Mezarlıkta lan ol Nedir Bilir misin ? Başucumda, teranesi birşeye ben zemiyen, mersiye âhengiyle kahka- ha zevzekliğinde öten bir kuşu din- liye, dinliye... İçtim, içtim; yedim, ağladım, ve, sizdım. Sen.. mezarlıkta sabahlamanın ne olduğunu bilir misin? bilmezsin. O ölü topraklarından sızan, ba- vaya sızan içli bir koku vardır. Koklanmadan, tarifle anlatıla- maz. Bu koku.. dinle be adam! dinle be ağam! bu koku.. Sönmüş hayat- ların son şekvasıdır. Kimden ne ümit eder de fışkırır? bunu bilmem. Fakat bilirim ki ölülerin mezar- larından töl, tül esip yayılan ko- ku, başka bir hayatın kokusudur. Be salak Insanlar mezarlık- lardan ve ölülerden kor- karlar. Ben ölülere sordum. Ne tuhaf tezath Onlar yeryüzündeki dirilerin şerrinden tirtir titriyor- Jar! Ölü kokusu, ölüm kokusu de- Bildir. Ölüm kokusu koku değil, korkunun genze kaçan enfiyesidir. Mezarlık kousunu, mezarlarla be raber uyuduğum zamanların her şehikında, her zefirinde kokladım, bilirim, hatırlarım. Sorsaydın eğer aksini: Ölmek ne demektir? Lâkin bana esrarı hayatiyeyi sor- dun. Ölmek, yaşamak, bence müsavi ve müessir Bir safhai buhrandır âsabı vücu- dün. Doğdum, büyüdüm.. Ağladım. al. dandım, oturdum. ğin; süzülen el, 'sahai târiki e melde, Her gün yeni bir kahr ile bir hadı mukassi Estikçe muhitimde, duyardım acı bir kin, Coştukça (nerde be?) baykuşların hissi, bir sayhal nefrin. Bak, bence budur ukdei meşkükü hayatın Münayi hakikisi bu simayi teza- din: Bir taş ile bir tahta beşik farku- kıyası Bir sayhai süzan ile bir kazma sa- dası... Hay gidi elemleri zevk veren günler hay! Dost kahvecilerden te- darik ettiğim okunup yıpranmış bir gazeteyi altıma döşek diye seriyor, paket taşından edindiğim yastığa mendilimi serdikten sonrâ önsemi © taşa, tepemi servinin kütüğüne yaslıyarak uyuyordum. Demek ki bu ömür böyle geçecek? İstersen «Geçmesin!» de, be ömür! Ben sana o gecelerin bir şiirini okuyayım mı? Amma deminki şiir gibi saçmalamam. Dur, şu dolu ka- dehi de bir göçüreyim de sonra. Sıhhatmi zevk olmıyacak bu inti- zar falan Hep mi.. (neydi © söyle!) falan fi- lân Titrerdi civarımda da RESİMLİ DEMEKKİ İKİMİZ . SUSAN LAMAR X9 (Dur! Dinle!) ol kadar azürde hâ- tar kıldı ki Devran beni.. (doğru söyle! seni mi, beni mi?) Yaf çeker de güldürür. Of a canım! Bon göşüyorum, ben siziyorum işte anlıyor musun? Ver- me artık.. Bana dem verme artık. Ben ki. şey...şu kârıgâhı.. bi mede- din. lââ.. ki.in.. ün geçtikçe vaziyetim, eşek Wi Bektaşinin vaziyetine dö nüyordu. Sen bu fıkrayı bilir mi- sin? Peki, öyleyse anlatayım: Bir Bektaşi fikarası Anadoluda seyahat edermiş. Zayif bir eşek- ceğizi varmış ki, ihtiyar dedeyi o uzun yollarda taşır, dururmuş. Bir gün sarp bif yamaçtan ge Tarmış. Tedbirli dede: — Ne olur ne olmaz, şu müba- reği yedeğime alayım da tehlikeli patikaları öyle geçelim. Demiş. Dede önde, Düldül arka da.. Her adımı hesaplı atıp ilerler- ken, nasıl olmuşsa