11 Haziran 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

j YAT K v aĞi < ü v_K—Pİ & Maltanın Büyük LimanınaGiriyoruz Çıplak Görülen Sarı Kayaların İçinde Bir Şehir Oyuluyordu 8 Mayıs Salı.. Bu sabah gü- hlxk verteye çıktığım vakit or- b ta benden başka kimseler yok- " Hafif bir rüzgâr denizin yüzü- dü ancak buruşturabiliyor, arka- ;%u&a yığılı sisler arasında Sökyüzü biraz kızarır gibi... Önü- Tüzde ise Maltadan henüz birşey- x Sörünmüyor, halbuki tahminle- * göre bu saatlerde adayı görme- Miz lâzımdı. Nitekim de öyle oldu, Seyrek sonra sol bordamızda eri içinden silik bir kara hayali elirdi. Neride bir vapur daha, bi- Zim yolumuza çapras gelecek su- Tette limana doğru ilerliyor, fakat © bizden daha ileride, daha evvel 'na girebilecek... 1 sonra, şimdiye kadar çıp- ak gibi görünen sarı kayalar için- de bir şehir oyulmıya başladı. Hiç Tşey yok zannettiğiniz yerlerde kz iri üstüne abanmış yüzlerce İnalar seçildi, yaklaştıkça büyük Ti, kilise kubbelerini ve çan « Ş Yazan: ğ Faik Sabrı ğ Duran M“thiıl. örü dal —... İyi görmiye başladik. üsüt altı buçuk... Limanın ağzın durduk. Küçük bir motörle ge- kılavuz beyazlar giyinmiş, ba- geniş bir koloniyal şapkası, üi görünmiyor amma, vapurdan Sarkıtılan ip merdivene sıçırayışın İ çevikliğe bakılırsa genç bir olmalı, halbuki ekseriyetle bu kılavuzlar yaşlı ve şişman olur- " Şimdi ağır ağır dalgakırandan Seri giriyoruz. İşte “Büyük Li- Man” önümüzde dar ve derin bir $luk gibi açıldı, sağda “Karanti- limanı” dedikleri ikinci bir li- Man daha var, buna müvazi ilerli- Yoruz, fakat oraya yalnız İngiliz kh"P gemileri girermiş. altaya girişi tasavvur ede- 4 bilmemiz için İstanbulu Bözönüne getirelim: Galata ile E- Minönü arasından biraz daha dar- €a bir ağızdan içeriye Halice doğ- ;“ girdiğinizi farzediniz, iki taraf- aki tepeleri biribirine biraz daha Yaklaştırmız, solda biribirine mü- Vazi iiç yarımada düşününüz, deniz Bunların arasında içerilere doğru Yrı ayrı sokulsun, sağda posta va Pürlarmm yanyana ve arkadan bağlanmak üzere - sıralandıkları :er Daha ilerisi büyük, küçük l:"P gemilerile dolu, sabih havuz- T, tersaneler, kışlalar ve nihayet Ğ dipte yük vapurlarına ayrılmış ıi"'“ geniş havuz, burası bizim Ha- Ç Mmükayesemize göre hemen he- Men Galataya nazaran Eyüp gibi İr yerde. İşte biz orada demirli- Yeceğiz. Şimdi önümüz sıra limana Biren büyük bir İngiliz posta va. g Un yerini almasına intizaren Urduk... Yanı başımızda yükselen Sü koca kale 1565 de Osmanlı do- Hanma ve ordusunun Mayıstan Eylüle kadar çetin bir muhasarası ;“ Uğrıyan Sen Elmo burcudur. Hnun arkasında gördüğünüz La Valetta denilen şehir o zaman mev Cüt değilmiş. Eski şehir sağdaki kücük yarımadalar üzörinde imiş, ü yarımadaların ucunda Sent An- Belo, Sent Mişel denilen büyük byalar var.. 1565 haziranmın ı“ sında Osmanlıların Sent Elmo alesine yaptıkları büyük bir hü- €üm esnasında « Maltada Türk mezarlığı Maltada meşhur Saint Jean sokağı Paşa ile şu karşıki sırtlarda hücum hareketini takip ederken bu Sent Angelo burcundan atılan bir top ta nesi yanıbaşında bir kâyaya Çarp- mış ve kayadan kopan taş parça- larından biri Turgut Reisi başm- dan ağır surette yaralamış, kendi. ne bir daha gelemiyen ihtiyar A.