- muş, havı dökülmüş, dirsekleri çık mış kısa kollu yıpranmış caket; ya mali ve kısa pantalonunun $aklı- yamadığı incecik bacakları ile bir gocuktan daha ziyade küçük tipte bir bostan korkuluğuna benziyen bir tosuncuk!.. Koyu siyah saçlar; simsiyah ve gür kaşların kararttığı loşluklara gömülmüş, mini mini ka ra gözler, kısık bir burun. bakım- sızlıktan küflenmiş kırık hizar des- teresi parçalarını andıran iki sıra dişle kalın dudaklı büyük bir ağız.. Kısık bir ses: — Bir kuruşa yeni hayat!.. Taze hayat veriyor Bayım... Almaz mı- sın”. Ss ayıları gittikçe artan bu mu ciz çocuklardan birile gö- rüşmiye bir vesile olur ümidiyle dün beş tane şeker isedtim... Şeker- leri birer birer alırken sordum: — Küçük! adın ne senin? Sırıttı.. Parmaklarile kutudaki şekerleri sıraya koyaark; — Gülüzar!.. dedi.. — Nerelisin?. Anan, baban var mi senin? — İkisi de ölmüş!.. — E... Sen kimin yanında oturu yorsun?.. — Dökmecilerde!.. Hüseyin am- cada!., — Hüseyin amca kim?, Babanin kardeşi mi?.. — Babamın kardeşi değil.. Hüse yin amca İste! — Senin başka kardeşlerin de var mi7. Bilmem neden?.. Çocuk bu tabii sual karsısında durskladı kaldı. İs Tar etmedim.. Geçtim. — Günde kaç kuruş kazanıyor. sun?,. Sövle bakayım” Başını. eğdi. Gözlerinin-masa ü- >çrinde duran şeker kutusuna dik- ti ve kutunun yirtik kenarlarını parmakları ile büküyor, ağlar gibi sık sık içini çekerek düşünüyor- du. irden başını kaldırdı. Göz- lerini gözlerime dikerek u- zun uzun baktı ve tek bir kelime söylemeden kutusunu aldı ve yı nımdan ayrıldı.. Bu bakış ve ayrı ışı bende hem derin bir teessür hem de şiddetli bir merak uyan dırmıştı... Gözlerimle onu takip ed. yordum. Arkasına bakmadan u- baklaşıyordu... Saat ondan on dörde kadar, ne- releri dolaşmadık bilseniz?! Nihayet Üniversitenin Mercanı açılan kapısı önünden geçtik.. An- kazı Marmara ve Boğaza karşı mu #zzam ve müheykel bir istfiham i- Şareti gibi hâlâ duran Çiftesarayla rın önüne geldiğimiz zaman, yanık duvarların Beyoğluna bakan kış- mında, taş yığınlarından meyda- na getirilmiş alçak duvarın önün- den bir heyulâ gibi birdenbire çı- kıveren hitiyar bir adam, bize doğ- Fu bakarak, kopkoyu bir Şarklı şi- Vesi ile haykırdı: — Ulan bacakları kırılası piçt.. Sabahtanberi bir kutuyu tüketeme din mi?. Beklemekten bacaklarıma karasu indil.. Önümde ilerliyen kız bu acı istik bal karşısında hiç te hareketini boz tadı. Mutat yürüyüşü İle ihtiyara Yaklaşıyokdu.. İhtiyar hâlâ bana doğru bakıyordu... Gerinerek bay- kuş gibi bir daha haykırdı: — Gelin gibi ne kırıtıyorsun Ha- san!.. Bak Gülüzar senden sonra Bitti.. Senden evvel geldi!.. Ayağı- ma kızgın hallar vurula emi?.. Avn döndüğüm zaman on iki on üç yaşlarında bir er- kek çocuğun kutusundaki şekerle Tİ Saya saya ilerlediğini gördüm... Yanıma gelince ihtiyara doğru ba- Birdı: — Hüseyin amca!. Kızma. On Yedi tane kaldı.. Uzak yerlere gi- deceğim.. Yeni bir kutu daha al- Muya geldim. Çocuklar Hüseyin Amcanın önün de diz çöktüler, ceplerindekileri ye Ye serili mendilin içine boşalttılar. Yazan: Yalkın; im CR AN ÇİN NN İşte. Karamelâ kutusuyla dilenen bir yavra Hüseyin Amca mevcudiyetime e- hemmiyet bile vermiyordu. Paral rı sayıyordu. Yavaş