olmuş, eşeğin art ayakları uçuruma kaymış. Bre aman! Dede yulardan yapışmış, hayvancağız var kuvvetini ön a- yaklarına vermiş tulunmıya çâ- ışır! Dede yuları asılır! Vaziyet fena! Binek elden gidöcek! Dede bakmış ki, kendi gücü ile bu işi ba şarmıya imkân yok; bari tarikat pirlerini imdada çağırayım, demiş. Aman, ya Hazreti Hünkâr Veli! Yetiş imdadıma, binek elden gidi- yor! Aman ya Bali Sultan! Ya kay gusuz Aptal! Hatırına kim geldiyse seslen- miş. Hayır! Her nedense medet ©- Tişmemiş: Bektaşi “bakmışki, kuve veti tükeniyor, eşeği kurtarayım derken keridisi â& eşeğe krban gi- çi, decek, hemen haykırmış: Ya Ev- | liyâullah! Yardım için geldiniz de eşeğin ardına toplandınızsa çeki - lin, zarar erişmesin! Çünkü ben, fakir hayvancığın yularını bırak- tım işte! Be» gibi ben de varlığı- mın yuların olduğu gibi salıverdim, Büyük bir pirinç çuva li todarikledim. Gönlüm nereyi özlerse orada yatıyordum. Kendi âlemimin kendi Diyojeni olmuş tum. Bu hayatın ilk günlerinde hal | kın da, zabıtanın da nazarıdikkat- lerini celbediyormuşum. Bir iki defa komiser ve muavini beylerin yanlarına çıkıp vesikalarımı gös- terdikten, küviyetimi anlattıktan sonra işin rengi değişti Bu sefer onlar ellerinden gelen yardımı göstermiye başladılar. Kızıltop - rak karakolunda bir memur, siga- Yasız olduğumu görerek derhal si garâ aldırıp çay ismarlıyor. Pâ- şalimanında bir başkomiser; » — Aman beybaba! Gel şu ahçı da yemek ye! diye zorluyor. Seli- miye karakolunda muavin: — Sonbahardır. Ayaz var. Me zarlskta üşümüşündür. diye gece yaırsından sonra sıcak çay, kahve temin ediyor. Eski talebemden bir sivil komiser yemekler yedirip (FAKAT SENWİNC -) İTON İLE BERABER DE GİLMİYDİN ? ş TAN BULMACA DÜNKU BULMACAMIZIN HALLI; 123456789 10 ETE BUĞUNKU BULMACA 123 15616910 X SOLDAN SAĞA: 1 Bir nevi kuru balık, mir sigası — Avdm taraflarında Fast 3 — Lümba satanlar, 4 — Tenbih sözü — Tigi, $ — Nota — Adet, 6 — Eski silâh Kapınm örü, hareketi — Gitme! 8 — Mazi edatı — Üstüne oturulur 9 — Yüz sene — Dik arasi, 10 — Bir sevi diken, #4 YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Olmek, 2 — Böyu büyümek — Peygamber adı, 3 — Sorgu edatı — Erke ** 4 — Dudak (Farisi) — Su baskını — Karanm yarısı, $ — Bir film fabrikası — Tutgun, 6 — Memurların yerlerini değiştirmele ri — Babanmi yarı, 7 — Az sıcak — Suda yüzer, 8 — Çocuk gezdiren — Sahil, 9 — Komşu bir memleket — Böcek, 10 — Kenar suları, , | otel buluyor. Elhasıl hangi mınta kada olursa olsun. kömiserler, po- lisler, bekçiler en yüksek yardımı, şefkati esirgemiyorlar. Hepsine ayrı ayri minnettarım. ZABITA ROMAN Balıklarımızdan Nasıl İstifade Edebiliriz? (Başı 5 incide) rın son merhsleleri hisarlardır. Bu ralarda bile nadiren tesadüf olu nur. (Fındıklı) dan sonra tutulan ve görülen balıklar şaşkın veya serseri balıklardır. Çyerilerden sonra güvenece- imiz balık membaları (göl) lerdir. Göl balıklarına gelince: Deniz