- miral beş gün sonra ölmüş. Bu yalçın kayalar arasında, bu koca kale duvarlarma uzun merdivenler dayayarak, kale eteklerindeki şu hendekleri yüzüp geçmiye çalışa - rak, gece gündüz durmadan işleti- len toplarla bu enli taş duvarlarda varalar armrva uğrasarak yapılan bu çok çetin ve kanlı muharebeler gözümün önünde canlanır gibi olu- yor.. imdi iki büyük İngiliz zırh. lısının arasından geçiyoruz. Sarı bayraklı bir sandal önümüze çıktı. İçindeki adamlardan .biri a. yağa kalktı, kaptana sesleniyor: “Nereden- geliyorsunuz?...” O da *“İstanbuldan” diye bağirıyor. “Yol da bir yere uğradınız mı?” “Ha. yır..”, “Gemide hasta var mı?”, “Hayır, herşey yolunda...”, “Bura- ya inecek yolcunuz var 'mı ?” Buna da “Hayır...”, Bu cevap üzerine bir “Okey...” işidildi.. Fakat bu Okey.. yani pekâlâ... cevabı karantine kon trolünün bittiğini ifade etmiyordu, bu sadece bir ilk temas imiş. Bunlar gidip ha ber — verecekler ve sıhhiye me - murlarını çağıra caklarmış. Vapurumuz hâ lâ dosdoğru i - lerliyor.. Bu ne uzun limanmış.. Gitmekle bit . miyor.. Elimiz - ki plâna ba - kıyorum, aşağı yukarı limanın .ağzından bura - ckadar bir me - safe var, şehir uzakta arkamız- da kaldı. Solda Senglea, sağda Floriana mahal- lelerinden — bile uzaktayız. İşte eşya — gümrük ambarları, Fe - lemenk - bandı - v& ralı bir - vapur da burada de- mirli, biz de ©- yolcuların ve mürettebatım listesi, hepimizi birer birer isimlerimizle çağırdı, yüzümüze bir kere baka- rak listeye işaret etti, ve B Mmuayene böylece bitti, artık hePpi- miz hasta olmadığımızdan emin O- labiliriz. Kara ile temasımızda bir mahzur kalmamıştı. Sarı bayrağl indirdiler. Biraz sonra da hepim_î— ze ayrı ayrı pasaportlarımızi dağit tılar. Bunları veren bir sivil me- Mmüur: “İsterseniz, şehri gezmiye çıkabilirsiniz, Iskelede pasaportla- rınıza birer damga vururlar...” di- yordu. Bütün yolcular hep berâ- ber şehre çıkmak istiyoruz. Merdi- venlerden sıra ile iniyoruz. Kızım. annesi, yolculardan diğer birkaçı sandala geçmişlerdi. Sıra benimdi, tam ayağımı sandala atacağım Z9- man, nereden çıktığını anlıyama- dığım koca bir kol yolumu kesti. Sert bir ses: “Haydi, tamam.. çek.” diyordu. “Durunuz, ben de gire- yim, bizimkiler bu sandalda...” de- mek istiyordum, sandalcı arkama dikili polis memurunu göstererek: “Bir sandala altı kişiden fazla yük lemek yasaktır...” dedi. Meğer Vâ- purun iskelesi altında bir sandal- da bekliyen polis intizamı temin için buraya gelmiş, önüme doğru kolunu uzatan o imiş. Ne ise arka- dan gelen ikinci bir sandala geri kalanlarla beraber bindim. Kara yanıbaşımızda olduğu halde geldi- ğimiz tarafa doğru tersyüzü ilerile meğe başladık. Gümrük ve yolcu salonu limanın ağız tarafında imiş. Ilk defa karaya çıkacak yolcuların oraya götürülmesi lâzım imiş... Da- ha sonra istersek bütün kıyı bo- yunca ilerileyen rıhtimın neresine ' olursa olsun çıkabilirmişiz. * TAN ya . kadar iki mil | — -X0 SİMAL KUTBU 1 934 senesi şubatında, o za mana kadar adı hemen hiç duyulmamış bir adam birdenbire meşhur oluverdi. Rusyadan, birbi- ri ardı sıra dünyaya yayılan tel - graflar bütün dünyayı sardı. Her- kesi meraka soktu. Mesele şuydu: Çelyuskin adlı bir gemi, kutup- ta kazaya uğramış, yüz kadar in- san, parçalanan gemiyi bırakarak Bankizlerin üstünde, meskün ara ziden imdad beklemiye başlamış- tı. Kazazedelerin araşında, âlim - ler, doktorlar, gemiciler, kadın - lar, hattâ çocuklar bile vardı. Ve bu kadar insan, buzların, akla durgunluk ve - recek soğukların fırtmaların arâ sından, muhak - kak bir ölüm - den kurtarıldı - lar. Kurtarma İ- Şi hayli uzun sürdü. Fakat Rus tayyarecileri ni hayet ölümlü ku tupta bir tek ki şi bile bırakma dı. İşte, meşhur âlim, — profesör Otto Sehmidt'in adı ilk defa bu vaka dolayısile dünyanın kula « ! ğına vardı. Sehmidt kaza - zedeler kutupta kaldığı müddet- çe büyük bir soğukkanlılık - la onları idare et rette hastalanmış, fakat buna rağ men en son olarak kurtarılmak is- temişti. Sovyet hükümetinin kat'i bir emri, onu bu kararından cay- dırdı. Ve profesör, böylece mu - hakkak bir ölümden kurtulmuş ol- du, doğmuş, 25 yaşmda da Kief Üniversitesi riyaziye profe- sörlüğüne tayin edilmişti. Yorul- mak bilmez tabiati ve mühim naza riyeleri dolayısile az zamanda i- lim dünyasında büyük bir şöhret sahibi olmuştu. Fakat Schmidt, yalnız kürsüsünde ders veren, ki- tapları arasında çalışan âlimler - den değildi. O, ilmi tetkikleri, son- suz bir hayatiyetle telif etmiş, bir yandan büyük Sovyet ansiklo- pedisinin başmuharrirliğini ya - parken, diğer taraftan da dünya haritasmda beyaz ve meçhul bir nokta bırakmamıya ahdetmiştir, Her fırsatta, tetkik seyahatle- rine, keşfe çıkıyordu. Profesör Sehmidt'in eline ilk seyahat Tır- satı 1928 yılında geçti. Pamir yay lasının garp şimalindeki cümüdi - yeleri tetkike gitti ve kimsenin a- yak basmadığı ülkelerde yeni harita lar çizdi, 1929 yılımda S&dov adlı buzkıran gemisile yeni bir seyaha te çıktı. Buz denizine vararak, François - Joseph adasında, dai- mi bir ilmi tetkikler istasyonu kur du. Ertesi yıl yeni bir keşif heye tinin başıma geçen Sehmidt bu se- fer de doğrudan doğruya kutup- taki kara parçalarını gezmek için yola çıktı. — , rofesör bu sefer yeni ada - lar, yeni su cereyanları, ye ni yollar buldu. Yeni haritalar çiz di. Kendisini belinden iplerle bağ latarak, cümudiyelerin uçurumla- rma indi. Kaygan 'buz dağlarının tepelerine çıktı. Hâsilr ne gördüy-' se alâkadar oldu. 1932 yılımda ise yorulmak bilmiyen âlim, yeni bir seyahate daha çıkarak Sibirakov buzkıranma bindi ve ilk defa ol- mak üzere şimalde bir deniz yolu buldu ve Arkanzel limanmdan Pasifik Okyanusuna çıktı. Bu se- yahat üzerine hükümet, kendisine Lenin nişanını verdi. 1934 te meş hur Çelyuskin seyahatine çıktı. Bu 'yılım 21 mayısımda ise, kutup nok- tasına vararak yeniden adını bü- tün dünyaya yaydı. Bu seferki seyahat, bir iki ay evvelinden başladı. Bugün ise şimal kutbunda 29 kişilik bir in - san kafilesi bulunmaktadır. Bu kafilenin üzerinde köy kur- Yepyeni Keşiflere Beşik Oluyor Prf. Sehmidi duğu Bankiz önce mutlak kutup noktasından 7 mil mesafede iken yavaş yavaş sürüklenmiş 40 — mil ilerlemiştir. Kutba varan ilk tay- yare 21 mayıs tarihinde Rodolf a- dasından kalkmış ve kutup nokta sında yere inmiştir. Bu adada bu lunan ve içleri yiyecek ve aletlerle dolu olan başka üç büyük tayyare de Sehmidt heyetine yardım için emre hazır bir vaziyettedir, “ her taraftani telgraflar, almakta, — Keşif heyetinin gayesi; Mosko « vadan şimal kutbu tarikile hava yolları bulmaktır.. Bunun için iki yol tetkik edil « mektedir. Bu yollardan, biri, Mos kovadan, şimali Amerikanın Şark hükümetleri Üüzerinden geçerek Nevyorkta veya Şikagoda bitecek tir. Diğeri ise, Sovyet Rusyadan, şi- mal Amerikasının garp kıyıları hü kümetlerine varmak içindir. Di- ğer bir gaye de kutup soğuğun - dan ve buzlarından, bir Firigiaire