yavaş ihtiyarın yanma 60- kuldum.;. O, paraları kirli bir ke- senin içine boşaltmakla meşguldü. Güler bir yüzle: — Merhaba!.. Hüseyin Ames! de dim. Hüseyin Amca beni: feri azalmış, kısik gözlerile birkaç defs yukar- dan âşağı süzdü. Sonra hürmetle derhal ayağa kalktı... — Buyur Bayım? Merhâba* dedi. ve yanındaki höğir iskemlöye ben oturttu.. — Hüseyin Amca", İşler nasıl gi diyor bakalım?.; Sen galiba beni i- yi tanıyamadın?.. e İhtiyar dikkatle hâlâ yüzüme ba kıyor, hâtıraların zorluyor, tanı- muya' çalışıyordu. Herhalde birine benzetiyordu ki bir türlü cesiret edip te tanıyamadım diyemiyor- — Kusura bakma. Beyefendi! dedi. Tanıyamadım.. Siz «lt atraf- “aki arsanın sahibi değil misiniz?. Gülerek: — İhtiyarlamışsın Hüseyin Am- ea!... dedim.. Artık sen komşuları- nı da tanımaz oldun!.. — Ya!, Ya!. Biraz gözlerim bo- zuldu da. — Çoluk çocuk nasıl?... İyiler ya? — Kaldı mı ki Beyefendi. Ki- mi öldü.. Kimi uzaklara gitti. Şim di bir ben bir bacı.. Tek başınayız! Merhaba!,. Buyur #kemleve ti — Bu küçükler senin torunların | — Yok canım!.. El çocukları", A- | palari Rejide çalışırlar.. Biz de gün düzleri işte gözkulak olur.. Bakar gözleriz... Çalıştırırırz. Akşama hem onlara, hem bize bir ekmek parası iştel... erakla sordum: — Böyle kaç çocuga hakı- yörsun şimdi?.. — Beş tane... Amma ikisi has tahanede. Bir iki gün sonra unlar da gelecekler?.. Şimdi elde üç ta- ne var... — E bari.. isler yolunda girlivor mu?. Hüseyin Amca yarasına tuz basıl mış bir hasta gibi uzun bir vvof!. çekti... ve ilâve etti: — Şimdi iş yok beyim!.. İlk baş- de on iki, on dört paket şeker gi- derdi... Sonra herkes başladı bu İ- şe... Onun için işler kısaldı. — Herkes dediğin de kimle? Hü- seyin Amca?l. — Çok, Bayım!.. Açıkgözler.. Hü kümet dilenciliği yasak edince e de çocuğu olanlar hep bu işe dö- küldüler?... — Acayip?. Nerelerde bunlar?. — Çokl.. Nerede yok Vefa da, Zeyrekte, Küçükpazarda, Ka- sımpaşada, bizim Süleymaniyede, yangın yerlerinde... dolu.. yüzler- ce adam v — Çocuk ne kadar var dersin Hüseyin Amca? dedim ve bir si- gara daha verdim... Hüseyin Amca- nın dilinin bağı çözülmüştü... — Eh... onların sayısını Allah bilir!... Ben pek bilemem!, — Meselâ birkaç yüz. filin?. — Ne birkaç yüzü. fazla fazla, |rinin satışlarını kolaylaştırmak için saymadım amma. çoktur. — Hüseyin Amca". Kuzum doğ- ru söyle!. Dilencilik mi?, Yoksa şekercilik mi kârlı? htiyar mütehassirane bir ah çekti... Kaba kaba gerine- rek: — Doğrusunu İstersen beyim, de di. Yirmi beş sene evvel böyle bir çocuk günde üç kaymeyi su için- de getirirdi... Nerede o gürler! Şimdi yok... Şimdi yok onlari, rakmıyorlar polisler!.. — Pekit, şimdi ilişmiyor'ar mı bunlara?!.. — Ne diye ilişeceklermiş!, Dilen miyorlar ki?!.. Şeker satmak ta ya sak değil a*!.. — Nasıl dilenmiyorlar Hüseyin Amcs?.. Demek senden saklıyor. lar... Ben senin çocukları kaç de- fa dilenirken ve para alırken gör. düm... Demek bu fazla paraları senden saklıyorlar! — Ba!. Bayım!.. Bazan o da a- rada olur... Amma çocuklar sakla- mazlar.. Şeker parasından fazla çı- kanı aramızda bölüşürüz... — Bu da güzel Hüseyin Amcaf, Bir kutu şeker ne kâr bırakıyor? — Ne bırakacak ki?.. Or Onun da beşini çocuk alır. — Bu çocukları anaları, babala rı neden okutmuyorlar acaba? — Neye okutsunlar ki?. Birkaç sene daha şeker sattırdıktan sonra Bi- yaşlarını büyültürür, tütün depo- larına çalışmıya götürürler. Gün- de elli kuruş tıkir paraf. Oradan derhal kaçtım.. ve uzak laştım... Kart baykuşun çirkin se- si hâlâ kulağımda akisler yapıyor, müfekkiremi tırmalıyor ve yakı- yordu... Yolda bu tiplerden biri yine kar şıma dikildi". ve yılıştı. — Efendi amca, yeni hayat bir kuruşal,. Almaz mısın bir tane?! GEMLİKTE; Gemlik.Sunipek Fabrikasında | Zik Faaliyet Fabrikanın Müdürü Arif Salman ladığım zaman dört çocuk ile gün | Gemlik. (TAN Muhabirinden) — Atatlirkün şerefli huzurları ile açılan Sungipek fabrikası hummalı bir Şe. kilde çalışmıya başlamıştır. Fabrika müdürlüğü, kazanm ileri geenlerini hücusi surette davet ede rek fabrikayı kendilerine gezdirmiş- tir. Bayramdan evvel, halkm ve köy Tünlin de ziyareti temin edilecektir, Müdür Arif Salmanın verdiği iza. hata göre, fabrika 2 milyon liraya TAN Şu Garip Dünya & / Amerikada Mağazaların ;| Garip servisleri Amerikadâ Cleveland şehrinde bir mağazanın kapısı yanında bir dosya bulundurulur. o Müşteriler “buraya buluşmak istedikleri arkadaşları i- çin randevu saatini yazarlar, haber verirler. Gelemiyeceklerini bildirir- ler. Arkadaşları"buradan geçerek bu deftere bakar ve vaziyetlerini tayin görmektedir. * Nevyorkta, bir mağaza müşterile- küçük broşürler bastırmıştır. Her broşürde bir cins eşyanın listesi ve fiyatları yazılıdır. Ayrıca bellibaşlı eşyanın renkli resimlerle nasıl yapıl- dığını, kullanılan ham maddeye gö- re kalitesinin nasıl değiştiğini izah eder. * Nevyorkta bir çok mağazalarda “Meşgul adamların muhtıra defteri, diye bir defter tutulur. Müşteri se- pevi ufak bir bedel mukabilinde yaş günlerine, bayramlarına, yılbaşları- na tesadüf eden tarihleri bildirir. Ma ğaza bu tarihlerden bir iki gün ev- vel bir kartla size çocuğunuzun yaş gününü, yahut akrabanızdan filânın izdivacının yıldönümünü hatırlatır. * Nevyorkta mağazalardan: biri “İn- sani ihtiyaçlar, İsmi altında bir büro açmıştır. Burada müşteriler her gün aşk, İzdivaç, iş, çocuğun tahsil ve mesleği ve saire, hakkında mütehas. sıslarla istişare eder,.yahut psiko- loğların bu meseleler bakkındaki kon feranslarını dinler. *: Nevyork mağazalarından biri bir “Gelin bürosu,, ihdas etmiştir. Ev- lenecek çift, hediye olarak kendisi ne gönderilmesini istediği. "eşyanın bir listesini yapar. Bu listeyi mağa- zaya verir. Geline hediye vermek is- tiyenler mağazaya gidip bu listeden bir eğya seçerler Mağaza 6 eşyayı alıp göndermeyi üzerine alır. Bu suretle :dilmez. Mağazamız müşterilerin he- lüzumsuz ve mükerrer hediyeler gön dermekten kurtulmuş olurlar. * Amerikan mağazalarından biri üst katta bir lokanta ve dans holü yap- tırmış. İstiyenler bir dolar mukabi- linde burada akşam yemeğini yiye- bilirler. Her müşteriye bedava sine-| ma bileti verilir. Maksat saat dokuz- dan evvel salonun boşalmasını te mindir. Bu sayede suat dokuzda ye mek salonu bir dans salonu haline kalbedilir ve yeni müşterilerin gel- mesi temin olunur, * Diğer bir mağara gazetelerde şöy- le bir ilân neşreder; Akşam tiyatroya gitmek istiyorsu- muz. Geç vakit mağazamıza uğrayı - Bız. Tüvaletiniz yapılıncıya kadar bi- letiniz de hazırlanmış olur... Bilet almak düşüncesi yok. Mağa- za size bunu temin eder. * Amerikada bir mağaza bütün mal- larını maliyet fiyatına satarak 20n- gin olmuştur. Mağazanın kapısında $öyje bir levha asılıdır: Bütün mal- larımız maliyet fiyatına satılır. Bu mağazada malın fiyatına kâr ilâve e- diyelerile yaşar. Satış fiyatına ilâve- ten ne verirseniz müteşekkir olu- ruz.,, Kapı yanında bir kutu vardır, müşteriler vermek istedikleri parayı bu kutuya atarlar. Bazıları bir şey vermez. Bazıları yüzde yirmi nisbe- tinde para bırakırlar. Fakat mağaza bu sayede fevkalâde büyük iş yapar, Zeminde TAVSANCILDA: * Tavşanlı (TAN) — Odun ve kö. mür fiyatları geçen senelerdekinden yarı yarıya pahalıdır. Bir çeyrek u. zaktaki linyit kömür ocakları imti- Yazı verilip işletilmiye başlarsa mah rukat işi halledilmiş olacaktır. fedilerek bazı ilâveler yapılacaktır. Şimdilik 160 işçi çalıştırılmakta ve günde 1000 kilo sungipek imal edil. mektedir. Yakımda işçi . adedi ve is. tihsal miktarı üç misline çıkarıla caktır. Ayrıca tabil ipek o karıştırıl. muş, sağlam kumaşlar da dokunacak mal olmuştur, 300 bin lira daha sar. | tar. ederler. Bu servis çok büyük rağbet Lindberg ve Dr. Alexic Carrel.. Meşhur Lindberg Kendisine Suni Kalb Koyduracak tlas Okyanusunu tek başı- na tayyaresile ilk defa a- şen meşhur Amerikân tayyareci. si Linbergin kalbini çıkaritırıp yerine suni kalp taktırmıya razı olduğu haberi dünya Taatbüatın- da bomba gibi patladı. Tayyareci Lindberg, suni kelple insanların ebediyen o yaşıyacağını iddia eden meşhur doktor Alexis Carrel'le beraber son sönelerde ça lişmiştır. Doktorun nazariyelerine tamamile inanmış üç müridi arasın da tayyareci Lindbergin ismi bi - rinci gelir. Karilerimizin hatırlamaları icap eder: Lindbergin çocuğunu Ame- rikan haydutları kaçırıp öldürdük- leri vakit meşhur tayyareci ikinci çocuğunu ayni tehlikeden kurtar. mak üzere İngiltereye hicret et - mişti. İngilterede hayatının sonü- na kadar kalacağını birkaç defa tekrarlıyan tayyarecinin geçen se- ne birdenbire kararını değiştirip Amerikaya gittiği öğrenildiği za- man seyahatin hakiki maksadınıan lamak mümkün olamamıştı. Çün- kü Lindberg, küçük yavrusunu A- merikaya götürmemişti » T5 indbergin asıl kalbini çıkar- tap yerine üstadı addettiği doktor Carrel'in suni kalplerin - den birini taktırmıya razı olduğu bu son haftalar sürdüğü hayattan anlaşılmaktadır. Tayyareci esasen süküti bir in- sandır. Yapacağı büyük şeyleri ev- velden söylemeyi hiç sevmez. Ni- tekim Atlantik denizini tek başı- na aşmıya karar verdiği zamanlar da da en yakın dostlarına dahi maksadını açmıyacak kadar ketu- miyet göstermişti. Bu sefer de etrafına hiçbir şey söylemiyen tayyarecinin © yaşayış tarzı tamamen değişmiştir. Günler ce oruç tuttuğu hayretle görülen tayyarecinin mutadı olan golf ve #air sporlardan da uzak kaldığı na- zarı dikkati celbetmektedir. Doktor Carrel'in suni kalp taka- cağı hayvanlara nasıl bir rejim ta- kip ettirdiğini bilenler tayyareci - nin üstatlığına inandığı ve bera- ber çalıştığı doktora nihayet ken- di üstünde tecrübe