balıklarının bir kısmı yu- murtalarını dökmek için mutlaka tatlı su aralar. (Kefal) ve (somun) lar gibi.. Levrekler de tatlı suya meyyaldir. Bu sebeple suyu az tuz lu göllere girerler, ekseriya dere ağızlarında dolaşırlar. Bu münase betle (göl) lerin deniz balıklarına karşı mühim rolleri var demekitr. Marmarada bulunan Büyük ve Küçükçekmeçe, beri yandan: Tuz- la, Karamürsel, Gölcük, Tütünçitt || liği gölleri, Semin, Yalova, Miha- lıç dereleri gibi... büyük dereler kefaller için tıpkı kışlak sayılma- lıdır. Bu göllerde deniz kefallerin- den başka asıl göl balığı olarak! Sazan, turna, yılanbalığı kesrotle bulunur. Denizle muvasalası bu- lunmıyan göllermiizde ise diğer birçok tatlı su balıklerile beraber tath su kefali, tatlı su levreği de vardır. Derelerimizde ise en iyi cins (yayın) dan Cincibalığı) na kadar her cins ttalı su balığı mev- cut olduğu gibi Bursa, Yalova ve Karamürselin yüksek ve soğuk su- larında dünyaca en makbul sayılan (ala) balıklarının da en güzel cins leri bulunur. Ağzının tadımı, sıhhatini kıyme tini çok iyi bilen Abdülhamit için hazinelhassadan hüsusi memurlar gönderilir, mevsimnide bu balik- lardan tutturularak hususi kaplar- la canlı canlı (mutbahı hümayun) a getirilirdi. Bunlar lâl kırmızı be- nekli ala cinslerindendi ki, lezzet, gıda itibarile ala'ların, hattâ bü- tün dünya balıklarının en mak- bul nev'idir. Köylüler bile yağını çıkarırlar, ağrılar ve sızılar için de olarak kullanırlar. Mekin re (Dersim) b; gi) benekli (ala) pek mebzul ili Beiktarden sonra da “hay- vanatı kışriyye” yani, ista- tekeler, pavuryalar, frenk lerin “Lengouste”, bizim (böcek) dediğimiz hayvanlarla istridyalar, taraklar, midyalar, süngerler dik- kate şayandırlar. Hepsi de deniz- lerimizde istifade olunabilecek nis bette mevcuttur. İsimlerini mensup'oldukları de- nizlere ayırarak zikrettiğim balık- lara flâve edilecek: İstronkilos, is- korpit, eşkene, dülger, kırlangıç, ge Jincik gibi birçok balıklarımız da- ha varsa da bunlar, ticari bakım- dan ehemmiyeti haiz değildirler, En çök dikkate değer balıkları- mız: Uskumru, istavrit, orkinos, palamut, hamsi, kolyoz, sardalya, yunus gibi beş on cinsten ibarettir. Bunlar da mikdar bakımından ihti | yatsızca tutulacak nisbette zanne- dilmemelidir. Öyle seneler olur ki, tutulabilen balıklar yalnız İstanbul İhtiyacıma bile kâfi gelmez. Balık tüccarları, balık yerine prasa #a- tarlar, Maamafih iş yoliyle tutulur sa bu balıklarla da pek çok ka- zanç temin edilebileceği muhak- kaktır. Her iki denizden bize gelen ba- lıkları nasıl karşılarız? Nasıl av- larız? Bunun izahını diğer bir ma- kaleye bırakıyorum ki, işin asıl e- hemmiyetli ve acıklı faslı da işte o- dur. SiHiRLi GÖZ | Bu yeni ve MECCANEN tecrübe ediniz On kadında dokuzu, tenlerine uymıyan bir renkte pudra kullanır- lar ve yüzleri sun'i “makyaj görmüş, bir şekil aldıkları gibi yaşlarm- dan fazla ihtiyarlamış gö- Yeni icat edilen