gibi istifade etmek, Balık saklıya blmektir. Bugün kutup noktasında bir is tasyon kurul - müuş bulunuyor. Bu istasyonun, Moskova - şimal kutbuü - Seattle. San Fransısko yoluna ait ol - ması ihtimal da- hilindedir. Kut « ba seyahat mak sadile - ayrıca, hava cereyan « ları, ve en üy « gun mevsimler- de tetkik edile- cektir. Kutup is tasyonunda rad yolar muntaza « — man işlemekte, her taraftan ha va haberleri alı- nabilmektedir . Hattâ geçenler « de Moskovadan, — kâşifler şerefi » — ne verilen bir konser, kutupta dinlenmiş ve erte —— si gün, profesör Sehmidt'ten bir —— teşekkür telgrafı gelmiştir. Mos- — kova posta müdürlüğünün bütün — dünyaya yaymış olduğu yeni tele — graf adresi şudur: “Profesör Otto Sehmidt — Şi- — mal kutbü;, j Ve profesör- Sehmidt, aei - | | | | şimdi dünyaya Haberler göndermekte « " eyetin başma şimdiye ka « — dar bir kaza gelmiş değil. — dir. Yalnız tayyarelerden Mazu .'î rük adlı pilotun idaresinde bulu « — nanı bir Bankiz üzerinde yine in » — miye mecbur kalmış ve birkaç za — man diğerlerinden ayrılmıştır. 23 26 mayısta Molokof adlı pilo » — tun tayyaresi de kutup noktası « — nm üzerinde uçmuş orada bir daira — çizerek gerisingeriye dönmüştür. — 21 mayısta ise, Kutup noktasına Rus bayrağı dikilmiştir. Fakat Sov — yet Rusya bu seyahatin arazi el- — de etmek gayesile yapılmadığını, sadece ilmi bir tetkikten ibaret ol — duğunu birçok kereler bütün düm yaya tekit etmiş bulunmaktadır. —— Akdeniz meselesinin Beyoğ'undan görünüşü! Pariste çıkan Paris Soir gazetesi- nin röportaj Mmuhabirlerinden Blan- chard geçenlerde İstanbula gelmişti. Gayesi Akdeniz meselesi hakkmda ha zırlıyacağı bir röportaj için mevzu toplamatı. Fransız gazetecisi İstanbulda bir hafta kaldı. Bu zaman zarfinda ken- disile tanıştık. Bütün Fransızlar gibi canlı, sevimli, lâtifeden hoşlanır bir adam... Fakat yine ekser Fransız ga- zetecileri gibi, her şeyi görmeden bil- | mek iddiasında bulunan bir masa başı gazetecisi... Türkiyeyi tanımak için Ankaraya gitmek lâzım olduğunu söyledik: — Lüzum yok, dedi. Ben Akdeniz meselesinden bahsedeceğim. Ankara Akdeniz üzerinde değildir. — Peki, malüimat toplamak için bu- rada memleketin insanlarile görüşse- — Lüzum yok. Ne söyliveceklerini iptidadan bilirim. — Müzeleri gezseniz... —ESskiden nefret ederim. — Boğaziçinin güzelliklerini gör - seniz.. : — Tabiatten hiç hoşlanmam, — İçtimai müesseselerimizi, mek- teplerimizi dolaşsanız.. — Dünyanın her köşesinde her tür. lüsünü gördüm. h B. Blanchard, bir hafta Beyoğlun. da dolaştı. Kahvelerde dolaştı. Ken- disine lâzım olacak yolda intıba top: “Bu gazeteci, memleketimiz hak -« kında ne yazacak?,, diye merak edi - yorduk. Paris Soir gazetesinin dün gelen sâ- yısında Fransız gazetecisinin Tü yeye dair ilk yazısı çıktı. Muayyen bir kimya halitasmın neden ibaret oldu- ğunu iptidadan tayin etmek nasıl mümkünse, bu yazıda da eski ve ezberden söylemek mümkündür. Yı ve eski Türkiye hakkında hay yazılan malüm tip yazı... Belki de yazının iyi yazılmışı... “| B. Blenchard, ilk yazısmda Akden meselesinin ehemmiyetini anlat! sonra, İstanbulun bir Beyoğlu kahi sinin penceresi arkasından görün şünü tasvir ediyor. Sonra şu netic; varıyor: * “Istanbul Monmartere benzemiş. Seyyahlara ağlamak düşer Çünkü bu rada görmek istedikleri eskilikler v garabetler ortadan kaybolmuştur..,

Bu sayıdan diğer sayfalar: