27 Kasım 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

27 Kasım 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

y mmm 27.10.937 TAN Gündelik Gazete BAŞMUHARRİIRİ Ahmet Emin YALMAN 'TAN'ın hedefi: Haberde, fi: kirde, her şeyde temiz, dü- rüst, samimi olmak, kariin gazetesi olmıya çalışmaktır. İGONON MESELELERİ Balkan Orduları Yugoslav ve Yunan kurmayları muhterem rels ve heyetleri dünden beri Ankarada bulunuyorlar, Roman- ya kurmayı muhterem rels ve heyeti de gelmek üzeredir. Balkan Antantı ordularnı temsil ma ve İsmaslarını yapmaktadırlar. Bu toplantı hiçbir tarafta şüpheli bir telâkki ile karşılanmıyor: cünkü her- kes biliyor ki, ordularımız, milli istik- lâlin, bölgemiz emniyetinin ve cihan barışın hizmetindedirler. Bu hiz met ne kadar büyük ve ehemmiyetli ise, onu o kadar iyi teşkilâtlandırmak ve müşterek askeri kudretimizi o ka dar artırmak lâzrmgelir. Hakiki harp tehlikesi, milli müdafanların zayıf Bıdır, Yugoslavya, Yunanistan, Roman ya ve Türkiye ordularmın 1937 ma- nevraları, yabancı mütehasssların gözü önlnde, daha yeni cereyan etti. Balkan Antantı devletlerinden her bi- | ri, askeri kudretlerini artırmak, or- dularmı en son cihazla. mak hususunda hisselerine ri > #ifeyi yapmışlardır. Balkan .—a| ie antant taahhütlerinden do- gnbilecek bütün vaziyetleri karşılıya- bilecek, maddi, manevi, her türlü gartları haizdirler. Bu hal, cihan ba: | Tış nizamma çalışan müesseseler için derin bir ferah ve itimat noktasıdır. Silâhlarımız kimseyi tehdit etmi - yor; fakat her türlü suikast ihtimal. lerine karşı, Balkan devletlerinin ka mız, iha yurtlarında milli saadetleri- ni insaya çalışan hür halk yığmları- mızın sâyini ve sükünunu müdafaa €- | diyor. Ordusu, en mukaddes haznesi olan Türk milleti dost ve müttefik mem- leketler ordularını Ankarada temsil eden muliterem kurmay reisleri ve heyetlerini hürmetle selâmlar, Falih Rıfkı ATAY EN | Okuyucu o « mektupları | rr Aİ Bir Çocuk Babası Haklı Dileği Şehremininde Pazartekke sokağın- da 21 numaralı evde oturan Mehmet, ji İsminde bir okuyucumuz, diyor | “ Kızım, bu sene kız öğretmen | Okulunun orta kısmından iyi derece ile mezun oldu. Ayni mektebin lise kısmına leyli olarak kabul edilmesi için müracaatte bulunduk. Bu dile ğimizin kabul edilmemesi için hiçbir sebep yoktu, Fakat, geler listede is- mi çıkmadı, Çocuklarımı tahsilsiz bırakmamak için elinden geleni yapan ve bir sürü mahrumiyetlere rağmer bu güyeden bir an geri durmıyan bir üile babs- sıyım, Kızımın, iyi derece ile mezun | olduğu mektebin lise kısıma kebul edilmeyişi beni fevkalâ'le müteğesir etti. Tahsiline bir başka mektepte ve nehari olarak devamını temin etmek için icap eden masrafa katlanamıya- cak vaziyetteyim. Bütün bunlar, kı- zımm bu mektebe leyli olarak kabu- lü için tecih sebebi sayılamaz mı? Hiç değilse tedrisatın ilerlemek üze- Te olduğu gu günlerde, kadro veziye- ti dolayısile açılan yerlere alınması- ba imkân yok mudur?, e