şayanı obayret “Chromo- scope,, omakinesi, renklerinde kılâp yap- tığı gibi sihirli bir göz, mev- cudiyetinden bile şüphe e- deceğiniz nisbette opudra renkleri arasındaki ahengi ifşa etmiştir. ki bu, Toka- lon müessesesi kimyagerle- rine birçok tabif renkleri e- saslı bir tarzda mezcetmek imkânmı vermiştir. Artık rünürler. unutmayınız. derme işinin birkaç mizden rica ederiz. Anonim Şi 1938 senesi zarfında ecnebi hine bırakıldığı ilân olunur. Istanbul Ikinci iflâs memurluğun dan: Müflis Foti Kozmidi masasına gelen Hazinei maliyenin istediği 561 Ura 32 kuruş hakkındaki talebi if- lâs idaresince tetkik edilerek müflis gümrük resmi ile alâkası olmadığı gibi böyle bir mal almadığını iddia etmiş ve ibraz edilen vesika alacak Imın talebini ispata kâfi görülmedi- ğinden alacak kayıt talebinin red - dine karar verilmiş olduğu ilân olu- nur, (4234) KAYIP — 928 senesinde Orta Ti. caret Mektebi son sınıfından almiş olduğum taşdiknameyi zayi ettim. Yenisini alacağımdan hükmü yoktur. 435 numarak Hüseyin Nabi BURADA KENDİSİNİ LREBİLİRSİNİZ Pudra renkle- rinde inkılâb # Artık; sizi yaşmızdan fazla ihti İÖ yarlamış gösteren ve yüzlünlze “plâkalar,, halinde yapısan adi ( puâraları berakınız ve bir günel: $ İ lik mütehassısınm dediklerini 0- kuyumuz. MATE yüzünüze plâkalar halin- de yapışan adi pudralara nibayet veriniz ve bugün- den Tokalon pudrasının sih. râmiz renklerini tecrübe edi- niz. Yüzünüzün bir tarafma bir renk ve diğer tarafına da başka renk bir pudra sü- rünüz ve cildinize hang daha uygun geldiğini görü- nüz. Bu yeni pudrayı kulla- narak cazip, sehhar ve âde- ta tabii bir güzellik temin ediniz. Posta, ambalâj vesair masarife karşılık olarak İs- tanbul 622 posta kutusu adresine (T. C. 7) rumuzile 12 kuruşluk pul gönderdiğinizde size hususi modelde bir kutu pudra ile muhtelif renklerde nümunelik 4 ufak paket pudra gönderilecektir. Mektubunuzda her vakit. kullandığınız pudranın rengini de. -bildirmeği, ——— Nümune istiyenlerin çokluğu karşısında gön- gün geri kalmasının mazur görülmesini muhterem müşterileri- Türk Endüstri ve Tecim irketinden : memleketlerden İstanbul lima- nına getirilecek olan şekerlerin gümrükleme işinin 26/1/1938 tarihinde münakasasınm yapılacağı gazetelerle ilân edilmiş ise de görülen lüzum üzerine bu münakasanın 17/2/1938 tari- | İhtira İlânı “Makineli tüfek,, “hakknda alı mış olan 1 Haziran 193 günlü Wi 2118 sayılı ihtira beratı ile buna sil 5 haziran 1086 günlü birinci ilâve ti diknamesini bu defa mevkii file kor” mak Üzere ahere devrü ferağ veyi icar edileceğinden talip olarların GE latads, Iktısat hanında, Robert #ef riye müracaatları ilân olunur. ——————— KAYIP — 323 senesinde Şam idt di mektebi (1. inci Türk Sultanisi) dördüncü sınıftan aldığım vesikasi kaybettim. Hükmü yoktur. Tefenbi de mütekait binbaşı Ali Rıza oğl Ibrahim Girginei, KAPININ DE / MİSTER X-9 BENİM İŞİM LİĞİNDEN E NEDİYE KARIŞI DUR.