| Son Emevi Halifesi Postundan Bir Türlü Ayrılamıyordu tap Büken, Küfede yepyeni başgöstermişti... Ebülab İlk halife ilân edildiği gün küçük yel Bayritabii haller, derhal Bur) , çesderi (Ebu Cafer Man - Bu ,* PÜYük ümitler vermişti. (Ebu daha o gün, kumandan — Sİ) i bir tarafa çekerek: Piliç, Halk, bana biat veriyor. ten e Verim hakkım oluyor. Za- rimin halini de görü - - Bu halde olan bir adam, mirlimiminin olur?.. Kuv. Yor, Pal En ve, bu Hamit, bu sözlerden iğ « Büz ça esti. Emevi hilâfeti, he. Mey gen) da yaşıyordu. Son E- y, alifesi olan (Mervan Him- Sak * Pevklinde — hakikaten bir Küreg, adile — sebat ediyor. Sağın, Pisliyan bu yeni hilâfet o- bg, öndürmek için, biri oğlu m diğeri de — Küfeden KO eden — Trak Velisi Yezidi Yük a Küfe üzerine iki bü (a, SU gönderiyordu. “rİYe) ve (Trak)... Bu iki kuv- kat Çarpışacağı muhakkaktı. Fur ii Şarpışmadan acaba hangi bayı,, süvaffak olacak... Bir türlü ta iyan hilâfet: mevkil, aca kime kalacaktı?, Gün, gp zinin halife ilân edildiği ( un makamma göz diken hi Öker Mansur) birden bire o tiği büylk bir ihtirasa kapılmış» $ Dü açık hakikatleri bile göre- şile değildi. Fakat; bu süfü Mi, çe Karşısında. fens halde tiksin ni in Türk kumandanı derhal <Süretle cevap vermişti: Müge» yegâne âmirim olan Ebâ Bana İn emirlerine bağlıyım, O *mir vermedikçe, birşey yap- aye düşünmek hakkma bile vr Dâsihat vereyim. Müslim; ih boylamı menfaat güdenlerden hiç ğa Böyle bir fikre kapıl- Yatı duyarsa, hakkınızda ha - Mani m. Onun için böyle ka - Ya, düşüncelerden vazgeçiniz. ve mukadderatmızı, hâdisa- dye surette cereyanma terke- eş Elti, Cafer, bu tehditkâr söz- kaş <aryimnda süküt etmişti, Fa - tü Eden itibaren artık işini terkederek, gününün ve la. m sinin bütün saatlerini falcılar- Bang; ineccimlerie geçirmişti Mevki ve hangi saatte hilâfet Sin içe Beçeceğini öğrenmek 1 - huy, 2 bir saniye bile rahat ve RU Yüzü görmemişti, Emevi Halifesinin Feci Akıbeti ©nİ halife, hükümet sarayr- raha, 22 gelip te birer İs- eder etmez, derhal değilim... Ancak size, halisa- | memuriyet ve menfaat yağ ması başlamışi. Irak vali. liği, yeni halifenin amcası, (Davut bin Ali) ye verilmişti. Diğer am- cası (Abdullah bin Ali) de (Zer) valiliğine, ve Mervan ordusuna kar şı gidecek kuvvetlerin kumandan. hğma tayin edilmişti. Emevi me » murlarma derhal işten el çektirii. diği için, bunlardan boş kalan yer. lere de kâmilen yeni halifenin hi- arm, akraba, ve adamları geçiril mi Hükümet sarayda ve sair yer- lerde, Emevilere ait olan hazine » Jerle sair kıymetli eşya, kâmilen ye ni halife namma müsadere olun- muştu, Paralarm bir kısmı, bahşiş olarak askene dağıtılmıştı. Artan kısmından da, Abbas oğullarile bun Yazan: Ziya Şakir farm gözdeleri, büyük hisseler ai. muşlardı. Yeni hükümetin teşekklilü üze- rinden henüz Üç gün geçmeden, menfaat ve ihtires hisleri, birden. bire artmıştı. Yalnız Emevi hükü- metinin, ve Emevi ailesi mensup- larmın deği; hatti bütün zengin Emevi taraftarlarının bile emval ve eşyaları müsadere edilerek ye- ni hükümete intisep edenler ara - #mda taksim edilmiye başlanmış- tu Daha üç gün evvel biat