Okuyucularımıza Cevap Ceza evindeki 160 mahküm ve mev kuf namma ve Karaman ceza evi Mahkümları namma mektup gönde- ten okuyucularımıza: “— Bu sene için böyle bir tasav. Yurdan hentiz Hihberder değiliz. Ma- Minafih, dilekleriniz wlâkadar ma- . bildirilmiştir... uyaz İstanbulda belli- başlı, Taksim bahçesi, Belvü ve Panoramada olmak üzere üç saz heyeti vardı. Bu saz heyetlerini teşkil edenler, şüphesiz İstanbulun en iyi ha- nende ve sazendeleridir, Bu heyetlerin enstrümantas- yon, orkestrasyon noktaların- dan mahiyetleri nedir? Bizde ötedenberi kullanılan mu- | siki âletleri, başlıca, keman, kanun, tanbur, ut, ney, nısfiye, lavta vesa ire gibi şeylerdir. Vaktile Karakaş takımı denilen saz heyeti, kemani Tatyos, kanuni Şemsi, tabur Ova- kim, hânende Karakaş vesafreden ibaretti. Buna bazan lavta ve ut ta İştirak ederdi, Lavta, ortadan bü- tün bütün kalktı, ut yerine, sesi zi yade çıkıyor diye, etimbüş kalm ol- du. Ve piysno ile Klarnet te saz he- yetlerine dahil oldu, Şu süretle a A Malümdür ki her öletin başka başka vasıfları, tesirleri, sesleri vardır. Hattâ ayni kısma, ayni aile İ ye mensup sarlarda bile tiz veya pes olmalarına göre, vasıflar, tesir. ler değişir. Meselâ telli ve yaylı sax lardan keman, kemençe, ve keman dan pes perde ses, pest bir sada ve ren altınm ve yine kaba sesile tesi. ri malüm viyolonselİn vesair omsa. Tinin “tmnet,, yani kendilerine mah sus bir tinneti ve bir aileye men&üp ledir. Do, si bemol, lâ, mi bemol gi. bi tonları muhtelif kısımları vardır, Şu halde her sazm kendisine mah- sus bir tantı ve bir aileye mengup Sazların da tiz veya pes olmalarına göre tesirleri ve vasıfları muhtelif olması tabiidir. adi bu, vasıfları ve tesirla- Ti mütelif olan rausiki Alet. lerini bir araya nasıl toplamalı ve akort etmeli ki, ses kulağa gelince netice milessir ve zevkli olsun? Gerçi bizim saz heyetlerinde muhtelif sazların bir araya toplan- ması, bazılarının zannettiği gibi, ge lişi güzel ve keyfi değildir. Fakat orkestrasyon ilminin kaidelerine göre, *u sazların bu ilme tamamen muvafık bir şekilde toplanmış ve bir âhenk birliği husule getirmiş al duğu da iddia olunamaz. Niçin ? Tş- te bizim saz heyetlerini pekâlâ bir Ahenk birliği dairesinde dinliyoruz ya... Evet dinliyoruz, fakat bu bir- Ek ve dinlemek başka, bir de or- kestrasvon ilmine muvafık olmak meselesi de başkadır. Diyaprzon meselesi burada mev- zuu bahsolabilir, Musiki #letlerinin ve insanların seslerini, sadalarmı, tanzime, tertibe yarayan divapa - zon. meselâ Fransada "lâ, “İtelva- da “Do,, sesi verir. Hattâ vaktile her memleketin ve her tivatronun âdeta divapazonu ayrı idi. Paris o- Perasında dinazonun ihtizaz adedi saniyede 860. Opera Komikte 853, Italyada 848 di. Son zamanlarda Fransa bir karamame ile 870 ihti- zaz savısmdan doğan (lâ) yı kabul SAZ HEYETLERİ VEİNCESAZLAR bizim saz heyetleri "lâ,, yerine “re,, kabul etmektedirler, Gerçi sada tan ziminde bizim de bol khenk, man- sur, şah vesaire isimlerile muayyen ve malüm sada tertibatımız vardır, Fakat bunlârda saniyedeki ihtizaz adedinin ne olduğunu ben bilemiyo rum, Tabii bilen vardır. Vaktile bir araya gelen sazlar ile BARR aa mn Tari vardır. Şu halde sazların cinsi ve sesleri değiştikçe, tenevvü ettikçe, ber sazın kendisine hâs nağmesini, diğerinin sert sadası altında boğma mak lâzımdır. Meselâ “re” üzerine tanzim edilmiş bir âhenkte, herhan gİ bir sazın her makamm kendisine mahsus seyri üzerinden giderken kendisi; ülâyim tiz ve pes per nde seyredebileceğine göre, hiç münasebet yokken sazm sesindeki kuvvete istinaden maha- retmiş gibi, birdenbire tiz perdeye çıkarak umumi âhengi bozması, tari bur gibi dinlenmesi arzu olunan sazların seslerini boğması, biç te doğru birşey değildir. Gerçi bizde bir “şed"* usulü var dir. Bunu bu dediğim keyfiyet ile ——- İngiliz Karikatürü: etmiştir. izde mesele nasıldır ? Bu ci- beti erbabı ile de görüştüm. Bu husustaki bilgime inzimam €- den bü danışmalardan anlaşıldı ki ya EÇ » Yazan: |; i Mazhar Mü fit| İm karıştırmamalığır. Hânendeyi zor- amamak için sazendenin, o maka- min mülâyimi olan-pes perde üze- rinden seyretmesine “şed” diyoruz. Her makam için bu şed yolu açık- tır, yani vardır. Hülâsa, seslerin tanzimi işi, ilmi bir meseledir ki buna benim ilmim, malümatim kâfi gelemiyeceğinden musikimizin ıslahı çareleri düşünü Tüyorken, erbabı tarafmdan bunun da nszarı dikkate alınması gerek- ir. Görülüyor ki musikimizin nere sinden bahsodilse, iş ilme, fenne, Vu kufa dayanıyor, Ötedenberi söyledi gim gibi, ilmin, mektebin Hzumu kendini gösteriyor. Tlimsiz, mektep siz sanat olamıyor, B elvildeki saz heyeti: Bu he- , Yet keman, kemençe, cüm- bü, piyano, klârnet, ile erkek ke- - | , Ademi Müdahale kayası üstünde sabır —————— dın hhnendelerden mürekkep. Ev. velâ şunu söyliyeyim ki bu gibi yer lerde iyi bir fasıl dinliyebilmek i- çin biraz erken gitmek lâzım, zira saat dokuzdan sonra saz heyeti ken di bildiğine değli, bazı okuyucu ba yanların (hepsi değil) bilmedikleri ne tâbi olmak zaruretile acınacak bir hale düşerler. Bulunduğum zaman, hicazkâr fas İı yapılıyordu. Peşrev tamam çalın mamskla beraber hünendeler usu- linde okuyorlardı.. Ihtiyar olmadı- ğını göstermek için udi Abdinin bazan coşarak fakat yerinde tiz, çıkışları fe revnak veriyordu. Si- ra taksime geldi, Nobar, tamamen seyrinde bir taksim yaptı. Malüm- dur ki her makamın bir seyri, bir mebde, ve bir intiha kararı vardır. Seyrini takip etmiyen, kararmı bu- lamıyan bir taksim başağrısmdan başka birşey değildir. Nobarın, E viç, Gerdaniye, Sünbüle, Muhayyer, “| Neva, Çargüh üzerinden muntazam bir seyir ile karara vâsıl olması üs- tâdâne idi. Kemençeci Aleko, yayr- na hâkim, kemençesinden ruhumu- su titretecek nağmeler taşırır. Ale. ko isterse bu nağmeler ile dinliyen- leri gaşyeder, istemezse aldırış et- mez, Bir iki Kürdili Hüseyni nağ- melerile taksime nihayet verir. Çün kü her #anatkâr gibi bu da dinlen- mek