Maltan ın Büyük LimanınaGiriyoruz Çıplak Görülen Sarı Kayaların İçinde Bir Şehir Oyuluyordu 8 Mayıs Salı.. Bu sabah gü- verteye çıktığım vakit or- bakta benden başka kimseler yok- 4. Hafif bir rüzgâr denizin yüzü. ancak buruşturabiliyor, arkâ- ufka yığılı sisler arasında Bökyüzü biraz kızarır gibi. Önü. 8 ise Maltadan henüz birşey» görünmüyor, halbuki tahminle- “ Böre bu saatlerde adayı görme- MİZ İâzumdı. Nitekim de öyle oldu, İF Ceyrek sonrü sol bordamızda *isleri içinden silik bir kara hayali belirdi. leride bir vapur daha, bi- tim yolumuza çapras gelecek su- Pette limana doğru ilerliyor, fakat © bizden daha ileride, daha evvel “nana girebilecek... z sonra, şimdiye kadar Çip» lak gibi görünen sarı kayalar için- Ge bir şehir oyulmuya başladı. Hiç Sey yok zannettiğiniz yerlerde i biri üstüne abanmış yüzlerce imalar seçildi, yaklaştıkça büyük Kaleleri, kilise kubbelerini ve çan erinin sivr? üğlariti, man ö- Mine dizi-üç baş kruvazörü daha Yi görmiye başisdik. Saat altı buçuk... Limanm ağzın durduk. Küçük bir motörle ge- kılavuz beyazlar giyinmiş, ba- Kada geniş bir koloniyal şapkasi, Zü görünmiyor amma, vapurdan #erkitılan ip merdivene sıçırayışın ki çevikliğe bakılırsa genç bir Mam olmalı, halbuki ekseriyetle Kılavuzlar yaşlı ve şişman olur- lar, Şimdi ağır ağır dalgakırandan i giriyoruz. İşte “Büyük Li. Man” önümüzde dar ve derin bir “lük gibi açıldı, sağda “Karanti- limanı” dedikleri ikinci bir li- daha var, buna müvazi ilerli. yoruz, fakat oraya yalnız İngiliz i AP gemileri girermiş. altaya girişi tasavvur ede- bilmemiz için Istanbulu zönüne getirelim: Galata ile E- MİNönü arasından biraz daha dar. 84 bir ağızdan içeriye Halice doğ- Yu girdiğinizi farzediniz, iki taraf- İ tepeleri biribirine biraz daha Yaklaştırınız, solda biribirine müs Yazi üç yarımada düştününüz, deniz bunların arasında içerilere doğru SY ayrı sokulsun, sağda posta va Pürlarnm yanyana ve arkadan bağlanmak üzere sıralandıkları Yer.. Daha ilerisi büyük, küçük harp gemilerile dolu, sabih havuz ar, tersaneler, kışlalar ve nihayet 2 dipte yük vapurlarına ayrılmış ân geniş havuz, burası bizim Ha- *ç mükayesemize göre hemen he. Men Gelataya nazaran Eyüp gibi İF Yerde, İşte biz orada demirli- Yeceğiz. Şimdi önümüz sera limana Siten büyük bir İngiliz posta va- hun yerini almasına intizaren dardük... Yanı başımızda yükselen $u koca kale 1565 de Osmanlı do- hanma ve ordusunun Mayıstan Eylüle kadar çetin bir muhasaras DA Uğrıyan Sen Elmo burcudur. Punun arkasında gördüğünüz La Valetta denilen şehir o zaman mev Sut değilmiş, Eski şehir sağdaki küçük yarımadalar tzörinde imiş, bu yarımadaların ucunda Sent An. Es'o, Sent Mişel denilen büyük tabyalar var. 1565 haziranınm » smda Osmanlıların Sent Elmo lesine yaptıkları büyük bir hü- cum esnasında meşhur Türk Ami. Enli Mane er mn aran MA, : Yazan: : Faik Sabrı ; Duran Uran mama Maltada Türk mezarlığı Maltada meşhur Saint Jean sokağı Paşa İle şu karşıki sırtlarda hücum hareketini takip ederken bu Sent Angelo burcundan atılan bir top ta nesi yanıbaşında bir kayaya çarp» miş ve kayadan kopan taş parça- larından biri Turgut Reisi beşm- dan ağır surette yaralamış, kendi- ne bir daha gelemiyen ihtiyar A» miral beş gün sonra ölmüş. Bu yalçın kayalar arasında, bu koca Kale duvarlarına uzun merdivenler