mera « | simi icra edilirken, yeni halife ta. rafından vededilen adalet, derhal unutuluvermişti, Emevi mensupla. rnm malik oldukları her nevi em- val ve eşyanın müsâderesi, mubah addedilmişti.. Vâkıa Emeviler, ma. lik oldukları serveti halktan gas- petmişler; bunların en mühim kı - sımlarını halka karşı tatbik ettik. leri cebirler, zulümler, sulistimel - | lerle ele geçirmişlerdi, Şimdi, mil. letin hakkını bun. lardan istirdat et. mek çok tabii görülebilirdi. An - cak şu var ki; istirdat edilen bü- tün bu muazzam servet, doğruca milletin ve hükümetin hazinesine maledilmek lâzımgelirdi. Halbuki, böyle yapılmamış. Bilâkis, milyon larca altın O kıymetindeki Emevi serveti, şahıslar arasında taksim edilmişti. ütln bu Ihtirasm levsine ka mlimyan biri varsa, oda Ebâ Müslimdi. Müslüm; Horasan ve İranda (Emevi - Arap nüfuz ve kudreti) ni tamamile kökünden kazıdıktan sonra, bütlin gayretini, Türk varlığınm ve Türk hâkimiye- tinin kuvvetlenmesine hasretmişti. Kendisi ile ayni ruhta, ayni his. te, ayni fikirde olan (Parmak oğlu Halit) 1, yeni halifenin nezdine gön dermişti... Halit, halifeye müste - şarlık vazifesi Ifa edecek, hükü - met işlerini bizzat görecekti. Bun- dan maksat te; tam bir asırdanbe. ri Arapların zulmüna, kahrmna ve her türlü gadrine uğramış olan Türk ve İranlılar, mümkün oldu- ğu kadar rahat ve refaha erdir - mekti, (Arkası ver) | l | | İ Kiraz Kurtları mı Yoksa?.. Matbaaya bir mektup bırakmış olan bir okuyucumuz pek nazik bir mesele üzerine beni sorguya çeki- yor. Bu okuyucumuz geçen Yıl bir bayan ile — hem de bayanm değil kendisinin evinde— münakaşa et. miş, kimin haklı olduğunu bu yi benden soruyor. Okuyucumuzun karakterindeki metaneti elbette siz de takdir eder- siniz. Münakaşadan bir yıl sonra hâlâ dediğinde israr etmek pek te gok görülür bir metanet değildir. Ancak ben okuyucumuz kadar metanetli olmadığım için, tabii ola- rak bayanı haklı bulurum. Eski zamanlarda insanlar hakikati her şeyden üstün tutarlarmış. Bu za- manda... Naziklik hakikatten de üstün olduğu için bir bayan her ne söylerse onu haklı bulmak tabiidir. Okuyucumuza da böyle yapmasını tavsiye etmek isterim. Bir bayanla mektubunda söylediği meseleyi mü- nakaşa edecek kadar teklifsiz olsa da, bayanlarla hiç bir vakit müna- kaşa etmemeli ve dalma onlara hak vermelidir. Münakaşaya sebep olan mesele şudur: Bayan inatçı bir inkıbaza tutulduğundan geçen sene kiraz mevsiminde şırmga yapmıya mec. bur olmuş ve kiraz kurtlarma ben- zer bir nevi kurtlar çıkarmış. Bun- lar kiraz kurtları mıydı, yoksa bar- sak kurtları muydı?. Eskiden olsaydı böyle bir mene- levi münakaşa edenleri napnen hi- yük hocalara okuturlardı. Şimdi © hocülar kalmadığından ben nakem. lik etmiye mecbur oluyorum. Ama, siz belki beni de papucu büyük ho. caya kendimi okutturmuya lâyık görürsünüz. Sizin de hakkımızı tes. lim etmekle beraber, okuyucuların hatırını kırmak elimden gelmiyor. Onun için, münakaşada hangi ta- rafm ne iddia ettiğini söylemeden cevap vereceğim: Kiraz kurdu de- diğimiz böcek yumurtası İnsanların vücudunun içinde beslenip büyüme- kalamaz. Kiraz kurtlarının yumur- tası insanlara musallat olan kurt- lardan pek çok daha kihar olduğun- dan o kendisini en nefis kirazlarla besler, Bilirsiniz ki en çok kurtin nan kirazlar, alacalı kiraz dedikle- Tİ, bazı yerleri sararmış fildişi ren- ginde, bazı yerleri de utanarak ki- saran genç kızlarm yüzline ben28- tirler. Bu kadar şairane bir gıda İ- çerisinde yaşamıya alışmış olan ki- Taz kurdu elbette insan karnmda Yasıyamaz. Zaten kurtların şırmgadan s010- Ta çıkması da gösteriyor ki bunlar kiraz kurtları değildir. Öteki kurt- ların dişleri sade suya şırmgayia, gok defa çıkarlar, bayan suyun İçe. risine bir çorba kaşığı kadar sirke de koymuş olsaydı, bir yıldanberi süren, bü tuhaf milnakaşaya dn mahal kalmazdı. Bu kurtlarm er- ölüverirler. Kurtların aşkı bu ka- dar kuvvetlidir. . Böğütte bir buçuk yaşmda çocu- gun babasma — Hasta çocuğunuz için buradan vereceğim öğüdün cld- di olacağını ben söylesem bile siz inanmamalısmız. Siz onu yine he. kiminize gösteriniz. Galatasarayın mütekait futbolcularile bugünkü futbolcuları ma ça başlamadan önce. Galatasarayın Pilâv Günü Dün de Çok Neşeli Geçti Mektebin Eski ve Yeni Mezunları Talebelik Günlerini Yine Yaşadılar p irazden bir pilâvlengeriet- rafında, bir değil, birkaç ne- sil çocukları toplanacaklar: İşte 1883 mezunlarından Bay Ahmet Muhtar... İşte emekli Orgeneral Cevat... Işte Operatör Orhan Tah- sin... Ve işte daha adları saymak- la bitmiyecek birçok münevver. ler... Bugün Galatasaraym pilâv gü - nü!, Büyük avluda grup grup top- lananlar, biran, oldukları yerde ir- kilerek trampet sesine kulak ka « barttılar, Bir mümin ezanı ancak bu ka - dar vecit içinde dinliyebilirdi, Tram petçi Ahmet, Galatasarayın bu kırk yıllık emektarı, boynuna as. tığı davula, durmadan tokmak in- diriyor, Gergin derinin çıkardığı seste, bilmem nasri bir sihir vardır ki, her taraftan: — Bir daha!. Bir daha!, İyi din- liyemedik! Bir daha çal... Ricaları yükselmiye başladı. Fakat, koca ih- tiyarın, tokmağı indiren elleri, he- yecandan titriyordu. Hele, gençlerin omuzları üstün- de kısa bir seyahat yaptıktan son- ra, Ahmet Baba, büsbütün heye- cana geldi. İçinde sıcak damlalar biriken gözlerini etrafındakilere çe virerek:; — Rey gidi günler... Diye mırıl- dandı, şu trampetin ağzı dili yok ki söylesin!. Daha gölgem! kapıda gö ren, trampetin sesini dinlemiye va» kit bulamaz, fırlardı dışarıya. O zamanki çocuklar, şimdi birer bü- yük adam oldular, Çoğunu yolda görürüm de tanıyamam, Amma, on lar, beni tanır, hal hatır sormadan geçmezler!,, hmet Ağının sözlerini, iç a#ludan gelen haykırışlar yarıda bıraktı. Gürültünün geldiği tarafa doğru yürüdüm. Iç avluda belli ki burada genç, orta yaşlı, ih- tiyar yok, yalnız “Galatasaraylı,, mütekaitler futbol oynuyorlardı. var, Ve bu Galatasaraylılar, bu. rada pilâv taneleri gibi, birbirileri- ne karışmış olarak buluyorum, "Topa, bacağındaki son kuvvet hamlesile tekme İndiren şu ellilik Galatasaraylı, ona karşıdan hay - retle bakan ateş gözlü gence, ne kadar benziyor. Bundan 25 - 30 sene evvel, oda İni ateş gözlü genç gibi, mektebin avlusunda koşup sıçramıyor muy- du?.. Şu geniş ağaçlarm kadi. fe gölgesinde, derslerine çalışmıyor mu idi?.. Bu tahta sıraların üstün. de oturup, trampet sesine kulak vermiyor mu idi?.. Daha yaşlılar görüyorum Ki, ar- ; Yazan: ş i Salâhattin Güngör ? ek sopaeiimsakaz Karga tulümba... tik topun arkasından koşamadık . ları için, sadece oynuyanları sey- rediyorlar. Amma, bir bakıma bu da ayrı bir zevk... Her halde, oy- nuyanların da, oyun seyredenlerin de çok zevkli dakikalar yaşadıkları belli oluyor. Kafalarında canlanan eski mektep hatıralarını, birer tat- h masal gibi yanlarındakine anla- tanlar var: -—Ben şu sıranın Üstünde otu - Türdum! — işte dersten kaçıp içine sak- landığımız cami! —$u kapmm dibinde seninle kavga ettiğimiz hatırında mı? ütekaitlerin oyunu, iki tara- fm berabere kalmasile ne - ticelendi.. Pilâv davetlileri mektö- bin büyük konferans salonunda, toplandılar. Bay Muhtar, kürsüye çıktığı zaman alkış sesinden koca salon çın çın ötüyordu, Bu en eski Galatasaraylıyı şöyle tanttılar: — Mektebin 1883 mezunlarmdan 330 numaralı Ahmet Muhtar., Bay Muhtar, yaşmdan umulmı- yacak kadar genç bir sesle dipdiri hafızasında sakladığı şeyleri bize tatlı tatlı anlattı. Bay Muhtarın Galatasaray sıralarmda okuduğu günlerde Avrupalı kıyafetile dolan şanlar o kadar azmış ki, pantalon giyenlere mum bacak, pantalona a- lafranga derlermiş. Ve gömleğin âdı frenk leği, kravatım adı frenkbağı imiş. Frenk diyarından geldiği için sifilis hastalığnm adı. da frengi olarak kalmış, Ahmet M da kısa bir ta: ğma göre, Be; oğlu, zengin Padişah, buray gelirmiş. Bir gün yine Beyoğlunda dolaşırken, yolu bir gül bahçesine rastlamış. Ak sakallı bir ihtiyar, ha güllerden bir de- met yapıp takdim #tmiş. Beyazıt bü ikramdan hoşlanma rak: Galatasaraym bini yaptı, Anlattı. —bDile benden ne dilersin! De « miş. Sonratarı"“Gül baba, diye anr« Jan bu iktiyar da: Bahçemin bu- landuğu O yerde p açdsın, ço cuklar gelip bu « rada okusun, bil « gi edinsinler!.. Di- budur.. de - miş. Padişah bu - nun üzerine şim »- diki Galatasara - yın yerinde, Ende» run Ağaları için bir mektep - binası yaptırmış. Galata- saraym ilk kurulu şu İşte ol « muş. aktile mek- tebe karş gösterilen rağbetin derecesini Ah- met Mulıtar, anlatmak için rah“ metli Abdurrahman Şerefin, mek- tebe girmek üzere ilk müracaat © denler arasında bulunduğu halda, 294 numarayı ancak elde edebildi. gini anlattıktan sonra, ilk mezun - lar arasında bulunan Refi Efendi- nim bir mısramı tekrarladı: “Eyleme vaktini zayi, deme kış yaz, oku yaz?,, Hatıralarına devam eden en eski mezun, Balkan harbinde Bulgar ordusuna kumanda edenlerden Ge- ners| Savanm da, bir Galatasaray. 1 olduğunu, hatırlattı ve vaktile sarı çedik pabuç giydikleri halde Galatasaraydan mükemmel fransıs ca öğrenerek çıkan hocalar oldu ze öğrettiğ rında, Macar Üniversitesinden 20 kişilik bir talebe grupu Istanbula gelmiş ve Gâlatasarapda misafir © dilmişler. Galatasaray muallimle « rinden sarıklı bir adam varmış? Şahin Hoca derlermiş Misafir talebeye pek kanı key - namış olacak ki, bir gün dersane den çıkarken, içlerinden birini ku- caklar, O zamanlar mektepte mu- (Arkası 10 uncuda)'