yaptırmıya ka- rar verdiği hükmünü çıkarmakta- dırlar. Karısına bile hiçbir şey sezdir - meden kalp değiştirme rejimine de vam eden Lindbergin ağzından bir şeyler kapmak üzere, fazla yağlı olmadığı halde neden oruç tuttu- ğunu soranlar, derin bir süküttan başka cevap alamamışlardır. üni kalple İnsanların müte- madi bir surette yaşıyacak- larına inanmış ölan doktor Carrel şimdiye kadar muhtelif hayvan - lar üzerinde tecrübeler yapmış ve muvaffak olmuştur. Doktora göre. hayvanat arasın- da hüceyrat Itibarile en ziyade in- sana müşabih olan, küçük domüuz- lardır. Doktor bir hayli ağ bırakıp. hareketsiz muhafaza ettiği domuz ların kalplerini çıkarıp yerine su- ni kalp takarak yaşatmıştır. Lâboratuvarında suni kalple ya- şayan sıçanlar da çoktur. Bilhassa doktorun bir nevi serom içinde mu- i a adli hafaza ettiği ve-yirmi beş senedir işlemekte devam eden tavuk kal bi ziyaretçilerin hayretini celbet- mektedir. Tayyareci, birkaç senedir dok » torlâ beraber ayni tecrübeleri tek- rarlamakta ve suni kalp nazarivesi hakkında uzun araştırmalar yap- makta idi. Kendisi de üstadı Carrel kadar nazariyede sadıktır. Birkaç defa doktorun beyanatını teyit e- derek: Suni kalplerle muntazam cere- yani temin etmek suretile insan- ların sönelerte yaşıyabileceklerin! iddia etmiştir D öktorun yegâne gayâsi. hay- vanlara tatbik ettiği suni kalbi insanlara tatbik edebilmekti. Birçok kereler, kendi kendine »- meliyat yapamadığına teessüf et- tiğini söylemişti. Amerikalılar, birkaç haftadır Yü zumsuz yere takip ettiği rejimden haklı olarak şüphelendikleri Lind. bergin ameliyatı tahakkuk eder ve muvaffakıyetle neticelenirse Dok- *or Carrel, cerrahi müdahaleler i- çinde tap tarihinin yazmadığı bir ameliyatı başarmış bir operatör © larak tanınacaktır. Çünkü dokto- Tun ameliyat masasına canlı canlı ve tam sıhhatte yatmıya râzı olâ- cak adam yirminci asrın en şâhret- li ve cesaretli bir tayyarecisi, ayni zamanda doktora inanmış, onun a- ziz ve sevgili bir dostu ve müridi- dir. SIVASTA: Tutulan Kaçakçılar Mahkemeye Verildi Srvas, (TAN) — Yıldız ilinin San. dal köyündn Ahmet oğlu Hasan, is. tasyonda üç kutu içinde 300 sigera kâğıdı götürürken yakalanmış, sü ay hapse mahküm olmuştur. Aliçavuş mahallesiden Refik karısı Emine de 4092 sigara kâğıdı. 1.5 ki. lo tütün, 10525 çakmak tası, Deren- deli Mehmet oğlu Reşit ile Ali Çavuş mahal'esinde ölü Ahmet karısı Aliye de 217 şer deste sigara kâğıdı bulun. muştur. Bunlar mahkemeye verilmiş lerdir. Kelkit Vadisinde Fındık Yetiştirilecek Sivas, (TAN) — Kavi'hisar arazi, sinin fındık yetiştirmiye müsait oldu ğu anlaşılmıştır. I'k tecrübe olarak Giresundan getirtilen beş bin fidan, Kilkit vadisinin muhtelif yerlerine dikilmiştir, Nişanlısının Evinde Vurdu'ar Sıvas, (TAN) — Kangula bağlı A. lacahan nahiyesinden Mahmut oğlu Mehmet köydeki nişanlısına gitmiş, müstakbel kaymbiraderi 17 yasmda Ahmet tarafından muhtelif yerlerin. gen bıçakla yaralanmıştır. Ahmet tutulmusrur. Suşehrinde Elektrik ve Su Suşehri, (TAN) — Burada elek- tr'k tesisatı vücude getirilmesi te- şebbüsü hayli ilerlemiştir. Halkı amonyaklı su içmekten kur, tarmak için 3 kilometre uzaktan da- ha iyi bir su getirtilecektir ee