dayayarak, kale eteklerindeki şu hendekleri yüzüp geçmiye çalışa - rak, gece gündüz durmadan işleti- len toplarla bu enli taş duvarlarda vavslar armıva uğrasarak yapılan bu çok çetin ve kanlı muharebeler gözümün önünde canlanır £ibi olu. yor... imdi iki büyük İngiliz zırh. ısının arasından geçiyorüz. Sarı bayraklı bir sandal önümüze çıktı. İçindeki adamlardan .biri a- yağa kalktı, kaptana sesleniyor: “Nereden geliyorsunuz?..” Oda “Istanbuldan” diye bağırıyor. “Yol da bir yere uğradınız mı?” “Ha. yır.". “Gemide hasta var mı?”, “Hayır, herşey yolunda...”, “Bura- ya inecek yolcunuz varımı?” Buna », Bu cevap Üzerine bir yani pekâl trolünün bittiğini ifade etmiyordu, bu sadece bir ilk temas imiş, Bunlar gidip ha ber verecekler ve sihhiye me «- murlarmı çağıra caklarmış. Vapurumuz hâ lâ dosdoğru i - lerliyor.. Bu ne uzun limanmış.. Gitmekle bit » miyor.. Elimiz - | ki plâna ba - kıyorum, aşağı yukarı limanın ağzından bura, » ya kadar iki mi kadar bir me - safe var, şehir uzakta arkamız- da kaldı. Solda Senglea, sağda Floriana mahal- lelerinden (bile uzaktayız. İşte eşya (Ogümrük ambarları, Fe - lemenk bandı - ralı bir da burada de mirli, biz de © yolcuların ve mürettebatm listesi, hepimizi birer birer isimlerimizle çağırdı, yüzümüze bir kere baka" Tak listeye işaret etti, ve sihhi muayene böylece bitti, artık 'hepi- miz hasta olmadığımızdan emin 0 labiliriz. Kara ile temasımızda bir mahzur kalmamıştı, Sarı bayraği indirdiler. Biraz sonra da heplmi- 26 ayrı ayrı pasaportlarımızi dağit tlar, Bunları veren bir sivil me- mur: “İsterseniz, şehri gezmiye çıkabilirsiniz, Iskelede pasaportla” Tınıza birer damga vururlar...” di- yordu. Bütün yolcular hep be ber şehre çıkmak istiyoruz. Merdi- venlerden sıra ile iniyoruz. Kızım. annesi, yolculardan diğer birkaç sandala geçmişlerdi. Sıra benimdi, tam ayağımı sandala atacağım 73 mân, nereden çıktığını anlıyams- dığım koca bir kol yolumu kesti Sert bir ses: “Haydi, tamam. çek.” diyordu. “Durunuz, ben de gir yim; bizimkiler bu sandalda...” de- mek İstiyordum, sandalcı arkamâ | dikili polis memurunu göstererek: “Bir sandala altı kişiden fazla yük İ lemek yasaktır..." dedi. Meğer vâ- purun iskelesi altmda bir sandal- da bekliyen polis intizamı temin için buraya gelmiş, önüme doğru kolunu uzatan o imiş. Ne ise arka- dön gelen ikinci bir sandala geri | kalanlarla beraber bindim. Kara yamıbaşımızda olduğu halde geldi- imiz tarafa doğru tersyüzü ilerile meğe başladık. Gümrük ve yolcu salonu İlmanm ağız tarafında imiş. İlk defa karaya çikacak yolcular oraya götürülmesi lâzım imiş... Da- ha sonra istersek bütün kıyı bo- İşi hayli vapur | Suz bir bi 1 senesi şubatmda, o za mana kadar adı hemen hiç duyulmamış bir adam birdenbire meşhur oluverdi. Rusyadan, birbi. ri &rdı sıra dünyaya yayılan tel - graflar bütün dünyayı sardı. Her. kesi meraka soktu, Mesele şuydu: Çelyuskin adlı bir gemi, kutup- ta kazaya uğramış, yüz kadar in- san, parçalanan gemiyi bırakarak Bankizlerin üstünde, meskün ara ziden imdad beklemiye başlamış- tı. Kazazedelerin araşmda, â ler, doktorlar, gemiciler, lar, hattâ çocuklar bile vardı. Ve bu kadar insan, buzların, akja durgunluk ve - recek soğukların fırtmalarm arâ sından, muhak * kak bir ölüm - İ den kurtarld: lar. Kurtarma İ- uzun sürdü. Fakat Rus teyyarecileri Rİ hayet ölümlü ku tupla bir tek ki şi bile bırakma dı. İşte, meşhur âlim, profesör Otto Schmidt'in adı ilk defa bu vaka dolayısile dünyanm kula » * ğına vardı. Sehmidt kusa - zedeler kutup kaldığı müddet- çe büyük bir soğukkanlılık - Ja onları idare et rette hastalanmış, fakat büna rağ men en son olarak kurtarılı temişti. Sovyet hükümetinin kati bir erari, onu bu kararından cay- dırdı. Ve profesör, böylece mu - hakkak bir ölümden kurtulmuş ol- du, tto:Sohmidt. 