ister. Hakkı vardır. Hülâsa fas ln umumi heyeti ve nihayet saz s6 maisi de güzel ve yolunda idi, S a bayanlara geldi. Uçü de fena okuyorlardı. Aydanm tâkâimi, plâkvari ve kopye de olsa, bayanlar arasında ender görüldü. günden dinleniyor ve alkışlanıyordu. Afitap, bir ustadan ders aldığı hissi verecek, bir tarzda dürüst, usulün- de okuyor. Çalışırsa, derse devam ederse istikbalin iyi bir okuyucusu olur, Okuyucu bayanlarımızın fena bir âdeti var. Bazıları seslerine güve- nerek, herhangi bir şarkıyı sesleri ne göre uydurmıya kalkışırlar, şar- kının en nâzik ve mühim nağmele- rinde, seslerine göre tadilât yapa- Tak, usulden düşerler, Bunun ne ka dar can sıkıcı birsey olduğunu, din. liyenlerden ziyade o şarkının besto kârma sorsunlar. Bizim sevimli bestekârlarımız üstad Lemi, Bimen, Salâhettin, Hafız Sadettin, Yesari, Nafiz gibi zevat şarkılarının ne ha- le konulduğunu. görünce kimbilir ne kadar müteessir olurlar, Diğer saz heyetleri ile bilhassa taşradaki saz heyetlerinden ayrıca bahsede- ceğim. urasını da âve edeyim : 1 — Bazı zevat, benden Türk ve Garp musikisi nazariyatı hak- kında türkçe kitap tavsiye etmekli gimi arzu buyurdular. Bizim musi- kimiz için İstanbul konservatuvarı neşriyatından üstad Dr. Suphinin “ameli ve nazari Türk musikisi” ve konservatuvar muallimler meclisin- ce konservatuvarın bütün sınıfları için kabul edilen üstad Muhittin Sa dığı “musiki nazariyatı,, kitapla- rmı okurlarsa bu amatörler kâfi malümat edinmiş olurlar. 2 — Bir gazetedeki musiki bahsi- nl okudum. İş çığırından çıkıyor. Ben Garp musikisi mi Türk musi- kisi mi? diye bir mevzu üzerinde yazı yazmıyorum. Teknik ve naza riyatı var olan musikimizi (bunu ben söylemiyorum, Avrupa musiki profesörleri söylüyor ve yazıyor- laf Evvelki makalelerde bundan bahsettim) Garbin yüksek musiki ilmi ve fenninden istifade ederek tekâmüle, ıslaha doğru gitmek için mütaleamı arzediyorum. Ben musi- ki meraklısından başka birşey deği- lim. Bir mesele hakkında mütalea- da bulunmakla filiyata geçmek ara sında fark vardır. Filiyata kimlerin geçebileceğini ve buna kimlerin muktedir olabileceğini de evvelce yazdım. B”, Aziz bugün Garp musiki. sinin şiddetli taraftarı olabi- lir. Buna kimse müdahale edemez. Fakat Türk musikisi yoktur, tek- nik ve nazariyatı yoktur, gibi ulu 5 FIKRA; ” Ucuz Işık Ankara ışığı, lüks eşya denecek kadar pahalı idi. Kuvvet olarak elek» irikten hemen hiç faydalanamıyor « duk, Senelerdenberi hükümet bize şun- lsrı vermek için çalışıyordu: Bol ve ucuz su, bol ve ucuz ışık! Bunlarsız modern bir şehir hayatı, ev rahatı ve İjiyen nasıl tecessüs ede- bilir? Geçen sene bol suyn, bu sene de ucuz ışığa kavuştuk. Bayındırlık Bakanını hürmtle yadedelim. Elektrik, ancak ucuz olmakla, ya- vaya saadet verir, Bursada pahalı e- lektrikten sade kuvvet olarak değil, ışık olarak dahi halkın nasıl kaçıştı ğı biliyoruz. Bir tek ampulü olan dükkünlar vardır ki, henliz bir tek ki. lovat harcamıya cesaret