ir zamanlar Japon köylerinden birinde ihtiyar bir karı koca Yaşamakta iL Adam oduncuydu. Her gün evlerinin yakınmdaki dağ - dan odun Kesip satardı, Kadın da evde yalnız başına kalır, yemek pişi- Tir, kocasma bakardı. İkisinin de karınları tok, gönülleri rahatiz. Fakat bir dert içlerini ya kıyordu:. Hiç çocukları olmamıştı, Zavallılar evlerini şenlendirecek, ö- mürlerine sevinç katacak bir yavru ya hasret çeke çeke ihtiyarlamışlar. ür. Bir gün oduncu yine dağa, karı da teknesini alıp köyün yanmdan ge- çen derede çamaşır yıkamıya gitmiş ü Bu dere köyün yanıbaşmdanki dağ dan iperdi, Suları gümüş gibi parlak ve tertemizdi. Oduncunun karısı o gün gümüş gibi sularda beklemedi bir şey buldu: Güzel bir şeftali... Kim bilir dağdaki hangi ağaçtan kopup dereye düşmüştü. Sapının üstünde İ- ki de yaprağı vardı. İhtiyar kadın eğilip şeftaliyi aldı, Kocasile Birlikte yemek için eve ge tirdi. Fakat tam kesecekleri zaman şeftali kendi kendine ortasından ya- ridı. İçinden küçücük bir oğlan ço- cuk çıktı. Oduncu İle karısı sevinçle- rinden ne yapacaklarmı şaşırdılar. İhtiyar yaşlarında nihayet bir çocuk Bahibi olmuşlardı, Onu bin türlü dik. katle sarp ısrttılar, Besleyip büyüttü. ler. Adını da “Şeftalicik,, koydular. “Şeftalieik,, bem güzel, hem de iyi yürekli bir çocuk oldu. Onu sevmiyen yoktu, Mektep arkadaşları, evde an- mesi babası, komşuları ona bayılıyor lardı. O da etrafındaki herkesi #evi- yor, elinden geldiği kadar herkesin| yardımına koşuyordu, Hattâ yalnız insanlarm değil hay- yanların bile yardnmma seve seve MASAL ŞEFTALİCİK O vakitler Japonya denizi açıkla- rındaki bir adada bir takım eiiceler yaşarlardı. Bu cücelerin başlarında boynuzları, ağızlarında insan dişine denzemiyen zehirli dişleri vardı. Bu cüceler vakit vakit Japan sahillerine akın edip memleketi yağma ediyor- lar, herkesi aç ve çıplak bırakıyor. ardı, : “Şeftalicik” çocukluğunda bunlar- dan bahsedildiğini çok duymuştu. Delikanlı olur olmaz birgün annesi- ne “Cüce adası"'na gitmek istediğini söyledi. Annesi ona güzel çörekler hazırladı. Babası da heybesini yerleş. tirdi. Şeftalicik tunçtan sopasını el ne aldı. Heybesini ormuzladı. Sırtına bir ipek bayrak astı, Bu bayrak mu- İharebe işaretiydi. Rengi beyâzdr. Üs! tüne iki yapraklı bir. geftali işlen- mi “Şeftalicik'in giderken annesi ba- bist çok ağlaştılar. Evin sadık kö- peğini onun yanma arkadaş verdiler. Şeftalicikle köpeği az gittiler üz gittiler, Dere, tepe, düz gittiler. Yol- da bir eşeğe rastladılar: Eşek sordu: — Şeftalicik! Heybende ne var? — Güzel çörekler... Yer misin ve. reyim?, Eşek bundan pek memhun oldu. O 'da beraber gelmiye karar verdi. Üçü yolda bir sülüne rustladılar. Şefte. ici ona da heybesindeki çöreklerden vermek istedi. Bu, sülünün pek ho. şuna gitti, O da onlara katıldı. Gide gide nihayet deniz kenarma vardılar... Bir küçük gemi buldular. Sülün ha. vada uçtu. Öbürleri gemiye bindiler. Fırtına, rüzgâr demediler denize açıl lar. “Cüceler adast,, na vardılar. Sülün adanm her yanında vetu, eücelerin mağarası buldu. Öbürleri. en yol gösterdi, Şeftahicik tunçtan sopasile mağaranın kapısını zorlayın. ea, kapı açılverdi. Hepsi içeriye dak dilar. Onları gören elicelerin korku- dan az kalsın ötleri patlıyordu. Hep, Kaçacak delik aradılar. Çünkü: On - ların dişleri zehirliydi amma boyları posları pek ufacıktı. En sonra cilceler prensi uykusun- dan uyandı. Kaçanlara öfkelendi. Düşmana yalnız saldırdı. Fakat tam Şeftaliciği rsracakken köpek onu - #ırdı. Eçek tekmeledi, sülün de yü #üne konup gözlerini kör etti. Bunun Üstüne cüceler prensi amari diledi. Bütün hazinesini vermiye Haz oldu. Üç gn üç gece yeraltından al tm, elmas, gülmlş taşındı,Cüeeler Şef taliciği kendilerine prens seçtiler, TANım Çocuk Wüvesi ma © dinlemedi. Cücelerin en büyük gemilerine bu koca hazineyi yülde » tip yola çıktı. Bu sefer hava pek güzeldi, Doğru Japonyaya yol aldılar. Ve çok geçme- den memlekete vardılar. İhtiyar o duncu ile karısı birielk oğulları için kulübelerinde ağlı ağlıya nerede is0 gözleri kör olacakmış. Japon kıyıla fına varan altm, elmas dolu geminin pirıltısı herkesin gözünü kamaştırıp dillerde dolaşınca onler da meraka düştüler. “Bu gelen kimdir. acuba,, diye oğulları gittiğindenberi ilk de- fa kulübelerinden çıktılar. Deniz ke- narma gittiler, Şeftalicik kalabalığın içinde onları görür görmez sevinç içinde hemen karaya çıktı. Onlarm ellerine sarıldı. Artık oduncuyla karısı sevinei ni siz düşününüz. Biricik oğullarına kavuştuklarına mı sevinsinler, koca hazineye sahip olduklarma mı? Bu hazine iki ihtiyarla oğullarını bütün ömürlerinde dünyanın en zen- gini yaptı. Şeftalleiğin zenginliği dil. lere destan oldu. Bu para ile memle etine birçok iyilikler yaptı. Ve niha- yet güzel bir memleketin güzel bir kız: ile evlenip mesut oldu. Sakın ken dine en güç zamanlarda yardım eden köpekle eşeği, sülünü umuttu san. mayınız. Hayır... Şeftalicik onları ken dine muhafız yaptı. Ve bir istedikle rini hiçbir zaman iki etmedi. O kadar ki dünyada ne Şeftallcik kadar yen- gin insan, ne de onun koruyucuları kadar rahat bir hayvana rastlıyan ol “Bizimle kal!,, diye yalvardılar am- Resimli Hikâye BAY ÜRKEK YARA “YAYALARI bele İ FAKAT, MU OTOME BİL DE “NE KIRLI GELİ —y 7 YAYAN YÜRÜY. EV0E KoRuA, ÇALAMAZ VA e sark. avi YERDE İTE BUNU BİLMİYORDUM / Eski Gzeteler Ne Olur? Hiç merak ettiniz mi? Dünyanın her tarafında şu kadar gazete okunu ş «| yor, hepsi de daha o günün gecesi ge Biz. Bazan İstanbul limana sis iner, © vakit vaprlar işleyemez olur. Çün kü sisite insan önünü göremez. Va. purun kaptanı da gideceği yolu göre- miyeceği için çarpmaktan korkar. Sisi nedir biliyor musuni Sis, gökten yere düşen su damla- larıdır. Bu su damlaları gayet yavaş yavaş düşerler ve yağmur damlala. rından daha çok ufaktırlar. Bir bil- Bin sin damlalarını ölçüye vurmuş. Sis damlası ufak bir yuvarlakmış. Bir tanesinin nasfi kutru bir milimetre - nin ellide biri kadarmış. Bu kadar w- fak olan bir su damlası, hava muka- vemetine karşı gelemediği için hel - bette güyet yavaş düşer. Bir gram sis damlası toplamak için 23 milyon damla lâzımdır. Havanın Yir metre mikâbında ise dört gram su vardır. Şu halde bir metre mikâbı havada 100 milyon sis damlasi var demektir. lir gelmez eskimiş sayılarak bir yana atılıyor, Acaba bu milyonlarca gaze- te bir yana atılıyor mu? Artık bir işe yaramıyor mu? Yarıyor. Hem de birçok şlere.. Bunun içindir ki her yıl Amerika, Do İğudaki memleketlerden bazılarına (68,000 ton eski gazete satar. Bunla- rm çoğu Çinde sarfedilir. Hong - Kongda husus! fabrikalar. da bunlar, kâğıt fenerler, sıcak mem leketlere mahsus şapkalar yapmakta kullanılır. (Kanton) da ise eski gazetelerden mukavva, mukavva oyuncak ve renk li giritler yaparlar. Çinliler sokakla- rını süslemiye pek meraklıdırlar. Bu işte cn ziyade renkli girit kullanırlar. En ehemmiyetsiz bir bayramda bile Çin sokakları bu renk renk giritler. le süslenir, mirc Kuzu yavasma dönünce ba Zirâ — Cik cik en küçük yavrum bu. rada. Ya öbür beş tanesi nerede? Armesi Doğanı maç seyrederken yakalamıştı — Hani sen bana “bugün öğretme- ni görmiye gideceğim, demiştin? — Yalan mı söylemişim? İşte öğ retmenim şu takımın kaptanı, . — Nasıl yeni eviniz büyük mii Te- kin? Kuş yavrularını göremiyor amm dikkat ederseniz siz görebilirsiniz. — Arayınız bakalım. Şeyler var kâğıtlarını değiştirtti, daha ince kâğıt geçirtti. . Anne kucağındaki yavruyu sal lamaktan yorulur. — Bu çocuğu nasıl uyutmalı? $ sirdım kaldım. Büyük oğlu (beş yaşmda): — Anneciğim bu bebeği alrke — Ne gezer, odaları o kadar u-| nasıl kullanılacağını öğreten kit fak ki aşyalar siğem diye babam du- almadın mı! Onu bul da bakıver. | VAHŞİ HAYVANLAR ARASIN Afrika orman. larını aylarca do. laşıp İngiltereye dönen bir izci gör. düğü vah hayvan” ar için bakmız ne. İer anlatıyor. Birçokları vahşi hayvanların en kor kuncu gergedandır der. Halbuki bene vahşi manda çok daha tebilikelidir. Çünkü: Gergedan tepki bir kör gibi Bereye hücum ede- ceğini bilmeden ko. gar, Halbuki man- dadaha kurnaz, daha akıllı vedaha geviklir. Ondan kurtulmak için büyük bir soğukkanılık, çeviklik ve maharet ister. Vahşi hayvanlarm en güzeline ge- neo bence Afrikanm cenubunda bu- hunan bir cins büyük gazallar var ki bunlar. bütün öteki hayvanlardan gok daha çilzeldir. Siyahlı beyazlı de- risi dümdüz ve dik boynuzlarile onla- nn güzebiğinin hiç eşi yoktur. Zürafalar da güzeldir amma onun kadar değil, Zürafanın boynu çok tuhaftır. U. puzun bir sey. Bacakları da pek u- zundur. Gözleri hem çok kocaman, hem de pek güzeldir. İnsan onları vurmıya kıyamaz. Zavallılar kim- seye bir zarartarr yoktur ki... Bilâkis hantal bacakları, upuzun boyımla - File biçareler kendilerin! zor kurta - kadar çirkinleri vardır. Şu suaygarı- pa bakınız. Bence vahşi hayvanların en çirkini odur. Çirkinlikte ondan İsonra gergedan gelir. Aslana hep ormanların başkanı der ler değil mi, inanmaymız. Astanı kor kutan bir hayvan var: Yaban domu- 3u. Gözünüzün önüne küçücük bir gergedan getiriniz. İşte yabandomu. su, Koca dişleri, biçimsiz bir yüzü rarlır, Ormanda ondan çekinmiyen hayvan yoktur. Aslan bile onun su içtiği yere yaklaşamaz. Çünkü onun hem dişleri çok yaman hem de de. isi çok kalmdır. Kendini de çok be- #enmiştir. Çok aksi ve kötü huylu dur, Ya İil!.. Ormanların bu ulu ve eş- siz hayvanı. O da yabanidomuzdan Korkar mr me Evet kor - Filin ne tuhaf bir huyu var bilir misiniz? Bir bacağından yaralanmea dünyada öbür bacağımın üstünde yü- rümez, Olduğu yerde hiç kımıldama- dan durur. Acaba üç ayak üstünde yürüyemiyor mu, yoksa yürüyemem mi sanıyor bilmem. İhtimal her aldığı yarayı yabandomuzu açtı sanıyor, korkup duruyor. Afrikada iken bana fillere ait ol. muş bir vaka anlattılar, Bir gün bir adam ormanda kuş avlamıya çıkmış. Birdenbire bir fille karsı karsıva gel. mis. Ne yapacağını şaşırmış, fiH kor. kuturum sanıp ateş etmiş. Halbuki 61 ufak varalara aldırır yer? Temen adamm üstüne yürümüş. Bacakları. nm arasma ame, Üstüne efikmive hazırlanın, Bu sırada adam filin dört bacağının aramda oldı ein DA vurmuş bereket hortum adama ras lamamış. Fotoğraf makinesine Iamış, Ve tabil paramparça etmiş. Fakat bu arada adam hayvanım bas caklarının arasından sessizce yana, atlamış. Çalılıkların içine gizlen fil avını bir zaman aramış, bulamayınca ormana dalıp Adam bundan sonrasını Çünkü: korkudan bayılmış. Ve rini ancak çadırında açabilmiş. Ben pek çok fil gördüm, Yal sokuldum, Fakat anlardan hiçbir. rini vurmak aklımdan bile geç Halbuki fülerin dişlerinden çok gür | 2el eşyalar yapıldığı için avcılar. yuna avlarlar. Doğu Afrikada hâlâ binlerce, fil vardır. Fakat bunlar Hindistanda lerine pek benzemez. Ehlileştirilmi razı olmuyorlar. Bir türlü Hint fi Fi gibi insan hizmetine giremezler, Her hayvanın bir tubaflığı Val Eğer ormanda (kamp) kurarsan du gezinir, kükrer dururlar. Fakat. sabaha kadar aslanlar bahleyin birdenbire görünmez olur lar. İstediğiniz kadar arayımız, umdu unuz hiçbir yerde | bulamazsıı Sonra hiç beklemediğiniz bir zan da, ummadınız bir yerde önün çıkıverir. Fakat siz ona dokunma sanız o da size dokunmaz ve sess sessiz çekilir gider. Tİ ezilmemie. Fil'ön dizlerin! biküin ve- re ekeriten edam nrka avatar ırasına kaçmış. Fi ho » HE