15Y1, yannda doğmuş, 25 yağındada Kief Üniversitesi riyaziye profe- sörlüğüne tayin edilmişti. Yorul- mak bilmez tebiati ve mühim naza riyeleri dolayısile az zamanda İ- lim dünyasında büyük bir şöhret sahibi olmuştu. Fakat Sehmidt, Yalnız kürsüsünde ders veren, ki- tapları arasında çalışan âlimler » den değildi. O, İlmi tetkikleri, son- atiyetle telif etmiş, bir yandan büyük Sovyet ansiklo- pPedisinin başmuharrirliğini ya - Pârken, diğer taraftan da dünya baritaşmda beyaz ve meçhul bir nokta bırakmamıya ahdetmiştir. Her fırsatta, tetkik seyahatle- rine, keşfe çıkıyordu. Profesör Schmidt'in eline ilk seyahat fır- satı 1928 yılmda geçti. Pamir yay lasınm garp şimalindeki cümudi - yeleri tetkike gitti ve kimsenin a- yak basmadığı Ülkelerde yeni harita lar çizdi. 1929 yılında Södov adlı büzkıran gemisfe yeni bir seyaha te çıktı, Buz denizine vararak, François - Joseph adasında, dai- mi bir ilmi tetkikler istasyonu kur du. Ertesi yıl yeni bir keşif heye tinin başma geçen Schmidt bu s6- fer de doğrudan doğruya kutup- tâki kara parçalarmı gezmek için yola çıkt... , rofesör bu sefer yeni ada - lar, yeni su cereyanları, ye ni yollar buldu. Yeni haritalar çiz di. Kendisini belinden İplerle buğ latarak, cümudiyelerin uçurumla- rma, indi, Kaygan buz dağlarının tepelerine çıktı. Hâsilı na gördüy- #8 alâkadar oldu. 1942 yılmda ise yorulmak bilmiyen âlim, yeni bir seyahate daha çıkarak Sibirakov buzkıranma bindi ve ilk defa ok mak üzere şimalde bir deniz yolu buldu ve Arkenzel limanmdan Pasifik Okyanusuna çıktı. Bu se. yahat üzerine hükümet, kendisine Lenin nişanın: verdi, 1934 te meş | hur Çelyuskin seyahatine çıktı, Bu yılım 21 mayısında İse, kutup nok- tasina vararak yeniden admı bü- tün dünyaya yaydı. Bu seferki seyahat, bir iki ay evvelinden başladı. Bugün İse şimal kutbunda 29 kişilik bir in - yünca ilerileyen rıhtımın peresine | san kafilesi bulunmaktadır. olursa olsun çıkabilirmişiz. Bu kafilenin üzerinde köy kur- duğu Bankiz önce mutlak kutup noktasından 7 mil mesafede iken yavaş yavaş sürüklenmiş 40 mil ilerlemiştir. Kutba varan ilk tay- yare 21 mayıs tarihinde Rodolf a- dasından kalkmış ve kutup nokta sında yere inmiştir. Bu adada bu lunan ve içleri yiyecek ve aletlerle dolu olan başka üç büyük tayyare de Sehmidt heyetine yardım için emre hazır bir vaziyettedir. Akdeniz mese 1 mmm ŞİMAL KUTBU Yepyeni Keşiflere Keşif heyetinin gayesi; Mosko « vadan şimal kutbu tarikile hava yolları bulmaktır. Bunun için iki yol tetkik edil - mektedir. Bu yollardan, biri, Mos kovadan, şimali Amerikanın Şark hükümetleri üzerinden geçerek Nevyorkta veya Şikagoda bitecek tir. Diğeri ise, Sovyet Rusyadan, şi- mal Amerikasının garp kı kümetlerine varmak içindir. ğer bir gaye de kutup soğuğun dan ve buzlarından, bir Firigiaire gidi istifade etmek, Balık saklıya bimektir. Bugün kutup noktasında bir İs tasyon kurul muş bulunuyor. Bu İstasyonun, Moskova » şimal kutbu - Sesttie- San Frahsısko yoluna ait ol - ması İhtimal da» hilindedir. Kut « ba seyahat mek sadile . ayrica, hava cereyan »- ları, ve en uy» gun mevsimler- de tetkik edile- cektir. Kutup is tasyonunda rad yolar muntaza * man işlemekte, her taraftan ha va haberleri alis nabilmektedir , Hattâ geçenler - de Moskovadan, küşifler şerefi » ne verilen bir konser kutupta dinlenmiş ve erte si gün, profesör Sehmidt'ten bir teşekkür telgrafı gelmiştir. Mos kova posta müdürlüğünün bütün dünyaya yaymış olduğu yeni tek graf adresi şudur: “Profesör Otto Sehmidt — Şi- mal kutbu;, Ve profesör “Sehmidt, şimdi her taraftari telgraflar, almakta, dünyaya haberler göndermekte » dir, eyetin başma şimdiye ka - dar bir kaza gelmiş değil. dir. Yalnız tayyarelerden Mazu « rük adlı pilotun idaresinde bulu « nanı bir Bankiz üzerinde yine in « miye mecbur kalmış ve birkaç 28 man diğerlerinden ayrılmıştı 26 mayısta Molokof adlı pilo « tun tayyaresi de kutup noktasi « nm üzerinde uçmuş orada bir daire çizerek gerisingeriye dönmüştür. 21 mayısta ise, Kutup noktasına Rus Bayrağı dikilmiştir. Fakat Sov yet Rusya bu seyahatin arazi ek de etmek gayesile yapılmadığını, sadece İlmi bir tetkikten ibaret ol duğunu birçok kereler bütün dün yaya tekit etmiş bulunmaktadır. 'esinin Beyoğ'undan görünüşü! Pariste çıkan Paris Soir gazetesi. nin röportaj muhabirlerinden Blan- chard geçenlerde İstanbula gelmişti. Gayesi Akdeniz meselesi hakkmda ha zırlıyacağı bir röportaj için mevzu toplamatı. Fransız gazetecisi İstanbulda bir hafta kaldı. Bu zaman zarfinda ken- disile tanıştık. Bütün Fransızlar gibi canlı, sevimli, lâtifeden hoşlanır bir adam... Fakat yine ekser Fransız ga- setecileri gibi, her şeyi görmeden bil mek iddiasında bulunan bir masa başı | gazetecisi... Türkiyeyi tanrmak için Ankaraya gitmek lâzım olduğunu söyledik: — Lüzun yok, dedi. Ben Akdeniz meselesinden bahsedeceğim, Ankara Akdeniz üzerinde değildir. — Peki, malümat toplamak için bu. rada memleketin insanlarile görüşse niz... — Lüzum vok. Ne söyliveceklerini iptidadan bilirim. — Müzeleri gezseniz... —Eskiden nefret ederim. — Boğaziçinin güzelliklerini gör - seniz. — Tabiatten hiç hoşlanmam. - İçtimai müesseselerimizi, mek- teplerimizi dolaşsanız.. Dünyanın her köşesinde her tür- lüsünü gördüm. B. Blanchard, bir hafta Beyoğlun» da dolaştı. Kahvelerde dolaştı. Ken- disine lâzım olacak yolda intıba top- ladı: “Bu gazeteci, memleketimiz hak kında ne yazacak?,, diye merak edi yorduk. , Paris Soir gazetesinin dün gelen $- yısında Fransız gazetecisinin Türki- | yeye dair ilk yazısı çıktı. Muayyen kimya halitasının neden ibaret oldu- İ ğunu iptidadan tayin etmek nal” mümkünse, bu yazıda da eski ve ye- İni Türkiye hakkında neler yazıldığını” 'esberden söylemek mümkündür. Yeni İve eski Türkiye hakkında hayalden İyazılan malüm tip yazı... Belki de bu yazının iyi yazılmışı... B. Blenchard, ilk yazısmda Akdeni meselesinin ehemmiyetini anlattıki sonra, Istanbulun bir Beyoğlu kahve sinin penceresi arkasından görü şünü tasvir ediyor. Sonra şu netlei vaTIyol “Istanbul Monmartere benzen Seyyahlara ağlamak düşer Çünkü bü! rada görmek istedikleri eskilikler ve garabetler ortadan kaybolmuştur... d