etmemişler. dir. Halbuki düşününüz: Evi elek « İrikle süpüreceğiz, esvaplarımızı o nunla ütüliyeceğiz; hattâ onunla ww. nıp onunla yemek pisireceğiz. İstihsal usulüne göre, Bayındırlık Bakanlığı, elinden gelen kolaylığı temin etti. Da- ba fazlasını büytik santraller plânmm gerçekleşmesine bırakmıya mecba- ruz. Halk davalarma karşı daima hassasiyet gösteren Bayındırlık Ba. kanımıza, Ankara halkı yeni bayramı günlerinin büyük sevinçlerinden biris mi borçludurlar, FATAY orta sözler de lâf olmaktan ileri ge çemez. İki üç sene evvel Ankaraya gelen bu zat mecliste bana da uğ- rıyarak, musiki hakkındaki düşün celerini (Türk musikisi) derdini kimseye anlatamadığını, Türk mü“ sikisinin yüksek bir teknik ve naz& riyatı olduğunu, Avrupada musiki tahsil ettiğinden ber iki musiki hakkmda mükayeselerini, ıslahı ça relerini hemen bir saat kadar 80“ Jattı, Bu söylediklerini yaz da ban ver, İcap ederse mütalea ve tezini müdafaa ederim, dedim, Ertesi gü- nü altı yedi büyük sayfalık bir mü taleaname getirdi, Fakat bu fikir ve düşüncelerinin fiile getirilmesi için kendisine resmi bir salâhiyet veri lip verilmediğini bilmiyorum, Zira bir daha kendilerile müşerref olar madım. nlaşılıyor ki son zamanlarda | Aziz Bey Garp musikisi ta-” raftarı olmuş... Olabilir, Yalnız, ge rek kendi yazisile, gerek Avrupada musiki tahsil ottiğine göre, orada ki hocularınm yazılarile 'Türk mus sikisi ve nazariyat ve tekniği oldu ğu hakkındaki hakikatleri inkâr ete mesi, Avrupada musiki tahsili gör. üş bir zattan ve bahusus Türk mu vukufunu eserlerile isbat eden tlg- tat Mahmut Celâlettin Paşa merhu mun oğlundan hiç te intizar edil. miyen bir hareket olur. Türk mu. sikisinin nazariyatı, tekniği ve yük gekliği hakkmda bendeki Yazıları. nin mürekkebi kurumadı demeğe de hacet yol, Onlar kurşun kalemle le yazılmıştır. l Ne gariptir ki Türk musikisi yok tur, paydos diyen Bay Aziz bundan takriben bir ay evvel, sanatkârları. ! mızdan birine bir güfte vererek, | aman şunu baya bestele, diye rica. da bulunmuşlar. Hem paydos ve hem de şarkı besteletmek için ri. ca ve müracatta bulunmak... Aziz Beyin Türk musikisini hâlâ kalbin. den çıkaramadığma ve (bendeki yazıları veçhile) Türk musikisi ol. duğuna delâlet oder sanırım. 1 Hülâsa, mesele Şark ve Garp musikisi meselesi değildir. Fakat münakaşa ve mübahaselerin, teeg- süfle söylüyorum ki he netice aldı. ğı, nasi) çıkmaz yollara saptığını ve imi hemen otuz se. ne evvel biz de azçok yazı duğumuzdan tilenlerdanin Biz eni le uzun Seneler bu gibi mübahase ve münakaşaları asla girmedim, Yine giremem ve girmiyeceğim, Bunlar şu veya bu zata vereceğim. #on cevaptır. Beni bu gibi, ilim ve fen ile bir münasebeti olmıyan, ve bir gösterişten ibaret bulunan ri. bahase ve münakaştlardan mâzur görsünler, Son söz, bilgili ve yük. Sd bir zatın dediği gibi, Türk mil eti var mıdır?, Öyleyse bu milleti; Fn ve yükse bir Sani âa YEDİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: